TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
MEHMET EMİN AKGÜN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2020/31479)
Karar Tarihi: 11/12/2024
Başkan
:
Basri BAĞCI
Üyeler
Engin YILDIRIM
Kenan YAŞAR
Ömer ÇINAR
Metin KIRATLI
Raportör
Yusuf Enes KAYA
Başvurucu
Mehmet Emin AKGÜN
Vekili
Av. Resul TEMUR
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, kolluk görevlilerince fiziksel şiddet uygulanması ve bu olay hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu hakkında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) yürütülen bir soruşturma kapsamında başvurucunun evinde arama yapılmasına karar verilmiş ve başvurucu 9/8/2019-13/8/2019 tarihleri arasında gözaltında tutulmuştur.
3. Polis memurları, arama işlemi nedeniyle 9/8/2019 tarihinde (saat 04.40) düzenledikleri tutanakta başvurucunun evinin kapısını usulüne uygun olarak çaldıklarını, defaatle uyarmalarına rağmen evin kapısını açan kimse olmadığından kapıyı kırarak içeri girdiklerini ifade etmiştir. Ayrıca aralarında başvurucunun da olduğu üç kişinin ellerindeki silahları almaya teşebbüs ettiğini ve direndiği, bu nedenle bu kişilere karşı kademeli olarak güç kullandıklarını belirtmiştir. Kendilerine zararlarının olup olmadığı sorulan başvurucu ile diğer iki kişi, kapının kırılması haricinde zararlarının olmadığını söylemiştir. Tutanağın altında başvurucunun imzası da bulunmaktadır.
4. Başvurucu, yakalanmasının akabinde ilk olarak Selahaddin Eyyubi Devlet Hastanesine götürülmüştür. Yapılan muayene sonucunda düzenlenen 9/8/2019 tarihli (saat 06.35) raporda; başvurucunun boynunun sağ tarafı ve sağ kolunun üst kısmında çizikler olduğu, göğüs ve sırt kısmının ise kızardığı, yaralanmanın etkisinin basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olduğu ve başvurucunun yaşamının tehlikeye girmediği açıklanmıştır.
5. Aynı tarihte başvurucu müdafii, başvurucunun yakalanması esnasında görevli polis memurlarının orantısız müdahalede bulunması neticesinde kötü muameleye uğradığını belirterek polis memurları hakkında suç duyurusunda bulunmuştur. Başvurucu müdafii dilekçesinde başvurucunun evin kapısını açmasına fırsat verilmeden ve kapı çalınmadan kapının kırıldığını, başvurucunun sağ kolunda çok sayıda çizik olduğunu, göğüs ve sırt kısmının tamamen kızardığını, boynunun sağ kısmında belirgin kesikler olduğunu, konuşmakta ve yürümekte zorlandığını, Özel Harekât polislerinin başvurucuyu yere yatırıp üstünden geçtiğini ve üzerinde zıpladığını, şok tabancasına benzer bir aletle boynuna elektrik verdiklerini, üzerine köpek saldıklarını ve sürekli hakaret ederek dövdüklerini, bu hususların acil şekilde kayıt altına alınması gerektiğinden başvurucunun tam teşekküllü bir hastaneye sevk edilmesinin gerektiğini iddia edip Özel Harekât polislerinin kasklarındaki kameraların görüntülerinin alınmasını istemiş ve başvurucunun eşiyle evde bulunan üçüncü kişilerin olaya tanık olduğunu öne sürmüştür.
6. Suç duyurusu üzerine derhâl soruşturma başlatan Başsavcılık; Diyarbakır Terörle Mücadele Şube Müdürlüğüne gözaltında bulunan başvurucu hakkında tam teşekküllü devlet/üniversite hastanesinden (gözaltı girişi esnasında adli raporun aldırıldığı hastane dışında başka bir hastane) adli rapor aldırılması ve başvurucunun yakalanması esnasında ilgili kolluk kuvveti personeline mukavemet gösterip göstermediği konusunda tutanak varsa bu tutanağın bir örneğinin gönderilmesi yönünde talimat vermiştir.
7. Anılan talimat nedeniyle başvurucu, Sağlık Bakanlığı Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesinde 10/8/2019 tarihinde tekrar muayene edilmiştir. Muayene sonucunda düzenlenen raporda darp ve cebir izine rastlandığı, iki gün önce düzenlenen rapordaki hususların devam ettiği, yaralanmanın basit tıbbi müdahale ile giderilebileceği, hayati tehlikenin olmadığı ifade edilmiştir. Ertesi gün başvurucu bir kez daha Selahaddin Eyyubi Devlet Hastanesinde muayene edilmiş, sonucunda yeni darp ve cebir izine rastlanmadığına dair kati hekim raporu düzenlenmiştir. Başvurucu; devam eden süreçte 12/8/2019 tarihinde bir kez, 13/8/2019 tarihinde farklı saatlerde iki kez daha Selahaddin Eyyubi Devlet Hastanesinde muayene edilmiştir. Muayeneler sonucunda başvurucunun aktif şikâyeti olmadığı, darp ve cebir izine rastlanmadığına dair raporlar düzenlenmiştir.
8. Başsavcılık 13/11/2019 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı aşağıdaki gibidir:
"... Olayla ilgili dosya arasında celp edilen tahkikat dosyasında bulunan 09/08/2019 tarihli kolluk görevlilerince tutulan tutanağın incelenmesinde, polis memurlarınca kapının defaatle çalındığının, kapının açılmaması üzerine ikamet kapısının kırıldığının, ikamete girildiği esnada müştekilerin polis memurlarına direndiğinin, polis memurlarının müştekiye direnmemesi yönünde ikazda bulunmalarına rağmen direnmeye devam etmesi üzerine güç kullanarak etkisiz hale getirildiği yönünde tutanak düzenlendiği ve müştekinin söz konusu tutanağı imzaladığının tespit edildiği, yürütülen soruşturma sonucunda, PVSK'nın 16. maddesinde 'Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir. Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedeni kuvvet, maddi güç ve kanuni şartları gerçekleştiğinde silah kullanabilir' şeklinde düzenlemenin yer aldığı, müştekinin direnmesi sonucunda söz konusu olayda basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde yaralandığı, müştekiye ait raporda yer alan yaralanmanın direnme esnasında gerçekleşebilecek nitelikte olduğu, polis memurlarının zor kullanma yetkilerini aşarak müştekiyi darp ettiklerine dair şüpheliler hakkında kamu davası açılmasını gerektirir delil elde edilemediği anlaşılmakla; olay nedeniyle kolluk görevlileri hakkında kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına ... karar verildi."
9. Başvurucu; suç duyurusunda talep ettiği hususlar hakkında hiçbir işlem yapılmadan kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, vücudundaki izler kayıt altına alınabilecekken Başsavcılığın etkili bir soruşturma yürütmemesinden dolayı bunun kayıt altına alınamadığını, beyanına başvurulmadığını, olay esnasında orada bulunan eşi ve misafirlerinin ifadesine ve tanıklığına müracaat edilmesi gerekirken bu yönde bir inceleme yapılmayıp görevli polislerin ifadesine de başvurulmadığını, kask kameralarının mevcut olup olmadığı ve olayın ne şekilde meydana geldiğine ilişkin bir araştırma yapılmadığını iddia ederek kovuşturmaya yer olmadığında dair karara itiraz etmiştir.
10. Başvurucunun itirazı, Diyarbakır 1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 25/7/2020 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir.
11. Anılan karar 13/8/2020 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu 14/9/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
II. DEĞERLENDİRME
12. Başvurucu; kolluk görevlilerinin fiziksel şiddet niteliğindeki fiillerine maruz kaldığını, bu kapsamda yürütülen soruşturmada yaralandığının tespit edildiği sağlık raporuna rağmen şüpheli kolluk görevlileri tarafından düzenlenen tutanak içeriği dikkate alınarak eksik araştırmayla kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, suç duyurusunda delillerin ivedi olarak toplanması taleplerinin karşılanmadığını, sulh ceza hâkimliği kararının gerekçesiz olduğunu belirterek kötü muamele yasağının, etkili soruşturma yükümlülüğünün ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; kötü muamele yasağının ihlal edilip edilmediği konusunda yapılacak incelemede Anayasa ve ilgili mevzuat hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi içtihadının ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında polislerin silahlarını almaya çalışması ve aktif bir biçimde direnmesi sebebiyle açılmış bir soruşturma ve dava bulunmadığını, yargılandığı davada da böyle bir suçlama yöneltilmediğini, bunedenle polise direndiği iddiasının gerçeği yansıtmadığını, olay yeri dışında tutulmuş ve gerçeği yansıtmayan tutanaklar ile söz konusu kötü muamele fiillerinin karartılmaya çalışıldığını ileri sürmüştür.
13. Başvuru, kötü muamele yasağı kapsamında incelenmiştir.
14. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
15. İnsan onurunun korunması amacıyla Anayasa’nın 17. maddesinin ilk fıkrasında maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı güvence altına alınmış; aynı maddenin üçüncü fıkrasıyla da kişilere işkence ve eziyet yapılması, kişilerin insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulması yasaklanmıştır. Bu yasak için herhangi bir istisnanın kabul edilmemesi ve Anayasa’nın 15. maddesinde savaş, seferberlik veya olağanüstü hâllerde de maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamayacağının ifade edilmesi, yasağın mutlak niteliğini ortaya koymaktadır. Bununla birlikte yasak, tüm kötü muamele durumlarını kapsamaz. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi, asgari bir ağırlık derecesine (ciddiyet seviyesine) ulaşmasına bağlıdır. Asgari ağırlık derecesine ulaşılıp ulaşılmadığı, görecelidir ve somut olayın koşullarının değerlendirilmesiyle belirlenir. Yapılacak değerlendirmede muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi etkenler önem taşır. Bu etkenlere ardındaki kasıt veya saik ile birlikte muamelenin amacı da eklenebilir. Ayrıca gerilimin ve duyguların yükseldiği atmosfer gibi muamelenin yapıldığı bağlam da dikkate alınması gereken diğer bir etkendir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, §§ 80, 83; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, §§ 72, 74, 75).
16. Güç kullanmaya yetkili kamu görevlilerinin, tutumu nedeniyle kendisine karşı güç kullanılması kesin olarak gerekli olmayan bir kişiye karşı fiziksel güce başvurmaları, kişi üzerindeki etkisi ne olursa olsun ilke olarak Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal ihlal eder. Kesin gerekli olduğu hâllerde de güç, aşırıya kaçmadan kullanılmalı ve kişinin tutumuyla orantılı olmalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 81).
17. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasıyla yasaklanan muamelelerin varlığına ilişkin iddialar, uygun delillerle desteklenmelidir. Bu delillerin değerlendirilmesinde ise sözü edilen delillerin iddiayı makul şüphenin ötesinde ispat edip etmediği gözetilmelidir. Bununla birlikte yeterince ciddi, açık ve tutarlı emareler ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karineler de iddianın ispatı için yeterli kanıt teşkil edebilir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, § 95; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 83).
18. Kişinin gözaltı veya tutukluluk gibi devletin kontrolü altında bulunduğu sırada yaralanması hâlinde yetkili makamlar, bu olaya ilişkin tatmin edici ve inandırıcı bir açıklama getirmekle yükümlüdür (S.D., B. No: 2013/3017, 16/12/2015, §§ 89, 90; Cengiz Kahraman ve Kenan Özyürek, B. No: 2013/8137, 20/4/2016, § 95) zira bu tür olayların gerçekleşme koşullarına ilişkin bilgiler çoğunlukla yetkili makamların erişimindedir (Ferit Kurt ve diğerleri, B. No: 2018/9957, 8/6/2021, § 74).
19. Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- bireyin bir devlet görevlisinin hukuka aykırı ve Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal eden bir muamelesine uğradığına ilişkin savunulabilir iddiası hakkında etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir. Kötü muamelenin kasten yapıldığının ileri sürüldüğü durumlarda iddia hakkında ivedilikle bir ceza soruşturması başlatılmalıdır. Şikâyet olmadığında bile kişiye kötü muamelede bulunulduğuna ilişkin yeterince açık belirtiler varsa konuyla ilgili bir ceza soruşturması açılmalıdır. Ceza soruşturmasının Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği şekilde etkili olduğunun kabul edilebilmesi için soruşturmayı yürüten kişiler olaya karışan kişilerden bağımsız olmalı, soruşturmada olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek tüm deliller toplanmalıdır. Dahası soruşturma süreci gerektiği ölçüde kamu denetimine açık olmalı, mağdur soruşturmaya etkili şekilde katılabilmeli ve soruşturmada makul bir özen ve süratle hareket edilmelidir. Yetkililer, soruşturmayı sonlandırmak için aceleci davranmamalı ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25; Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 111, 112, 114-117; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 101-103). Ayrıca soruşturma sonunda verilen karar, kullanılan gücün gerekliliği ve orantılılığıyla ilgili bir değerlendirme içermelidir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Cebrail Bektaş ve Yüksel Şahin, B. No: 2015/4787, 25/9/2019, § 64).
20. Başvurucu hakkında düzenlenen adli raporlardan, kolluk görevlilerince düzenlenen tutanaktan ve Başsavcılıkça verilen kovuşturmaya yer olmadığına karardan başvurucunun kolluk görevlilerinin güç kullanması sonucunda yaralandığı anlaşılmaktadır. Bu durumda kötü muamele yasağı kapsamında değerlendirilmesi gereken husus; kullanılan gücün kesin olarak gerekli olup olmadığı ve şayet gerekli ise gücün aşırıya kaçmadan, başvurucunun tutumuyla da orantılı olarak kullanılıp kullanılmadığıdır.
21. Başvurucunun evinde yapılan arama işlemi nedeniyle düzenlenen 9/8/2019 tarihli tutanakta polis memurlarının elindeki silahları almaya teşebbüs edip görevlilere direnmesi nedeniyle başvurucu da dâhil üç kişiye karşı kademeli olarak güç kullanıldığı belirtilmiştir. Başvurucu, tutanağı imzalamış; tutanağı imzalaması konusunda kendisine baskı yapıldığını veya kendisine karşı cebir kullanıldığını da ileri sürmemiştir. Başvurucu; Özel Harekât polislerinin kendisini yere yatırıp üzerinde zıpladıklarını, şok tabancasına benzer bir aletle boynuna elektrik verdiklerini, üzerine köpek saldıklarını ve sürekli dövdüklerini ileri sürse de başvurucu hakkında düzenlenen adli raporlar iddiaları doğrulamamaktadır. Şüphesizanılan nitelikteki eylemler, başvurucunun vücudunda daha ciddi izler bırakacaktır. Ayrıca başvurucuda tespit edilen bulgular; polis memurlarının silahlarının alınmasına ve bu konuda direnç gösterilmesine karşı güç kullanmaları neticesinde meydana gelebilecek nitelikteki yaralardır. Bu sebeple başvurucuya karşı kullanılan gücün gereksiz ve/veya başvurucunun tutumuyla orantısız olduğu söylenemez.
22. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
23. Somut olayda Başsavcılık, başvurucunun müdafii tarafından yapılan suç duyurusu üzerine konuyla ilgili olarak derhâl bir soruşturma başlatmıştır. Bu soruşturma kapsamında Diyarbakır Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünden gerekli belgeler temin edilmiş ve başvurucunun yeniden adli muayeneden geçirilmesi sağlanmıştır. Yeniden yapılan muayene neticesinde Sağlık Bakanlığı Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesince düzenlenen adli rapor Selahaddin Eyyubi Devlet Hastanesince 9/8/2019 tarihinde düzenlenen raporla içerik olarak aynıdır ve başvurucunun Özel Harekât polislerinin kendisini yere yatırıp üzerinde zıpladıklarına, şok tabancasına benzer bir aletle boynuna elektrik verdiklerine, üzerine köpek saldıklarına ve sürekli dövdüklerine ilişkin iddialarını doğrulamamıştır. Bu nedenle Başsavcılık, özü itibarıyla başvurucunun da imzası bulunan kolluk tutanağının içeriğini ve başvurucu hakkında düzenlenen adli raporların kapsamını dikkate alarak kendi tutumu nedeniyle başvurucuya karşı kullanılan gücün gerekli ve orantılı olduğu sonucuna varmıştır. Başvurucuya karşı güç kullanan kolluk görevlilerinin ifadelerinin alınması dâhil bazı soruşturma işlemlerinin yapılmaması olayın gerçekleşme koşullarının tespit edilip suç teşkil eden eylemlerin saptanamamasından ileri gelmiştir. Unutulmaması gerekir ki Anayasa’nın 17. maddesi, etkili soruşturma yürütme yükümlülüğüne ait gerekliliklerin yerine getirilmesi pahasına kişilerin Anayasa ile güvence altına alınan haklarının ihlal edilebileceği veya ihlal edilmesi gerektiği şeklinde yorumlanamaz (aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Mahmut Alkan, B. No: 2018/7436, 20/10/2021, § 72). Dolayısıyla Başsavcılığın olayı aydınlatma isteğinden ve vardığı sonuçtan şüphe edilmesini gerektiren bir neden bulunmamaktadır.
24. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağının usul boyutunun da ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
Engin YILDIRIM ve Kenan YAŞAR bu görüşe katılmamıştır.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının maddi ve usul boyutunun İHLAL EDİLMEDİĞİNE Engin YILDIRIM ve Kenan YAŞAR'ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/12/2024 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvuru; kolluk görevlilerince fiziksel şiddet uygulanması, bu olay hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Mahkememiz çoğunluğu başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edilmediğine karar vermiştir. Aşağıda açıklanan sebeplerle çoğunluk görüşüne iştirak edilmemiştir.
2. Başvurucu; kolluk görevlilerinin fiziksel şiddet niteliğindeki fiillerine maruz kaldığını, bu kapsamda yürütülen soruşturmada yaralandığının tespit edildiği sağlık raporunun varlığına rağmen şüpheli kolluk görevlileri tarafından düzenlenen tutanak içeriği dikkate alınarak eksik araştırmayla kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, suç duyurusunda delillerin ivedi olarak toplanması taleplerinin karşılanmadığını, sulh ceza hâkimliği kararının gerekçesiz olduğunu belirterek kötü muamele yasağının, etkili soruşturma yükümlülüğünün ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
3. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan, maddi ve manevi varlığı koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle negatif yükümlülük olarak kamu otoritelerinin kişilerin fiziksel ve ruhsal olarak zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirdiği gibi ayrıca pozitif yükümlülük olarak devlete kişilerin işkence ve eziyete ya da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye maruz bırakılmalarını engelleyecek tedbirler alma ödevi yüklemektedir. Sınırları belli bazı durumlarda, mevzuata uygun olarak ve sadece kaçınılmaz hâllerde aşırı olmaması koşuluyla güvenlik güçleri tarafından fiziksel güce başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul edilmektedir. Bununla beraber fiziksel güce başvurmak kesinlikle zorunlu hâle gelmedikçe bu neviden fiiller prensip olarak kötü muamele yasağını ihlal edecektir. Devletin 17. madde kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün usule ilişkin boyutu çerçevesinde bireyin kötü muameleye ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde yürütülmesi gereken ceza soruşturmasının etkili kabul edilebilmesi için derhâl başlatılması, sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmesi, olayı çevreleyen tüm koşulları aydınlatması, nesnel ve tarafsız analizlere dayanması, olaya karışmış olabilecek kişilerden bağımsız olması, özenle yürütülmesi ve suç tespit edildiği takdirde eylemle orantılı bir ceza ile sonuçlandırılması gerekir. Kontrol altındaki kişilerin vücutlarında bir yaralanma tespit edilmişse ve kötü muamele iddiaları da varsa yaralanmanın nasıl oluştuğu konusunda makul bir açıklama getirme yükümlülüğü idari ve yargısal kurumlarıyla devlete aittir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015; Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013).
4. Somut olayda Başsavcılık, polisler tarafından düzenlenen tutanağa atıf yapılmakla yetinmiş, olayın tam olarak hangi koşullarda meydana geldiğini belirlemek için olaya karışan polislerin ifadesine başvurmamıştır. Savcı olayların doğruluğunu teyit etmeye veya başvurucunun olaya ilişkin anlattıkları ve polisler tarafından düzenlenen tutanaklardaki versiyon arasındaki çelişkilere inandırıcı bir açıklama getirmeye çalışmadan tutanak içeriklerini dikkate almıştır.Öte yandan Başsavcılık başvurucunun arama işlemi esnasında orada bulunan kişileri de dinleme taleplerini dikkate almamıştır. Başvurucu; suç duyurusunda, arama işlemine katılan polislerin kask kameralarının bulunup bulunmadığının tesptini, bulunuyorsa olaya ilişkin görüntülerin getirtilmesini istemiştir. Toplanması talep edilen deliller, olayın gerçekleşme koşullarının tespitine imkân verebilecek nitelikte olmasına rağmen Başsavcılık delillerin toplanması konusunda adım atmamıştır. Kuşkusuz bu hususlara ilişkin yapılacak bir soruşturma, olayların açıklığa kavuşturulmasına ve polis tarafından kullanılan gücün orantılı olup olmadığının tespit edilmesine yardımcı olabilecektir. Ancak Başsavcılık, kullanılan gücün orantılı olup olmadığı sorusuna cevap verebilecek nitelikte etkili bir soruşturma yürütmemiştir.
5. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiği kanaati ile çoğunluk kararına iştirak edilmemiştir.
Üye