TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET ŞANAL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2020/29286)
|
|
Karar Tarihi: 11/6/2025
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Basri BAĞCI
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
|
|
Ömer ÇINAR
|
Raportör
|
:
|
Mustafa Erdem ATLIHAN
|
Başvurucu
|
:
|
Ahmet ŞANAL
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; gözaltında olumsuz koşullarda tutulma ve kamu görevlilerinin kasıtlı fiilleri nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) üye olduğu gerekçesiyle 5/8/2016 tarihinde yakalanarak gözaltına alınmış; 10/8/2016 tarihinde tutuklanmıştır (15 Temmuz darbe girişimine ilişkin arka plan bilgisi için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017).
3. Başvurucu 28/2/2020 tarihinde gözaltında kötü muamele gördüğü iddiasıyla Afyonkarahisar Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) şikâyette bulunmuştur. Başvurucu bu şikâyetinde gözaltına alındıktan sonra götürüldüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde (TEM) nezarethaneye alınmadan önce ve üçüncü gün ifadesinin alınması için beklerken elleri arkadan kelepçeli olarak ve burnu duvara değecek şekilde ikişer saat koridorda ayakta tutulduğunu, bu sırada oradan geçen kolluk görevlilerinin ve bir kadın polis memurunun tehdit ve hakaretlerine maruz kaldığını, daha sonra yerleştirildiği nezarethanenin çok kalabalık olması nedeniyle beş gece boyunca yerde yatmak zorunda kaldığını, olumsuz koşullarda barındırıldığını, gözaltından çıkış raporunu düzenleyen doktorun tutuklulara sadece birşeyleri olup olmadığını sorup muayene etmeksizin rapor düzenlediğini ileri sürerek kolluk görevlilerinden ve görevli doktordan şikâyetçi olduğunu belirtmiştir.
4. Başsavcılık soruşturma başlatmış ve başvurucunun sanık olarak yargılandığı ağır ceza mahkemesi dosyasını soruşturma dosyasına almak suretiyle başvurucunun gözaltına giriş ve çıkış adli muayene raporlarını, Müdafii Görüşme Tutanağı'nı ve gözaltına alınırken verdiği kolluk ifadesini soruşturma dosyasına kazandırmıştır.
5. Başvurucunun gözaltına alındığı 5/8/2016 tarihinde ve gözaltından çıktığı 10/8/2016 tarihinde olmak üzere hakkında iki sağlık raporu düzenlenmiş, bu raporlarda herhangi bir darp ve cebir izine rastlanmadığı tespitleri yapılmıştır.
6. Başvurucu; terör örgütü üyesi olma suçu kapsamında 8/8/2016 tarihinde kolluk tarafından müdafii eşliğinde alınan ifadesinde ve 10/8/2016 tarihinde Afyonkarahisar Sulh Ceza Hâkimliği tarafından yine müdafii eşliğinde gerçekleştirilen sorgusunda yakalandığı sırada ve sonrasında kolluk görevlilerinin fiziksel ya da sözlü şiddetine uğradığına ilişkin bir şikâyet ileri sürmemiştir.
7. Başsavcılık 12/5/2020 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Başsavcılık; bu kararına gerekçe olarak başvurucunun kolluktaki ifadesinde ve Afyonkarahisar Sulh Ceza Mahkemesindeki sorgusunda kendisine işkence yapıldığına dair herhangi bir beyanı olmamasını, gözaltındayken alınan adli muayene raporlarında herhangi bir darp ve cebir bulunmadığının belirtilmesini, kollukta gözaltındayken müdafii ile görüştürüldüğünü ve avukat görüşme tutanağı düzenlenmesi karşısında polisler tarafından fiziksel ya da sözlü şiddet uygulandığına dair herhangi bir bulguya rastlanmadığını göstermiştir. Başvurucunun anılan karara yaptığı itirazı Afyonkarahisar 1. Sulh Ceza Hâkimliğince 23/6/2020 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir.
8. Başvurucu, nihai kararı 17/7/2020 tarihinde öğrendikten sonra 11/8/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
9. Başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
10. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
A. Gözaltında Olumsuz Koşullarda Tutulma Nedeniyle Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
11. Başvurucu, gözaltında olumsuz koşullarda tutulduğunu belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
12. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (İsmail Buğra İşlek [1. B.], B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
13. Anayasa Mahkemesi gözaltında tutulan kişilerin nezarethanedeki tutma koşullarının yetersizliği nedeniyle kötü muameleye maruz kaldığı yönündeki iddialarıyla ilgili olarak temel ilkeleri ortaya koyduğu ve değerlendirmelerde bulunduğu kararında, şikâyete konu yetersiz koşullardaki tutma hâli sona ermişse açılacak tazminat davasını etkili bir yol olarak kabul etmiştir (Nebahat Baysal Gül [2. B.], B. No: 2016/14634, 28/5/2019, §§ 17-31; ayrıca yetersiz miktarda yiyecek ve içecek verilmesi iddiası yönünden bkz. Tuncay Gürsen [1. B.], B. No: 2016/35379, 15/1/2020, §§ 17-23). Bu başvuruda da anılan içtihatta belirlenen temel ilkeden ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
14. Bu durumda tazminat davası yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna varılmıştır.
15. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kamu Görevlilerinin Kasıtlı Fiilleri Nedeniyle Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
16. Başvurucu; gözaltında tutulduğu dönemde elleri ters kelepçeli olarak toplam dört saat kadar ayakta tutulmak suretiyle fiziksel şiddetle ve kolluk görevlilerinin hakaret ve tehditleri nedeniyle sözlü şiddetle karşı karşıya kaldığını, gözaltından çıkış raporunu düzenleyen doktorun ise sadece birşeyi olup olmadığını sormakla yetinip bir muayene gerçekleştirmeden rapor düzenlediğini, yaşadığı bu olaylar hakkındaki şikâyetin etkili bir şekilde soruşturulmadığını ileri sürmüştür. Konuya ilişkin insan hakları yargısı içtihadını sunan Adalet Bakanlığı (Bakanlık), başvurucunun gözaltına alınmasından uzun bir süre sonra kötü muamele iddiasında bulunduğunu, bu süreçte doktor raporlarının incelendiğini, adli makamların tespitinden ve ulaştığı sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığını beyan etmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
17. Başvuru, Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı kapsamında incelenmiştir.
18. İspat külfetinin devlete geçtiği durumların söz konusu olmadığı hâllerde kötü muameleye uğramaları nedeniyle mağdur olduklarını ileri süren kişiler, kötü muamele yasağı kapsamına giren ağırlıkta bir muamele görmüş olabileceklerini gösteren emare ve delilleri -haklı bir gerekçeleri olmadığı sürece- zamanında yetkili makamlara sunma konusunda özenli davranmakla yükümlüdür. Olgulara dayanmayan yetersiz açıklamalar, iddiaların delillerle desteklenmemesi hatta kimi zaman delillerin uyumsuzluğu veya kötü muamelenin yapıldığı yer, zaman ve diğer konulardaki çelişkili ifadeler gibi hususlar kötü muamelenin gerçekliğini şüpheye düşürür. Bu durumda iddianın savunabilir olduğundan, dolayısıyla bu iddialara ilişkin derhâl resmî bir soruşturma başlatılması gerekliliğinden söz edilemez. Kaldı ki iddialarını güçlü bir dayanakla birlikte yetkili merciler nezdinde dile getirmemeleri hâlinde mağdur olduğunu ileri süren kişilerin etkili bir soruşturma yürütülmesine ilişkin meşru (haklı) bir beklentiye girebileceklerinin söylenebilmesi mümkün değildir (Beyza Metin [1. B.], B. No: 2014/19426, 12/12/2018, §§ 45-47).
19. Başvurucunun gerekmediği hâlde ellerinin arkadan kelepçelendiği iddiası bakımından yapılan değerlendirmede Anayasa Mahkemesi içtihatlarında belirtildiği üzere tutuklu veya hükümlülerin ceza infaz kurumu dışında bulundukları süre boyunca kaçmalarının önlenmesi, kendilerine veya başkalarına zarar verme tehlikesinin bertaraf edilmesi amacıyla kolluk görevlileri tarafından kelepçe gibi bedensel hareketleri kısıtlayıcı araçların kullanılması kural olarak Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası yönünden sorun oluşturmamaktadır. Ancak bu tür tedbirlerin alınıp uygulanmasında tutuklu veya hükümlülerin fiziksel veyahut ruhsal durumları ile tedbirin olası olumsuz etkilerinin birlikte dikkate alınarak bir sonuca ulaşılması gerekir (Ö.U. [1. B.], B. No: 2016/62587, 23/6/2020, § 32). Elbette bu araçların kullanımında kamu makamlarının takdir yetkisini, alınan tedbirin amacını aşacak boyutta keyfî veya gereksiz kullanmaları kötü muamele kapsamında kalabilmektedir. Bu durumda öncelikle değerlendirilmesi gereken husus, alınan tedbirin makul seviyede sayılıp sayılmayacağı ve sonuçları bakımından hakkında tedbir uygulanan kişideki fiziksel ve ruhsal etkilerinin kötü muamele sayılması için aranan eşiğe ulaşıp ulaşmadığıdır (Ö.U., § 33). Bu ilkeler suç isnadı nedeniyle yakalanıp gözaltına alınan kişiler yönünden de geçerlidir. Somut olayda başvuru formunda ve soruşturma dosyasında başvurucunun ellerinin kelepçelendiğine dair beyanı dışında bir bilgi ya da belge bulunmadığı görülmüştür. Ayrıca başvurucu, ellerinin arkadan kelepçelenmesinin fiziksel ve/veya ruhsal etkilerinden ve sonuçlarından da hiç bahsetmemiştir. Bu hâlde başvurucunun ellerinin arkasından kelepçelenmiş olduğu iddiasına değer atfedilmesi durumunda dahi kelepçe tedbirine başvurulmasının gerekliliğinin ve makullüğünün değerlendirilmesine gerek olmadığı ve yaşanan darbe teşebbüsünün üzerinden henüz çok fazla zaman geçmemişken gözaltına alınan başvurucuya ilk gözaltına alınmasından sonra ve ifadesinin alınması için barındırıldığı nezarethaneden çıkarıldığı anlarda kelepçe takılmasının Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için gerekli asgari ağırlık derecesine ulaşmadığı, bu nedenle kelepçeleme iddiasının açıkçadayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır. Benzer değerlendirme başvurucunun gözaltı çıkış raporunu düzenleyen doktorun muayene gerçekleştirmeksizin sadece birşeyi olup olmadığını sormakla yetinerek raporu düzenlediği iddiası bakımından da geçerlidir. Zira başvurucu, gözaltı sürecinde ellerinin arkadan kelepçelenmesi ve ayakta bekletilmesi dışında fiziksel şiddet gördüğünü iddia etmediği gibi fiziksel bir yakınmada da bulunmamış ve doktorun yaptığını ileri sürdüğü uygulamanınfiziksel ve/veya ruhsal etkilerinden ve sonuçlarından da bahsetmemiştir.
20. Yine başvurucu, kolluk görevlilerinin sözlü şiddet uyguladığını ileri sürmüşse de başvurucunun iddialarını destekler mahiyette bir veri sunmadığı ve dosya kapsamındaki delillerin sözlü şiddet iddiasını desteklemediği görüldüğünden bu iddianın da savunulabilir olmadığı ve açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır.
21. Ayrıca başvurucunun iddialarını teyit eden yeterli emare olmamasının yanında ifadesinin ve sorgusunun müdafii eşliğinde yapılmasına rağmen tüm aşamalarda kötü muameleyle ilgili bir iddia ileri sürmeyen başvurucunun kötü muamele iddialarını özen yükümlülüğü ile bağdaşmayacak şekilde, gözaltına alınmanın üzerinden uzun bir süre (3 yıl 6 ay 18 gün) geçtikten sonra ifade etmesi kötü muamele iddialarının ciddiyeti üzerinde haklı bir şüphe uyandırmaktadır. Sonuç itibarıyla başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığına ilişkin savunulabilir bir iddia ortaya koyamadığı kanaatine ulaşılmıştır.
22. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Gözaltında olumsuz koşullarda tutulmadan dolayı kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kamu görevlilerinin kasıtlı fiilleri nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 11/6/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.