logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(C.T. [1.B.], B. No: 2021/2265, 18/12/2024, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

C.T. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/2265)

 

Karar Tarihi: 18/12/2024

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GİZLİLİK TALEBİ KABUL

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Eren Can BENAKAY

Başvurucu

:

C.T.

Vekili

:

Av. Aslı USLU

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; terör olayları nedeniyle uğranılan zararın tazmin edilmesi istemiyle yapılan başvurunun reddedilmesi üzerine açılan davada, esasa etkili iddiaların kararda karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu; Bingöl'ün Genç ilçesi, Yeniyazı köyünde ikamet etmekteyken terör olayları, güvenlik güçleri ile PKK terör örgütü mensupları arasındaki çatışmalar ve ayrıca devlet güçlerinin terörle mücadele kapsamında aldığı tedbirler nedeniyle uğradığı zararlarının 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında karşılanması talebiyle Bingöl Valiliği Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) 11/6/2010 tarihinde başvurmuştur.

3. Komisyon 27/7/2016 tarihinde yapılan başvuruyu reddetmiştir.

4. Başvurucu 17/1/2017 tarihinde işlemin iptali istemiyle dava açmıştır. Dava dilekçesinde bölgede yaşanılan olaylar nedeniyle köyü boşaltmak zorunda kaldığını, uğradığı zararların idare tarafından karşılanması gerektiğini, yapılan başvurunun reddedilmesinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu belirtmiştir.

5. Erzurum 1. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 23/5/2017 tarihli ara kararı ile Yeniyazı köyünde davacıya ait taşınmazları gösterir tapu kayıtları ile mirasçılık belgesinin gönderilmesini istemiştir. Başvurucu 7/6/2018 tarihli cevap yazısında dedesinden kendisine miras kaldığını ancak henüz mirasçılık belgesini temin edemediğini, tapuları alamadığından sunamadığını belirtmiştir.

6. Mahkeme 12/10/2018 tarihinde dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Kararda, davacının uğradığını iddia ettiği zararların tespiti amacıyla yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi kapsamında tutulan bina tespit tutanağında; tapu kayıtlarında davacı adına kayıtlı gayrimenkule rastlanmadığı bilgisine yer verildikten sonra dedesi adına kayıtlı gayrimenkul bulunduğunun belirtildiği ifade edilmiştir. Bu husus değerlendirilmeden dedesinden davacıya miras kalıp kalmadığı, davacının dedesi adına kayıtlı gayrimenkullerden miras hissesi oranında davacıya gayrimenkul intikalinin olup olmadığı hususu araştırılmadan, eksik bilgi ve belgeye dayalı olarak tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı belirtilmiştir.

7. Bingöl Valiliği 27/12/2018 tarihinde karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstinaf dilekçesinde başvurucuya 7/4/2016 tarihinde usulüne uygun olarak keşif tebligatı yapıldığı, başvurucunun mal varlığının olduğuna ilişkin kanıtlayıcı bir belge ibraz edemediğini, mal varlığının bulunduğunu ispatlanamadığı durumlarda Komisyonca başvurunun kabul edilemeyeceğini ifade etmiştir.

8. Erzurum Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi) 2/10/2020 tarihinde Mahkeme kararını kaldırarak davanın kesin olarak reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Olayda; davacının 5233 sayılı Kanun kapsamanda tazminat talebiyle 22.07.2007 tarihinde davalı idare başvurduğu,Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zarar Tespit Komisyon Başkanlığı'nın 11.06.2010 tarih ve 2010/2-4121 sayılı kararı ile talebi reddine karar verildiği, bu işlemin iptali istemiyle açılan dava da; Elazığ2. İdare Mahkemesinin 12.05.2011 tarih ve E.201/915, K.2011/367 sayılı kararı ile davacının köyünün terör olayları nedeniyletamamen boşaltılan köylerden olmadığından davanın reddine karar verildiği, bu kararı temyiz edilmesi üzerine, Danıştay 15. Dairesinin 07.05.2014 gün ve E:2011016399, K:2014/3465 sayılı kararı ile köyün terör olayları nedeniyle tamamen boşaltılan köylerden olduğundan, köyde bulunan mal varlığına ulaşamamaktan dolayı uğranıldığı ileri sürülen zararların araştırılması gerektiği gerekçesiyle mahkeme kararının bozulduğu, Elazığ 2. İdare Mahkemesinin 04.12.2014 tarih ve E:2014/1227, K:2014/1201 sayılı kararı ile bozma kararına uyarık dava konusuişlemin iptalini karar verildiği, bu karar üzerine davalı idarenin yargı kararı gereğince, davacının zararını tespit etmeye yönelik olarak komisyon tarafından yapılacak keşfe yönelik olarak davacı vekiline 07.04.2016 tarihinde tebligatın yapılmasına rağmen 08.06.2016 tarihinde yapılan keşfe iştirak etmediği, söz konusu keşif neticesinde tutulan tutanakta köy muhtarı, köy bilirkişileri ve tapu kayıtları bilgilerine göre herhangi bir taşınmaza rastlanmadığı, ancak dedesi adına taşınmaz bulunduğu tespitlerine yer verildiği, bunun üzerinedavacının talebinin reddine ilişkin 12/01/2016/60 sayılı 1 No'lu Zarar Tespit Komisyon tesis edildiği, mahkemenin 23.05.2017 tarih ve E:2017/226 sayılı arar kararı Bingöl ili, Genç ilçesi, Yeniyazı Köyü'nde davacıya ait taşınmazları gösterir tapu kayıtlarının ve davalı idare tarafından davacının dedesi Sait Tunçbilek adına kayıtlı taşınmaz malların bulunduğu tespit edilmiş olup, davacının dedesine ait taşınmaz mallardan davacıya miras kalıp kalmadığı sorularak, şayet kendisine kalan bir miras payı var ise buna ilişkin mirasçılık belgesinin gönderilmesini, istediği ve 07.06.2018 tarihinde ara kararına verilen cevap yazısında, dedesinden kendisine miras kaldığını, ancak henüz mirasçılık belgesini alamadığından, tapuları alamadığından sunamadığını belirtiği görülmektedir.

Bu durumda; dosyadaki bilgi ve belgelerden işlemin tesis edildiği tarih itibariyle adına kayıtlı bir taşınmazın bulunmaması ve şayet adına kayıtlı taşınmaz bulunmamasına rağmen zilyet olduğu mal/malların tespitine yönelik yapılan keşfe iştirak etmemesi, keşfe katılanların da bu yönde bir beyanın bulunmasıve aksinin davacı tarafından ortaya konulamasından dolayı tesis olanan dava konusu işlemde mevzuata ve hukuka aykırılık, mahkeme kararında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Öte yandan, davacının tapu kayıtlarının adına düzenlenmesinden sonra söz konusu taşınmazlara yönelik yeni bir başvuruda bulunma hakkının olacağı da kuşkusuzdur."

9. Nihai karar başvurucuya 7/12/2020 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 4/1/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

10. Komisyon tarafından, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiş; gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

11. Başvurucu; Bölge İdare Mahkemesinin ret gerekçesinin hukuka uygun olmadığını, davalı idarenin ileri sürdüğü hususlara itibar ederek kendisinin zayıf konuma düşürüldüğünü, zilyetliği konusunda yeterli inceleme ve araştırma yapmaksızın davasının reddedildiğini, mevzuat gereği kendisine tazminat ödenmesi gerektiğini ileri sürerek adil yargılanma hakkının, gerekçeli karar hakkının, silahların eşitliği ilkesinin, eşitlik ilkesinin, etkili başvuru hakkının ve yaşam hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

12. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; başvuruya ilişkin olarak İçişleri Bakanlığından temin edilen görüş ve ilgili belgelerin, başvurucunun şikâyetine ilişkin olarak yapılacak incelemede dikkate alınmak üzere ekte gönderildiği,yapılacak incelemede Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri ile somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

13. Başvuru, gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmiştir.

14. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

15. Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsamaktadır (daha geniş değerlendirme için bkz. Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75). Nitekim Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı yanıt vermesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak mahkemeler, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) mahkemelerin davanın esas sorunlarını inceledikleri gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve şartlarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt vermeyi gerektiren usul veya esasa dair iddiaları cevapsız bırakması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).

16. Öte yandan istinaf/temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus istinaf/temyiz merciinin bir şekilde istinafta/temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Yasemin Ekşi, § 57). Ancak istinaf/temyiz incelemesi sırasında ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların istinaf/temyiz merciilerince cevapsız bırakılması gerekçeli karar hakkının ihlaline neden olabilir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Caner Kandırmaz, B. No: 2013/3672, 30/12/2014, § 31).

17. Anayasa Mahkemesinin gerekçeli karar hakkı bağlamındaki görevi uyuşmazlığın esası yönünden önem taşıyan meselelere ilişkin olarak mahkemelerin ilgili ve yeterli bir gerekçe ortaya koyup koymadıklarını incelemekten ibarettir. Anayasa Mahkemesinin derece mahkemesinin açıkça keyfî olmadığı veya bariz bir takdir hatası içermediği sürece gerekçelerini denetleme gibi bir görevi olmadığı gibi mahkeme kararlarındaki hukuka aykırılıkları gidermek de Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Halit Kabadağ, B. No: 2019/3589, 23/11/2021, § 30).

18. Başvurucu, terör olayları nedeniyle ikamet ettiği köyü boşaltması nedenine bağlı olarak 5233 sayılı Kanun kapsamında başvuruda bulunmuştur. Komisyon tarafından başvurunun reddedilmesi üzerine dava açmıştır. Mahkeme, işlemin iptaline karar vermiş ve kararında ikamet edilen köyde yapılan keşifte başvurucunun dedesine ait taşınmaz bulunması nedenine bağlı olarak idare tarafından dedesinden başvurucuya miras kanun yolu ile herhangi bir taşınmaz geçip geçmediğinin araştırılması gerektiği belirtmiştir. Buna karşın Bölge İdare Mahkemesi; 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurunun reddedildiği tarih itibarıyla köyde başvurucu adına kayıtlı taşınmazın bulunmadığını, başvurucunun köyde gerçekleştirilen keşfe katılmadığını ve zilyetlik durumu varsa bunu kanıtlamadığını, keşfe katılanların da bu durumun aksini gösteren bir beyanda bulunmadıklarını belirterek dava konusu işlemin hukuka uygun olduğunu ifade etmiştir.

19. Yargılama makamlarınca gerçekleştirilen araştırma ve incelemeler neticesinde tespit edilen hususların, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini temin edecek ve keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde somut olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulması gerekmektedir. Bu kapsamda sadece şeklî anlamda bir gerekçenin varlığı yeterli olmayıp gerekçenin aynı zamanda makul olması da aranmaktadır. Makul gerekçeden anlaşılması gereken mahkemelerin dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varılmasında kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini ortaya koymasıdır.

20. Başvurucu; ısrarla taşınmazda zilyetliğinin bulunduğunu ve buna rağmen söz konusu husus araştırılmadan karar verildiğinden yakınmaktadır. Bölge İdare Mahkemesi ise başvurucunun keşfe katılmamasına ve yapılan keşifte zilyetliği konusunda bir beyan bulunmamasına dayanarak başvurucunun zilyet olmadığı sonucuna varmıştır. Olaya ilişkin 8/6/2016 tarihli Bina Tespit Tutanağı ile Keşif ve Mahalli Tespit Tutanağı incelendiğinde tutanakların matbu bir şekilde düzenlendiği, herhangi bir kişinin ifadesinin tutanaklarda yer almadığı görülmektedir. Ayrıca keşfe dair tutulan tutanakların hiçbirinde herhangi bir kişi ya da durum hakkında beyan kayıt altına alınmamıştır. Öte yandan bir kişinin yapılankeşfe katılmaması zilyet olmadığı sonucunu doğurmamaktadır. Gerekirse bu durumun ilgili kişi ya da kurumlardan araştırılarak somutlaştırılması önem arz etmektedir.

21. Bölge İdare Mahkemesi kararında, taşınmazların başvurucuya dedesinden miras kaldığı ancak başvurucunun mirasçılık belgesini alamadığını bildirdiği bilgisine yer verilmiştir. Ayrıca başvurucunun tapu kaydını adına düzenlettikten sonra yeni bir başvuru yapabileceği de belirtilmiştir. Başvurucunun Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden temin edilen nüfus kayıt örneğine göre başvurucunun babasının hâlen sağ olduğu görülmektedir. Başvurucunun baba tarafından dedesinin vefat etmesi neticesinde kendisine miras kaldığını ancak mirasçılık belgesini daha alamadığını ileri sürdüğü dikkate alındığında başvurucunun babası sağ iken kendisinin mirasçılık durumunun nasıl olduğu, bu durumun başvurucunun zilyet olduğuna yönelik iddiasına olan etkisinin de aydınlatılması uyuşmazlığın çözümü açısından önemlidir.

22. Sonuç olarak başvurucunun zilyetliği hususunun Bölge İdare Mahkemesince yeterince aydınlatılmadığı görülmektedir. Bölge İdare Mahkemesi, başvurucunun mirasçılık durumunu da gözönünde tutarak zilyetlik durumunu değerlendirmediğinden Komisyon kararına ilişkin başvurucunun iddiaları yeterli bir şekilde açıklığa kavuşturulmamıştır. Bu itibarla yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde, başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

23. Diğer yandan bu ihlal kararının davanın sonucuyla ilgili herhangi bir değerlendirme içermediği vurgulanmalıdır. Zira gerekçeli karar hakkı, taraflara yargılama sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmelerine imkân sağlayan bir hak olup yargılama sonucuna yönelik bir teminat sağlamaz. Bu itibarla Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirttiği ihlal gerekçelerini gözeterek ve söz konusu iddiayla ilgili olarak yeniden bir değerlendirme yaparak gereken kararı vermek yine yargılama mercilerinin takdirindedir.

24. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Yılmaz AKÇİL bu görüşe katılmamıştır.

III. GİDERİM

25. Başvurucu; ihlalin tespit, yeniden yargılama yapılması ile 50.000 TL maddi ve 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

26. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

27. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,

B. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

C. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Yılmaz AKÇİL'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

D. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Erzurum Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesine (E.2019/24, K.2020/891) iletilmek üzere Erzurum 1. İdare Mahkemesine (E.2017/226, K.2018/1641) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

F. 487,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.487,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

G. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/12/2024 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurunun reddedilmesinin hukuka uygun olup olmadığını değerlendirmek hukuk kurallarını öncelikle yorumlama yetkisini haiz olan mahkemelerin takdirindedir. Anayasa Mahkemesinin görevi mahkemelerin yorumlarının açıkça keyfî veya bariz takdir hatası içerecek nitelikte olup olmadığını incelemekten ibarettir.

2. Bölge İdare Mahkemesi kararında, başvurucuya köyde gerçekleştirilecek olan keşfin tebligatı yapılmasına rağmen herhangi bir mazeret bildirmeksizin keşfe katılmadığını belirtmiştir. Yapılan keşifte köy muhtarı, köy bilirkişileri ve tapu kayıtları bilgilerine göre herhangi bir taşınmaza rastlanmadığı ancak başvurucunun dedesine ait taşınmaz bulunduğu bilgisine yer verilmiştir. Mahkeme tarafından yapılan ara karar bilgisine de yer verilerek gelen cevabi yazıda başvurucunun kendisine miras kaldığını bildirmesine karşın mirasçılık belgesini almadığını söylediği aktarılmıştır. Bölge İdare Mahkemesi buradan hareketle başvurucu adına kayıtlı taşınmaz bulunmadığını, gerçekleştirilen keşfe mazeretsiz olarak katılmadığını, ayrıca keşifte bulunanların başvurucunun zilyetliğini ispatlayacak beyanda bulunmadığına dayanarak 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurunun reddedilmesinde hukuka aykırılık görmemiştir.

3. Öte yandan Bölge İdare Mahkemesi, başvurucunun adına mirasçılık belgesi düzenledikten sonra köyde yer alan taşınmaz tapu kayıtlarında değişiklik gerçekleşmesi, tapu kaydının başvurucunun adına düzenlenmesi durumunu göz önünde bulundurarak söz konusu taşınmazlara yönelik yeni bir başvuruda bulunma hakkının ve dolayısıyla bu başvuru sonucuna göre yeni bir dava açma hakkının bulunduğunun da altını çizmiştir.

4. Başvurucu Komisyon tarafından yapılan keşfe mazereti olmaksızın katılmamıştır. Bunun yanı sıra zilyet olduğunu ispatlar nitelikteki bilgi ya da belgeyi de mahkemelere sunmamıştır. Başvurucunun adına taşınmaz bulunmadığı gibi dedesinden kendisine taşınmaz miras kaldığını söylese de buna ilişkin mirasçılık belgesini ara karara rağmen bildirmemiştir. Öte yandan UYAP üzerinden elde edilen nüfus kayıt örneğine göre başvurucunun babası sağdır. Bu nedenle kendisinin mirasçı olması gibi bir durum bulunmamaktadır. Ayrıca bu durum da başvurucunun zilyetliği konusunda şüphe uyandırmaktadır. Başvurucunun ara karar ile istenilen mirasçılık belgesini sunmaması, keşfe katılmaması, adına kayıtlı taşınmaz bulunmaması, asıl mirasçı olan babasının sağ olması ve zilyet olduğuna dair herhangi bir beyanın da yer almaması karşısında Bölge İdare Mahkemesinin yapmış olduğu değerlendirmede hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasına yönelik olup bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik oluşturan bir unsur içermediği anlaşılmaktadır.

5. Bu itibarla başvurucunun ileri sürdüğü iddiaların yargılama mercilerince delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olduğu, mahkeme kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik oluşturan bir durumun bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmıştır.

6. Yukarıda sıralanan gerekçeyle başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin çoğunluk kararına katılmıyorum.

 

 

 

 

Üye

 Yılmaz AKÇİL

 

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(C.T. [1.B.], B. No: 2021/2265, 18/12/2024, § …)
   
Başvuru Adı C.T.
Başvuru No 2021/2265
Başvuru Tarihi 4/1/2021
Karar Tarihi 18/12/2024

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, terör olayları nedeniyle uğranılan zararın tazmin edilmesi istemiyle yapılan başvurunun reddedilmesi üzerine açılan davada, esasa etkili iddiaların kararda karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Gerekçeli karar hakkı (idare) İhlal Yeniden yargılama
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi