TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BİLAL IŞIK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2020/29877)
|
|
Karar Tarihi: 11/12/2024
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Basri BAĞCI
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
|
|
Ömer ÇINAR
|
|
|
Metin KIRATLI
|
Raportör
|
:
|
Duygu KALUKÇU
|
Başvurucu
|
:
|
Bilal IŞIK
|
Vekili
|
:
|
Av. Sevil ARACI
|
I. BAŞVURUNUN
ÖZETİ
1. Başvuru; atanmama işleminin iptali ve mahrum kalınan
parasal hakların tazmini talebiyle açılan davada işlemin iptali yönünde verilen
kararın incelenme yöntemi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının,
eşitlik ilkesi ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının; işlem iptal
edilmesine rağmen parasal hakların tazminine dair talep hakkında karar
verilmesine yer olmadığı kararı verilmesi nedeniyle karar hakkının;
yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Başvurucu, Sağlık Bakanlığı ve Türkiye Kamu
Hastaneleri Kurumunun sözleşmeli personel yerleştirme sonucuna göre Şanlıurfa
Eğitim ve Araştırma Hastanesine hemşire olarak yerleştirilmiştir.
3. Başvurucu hakkında 3/10/2016 tarihli ve 676 sayılı
Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname'nin (676 sayılı KHK) 74. maddesiyle 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu’nun 48. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendine
eklenen (8) numaralı alt bent uyarınca güvenlik soruşturması ve arşiv
araştırması yaptırılmıştır. Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının
olumsuz sonuçlanması nedeniyle başvurucunun ataması gerçekleştirilmemiştir.
4. Başvurucu, söz konusu işlemin iptali ve dava konusu işlem
nedeniyle mahrum kaldığı özlük ve parasal haklarının yasal faiziyle ödenmesine
karar verilmesi talebiyle 7/11/2017 tarihinde dava açmıştır. Dava dilekçesinde,
hakkında açılan herhangi bir soruşturma ya da kovuşturma bulunmadığını
belirtmiştir. Ayrıca adli sicil kaydının bulunmadığını ve mesleğinin kamu
güvenliğini ilgilendiren bir yönünün olmadığını da ifade eden başvurucu
güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanmasına yol açacak herhangi bir durum
olmamasına rağmen Kürt kökenli olması münasebetiyle tarafına ayrımcılık
yapıldığını ve masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
5. Ankara 8. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 10/4/2019 tarihli
kararıyla davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Dava dosyasının incelenmesinden,
KPSS 2017/3 sonucuna göre Şanlıurfa Eğitim ve Araştırma Hastanesine hemşire
olarak yerleşmeye hak kazanan davacı hakkında yapılan güvenlik soruşturmasında,
davacı ve eşi hakkında "şahsın PKK/KCK terör örgütü içerisinde faaliyet
yürüttüğü" şeklinde istihbari mahiyette bilgiler elde edildiği, bu tespite
dayalı olarak güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak değerlendirilmesi
sonucunda 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 48. maddesi 1. fıkrasının (A)
bendindeki atama şartlarını taşımadığından bahisle atama işleminin
yapılmamasına karar verilmesi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı
anlaşılmaktadır.
...
Olayda, güvenlik soruşturmasının olumlu
sonuçlanmasının kamu görevlisinin atanması için gerekli şartlardan birisi
olduğu göz önüne alındığında, dosya içerisinde yer alan davacı hakkındaki
'şahsın PKK/KCK terör örgütü içerisinde faaliyet yürüttüğü' yönündeki istihbari
bilginin değerlendirilmesi sonucu davacının güvenlik soruşturmasının olumsuz
olduğu kanaatine varıldığından, güvenlik soruşturmasının olumsuz olduğundan
bahisle atamasının yapılmamasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık
bulunmadığı sonucuna varılmıştır."
6. Başvurucu, davanın reddi kararına karşı istinaf kanun
yoluna başvurmuştur. İstinaf dilekçesinde Mahkeme tarafından yapılan
değerlendirmenin hatalı olduğunu, evli olmadığı hâlde eşi ve kendisi hakkında
yapılan tespite istinaden davanın reddedildiğini, tamamen soyut nitelikli ve
gerçeği yansıtmayan iddialar kapsamında işlem tesis edildiğini belirterek
Anayasa'da güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
7. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesi
(Bölge İdare Mahkemesi)31/12/2019 tarihli kararı ile dava konusu işlemin
iptaline, işlem nedeniyle mahrum kalınan parasal hakların ödenmesine yönelik
talep hakkında ise karar verilmesine yer olmadığına hükmetmiştir. Kararda, dava
konusu işlemin 657 sayılı Kanun'un 48. maddesinin birinci fıkrasının (A)
bendine eklenen (8) numaralı alt bendi hükmüne dayanılarak tesis edildiği,
Anayasa Mahkemesinin 24/7/2019 tarihli ve E.2018/73, K.2019/65 sayılı kararı
ile anılan düzenlemenin iptal edilmiş olması karşısında bu düzenlemeye
dayanılarak tesis edilen işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı belirtilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi ayrıca, dava konusu işlemin iptal edilmiş olmasının
başvurucunun doğrudan atanması sonucunu doğurmayacağını, başvurucunun durumunun
davalı idarece makul bir süre içinde yeniden değerlendirmeye tabi
tutulabileceğini ve bu değerlendirmenin sonucunda başvurucunun uyuşmazlığa konu
kamu görevine atanıp atanamayacağına ilişkin yeniden bir işlem tesis
edilebileceğini belirtmiştir. Son olarak Bölge İdare Mahkemesi, dava konusu
işlem nedeniyle mahrum kalınan parasal hakların tazminine yönelik talep
hakkında bu aşamada karar verilmesine imkân bulunmadığını ifade etmiştir.
8. Nihai karar başvurucuya 6/7/2020 tarihinde tebliğ
edilmiştir. Başvurucu 27/7/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
II. DEĞERLENDİRME
A. Hakkaniyete
Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
9. Başvurucu; atanmama işlemine gerekçe olarak hem idare
hem de mahkemelerce kendisi ve eşi hakkında örgüt içerisinde faaliyet
yürüttükleri yönünde tespit yapıldığını, ancak bu tespitin gerçeğe aykırı
olduğunu, zira evli dahi olmadığını, kaldı ki bu olaydan sonra tekrar atanma
talebinde bulunduğunu ve güvenlik soruşturmasının olumlu neticelenerek
atamasının yapıldığını, halihazırda da çalışmaya devam ettiğini belirtmiştir.
Bölge İdare Mahkemesinin, idari işlemin iptaline dair kararında işin esasına
girmeksizin sadece Anayasa Mahkemesinin iptal kararını gerekçe gösterdiğini, bu
şekliyle her ne kadar iptal kararı verilmişse de esasen etkili bir yargısal
denetim yapılmadığını, zira dosya kapsamında toplanan tüm delillerin
masumiyetini kanıtladığını ve atanmasının önünde herhangi bir engel olmadığını
ortaya koyduğunu ileri sürmüştür. Mahkemenin davanın kabulü kararının, terör
örgütleri ile ilişkisi varmış gibi bir sonuç doğurduğunu belirten başvurucu,
Bölge İdare Mahkemesinin ise bu kararı sadece teknik olarak değiştirdiğini,
sabıka kaydı vb. deliller araştırıldığı ve hiçbir aleyhe sonuç çıkmadığı hâlde
Mahkemenin kararının hatalı olduğu yönünde bir değerlendirme yapmadığını
belirtmiştir. Davalının kamu kurumu olması nedeniyle toplanan deliller ve
sunulan mütalaalar hakkında bilgi sahibi olma hakkının sağlanmadığını ifade
eden başvurucu, Bölge İdare Mahkemesinin kararının sadece teknik bir
incelemeden ibaret olduğunu, masumiyetini zedeleyen Mahkeme kararını ortadan
kaldırır nitelikte bir değerlendirme yapılmadığını iddia ederek masumiyet
karinesinin, çelişmeli yargılanma hakkının, etkili başvuru hakkının ve adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
10. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde
başvurucunun şikâyetlerinin özünün açtığı iptal davası sonucu verilen kararın
adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin olduğu görüldüğünden başvuru,
hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.
11. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında,
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel
başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile
uyuşmazlık konusunda varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu
olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil
eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu
kapsamda değildir (konuya ilişkin birçok karar arasından bkz. Ahmet Sağlam,
B. No: 2013/3351, 18/9/2013).
12. Somut olayda başvurucu hakkında yürütülen güvenlik
soruşturması olumsuz neticelenmiş ve başvurucunun ataması yapılmamıştır.
Başvurucu, atanmama yönünde tesis edilen idari işlemin iptali talebiyle dava
açmıştır. İlk derece mahkemesi tarafından yapılan incelemede,
"başvurucu ve eşi hakkında PKK/KCK terör örgütü içerisinde faaliyet
yürüttükleri" şeklinde istihbari mahiyette bilgiler elde edildiği ve
bu tespite dayalı olarak güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak
değerlendirildiği tespiti yapılmış; "şahsın PKK/KCK terör örgütü
içerisinde faaliyet yürüttüğü" yönündeki istihbari bilginin
değerlendirilmesi sonucu başvurucunun güvenlik soruşturmasının olumsuz olduğu
kanaatine varıldığından atanmama yönündeki idari işlemde hukuka aykırılık
bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
13. Başvurucu; ilk derce mahkemesinin davanın reddi
kararına itiraz etmiş, Bölge İdare Mahkemesince yapılan değerlendirmede idari
işlemin dayanağı kanun hükmünün Anayasa Mahkemesince iptal edildiği tespiti
yapılmış ve iptal kararının gerekçesine değinilmiş, güvenlik soruşturması ve
arşiv araştırmasının yapılması ve elde edilecek verilerin kullanılması hususuna
ilişkin temel ilkeler belirlenmeksizin getirilen yasal düzenlemenin Anayasa'ya
aykırı olduğu yönündeki Anayasa Mahkemesi kararı karşısında iptali talep edilen
idari işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
14. Başvurucu, güvenlik soruşturması kapsamında yapılan
tespitin gerçeğe aykırı olduğunu ileri sürmüşse de Bölge İdare Mahkemesi
kişisel verilerin elde edilmesi ve korunmasına ilişkin Anayasal kriterler
dikkate alınmadan güvenlik soruşturmasının yapılması nedeniyle atanmama
işleminin iptali talebinin kabulüne karar vermiştir. Anayasa Mahkemesinin iptal
kararı gözetilerek yapılan değerlendirmenin, hukuk kurallarının somut olaya
uygulanmasına yönelik olduğu, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan
bir unsur içermediği anlaşılmıştır.
15. Bu itibarla başvuru konusu olayda başvurucunun ileri
sürdüğü iddiaların yargılama mercilerince delillerin değerlendirilmesine ve hukuk
kurallarının yorumlanmasına ilişkin olduğu, başvurucunun iddialarını ve
itirazlarını ileri sürme imkânından yoksun bırakılmadığı, mahkeme kararında
bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı
dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu
anlaşılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun
olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
16. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
17. Başvurucu, Mahkemenin özlük ve parasal haklarına
yönelik herhangi bir değerlendirme ve inceleme yapmadan karar verdiğini
belirterek adil yargılanma, mülkiyet ve çalışma haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
18. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun şikâyetinin özünün, davaya konu
ettiği talep hakkında verilen kararın uyuşmazlığın çözümüne dair bir
değerlendirme içermemesine yönelik olduğu anlaşıldığından başvuru adil
yargılanma hakkı kapsamındaki karar hakkı yönünden incelenmiştir.
19. Anayasa’nın 36. maddesinin ikinci fıkrasında, hiçbir
mahkemenin görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacağı
belirtilmiştir. Bu bağlamda Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılanma hakkı, kişilere davanın görüldüğü mahkemeden uyuşmazlığa ilişkin bir
karar verilmesini isteme güvencesini de sağlar. Öte yandan Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de
Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkeme hakkı şeklinde genel
bir hakkı düzenlediğini kabul etmekte ve bu hakkın karar hakkını da içerdiğini
ifade etmektedir (İbrahim Demiroğlu [GK], B. No: 2017/15698, 26/7/2019 §
54).
20. Demokratik bir toplumda vazgeçilmez bir hak
niteliğindeki adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkeme hakkı
uyuşmazlığın bir mahkeme önüne getirilebilmesini, dava konusu edilen
uyuşmazlığa ilişkin esaslı iddia ve savunmaların yargı merciince incelenerek
değerlendirilmesini ve bir karara bağlanmasını, ayrıca verilen kararın icra
edilmesini gerektirir. Buna göre mahkeme hakkı; mahkemeye erişim hakkı, karar
hakkı ve kararın icrası haklarını içerir. Karar hakkı genel itibarıyla mahkeme
önüne getirilen uyuşmazlığın karara bağlanmasını isteme hakkını ifade eder.
Zira dava hakkını kullanan bireyin asıl amacı uyuşmazlık konusu ettiği talebinin
esasıyla ilgili olarak davanın sonunda bir karar elde edebilmektir. Bir başka
ifadeyle dava sonucunda şayet bir karar elde edilemiyorsa dava açmanın da bir
anlamı kalmayacaktır. Öte yandan karar hakkı bireylerin sadece yargılama
sonucunda şeklî anlamda bir karar elde etmelerini güvence altına almaz. Bu hak
aynı zamanda dava konusu edilen uyuşmazlığa ilişkin esaslı taleplerin yargı
merciince bir sonuca bağlanmasını da gerektirir (bazı farklarla bkz. İbrahim
Demiroğlu, § 55).
21. Mahkemenin önündeki uyuşmazlığı karara bağlarken
taraflardan birinin iddia ve savunmasına bağlı kalarak buna karşı diğer tarafın
öne sürdüğü esaslı itirazları tartışmadan yargılamayı sonuçlandırması hâlinde
-ortada şeklî anlamda bir karar bulunsa bile- gerçek anlamda bir yargılama
yapıldığından bahsedilemeyecektir. Bu durumda uyuşmazlığa karşı yargı yolunun
teorik olarak açık olması pratikte bir anlam ifade etmeyecek, böylece karar
hakkı ve dolayısıyla adil yargılanma hakkı bir yanılsamadan ibaret kalacaktır
(benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Berrin Baran Eker [GK], B. No:
2018/23568, 2/7/2020, § 56).
22. Mahkemenin önündeki uyuşmazlığın esasını incelememesi
sadece adil yargılanma hakkını zedelemekle kalmaz, aynı zamanda davanın
konusunu oluşturan medeni hakkın bağlantılı bulunduğu diğer (maddi) hak ve
özgürlükler yönünden etkili başvuru hakkının ihlal edilmesine de yol açabilir.
Yargısal başvuru yolları, çoğunlukla bir hak veya özgürlükle bağlantılı
uyuşmazlıkların çözüme kavuşturulması amacıyla ihdas edilmiştir. Kişiler dava
açmak suretiyle mahkemelerden hak ve özgürlükleriyle ilgili olarak yargısal
koruma talep etmektedir. Bireylerin yargısal koruma taleplerine cevap vermek,
bu bağlamda dava konusu uyuşmazlığın esasını inceleyerek iddia ve savunmaları
değerlendirdikten sonra davayı karara bağlamak yargı mercilerinin anayasal
yükümlülüğüdür.
23. Bununla birlikte öngörülen yükümlülüğün mutlak
olmadığı da belirtilmelidir. Bu bağlamda karar hakkının görülmekte olan bir
davanın yargılama usulü kuralları gereğince esasının incelenemeyeceği durumlara
özgü olarak neticelenmiş olmasını da (düşme, açılmamış sayılma, karar
verilmesine yer olmadığı, süre aşımı vb.) yasaklamadığı belirtilmelidir.
Davanın usule ilişkin haklı bazı nedenlerle reddedilmesi, karar hakkı yönünden
bir sorun oluşturmaz. Zira söz konusu hakkın sağladığı güvence bakımından
önemli olan husus açıldığı sırada davanın -usule ilişkin sorunlar hariç-
uyuşmazlığın esasını çözüme kavuşturma potansiyeline sahip olmasıdır (bazı
farklarla bkz. İbrahim Demiroğlu, § 56).
24. Diğer yandan adil yargılanma hakkı davanın sonucuna
yönelik bir güvence içermemektedir. Anılan hak yargılama sürecinin adil olarak
yürütülmesini temin edecek birtakım usul güvenceleri sunmaktadır. Dolayısıyla
bireysel başvuru incelemelerinde adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirme
yapılırken davanın sonucuna ilişkin bir çıkarım yapılması mümkün değildir.
Bununla birlikte adil yargılanma hakkı kapsamında karar hakkının gereği olarak
mahkemelerin başvurucunun talepleri ile ilgili olarak etkili bir karar
vermeleri zorunlu olup bireysel başvuru kapsamında bu husus irdelenecektir.
25. Başvuruya konu olayda Mahkeme, özlük ve parasal hak
talebine yönelik olarak dava konusu işlemin iptali ile başvurucunun doğrudan
atanması sonucunun doğmayacağı, İdarece başvurucu hakkında yeniden bir işlem
tesis edilebileceğini belirterek dava konusu işlem nedeniyle mahrum kalınan
parasal haklarının yasal faiziyle ödenmesine yönelik talep hakkında bu aşamada
karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.
26. Mahkemenin, gerekçeli kararında atıfta bulunduğu
Anayasa Mahkemesinin yukarıda sözü edilen iptal kararında güvenlik
soruşturmasının hiçbir şekilde yapılmayacağının değil, güvenlik soruşturması
detaylarının kanunda gösterilmesi, kişisel verilerin güvenliğine ve özel hayatın
gizliliğine ilişkin güvenceleri sağlayan kuralların kanunda yer alması
koşuluyla güvenlik soruşturmasının ve arşiv araştırmasının yapılabileceğinin
ortaya konulduğu görülmektedir.
27. Bu durumda tazminat ödenmesi için gerekli şartların
oluşup oluşmadığını somut olayın hukuksal koşulları çerçevesinde
değerlendirerek söz konusu talep hakkında bir hükme ulaştığı görülen
Mahkemenin, yargısal fonksiyonun esasını oluşturan uyuşmazlığın içinde yer alan
maddi ve hukuki sorunların bütünüyle ele alınması ve karara bağlanması işlevini
yerine getirmediğinden söz edilemez. Bu itibarla adil yargılanma hakkı
kapsamındaki karar hakkı yönünden bir ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna
varılmıştır.
28. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
Engin YILDIRIM ve Kenan YAŞAR bu görüşe katılmamıştır.
C. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
29. Başvurucu, yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
30. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile
benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023)
kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa
Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un
geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile
yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest
olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan
başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden
yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile
bağdaşmayacağı neticesine varmıştır.
31. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden
ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
Dolayısıyla makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia
yönünden başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları
incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Eşitlik
İlkesi ile Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkinİddia
32. Başvurucu; etnik kökeni, siyasi düşünce yapısı,
üniversite eğitimi sırasında katıldığı kimi etkinlikler nedeniyle güvenlik
soruşturmasının olumsuz neticelendiğini, bu nedenle ifade hürriyeti ile
toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlal edildiğini ve tarafına yönelik
ayrımcılık yapıldığını ileri sürmüştür.
33. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri HakkındaKanun'un47. maddesinin (3),48.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda, kamu
gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair olaylarda bireysel başvuru
kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve
deliller açıklanmalıdır. İhlal iddiasına ilişkin delilleri sunma ve temel hak
ve özgürlüğün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma yönündeki
yükümlülüğün yerine getirilmediği, dolayısıyla iddiaların temellendirilmediği
durumlarda kabul edilemezlik kararı verilebilir (Cemal Günsel [GK], B.
No: 2016/12900, 21/1/2021.)
34. Başvurucu, hangi eylemleri veya mahkemece verilen
hangi kararlar nedeniyle haklarının ihlal edildiğini ortaya koyamamış ve ihlal
iddiasına ilişkin delillerini sunma yönündeki yükümlülüğünü yerine
getirmemiştir. Bu nedenle söz konusu iddiaların temellendirilmemiş şikâyet
kapsamında kabul edilmesi gerekmektedir.
35. Açıklanan nedenlerle, başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Engin YILDIRIM
ve Kenan YAŞAR'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
D. Eşitlik ilkesi ile toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
E. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 11/12/2024 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucu, Sağlık Bakanlığı ve Türkiye Kamu
Hastaneleri Kurumunun sözleşmeli personel yerleştirme sonucuna göre Şanlıurfa
Eğitim ve Araştırma Hastanesine hemşire olarak yerleştirilmiş, başvurucunun
güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz sonuçlanması nedeniyle
başvurucunun ataması gerçekleştirilmemiştir.
2. Mahkememiz çoğunluğu başvurunun kabul edilemez
olduğuna karar vermiştir. Aşağıda açıklanan sebeplerle çoğunluk görüşüne
iştirak edilmemiştir.
3. Başvuruya konu uyuşmazlıkta Ankara Bölge İdare
Mahkemesi Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sebebiyle davayı kabul ederek dava
konusu işlemi iptal etmiştir. Bununla birlikte başvuruya konu davanın 7/11/2017
tarihinde açıldığı dikkate alındığında gerek idari işlemin gerekse bu işleme
yönelik davanın açıldığı tarihlerde Anayasa Mahkemesinin iptal kararı
bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesi işlemin dayanağı olan kanun hükmünü
24/7/2019 tarihinde iptal etmiş olup bu karar ise 29/11/2019 tarihli Resmî
Gazete'de yayımlanmıştır.
4. Başvurucu başvuru formuna göre sadece karar
verilmesine yer olmadığına karar verilen mali ve özlük hakları yönünden değil
işlemin kendisinin Anayasa Mahkemesi kararı gerekçe gösterilerek
incelenmemesinden de yakınmıştır. Başvurucunun iddiası şu şekildedir: "...Oysa
müvekkilin atanmak için gereken şartları taşıdığı tüm dosya kapsamı ile
sabittir. BAM'ın bu yönde bir değerlendirme yapma gereği duymaksızın sadece
iptal kararını dikkate alarak verdiği karar müvekkilimizi mağdur eden, adil
olmayan bir karardır. 3 yıllık dava süreci boyunca toplanan deliller müvekkilin
aklanması ve atamasının yapılmasının önünde yasal bir engel bulunmadığının
tespit edilmesi bakımından yeterli olmalıydı. Aksi yönde yapılan değerlendirme
hem hukuka aykırıdır hem de hak ihlaline neden olmaktadır... Zira müvekkilimize
terör örgütü ile iltisaklı damgası vurulmasına sebep olan sadece müvekkilimizin
etnik kimliği ve siyasi düşünce yapısıdır. Müvekkilimizin yasadışı hiçbir
yapılanma ile irtibatı ve ilgisi olmamasına rağmen bu şekilde damgalanması,
masumiyet karinesini, eşitlik hakkını da ihlal etmiştir...". Görüldüğü
üzere başvurucu Bölge Adliye Mahkemesinin dava tarihindeki şartlara göre
değerlendirme yapmamasından açık bir biçimde yakınmıştır.
5. Anayasa’nın 36. maddesinin ikinci fıkrasında, hiçbir
mahkemenin görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacağı
belirtilmiştir. Bu bağlamda Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılanma hakkı, kişilere davanın görüldüğü mahkemeden uyuşmazlığa ilişkin bir
karar verilmesini isteme güvencesini de sağlar. Öte yandan Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de
Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkeme hakkı şeklinde genel
bir hakkı düzenlediğini kabul etmekte ve bu hakkın karar hakkını da içerdiğini
ifade etmektedir (İbrahim Demiroğlu [GK], B. No: 2017/15698, 26/7/2019 § 54).
6. Anayasa Mahkemesine göre adil yargılanma hakkının
güvencelerinden biri olan mahkeme hakkı; mahkemeye erişim hakkı, karar hakkı ve
kararın icrası haklarını içerir. Karar hakkı genel itibarıyla mahkeme önüne
getirilen uyuşmazlığın karara bağlanmasını isteme hakkını ifade eder. Bununla
birlikte karar hakkı bireylerin sadece yargılama sonucunda şeklî anlamda bir
karar elde etmelerini güvence altına almaz. Bu hak aynı zamanda, dava konusu
edilen uyuşmazlığa ilişkin esaslı taleplerin yargı merciince bir sonuca
bağlanmasını da gerektirir. Dolayısıyla ilgili yargı makamlarınca uyuşmazlık
konusu edilen bir durum hakkında, başvuruculara atfedilebilecek herhangi bir
kusur bulunmaksızın, olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi adil yargılama
hakkı kapsamında karar hakkının ihlaline sebebiyet verebilir. Mahkemelerden
beklenen, uyuşmazlığın esasına yönelik bir talep hakkında değerlendirme
yapılmak suretiyle olumlu ya da olumsuz bir karar verilerek bu talebin bir
sonuca bağlanmasıdır (çok sayıda karar arasından bkz. Burhanettin Yıldız, B.
No: 2018/30046, 15/6/2021, §§ 22, 23, 27).
7. Bu başvuruda Bölge İdare Mahkemesince şekli anlamda
bir karar verilmiş olup hatta dava konusu işlem iptal edilmiş olsa dahi aslında
başvurucunun davaya konu işlemin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle açtığı dava
yönünden bir karar verilmemiştir. Diğer bir deyişle Bölge İdare Mahkemesi
işlemin hukuka aykırı olup olmadığını tespit etmekten kaçınmış, böylelikle
başvurucunun talebini esastan incelememiştir. Üstelik somut olay bakımından
Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye yürümeyeceğine dair Anayasa'nın
153. maddesinin beşinci fıkrasındaki kural da özel bir önem taşımaktadır.
8. Bölge İdare Mahkemesi davanın açıldığı tarihteki
şartlara göre değerlendirme yapmakla yükümlü olup iptal kararının geriye
yürümeyeceğini de gözetmek durumundaydı. Dolayısıyla kural olarak her davanın
açıldığı tarihteki şartlara göre incelenmesi gerektiği ve dava tarihine göre
yapılacak inceleme neticesine bağlı menfaatlerin bulunduğu da dikkate
alındığında başvurucunun talebiyle ilgili olarak maddî anlamda verilmiş bir
karar bulunmamaktadır.
9. Bu suretle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki karar hakkının ihlal
edildiği kanaati ile çoğunluk kararına iştirak edilmemiştir.
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Kenan YAŞAR
|