TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
BURHAN ÖZMÜŞ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2020/25022)
Karar Tarihi: 17/9/2024
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Selahaddin MENTEŞ
Muhterem İNCE
Yılmaz AKÇİL
Raportör
Mustafa Erdem ATLIHAN
Başvurucu
Burhan ÖZMÜŞ
Vekili
Av. Dilancan ATEŞ TURGAL
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, ceza infaz kurumu görevlilerinin güç kullanması sonucu meydana gelen yaralanma ve bu olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkisizliği nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. İddiasına göre başvurucu, hükümlü olarak İzmir 3 No.lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (İnfaz Kurumu) bulunduğu sırada yaptığı bir telefon görüşmesi sonrasında koğuşuna dönerken telefon görüşmesi esnasında sesini yükselttiği gerekçesiyle infaz koruma memurlarının fiziksel ve sözlü şiddetine uğramıştır.
3. Olay günü İnfaz Kurumu görevlilerin tarafından tutulan 1/4/2020 tarihli tutanağa göre saat 15.00-15.20 arasında haftalık telefon görüşmesi hakkını kullanması için görüşme odasına alınan başvurucu, yüksek sesle konuşmaması için görevli personel tarafından uyarılması üzerine “Hayırdır siz kim oluyorsunuz da bana karışıyorsunuz? Ben ailemle istediğim gibi konuşurum, siz bana karışamazsınız.” diyerek saldırgan bir tavırla tepki göstermiştir. Telefon görüşmesi bittikten sonra kendisini koğuşuna götürdüğü esnada üst araması yapan görevli personele “Ben size memur demek zorunda değilim, beni uyaramazsınız.” diyen başvurucu, sakin olması yönünde uyarılmıştır. Saldırgan tavırlarına devam eden ve “Ben sizi tanıyorum, hepinizle görüşeceğim, bu işin dışarısı var.” diyen başvurucu; kendisine, çevresine ve kamu malına zarar vermemesi için zor kullanılarak kısa süreliğine gözlem odasına alınmıştır.
4. İnfaz Kurumu Aile Sağlığı Merkezi doktoru tarafından başvurucu hakkında düzenlenen 2/4/2020 tarihli adli muayene raporunda başvurucunun sol kulak kepçesinin 2/3’lük kısmında ekimoz (24 saat öncesi ile uyumlu lezyon), sağ diz altında 2x2 cm ebadında yüzeysel cilt laserasyonu olduğu, hayati tehlikesinin bulunmadığı, mevcut lezyonların basit tıbbi müdahale ile giderilebilir düzeyde olduğu tespitleri yer almıştır.
5. İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığı (Disiplin Kurulu) olay nedeniyle başvurucu hakkında bir disiplin soruşturması başlatmış ve 8/4/2020 tarihli kararla, başvurucunun kurum görevlilerine hakaret veya tehditte bulunma disiplin suçunu işlediği gerekçesiyle başvurucuya 11 gün hücreye koyma cezası vermiştir. Disiplin Kurulu, başvurucunun kurallara karşı gelmek suretiyle görevli personelin otoritesini sarsarak kurum güvenliğini tehlikeye düşürmesini kararına gerekçe olarak göstermiş; kararda ayrıca kamera görüntülerine göre görevli personelin başvurucuya karşı darp eylemi olmadığı, başvurucunun sakinleşmesi için gözlem odasına götürülürken direndiği, görevli personelin müdahalesinin zor kullanma çerçevesinde olduğu, başvurucu hakkında alınan adli muayene raporundaki belirlemelerin başvurucunun etkisiz hâle getirilmesi için yapılan müdahale neticesinde gerçekleştiğinin anlaşıldığı ifadelerine yer vermiştir. Başvurucunun anılan karara yönelikitirazı kesin olarak reddedilmiştir.
6. Başvurucunun babası 6/4/2020 tarihinde, başvurucunun vekili ise 10/4/2020 tarihinde başvurucuya İnfaz Kurumunda fiziksel şiddet uygulandığı iddiasıyla Aliağa Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) suç duyurusunda bulunmuştur.
7. Başsavcılık konuyla ilgili bir ceza soruşturması başlatmış ve yazdığı bir yazıyla kolluğa başvurucunun ifadesinin alınması ve hastaneye sevkinin sağlanarak rapor düzenlettirilmesi, şüphelilerin tespit edilmesi, olaya ilişkin disiplin soruşturması evrakının temin edilmesi, varsa tanık beyanlarının alınması, başvurucunun babası ile yaptığı telefon görüşmesinin kayıtları ile varsa güvenlik kamera görüntülerinin temin edilmesi konusunda talimat vermiştir.
8. Soruşturma kapsamında müşteki sıfatıyla ifadesi alınan başvurucu; olay günü telefonla konuştuğu kişinin babası olduğunu, babasıyla konuşurken farkında olmadan sesini yükselttiğini, kendisini uyaran infaz koruma memuruna cevap verirken de sesinin biraz yüksek çıkmış olabileceğini, görüşme sonlandıktan sonra infaz koruma memurlarının sırayla tüm mahpusları arayarak onları koğuşlarına gönderdiğini ancak kendisine “Sen şurada bekle bakalım.” diyerek kenara çektiklerini beyan etmiştir. Başvurucu ifadesinin devamında telefon görüşmesi yaparken onu uyaran görevli başta olmak üzere infaz koruma memurlarının çevresini sardığını, bir memurun “Neden memura caz yapıyorsun?” diyerek üzerine yürüdüğünü, durumu açıklamaya çalışmasına rağmen infaz koruma memurlarının kendisini yere yatırarak ellerini arkadan kelepçelediklerini, tekme ve yumruk attıklarını, bir infaz koruma memurunun boğazını sıktığını, bir diğerinin küfrederek elmacık kemiğine yumruk attığını, infaz koruma memurlarının yaklaşık beş on dakika kadar fiziksel şiddet uyguladıktan sonra kendisini sürükleyek süngerli odaya götürdüklerini, elleri arkadan kelepçeli olarak bu odada bıraktıklarını, elleri çok acıdığı için beş on dakika arayla üç kez görevlileri çağırarak kelepçelerini açmalarını istediğini, en sonunda görevlilerin kelepçeleri açarak kendisini koğuşuna götürdüklerini ifade etmiştir. Başvurucu, bu şekilde kelepçeli olarak ne kadar süreyle odada tutulduğuna ilişkin net bir bilgi vermemiş; ifadesinde uğradığı fiziksel şiddetin emarelerini koğuşta bulunan diğer mahpusların gördüğünü, ertesi gün kendisini bir doktorun muayene ettiğini ancak vücudundaki izleri görmesine rağmen bunu rapora yansıtmadığını ve İnfaz Kurumu müdürünün kendisine uygulanan fiziksel şiddete bizzat katılmamakla beraber denetim ve gözetim görevini yerine getirmediğini belirtmiştir.
9. İnfaz koruma memurları A.E. ve B.Ç.nin şüpheli sıfatıyla ifadeleri kolluk tarafından alınmış ancak olaya karışan diğer infaz koruma memurları ile başvurucunun gösterdiği tanıkların pandemi koşulları nedeniyle ifadesine başvurulamadığı yönünde kollukça tutanak tutulmuştur. A.E. ve B.Ç. yukarıda belirtilen (bkz. § 3) tutanak doğrultusunda olayı anlatmış; başvurucunun sakinleştirme çabalarına direnerek saldırgan tavırlar sergilemeye devam etmesi üzerine yere yatırıldığını, gözlem odasına götürülürken kendisini duvarlara vurduğunu, kesinlikle vurma, darp ya da benzeri bir şiddet uygulanmadığını, gözlem odasında on dakika kadar kalan başvurucunun bir süre sonra butona basarak sakinleştiğini ve özür dilediğini söylemesi üzerine koğuşuna götürüldüğünü savunmuştur.
10. Olayın yaşandığı yeri gösteren kameraların kayıtlarını inceleyen İnfaz Kurumu görevlilerince düzenlenen 10/4/2020 tarihli Görüntü İnceleme Tutanağı’nda; dedektörle araması yapılan başvurucunun konuşmak için bekletildiği, saldırgan tavırlar sergilemesi üzerine üç infaz koruma memuru tarafından zor kullanılarak gözlem odası koridoruna götürüldüğü, burada gözlem odasına girmemek için direnen başvurucunun infaz koruma memurları tarafından odaya alındığı belirtilmiştir.
11. Başsavcılığa gönderilen ve İnfaz Kurumunda görevli olan iki dijital kayıt sorumlusu tarafından tutulan 9/4/2020 tarihli telefon görüşme kaydına ilişkin tutanakta; başvurucunun, babası Ç.Ö. adına kayıtlı olan abone ile yaptığı haftalık ankesörlü telefon görüşmesi sırasında yüksek sesli konuşması nedeniyle konuşmanın 04.27’inci dakikasında uyarıldığı, başvurucunun ise görevli memura sesini yükselterek "Sen ne diyorsun abi, ben burada ailemle konuşacağım sen karışamazsın. Anladın mı sen karışamazsın. Karışamazsın." dediği, sonrasında da konuşmasına devam ettiği tespiti yer almıştır.
12. Başsavcılık 5/6/2020 tarihinde soruşturmayı sonlandırmış ve kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
“... 10/04/2020 tarihli görüntü inceleme tutanağı ve dosya kapsamında bulunan görüntülerin incelenmesi neticesinde koridorda bulunan müşteki ile memurların aralarında tartışma yaşandığı, ardından bir memurun müştekinin boynundan tutarak bastırmak suretiyle yere yatırdığı, olay yerinde bulunan diğer memurların da müştekinin ayaklarını ve ellerini kontrol altına aldıkları, müştekinin yerde memurlardan kurtulmak için hareket halinde bulunduğu, ardından memurlarca müştekinin kollarından tutulmak ve kafasından bastırılmak suretiyle yarı ayakta vaziyette kısmen sürüklenerek süngerli odaya götürüldüğü, süngerli odada üstündeki ceketin ve çoraplarının çıkarılarak kelepçeli vaziyette duvara yaslandırıldığı ve memurların odayı terk ettiği, koridorda gerçekleşen müdahale olayının yaklaşık 2 dakika kadar sürdüğü ve ilk müdahale ve süngerli odadan memurların ayrılışına kadar geçen zaman diliminde açık ve kayıtta olan kameralarda müştekiye yönelik herhangi bir tekme yahut yumruk atma eyleminin bulunmadığı... müştekinin kamera kayıtları ve doktor raporuyla çelişen ‘yaklaşık 5-10 dakika kadar darp edildim, elmacık kemiğine yumruk atıldı’ şeklindeki beyanlarına itibar edilmeksizin kulağındaki ve dizindeki BTM ile giderilebilir yaralanmalarının görevli memurların müştekiyi etkisiz hale getirmeye çalıştıkları esnada zor kullanma yetkisi kapsamındaki fiilleri neticesinde gerçekleştiği... [anlaşılmıştır.]”
13. Başvurucunun kovuşturmaya yer olmadığı kararına yönelik itirazı Karşıyaka 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 25/6/2020 tarihinde reddedilmiştir. Başvurucu, nihai kararı 26/6/2020 tarihinde öğrenmesinin ardından 22/7/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
14. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
II. DEĞERLENDİRME
15. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
16. Başvurucu 1/4/2020 tarihinde infaz koruma memurlarınca darbedildiğini ve hakaretlere uğradığını, İnfaz Kurumu doktorunun muayenede fark etmesine rağmen vücudundaki iz ve emareleri rapora yansıtmadığını, İnfaz Kurumu müdürünün fiziksel şiddete bizzat katılmamış olmakla beraber gerekli denetim ve gözetim görevini yerine getirmediğini, gerekmediği hâlde elleri arkadan kelepçeli olarak bir süre süngerli odada tutulduğunu ve bu olay hakkında etkisiz bir şekilde yürütülen ceza soruşturmasından netice alınamadığını ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde adli makamların tespitinden ve ulaştığı sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir neden bulunmadığı ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki iddialarını tekrar etmiştir.
17. Başvuru, kötü muamele yasağı kapsamında incelenmiştir.
18. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
19. İnsan onurunun korunması amacıyla Anayasa’nın 17. maddesinin ilk fıkrasında maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı güvence altına alınmış; aynı maddenin üçüncü fıkrasıyla da kişilere işkence ve eziyet yapılması, kişilerin insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulması yasaklanmıştır. Bu yasak için herhangi bir istisnanın kabul edilmemesi ve Anayasa’nın 15. maddesinde savaş, seferberlik veya olağanüstü hâllerde de maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamayacağının ifade edilmesi, yasağın mutlak niteliğini ortaya koymaktadır. Bununla birlikte yasak, tüm kötü muamele durumlarını kapsamaz. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi, asgari bir ağırlık derecesine (ciddiyet seviyesine) ulaşmasına bağlıdır. Asgari ağırlık derecesine ulaşılıp ulaşılmadığı, görecelidir ve somut olayın koşullarının değerlendirilmesiyle belirlenir. Yapılacak değerlendirmede muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi etkenler önem taşır. Bu etkenlere ardındaki kasıt veya saik ile birlikte muamelenin amacı da eklenebilir. Ayrıca gerilimin ve duyguların yükseldiği atmosfer gibi muamelenin yapıldığı bağlam da dikkate alınması gereken diğer bir etkendir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, §§ 80, 83; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, §§ 72, 74, 75).
20. Güç kullanmaya yetkili kamu görevlilerinin, tutumu nedeniyle kendisine karşı güç kullanılması kesin olarak gerekli olmayan bir kişiye karşı fiziksel güce başvurmaları, kişi üzerindeki etkisi ne olursa olsun ilke olarak Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal eder. Kesin gerekli olduğu hâllerde de güç, aşırıya kaçmadan kullanılmalı ve kişinin tutumuyla orantılı olmalıdır (bazı değişikliklerle birlikte bzk. Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 81).
21. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasıyla yasaklanan muamelelerin varlığına ilişkin iddialar, uygun delillerle desteklenmelidir. Bu delillerin değerlendirilmesinde ise sözü edilen delillerin iddiayı makul şüphenin ötesinde ispat edip etmediği gözetilmelidir. Bununla birlikte yeterince ciddi, açık ve tutarlı emareler ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karineler de iddianın ispatı için yeterli kanıt teşkil edebilir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, § 95; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 83).
22. Kişinin gözaltı veya tutukluluk gibi devletin kontrolü altında bulunduğu sırada yaralanması hâlinde yetkili makamlar, bu olaya ilişkin tatmin edici ve inandırıcı bir açıklama getirmekle yükümlüdür (S.D., B. No: 2013/3017, 16/12/2015, §§ 89, 90; Cengiz Kahraman ve Kenan Özyürek, B. No: 2013/8137, 20/4/2016, § 95) zira bu tür olayların gerçekleşme koşullarına ilişkin bilgiler çoğunlukla yetkili makamların erişimindedir (Ferit Kurt ve diğerleri, B. No: 2018/9957, 8/6/2021, § 74).
23. Başvurucuya güç kullanmaya yetkili kamu görevlilerince fiziki müdahalede bulunulduğu ve bunun neticesinde başvurucunun yaralandığı hususunda tereddüt yoktur. Başsavcılık, verdiği kararda başvurucunun yaralanmasının infaz koruma memurlarının zor kullanma yetkilerini yerine getirmeleri sırasında meydana geldiğini ifade ederek yaralanma olayı hakkında bir açıklama getirmiştir. Bu durumda kötü muamele yasağının maddi boyutu kapsamında incelenmesi gereken husus, kullanılan gücün kesin olarak gerekli olup olmadığı ve şayet gerekli ise gücün aşırıya kaçmadan, başvurucunun tutumuyla da orantılı olarak kullanılıp kullanılmadığıdır. Bir başka ifadeyle güç kullanımının gerekçelendirilip gerekçelendirilemediği değerlendirilmelidir.
24. 29/3/2020 tarihli ve 310831 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yönetmelik’in (Yönetmelik) 10. maddesinin (8) numaralı fıkrasına göre infaz ve koruma başmemuru ile infaz ve koruma memuru, kurumun güvenliğini bozan firara teşebbüs, isyan, rehin alma, saldırı, kanuna veya düzenlemelere dayalı bir emre karşı aktif veya pasif direnme gibi olaylar ile 26/9/2004 tarihli ve5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 25. maddesindeki meşru savunma ve zorunluluk hâli ortaya çıktığında kurum en üst amirinin izni ile zor kullanabilir. Acil hâllerde tehlikenin ortadan kaldırılması amacıyla izin alınmaksızın da zor kullanılabilir. Durum derhâl en üst amire iletilir. Zor kullanan personel gerekenden fazla kuvvet kullanamaz.
25. İnfaz Kurumu görevlilerince düzenlenen 1/4/2020 tarihli tutanakta başvurucu saldırgan tavırlar sergilediğinden başvurucunun kendisine, çevresine ve kamu malına zarar vermemesi amacıyla zor kullanılarak kısa süreliğine gözlem odasına alındığı belirtilmiştir. Bununla birlikte tutanakta başvurucunun sergilediği iddia edilen saldırgan tavrın ne olduğu açıklanmamış, başvurucuya kanuna veya düzenlemelere dayalı bir emir verildiği ancak başvurucunun bu emre karşı aktif veya pasif direniş sergilediği ya da meşru savunma ve zorunluluk hâli kapsamında kendisine karşı zor kullanıldığına işaret eden bir husustan da bahsedilmemiştir (bkz. § 2). Bu husus 10/4/2020 tarihli Görüntü İnceleme Tutanağı ile kovuşturmaya yer olmadığına dair karar yönünden de geçerlidir. Başvurucu hakkında Disiplin Kurulu tarafından kurum görevlilerine hakaret veya tehditte bulunma disiplin suçunu işlediği gerekçesiyle 11 gün hücreye koyma cezası verildiği ve infaz koruma görevlilerine direndiği gerekçesiyle başvurucu hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçundan başlatılan bir soruşturmanın da olmadığı dikkate alındığında başvuruya konu soruşturmanın başvurucuya karşı fiziki güç kullanılmasının gerekliliğini ortaya koyduğu söylenemez. Varılan sonuç dikkate alınarak kullanılan gücün orantılığıyla ilgili bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
26. Başvurucu; vücudundaki izleri görmesine rağmen doktorun bunu rapora yansıtmadığını ve İnfaz Kurumu müdürünün kendisine uygulanan fiziksel şiddete bizzat katılmamakla beraber denetim ve gözetim görevini yerine getirmediğini iddia etmiştir. Ne var ki başvurucuda meydana gelen yaralanmanın tespit edildiği görülmektedir (bkz. § 4). Ayrıcabaşvuru dosyasında infaz koruma memurlarının eylemlerini kurum müdürünün talimatıyla yaptıklarına ya da kurum müdürünün olaydan önceden haberdar olmasına rağmen başvurucunun korunması için gerekli ve makul tedbirleri almadığına dair hiçbir veri bulunmamaktadır.
27. Başvurucu, elleri ile ayakları kelepçeli şekilde süngerli odada tutulmasından da yakınmıştır. Anayasa Mahkemesi Cihan Koçak (B. No: 2014/12302, 21/9/2017) ve Ahmet Şenol ve diğerleri (B. No: 2014/16947, 22/2/2018) kararlarında ellerin ve ayakların kelepçeli şekilde uzun bir süre (yaklaşık altı saat) tutulmaya yönelik iddiayı incelemiş ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğine karar vermiştir. Bununla beraber başvuru dosyasında başvurucunun elleri ve ayakları kelepçeli şekilde gözlem odasına alındığına ilişkin bir bilgi ve belge bulunmamaktadır. Kaldı ki tutulma süresi kesin olarak tespit edilemese de nispeten kısadır.
28. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun yaralanmasına neden olan güç kullanımının kötü muamele yasağının maddi boyutunu ihlal ettiği sonucuna varılmıştır. Anayasa Mahkemesinin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında yasaklanan muamelelerle ilgili önceki değerlendirmeleri gözetildiğinde başvurucunun uğradığı muamele, insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele olarak nitelenmelidir (bahsi geçen muamelelerle ilgili ayrıntılı açıklamalar için birçok karar arasından bkz. S.D., §§ 84-88; Cengiz Kahraman ve Kenan Özyürek, §§ 90-94).
29. Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- bireyin bir devlet görevlisinin hukuka aykırı ve Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal eden bir muamelesine uğradığına ilişkin savunulabilir iddiası hakkında etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir. Kötü muamelenin kasten yapıldığının ileri sürüldüğü durumlarda iddia hakkında ivedilikle bir ceza soruşturması başlatılmalıdır. Şikâyet olmadığında bile kişiye kötü muamelede bulunulduğuna ilişkin yeterince açık belirtiler varsa konuyla ilgili bir ceza soruşturması açılmalıdır. Ceza soruşturmasının Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği şekilde etkili olduğunun kabul edilebilmesi için soruşturmayı yürüten kişiler olaya karışan kişilerden bağımsız olmalı, soruşturmada olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek tüm deliller toplanmalıdır. Dahası soruşturma süreci gerektiği ölçüde kamu denetimine açık olmalı, mağdur soruşturmaya etkili şekilde katılabilmeli ve soruşturmada makul bir özen ve süratle hareket edilmelidir. Yetkililer, soruşturmayı sonlandırmak için aceleci davranmamalı ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25; Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 111, 112, 114-117; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 101-103). Ayrıca soruşturma sonunda verilen karar, kullanılan gücün gerekliliği ve orantılılığıyla ilgili bir değerlendirme içermelidir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Cebrail Bektaş ve Yüksel Şahin, B. No: 2015/4787, 25/9/2019, § 64).
30. Başsavcılık, suç duyuruları üzerine derhâl soruşturma başlatmış; kolluk görevlilerine kolluğa başvurucunun ifadesinin alınması ve hastaneye sevkinin sağlanarak rapor düzenlettirilmesi, şüphelilerin tespit edilmesi, olaya ilişkin disiplin soruşturması evrakının temin edilmesi, varsa tanık beyanlarının alınması, başvurucunun babası ile yaptığı telefon görüşmesinin kayıtları ile varsa güvenlik kamera görüntülerinin temin edilmesi konusunda talimat vermiştir. Bu talimat üzerine başvurucunun ve iki infaz koruma memurunun ifadesi ile başvurucunun adli raporu alınmış, disiplin soruşturması evrakı ile başvurucunun babasıyla yaptığı telefon görüşmesinin kaydı ve güvenlik kamera görüntüleri temin edilmiştir. Bu görüntüler Başsavcılıkça da incelenmiştir. Bununla birlikte pandemi koşulları gerekçe gösterilerek olaya karışan başka infaz koruma memurları ile başvurucunun gösterdiği tanıkların ifadesi alınmamıştır. Bu eksikliğe rağmen İnfaz Kurumu görevlilerince hazırlanan Görüntü İnceleme Tutanağı ile telefon görüşme kaydına ilişkin tutanağa dayanılarak sonuca gidilmesi soruşturmanın fiilî bağımsızlığı üzerinde şüphe uyandırmaktadır. Ayrıca Başsavcılık, başvurucunun yaralanmasının infaz koruma memurlarının zor kullanma yetkilerini yerine getirmeleri sırasında meydana geldiğini kabul etse de güç kullanımının neden gerekli olduğu ve kullanılan gücün başvurucunun tutumuna nazaran orantılı olup olmadığı konusunda bir değerlendirme yapmamıştır.
31. Anılan hususlar insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna varılması için yeterlidir.
32. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Muhterem İNCE ve Yılmaz AKÇİL bu görüşe katılmamıştır.
III. GİDERİM
33. Başvurucu; ihlalin tespitini, yeniden soruşturma yapılmasını ve lehine 30.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
34. Başvuruda tespit edilen ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılması gereken iş, yeniden soruşturma işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
35. İhlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında talebine bağlı kalınarak net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
C. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan kötü muamele yasağının maddi ve usul boyutlarının İHLAL EDİLDİĞİNE Muhterem İNCE ve Yılmaz AKÇİL’in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
D. Kararın bir örneğinin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Aliağa Cumhuriyet Başsavcılığına (Sor. No: 2020/1836) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
F. 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/9/2024 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucu, hükümlü sıfatıyla tutulduğu ceza infaz kurumu görevlilerinin fiziksel ve sözlü şiddetine uğraması ve bu olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkisizliği nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkememiz çoğunluğu, başvurucunun tutumunun kendisine karşı güç kullanılmasını kesin olarak zorunlu kıldığının yetkililerce yeterince ortaya konulamadığı ve olayın meydana geldiği esnada orada bulunan diğer infaz koruma memurları ile başvurucunun gösterdiği tanıkların bilgisine başvurulmadan kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır. Çoğunluğun bu yöndeki görüşüne aşağıda açıkladığımız gerekçeler doğrultusunda katılmıyoruz.
2. Başvurucunun cezaevinde telefonla görüşme hakkını kullanırken yüksek sesle konuşmaması yönünde uyarılması üzerine infaz koruma memurlarıyla başvurucu arasında tartışma yaşanmıştır. Bu tartışma esnasında başvurucu yüksek sesle konuşmaya ve saldırgan davranışlarda bulunmaya devam etmiştir. Olaya ilişkin kamera görüntüleri ve tutulmuş olan tutanaktan kendi davranışları nedeniyle gözlem odasına götürülmek istenen başvurucunun buna direnmesi nedeniyle infaz koruma görevlilerince zor kullanılma zorunda kalındığı, kollarından tutulmak ve kafasından bastırılmak suretiyle kısmen yarı ayakta, kısmen sürüklenerek gözlem odasına götürüldüğü ve bu sırada hafif ölçüde yaralandığı başvuruya yansıyan olgular ve Başsavcılık karar gerekçesinden anlaşılmaktadır.
3. İnfaz koruma memurlarıyla sözlü tartışmaya giren başvurucu; Ceza İnfaz Kurumlarında bulunan mahpusların kendilerine ve çevrelerine zarar vermelerinin önüne geçilmesi amacıyla kullanılan ve bu amaca uygun olarak tüm duvar ve zemini yumuşak malzeme kullanılarak dekore edilmiş süngerli oda olarak tabir edilen bir bölmeye götürülmesine direnç göstermiştir. Dolayısıyla başvuruya konu olayda infaz görevlilerince zor kullanılmasının kaçınılmaz hâle geldiği gözlemlenmiştir. Kurum içinde kendine ve başkalarına zarar verilmemesi ve disiplinin sağlanmasına yönelik her türlü tedbirin alınması gerektiği konusunda şüphe yoktur. Başvurucunun gösterdiği direnç ortadan kaldırılarak geçici süreliğine müşahede odasına alınması şeklinde uygulanan tedbir bu bağlamda haklı ve makul görünmektedir ve zor kullanmanın gerekli ve kaçınılmaz hâle geldiği kamu makamlarınca ortaya konulmuştur.
4. Müdahalenin gerekli ve kaçınılmaz olduğu ortaya konulduktan sonra ikinci aşamada olayın niteliğine göre müdahalenin orantılı olup olmadığı ele alınmalıdır.İnfaz koruma memurlarınca kontrol altına alınarak gözlem odasına götürülmesine direnen başvurucunun yaralanma şekli ve hafifliği dikkate alındığında direncinin kırılması amacıyla kullanılan gücün orantısız olduğu sonucuna ulaşılması mümkün değildir.
5. Başsavcılık başvurucunun söz konusu iddiasını destekleyen delil olmadığı kanaatine varmıştır. Her ne kadar başvurucu vücudunun birçok yerinden ağır yaralandığını iddia etmiş ise de, başvurucu hakkında alınan sağlık raporundaki bulguların yanı sıra incelenen kamera görüntülerinde de gerçekleşen müdahalenin tamamının iki dakika kadar sürdüğü ve ağır derecede olmadığı görülmektedir. Dolayısıyla Başsavcılık kanaatinden farklı bir sonuca ulaşmayı gerektirecek herhangi bir delilin başvuru dosyasına yansımadığı anlaşılmış ve infaz görevlilerinin gereken ölçüyü aşacak şekilde başvurucuya fiziksel müdahalelerini gösteren bir olgunun bulunmadığı değerlendirilmiştir.
6. Başsavcılıkça yürütülen soruşturma kapsamında başvurucunun şikâyet ve delilleri tespit edilmiş, şüpheli infaz koruma memurlarının kimliği belirlenerek savunmaları alınmış, olayla ilgili kamera görüntüleri incelenmiş ve başvurucu hakkında yürütülmüş olan disiplin soruşturması dosya içine konulmuşur. Toplanan tüm deliller neticesinde Başsavcılık izlenen kamera görüntülerinden yola çıkarak başvurucunun tartışma yaşadığı infaz koruma memurlarına direndiği, bu nedenle başvurucuya orantılı güç kullanılarak sakinleşmesi ve başkalarına zarar vermesinin önlenmesi için müşahede odasına alındığını değerlendirmiştir.
7. Bu noktada Anayasa Mahkemesinin ilgili soruşturma ve yargılama makamlarının yerine geçecek şekilde delillerin doğrudan değerlendirmesini yapmasının söz konusu olamayacağı belirtilmelidir. Başka bir ifadeyle Anayasa Mahkemesinin görevi, bu makamların maddi olaylara ilişkin yaptıkları değerlendirmenin yerine kendi değerlendirmesini koymak değildir (Hıdır Öztürk ve Dilif Öztürk, B. No: 2013/7832, 21/4/2016, § 185). Bu konuda asıl sorumlu ve yetkili olanlar, ilk elden olayları inceleyen yetkili adli ve idari mercilerdir. Bunun aksine bir durum, ancak olaya ilişkin kesin, ikna edici nitelikte bulguların varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 58).
8. Ceza İnfaz Kurumunda meydana gelen olaya ilişkin olarak soruşturma sürecinde maddi gerçeğin ortaya çıkarılması amacıyla delillerin toplandığı, toplanmayan herhangi bir delilden söz edilmediği, toplanan delillerin ilgili soruşturma makamınca değerlendirmesinin yapılarak bir sonuca ulaşıldığı, soruşturma sürecinin etkili şekilde yürütülmediğini gösteren herhangi bir bulguya rastlanmadığı hususları değerlendirildiğinde Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında korunan hakkı zedeleyecek mahiyette soruşturmanın etkili şekilde yürütülmediğini gösterir herhangi bir bulguya rastlanmadığı sonucuna varılmıştır.
9. Başvurucunun anılan karara itirazını inceleyen sulh ceza hâkimliği, Başsavcılığın etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünü yerine getirdiği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair kararını usul ve yasaya uygun bularak itirazın reddine karar vermiştir. Dolayısıyla, somut başvuruda başvurucunun yaşam hakkının ihlal edildiği iddiası bakımından etkili bir soruşturmanın yürütülmediğinden bahsedilemeyecektir.
10. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutlarının ihlal edilmediği kanaatini taşıdığımızdan, çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyoruz.
Üye