TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
FAHRİYE ÇUKUR VE MUSTAFA ÇUKUR BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2020/36655)
Karar Tarihi: 2/10/2024
Başkan
:
Basri BAĞCI
Üyeler
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Kenan YAŞAR
Raportör
Soner GÖÇER
Başvurucular
1. Fahriye ÇUKUR
2. Mustafa ÇUKUR
Vekili
Av. Abdullah ZEYTUN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Diyarbakır'ın Sur ilçesinde terör örgütüne yönelik gerçekleştirilen operasyonlar sırasında ölüm olayı meydana gelmesi ve konuya ilişkin etkili soruşturma yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/11/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
4. PKK terör örgütü 12/8/2015 tarihinden itibaren Sur ilçesinin de dâhil olduğu bazı merkezlerde öz yönetim ilan etmiştir. Öz yönetim ilan ettiği bölgelerde patlayıcıyla tuzaklanmış hendekler kazmak ve barikatlar kurmak suretiyle yalıtılmış bölgeler oluşturmaya çalışan PKK terör örgütü, kamuoyunda hendek olayları olarak adlandırılan ve aylarca devam eden bu süreçte roketatarlar, keskin nişancı tüfekleri, patlayıcılar ve otomatik saldırı tüfekleri kullanarak terör saldırıları düzenlemiştir. Okullar, hastaneler, barajlar, adliye binaları, ambulanslar gibi temel kamu hizmetlerini sağlayan eşya ve binaların yanında sivilleri de hedef alan bu terör saldırılarında 335 sivil hayatını kaybederken 2.106 kişi yaralanmıştır. Terör saldırılarında 859 güvenlik görevlisi ve Derik kaymakamı şehit olmuş, 4.711 güvenlik görevlisi yaralanmıştır. Bu terör eylemlerinin engellenmesi, halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla sözde öz yönetim ilan edilen bazı bölgelerde mülki idare amirliklerince sokağa çıkma yasakları uygulanarak terörle mücadele operasyonları başlatılmıştır (hendek olayları, öz yönetim ilanları, PKK terör örgütünün şehir savaşı stratejisi ve sokağa çıkma yasakları hakkında arka plan bilgisi ile ayrıntılı açıklamalar için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], B. No: 2017/37897, 5/7/2022, §§ 16-28, 67, 346-348).
5. Başvuru konusu olay, operasyonların gerçekleştirildiği ve sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı dönemde yaşanmış olup başvuru formu ve ekleri ile Bakanlık görüşü ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Sur ilçesinde 14/5/2016 tarihinde yapılan enkaz kaldırma çalışmaları sırasında D4/16 No.lu paftada kimliği belirsiz bir ceset bulunmuştur. Cesedin battaniyeye sarılıp kefenlendiği, tanınması mümkün olmayacak düzeyde deforme olduğu tespit edilmiştir.
A. Olay Hakkında Resen Başlatılan Soruşturmayla İlgili Süreç
7. Olaya ilişkin olarak devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçundan başlatılan soruşturmada aynı gün ceset üzerinde Cumhuriyet savcısı huzurunda ölü muayene ve otopsi işlemi yapılmıştır. İşlem sırasında cesedin bir kadına ait olduğu ancak ileri düzeyde çürümeye bağlı olarak yer yer küflenme ve mumyalaşma bulunduğu görülmüştür. İşlem sonucunda kişinin ölümünün ateşli silah mermi çekirdeği veya penetran metalik cisim yaralanmasına bağlı kafatası kemiklerinde kırıklar ile beyin doku harabiyeti ve beyin kanaması sonucu meydana geldiği mütalaa edilmiştir. İşlem sırasında vücuttan herhangi bir metalik cisim veya mermi çekirdeği elde edilememiş ancak cesetten kimlik tespiti için DNA analizi yapılmak üzere doku örneği alınmıştır.
8. Cesedin kimliğinin tespit edilmesi için DNA incelemesi yaptırılmıştır. Adli Tıp Kurumu raporuna göre ölen şahıs ve başvurucu Fahriye Çukur'dan alınan DNA örneklerinin anne-kız yönünden uyumlu olduğu, ölenin başvurucuların müşterek çocukları 17/7/1998 doğumlu R.Ç. olduğu tespit edilmiştir.
9. R.Ç.nin babası başvurucu Mustafa Çukur, Cumhuriyet savcısı huzurunda tanık sıfatıyla alınan 6/6/2016 tarihli ifadesinde kızı R.Ç.nin 11/12/2015 tarihinde sokağa çıkma yasaklarının bir süreliğine kaldırıldığı vakitlerde arkadaşına ders notlarını almak için evden çıktığını fakat sokaklartaki olaylar nedeniyle eve dönemediğini, bir daha da kendisinden haber alamadıklarını beyan etmiştir.
10. R.Ç.nin maktul şüpheli sıfatı ile yer aldığı devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçundan yürütülen soruşturma neticesinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) 4/7/2017 tarihinde R.Ç.nin ölmüş olması nedeniyle kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiş; kararda "14/05/2016 tarihinde İlimiz Sur ilçesinde meydana gelen çatışma esnasında güvenlik güçlerine karşı silahlı eylemde bulunan şüpheli [R.Ç].nin Ateşli silahla yaralanması sonucuöldüğü" tespitine yer vermiştir.
11. Başvurucular, karara itiraz etmiştir. Başvurucular, R.Ç.nin soruşturma dosyasında şüpheli olarak nitelendirildiğini, yaşam hakkının nasıl ihlal edildiğine ilişkin bir işlem yapılmadığını, R.Ç.nin akıbetine ilişkin yaptıkları suç duyurusunun hâlen Başsavcılığın 2015/36651 Sor. sayılı dosyası üzerinden derdest olduğunu ileri sürmüştür [Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan incelemede itiraz dilekçesinde bahsi geçen 2015/36651 numaralı soruşturmanın R.Ç.nin 5/9/2015 günü kaybolduğu ihbarı üzerine başlatıldığı, R.Ç.nin 10/9/2015 günü evine dönmesi ve bu süre zarfında halasında olduğunu söylemesi üzerine 10/11/2015 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği görülmüştür.]. İtirazı inceleyen Diyarbakır 4. Sulh Ceza Hâkimliği 3/4/2019 tarihli kararı ile itiraz konu kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın R.Ç.nin şüpheli konumunda bulunduğu, devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçuna ilişkin olduğunu ifade ederek "...karar kaldırıldığında...Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozma suçundan soruşturmanın devam edeceği bu durumun şüpheli dolayısıyla anne ve babası aleyhine bir durum olacağı..." gerekçesi ile itirazın reddine karar vermiştir.
12. Karar, başvuruculara 1/6/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir.
B. Başvurucuların Şikâyeti Üzerine Başlatılan Soruşturmayla İlgili Süreç
13. Başvurucular 25/10/2019 tarihinde verdikleri şikâyet dilekçesi ile olaya ilişkin daha önce yürütülen ve kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile sonuçlanan soruşturmada; R.Ç.nin maktul örgüt üyesi olarak değerlendirildiğini, başvurucular adına yapılan suç duyuruları ve vekil olarak taleplerinin dikkate alınmadığını, R.Ç.nin yaşam hakkının nasıl ihlal edildiğine ilişkin işlem yapılmadığını ileri sürmüştür. Başvurucular, tespit edilecek kolluk görevlileri hakkında R.Ç.nin ölümüne ilişkin etkin ve etkili bir soruşturma yürütülmesini, kamu davası açılmasını talep etmiştir. Şikâyet üzerine Başsavcılık, görevi kötüye kullanma suçundan soruşturma açmıştır.
14. Başsavcılık, daha önce devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçundan yürütülen ve kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile neticelenen dosyayı celbedilmiş; ayrıca kolluğa yazdığı 4/12/2019 tarihli müzekkereyle R.Ç.nin cesedinin bulunmasıyla ilgili düzenlenen bir tutanak olup olmadığı, görüntü kaydı bulunup bulunmadığının araştırılması, olaya dair bilgisi bulunan kişilerin tespiti hâlinde ifadelerinin alınarak cesedin hangi tarihte, kim tarafından, hangi adreste, ne şekilde bulunduğu, cesedin çıkarıldığı belirtilen enkazın ne şekilde meydana geldiği hususlarının tespit edilmesi talimatını vermiştir.
15. Kolluk cevabında cesedin bulunmasına ilişkin tutanaklara, örgüte müzahir olduğu değerlendirilen internet siteleri ve sosyal medya hesapları üzerinden yapılan haber ve paylaşımlara, ayrıca örgüt üyeleri arasında yapılan telsiz konuşmalarına dair Döküm Tutanağı'na yer verilmiştir.
16. R.Ç.nin ölümüne ilişkin kollukça yapılan açık kaynak araştırması neticesinde ulaşılan haberler özetle şöyledir:
i. Kolluk birimlerince örgüte müzahir olduğu değerlendirilen anfturkce.net sitesinde "Baba Çukur: [R.] onursuzluğu kabul etmedi" başlıklı haber içeriğinde "Sur'daki öz yönetim direnişinde yaşımını yitiren ve günlerce sokakta bekletilen [R.Ç.] son yolculuğuna uğurlandı.", "...PKK bayrağına sarılı tabutu ...mezarlığa götürüldü", "Baba Çukur 'Şehitlerimizin tırnağını dahi bırakmayacağız. Bütün şehitlerimize sahip çıkacağız' diye konuştu." ifadelerine yer verilmiştir.
ii. Kolluk birimlerince örgüte müzahir olduğu değerlendirilen jinha.com sitesinde "[R.Ç.nin] cenazesi 5 ay sonra teşhis edildi" başlıklı haber içeriğinde "Diyarbakır'ın Sur ilçesinde 8 Ocak'ta Fatihpaşa Mahllesi'ndeki Süleyman Nazif İlkokulu yakınlarında başından vurularak katledilen 17 yaşındaki [R.Ç.nin] cenazesi tespit edildi." ifadelerine yer verilmiştir. Yine aynı sitede "[R.Ç.nin] annesi Kürdistan'ın şehididir hakkım sana helal kızım" başlıklı bir başka haber daha yer almıştır.
17. Kolluk tarafından tanzim edilen 15/2/2016 tarihli tutanakta, örgüt üyesi olduğu değerlendirilen kimseler arasındaki telsiz muharebesine ilişkin dökümlere yer verilmiştir. Buna göre iki farklı günde geçen telsiz konuşmaları; kollukça PKK/KCK terör örgütü üyesi oldukları değerlendirilen Rezzan kod adlı şahıs, örgütün sözde Halk Savunma Merkezi Türkiye Sorumlusu Sabri Başkale kod adlı şahıs, Rojin Kod adlı şahıs, örgütün sözde Kuzey Saha Sorumlusu Alişer kod adlı şahıs ve Kuzey Alan Karargâhı sorumlusunun yardımcısı olup kimliği tespit edilemeyen şahıs arasında geçmektedir. Tutanağa göre telsiz konuşmaları özetle şöyledir:
i. 9/1/2016 tarihli telsiz muharebesinde Alişer kod adlı şahıs "... Ayın 8'inde öğlen saat 13.00'de sızma yapmak isteyen askeri Tim YPS güçleri tarafından vuruluyor. Burada 2 asker öldürülüyor. Yine bu çatışmalar sonucunda Sarya Hevi kodlu [kişi] şehit düşüyor." , "98 Fıskaya doğumlu", "Saat 13.00'de okul etrafındaki çatışmalarda şehit düşüyor, Süleyman Nazif İlkoklulu" "Yeni katılımlıdır." şeklinde anonslar geçmekte; karşıda yer alan kimliği tepit edilemeyen şahıs "Verdiğiniz sicil bilgilerinden başka yok mu?", "Anne baba ismi var mı yanınızda?" diye sormakta; Alişer kod adlı şahıs soruya "Hazırda yok ama var." şeklinde yanıt vermektedir.
ii. Bir sonraki gün gerçekleşen telsiz muharebesinde Rezzan kod adlı şahsın daha önce öldüğü söylenen Sarya Hevi kod şahsın diğer bilgilerini sorması üzerine Alişer kod isimli şahıs "[R.Ç.] Kodu Sarya Hevi", "Anne adı Fahriye", "Baba adı Mustafa", "17/7/1998 doğumlu", "27/10/2015 Sur katılımlı", "Gençlere bağlı" şeklinde yanıt vermektedir.
18. Başvurucuların müşteki sıfatı ile yer aldığı, meçhul güvenlik görevlileri hakkında görevi kötüye kullanma suçundan yürütülen soruşturma neticesinde Başsavcılık 4/2/2020 tarihinde kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiş; kararda "[R.Ç].nin olay tarihinde güvenlik güçleri ile çıkan çatışmada öldüğü ve PKK/KCK terör örgütüne katılımın telsiz görüşmelerinden ve emniyet tutanaklarından tespit edildiği" kanaatine yer vermiştir.
19. Başvurucular, karara itiraz etmiş; itirazı inceleyen Diyarbakır 4. Sulh Ceza Hâkimliği 23/7/2020 tarihli kararı ile kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda yer verilen benzer gerekçelerle itirazın reddine hükmetmiştir.
20. Karar, başvuruculara 26/10/2020 tarihinde tebliğ edilmiş; başvurucular 18/11/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
21. İlgili hukuk için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri, §§208-251.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Anayasa Mahkemesinin 2/10/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
23. Başvurucular, on yedi yaşındaki R.Ç.nin güvenlik güçlerince doğrudan hedef alınarak öldürüldüğünü, kullanılan gücün orantısız olduğunu, soruşturmanın etkisiz olduğunu, hiçbir delilin toplanmadığını, R.Ç.nin etnik kimliğinden ötürü hedef alındığını ve henüz çocuk yaşta olduğunu ifade ederek yaşam hakkının, adil yargılanma hakkının, ayrımcılık yasağının, kötü muamele yasağı ile özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. Bakanlık görüşünde; R.Ç.nin ölümü olayına ilişkin koşulların kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda tartışıldığı, yaşam hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken somut olayların kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir.
B. Değerlendirme
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucuların ihlal iddialarının yaşam hakkının esas ve usul boyutları kapsamında incelenmesine karar verilmiştir. Adil yargılanma hakkının, ayrımcılık yasağının, kötü muamele yasağı ile özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddialarının esasen yaşam hakkı bağlamında ileri sürülmeleri nedeniyle ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.
26. Anayasa'nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
"Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
27. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
28. Anayasa'nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci ve dördüncü fıkraları şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığım koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Meşru müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır."
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu ile etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
30. Yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu ile etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutuna ilişkin genel ilkelere Gazal Kolanç ve diğerleri kararında yer verilmiştir (aynı kararda bkz. §§ 320-331).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
31. Yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğü bakımından ihlal edildiğine yönelik iddialar incelenirken öncelikle belirlenmesi gereken husus, ölümün devlet görevlilerinin güç kullanımı sonucu meydana gelip gelmediğidir. R.Ç.nin ölümüyle ilgili ceza soruşturmasında ölümün güvenlik kuvvetlerinin güç kullanımı sonucu meydana geldiği kabul edilmiştir. Ceza soruşturmasında toplanan delillere göre somut başvuruda bu tespitten ayrılmayı gerektiren bir yön bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
32. Daha önce ifade edildiği üzere başvuru konusu ölüm; kamuoyunda hendek olayları olarak isimlendirilen olaylar sırasında meydana gelmiştir. Anayasa Mahkemesi Gazal Kolanç ve diğerleri kararında, terör olayları nedeniyle 2015 ve 2016 yıllarında Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde güvenlik güçlerinin gerçekleştirdiği geniş çaplı operasyonlarda meydana gelen ölümler için birden çok başvurunun birleştirilmesi suretiyle yaşam hakkı yönünden yaptığı detaylı değerlendirmede olayın koşullarını, konuya ilişkin yaklaşımını, ilkeleri ve ölçütleri belirlemiştir. Anayasa Mahkemesi bahsi geçen kararda özetle şu tespitlerde bulunmuştur (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 339 - 366):
i. Yaşam hakkına müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için sağlanması gereken ilk ölçüt müdahalenin kanuni bir dayanağının olmasıdır. Güvenlik kuvvetlerinin güç ve silah kullanımını düzenleyen mevzuat kanunilik şartı sağlamaktadır.
ii. Yaşam hakkına yapılan müdahalenin ihlale yol açmaması için karşılanması gereken ikinci kriter, müdahalenin Anayasa'nın 17. maddesinin dördüncü fıkrasında sayılan istisnai durumlardan biri kapsamında gerçekleştirilmesidir. Somut ölüm olayının kendisine özgü şartlarının ayrıca dikkate alınması gerekmekle birlikte genel olarak bu operasyonlar sırasında güvenlik güçlerinin terörle mücadele çerçevesinde aldıkları emri yerine getirdikleri, kanunun verdiği yetkiyle ve terör örgütü unsurlarının silahlı çatışmaya girmesi durumunda meşru müdafaa hâli kapsamında silahlı güç kullandıkları, ayrıca söz konusu operasyonların gerçekleşme sebebi olan yaygın terör olaylarının ayaklanma olarak nitelendirilmesi gerektiği dikkate alındığında bu operasyonlar sırasındaki güç kullanımının Anayasa'nın 17. maddesinde yer alan bir ayaklanmanın bastırılması meşru amacına da matuf olduğu kabul edilmelidir.
iii. Yaşam hakkına yapılan müdahalenin ihlale yol açmaması için karşılanması gereken son kriter, müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesi anlamında ölçülülük ilkesine aykırılık taşımamasıdır. Buna göre devlet görevlilerinin ölümle neticelenen güç kullanımlarının, somut olayın şartlarında; gerçekleştirilmek istenen meşru amaca ulaşmak için elverişli, mutlak zorunlu ve ortaya çıkan tehlikeyi bertaraf etmek için orantılı olduğu ortaya konulmalıdır. Bu çerçevede;
- Vahim terör olaylarının önlenmesi ve ayaklanmanın bastırılması için bu operasyonlar sırasında ölümcül güç kullanılması elverişli bir yoldur.
- Yürütülen operasyon mutlak zorunluluk ve orantılılık ilkelerine uygun olarak planlanmıştır.
- Ölümle neticelenen güç kullanımının somut olay şartlarında mutlak zorunlu ve orantılı olup olmadığı incelenmelidir. Bu inceleme yapılırken başvuru dosyasında yer alan bilgi ve belgeler bir bütün hâlinde değerlendirilmelidir.
- Yaşanan terör hadiselerinin süreklilik arz etmesi ve öngörülemez olması nedeniyle kullanılacak gücün orantılılığı bakımından isabetli bir muhakeme yapmak oldukça güçtür. Son derece karmaşık ve zor koşullar altında gerçekleştirilen güvenlik operasyonlarında yöntem ve araçların seçimi konusunda operasyonu icra eden kamu makamlarının takdir hakları olduğunu kabul edilmelidir.
- Süreklilik arz eden ve öngörülemez nitelikte olan terör saldırılarının devam ettiği bir ortamda güvenlik güçlerinden saldırıda bulunan kişilerle teslim olmaları konusunda müzakere yürütmelerini beklemek kamu makamlarına gerçekleştirilmesi neredeyse imkânsız bir yük yüklemek anlamına gelecektir.
33. Somut başvuruya temel olan vaka da tarih ve mekân itibarıyla aynı operasyonda meydana geldiğinden ihlal iddiasına konu tekil ölüm olayı ve akabinde olaya özgü yapılan soruşturmanın özel şartları dışında genel operasyon (güç kullanımı) koşullarına yaklaşım bağlamında Gazal Kolanç ve diğerleri kararında yapılan belirlemelerden ayrılmayı gerektiren bir neden bulunmamaktadır.
34. Somut olayda başvurucuların yakını R.Ç.nin cesedi, enkaz kaldırma çalışmaları sırasında battaniyeye sarılıp kefenlenmiş ve tanınması mümkün olmayacak düzeyde deforme olmuş şekilde bulunmuştur. Kişinin ölümünün ateşli silah mermi çekirdeği veya penetran metalik cisim yaralanmasına bağlı olarak geliştiği tespit edilmiştir. Otopsi sırasında vücuttan herhangi bir metalik cisim veya mermi çekirdeği elde edilememiştir. Cesedin ileri düzeyde çürümeye bağlı olarak yer yer küflenmesi ve mumyalaşması nedeniyle vücuttan svap örneği alınamadığı, kıyafetlerinin olmaması nedeniyle kıyafetler üzerinde de bir inceleme yapılamadığı görülmüştür.
35. Meçhul güvenlik görevlileri hakkında görevi kötüye kullanma suçundan yürütülen soruşturma neticesinde kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş; kararda "[R.Ç.nin] olay tarihinde güvenlik güçleri ile çıkan çatışmada öldüğü ve PKK/KCK terör örgütüne katılımın telsiz görüşmelerinden ve emniyet tutanaklarından tespit edildiği" kanaati yer almıştır. Kararda sözü edilen telsiz konuşmalarının terör örgütü mensupları arasında geçtiği ve R.Ç.nin ölümüne dair olduğu görülmüştür. Konuşma içeriklerinde R.Ç.nin adı ve soyadı, anne ve babasının adları ile doğum tarihinden bahsedilmek suretiyle kod adının Sarya Hevi olduğu, 27/10/2015 tarihinde Sur ilçesinde örgüte katıldığı, 8/1/2016 tarihinde güvenlik güçleri ile girdiği çatışmada öldürüldüğü, aynı çatışmada iki güvenlik görevlisinin şehit olduğu bilgilerine yer verilmiştir. Yine aynı soruşturmada, internet üzerinden yapılan açık kaynak araştırması neticesinde ulaşılan haberlerden örgüte müzahir olduğu kollukça değerlendirilen internet siteleri ve sosyal medya hesaplarında R.Ç.den öz yönetim direnişinde hayatını kaybeden bir şehit olarak bahsedildiği, tabutunun terör örgütünün sözde bayrağına sarıldığı görülmüştür.
36. Soruşturma sürecinde elde edilen bu deliller, R.Ç.nin yaygın terör eylemlerinin engellenmesi ve Anayasa'nın 17. maddesinde yer alan bir ayaklanmanın bastırılması meşru amacına yönelik olarak yapılan operasyonlar sırasında, güvenlik güçleri ile girdiği silahlı çatışmada, Anayasa'nın 17. maddesinde yer alan meşru müdafaa hâli altında öldürüldüğünün kabulü için yeterlidir. Soruşturma sürecinde elde edilen delillerin aksine, delillerin veya tespitlerin yanlış olduğu yönünde emare teşkil edecek herhangi bir bilgi/belge veya bulguya rastlanmamıştır.
37. Bu durumda başvurucuların yakınlarının ölümüyle neticelenen güç kullanımının somut olay şartlarında mutlak zorunlu ve orantılı olup olmadığı incelenmelidir.
38. Olayın yaşandığı bölgede şiddetli çatışmaların yaşandığı bilinmektedir. Yukarıda da açıklanan delillere göre PKK terör örgütü adına güvenlik güçlerine karşı silahlı faaliyet yürüttüğü anlaşılan R.Ç., teslim olma iradesinin olmadığı, silahlı eylemlerine devam edeceği değerlendirme neticesinde güvenlik güçlerince öldürülmüştür. Terör örgütü mensupları arasında geçen telsiz konuşmalarında da R.Ç.nin çatışma sırasında öldürüldüğü ifade edilmiştir. Somut olayın açıklanan koşullarında güvenlik güçlerinin kendilerinin ve başkalarının hayatlarını koruma, silahlı ayaklanmayı bastırma meşru amaçlarına daha hafif bir sınırlama ile ulaşmalarının mümkün olmadığı ve ölümcül güç kullanmalarının mutlak zorunlu olduğu kanaatine varılmıştır.
39. Daha önce açıklandığı üzere son derece karmaşık ve zor koşullar altında gerçekleştirilen güvenlik operasyonlarında yöntem ve araçların seçimi konusunda operasyonu icra eden kamu makamlarının takdir hakları bulunmaktadır. Zira potansiyel terör saldırısının şiddetinin, nereden geleceğinin ve ne şekilde gerçekleşeceğinin güvenlik güçlerince bilinebilmesi neredeyse imkânsızdır (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 366).
40. Hendek olayları olarak bilinen olaylar sırasında terör örgütü tarafından Şırnak il merkezi ile Cizre, Silopi ve İdil ilçelerinde, Hakkâri'nin Yüksekova ilçesinde, Diyarbakır'ın Silvan, Sur ve Bağlar ilçelerinde, Mardin'in Dargeçit, Nusaybin ve Derik ilçelerinde, Muş'un Varto ilçesinde cadde ve sokaklara hendekler kazılıp barikatlar kurularak ve bu barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirilerek teröristler tarafından bu yerleşim yerlerinin bir kısmında "öz yönetim" adı altında hâkimiyet sağlanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda çok sayıda terörist, halkın bu yerlere giriş ve çıkışını engellemek istemiştir. Güvenlik güçleri, hendeklerin kapatılması ve barikatların kaldırılması suretiyle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar yapmış ve teröristlerle çatışmaya girmiştir. Aylarca devam eden bu operasyon ve çatışmalar sırasında yaklaşık 200 güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiş, tonlarca bomba ve patlayıcı imha edilmiştir (Selahattin Demirtaş, B. No: 2016/25189, 21/12/2017, §32). Olayın yaşandığı çatışma bölgesindeki kalabalık terörist gruplar; güvenlik güçlerine keskin nişancı tüfekleri, otomatik tüfekler, el bombaları, patlayıcılar ve roketatarlar kullanarak saldırılar düzenlemektedir. Bu saldırılarda binalar arasında terör örgütü üyelerince açılan tüneller vasıtasıyla eleman ve mühimmat transferi yapılmaktadır. Dolayısıyla çatışma bölgesinde teröristlerin bulunduğu tespit edilen binadan terör örgütü üyelerinin roketatar, el bombası gibi ağır silahlarla saldırılarına devam edeceklerinin değerlendirilmesi son derece tabiidir (benzer yönde Gazal Kolanç ve diğerleri § 367). Bu açıklamalar ışığında somut başvuruya konu olayda, silahlı bir ayaklanma kapsamında ağır silahlar kullanılarak gerçekleştirilen kesintisiz ve öngörülemez nitelikteki ölümcül terör saldırılarına karşı güvenlik güçlerince ölümcül güç kullanılarak karşılık verilmesinin silahlı ayaklanmayı bastırmak, güvenlik güçleri ve diğer kişilerin yaşamları bakımından ortaya çıkan tehlikeyi bertaraf etmek için orantılı bir müdahale olduğu sonucuna varılmıştır.
41. Yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu ihlal edilmemiştir.
42. Başvuru konusu olayda kamu makamlarının terörle mücadele operasyonlarında yaşanan çatışmalarda ölen bir kişinin olduğunu tespit etmelerinin ardından kendiliğinden harekete geçerek ceza soruşturması başlattığı görülmüştür. Derhâl başlatılan bu soruşturma olayların karmaşık yapısı, olay tarihinde bölgedeki genel durum ve delil toplanmasındaki güçlükler dikkate alındığında makul sürede tamamlanmıştır. Başvurucular, yakınlarının ölümü nedeniyle başlatılan soruşturmada belge örneklerine erişebilmiş; kendilerini avukatla temsil ettirmiş ve kararlara itiraz haklarını kullanmıştır. Dolayısıyla başvuruya konu ceza soruşturmasında resmî bir soruşturmanın resen başlatılması, soruşturmanın makul süratle yürütülüp tamamlanması, soruşturmanın başvurucuların katılımına ve kamu denetimine gerekli ölçüde açık olması koşullarının yerine getirildiği değerlendirilmiştir.
43. Soruşturma için kritik önemdeki ölü muayene ve otopsi işlemleri Cumhuriyet savcısı ve adli tabibin bizzat katılımıyla, usulüne uygun olarak yapılmıştır. Dolayısıyla somut olayda etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında soruşturmanın bağımsızlığının zedelenmemesi için imkânlar dâhilindeki tüm tedbirlerin alındığı kanaatine varılmıştır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri, § 373).
44. Çatışmalara katılan görevlilerin tespiti ile ifadelerinin alınmaması etkili soruşturma yükümlülüğü ile ulaşılmak istenen amaç bakımından yerine getirilmesi gereken zorunlu ve faydalı bir delil toplama işlemi olarak değerlendirilmemiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri, § 381). Nitekim yaşam hakkının maddi boyutu bakımından ihlal edildiği iddiaları incelenirken açıklandığı üzere başvuru dosyasındaki deliller R.Ç.nin ayaklanmanın bastırılması ve silahlı saldırıda bulunmasını engellemek amacıyla meşru müdafaa şartları altında öldürüldüğünü göstermektedir. Bu tespitlere ve soruşturmada ulaşılan benzer sonuca göre toplanan deliller, olayın koşullarında maddi gerçeği ortaya çıkarmış; kullanılan gücün Anayasa'nın 17. maddesi anlamında mutlak zorunlu ve orantılı olduğunu göstermiştir. Soruşturma açısından kritik önemi olan deliller somut olayın koşullarında özen yükümlülüğüne uygun olarak toplanmıştır yani etkili soruşturma yükümlülüğü ile ulaşılmak istenen amaç bakımından yerine getirilmesi gereken zorunlu ve faydalı deliller toplanmıştır. Bu nedenle soruşturma açısından kritik önemi olan delillerin somut olayın koşullarında özen yükümlülüğüne uygun olarak toplandığı, R.Ç.nin ölümüyle ilgili soruşturmanın yeterli olduğu ve soruşturma neticesinde verilen kararların eldeki delillerin kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olduğu sonucuna varılmıştır. Yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu ihlal edilmemiştir.
45. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 2/10/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.