logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Keser Yaba ve diğerleri [1.B.], B. No: 2020/25329, 16/11/2023, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

KESER YABA VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/25329)

 

Karar Tarihi: 16/11/2023

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Çağlar ÖNCEL

Başvurucular

:

1. Rıdvan YABA

 

 

2. Keser YABA

 

 

3. Milazim YABA

Başvurucular Vekili

:

Av. Ümit AVCI

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, tıbbi ihmal sonucu zarara uğranılması nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı ile yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. 8 yaşındaki birinci başvurucunun akciğerinde kitle bulunduğu belirlendiğinden 18/8/2008 tarihinde Van Eğitim ve Araştırma Hastanesine yatışı yapılmıştır. Bu kitlenin alınması amacıyla yapılacak operasyon öncesinde ateşi yükselen başvurucunun kalçasına Novalgine ampul enjekte edilmiş, anılan işlemden kısa süre sonra başvurucunun sağ bacağında hissizlik meydana gelmiştir. 1/9/2008 tarihinde taburcu edilen başvurucu hakkında İpekyolu Devlet Hastanesi tarafından düzenlenen raporda %18 oranında engelli kaldığı belirlenmiştir.

3. Başvurucular 29/4/2009 tarihinde Van 2. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) tam yargı davası açmıştır. Dava dilekçesinde; birinci başvurucunun yapılan hatalı enjeksiyon sonucunda engelli hâle geldiği, tek başına yürüyemediği, maddi ve manevi olarak zarar gördükleri belirtilerek birinci başvurucu için 100.000 TL maddi ve tüm başvurucular için toplam 50.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi talep edilmiştir.

4. Mahkeme, dosyayı bilirkişi incelemesi için Adli Tıp Kurumuna (ATK) göndermiştir. ATK 3. İhtisas Kurulunun 7/9/2011 tarihli raporunda; enjeksiyon uygulaması sonucu gelişen bulguların enjeksiyon nöropatisi ile uyumlu olduğu ancak tıbbi belgelerde enjeksiyonun yanlış yere yapıldığına dair bir kaydın bulunmadığı bildirilmiştir. Ayrıca enjeksiyonun doğru bölgeye uygulanması durumlarında da ödem, hematom, ilacın difüzyon yoluyla sinire nüfuzu, anatomik lokalizasyon farkı gibi nedenlerle nöropatinin gelişebileceği, nöropatinin enjeksiyon uygulamalarının beklenebilir bir komplikasyonu olduğu belirtilmiştir. Mahkeme, bu raporda yer alan tespitlere itibar ederek 6/2/2013 tarihinde davanın reddine karar vermiştir.

5. Başvurucular temyiz talebinde bulunarak Mahkemenin yetersiz bilirkişi raporu ile karar verdiğini, idarenin ağır kusurunun olmadığının kabul edilmesi hâlinde dahi enjeksiyonu yapan görevlinin basit kusuru nedeniyle tazminat sorumluluğunun doğacağını beyan etmiştir. Danıştay 15. Dairesi (Daire) hükmün vekâlet ücretine ilişkin kısmının bozulmasına, diğer kısımların ise onanmasına karar vermiştir. Daire, karar düzeltme talebi kapsamında yaptığı incelemede 15/10/2015 tarihinde kararın bozulmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; olay tarihi itibarıyla 8 yaşında olan başvurucuya uygulanan Novalgine 1/2 ampul adlı ilacın, www.ilacprospektusu.com adlı internet sitesinde yer alan kullanma talimatında çocuklarda kullanımının önerilmediğinin belirtilmesi ile birlikte başvurucunun, öncelikle akciğer ameliyatı öncesinde uygulanan tedavisinde verilmek zorunda olan ilaçların kas içine enjeksiyonunun bu tür bir hastaya bu şekilde uygulanmasının mutat tıbbi bir uygulama olup olmadığının belirlenmesi gerektiği ifade edilmiştir. Kararda ayrıca, alternatif olarak önce damar yolu açılmak suretiyle uygulama yapılmasının tıbbi açıdan değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve başvurucunun siyatik sinirinin anatomik olarak normal yerden geçip geçmediği hususlarının araştırılarak enjeksiyonun doğru yere yapılıp yapılmadığının, başvurucuda meydana gelen rahatsızlığın ilacın bir komplikasyonu olup olmadığının açıklığa kavuşturulmadığından dosyanın yeniden bilirkişi raporu alınması için ATK Genel Kuruluna gönderilmesi gerektiği vurgulanmıştır.

6. Mahkemece uyma kararı verilmesi üzerine yapılan yargılamada ATK Genel Kurulundan rapor alınmıştır. 25/8/2016 tarihli raporda; enjeksiyon uygulaması sonucu gelişen bulguların enjeksiyon nöropatisi ile uyumlu olduğu ancak tıbbi belgelerde enjeksiyonun yanlış uygulandığına dair kayıt bulunmadığı, enjeksiyonun doğru bölgeye uygulanması durumlarında da ödem, hematom, ilacın difüzyon yoluyla sinire nüfuzu, anatomik lokalizasyon farkı gibi nedenlerle nöropatinin gelişebileceği bildirilmiştir. Bununla birlikte Novalgine ampulün bu yaş çocuklarda kullanılabileceğinin tıbben bilindiği, çocuğun yaşı ve kilosu dikkate alındığında uygulanan dozun uygun olduğu, enjeksiyonun ameliyat öncesi uygulanmış olduğu da dikkate alındığında nöropatinin enjeksiyon uygulamalarının beklenebilir komplikasyonu olarak değerlendirildiği açıklanarak gerek enjeksiyonu uygulayan sağlık personeline gerekse enjeksiyonun uygulanması talimatını veren hekime tıbben kusur izafe edilemediği sonucuna ulaşılmıştır. Mahkemece bu rapora itirazda bulunulmaması ve raporun hüküm vermeye elverişli olarak değerlendirilmesi sonucunda davanın reddine karar verilmiştir.

7. Başvurucular temyiz talebinde bulunarak üniversitelerin alanında uzman öğretim görevlilerinden oluşturulacak heyetten bilirkişi raporu alınması gerektiğini belirtmiş ve önceki temyiz dilekçesinde belirtilen hususları (bkz. § 5) tekrar etmiştir. Daire 8/3/2018 tarihinde Mahkemenin hükmündeki manevi tazminatın reddine ilişkin kısmın bozulmasına, maddi tazminata ilişkin kısmının onanmasına karar vermiştir. Gerekçede; hasta dosyasındaki bilgilere yer verilerek, 18/8/2008 ile 7/9/2008 tarihleri arasında günlük uygulanacak ilaçların hasta tabelasına yazılı olduğunu ancak hemşire gözlem formunda sadece üç güne ait ilaç kaydı görüldüğü belirtilmiştir. Ayrıca birinci başvurucunun kullanması gereken ilaçların kimin tarafından, hangi saatte uygulandığının formda belirtilmediği vurgulanarak ATK Genel Kurulu raporunda birinci başvurucuda meydana gelen arazın enjeksiyondan kaynaklı olduğu belirlendiği hâlde idarenin hizmet kusurunun tespit edilememesinin anılan tıbbi kayıt eksikliğinden kaynaklandığı sonucuna ulaşmıştır. Buradan hareketle başvurucuların, küçüğe uygulanan tedavileri ve zararlı sonucun sebebini öğrenmelerine yarayacak tıbbi kayıtların eksik olması nedeniyle tedavi sürecinde gelişen olaylarla ilgili maddi gerçeğe hiçbir zaman ulaşamayacakları değerlendirilerek manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği açıklanmıştır. Anılan karara yönelik karar düzeltme isteminin reddine karar verilmiştir.

8. Mahkemece uyma kararı verilmesi üzerine yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulü ile başvurucular lehine toplam 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir. Danıştay Onuncu Dairesi tarafların temyiz istemlerinin reddi ile kararın onanmasına ve karar düzeltme taleplerinin de kesin olarak reddine karar vermiştir.

9. Başvurucular yasal süre içerisinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

10. Komisyonca başvurucunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Maddi ve Manevi Varlığın Korunması ve Geliştirilmesi Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

11. Başvurucular, hatalı enjeksiyon işleminin sonucunda birinci başvurucunun engelli duruma geldiğini, Mahkemece soyut ve yetersiz bilirkişi raporları ile karar verildiğini, enjeksiyona konu ilacın prospektüsünde çocuk hastalarda kullanılmaması gerektiğinin açıkça yazılı olduğunu ayrıca işlemden önce bu işlemin muhtemel sonuçları hakkında hiçbir bilgilendirme yapılmadığını beyan etmiştir. Başvurucular, bu olay nedeniyle maddi ve manevi olarak ciddi şekilde yıpranmalarına karşın maddi tazminat taleplerinin haksız şekilde reddedildiğini, hükmedilen manevi tazminat miktarının ise oldukça düşük olduğunu belirterek maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, maddi ve manevi varlığını koruma hakkı tehlikeye düşen kişinin -bireysel başvuru tarihinde reşit olan- birinci başvurucu olduğu, diğer başvurucuların bu olaydan ne şekilde etkilendiklerini somut olarak anlatmamaları nedeniyle mağdur sıfatlarının bulunmadığı bildirilmiştir. Görüşte ayrıca Mahkemenin tüm başvurucular lehine manevi tazminata hükmettiği dikkate alındığında mağdur sıfatı değerlendirilirken bu hususun da gözetilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bununla birlikte başvurucuların bireysel başvuru formunda Novalgine ampulün komplikasyonları hakkında ayrıntılı bilgilendirme yapılmayarak tedavi hakkında aydınlatılma yükümlülüğünün yerine getirilmediğine ilişkin ihlal iddialarının başvurucular tarafından yargılama sürecinde ileri sürülmediği vurgulanmıştır. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

12. Somut olayda, başvurucular birinci başvurucunun babası ve annesidir. Tıbbi müdahaleden doğrudan etkilenen kişi olay tarihinde 8 yaşında olan birinci başvurucu ise de sağlık sorunlarının ağırlığı, çocuğun yaşı, anılan sonuç ile bakım sürecinin aile bireylerini doğrudan etkilemesinin hayatın olağan akışına uygun olduğu hususları hep birlikte değerlendirildiğinde tüm başvurucuların Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında mağdur sıfatlarının mevcut olduğu anlaşılmaktadır.

13. Başvuru, Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen maddi ve manevi varlığın koruması ve geliştirilmesi hakkı kapsamında incelenmiştir. Somut olayın niteliği itibarıyla maddi ve manevi tazminata ilişkin yargılama sürecinin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.

14. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

15. Yaşam hakkını güvence altına alan Anayasa'nın 17. maddesi, devletin temel amaç ve görevlerini düzenleyen Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete, negatif yükümlülükler yanında egemenliği altındaki kişilerin yaşamlarının korunması için bazı pozitif yükümlülükler de yükler. Anılan pozitif yükümlülükler sağlık alanında yürütülen faaliyetler için de geçerlidir. Nitekim Anayasa’nın 56. maddesinde; herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, devletin “herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak … amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini” düzenleyeceği ve bu görevini kamu kesimindeki ve özel kesimdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getireceği kurala bağlanmıştır. Bu sebeple devlet, sağlık hizmetlerini -ister kamu ister özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin- hastaların yaşamlarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır. Şüphesiz anılan düzenlemeler, sağlık personellerinin sahip olmaları gereken yüksek mesleki standartları da içermelidir (Ayhan Keçeli ve diğerleri, B. No: 2019/24231, 23/2/2022, §§ 80, 81).

16. Maddi ve manevi varlığın koruması ve geliştirilmesi hakkı kapsamında hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarının makul derecede dikkatli ve özenli inceleme şartını yerine getirmesi gerekmektedir. Derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira derece mahkemeleri tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer hak ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Yasin Çıldır, B. No: 2013/8147, 14/4/2016, § 57; Tevfik Gayretli, B. No: 2014/18266, 25/1/2018, § 32).

17. Diğer taraftan belirtmek gerekir ki olayların oluşumuna ilişkin delillerin değerlendirilmesi öncelikle idari ve yargısal makamların ödevidir. Aynı şekilde başvuru dosyasında bulunan tıbbi bilgi ve belgelerden hareketle bilirkişilerin vardığı sonuçların doğruluğu hakkında fikir yürütmek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Mehmet Çolakoğlu, B. No: 2014/15355, 21/2/2018). Ancak kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında yerine getirmek zorunda olduğu usul yükümlülüklerinin somut olayda yerine getirilip getirilmediğinin nesnel bir şekilde değerlendirilmesi için ilgili anayasal kurallar bağlamında derece mahkemelerinin kendilerine tanınmış takdir yetkileri çerçevesinde hareket edip etmediklerinin denetlenmesi gerekir. Bu bağlamda müdahaleyi haklı göstermek için öne sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığı incelenmelidir (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 44).

18. Tıbbi müdahale sonucunda vücutta sakatlık ya da maddi ve manevi varlığı zedeleyen diğer rahatsızlıkların meydana geldiği vakıalarda müdahalenin tıp biliminin güncel ve genel kabul gören kurallarına uygun olarak gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin tespiti büyük ölçüde teşhis ve tedavi sürecindeki kayıtların incelenmesiyle mümkün olabilmektedir. Bu nedenle bu kayıtların tutulması, saklanması ve gerektiğinde yargısal mercilere ibraz edilmesi büyük önem taşımaktadır. Teşhis ve tedavi sürecindeki verilerin kaydedilmesi ve makul bir süre saklanması sorumluluğu, tıbbi müdahaleyi gerçekleştiren sağlık kuruluşuna aittir (Hatice Turhan, B. No: 2016/4642, 20/11/2019, § 39).

19. Başvurucuların olaya dair şikâyetlerinin özü, hatalı yapılan enjeksiyon nedeniyle birinci başvurucunun vücut bütünlüğünün bozulmasına ilişkindir.

20. Somut olaya konu tıbbi müdahaleyle ilgili olarak Mahkemece ATK Genel Kurulundan bilirkişi raporu alınmasına karar verilmiştir. Bu raporda sonuç olarak enjeksiyon işleminin yanlış uygulandığına ilişkin bir kayıt olmadığı belirtilerek idarenin hizmet kusurunun bulunmadığı belirlenmiştir.

21. Buna karşın derece mahkemeleri, birinci başvurucuda meydana gelen arazın enjeksiyondan kaynaklı olduğu belirlendiği hâlde idarenin olayda hizmet kusurunun tespit edilememesinin, tıbbi kayıt eksikliğinden kaynaklandığını; başvurucuların, birinci başvurucuya uygulanan tedavileri ve zararlı sonucun sebebini öğrenmelerine yarayacak tıbbi kayıtların eksik olması nedeniyle tedavi sürecinde gelişen olaylarla ilgili maddi gerçeğe hiçbir zaman ulaşamayacaklarını değerlendirerek başvuruculara toplamda 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir.

22. Buna göre tıbbi işlemlere ilişkin kayıtların düzenli şekilde tutulmaması nedeniyle hizmet kusurunun bulunduğu derece mahkemelerinin kararlarıyla ortaya konulduğundan bu hususta herhangi bir tartışma bulunmamaktadır. Başvurucular bireysel başvuru formunda enjeksiyon işleminin muhtemel sonuçları hakkında bilgilendirme yapılmadığını da iddia etmelerine karşın anılan hususu derece mahkemelerinde ileri sürmedikleri anlaşıldığından Anayasa Mahkemesince bu konuda bir değerlendirme yapılmasının bireysel başvurunun ikincillik ilkesine uygun olmadığı ortadadır. Bu durumda Anayasa Mahkemesinin yapacağı inceleme, hizmet kusurunun giderilmesi amacıyla başvuruculara ödenen manevi tazminat miktarı ile maddi tazminata ilişkin talebin reddedildiği hususları dikkate alınarak başvuruculara yeterli bir giderim sağlanıp sağlanmadığı ile sınırlı olacaktır.

23. Mahkemelerce 20.000 TL olarak belirlenen manevi tazminat miktarı ile davanın şartları ve başvurucuların uğradığı zararlar arasında açık bir orantısızlık bulunduğu değerlendirilmektedir. Zira enjeksiyon tarihinde 8 yaşında olan başvurucunun hayatını engelli olarak devam ettirmek zorunda kaldığı, sağlık durumunun günlük yaşantısına önemli derecede etki ettiği ve somut olayın şartları dikkate alındığında hükmedilen manevi tazminat miktarının başvurucuda oluşan manevi yıpranmanın hafifletilmesi amacı ile uyumlu olmadığı görülmektedir. Söz konusu miktar Anayasa Mahkemesinin benzer davalarda belirlediği tazminat miktarına göre de oldukça düşüktür (Benzer değerlendirmeler için bkz. İlker Arslan, B. No: 2019/36858, 23/11/2022, § 42).

24. Öte yandan açıkça tespit edilen hizmet kusurlarına rağmen derece mahkemeleri tarafından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi ve ret kararının ikna edici gerekçelere dayandırılamaması başvurucuların zararlarının yeterli şekilde tazmin edilememesine neden olmuştur. Gerek takdir edilen manevi tazminat miktarının düşük olduğu gerekse maddi tazminat talebinin ilgili ve yeterli gerekçeler olmaksızın reddedildiği hususları birlikte değerlendirildiğinde başvurucuların mağduriyetine ilişkin yeterli giderimin sağlanamadığı sonucuna varılmaktadır. Bu durumda başvuruya konu davada verilen kararın ihlalin giderilmesi bakımından yetersiz olduğu değerlendirildiğinden başvurucuların maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkı bakımından devletin pozitif yükümlülüğünün yerine getirildiği söylenemeyecektir.

25. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

26. Başvurucular, tıbbi ihmal iddiası kapsamındaki yargılamaların uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

27. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

28. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

29. Başvurucular ihlalin tespitini ve her bir başvurucu yönünden 500.000 TL maddi, 500.000 TL manevi olmak üzere toplam 3.000.000 TL tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

30. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

31. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Van 2. İdare Mahkemesine (E.2019/39, K.2019/63) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin bilgi için Danıştay Onuncu Dairesi (E.2020/6528, K.2021/2828) ile Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/11/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Keser Yaba ve diğerleri [1.B.], B. No: 2020/25329, 16/11/2023, § …)
   
Başvuru Adı KESER YABA VE DİĞERLERİ
Başvuru No 2020/25329
Başvuru Tarihi 17/8/2020
Karar Tarihi 16/11/2023

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, tıbbi ihmal sonucu zarara uğranılması nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı ile yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Maddi ve manevi varlığın korunması hakkı Tıbbi ihmal-Tıbbi uygulamalar İhlal Yeniden yargılama
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (idare) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi