TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET GÜNEY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2020/27548)
|
|
Karar Tarihi: 10/12/2024
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Recai AKYEL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
Muhterem İNCE
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
Raportör
|
:
|
Şehadet ÖZTÜRK
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet GÜNEY
|
Vekili
|
:
|
Av. Remzi ÇİL
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; komutanının kilitlediği dolaba koyduğu tabancayı ele geçirip öncesinde tartışma yaşadığı asker arkadaşını vurmak için ateş eden erin zorunlu askerlik hizmetini ifa eden diğer bir eri de hayati tehlike geçirmesine neden olacak şekilde yaralaması ve bu olay nedeniyle açılan tam yargı davasının reddedilmesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucunun Çiğli 2. Ana Jet Üs Komutanlığında zorunlu askerlik hizmetini ifa ettiği 29/3/2015 tarihinde saat 08.00 sıralarında başvurucu ile aynı bölükte bulunan askerlerden A.K. ve D.K. bir tartışma yaşamıştır. Hakaret ve yumruklaşmanın söz konusu olduğu hadiseyi aynı koğuştaki başka askerler ayırmıştır. Aynı gün yat içtimasından sonra saat 22.00-23.00 sıralarında Er L.H., A.K.ya H.E.nin kendisini çağırdığını söylemiştir. H.E.nin koğuşuna giden A.K. ile H.E. arasında tartışma çıkmış, H.E.nin halı sahada kapışmaları şeklindeki önerisi üzerine halı sahaya gitmişlerdir. A.K.yı halı sahada bulunan C.Y., L.H., U.Ç. ve H.E. darbetmiştir.
3. A.K.nın lavaboda yüzündeki kanları temizlediği sırada yanına gelen Vardiya Astsubayı R.T., A.K.dan kavga yaşandığını öğrenmiş; Başçavuş M.T. ile Bölük Komutanı H.Ç.yi telefonla aramıştır. Bir süre sonra bölüğe gelen M.T. kendisine ait tabancasını A.K. ve R.T. ile birlikte bulundukları odada kendisine ait dolaba koyarak kilitlemiştir. Yaşanan kavgayla ilgili olarak M.T. ile A.K.nın konuştuğu esnada bölük komutanının emri ile içtima alanında toplanan askerler arasında bağrışmalar olması üzerine M.T. ve R.T. odadan ayrılmıştır. Odada yalnız kalan A.K. zorlayarak açtığı dolaptan M.T.nin tabancasını almıştır.
4. Saat 23.30 sıralarında M.T. içtima alanında bölükteki askerlerle konuşurken A.K., komutanın konuşmasını dinlemek istediğini söyleyerek kapı önünde bekleyen R.T.nin yanına gelmiştir. Dışarı çıkmasını engelleyerek kendisini içeri götüren R.T.nin yanından aniden ayrılan A.K. koşarak odanın açık olan penceresinden atlamıştır. Bu sırada koltuk üzerindeki silah kılıfını fark eden R.T. "Silahı var!" diye bağırarak içtima alanına doğru koşsa da A.K.nın ele geçirdiği silahla H.E.ye ateş etmesine engel olamamıştır. H.E.ye ateş eden A.K.yı engellemeye çalışan M.T.nin A.K.yı ensesinden ve kolundan tutarak yere yatırmaya çalıştığı sırada silahtan çıkan bir kurşun ayakta duran başvurucunun göğsüne isabet etmiştir.
5. Vücudundan beş kurşun çıkarılan H.E. hayatını kaybetmiş, başvurucu ise hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanmıştır. Karşıyaka Devlet Hastanesine kaldırılan başvurucu, bir gece yoğun bakımda tutulduktan sonra beş gün daha tedavi görmüştür. Başvurucu, taburcu edildikten sonra iki aylığına hava değişimine gönderilmiş; kalan askerlik süresi tamamlatılarak 30/6/2015 tarihinde terhis edilmiştir.
6. Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesinin olay nedeniyle yaptığı yargılama sonunda A.K.nın H.E.ye karşı kasten öldürme, üstü M.T.nin eşyasını çalma ve başvurucuyu olası kasıtla nitelikli yaralama suçlarından hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiş ve bu karar Yargıtay 1. Ceza Dairesinin temyiz incelemesinden geçerek kesinleşmiştir.
7. Başvurucu 26/10/2015 tarihinde Millî Savunma Bakanlığına sunduğu dilekçede denetim ve gözetim sorumluluğunu yerine getirmeyen idareye ait silahı kullanan idare personelinin, ağır şekilde yaralanmasına neden olduğunu belirterek uğradığı maddi ve manevi zararların ödenmesi için talepte bulunmuş; talebinin reddedilmesi üzerine Millî Savunma Bakanlığı aleyhine 8/2/2016 tarihinde tam yargı davası açmıştır.
8. İzmir 4. İdare Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde yürütülen davada başvurucu, dava dilekçesinde içtima emri üzerine içtima alanında komutanının gelmesini beklerken yaralandığını, meydana gelen olayın idarenin denetim ve gözetim sorumluluğunu yerine getirmemesi sonucu gerçekleştiğini, yaralanma nedeniyle sağ akciğerinde mermi parçası kaldığını, ömür boyu vücutta kalma ihtimali olan mermi parçasının ileri yaşlarda sağlık sorunlarına yol açabileceğini ileri sürerek 20.000 TL maddi ve 30.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
9. Mahkemece yapılan yargılama sırasında iş gücü kaybı oranında hesap yapılarak zararın belirlenmesi amacıyla iş gücü kaybı ve maluliyet derecesinin tespiti için Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinden 28/11/2019 tarihli rapor alınmıştır. Anılan raporda başvurucunun vücudundaki mermi parçasının çıkarıldığı, 3/8/2013 tarihli ve 28727 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği’ne göre başvurucunun olaya bağlı kalıcı fonksiyon kaybı olmadığından sakatlık oranına neden olabilecek arızası bulunmadığı ve tıbbi iyileşme süresinin iki ay olarak kabulünün uygun olacağı kanaati bildirilmiştir. Mahkeme maddi tazminat talebinin dayanağını oluşturan bilgi ve belgeleri istemişse de başvurucu, herhangi bir belge sunmaksızın yaklaşık beş ay çalışmadığı yönünde beyanda bulunmuştur.
10. Mahkeme 26/12/2019 tarihli kararıyla maddi tazminat yönünden davayı reddetse de başvurucunun manevi tazminat istemini kısmen kabul ederek başvurucuya 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir. Karar gerekçesinde başvurucunun yaralanmasının askerlik hizmetinin ifası sırasında meydana geldiği, olayın görülen hizmetle doğrudan doğruya ilgili olup hizmetle sonuç arasında uygun illiyet bağı olduğu, illiyet bağını kesecek bir olgunun bulunmadığı, idarenin oluşan zararda kusuru olduğu belirtilmiştir. Maddi tazminat talebi ise başvurucunun sakatlık oranına neden olabilecek arızasının olmaması ve maddi tazminat talebinin somut verilerle desteklenmemesi gerekçesiyle reddedilmiştir.
11. Tarafların istinaf başvurularını inceleyen İzmir Bölge İdare Mahkemesi Altıncı İdari Dava Dairesi (Daire) 10/7/2020 tarihinde, Mahkemenin verdiği kararın manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne ilişkin kısmı yönünden istinaf başvurusunu kabul edip hükmün bu kısmını kaldırarak başvurucunun manevi tazminat talebini kesin olarak reddetmiştir. Diğer istinaf başvurularını reddeden Daire, kararın gerekçesinde; meydana gelen zararla idarenin eylemi arasında nedensellik bağı ile davalı idare görevlilerinin olayda kusuru olmaması nedeniyle idarenin kusura dayalı sorumluluğunun bulunmadığını, olayın askerlik hizmetinin icrasına ilişkin olmadığının açık olması nedeniyle kusursuz sorumluluktan da söz edilemeyeceğini belirtmiştir.
12. Başvurucu, nihai kararı 21/7/2020 tarihinde öğrenmesinin ardından 19/8/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
13. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
II. DEĞERLENDİRME
14. Başvurucu; güvenliği sağlamakla yükümlü idarenin ihmali sonucu ele geçirilen silahla vurulduğunu, kusuru olmamasına rağmen vücudundaki mermi çekirdeği ile bir yıl yaşadığını, olay nedeniyle askerliği bittikten sonra beş ay çalışamayıp manevi çöküntü yaşamasına rağmen tazminat taleplerinin hukuka aykırı şekilde reddedildiğini belirterek kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, somut olay sürecini ve insan hakları yargısı içtihadı ile mevzuat detaylı olarak aktarılarak yapılacak değerlendirmede Anayasa ve ilgili mevzuat hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi içtihadının ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği, başvurucunun usuli garantilerden yararlanıp itiraz hakkını kullanabildiği bildirilmiştir. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında, yaşadığı olayın yaşamını çok ağır şekilde tehlikeye soktuğunu, Anayasa’nın yaşam hakkını güvence altına alan 17. maddesi ile devletin temel amaç ve görevlerini düzenleyen 5. maddesinin devlete birtakım negatif ve pozitif yükümlülükler yüklediğini, devletin yetki alanındaki kişilerin yaşam hakkını korumak için gerekli çabayı göstermekle yükümlü olduğunu, pozitif yükümlülük çerçevesinde bazı koşulların bir araya gelmesi durumunda üçüncü kişilerin gerçekleştirdiği öldürme eylemlerinden devletin sorumlu tutulabileceğini belirterek başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.
15. Başvurucunun şikâyetlerinin özü, yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkindir. O hâlde başvuruda incelenmesi gereken ilk husus başvurunun yaşam hakkı kapsamında incelenip incelenemeyeceğidir.
16. Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre bir olayda yaşam hakkına ilişkin ilkelerin uygulanabilmesi için gerekli şartlardan biri doğal olmayan bir ölümün gerçekleşmesi olmakla birlikte bazı durumlarda ölüm gerçekleşmese dahi olayın yaşam hakkı çerçevesinde incelenebilmesi mümkündür (Mehmet Karadağ, B. No: 2013/2030, 26/6/2014, § 20). Bu değerlendirme yapılırken eylemin potansiyel olarak öldürücü nitelikte olup olmadığı ve maruz kalınan eylemin mağdurun fiziki bütünlüğü üzerindeki sonuçları değerlendirilmelidir (Yasin Ağca, B. No: 2014/13163, 11/5/2017, § 110).
17. Somut olayda başvurucu, askerlik hizmetini yerine getirdiği sırada bir başka erin ateşlediği silahtan çıkan kurşunla vurulmuş ve hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanmıştır. Dolayısıyla yaşam hakkını güvence altına alan Anayasa’nın 17. maddesi başvuruya uygulanabilir niteliktedir ve başvuru yaşam hakkı kapsamında incelenmelidir.
18. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
19. Anayasa’nın yaşam hakkını güvence altına alan 17. maddesinin kendisine yüklediği pozitif yükümlülükler uyarınca devlet, yetki alanındaki bireylerin yaşamlarını kamu görevlileri ile diğer bireylerin eylemlerinden hatta kişilerin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi altındadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, §§ 50, 51).
20. Koruma ödevinin yerine getirilebilmesi için devletin yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı caydırıcı ve koruyucu yasal ve idari çerçeve oluşturması (İpek Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016, § 149; T.A. [GK], B. No: 2017/32972, 29/9/2021, § 135), bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gerektiği durumlarda organları veya görevlileri aracılığıyla makul ölçüler çerçevesinde ve bu tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlemler alması (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 53; T.A., § 136) hatta önceden belirlenebilir bir veya daha fazla bireyin yaşamına yönelik bir tehdit söz konusu olmasa bile kişilerin yaşamını korumak için genel güvenlik tedbirleri alması gerekir (Mehmet Çetinkaya ve Maide Çetinkaya, B. No: 2013/1280, 28/5/2014, § 59). Öte yandan yetkili makamlardan yaşamla ilgili her türlü potansiyel tehdidin gerçekleşmesini önlemek için somut tedbirler alması beklenemeyeceği (Mehmet Çetinkaya ve Maide Çetinkaya, § 60) gibi özellikle insan davranışlarının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlem veya yürütülecek faaliyet tercihi dikkate alındığında koruma yükümlülüğünün kamu makamları üzerinde aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanması da mümkün değildir. Ayrıca hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması adına pek çok yöntem benimsenebilir ve mevzuatta düzenlenmiş herhangi bir tedbirin yerine getirilmesinde başarısız olunsa bile pozitif yükümlülükler diğer bir tedbirle yerine getirilebilir. Unutulmaması gerekir ki yaşam hakkının gerektirdiği pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmesi kapsamında alınacak tedbirlerin belirlenmesi, idari ve yargısal makamların takdirindedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 53; Bilal Turan ve diğerleri (2), B. No: 2013/2075, 4/12/2013, § 59; T.A., § 136, 137).
21. Anılan değerlendirmeler zorunlu askerlik hizmetini ifade eden kişilerin yaşamının korunması yönünden de geçerli olup sözü edilen askerleri korumak için oluşturulan yasal ve idari düzenlemeler, askerlik yaşamının doğasında var olan tehlikelerle karşı karşıya bulunan askerlerin etkili bir şekilde korunmalarını sağlayan uygulamaya ilişkin tedbirleri ve emir komuta zinciri içerisinde yer alan sorumlular tarafından işlenebilecek kusur ve hataların tespit edilmesini sağlayacak usulleri öngörmelidir (Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 75).
22. Pozitif yükümlülüğü kapsamında devletin yaşam hakkını korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili bir yargısal sistem kurma yükümlülüğü de vardır. Bu yükümlülük, kamusal olsun veya olmasın yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52; T.A. § 134).
23. Yaşam hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59; Nafia Sevin Ergün Sefada ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14844, 1/12/2016, § 63).
24. Yaşam hakkı kapsamındaki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılan tazminat talepli davalarda makul derecede ivedilik ve özen şartının yerine getirilmesi gerekir (Perihan Uçar ve diğerleri, B. No: 2013/5860, 1/12/2015, § 52) ancak yargı mercilerinin özenli inceleme yapma yükümlülükleri, yaşam hakkı ile ilgili her davada mutlaka mağdurlar lehine sonuca varılmasını garanti etmez (Aysun Okumuş ve Aytekin Okumuş, B. No: 2013/4086, 20/4/2016, § 73).
25. Somut olayda A.K. saat 22.00-23.00 sıralarında C.Y., L.H., U.Ç. ve H.E. tarafından darbedilmiştir. A.K.nın lavaboda yüzünü yıkadığı sırada yanına gelen Vardiya Astsubayı R.T., A.K.dan kavga yaşandığını öğrenmiş ve A.K.yı Başçavuş M.T.nin odasına götürmüştür. Bir süre sonra bölüğe gelen M.T. kendisine ait tabancasını A.K. ve R.T. ile birlikte bulundukları odadaki kendisine ait dolaba koyarak dolabı kilitlemiştir. M.T. ile A.K.nın konuştuğu esnada bölük komutanının emri ile içtima alanında toplanan askerler arasında bağrışlar olmuş, bu nedenle M.T. ile R.T. odadan ayrılmıştır. A.K. bu durumdan yararlanarak kilitli dolabı zorlayarak açmış ve M.T.nin tabancasını ele geçirmiştir. M.T.nin saat 23.30 sıralarında içtima alanında toplanan askerlerle konuştuğu sırada A.K., komutanın konuşmasını dinlemek istediğini söyleyerek kapı önünde bekleyen R.T.nin yanına gitmiştir. Dışarı çıkmasını engelleyerek kendisini içeri götüren R.T.nin yanından aniden ayrılan A.K., koşarak odanın açık olan penceresinden atlamıştır. Koltuk üzerindeki silah kılıfını fark eden R.T. "Silahı var!" diye bağırarak içtima alanına doğru koşsa da A.K.nın ele geçirdiği silahla H.E.ye ateş etmesine engel olamamıştır. H.E.ye ateş eden A.K.yı engellemeye çalışan M.T.nin A.K.yı ensesinden ve kolundan tutarak yere yatırmaya çalıştığı sırada silahtan çıkan kurşun ayakta duran başvurucunun göğsüne isabet etmiştir (bkz. §§ 2-4).
26. Açtığı tam yargı davasında başvurucu, idarenin denetim ve gözetim sorumluluğunu yerine getirmemesi nedeniyle yaralandığını ileri sürmüştür (bkz. § 8).
27. Anayasa Mahkemesi, olayın gerçekleşme şekli ve başvurucunun iddiası dikkate alındığında idarenin olayın meydana gelmesinde kusurunun bulunup bulunmadığı konusunda sonuca varabilmek için üç temel hususun değerlendirilmesi gerektiği kanaatindedir:
i. Askerî yetkililerin A.K.nın darbedildiği kavgadan ne zaman haberdar olduğu veya olması gerektiği, kavga olayından önce yaşananlar da dikkate alındığında askerî yetkililerden başvuruya konu hadisenin yaşanmasından önce bazı tedbirler almalarını beklemenin makul olup olmadığı,
ii. M.T.ye ait dolabın gerektiği gibi kilitlenip kilitlenmediği ve silahın muhafazasında ihmal gösterilip gösterilmediği,
iii. M.T.nin A.K.ya yaptığı müdahalenin şeklinin makul olup olmadığı, bu konuda idareye atfedilecek kusur bulunup bulunmadığı.
28. Başvurucunun açtığı tam yargı davasını inceleyen Mahkeme ile istinaf incelemesini yapan Dairenin anılan hususlarla ilgili bir değerlendirme yapmadığı görülmüştür. Mahkeme; olayın görülen hizmetle doğrudan doğruya ilgili olup hizmetle sonuç arasında uygun illiyet bağı olduğunu, illiyet bağını kesecek bir olgu bulunmadığını ve idarenin oluşan zararda kusuru olduğunu belirterek manevi tazminat talebini kısmen kabul etmiş ancak idarenin kusurunun ne olduğunu açıklamamıştır (bkz. § 10). Daire ise herhangi bir gerekçe sunmadan olayda idarenin kusurunun bulunmadığı sonucuna varmıştır (bkz. § 11). Bu bakımdan yargılama makamlarının Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği titizlikte bir inceleme yaptığı söylenemez.
29. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
30. Yaşam hakkının usul boyutu konusunda varılan sonucun gerekçesi dikkate alınarak yaşam hakkının koruma yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutunun bu aşamada incelenmesi mümkün görülmemiştir.
III. GİDERİM
31. Başvurucu; tam yargı davası sürecinde verilen yargı kararlarının iptalini ve dava dilekçesinde bildirdiği maddi ve manevi tazminat ile hak ihlali nedeniyle 20.000 TL tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
32. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa’nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerinin yapması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
33. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.
34. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin yaşam hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla İzmir Bölge İdare Mahkemesi Altıncı İdare Dava Dairesine (E.2020/767, K.2020/911) iletilmek üzere İzmir 4. İdare Mahkemesine (E.2018/283, K.2019/1416) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 446,90 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.446,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/12/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.