TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
İSMAİL AYDEMİR BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2020/23889)
Karar Tarihi: 22/5/2024
Başkan
:
Basri BAĞCI
Üyeler
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Kenan YAŞAR
Ömer ÇINAR
Raportör
Duygu KALUKÇU
Başvurucu
İsmail AYDEMİR
Vekili
Av. Ziya ÇELİK
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, işverenle güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesiyle iş sözleşmesinin feshedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı ile makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Başvuruya konu olayların meydana geldiği süreçteki olağanüstü hâl (OHAL) koşullarına, OHAL ilanına ve uygulanan tedbirlere ilişkin genel bilgiler için bkz. C.A. (3) [GK], B. No: 2018/10286, 2/7/2020, §§ 10-18; Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, §§ 10-18.
3. 1977 doğumlu olan başvurucu, 3/12/2012 tarihinden itibaren Merkezî Kayıt Kuruluşu A.Ş. (Kurum) nezdinde uzman olarak çalışmakta iken 19/7/2016 tarihli fesih bildirimi ile başvurucunun iş akdi sonlandırılmıştır. Bildirimde geçen ifadeler şöyledir:
"Yönetim Kurulumuzun 18.07.2016 tarih ve 7/1 sayılı kararı ile; 'Yürütülmekte olan, tamamlanmış olan ve planlanan projeler değerlendirilmiş olup, işletme maliyetlerinin azaltılarak tasarruf sağlanması, verimliliğin arttırılması ve diğer idari gereklilikler nedeniyle mevcut insan kaynaklarında yeniden düzenlemeye ihtiyaç duyulduğundan', İş Kanununun 17 nci ve 18 inci maddeleri çerçevesinde, ihbar ve kıdem tazminatlarınız ile birikmiş izin ücretlerinizin ödenmesi suretiyle iş aktiniz 19.07.2016 tarihi itibarıyla sonlandırılmıştır."
4. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesi talebiyle Kurum aleyhine 21/7/2016 tarihinde dava açmıştır. İstanbul 26. İş Mahkemesine (Mahkeme) sunduğu dava dilekçesinde başvurucu, savunması alınmadan ve somut bir sebep gösterilmeden yapılan feshin usul ve kanuna aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Davalı Kurum ise cevap dilekçesinde 15 Temmuz tarihli darbe teşebbüsünden sonraki olağanüstü durumlar gözönünde bulundurularak ilgili mevzuatın değerlendirildiğini ve yeni insan kaynakları politikaları oluşturulduğunu, bu kapsamda başvurucunun da aralarında bulunduğu bir kısım personelin hizmetine ihtiyaç duyulmaması yönündeki işletmesel karara göre işçilik alacakları da ödenmek suretiyle iş akdinin sonlandırıldığını belirterek davanın reddini talep etmiştir.
5. İşe iade davası devam ederken Borsa İstanbul A.Ş. tarafından işveren Kurum çalışanlarını da kapsar şekilde yapılan inceleme neticesinde Fetullahçı Terör Örgütü ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ile iltisaklı olduğu kanaatine varılan personel hakkında 10/2/2017 tarihinde suç duyurusunda bulunulmuş; bu kapsamda başvurucu hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından soruşturma başlatılmıştır.
6. Mahkeme, çeşitli tarihlerde açtığı duruşmalarda tarafların iddia ve itirazlarını dinlemiş; işçilik alacakları yönünden dosyayı bilirkişi incelemesine göndermiş; başvurucu hakkında başlatılan soruşturmanın akıbetini araştırmak amacıyla müzekkere yazılmasına karar vermiştir. Başsavcılık, verdiği cevabi yazıda 8/10/2018 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği bilgisini iletmiştir.
7. Mahkeme 25/10/2019 tarihli kararı ile davanın kabulüne ve başvurucunun işe iadesine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinde davalı işverence başvurucunun iş akdinin haklı-geçerli nedenle feshedildiğinin ispat edilemediği, bu kapsamda yapılan feshin geçerliolmadığı sonucuna varılmıştır.
8. Davalı Kurum istinaf kanun yoluna başvurmuş, Mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
9. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 30. Hukuk Dairesi 11/6/2020 tarihli kararı ile istinaf başvurusunun kabulüne, gerekçeli kararın kaldırılmasına ve davanın reddine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Somut olayda, İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün kayıtlarına göre davalı şirketin anonim şirket olmakla birlikte bu şirketin kamu hissesi bulunan şirketlerden olduğu, davacı işçinin iş akdi yazılı fesih bildiriminde dayanılmamakla beraber davalı işverenin 18.08.2016 tarihli davaya cevap dilekçesinde ve 23.09.2016 tarihli davaya beyan dilekçesinde savunulduğu üzere işveren tarafından davacının terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilmek suretiyle kanun hükmünde kararnamenin verdiği yetkiye dayanılarak sona erdirildiği, yine davalı işverenlikçe İstanbul C.B.Savcılığına gönderilen 06/12/2017 tarihli bilgi notu konulu yazıda davacının kurum içi iltisakının bulunduğu, müzahir gazete/dergi aboneliğinin bulunduğu, kardeşinin örgütünün şifreli yazışma programı olan bylock yazılımı kullanıcısı olduğu, kardeşinin kanun hükmünde kararname ile ihraç edildiğinin belirtildiği, İstanbul C.B.Savcılığının 08/10/2018 tarihli ve 2018/163618 soruşturma no ve 2018/72647 karar no sayılı kararı ile davacı hakkında silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan kovuşmaya yer olmadığı kararı verildiği, kararda 2017/78259 soruşturma nolu dosya şüphelilerinin kendisiniiş sebebiyle tanıdıklarını beyan ettikleri, kızının 2015/2016 eğitim öğretim yılı sonuna kadar müzahir Özel Ataşehir Anafen Anaokulunda eğitim gördüğü, ikametinde ve üzerinde yapılan aramalarda ele geçen dijital materyaller üçerinde yapılan teknik inceleme sonucunda, silinmiş alandan resim içeriğinde FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyelerinin sohbet adı altında gerçekleştirdikleri toplantılarda hazırladıkları ve servis ettikleri 'Maklube' isimli yemeğe dair görüntü tespit edildiği, görüntüde yemek sofrasına katılanların yüzleri görünmediğinden şahıs tespitin mümkün olmadığı, cihazında terör örgütünün yayın organı olan www.herkul.org isimli internet sitesinin mobil uygulamasına rastlandığı, silinmiş alandan gelen fotoğraflar arasında terör örgütü ile üyeliği bilinin ve bağlılığını beyan eden eski futbolcu [H. Ş.]'e ait fotoğrafların yer aldığı, bu delil ve verilerin örgütle devamlılık arzedecek şekilde organik bağının bulunduğuna, özetle örgütle üyelik olarak nitelendirilebilecek seviyede ilişki içinde olduğuna dair kamu davasına dayanak teşkil edecek yeterli delil bulunmadığından kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği anlaşılmıştır.
Her ne kadar davacı hakkında ceza soruşturması neticesinde FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyeliği suçlaması ile ilgili olarak kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş ise de tüm dosya kapsamı ve soruşturma dosyasındaki bir kısım deliller (çocuğunun okul kaydı, bilgisayarında rastlanılan fotoğraflar ve cihazında rastlanılan program) değerlendiğinde davalı işverenin davacı işçisine karşı şüphe duymasına sebep olduğu, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açacak nitelikte olması değerlendirildiğinde işverenden katlanması beklenilmeyecek bu tür bir şüpheden dolayı iş ilişkisinin devamı için gerekli güven ilişkisinin sarsılmasına yol açacak ve güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğu da ortadan kalkacaktır. Davalı işverenlik nezdinde hakkında şüphe bulunan bir işçiyi çalıştırmaya devam etmenin davalı işverenden açısından beklenemeyeceği, davalı işveren açısından şüphe feshini gerektirir yeterli delil olduğu ve feshin geçerli nedene dayandığı anlaşıldığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan davalı vekilinin bu yönü ile istinaf sebepleri yerinde görüldüğünden davacının iş akdinin geçerli nedenle feshedildiği kabul edilerek davanın reddi gerekmekte olup ilk derece mahkemesi kararının dosya kapsamına uymadığı anlaşıldığından, HMK 353/1-b-2 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davacı tarafından açılan davada işverence yapılan feshin geçerli nedenle yapıldığı kabul edilerek davanın reddine karar verilmiş olup, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur."
10. Başvurucu, nihai kararı 23/6/2020 tarihinde öğrendikten sonra 16/7/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
11. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
12. Başvurucu; feshin usul ve yasaya uygun yapılmadığını, bu kapsamda açılan işe iade davasında, işveren tarafından fesih bildiriminde yer almayan hususların ileri sürüldüğünü ve FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğunun iddia edildiğini, fesih sebebi ile bağlılık ilkesi ihlal edildiği hâlde yargı mercilerince davanın reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Kendisiyle benzer durumda bulunan kişiler yönünden farklı kararlar verildiğini belirten başvurucu; mahkeme kararlarının birbirleri ile uyumlu olmadığını, işverenin ihbarı ile hakkında soruşturma başlatıldığını ve bunun takipsizlik kararı ile neticelendiğini, buna rağmen anılan soruşturma gerekçe gösterilerek davanın reddi kararı verildiğini, bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
13. Bakanlık görüşünde, yargı mercileri tarafından yapılan değerlendirme neticesinde davanın reddine karar verildiği hatırlatılmış; hukuk kurallarını yorumlama yetkisinin yargı mercilerine ait olduğu, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durum olmadığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti mahiyetinde kalacağı hususlarında değerlendirmeler içeren Anayasa Mahkemesi kararlarına yer verilerek başvuru incelenirken hem bu hususların hem de somut olayın kendine özel şartlarının gözönünde bulundurulması gerektiği belirtilmiştir.
14. Başvurucu; Bakanlığın görüşüne karşı beyanında, takipsizlik kararına rağmen işverenin savunmasına itibar edilmek suretiyle iddia ve itirazları incelenmeksizin davanın reddi kararı verilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
15. Somut olayda başvurucu, hakkında yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan, iddia ve itirazları incelenmeden, açtığı işe iade davasının adil yargılanma hakkına aykırı bir şekilde reddedildiğini ileri sürmüştür. Başvurunun bu yöndeki iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
16. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
17. Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsamaktadır (daha geniş değerlendirme için bkz. Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75). Nitekim Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı yanıt vermesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak mahkemeler, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) mahkemelerin davanın esas sorunlarını inceledikleri gerekçeli karardan anlaşılmalıdır. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve şartlarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt vermeyi gerektiren usul veya esasa dair iddiaları cevapsız bırakması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).
18. Somut olayda işveren nezdinde 2012 yılından beri çalışan başvurucunun iş akdi 2016 yılında feshedilmiş; öte yandan açılan işe iade davası devam ederken işveren Kurum tarafından yapılan ihbar üzerine başvurucu hakkında ceza soruşturması başlatılmış ancak soruşturmada 8/10/2018 tarihinde takipsizlik kararı verilmiştir. Bu kapsamda İstanbul 26. İş Mahkemesi tarafından yürütülen yargılama neticesinde 25/10/2019 tarihli kararla işveren Kurum tarafından şüphe feshi kapsamında herhangi bir somut bilgi yahut belge sunulamadığı gerekçesiyle davanın kabulüne hükmedilmiş ancak Bölge Adliye Mahkemesi, takipsizlik kararında yer alan tespitlerin şüphe feshi için yeterli olduğunu belirterek davanın reddine hükmetmiştir (bkz. §§ 3-9).
19. Şüphe feshinin mahiyeti gereği ispatı beklenemese de Yargıtay içtihadında kabul edildiği üzere şüphenin işçinin kişiliğinde bulunan bir sebebe dayanması, bu sebebin de ciddi, önemli ve somut nitelikte objektif olay ve vakıalar ile desteklenmesi gerekmektedir (çok sayıda karar arasında bkz. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 3/10/2018 tarihli ve E.2018/10430, K.2018/20956 sayılı kararı; 26/11/2018 tarihli ve E.2018/11097, K.2018/25472 sayılı kararı). Aksi hâlde hukuk devletinin bir gereği olan hukuki güvenlik ilkesine aykırı bir şekilde keyfî uygulamaların gündeme gelmesi söz konusu olabilecektir.
20. Bu itibarla şüphe feshi gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda, özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önemlidir. Bu kapsamda şüpheye neden olan durum veya olay/vakıa -Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi- doğrudan işçinin şahsından kaynaklanmalı, millî güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olmalıdır. Yine bu noktada yargı mercilerince söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi, keyfîliğin önüne geçilebilmesi adına önem arz etmektedir. Söz konusu kriterlerin -özellikle millî güvenlik ile ilgili hususlarda- esnek değerlendirilebileceği düşünülse dahi bu durumda da makul ve hakkaniyetli bir şekilde mevzunun ele alınması, hem işçi yönünden hem işveren yönünden adil bir denge kurulması gerekir.
21. Aynı somut olaya ilişkin olarak ceza mahkemeleri ile hukuk mahkemeleri tarafından yapılan yargılama sonucu verilen kararların birbirleri yönünden mutlak surette bağlayıcı olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira bu durumda yargı mercileri önlerine gelen uyuşmazlığı kendi açılarından ele almakta, ilgili mevzuat kapsamında farklı değerlendirme ve nitelendirmelere tabi tutmaktadır. Bu kapsamda Yargıtay kararlarında hem OHAL dönemi için hem de OHAL harici dönemler için işçi hakkında verilen bir beraat ya da takipsizlik kararının şüphe feshi noktasında nasıl değerlendirilmesi gerektiği ana hatlarıyla ortaya konulmuştur. Yargıtay, beraat kararını işçi lehine değerlendirme eğilimi göstermekle birlikte yine de kararın içeriğindeki olay ve olguların fesih için yeterli olup olmadığını ayrıca incelemiştir (çok sayıda karar arasında bkz. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 24/4/2018 tarihli ve E.2018/3002, K.2018/9593 sayılı kararı; Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 8/4//2019 tarihli ve E.2019/1352, K.2019/7992 sayılı kararı).
22. Bu açıklamalar ışığında somut olaya geri dönmek gerekirse şüphe feshine yönelik olarak hem ilk derece mahkemesi hem de istinaf mercii tarafından ortaya konulan temel gerekçenin başvurucu hakkında yürütülen soruşturma ve bu soruşturma kapsamında yapılan tespitlerden ibaret olduğu görülmüştür.
23. Öncelikle belirtmek gerekir ki ilgili mevzuata göre bir kişi hakkında soruşturma yahut kovuşturma açılması mutlak bir şekilde işten çıkarma sebebi sayılmamaktadır. Kaldı ki somut olayda söz konusu soruşturma işveren Kurumun ihbarı üzerine, iş akdi feshedildikten sonra başlatılmıştır. Öte yandan işveren Kurum tarafından yapılan ihbarda başvurucuya yönelik somut birtakım tespitlere yer verildiği, Başsavcılık tarafından da anılan hususlar üzerinden inceleme ve araştırma yapılmak suretiyle takipsizlik kararı verildiği anlaşılmıştır. Nitekim Bölge Adliye Mahkemesi de soruşturmanın içeriğine girerek başvurucu hakkındaki isnatların fesih için yeterli olup olmadığını değerlendirme yoluna gitmiştir. Bu kapsamda başvurucu ile ilgili yapılan tespitler ise şöyledir:
- Kızının 2015-2016 eğitim öğretim yılı sonuna kadar örgüte müzahir Özel Ataşehir Anafen Anaokulunda eğitim gördüğü
- İkametgâhında ve üzerinde yapılan aramalarda ele geçen dijital materyaller üzerinde yapılan teknik inceleme sonucunda, silinmiş alandan gelen resim içeriğinde FETÖ/PDY üyelerinin sohbet adı altında gerçekleştirdikleri toplantılarda hazırladıkları ve servis ettikleri maklube isimli yemeğe dair görüntü tespit edildiği, görüntüde yemek sofrasına katılanların yüzleri görünmediğinden şahıs tespitinin mümkün olmadığı
- Cihazda yüklü olan uygulamalar arasında FETÖ/PDY'nin yayın kanalı olan, örgüt propagandası yapan ve terörist elebaşı Fetullah Gülen'in söz ve yazılarını paylaşan www.herkul.org isimli internet sitesinin mobil uygulamasına rastlandığı
- Bir dönem Zaman gazetesine abone olduğu
- Kardeşinin örgütünün şifreli yazışma programı olan ByLock kullanıcısı olduğu ve kanun hükmünde kararname (KHK) ile ihraç edildiği
24. Anayasa Mahkemesi İhsan Yalçın (B. No: 2017/8171, 9/1/2020) kararında, FETÖ/PDY ile bağlantılı bir okulda bir süre öğrenim gördüğü belirtilen başvurucu yönünden yaptığı değerlendirmede örgütsel bir ilişki çerçevesinde gerçekleştirildiğine dair olgular ortaya konulmadan salt bu nitelikteki bir okula gitmenin kuvvetli suç belirtisi olarak kabulünü mümkün görmemiştir. Kararda, FETÖ/PDY ile bağlantılı okul veya dershanelerde öğrenim görmenin ancak bunun örgüte yardım etme, finansal destek sağlama ya da örgütsel eğitiminden yararlanma gibi örgütsel gayelerle gerçekleşmesi hâlinde örgütsel bir davranış olarak değerlendirilebileceğine vurgu yapılmıştır (İhsan Yalçın, § 49). Mahkeme, Ş.B. (B. No: 2017/30993, 1/7/2020) kararında da aynı yönde değerlendirmelerde bulunmuştur (aynı kararda bkz. § 38.)
25. Başvurucu; emniyette verdiği ifadesinde üç çocuk sahibi olduğunu, en küçük kızını örgüt ile iltisaklı anaokuluna gönderdiği iddiası yönünden bunu örgütsel saiklerle gerçekleştirmediğini, okulun o dönem yeni açıldığını, eğitimi, fiziki ve maddi imkânlarından dolayı burayı tercih ettiğini, süreçte de kızı okulu sevdiği için kızını okuldan almadığını belirtmiştir. Yargı mercileri yaptıkları incelemede başvurucunun iddialarının aksi bir durum olduğu, örgüte yardım etme yahut örgütsel eğitimden faydalanma gibi bir saikle hareket edildiği hususunu ortaya koyamamıştır.
26. Şüphe feshine konu bir diğer husus gazete aboneliğidir. Başvurucu; ifadesinde tam tarihini hatırlamamakla birlikte bir dönem Zaman gazetesine abone olduğunu, ailesinin okuması için gazeteyi memlekete gönderdiğini, abonelik ödemesini ise tek seferde yaptığını beyan etmiştir. Yargıtay içtihadına bakıldığında Zaman gazetesi yahut Sızıntı dergisi aboneliğinin tek başına örgütsel faaliyet olarak nitelendirilemeyeceği belirtilmiştir. (bkz. § 18). Öte yandan -başvurucunun beyanları da dikkate alınarak- hem Başsavcılığın hem de Mahkemenin aboneliğin hangi tarihlerde yapıldığı hususunda bilgi vermediği, söz konusu hususun örgüte destek amacıyla yapıldığı yönünde bir değerlendirmede bulunmadığı görülmüştür.
27. Şüphe feshine konu bir diğer husus, başvurucunun telefonundan silindiği belirlenen fotoğraflar ile www.herkul.org uygulamasının yüklü olduğu yönündeki tespitlerdir. Başsavcılık tarafından yürütülen soruşturmada söz konusu fotoğrafların sohbet adı altında gerçekleştirilen toplantılarda hazırlanan maklube isimli yemeğe ait olduğu ancak yemeğe katılanların kimliklerinin tespit edilemediği belirtilmiştir. Bu kapsamda başvurucu ifadesinde örgütün hiçbir toplantısına, organizasyonuna vs. katılmadığını beyan etmiştir. Aksi yönde bir bilgi, belge, tanık ifadesi de dosyaya yansımamıştır.
28. Öte yandan sözde örgüt liderinin vaazlarının yer aldığı iddia edilen sitenin mobil uygulamasının başvurucunun telefonunda yüklü olduğu tespiti diğer tüm tespitler ile birlikte bir bütün olarak ele alındığında esasen dikkate değer olmakla birlikte ne uygulamanın fonksiyonları ve amacına ilişkin ne de başvurucunun bu uygulamaya hangi tarihlerde giriş yaptığı ya da bu uygulamanın kullanımının örgütsel bir saikle gerçekleşip gerçekleşmediği ile ilgili -bilhassa telefonda yapılan incelemelerde söz konusu uygulamadan özellikle video ya da belge indirilip indirilmediği veya bunların başkalarıyla paylaşıldığı vb.- bir araştırma yapıldığı görülmektedir. Bu kapsamda Yargıtayın gazete ve dergi aboneliğine yönelik yaklaşımından ayrılmayı gerektirecek bir durum bulunmadığı değerlendirilmiştir.
29. Şüphe feshi kapsamında işverenin bildirdiği bir başka mevzu ise başvurucunun kardeşinin ByLock kullandığı ve KHK ile ihraç edildiği hususuna ilişkindir. Hukuk devletinde bir kimsenin başkalarının fiillerinden sorumlu tutulması kanunda öngörülen çok istisnai hâller dışında kabul edilemez. Çağdaş hukuk sistemleri bireyin özerkliğini esas alarak ona haklar bahşetmekte ve sorumluluklar yüklemektedir. Bir kimsenin hukuken ve fiilen davranışlarını kontrol etme gücüne ve yükümlülüğüne sahip olmadığı başka bir bireyin fiillerden dolayı kamu otoritelerinin yaptırımına maruz kalması bireysel özerklik düşüncesiyle bağdaşmaz (Sebiha Kaya [GK], B. No:2108/34124, 20/5/2021, § 54). Bu kapsamda başvurucunun kardeşi ile ilgili tespitin mesleki anlamda ne gibi bir tehdit oluşturduğu, bu tespitin başvurucuyla olan somut bağlantısının ne olduğu hususlarının ortaya konulamadığı görülmüştür.
30. Sonuca varmadan önce belirtmek gerekir ki yargı mercileri, kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması halinde, mahkeme bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir. Böyle bir durumda dahi, ileri sürülen iddiaların zımnen reddi yeterli olabilir (benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Hiro Balani/İspanya, B. No. 18064/91, 9/12/1994). Bu kapsamda, başvuruya konu olaya ilişkin yukarıda yapılan tüm incelemeler neticesinde, ilgili mevzuat, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi içtihadı da dikkate alındığında, başvurucunun iddia ve itirazlarının, yargılamanın esasına temas eden ve davanın sonucu değiştirebilecek nitelikte olduğunu söylemek mümkündür.
31. Sonuç olarak gerekçeli kararda işvereni şüphe feshine götüren sebeplere yer verilmiş ise de bu sebepler karşısında başvurucunun iddia ve itirazlarının incelendiği ve değerlendirildiği hususunda bir açıklamaya yer verilmemiştir. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği değerlendirilmiştir.
32. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
33. Başvurucu haksız fesih işlemi nedeniyle masumiyet karinesi ile çalışma hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüşse de gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden diğer ihlal iddialarına ilişkin olarak kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmadığına karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
34. Başvurucu; yargılamanın makul sürede neticelendirilmediğini, işe iade davası için ilgili mevzuatta yer alan sürelerin aşıldığını iddia etmiştir.
35. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda da anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
36. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
37. Başvurucu; ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
38. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Diğer ihlal iddialarının İNCELENMESİNE GEREK BULUNMADIĞINA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılması amacıyla İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 30. Hukuk Dairesine (E.2020/288, K.2020/1113) iletilmek üzere İstanbul 26. İş Mahkemesine (E.2016/332, K.2019/523) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 22/5/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.