logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Süleyman Üner [2.B.], B. No: 2020/29376, 24/10/2024, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

SÜLEYMAN ÜNER BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/29376)

 

Karar Tarihi: 24/10/2024

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Mustafa Erdem ATLIHAN

Başvurucu

:

Süleyman ÜNER

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, ceza infaz kurumunda gerçekleştirilen üst ve eşya arama uygulamasının sıklığı ve bu uygulamaya yönelik itirazın reddi nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu, başvuru tarihi itibarıyla tutuklu sıfatıyla Marmara 5 Numaralı L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Kurum) ve tek kişilik odada bulunmakta; öğleden önce ve sonra olmak üzere her gün iki defa havalandırma imkânından faydalanmaktadır. Başvurucu, odasından çıktığında ve havalandırma alanına girerken üst aramasına tabi tutulduğunu, bu uygulamanın odasına dönüşünde de tekrar edildiğini, üstünün ve varsa yanındaki eşyaların her gün sekiz kez arandığını, aynı gün içinde revire, kapalı görüşe veya bir başka yere gidecekse barındırıldığı odadan çıkarken ve odaya girerken aynı uygulamanın tekrar edildiğini ifade etmiş; söz konusu uygulamanın kaldırılması istemiyle Silivri İnfaz Hâkimliği nezdinde talepte bulunmuştur. Başvurucu, talep dilekçesinde aramanın gerçekleşme şekline/personelin herhangi bir eylemine ilişkin bir itiraz ileri sürmemiş; yasal olmayan bu uygulamanın sıklığı ve süresi nedeniyle bıktırıcı ve bezdirici olduğunu ileri sürmüştür.

3. İnfaz Hâkimliği konuya ilişkin olarak Kurumdan edinilen bilgi doğrultusunda 13/12/2004 tarihli ve 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 86. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük'ün 46. maddesinde, 17/6/2005 tarihli ve 25848 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Hükümlü ve Tutukluların Ziyaret Edilmeleri Hakkında Yönetmelik'in 5. maddesinin (m) ve (n) fıkralarında tutuklu ve hükümlülerin üst ve eşya aramalarının nasıl yapılacağının, bu kapsamda hükümlülerin odalarına giriş ve çıkışlarında ayrı yerlerde ve farklı memurlarca üst ve eşya aramasına tabi tutulacağının, hükümlülerin oda ve eklentilerinde her zaman habersiz olarak üst ve eşya araması yapılabileceğinin düzenlediği, bu nedenle Kurumun uygulamasında usul ve kanuna aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle 21/7/2020 tarihli kararı ile başvurucunun talebini reddetmiştir. Başvurucunun ilk talep dilekçesindeki iddialara benzer hususları ileri sürerek ağır ceza mahkemesi nezdinde karara karşı yaptığı itiraz 12/8/2020 tarihinde reddedilmiştir.

4. Başvurucu, nihai hükmü 2/9/2020 tarihinde öğrenmesinin ardından 10/9/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

5. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan incelemede başvurucu, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) üye olma suçundan ağır ceza mahkemesinin 3/5/2018 tarihli kararıyla hapis cezasına mahkûm edilmiş; 27/11/2020 tarihinde denetimli serbestlik kapsamında tahliye edilerek serbest bırakılmıştır.

II. DEĞERLENDİRME

6. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

A. Maddi ve Manevi Varlığın Korunması ve Geliştirilmesi Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

7. Başvurucu, Kurumda havalandırma bahçesine çıkarken girişte ve çıkışta ikişer kere olmak üzere günde en az sekiz kere gerçekleştirilen üst ve eşya araması uygulaması için 5275 sayılı Kanun ve ilgili mevzuatın aradığı koşulların oluşmadığını ve sık aralıklarda tekrar eden bu uygulamanın bıktırıcı ve bezdirici olduğunu belirterek ihlal iddiasında bulunmuştur. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde olaya ilişkin sürece detaylı olarak yer verilmiş, konuya ilişkin insan hakları yargısı içtihadı hatırlatılmış ve değerlendirme yapılırken bu hususların dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

8. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı ile üçüncü fıkrası şöyledir:

"Herkes ... maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."

9. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında kimseye işkence, eziyet yapılamayacağı ve kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele ve cezaya tabi tutulamayacağı güvence altına alınmıştır. Belirtilen düzenlemede yer alan ifadeler arasında bir yoğunluk farkı bulunmakta olup kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne en ağır şekilde zarar veren muamelelerin işkence, bu seviyeye varmayan fakat yine de vücutta zarar ya da yoğun fiziksel veya ruhsal ızdırap veren insanlık dışı muamelelerin eziyet, küçük düşürücü ve alçaltıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin ise insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele veya ceza olarak belirlenmesi mümkündür (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 22).

10. Ancak bir eylemin Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari ağırlık eşiğine ulaşmış olması gerekir. Bu asgari eşiğin aşılıp aşılmadığının belirlenmesinde her somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirme yapılması esastır. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve manevi etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, § 23).

11. Bu tespitlerden de anlaşılacağı üzere doğası gereği cezaların veya menfi hareket ve eylemler ile olumsuz hayat deneyimlerinin kişinin fiziksel ve ruhsal değerlerini etkilemesi, kişide stres, üzüntü ve sair menfi tezahürlere yol açması bu etkileri açısından özellikle küçük düşürücü muamele kavramını çağrıştırması mümkündür. Bununla birlikte bu eylemlerin Anayasa’nın 17. maddesi anlamında işkence, eziyet veya haysiyetle bağdaşmayan muamele veya ceza olarak nitelendirilebilmesi için mağdurun subjektif niteliklerinin yanı sıra muamelenin şekli ve yöntemi ile özellikle meydana getirdiği fiziksel ve ruhsal etkiler açısından önemli bir ağırlığa ulaşmış olması gerekmektedir (Işıl Yaykır, B. No: 2013/2284, 15/4/2014, § 35).

12. Somut olayda başvurucu, üst ve eşya arama uygulamasının keyfî olduğunu, bu sıklıkta icra edilmesinin aşağılayıcı ve onur kırıcı olduğunu belirterek barındırıldığı koğuşta ayda bir yapılan aramalarda uygunsuz bir şey bulunamaması da gözönüne alındığında uygulamanın gereksizliğine vurgu yapmış; kötü muamele yasağının, yaptığı başvurunun İnfaz Hâkimliği tarafından reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu; uygulamanın gerçekleşme biçimine, bir başka ifadeyle arama yapılırken Ceza İnfaz Kurumu personelinin eylemine, uygulama sırasında gördüğü muameleye dair bir ihlal iddiasında bulunmamış; uygulamanın sıklığından ve bu sıklıkla uygulanmasının gerekçesinin olmamasından yakınmış olduğu göz önüne alındığında salt belli bir sıklıkta gerçekleştirilen aramanın yol açtığı ızdırabın Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında yükümlülüklerin harekete geçebilmesi için aranan asgari eşiği aştığı söylenemez. Bu nedenle başvurucunun şikâyetinin Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında yer alan kişinin maddi ve manevi varlığı koruma ve geliştirme hakkı kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.

13. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

14. Devletin maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkına saygı gösterme yükümlülüğü öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini gerektirir. Bununla birlikte anılan hakka etkili bir biçimde saygının sağlanmasını teminen devletin pozitif yükümlülükleri de bulunmaktadır. Söz konusu pozitif yükümlülükler, bireyler arası ilişkiler alanında olsa da belirtilen haklara saygıyı sağlamaya yönelik tedbirlerin alınmasını zorunlu kılar. Ayrıca söz konusu saygının bir gereği olarak negatif ve pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmesi sırasında bireylerin anılan haklarını tam anlamıyla kullanabilmeleri için usule ilişkin etkili güvencelerden yararlandırılması da sağlanmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81; Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 22; Marcus Frank Cerny [GK], B. No: 2013/5126, 2/7/2015, § 36; Ata Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015, §§ 31-34; Hüdayi Ercoşkun, B. No: 2013/6235, 10/3/2016, § 90; E.G., [GK], B. No: 2014/12428, 13/10/2016, § 68; Semra Özel Üner, B. No: 2014/12009, 26/10/2016, § 35).

15. Tutuklu ve hükümlüler ceza infaz kurumu yönetiminin sorumluluk ve kontrolüne tabidir. Salt arama yapılması hükümlü ve tutuklular açısından tek başına Anayasa'nın 17. maddesini ihlal eden bir durum olarak değerlendirilemez. Nitekim bu tür bir aramayla ceza infaz kurumlarının güvenliğinin sağlanması, hükümlü ve tutukluların kurum içinde kendilerine, diğer hükümlü/tutuklara ve infaz koruma memurlarına zarar verecek veya suç oluşturacak şekilde kuruma uyuşturucu maddelerin, kesici ve delici aletlerin sokulmasının engellenmesi amaçlanmaktadır. Bununla birlikte aramanın yapılma şekli, sıklığı veya itibar azaltıcı unsurlar içermesi ihlale yol açabilir. Ceza infaz kurumlarındaki tüm hükümlü ve tutuklular, Anayasa'da düzenlenen temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptir. Ancak tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin temini gibi ceza infaz kurumunda güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda hükümlü ve tutukluların sahip olduğu haklar ölçülülük ilkesi gözardı edilmeden sınırlandırılabilir. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekir. Müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığı incelenirken mahkemelerin kararlarında ortaya konulan gerekçeler değerlendirilmeli, müdahaleyi doğuran gerekçelerin inandırıcı şekilde ortaya konulup konulmadığına ve müdahalenin ölçülülük ilkesine uygun olup olmadığına bakılmalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015; Serdar Avci, B. No: 2015/19474, 9/1/2020; Cengiz Kahraman ve Kenan Özyürek, B. No: 2013/8137, 20/4/2016; S.D., B. No: 2013/3017, 16/12/2015; Turan Günana (5), B. No: 2013/5545, 15/12/2015; Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018; Beşir Doğan, B. No: 2013/2335, 15/12/2015.)

16. Üst araması uygulamasına dair müdahalenin dayanağı olan 5275 sayılı Kanun'un 36. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yapılan "Kurumlarda, odalar ve eklentilerinde, hükümlülerin üst ve eşyasında habersiz olarak her zaman arama yapılabilir." düzenlemesininkanunilik ölçütünü karşıladığı açıktır. İnfaz Hâkimliği'nin yukarıdayer verilen (bkz.§ 3) düzenleme ile birlikte kararını dayandırdığı 5275 Sayılı Kanun'un 86. maddesinin (6) numaralı fıkrasında yer bulan "Hükümlüler, odalarından çıkış ve dönüşlerinde ayrı yerlerde ve farklı memurlarca üst ve eşya aramasına tâbi tutulurlar." hükmünün ise; anılan hükmün "Ziyaret ve görüşlerde uyulacak esaslar" kenar başlığı altında düzenlenmiş olması karşısında kanunilik ölçütü değerlendirmesinde kullanılamayacağı düşünülmüştür. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan üst araması tedbirinin meşru bir amacı olup olmadığının da değerlendirilmesi gerekmektedir.

17. Bu değerlendirme ise yukarıda alıntısı yapılan ilkelerde de ifade edildiği üzere ancak müdahaleyi doğuran gerekçelerin ve dolayısıyla meşru amacın inandırıcı şekilde ortaya konulup konulmadığın belirlenmesi yoluyla yapılabilir.

18. Anayasa Mahkemesi Tahsin İşlekel (2) (B. No: 2020/17435, 24/5/2023, § 12)kararında da belirtmiş olduğu üzere ceza infaz kurumlarının güvenliğinin sağlanması yönünden üst aramasıgibi önlemlerin öneminin bilincinde olduğunu tekrar eder (bkz.§ 15). Bununla birlikte, bir önceki paragrafta da belirtildiği gibi kamu makamlarının devletin gözetimi ve kontrolü altında olan kişilere yapılan müdahalelere ilişkin olarak makul, ilgili ve yeterli gerekçe ortaya koyma yükümlülüğü altında olduğunun da vurgulanması gerekir. Mevcut başvurunun koşulları gözetildiğinde kamu makamları tarafından başvurucunun hangi gerekçeyle ve amaçla bu yoğunlukta bir aramaya tabi tutulduğuna ilişkin bir açıklama yapılmadığı görülmüştür. İnfaz Hâkimliği karar gerekçesinde de başvurucuya havalandırma bahçesine çıkarken girişte ve çıkışta ikişer kere olmak üzere günde en az sekiz kere gerçekleştirilen üst ve eşya araması uygulaması yapılıyor olmasına ilişkin bir açıklama yapılmaksızın, uygulamanın 5275 sayılı Kanun'un 36. maddesinin birinci fıkrasında yer verilen "Kurumlarda, odalar ve eklentilerinde, hükümlülerin üst ve eşyasında habersiz olarak her zaman arama yapılabilir." hükmü çerçevesinde yapıldığı ifadesiyle yetinilmiş olması karşısında, bu kararın başvurucu hakkında uygulanan üst araması tedbirinin bu şekilde yapılıyor olmasının meşru amacını ortaya koymak bakımından yetersiz kaldığı sonucuna varılmıştır. Varılan bu sonuç karşısında tedbirin ölçülülüğü yönünden ayrıca inceleme yapılmasına gerek yoktur.

19. Açıklanan gerekçeyle başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İhlal İddiaları

20. Başvurucunun aynı durumda olduğu diğer mahpusların aksine tek kişilik odada barındırılması, bu nedenle de başvuru konusu ettiği arama uygulamasına tabi tutulması sebebiyle ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddiası yönünde ise bir ihlalin olmadığı açık olduğundan açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

21. Başvurucu ihlalin tespiti ve tazminat talebinde bulunmuştur. Anayasa Mahkemesince yapılan inceleme sonucunda İnfaz Hâkimliği kararında yeterli gerekçe gösterilmemiş olmasınedeniyle Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Bu itibarla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır. Ancak bireysel başvuruda bulunduktan sonra başvurucunun tahliye olduğu ve hükümlülük hâlinin sona erdiği tespit edilmiştir.Başvuru konusu olayda ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı yönünden net 30.000 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. 1. Maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 24/10/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Süleyman Üner [2.B.], B. No: 2020/29376, 24/10/2024, § …)
   
Başvuru Adı SÜLEYMAN ÜNER
Başvuru No 2020/29376
Başvuru Tarihi 10/9/2020
Karar Tarihi 24/10/2024

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, ceza infaz kurumunda gerçekleştirilen üst ve eşya arama uygulamasının sıklığı ve bu uygulamaya yönelik itirazın reddi nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Maddi ve manevi varlığın korunması hakkı Fiziksel ve ruhsal bütünlük (şiddet, kazalar vs) İhlal Manevi tazminat
Ayrımcılık yasağı Ayrımcılık Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi