TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
CCG İNŞAAT SANAYİ YATIRIM VE TURİZM A.Ş. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2020/33252)
Karar Tarihi: 2/10/2024
Başkan
:
Basri BAĞCI
Üyeler
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Kenan YAŞAR
Raportör
Şahap KAYMAK
Başvurucu
CCG İnşaat Sanayi Yatırım ve Turizm A.Ş.
Temsilci
Ayhan CEYLAN
Vekili
Av. Orhan Fahri BAŞÇAVUŞOĞLU
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, istinaf kanun yolunda adli yardım talebinin reddedilmesi sonucu istinaf incelemesinin yapılmaması nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
A. Olayın Arka Planı
2. Başvurucu, İsrail Ben Gurion Havalimanının yenilenmesi ihalesinin bazı kalemlerini kazanmıştır. Bu kapsamda İsrail devletine bağlı havalimanlarının idaresinden sorumlu bir devlet kuruluşu olan I.A.A. (Şirket) ile başvurucu arasında 3/8/1998 tarihinde elektrik işleri için, 14/9/1998 tarihinde ise hava hizmetleri binasının inşaat işleri için iki ayrı sözleşme yapılmıştır.
3. Başvurucunun bünyesinde bulunan Bank Kapital T.A.Ş. (Banka) Resmî Gazete'nin 27/10/2000 tarihli ve 24213 mükerrer sayısında yayımlanan Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurulu'nun 85 numaralı kararı ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna (TMSF) devredilmiştir.
4. Bu durum üzerine başvurucunun iş yapamaz hâle geldiğinden bahisle taraflar arasındaki sözleşme tek taraflı olarak şirket tarafından 8/11/2000 tarihinde feshedilmiştir. Şirket katlanmak zorunda kaldığı ek maliyetlerin ve süreçte yaşanan gecikme nedeniyle maruz kaldığı zararların tazmini talebiyle Tel Aviv-Yafo Bölge Mahkemesinde dava açmıştır. Başvurucu da karşı dava açmıştır.
5. Yapılan yargılama neticesinde 2/2/2014 tarihli ve 1445-05 nolu karar ile şirketin davası kabul edilmiş ve 25.000.000 NIS (Yeni İsrail Şekeli) anapara ve ödeme tarihine kadar işleyecek yasal faiz ve endeks farklarının, 300.000 NIS (Yeni İsrail Şekeli) avukatlık ücretinin başvurucudan alınarak şirkete ödenmesine karar verilmiştir.
6. Başvurucu tarafından anılan karar temyiz edilmiştir. İsrail Yüksek Mahkemesi tarafından yapılan temyiz yargılaması neticesinde 21/7/2015 tarihli ve 2092/14 sayılı karar ile söz konusu karar onanmış ve bu karar 21/3/2016 tarihinde kesinleşmiştir.
B. Bireysel Başvuruya Konu Yargılama Süreci
7. Şirket, başvurucuya karşı 19/9/2016 tarihinde Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde (Mahkeme) Tel Aviv-Yafo Bölge Mahkemesi kararının tanınması ve tenfizi talepli dava açmıştır.
8. Mahkemece 24/5/2017 tarihli karar ile dava kabul edilmiştir. Kararın gerekçesinde; tenfizi istenilen yabancı mahkeme kararının Türk kamu düzenine aykırı olmadığı, Türkiye Cumhuriyeti devleti ile İsrail devleti arasında mahkeme kararlarının tenfizine ilişkin olarak karşılıklılık ilkesinin uygulandığı, bu yöndeki dava şartının da gerçekleştiği vurgulanmış, kararın tanınmasına ve tenfizine hükmedilmiştir.
9. Bu karara karşı başvurucu istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Başvurucu istinaf dilekçesinde, yargılamada yapılan tebligatların usulsüz olduğunu, 11/4/2017 tarihli Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlanan adres değişikliği ile adresinin değiştiğini belirtmiştir. Ancak tüm tebligatların eski adresine 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 35. maddesine göre tebliğ edildiğini, savunma hakkının kısıtlandığını ve yokluğunda karar verildiğini ifade etmiştir. Gerekçeli kararın da 11/7/2017 tarihinde 7201 sayılı Kanun'un 35. maddesine göre eski adresine tebliğ edildiğini, bahse konu karardan sonradan haberdar olduğunu ve temyiz süresinin dolmadığının kabulü gerektiğini iddia etmiştir. Ayrıca İsrail mahkemesince siyasi saiklerle ve Türk firmalarını cezalandırma amacı taşıyan yanlı bir karar verildiğini, mevzuata göre bu kararın mahkeme ilamı niteliği taşımadığını vurgulayarak Mahkemenin tanıma ve tenfiz kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
10. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 8/3/2018 tarihli kararı ile başvurucunun istinaf iddialarını incelememiş, sadece kamu düzenine ilişkin inceleme yaparak bu aşamada harcı tamamlatmadan başvurucunun istinaf başvurusunu kabul etmiş ve Mahkemenin kararını kaldırmıştır. Kararın gerekçesinde; kamu düzeninden olan harç hususunun gözden kaçırılarak eksik harçla açılan davaya devam edilmek suretiyle davanın esası hakkında karar verilmesinin hatalı olduğu belirtilmiştir. Dosyanın, karardaki hususlara uygun şekilde davanın yeniden görülmesi için kararı veren Mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
11. Mahkemece yapılan yeniden yargılamada eksik olan harç şirkete tamamlatılmış ve 31/10/2018 tarihli karar ile dava kabul edilmiştir. Söz konusu karara yönelik başvurucu adli yardım talepli olarak istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Başvurucu istinaf dilekçesinde, ilk istinaf dilekçesindeki iddialarını tekrarlamıştır. Teminat mektuplarının tazmin ettirilmesi suretiyle şirketin zararının fazlasıyla karşılandığını, şirketin tahsil edilen tutarı yeniden tahsil etmeye çalıştığını ve İsrail mahkemesi kararının yargı kararı niteliği taşımadığını belirterek Mahkeme kararının bozulmasını talep etmiştir.
12. Başvurucu ayrıca bünyesinde bulunan ve ortağı olduğu bankaya TMSF tarafından el konulduğunu, bu kapsamda mal varlıklarına da Mahkeme kararı doğrultusunda ihtiyati tedbir konulmasına karar verildiğini, gayrimenkulü ve araçları üzerinde birçok haciz ve ipotek bulunduğunu belirtmiştir. Finansal yeniden yapılandırma sözleşmesi kapsamında TMSF'ye borç ödediğini ifade ederek adli yardım talebinin kabulünü istemiştir.
13. Başvurucu istinaf dilekçesi ekinde, mali durumunun kötü olduğuna ve acz hâlinde bulunduğuna ilişkin belgeleri (şirketçe tahsil edilmiş olan teminat mektupları listesi, ekonomik değer ifade eden bütün varlıkları üzerine üçüncü şahıslara devir ve temlik edilmemek üzere ihtiyati tedbir konulmasına ilişkin Ankara Asliye 3. Ticaret Mahkemesinin 30/10/2000 tarihli kararı, ödeme aczi içinde olmamasına rağmen ödemelerinin çok büyük bir kısmını finansal yeniden yapılandırma sözleşmesi gereği söz konusu sözleşme taraflarına yaptığına ilişkin Ankara 13. İcra Ceza Mahkemesinin E.2010/213 sayılı dosyası kapsamında düzenlenen 15/5/2012 tarihli icra kurulu bilirkişi raporu, taşınmaz ve araçlara ilişkin takyidat kayıtları) sunmuştur.
14. Bölge Adliye Mahkemesi 6/2/2019 tarihli ara kararında adli yardım talebinin reddine itiraz yolu açık olmak üzere karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 334. ve devamı maddeleri gereğince başvurucu tarafından sunulan belgelerin istinaf harç ve giderlerini karşılayamayacak derecede mali acz içinde olduğunun kanıtlanmasına yeterli nitelikte bulunmadığı belirtilmiştir.
15. Adli yardım talebinin reddine ilişkin ara karar başvurucuya 19/2/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 21/2/2019 tarihinde acz hâlinde ve mali durumunun kötü olduğunu ortaya koyacak bilgi ve belge sunmasına rağmen Bölge Adliye Mahkemesi tarafından adli yardım talebinin reddedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek karara itiraz etmiştir. Başvurucu acz hâlinde olduğunu gösterir uzman raporunu ve eklerini itiraz dilekçesi ekinde sunmuştur.
16. Başvurucunun itirazı, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince incelenerek 26/2/2019 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucunun yeminli mali müşavir faaliyet belgesi adlı 18/1/2019 tarihli belge sunduğu, bu belgenin başvurucunun talebi ile düzenlendiği, dosyaya sunulan belgelerin başvurucunun yargılama ve takip giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğunu ispat edemediği belirtilmiştir.
17. Bölge Adliye Mahkemesi 12/3/2019 tarihli kararıyla adli yardım talebinin kesin olarak reddedildiğini belirterek başvurucuya 340.803,32 TL istinaf karar harcının tamamlatılması için dosyayı Mahkemeye iade etmiştir.
18. Mahkemece 340.803,32 TL eksik istinaf karar harcının tamamlanması için başvurucu vekiline muhtıra gönderilmiş, muhtıra 25/4/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir.
19. Başvurucu 2/5/2019 tarihli dilekçesinde, mali acz hâlinde olmasına rağmen yüksek meblağlarda harç ödemek durumunda bırakılmasının adil yargılanma hakkını elinden alacağını, bu durumun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesine açıkça aykırılık teşkil ettiğini ifade etmiştir. Başvurucu, nispi harç eksikliğinin giderilmesi için dosyanın Mahkemeye iade edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, adli yardım talebinin yeniden değerlendirilmesini ve dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesini talep ederek istinaf harcını yatırmamıştır.
20. Mahkemece 9/5/2019 tarihli ek karar ile başvurucuya çıkarılan muhtıraya rağmen verilen kesin süre içerisinde nispi harcı tamamlamadığı gerekçesiyle istinaf yolu açık olmak üzere istinaf başvurusunun yapılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
21. Ek karar başvurucu vekiline 28/5/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucunun ek karara yönelik istinaf talebi, Bölge Adliye Mahkemesinin 27/11/2019 tarihli kararıyla Mahkemenin ek kararının yerinde olduğu vurgulanarak temyiz yolu açık olmak üzere reddedilmiştir.
22. Bu karar 23/12/2019 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu adli yardım talepli olarak anılan karara karşı 30/12/2019 tarihinde temyiz kanun yoluna başvurmuştur. Yargıtay 15. Hukuk Dairesi (Daire) 6/2/2020 tarihli kararıyla, 6100 sayılı Kanun'un 334. ve devamı maddelerine göre adli yardım şartlarının somut olayda oluşmadığını, başvurucunun ticari şirket olduğunu ve şirketin acz içinde olduğunu gösteren, kendi talebiyle düzenlenen belge dışında herhangi bir delil ibraz edilmediğini belirterek adli yardım talebini itiraz yolu açık olmak üzere reddetmiştir.
23. Başvurucu bu karara karşı itiraz yoluna başvurmuştur. Başvurucu itiraz dilekçesi ekinde, borç detay listesi, Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtları, aleyhine yürüyen ilamsız icra kaydı ve muacceliyet ihtarnamesini sunmuştur. Ayrıca finansal tabloları incelenerek düzenlenen bağımsız denetim raporu içeriğine göre 31/12/2018 tarihi itibarıyla borca batık hâle geldiğini, finansal yeniden yapılandırma sözleşmesi kapsamında TMSF'ye yüksek miktarda borcu bulunduğunu belirtmiştir. Denetim raporunun başvurucunun borca batık hâlde ve mali acz içerisinde olduğunu ispata yaradığını ve yasal olarak bağımsız denetim sonucu raporlama yapıldığını, raporu kendisinin almış olmasının aleyhine yorumlanamayacağını ifade etmiştir.
24. Yargıtay 16. Hukuk Dairesi 2/6/2020 tarihli kararıyla itirazın kesin olarak reddine karar vermiştir.
25. Daire 10/6/2020 tarihli kararıyla adli yardım talebinin kesin olarak reddedildiğini belirterek temyiz için gerekli harç ve giderlere ilişkin eksikliğin giderilmesine yönelik olarak dosyayı Bölge Adliye Mahkemesine iade etmiştir.
26. Bölge Adliye Mahkemesi 25/6/2020 tarihli muhtıra ile eksik harç ve posta giderini yatırması için başvurucuya bir haftalık kesin süre vermiştir. Muhtıra temyiz kanun yoluna başvuru harcı 267,80 TL, temyiz karar harcı 54,40 TL ve gider avansı 100 TL olmak üzere toplam 422,20 TL'nin ödenmesi için başvurucuya 25/6/2020 tarihinde tebliğ edilmiştir.
27. Anılan harçlar ve gider avansı başvurucu tarafından 26/6/2020 tarihinde yatırılmıştır. Bunun üzerine Daire 16/9/2020 tarihli kararıyla istinaf incelemesinin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapıldığını tespit etmiş, verilen kararda bir isabetsizlik görülmediğini belirterek hükmü onamış ve böylece karar kesinleşmiştir.
28. Başvurucu nihai hükmü 7/10/2020 tarihinde öğrendikten sonra 30/10/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
29. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
30. Başvurucu, hakkında eser sözleşmesinden kaynaklanan yabancı mahkeme kararının tenfizi talebine ilişkin olarak açılan davada istinaf kanun yolunda nispi harcı karşılama imkânı olmadığından adli yardım talebinde bulunduğunu ve bu talebine dayanak belgeleri sunmasına rağmen kabul edilebilir bir değerlendirme yapılmadan talebinin reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
31. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Bakanlık görüş yazısında; başvurucunun adli yardım talebinin yargı mercilerince incelendiği ve gerekçeleri açıklanarak reddedildiği belirtilmiştir. Başvurucudan istenen nispi harcın yalnızca üst mahkemeye başvurma hakkını kapsadığı ve başvurucunun adli yardım talebine yönelik olarak sadece tedbir kararlarını dayanak gösterdiği ifade edilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararlarında açıkça keyfîlik veya bariz bir takdir hatası olmadığı vurgulanmıştır. TMSF'den temin edilen görüş ve ilgili belgelerin başvurucunun şikâyetlerine ilişkin olarak yapılacak incelemede değerlendirilmek üzere gönderildiğine işaret edilmiştir. Ayrıca başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken görüşte değinilen Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi kararları ve somut olayın kendine özgü şartlarının da dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir.
32. Bakanlık görüş yazısında bahsedilen TMSF'nin 4/10/2022 tarihli yazısında, başvurucunun bankanın %94,80 oranında hissedarı ve hâkim ortağı olduğu, bankanın yönetim ve denetiminin 27/10/2000 tarihinde TMSF'ye devredildiği belirtilmiştir. Bankanın devrinden sonra hâkim ortak olan başvurucu ile TMSF dâhil olmak üzere tüm alacaklılar arasında finansal yeniden yapılandırma sözleşmesi imzalandığı, ancak başvurucunun bu sözleşmenin gerekliliklerine uymadığı için temerrüt hükümleri uygulanarak hakkında icra takipleri başlatıldığı bildirilmiştir. Başvurucunun hâkim ortak olduğu bankanın yönetiminde veya denetiminde yer alınmadığı, imzalanan sözleşme kapsamında teminat ve yapılan ödemelerin takip edildiği ifade edilmiştir.
33. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı başvuru formunda yer alan iddiaları yinelemiştir.
34. Adli yardımdan yararlanacak kişiler 6100 sayılı Kanun'un 334. maddesinde belirtilmiştir. Buna göre ancak gerçek kişiler adli yardımdan yararlanabilecek, tüzel kişilerden ise yalnızca kamuya yararlı dernek ve vakıflar adli yardım talebinde bulunabileceklerdir. Başvurucu ticari bir şirket olmasına rağmen bu husus yapılan yargılamalarda adli yardım talebinin değerlendirilmesinde aleyhe bir durum olarak gözönünde bulundurulmamıştır. Yargı mercilerince gerçek ve tüzel kişi ayrımı yapılmadan başvurucunun adli yardım talebi hakkında 6100 sayılı Kanun'un 336. maddesinin (2) numaralı fıkrası kapsamında kanunun aradığı ispat şartlarının sunulup sunulmadığına bakılmıştır.
35. Başvurucunun adli yardım talebinin reddedilmesi nedeniyle ekonomik gücü olmamasına rağmen istinaf kanun yolu yargılama giderlerini ödemeye zorlanması çerçevesinde dile getirdiği iddialar mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
37. Anayasa Mahkemesi sermaye şirketlerinin tarafı oldukları davalardaki adli yardım taleplerinin adli yardım talebinde bulunamayacakları gerekçesiyle kabul edilmemesi hususunu mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelediği Kemtaş Tekstil İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. ([GK], B. No: 2020/22192, 17/5/2023) kararında, adli yardım talebinin kabul edilmesi için gerekli olan yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olma kriterinin sadece gerçek kişiler için geçerli bir kavram olmadığını, borca batan yani aktifleri borçlarını karşılayamayan ticari şirketlerin de bu kapsamda değerlendirileceğini belirtmiş; ödeme gücünden yoksunluğun ise şirketlerin yıllık ve ara dönem finansal tablolarından, denetime tabi şirketlerde denetim raporlarından, erken teşhis komitesinin raporlarından, yönetim organının tespitlerinden objektif olarak belirlenebileceğini ifade etmiştir (Kemtaş Tekstil İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş., § 71; benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. AYM, E.2024/78, K.2024/164, 24/9/2024).
38. Başvurucunun adli yardım talebinin reddedilmesi sonucu istinaf başvurusunun incelenmemesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalede bulunulduğu açıktır. Mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahale Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen şartlara uygun olmadığı takdirde Anayasa'nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama şartlarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
39. Bölge Adliye Mahkemesinin 6100 sayılı Kanun'un 334. maddesinin (1) numaralı fıkrasını esas alarak verdiği ret kararına göre yapılan müdahalenin kanun tarafından öngörülme ölçütünü karşıladığı anlaşılmaktadır. Başvurucunun harç ve diğer yargılama giderlerini ödemekle yükümlü kılınması mahkemeye erişim hakkının doğasından kaynaklanan ve anayasal açıdan meşru amaçlara dayanmaktadır (Famiye Beğim ve Mehmet Tahir Beğim, B. No: 2017/21882, 10/2/2021, § 45).
40. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir. Bireylerin hak ve özgürlüklerinin somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).
41. Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38; Emrah Yayla [GK], B. No: 2017/38732, 6/2/2020, § 68).
42. Mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında ilk değerlendirilmesi gereken husus elverişlilik kriteridir. Başvurucunun harç ve yargılama gideri ödemekle yükümlü kılınmasının gereksiz yere dava açılmasını önleme amacına ulaşılması yönünden elverişli bir araç olduğu açıktır (Famiye Beğim ve Mehmet Tahir Beğim, § 50).
43. İkinci olarak müdahalenin gereklilik kriterini sağlayıp sağlamadığı incelenmelidir. Gereklilik, mahkemeye erişim hakkını en az zedeleyen aracın seçilmesini ifade etmektedir. Yargısal başvurularda ilgililerin harç ve diğer yargılama giderlerini ödemekle yükümlü kılınmasının mahkemeye erişim hakkını kısıtladığı tartışmasızdır. Bununla birlikte harç ve yargılama giderlerini ödeme yükümlülüğünün doğduğu ana göre müdahalenin derecesi değişebilmektedir. İlgilinin daha yargılamanın başında yargılama giderlerini ödemekle yükümlü tutulması ile yargılamanın sonunda yargılama giderlerini ödemeye mahkûm edilmesi arasında müdahalenin ağırlığı bakımından önemli farklılık bulunmaktadır. Yargılama giderlerinin dava şartı olarak öngörülmesinin davanın esası karara bağlandıktan sonra kişinin yargılama giderini ödemekle yükümlü kılınmasına nazaran mahkemeye erişim hakkına daha ağır bir müdahale teşkil edeceği kuşkusuzdur. Bu sebeple yargılama giderlerini ödeme yükümlülüğünün yargılamanın sonuna ötelenmesinin hakka daha hafif bir müdahale teşkil etmesi sebebiyle tercihe şayan bir yöntem olduğu söylenebilir (Famiye Beğim ve Mehmet Tahir Beğim, § 51).
44. Ekonomik ve sosyal durumları itibarıyla yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olan kişilerin sözü edilen masrafları davanın başında veya herhangi bir aşamasında ödemekle yükümlü tutulmaları mahkemeye erişimlerini imkânsız hâle getirebilir veya önemli ölçüde zorlaştırabilir. Adli yardım kurumunun tarafların talep ve delillerini ileri sürme, iddialarını ispat etme imkânlarını kolaylaştırarak bu suretle yargısal sürece etkili bir şekilde katılımlarını sağladığı, böylece mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahaleyi daha dengeli hâle getirdiği anlaşılmaktadır. Bunun yanında kanun yollarına başvurma açısından ödeme gücü olmayan kişilerin gerekli harç ve masraflardan muaf tutulmaları kanun yollarının etkin bir şekilde kullanılması açısından önemlidir (İsmail Uğur, B. No: 2019/14623, 16/11/2022, § 61).
45. Dava açılırken veya yargılama sırasında taraflardan birine yükletilen harç ve diğer yargılama masraflarının miktarı, ilgilinin ödeme kabiliyeti ve kısıtlamanın getirildiği dava aşaması mahkemeye erişim hakkı yönünden dikkate alınması gereken hususlardır. Bu açıdan somut olay koşullarında ölçülülük incelemesi yapılırken Mahkeme tarafından ödenmesi istenen harç ve yargılama giderlerinin başvurucuya aşırı bir külfet yükleyip yüklemediği, bu yükümlülüğün kaldırılmasının yolu olan adli yardımla ilgili verilen ret kararının gerekçesinin yeterli olup olmadığının da değerlendirilmesi gerektiği açıktır(İsmail Uğur, § 62).
46. 6100 sayılı Kanun'un 336. maddesinin (2) numaralı fıkrasında adli yardım talebinde bulunan kişinin yargılama giderlerini karşılayabilecek durumda olmadığını gösteren mali durumuna ilişkin belgeleri mahkemeye sunmak zorunda olduğu belirtilmiştir. Ancak 6100 sayılı Kanun'un 334. maddesinde de adli yardım talebinde bulunanlar için öngörülen söz konusu zorunluluğun temel hak ve özgürlükler bağlamında her somut olayın özelinde kişilerin durumu dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiği açıktır. Kuralda öngörülen bu şartın bahsedilen durumlar dikkate alınmadan kategorik olarak uygulanması kişilerin mahkemeye erişimlerine ölçüsüz bir sınırlama getirebilir(İsmail Uğur, § 63).
47. Eldeki başvuruya konu olayda İsrail mahkemesi kararının Türk yargı sisteminde tanınması ve tenfizi için başvurulmuş, Mahkeme 31/10/2018 tarihli kararı ile davayı kabul etmiştir. Başvurucu acz hâlinde ve istinaf başvuru harcının yüksek olduğunu, tüm mal varlığı üzerinde ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz bulunduğunu, bu nedenle istinaf kanun yoluna başvurması için gerekli masrafları karşılama imkânından yoksun olduğunu ileri sürerek adli yardım talebinde bulunmuştur. Başvurucu buna ilişkin belgeleri yargılama mercilerine sunmuştur. Mahkemece 9/5/2019 tarihli ek karar ile başvurucudan 340.839,22 TL nispi istinaf karar harcı alınması gerekirken 35,90 TL maktu istinaf karar harcı alındığı, noksan olan 340.803,32 TL istinaf karar harcının tamamlanması gerektiğinin başvurucuya bildirildiği, ancak verilen kesin süre içerisinde eksik harcın tamamlanmadığı gerekçesiyle istinaf başvurusunun yapılmamış sayılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
48. Başvurucunun, şirketçe tahsil edilmiş olan teminat mektupları listesini, ekonomik değer ifade eden bütün varlıkları üzerine üçüncü şahıslara devir ve temlik edilmemek üzere ihtiyati tedbir konulmasına ilişkin Ankara Asliye 3. Ticaret Mahkemesinin 30/10/2000 tarihli kararını, ödeme aczi içinde olmamasına rağmen ödemelerinin çok büyük bir kısmını finansal yeniden yapılandırma sözleşmesi gereği söz konusu sözleşme taraflarına yaptığına ilişkin Ankara 13. İcra Ceza Mahkemesinin E.2010/213 sayılı dosyası kapsamında düzenlenen 15/5/2012 tarihli icra kurulu bilirkişi raporunu, taşınmaz ve araçlarına ilişkin takyidat kayıtlarını adli yardım talepli istinaf dilekçesi ekinde sunduğu görülmüştür.
49. Adli yardım talebine konu olan yargılamada başvurucu davalı taraf olup istinaf kanun yolu aşamasına kadar herhangi bir masrafta bulunmamış ve yargılama yokluğunda yapılmıştır. Yargılama mercilerince başvurucunun adli yardım talebinin reddedilme gerekçesi ödeme gücünün bulunmadığına ilişkin olarak sunduğu belgelerin yeterli ispat aracı olarak kabul edilmemesine dayanmaktadır. Yargılama mercileri başvurucunun adli yardım talebini değerlendirirken hangi belgelerin kabul edilebilir olduğu hususunda herhangi bir açıklamada bulunmamıştır. Oysa başvurucunun ekonomik durumu ile ilgili yargılama mercilerine sunduğu acz içinde olduğunu destekleyici bilgi ve belgelerin adli yardım talebinin değerlendirilmesinde hangi açıdan ikna edici olmadığının izah edilmesi gereklidir. Bu durumun açıklanmaması başvurucuyu iddiasını ispat hususunda zayıf durumda bırakmıştır. Kaldı ki yargılama mercilerinin adli yardım talebinin kabul edilebilmesi için gerekli olan belgeleri başvurucunun ekonomik ve sosyal durumuyla ilgili olarak Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi üzerinden ya da başka vasıtalarla elde edebileceği de açıktır.
50. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, yargılama mercilerinin başvurucunun ekonomik ve sosyal durumuna ilişkin belgeleri yeterli görmediği gerekçesiyle adli yardım talebini reddederek istinaf kanun yoluna başvurma imkânını ortadan kaldırması suretiyle mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin gözetilen meşru amaca ulaşma bakımından orantılı olmadığı, başvurucunun üzerinde aşırı bir külfet oluşturan bu müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
51. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
52. Başvurucunun tanıma ve tenfiz kararının kanuna aykırı olduğunu belirterek hakkaniyete uygun yargılanma hakkının da ihlal edildiğini ileri sürdüğü görülmekle birlikte mahkemeye erişim hakkı yönünden ulaşılan sonuç gözetildiğinde bu aşamada anılan ihlal iddiaları yönünden inceleme yapılmasına gerek bulunmadığına karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
53. Başvurucu; ihlalin tespiti ve yeniden yargılama yapılması talebinde bulunmuştur.
54. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Diğer ihlal iddialarının İNCELENMESİNE GEREK BULUNMADIĞINA,
D. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesine (E.2019/1130, K.2019/1048) iletilmek üzere Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesine (E.2018/308, K.2018/754) GÖNDERİLMESİNE,
E. 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/10/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.