TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AYŞE SÜMER ALP BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2020/2918)
|
|
Karar Tarihi: 4/2/2025
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Basri BAĞCI
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Metin KIRATLI
|
Raportör
|
:
|
Cafiye Ece YALIM
|
Başvurucu
|
:
|
Ayşe Sümer ALP
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Adil AKTAY
|
|
|
Av. Utku Çağrı AKTAY
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, taşınmazın kısmen kamulaştırıldığı hâlde tamamının Maliye Hazinesi adına tesciline karar verilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/12/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar şöyledir:
5. Mersin'in Tarsus ilçesi Mithatpaşa Mahallesi'nde bulunan ve başvurucuya ait olan toplam 6.778,24 m² büyüklüğünde olan 3030 ada 49 parsel sayılı arazi niteliğindeki taşınmazın 4.559,89 m² yüzölçümlük kısmının Karayolları Genel Müdürlüğü (İdare) tarafından yol inşaatı ve emniyet sahası temini amacıyla kamulaştırılmasına karar verilmiştir. Kıymet Takdir Komisyonu tarafından belirlenen bedel üzerinde uzlaşma sağlanamaması nedeniyle 24/8/2016 tarihinde İdare tarafından başvurucu aleyhine taşınmazın kamulaştırma bedelinin tespiti ile İdare adına kayıt ve tesciline karar verilmesi talebiyle Tarsus Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) dava açılmıştır.
6. Mahkemece gerekli deliller toplandıktan sonra keşif yapılarak keşif sonrasında alınan bilirkişi raporu ile kamulaştırma bedeli tespit edilmiştir. Mahkemece 21/3/2017 tarihinde kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davasının kabulüne karar verilerek dava konusu 3030 ada 49 parsel sayılı taşınmazın başvurucu adına olan tapu kaydının iptali, davacı İdare adına tescili ile tapuda yol olarak terkinine karar verilmiştir. Mahkeme gerekçesinde, bilirkişi raporunun hüküm kurmaya yeterli ve elverişli olduğu belirtildikten sonra dava konusu taşınmazın sulu arazi vasfında olduğu, 49 parsel sayılı taşınmazın 4.559,89 m²lik kısmının yol inşaatı ve emniyet sahası olarak ayrılmak üzere belirlendiği, taşınmazın bilirkişi raporunda yer verilen özellikleri, konumu ve yerleşim yerine olan mesafesi de dikkate alındığında gelir metoduna göre tespit edilen m² birim bedeline takdiren %85 oranında objektif değer artışı uygulanması gerektiği belirtilmiştir. Mahkemece ayrıca 49 parsel sayılı taşınmazın kamulaştırma sonrası artan kısımlarda meydana gelen değer azalışı bedeli 22.289 TL kabul edilerek toplam kamulaştırma bedelinin 702.871 TL olarak tespit edildiği ifade edilmiştir.
7. Başvurucu ve İdare, anılan karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İdare; istinaf başvuru dilekçesinde objektif değer artışının ve kamulaştırma bedelinin yüksek olduğunu, kamulaştırılan kısımdan arta kalan kısmın ekonomik işletme bütünlüğünün bozulmaması nedeniyle arta kalan kısım için değer kaybı hesaplamasının doğru olmadığını belirtmiştir. Başvurucu; istinaf dilekçesinde objektif değer artışının düşük belirlendiğini, kapitalizasyon faiz oranının %4 olması gerektiğini, kamulaştırılan kısımdan arta kalan 1.485,82 m² ve 732,53 m²lik kısımların ekonomik işletme bütünlüğünün ve geometrik şeklinin bozulması nedeniyle en az %40 oranında değer düşüklüğü hesaplanması gerekirken %15 ve %25 oranında değer düşüklüğü hesaplanmasının usul ve kanuna aykırı olduğunu belirtmiştir.
8. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesince (Bölge Adliye Mahkemesi)taraflarca ileri sürülen itirazlar dikkate alınarak bilirkişiden ek rapor alınmasına karar verilmiştir. 7/11/2017 tarihli ek bilirkişi raporunda kapitalizasyon faiz oranı %4, objektif değer artışı oranı ise %60 olarak belirlenmiş ve kamulaştırma bedeli hesaplanmıştır. Anılan bilirkişi raporunun "Arta Kalan Parçadaki Değer Değişikliği" başlıklı kısmı şöyledir:
"3030 ada 49 parsel sayılı taşınmazın tamamı 6.778,24 m²dir. 3030 ada 49 parsel parsel sayılı taşınmazın 4.559,89 m² si kamulaştırılacaktır. Geriye iki parça hâlinde ve fen bilirkişisi raporundaki krokide B harfi ile gösterilen 1.485,82 m², C harfi ile gösterilen 732,53 m² yer kalmıştır. Kurulumuz her iki alanın ekonomik işletme bütünlüğü bozulduğundan dolayı B harfi ile gösterilen bölümde %15 ve C harfi ile gösterilen bölümde %25 değer düşüklüğü meydana geldiği kanaatine varmıştır."
9. İdare tarafından 21/2/2018 tarihinde Tarsus Kadastro birimine yazı yazılarak Mahkeme kararı gereği 3030 ada 49 parsel sayılı taşınmazın ifrazının yapılarak tescil için Tarsus Tapu Müdürlüğüne (Tapu Müdürlüğü) gönderilmesi istenmiştir. Tapu Müdürlüğü 19/9/2018 tarihinde İdareye ifraz işleminin yapıldığını, 3030 ada 49 parsel sayılı taşınmazın yapılan ifraz işlemi sonrasında oluşan 4.559,89 m² yüzölçümlü 3030 ada 67 parselin kamulaştırma işlemi yapılarak yol olarak sicilden terkin edildiğini, 1.485,81 m² yüzölçümlü 3030 ada 66 parsel ve 732,53 m² yüzölçümlü 3030 ada 68 parsel sayılı tarla niteliğindeki taşınmazların ise başvurucu adına tapuda kayıtlı olduğunu bildirmiştir.
10. Bölge Adliye Mahkemesi 16/4/2018 tarihinde ek bilirkişi raporunun denetime elverişli ve hüküm tesisine yeterli bulunduğunu belirterek ek bilirkişi raporu doğrultusunda karar vermiştir. Bölge Adliye Mahkemesi, tarafların istinaf taleplerinin kısmen kabulüne, Mahkeme kararının kaldırılmasına ve yeniden hüküm tesisine karar vererek davanın kabulü ile 3030 ada 49 parsel sayılı taşınmazın başvurucu adına olan tapu kaydının iptali, davacı İdare adına tescili ile tapuda yol olarak terkinine karar vermiş; toplam kamulaştırma bedelinin 783.939 TL olarak tespit edildiğini belirtmiştir.
11. Anılan kararı başvurucu ve İdare temyiz etmiştir. Başvurucu; temyiz dilekçesinde ürün zararının hesaplanmadığını, kamulaştırmadan arta kalan kısmın değer kaybı incelemesi hesaplamasının eksik yapıldığını, taşınmazın arsa niteliğinde olduğunu belirterek kamulaştırma bedelinin eksik hesaplandığını ileri sürmüştür. İdare ise kamulaştırma bedelinin yüksek olduğunu belirterek temyiz kanun yoluna başvurmuştur. Yargıtay 5. Hukuk Dairesi 24/10/2019 tarihinde İdare lehine vekâlet ücretine hükmedilmesine ilişkin kısmın çıkarılıp Bölge Adliye Mahkemesi kararının düzeltilerek onanmasına karar vermiş ve karar kesinleşmiştir.
12. Nihai karar 13/12/2019 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir. Başvurucu 27/12/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
13. Anayasa Mahkemesi tarafından 21/11/2023 tarihinde Tapu Müdürlüğüne müzekkere yazılarak bireysel başvuruya konu taşınmazın kamulaştırma işlemi öncesine ve sonrasına ilişkin tapu kayıtlarının gönderilmesi istenmiştir. Tapu Müdürlüğünden gelen yazı cevabında kısmen kamulaştırılmasına karar verilen tamamı başvurucuya ait olan 3030 ada 49 parsel sayılı taşınmazda ifraz işlemi yapılarak 66, 67, 68 numaralı parsellerin oluşturulduğu, 4.559,89 m² olan 3030 ada 67 parsel sayılı taşınmazın tapu kütüğünde başvurucu adına kayıtlı iken Karayolları Genel Müdürlüğü adına yol olarak kaydedildiği ve tescil edildiği, 1.485,81 m² olan 3030 ada 66 parsel sayılı taşınmazın tapu kütüğünde hâlen başvurucu adına kayıtlı olduğu, 732,53m² olan 3030 ada 68 parsel sayılı taşınmazın ise tapu kütüğünde başvurucu adına kayıtlı iken başvurucu tarafından 24/8/2020 tarihinde üçüncü kişiye satıldığı, üçüncü kişi adına kayıt ve tescil işlemi yapıldığı bildirilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
14. 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun "Kamulaştırma bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmaz malın idare adına tescili" başlıklı 10. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması hâlinde idare, ... asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, ... idare adına tesciline karar verilmesini ister.
Mahkeme, idarenin başvuru tarihinden itibaren en geç otuz gün sonrası için belirlediği duruşma gününü, ... taşınmaz malın malikine ... bildirerek duruşmaya katılmaya çağırır. Duruşma günü idareye de tebliğ olunur.
…
Mahkemece yapılan duruşmada tarafların bedelde anlaşamamaları hâlinde hâkim, en geç on gün içinde keşif ve otuz gün sonrası için de duruşma günü tayin ederek, 15 inci maddede sayılan bilirkişiler marifetiyle ve tüm ilgililerin huzurunda taşınmaz malın değerini tespit için mahallinde keşif yapar...
Bilirkişiler, taraflar ve diğer ilgililerin beyanını da dikkate alarak, 11 inci maddedeki esaslar doğrultusunda taşınmaz malın değerini belirten raporlarını onbeş gün içinde mahkemeye verirler. Mahkeme bu raporu, duruşma günü beklenmeksizin taraflara tebliğ eder. Yapılacak duruşmaya hâkim, taraflar veya vekillerini ve bilirkişileri çağırır. Bu duruşmada tarafların bilirkişi raporlarına varsa itirazları dinlenir ve bilirkişilerin bu itirazlara karşı beyanları alınır.
Tarafların bedelde anlaşamamaları hâlinde gerektiğinde hâkim tarafından onbeş gün içinde sonuçlandırılmak üzere yeni bir bilirkişi kurulu tayin edilir ve hâkim, tarafların ve bilirkişilerin rapor veya raporları ile beyanlarından yararlanarak adil ve hakkaniyete uygun bir kamulaştırma bedeli tespit eder. Mahkemece tespit edilen bu bedel, taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkının kamulaştırılma bedelidir. ... İdarece, kamulaştırma bedelinin hak sahibi adına yatırıldığına ... dair makbuzun ibrazı hâlinde mahkemece, taşınmaz malın idare adına tesciline ve kamulaştırma bedelinin hak sahibine ödenmesine karar verilir ve bu karar, tapu dairesine ve paranın yatırıldığı bankaya bildirilir. Tescil hükmü kesin olup, tarafların bedele ilişkin istinaf veya temyiz hakları saklıdır.
…"
15. 2942 sayılı Kanun'un "Kamulaştırma bedelinin tespiti esasları" başlıklı 11. maddesi şöyledir:
"15 inci madde uyarınca oluşturulacak bilirkişi kurulu, kamulaştırılacak taşınmaz mal veya kaynağın bulunduğu yere mahkeme heyeti ile birlikte giderek, hazır bulunan ilgilileri de dinledikten sonra taşınmaz mal veya kaynağın;
a) Cins ve nevini,
b) Yüzölçümünü,
c) Kıymetini etkileyebilecek bütün nitelik ve unsurlarını ve her unsurun ayrı ayrı değerini,
d) Varsa vergi beyanını,
e) Kamulaştırma tarihindeki resmî makamlarca yapılmış kıymet takdirlerini,
f) Arazilerde, taşınmaz mal veya kaynağın (…) mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması hâlinde getireceği net gelirini,
...
h) Yapılarda, (…) resmî birim fiyatları ve yapı maliyet hesaplarını ve yıpranma payını,
ı) (Değişik: 19/4/2018-7139/27 md.) (İptal ibare: Anayasa Mahkemesinin 10/4/2019 tarihli ve E.2018/156, K.2019/22 sayılı kararı ile) her bir ölçünün etkisi açıklanmak kaydıyla bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçüleri,
Esas tutarak düzenleyecekleri raporda bütün bu unsurların cevaplarını ayrı ayrı belirtmek suretiyle ve ilgililerin beyanını da dikkate alarak Sermaye Piyasası Kurulu tarafından kabul edilen değerleme standartlarına uygun, gerekçeli bir değerlendirme raporuna dayalı olarak taşınmaz malın değerini tespit ederler.
Taşınmaz malın değerinin tespitinde, kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr dikkate alınmaz.
…"
V. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Anayasa Mahkemesinin 4/2/2025 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
17. Başvurucu 6.778,24 m² olan 3030 ada 49 parsel sayılı taşınmazın kısmen kamulaştırıldığı hâlde Mahkemece bu hususun gözardı edilerek taşınmazın tamamının tapu kaydının iptaline ve İdare adına tesciline karar verildiğini, bilirkişi raporlarında taşınmazın 4.559,89 m² yüzölçümlük kısmının kamulaştırıldığı belirtilerek hesaplamanın ve ödemenin de bu şekilde yapıldığını, bedeli kendisine ödenmeden tapu kaydı iptal edilen kısımlar yönünden maddi zararının doğduğunu belirterek mülkiyet hakkının ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
18. Bakanlık görüşünde; başvuru konusu taşınmaza ilişkin tapu kayıtlarının incelendiği, 3030 ada 49 parsel sayılı taşınmazda ifraz işlemi yapıldıktan sonra 3030 ada 66, 67, 68 sayılı parsellerin oluşturulduğu, kamulaştırılan 4.559,89 m²lik kısmın tapuda 3030 ada 67 parsel olarak kaydedildiği ve tapu kütüğünde başvurucu adına tescilli iken Karayolları Genel Müdürlüğü adına tescil edildiği, 66 ve 68 sayılı parsellerin ise başvurucu üzerine kayıtlı olduğu, başvurucunun iddia ettiği üzere 6.778,24 m² alanın tamamının İdare adına tescil edilmediği değerlendirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.
B. Değerlendirme
19. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Mülkiyet hakkı" başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucu, adil yargılanma hakkının da ihlal edildiğini belirtmekte ise de şikâyetlerinin esas itibarıyla mülkiyet hakkı ile ilgili olduğu anlaşıldığından mülkiyet hakkı kapsamında inceleme yapılması gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
21. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkün Varlığı
22. Başvuru konusu olayda taşınmaz kısmen kamulaştırıldığı hâlde Mahkemece taşınmazın tamamının İdare adına tapuda kayıt ve tesciline karar verildiği ileri sürülmektedir. Bir başka deyişle uyuşmazlık konusu, kamulaştırmadan arta kalan, ifraz sonrası 3030 ada 66 ve 68 parsel olarak kaydedilen taşınmazların Mahkemece İdare adına tapuda kayıt ve tesciline karar verilmesidir. Dolayısıyla anılan taşınmazlar yönünden mülkün varlığı hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır.
b. Müdahalenin Varlığı ve Türü
23. Somut olayda başvurucunun taşınmazının bir kısmının kamulaştırılması için dava açılması ve yapılan yargılamanın da bu kapsamda yürütülmesine rağmen Mahkemece taşınmazın tamamının İdare adına tescil edilmesine karar verilmesinin mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği tartışmasızdır.
24. Anayasa'nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan [1. B.], B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§ 55-58). Dolayısıyla somut olaydaki müdahalenin mülkten yoksun bırakmaya ilişkin genel kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.
c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
25. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
26. Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahale edilirken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
i. Kanunilik
27. Kamulaştırmanın usul ve esasları 2942 sayılı Kanun'da düzenlenmiştir. Somut olayda, başvurucuya ait taşınmazın yol yapmak amacıyla İdare kararıyla kamulaştırıldığı ve kamulaştırma sürecinin 2942 sayılı Kanun'a göre sürdürülerek tamamlandığı görülmektedir. Bu durumda mülkiyetten yoksun bırakmanın kanuni dayanağının bulunduğu anlaşılmaktadır.
ii. Meşru Amaç
28. Somut olayda başvurucunun taşınmazının yol inşaatı ve emniyet sahası temin etmek için kamulaştırıldığı dikkate alındığında müdahalenin kamu yararı amacıyla yapıldığı açıktır.
iii. Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
29. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük ilkesi, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi gösterir. Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın denetlenmesidir. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade eder (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18).
30. Ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Ölçülülük ilkesi gereği öngörülen amaca erişme karşısında belirli bir aracın kullanılması ilgililere ölçüsüz yükümlülükler getirmemeli ve ilgililer bakımından katlanılabilir nitelikte olmalıdır. Elverişli ve gerekli bir tedbirin, müdahalenin ağırlığı ile gerçekleşen netice arasında bir orantısızlık bulunup bulunmadığı ve bu yüzden müdahaleden vazgeçmenin gerekip gerekmediği hususları yargılama sürecinde denetlenecektir. Müdahalenin ölçülülüğünü değerlendirirken Anayasa Mahkemesi bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde tutarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven [2. B.], B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).
31. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kamu yararı amacı ile bireyin mülkiyet hakkının korunması arasındaki adil dengenin sağlanabilmesi için öncelikle malike, uygulanan tedbirlere karşı savunma ve itirazlarını etkin biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması, söz konusu iddia ve savunmaların makul biçimde karşılanması gerekir (başvurucuya diğer unsurlar yanında ayrıca etkin bir savunma hakkı tanındığından müdahalenin ölçülü görüldüğü kararlar için bkz. Fatma Çavuşoğlu ve Bilal Çavuşoğlu [2. B.], B. No: 2014/5167, 28/9/2016, §§ 74-89; Eyyüp Baran [1. B.], B. No: 2014/8060, 29/9/2016, §§ 75-95; buna karşılık aynı koşulun yargılama sürecinde sağlanmaması nedeniyle müdahalenin ölçüsüz görüldüğü kararlar için bkz. Mahmut Üçüncü [1. B.], B. No: 2014/1017, 13/7/2016, §§ 79-102; Arif Güven, §§ 57-72).
32. Usule ilişkin güvencelerin varlığı orantılılık değerlendirmesinde önemli rol oynayabilir. Bu bakımdan kişinin hukuka aykırılık iddialarının bir mahkeme tarafından etkili şekilde incelenmesi müdahalenin orantılılığı bakımından önemlidir (D.C. [2. B.], B. No: 2018/13863, 16/6/2021, § 52). Anayasa'nın 35. maddesi usule ilişkin açık bir güvenceden söz etmemektedir. Bununla birlikte mülkiyet hakkının gerçek anlamda korunabilmesi bakımından bu madde, Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da ifade edildiği üzere mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme imkânının tanınması güvencesini kapsamaktadır. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe bakılarak yapılmalıdır (Bekir Yazıcı [GK], B. No: 2013/3044, 17/12/2015, § 71).
33. Mülkiyet hakkının usule ilişkin güvenceleri hem özel kişiler arasındaki mülkiyet uyuşmazlıklarında hem de taraflardan birinin kamu gücü olduğu durumlarda geçerlidir. Bu bağlamda mülkiyet hakkının korunmasının söz konusu olduğu durumlarda usule ilişkin güvencelerin somut olayda yerine getirildiğinden söz edilebilmesi için yargılama mercilerinin kararlarında konu ile ilgili ve yeterli gerekçe bulunmalıdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki bu zorunluluk davacının bütün iddialarına cevap verilmesi anlamına gelmemekle birlikte mülkiyet hakkını ilgilendiren davanın sonucuna etkili esasa ilişkin temel iddia ve itirazlar yargılama makamlarınca özenli bir şekilde değerlendirilerek karşılanmalıdır (Kamil Darbaz ve Gmo Yapı Grup End. San. Tic. Ltd. Şti. [2. B.], B. No: 2015/12563, 24/5/2018, § 53).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
34. Başvurucu, taşınmazının kısmen kamulaştırıldığı hâlde Mahkemece 3030 ada 49 parsel sayılı taşınmazın tamamının tapu kaydının iptaline ve İdare adına tesciline karar verilmesinden yakınmaktadır.
35. Somut olayda İdare tarafından başvurucu aleyhine taşınmazın kamulaştırma bedelinin tespiti ile İdare adına kayıt ve tesciline karar verilmesi istemiyle açılan davada alınan bilirkişi raporunda 3030 ada 49 parsel sayılı taşınmazın tamamının 6.778,24 m² olduğu, bu taşınmazın 4.559,89 m²sinin kamulaştırılacağı, geriye iki parça hâlinde 1.485,82 m²lik ve 732,53 m²lik taşınmazların kalacağı belirtilmiştir. Kamulaştırılacak alandan geriye kalan iki parça alan nedeni ile ekonomik işletme bütünlüğünün bozulacağı dikkate alınarak kamulaştırma bedeli hesaplanmıştır. Bölge Adliye Mahkemesince gerekçeli kararda söz konusu bilirkişi raporunun hüküm kurmaya elverişli ve yeterli olduğu değerlendirilerek raporda belirtilen hesaplama doğrultusunda kamulaştırma bedeli belirlenmiş ancak 3030 ada 49 parsel sayılı taşınmazın İdare adına kayıt ve tesciline şeklinde hüküm kurulmuştur.
36. İdare tarafından Mahkeme kararı gereği 3030 ada 49 parsel sayılı taşınmazın ifraz edilerek tescilinin yapılması Tapu Müdürlüğünden istenmiş, Tapu Müdürlüğü ifraz işlemini gerçekleştirerek 3030 ada 49 parsel sayılı taşınmazın ifraz işlemi sonrası oluşan 4.559,89 m² yüzölçümlü 3030 ada 67 parselin kamulaştırma işlemi yapılarak yol olarak sicilden terkin edildiğini İdareye bildirmiştir. Tapu Müdürlüğünce ayrıca 1.485,81 m² yüzölçümlü 3030 ada 66 parsel ve 732,53 m² yüzölçümlü 3030 ada 68 parsel sayılı tarla niteliğindeki taşınmazların ise başvurucu adına tapuda kayıtlı olduğu belirtilmiştir.
37. Nitekim Tapu Müdürlüğünden Anayasa Mahkemesine gönderilen bilgi ve belgeler incelendiğinde 3030 ada 66 parsel sayılı taşınmazın tapuda hâlen başvurucu adına kayıtlı olduğu, 3030 ada 68 parsel sayılı taşınmazın ise tapuda başvurucu adına kayıtlı iken üçüncü kişiye satılarak üçüncü kişi adına kayıt ve tescil edildiği görülmüştür.
38. Bölge Adliye Mahkemesinin kararının gerekçe kısmında taşınmazın bilirkişi raporunda hesaplandığı gibi kısmen kamulaştırıldığı belirtildiği hâlde hüküm kısmında taşınmazın ifrazdan önceki hâliyle tamamının tapu kaydının iptali ile İdare adına tesciline karar verildiği, ifraz işlemi sonrasında oluşan 3030 ada 66 ve 68 sayılı parsellerin başvurucuya ait olduğuna dair bir hüküm bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu nedenle söz konusu taşınmaz yönünden İdarenin mahkeme kararına dayalı olarak tescil talep edilebilmesi her zaman mümkün bulunmaktadır. Bölge Adliye Mahkemesinin kanaatini tam olarak ortaya koyması için gerekli olan ilgili ve yeterli bir gerekçe ile bu gerekçeyle uyumlu hüküm kısmının kararda olmaması nedeniyle başvurucuya usule ilişkin güvencelerin sağlandığı söylenemeyecektir.
39. Bu bilgiler ışığında başvurucunun mülkiyet hakkının korunması için gerekli usuli güvencelerin somut olayda yerine getirilmemesi nedeniyle adil dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu, mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
40. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
VI. GİDERİM
41. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 110.319,42 TL maddi ve en az 10.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
42. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
43. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.
44. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
VII. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesine (E.2017/787, K.2018/443) iletilmek üzere Tarsus 2. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2016/340, K.2017/122) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 364,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.364,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 4/2/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.