logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Arif Sinan Karateke [1.B.], B. No: 2020/24450, 19/11/2024, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ARİF SİNAN KARATEKE BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/24450)

 

Karar Tarihi: 19/11/2024

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Mustafa Erdem ATLIHAN

Başvurucu

:

Arif Sinan KARATEKE

Vekili

:

Av. Ömer KÖSTEKÇİ

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, gözaltındayken kötü muamelede bulunulması sonucu yaralanma meydana gelmesi ve bu olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkisiz olması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. İki polis memuru, başvuruya konu yakalama işlemine ilişkin olarak 19/1/2018 tarihinde bir tutanak düzenlemiştir. Tutanağın altında başvurucunun da imzası vardır. Bu tutanağa göre kolluk görevlilerinin durumundan şüphelenmeleri üzerine sokakta durdurdukları başvurucu, kolluk görevlilerine A.D. isimli üçüncü bir kişi adına sahte olarak düzenlendiği sonradan anlaşılan kimlik belgesi ibraz etmiştir. Kolluk görevlileri başvurucunun ibraz ettiği bu kimlik belgesinin sağ alt köşesinin ayrık olduğunu görmüş, arkasındaki mührün gerçekliğinden şüphe duymuştur. Kolluk görevlilerinin başvurucuya kimliğin kendisine ait olup olmadığını sorması üzerine başvurucu, kaçmaya başlamış; kaçarken dengesini kaybederek düşmüş ve yerde yuvarlanmış; kısa süre sonra ise kolluk görevlilerince yakalanmıştır. Yakalandıktan sonra kimliğin kendisine ait olmadığını kabul etmesi ve gerçek ismini söylemesi üzerine yapılan genel bilgi toplama (GBT) sorgusunda terör örgütüne üye olma suçundan hakkında arama kararı olduğu tespit edilen başvurucu, sahte kimlik nedeniyle işlem yapılmak üzere doktor raporu da alındıktan sonra Buca Polis Merkezine götürülmüştür.

3. Başvurucunun 20/1/2018 tarihinde kolluk tarafından resmî belgede sahtecilik suçu nedeniyle ifadesi alınmıştır. Başvurucu, ifadesinde gezmek için geldiği İzmir’de polis memurlarının kendisini sokakta durdurarak kimliğini istediğini, verdiği kimliğin sahte olduğunu söylemeleri üzerine hakkında arama kararı olduğu için bu kimliği gerçek olmayan isim ve bilgi kullanarak hazırladığını ve yaptığı şeyin suç olduğunu bildiğini ifade etmiş; bir kovalamaca ya da düşmeden bahsetmediği gibi fiziksel ya da sözlü şiddet iddiasında da bulunmamıştır.

4. 19/1/2018 tarihinde yakalanarak gözaltına alınan ve silahlı terör örgütüne üye olma suçundan arandığı tespit edilen başvurucu 26/1/2018 tarihine kadar gözaltında kalmış ve Sulh Ceza Hâkimliği, bu tarihte başvurucunun tutuklanmasına karar vermiştir. Başvurucu, müdafi eşliğinde alınan savunmasında kendisine kimlik soran kişilerin polis olduğunu anlayamadığı için kaçtığını ifade etmiş; fiziksel ya da sözlü şiddet iddiasında bulunmamıştır. Başvurucu müdafiii ise başvurucunun menisküs tedavisi gördüğünü ileri sürerek serbest bırakılması talebinde bulunmuştur.

5. Başvurucu hakkında 19/1/2018 tarihinde düzenlenen gözaltına giriş genel adlimuayene raporunda " sağ yanakta ağrı hip...[okunamadı] mevcut. Sol ayak bileğinde sağ omuzda ağrı ... [okunamadı] ortopedi bileklik..." tespiti yapılmış, 26/1/2018 tarihinde düzenlenen iki genel adli muayene raporunun birine "Yeni darp cebir izine rastlanmadı.", diğerine ise "Gözaltı giriş raporunda belirtilen lezyonların yanında; sol dizde abrazyon mevcut." şeklinde kayıt düşüldüğü görülmüştür.

6. Başvurucu, uğradığını iddia ettiği kötü muameleler nedeniyle İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) 25/4/2019 tarihinde şikâyet dilekçesi vermiştir. Başvurucu; dilekçede yakalandığı gün sivil giyimli üç kişinin polis olduğunu söyleyerek kendisinden kimlik talep ettiğini, görüntüleri ve hareketleri nedeniyle polis olmadıklarını ve kendisine zarar verebileceklerini düşünerek kaçmak isterken bu şahıslardan birinin kendisine yetişip ayağına vurmasıyla bileğini burkup yere düştüğünü, şahısların küfrederek ve darbederek kendisini duvara yaslayıp üstünü aradıklarını, daha sonra yere yüzüstü yatırarak ellerini arkadan kelepçelediklerini, bu şekilde bir araca bindirip yüzü kapalı şekilde bir dağ başına götürdüklerini, burada da tehdit edip hakaret ettiklerini, iki polis memurunun yüzünün çene kısmının hem sağ hem de sol tarafına defalarca yumruk attığını, bir polis memurunun elindeki copu makatına sokmak amacıyla pantolonunun içine soktuğunu ancak diğer polisler yanlarına gelince bundan vazgeçtiğini, daha sonra götürdükleri karakol binasında kamera olmayan bir odada çırılçıplak soyarak eşyalarını aradıklarını, bu odada da polislerin kendisini dövdüğünü, rapor için götürüldüğü hastanedeki doktorun yanına polislerle birlikte girdiğini ve polislerin doktorla konuştuklarını, doktorun vücudundaki darp izlerini gördüğünü ancak rapora ne yazdığını bilmediğini ileri sürmüştür.

7. Başvurucunun suç duyurusu üzerine Başsavcılık, konuyla ilgili ceza soruşturması başlatarak olayın yaşandığı emniyet birimlerindeki kameraların kayıtlarını talep etmiştir. İlgili birimlerce, Buca İlçe Emniyet Müdürlüğüne ait kamera kayıt sisteminin doksan gün, Buca Polis Merkezi Amirliğine ait kamera kayıt sisteminin ise yirmi bir gün süreyle saklanması nedeniyle görüntülere ulaşılamadığı bildirilmiştir.

8. Başsavcılık soruşturma kapsamında kolluktan gerekli tahkikatın yapılmasını istemiştir. Yapılan tahkikat kapsamında 19/1/2018 tarihindeki yakalama işlemini bizzat gerçekleştiren ve tutanakta imzası bulunan polis memuru S.D.nin bilgisine başvurulmuştur. S.D. 26/7/2019 tarihli Bilgi Alma Tutanağı’nda; kendisinden kimlik istenen başvurucunun ibraz ettiği kimlik belgesinden şüphelenmeleri üzerine kaçmaya başladığını, başvurucunun koşarken ayağının takıldığını ve yere düşüp yuvarlandığını, bunun üzerine de yakalandığını, yakalama esnasında direndiğini ve kademeli olarak güç kullanılarak ekip otosuna alındığını, gerçek kimliğini söylemesi üzerine yapılan sorgulamada silahlı terör örgütüne üye olma suçundan arandığının tespit edilerek götürüldüğü polis merkezinde iddiasının aksine kameraların da olduğu bir yerde, usulüne uygun olarak ve çırılçıplak kalacak şekilde soyunması istenmeden üst aramasının yapıldığını, başvurucunun rapor alınmak için götürüldüğü hastanede muayene odasında doktorla yalnız bırakıldığını belirtmiştir.

9. Başsavcılık 8/11/2019 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiş; kararına gerekçe olarak başvurucunun iddialarının soyut nitelikte olduğunu, suç tarihi itibarıyla 8/11/2016 tarihli ve 6755 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 37. maddesinde belirtilen "15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında karar alan, karar veya tedbirleri icra eden, her türlü adli ve idari önlemler kapsamında görev alan kişiler ile olağanüstü hal süresince yayımlanan kanun hükmünde kararnameler kapsamında karar alan ve görevleri yerine getiren kişilerin bu karar, görev ve fiilleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz." hükmü gereğince şikâyet edilen görevliler hakkında soruşturmaya devam edilemeyeceğini göstermiştir.

10. Başvurucunun anılan karara yönelik itirazı Sulh Ceza Hâkimliğince reddedilmiş, karar başvurucuya 22/6/2020 tarihinde tebliğ edilmiştir.

11. Başvurucu 14/7/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

12. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

13. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

14. Başvurucu; gözaltına alındığı sırada üç sivil polis memurunun kendisine fiziki ve sözlü şiddet uyguladığını, bu nedenle ayağının alçıya alındığını, yakalandıktan sonra gerekmediği hâlde ellerinin arkadan kelepçelendiğini, bir polis memurunun makatına cop sokmaya çalıştığını, daha sonra götürüldüğü polis merkezinde kamera bulunmayan bir odada tamamen soyunması sağlanarak insan onuruna bağdaşmayacak şekilde üst aramasına tabi tutulduğunu, uğradığı fiziksel şiddet nedeniyle ayağının alçıya alındığını, ayağı yüzünden gözaltında kaldığı süre boyunca temel ihtiyaçlarını gidermede zorluklar yaşadığını belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğinden yakınmıştır. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde başvurucunun özen yükümlülüğüne uygun davranmayarak şikâyet ettiği olayların üzerinden bir yıldan fazla bir süre geçtikten sonra Başsavcılığa başvurduğu, buna rağmen Başsavcılığın derhâl soruşturma başlattığı ve soruşturma neticesinde ulaştığı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda usul yükümlüğüne ait gereklikleri özenle yerine getirdiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

15. Başvuru, kötü muamele yasağı kapsamında incelenmiştir.

16. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

17. İnsan onurunun korunması amacıyla Anayasa’nın 17. maddesinin ilk fıkrasında maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı güvence altına alınmış; aynı maddenin üçüncü fıkrasıyla da kişilere işkence ve eziyet yapılması, kişilerin insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulması yasaklanmıştır. Bu yasak için herhangi bir istisnanın kabul edilmemesi ve Anayasa’nın 15. maddesinde savaş, seferberlik hâllerinde veya olağanüstü hâllerde de maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamayacağının ifade edilmesi yasağın mutlak niteliğini ortaya koymaktadır. Bununla birlikte yasak, tüm kötü muamele durumlarını kapsamaz. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi, asgari bir ağırlık derecesine (ciddiyet seviyesine) ulaşmasına bağlıdır. Asgari ağırlık derecesine ulaşılıp ulaşılmadığı, görecelidir ve somut olayın koşullarının değerlendirilmesiyle belirlenir. Yapılacak değerlendirmede muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi etkenler önem taşır. Bu etkenlere ardındaki kasıt veya saik ile birlikte muamelenin amacı da eklenebilir. Ayrıca gerilimin ve duyguların yükseldiği atmosfer gibi muamelenin yapıldığı bağlam da dikkate alınması gereken diğer bir etkendir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, §§ 80, 83; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, §§ 72, 74, 75).

18. Güç kullanmaya yetkili kamu görevlilerinin, tutumu nedeniyle kendisine karşı güç kullanılması kesin olarak gerekli olmayan bir kişiye karşı fiziksel güce başvurmaları, kişi üzerindeki etkisi ne olursa olsun ilke olarak Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal eder. Kesin gerekli olduğu hâllerde de güç, aşırıya kaçmadan kullanılmalı ve kişinin tutumuyla orantılı olmalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 81).

19. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasıyla yasaklanan muamelelerin varlığına ilişkin iddialar, uygun delillerle desteklenmelidir. Bu delillerin değerlendirilmesinde ise sözü edilen delillerin iddiayı makul şüphenin ötesinde ispat edip etmediği gözetilmelidir. Bununla birlikte yeterince ciddi, açık ve tutarlı emareler ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karineler de iddianın ispatı için yeterli kanıt teşkil edebilir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, § 95; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 83).

20. Kişinin gözaltı veya tutukluluk gibi devletin kontrolü altında bulunduğu sırada yaralanması hâlinde yetkili makamlar, bu olaya ilişkin tatmin edici ve inandırıcı bir açıklama getirmekle yükümlüdür (S.D., B. No: 2013/3017, 16/12/2015, §§ 89, 90; Cengiz Kahraman ve Kenan Özyürek, B. No: 2013/8137, 20/4/2016, § 95) zira bu tür olayların gerçekleşme koşullarına ilişkin bilgiler çoğunlukla yetkili makamların erişimindedir (Ferit Kurt ve diğerleri, B. No: 2018/9957, 8/6/2021, § 74).

21. Tutuklu veya hükümlülerin ceza infaz kurumu dışında bulundukları süre boyunca kaçmalarının önlenmesi, kendilerine veya başkalarına zarar verme tehlikesinin bertaraf edilmesi amacıyla kolluk görevlileri tarafından kelepçe gibi bedensel hareketleri kısıtlayıcı araçların kullanılması kural olarak Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası yönünden sorun oluşturmamaktadır. Ancak bu tür tedbirlerin alınıp uygulanmasında tutuklu veya hükümlülerin fiziksel veyahut ruhsal durumları ile tedbirin olası olumsuz etkilerinin dikkate alınarak bir sonuca ulaşılması gerekir (Ö.U., B. No: 2016/62587, 23/6/2020, § 32). Elbette bu araçların kullanımında kamu makamlarının takdir yetkisini alınan tedbirin amacını aşacak boyutta keyfî veya gereksiz kullanmaları kötü muamele kapsamında kalabilmektedir. Bu durumda öncelikle değerlendirilmesi gereken husus, alınan tedbirin makul seviyede sayılıp sayılmayacağı ve sonuçları bakımından hakkında tedbir uygulanan kişideki fiziksel ve ruhsal etkilerinin kötü muamele sayılması için aranan eşiğe ulaşıp ulaşmadığıdır (Ö.U., § 33). Bu değerlendirmeler, suç isnadı nedeniyle yakalanıp gözaltına alınan kişiler yönünden de geçerlidir.

22. Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- bireyin bir devlet görevlisinin hukuka aykırı ve Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal eden bir muamelesine uğradığına ilişkin savunulabilir iddiası hakkında etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir. Kötü muamelenin kasten yapıldığının ileri sürüldüğü durumlarda iddia hakkında ivedilikle bir ceza soruşturması başlatılmalıdır. Şikâyet olmadığında bile kişiye kötü muamelede bulunulduğuna ilişkin yeterince açık belirtiler varsa konuyla ilgili bir ceza soruşturması açılmalıdır. Ceza soruşturmasının Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği şekilde etkili olduğunun kabul edilebilmesi için soruşturmayı yürüten kişiler olaya karışan kişilerden bağımsız olmalı, soruşturmada olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek tüm deliller toplanmalıdır. Dahası soruşturma süreci gerektiği ölçüde kamu denetimine açık olmalı, mağdur soruşturmaya etkili şekilde katılabilmeli ve soruşturmada makul bir özen ve süratle hareket edilmelidir. Yetkililer, soruşturmayı sonlandırmak için aceleci davranmamalı ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25; Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 111, 112, 114-117; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 101-103). Ayrıca soruşturma sonunda verilen karar, kullanılan gücün gerekliliği ve orantılılığıyla ilgili bir değerlendirme içermelidir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Cebrail Bektaş ve Yüksel Şahin, B. No: 2015/4787, 25/9/2019, § 64).

23. Başvuru formunda ve başvuruya konu soruşturma dosyasında kendi beyanı dışında başvurucunun ellerinin kelepçelendiğine dair bir bilginin bulunmadığı görülmüştür. Ayrıca başvurucu, ellerinin arkadan kelepçelenmesinin fiziksel ve/veya ruhsal etkilerinden de bahsetmemiştir. Başvurucunun ellerinin arkasından kelepçelendiği iddiasına değer atfedilmesi hâlinde dahi koşarak olay yerinden uzaklaşmaya çalışırken yere düşmesi sonucu yakalanabilen ve sonradan terör örgütüne üye olma suçundan hakkında arama kararı olduğu tespit edilen başvurucuya kaçmasının önlenmesi için kelepçe takılmasının Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için gereken asgari ağırlık derecesine ulaştığı söylenemez.

24. Başvurucu, kolluk görevlilerinin fiziksel şiddetin yanında sözlü şiddet de uyguladığını ve detaylı (çıplak) aramaya tabi tutulduğunu ileri sürse de başvurucunun bu iddialarını destekler mahiyette bir veri başvuru dosyasında bulunmamaktadır. Bu durumda başvuruda değerlendirilmesi gereken iddialar fiziki şiddete yönelik iddialardır.

25. Başsavcılık tarafından yürütülen soruşturma kapsamında dinlenen ve yakalamayı bizzat gerçekleştiren -düzenlenen tutanakta da imzası olan- bir polis memurunun başvurucunun ibraz ettiği kimlik belgesinden şüphelenmesi üzerine kaçmaya başlayan başvurucunun koşarken ayağının takılması üzerine yere düştüğünü ve yakalama esnasında direndiği için kendisine kademeli olarak güç kullanarak ekip otosuna aldıklarını ifade ettiği görülmüştür (bkz. § 8). Soruşturma dosyasında yer alan adli muayene raporundaki bulgular ve yakalamayı gerçekleştiren bir polis memurunun beyanına rağmen Başsavcılık, başvurucunun yaralanmasına ilişkin herhangi bir değerlendirmede bulunmadan iddiaların soyut olduğu sonucuna varmıştır. Başsavcılık ayrıca 6755 sayılı Kanun’un 37. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca soruşturmaya devam edilemeyeceğine kanaat getirmiştir. Oysa anılan hükmün amacı olağanüstü hâl dönemiyle sınırlı ve olağanüstü hâlde alınması gereken, dolayısıyla olağan dönemin hukuki düzenlemelerinden oldukça farklı olan tedbirlerin icrasına yönelik görevlerin herhangi bir endişe ve tereddüt duyulmadan yerine getirilmesini sağlamaktır ve hükmün haksız fiil veya suç teşkil eden eylemleri kapsamadığı tartışmasızdır (AYM, E.2017/21, K.2020/77, 24/12/2020, §§ 251, 252). Dolayısıyla Başsavcılık, somut olayda yakalama nedeniyle düzenlenen tutanakta imzası bulunan diğer kolluk görevlisinin beyanı almak da dâhil olmak üzere başvurucuda meydana gelen ve adli raporla desteklenen yaraların kaynağının ve bu yaralardan iddia edildiği gibi kolluk görevlilerinin sorumlu olup olmadığının saptanmasını sağlayabilecek her türlü delili toplamalı ve anılan adli raporlar hakkında bir değerlendirmede bulunmalıdır.

26. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

İrfan FİDAN bu görüşe katılmamıştır.

27. Kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddiaların incelenebilmesi için olayı çevreleyen maddi koşullar, inceleme yapmaya olanak verecek şekilde aydınlatılmalıdır. Somut başvuruda olayın oluş koşulları yeterince belirli olmadığından kötü muamele yasağının maddi boyutunun incelenmesi bu aşamada mümkün görülmemiştir.

III. GİDERİM

28. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden soruşturma yapılması ve 1.000.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

29. Başvuruda tespit edilen, kamu makamlarının eylemlerinden ve soruşturma merciinin kovuşturmaya yer olmadığına dair kararından kaynaklanan hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği Cumhuriyet Başsavcılığının yapması gereken iş, yeniden soruşturma işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

30. İhlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında net 100.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

C. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE İrfan FİDAN’ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

D. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının usule ilişkin boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına (Sor. No: 2019/50481) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucuya net 100.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, fazlaya ilişkin tazminat isteminin REDDİNE,

F. 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

G. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/11/2024tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvurucu, gözaltındayken kötü muamelede bulunulması sonucu yaralanma meydana gelmesi ve bu olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkisiz olması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasıyla yasaklanan muamelelerin varlığına ilişkin iddialar, uygun delillerle desteklenmelidir. Bu delillerin değerlendirilmesinde ise sözü edilen delillerin iddiayı makul şüphenin ötesinde ispat edip etmediği gözetilmelidir. Bununla birlikte yeterince ciddi, açık ve tutarlı emareler ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karineler de iddianın ispatı için yeterli kanıt teşkil edebilir (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 83).

3. Güç kullanmaya yetkili kamu görevlilerinin, tutumu nedeniyle kendisine karşı güç kullanılması kesin olarak gerekli olmayan bir kişiye karşı fiziksel güce başvurmaları, kişi üzerindeki etkisi ne olursa olsun ilke olarak Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal eder. Kesin gerekli olduğu hâllerde de güç, aşırıya kaçmadan kullanılmalı ve kişinin tutumuyla orantılı olmalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 81).

4. Kötü muamelenin kasten yapıldığının ileri sürüldüğü durumlarda iddia hakkında ivedilikle bir ceza soruşturması başlatılmalıdır. Şikâyet olmadığında bile kişiye kötü muamelede bulunulduğuna ilişkin yeterince açık belirtiler varsa konuyla ilgili bir ceza soruşturması açılmalıdır. Ceza soruşturmasının Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği şekilde etkili olduğunun kabul edilebilmesi için soruşturmayı yürüten kişiler olaya karışan kişilerden bağımsız olmalı, soruşturmada olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek tüm deliller toplanmalıdır. Dahası soruşturma süreci gerektiği ölçüde kamu denetimine açık olmalı, mağdur soruşturmaya etkili şekilde katılabilmeli ve soruşturmada makul bir özen ve süratle hareket edilmelidir. Yetkililer, soruşturmayı sonlandırmak için aceleci davranmamalı ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 111, 112, 114-117; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 101-103). Ayrıca soruşturma sonunda verilen karar, kullanılan gücün gerekliliği ve orantılılığıyla ilgili bir değerlendirme içermelidir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Cebrail Bektaş ve Yüksel Şahin, B. No: 2015/4787, 25/9/2019, § 64).

5. Somut olayda Başsavcılık, tahkikat kapsamında 19/1/2018 tarihindeki yakalama işlemini bizzat gerçekleştiren ve düzenlenen tutanakta imzası bulunan polis memuru S.D.nin bilgisine başvurmuştur. S.D. 26/7/2019 tarihli Bilgi Alma Tutanağı'nda; kendisinden kimlik istenen başvurucunun ibraz ettiği kimlik belgesinden şüphelenilmesi üzerine kaçmaya başladığını, başvurucunun koşarken ayağının takılması üzerine yere düşüp yuvarlandığını, bunun üzerine de yakalandığını, bu yakalama esnasında direnç gösterdiğini ve kademeli olarak güç kullanılarak ekip otosuna alındığını, gerçek kimliğini söylemesi üzerine yapılan sorgulamada silahlı terör örgütüne üye olma suçundan arandığının tespit edilerek götürüldüğü polis merkezinde iddiasının aksine kameraların da olduğu bir yerde, usulüne uygun olarak ve çırılçıplak kalacak şekilde soyunması istenmeden üst aramasının yapıldığını, başvurucunun rapor alınmak için götürüldüğü hastanede muayene odasında doktorla yalnız bırakıldığını belirtmiştir. Başsavcılık 8/11/2019 tarihinde başvurucunun iddialarının soyut nitelikte olduğunu da belirterek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir.

6. Öncelikle başvurucunun 19/1/2018 tarihinde yakalandığı ve iddialarına ilişkin olarak yaklaşık 1 yıl 4 ay sonra 25/4/2019 tarihinde şikâyette bulunduğu dikkatten kaçmamalıdır. Başvurucu uzun süre sonra şikâyette bulunmasının gerekçesini de ortaya koymamıştır. Yine yakalama sırasında sahte kimlik ibraz ettiği ve kaçmaya çalıştığı, kaçarken dengesini kaybederek yere düştüğü de dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Başvurucu hakkındaki adli raporlar incelendiğinde düşme ile uyumlu olduğu ve yaralanmalarının düşmeye bağlı olabileceği not edilmelidir.

7. Başvurucunun olay tarihinden uzun zaman geçtikten sonra yaptığı şikâyet üzerine savcılık tarafından derhal soruşturma başlatıldığı, tüm delillerin ve kötü muamele oluşturduğu iddia edilen eylemler ile tutanakların incelendiği anlaşılmıştır. Sonuç olarak, olayın aydınlatılması amacıyla etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğinin söylenemeyeceği değerlendirilmiştir.

8. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edilmediği kanaatine vardığımdan, çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.

 

 

 

 

Üye

 İrfan FİDAN

 

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Arif Sinan Karateke [1.B.], B. No: 2020/24450, 19/11/2024, § …)
   
Başvuru Adı ARİF SİNAN KARATEKE
Başvuru No 2020/24450
Başvuru Tarihi 14/7/2020
Karar Tarihi 19/11/2024

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, gözaltındayken kötü muamelede bulunulması sonucu yaralanma meydana gelmesi ve bu olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkisiz olması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kötü muamele yasağı Yakalama ve/veya gözaltı sırasında güç kullanımı İhlal Yeniden soruşturma
İhlal Manevi tazminat
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi