Başkan
|
:
|
Basri BAĞCI
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
|
|
Ömer ÇINAR
|
Raportör
|
:
|
Ayşenur TUNCER
|
Başvurucu
|
:
|
Mervan DEMİRTAŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Sidal BAYRAK
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; koronavirüs salgını döneminde üç kişilik ziyaretçi listesinde değişiklik yapılması talebinin reddedilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının, aynı dönemde kültürel, sosyal ve sportif faaliyetlerin kısıtlanması nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı ile anılan hak bağlamında ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Başvuru tarihinde İzmir 1 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda (İnfaz Kurumu) hükümlü olan başvurucu; koronavirüs (COVID-19) salgını nedeniyle görüşlerin kısıtlandığını, bu durumda salgın nedeniyle her ay üç kişilik ziyaretçi listesi belirleme hakkı tanınması talebiyle 24/8/2020 tarihinde İzmir 1. İnfaz Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) müracaat etmiştir. Başvurucu; İnfaz Kurumunca kapalı görüş hakkının ve sosyal faaliyetlerin kısıtlanması gibi önlemlerin COVID-19 salgını gerekçe gösterilerek alındığını, aynı gerekçeyle her ay yeni bir ziyaretçi listesi belirleme hakkının da tanınabileceğini ileri sürmüştür. Ayrıca talebinde sağlığı tehlikeye atmayacak şekilde etkinliklerin yapılması gerektiğini, anılan kısıtlamanın psikolojik ve sosyal travmalara yol açtığını vurgulamıştır.
3. İnfaz Hâkimliği 25/9/2020 tarihli kararıyla başvurucunun talebini reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucunun talebine dayanak olarak ileri sürdüğü COVID-19 salgını nedeniyle ziyaretçi listesinin değiştirilemeyeceğini belirtmiştir. Ayrıca Kurumdaki etkinliklerin ise tüm dünyada artarak yayılmaya devam eden ve ölüme sebebiyet veren viral enfeksiyon nedeniyle kısıtlandığını, olağan yaşamda dahi bu tür aktivitelerin kısıtlanmasının yaşamın devamı için tavsiye edildiğini, İnfaz Kurumunun hükümlü ve tutukluların yaşam hakkını koruma önceliğinin bulunduğunu, yaşamın devamı için bu hakların kısıtlanabileceğini, yaşam hakkına üstünlük tanınmasının gerektiğini ifade etmiştir.
4. Başvurucu, söz konusu karara karşı İzmir 1. Ağır Ceza Mahkemesine (Ağır Ceza Mahkemesi) itirazda bulunmuştur. Ağır Ceza Mahkemesi, kararın usule ve kanuna aykırı olmadığı gerekçesiyle 9/10/2020 tarihinde başvurucunun itirazını reddetmiştir.
5. Başvurucu, nihai kararı 14/10/2020 tarihinde tebellüğ ettikten sonra 21/10/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
6. Komisyon, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
II. DEĞERLENDİRME
7. Ödeme gücünden yoksun olduğunu belirten başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
A. Özel Hayata Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
8. Başvurucu; COVID-19 salgını gerekçe gösterilerek İnfaz Kurumunda kapalı görüş ve sosyal faaliyetlerde bulunmak başta olmak üzere pek çok hakkının kısıtlandığını, aynı nedenin ziyaretçi listesinde değişiklik yapma talebine esas alınmamış olmasının bir tutarsızlık yarattığını ileri sürmüştür. Ayrıca başvurucu salgın sürecinde toplumdan tamamen izole edildiklerini, her ay yeni bir ziyaretçi listesi verme hakkı tanınarak yaşanan mağduriyetin giderilmesi gerektiğini ifade etmiştir.
9. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; başvurucunun talebini öncelikle İnfaz Kurumuna yöneltmesi gerekirken doğrudan İnfaz Hâkimliğine başvurmuş olması nedeniyle olağan kanun yolunu tüketip tüketmediği hususunun dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Bununla birlikte ilgili mevzuatın "ölüm, ağır hastalık, doğal afet, hükümlü ve tutuklunun nakli ya da ziyaretçinin ziyaret olanağını ortadan kaldıracak yerleşim yeri değişikliği gibi zorunlu hâller" dışında ziyaretçi listesinin değiştirilemeyeceğine ilişkin düzenlemesine dikkat çekilmiştir.
10. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesinde COVID-19 salgını gerekçe gösterilerek ceza infaz kurumunda sportif ve kültürel faaliyetlerin durdurulduğunu, kapalı görüşlerin ayda bir kereye indirildiğini, bu nedenle yaşanan mağduriyetin giderilmesi amacıyla başvurucunun ziyaretçileriyle görüşme yapabilmek için başvuru konusu talepte bulunduğunu ifade etmiştir.
11. Somut olayın koşullarında; başvurucunun talebi İnfaz Hâkimliğince esastan incelenerek karar verildiğinden ve başvurucu, bu karara karşı itiraz kanun yolunu da tüketerek bireysel başvuruda bulunduğundan başvurucunun İnfaz Kurumuna başvuru yolunu tüketmeksizin İnfaz Hâkimliğine başvurmuş olması nedeniyle başvuru yollarının tüketilmediği sonucuna ulaşılamayacağı değerlendirilmiştir.
12. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan [1. B.], B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru, özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenmiştir.
13. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 47. maddesinin (3),48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda, kamu gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair olaylarda bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır.
14. İhlal iddiasına ilişkin delilleri sunma ve temel hak ve özgürlüğün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma yönündeki yükümlülüğün yerine getirilmediği, dolayısıyla iddiaların temellendirilmediği durumlarda kabul edilemezlik kararı verilebilir (Cemal Günsel [GK], B. No: 2016/12900, 21/1/2021).
15. Somut olayda uygulanan 17/6/2005 tarihli ve 25848 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Hükümlü ve Tutukluların Ziyaret Edilmeleri Hakkında Yönetmelik'in (Ziyaret Yönetmeliği) 9. maddesinin (2) numaralı fıkrasında isimleri bildirilen ziyaretçilerin "ölüm, ağır hastalık, doğal afet, hükümlü ve tutuklunun nakli ya da ziyaretçinin ziyaret olanağını ortadan kaldıracak yerleşim yeri değişikliği gibi zorunlu hâllerde veya ziyaretçinin en son ziyarette bulunduğu tarihten itibaren 6 ay içinde ziyarete gelmemesi hâlinde" değiştirilebileceği düzenlenmiştir. Anayasa Mahkemesi anılan düzenlemede yer alan zorunlu hâllerin sınırlı sayı ilkesine tabi olarak değil örnek kabilinden sayıldığını kabul etmektedir (benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Mehmet Zahit Şahin [1. B.], B. No: 2013/4708, 20/4/2016, §§ 53, 66; Hiyam Yolcu Akyol [1. B.], B. No: 2016/207, 7/11/2019, § 33).
16. Bunun yanında Anayasa Mahkemesi, zorunlu hâllerin neler olduğunun belirlenmesi noktasında Ziyaret Yönetmeliği'nin takdir hakkı bıraktığı yargılama makamlarının somut olayın özelliklerini ve ziyaretçi olarak ismi bildirilen kişilerle ilgili değişen koşulları gözeterek bireylerin özel hayata saygı hakkı ile kurum güvenliğinin sağlanması arasında adil bir denge gözetmesi gerektiğine işaret etmektedir (benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Mehmet Zahit Şahin, §§ 66-68).
17. Somut olayda ise başvurucunun yargılama makamlarının takdir hakkı kapsamında değerlendirme yapabileceği bir temellendirmede bulunmadığı görülmektedir. Zira başvurucu, ziyaretçi listesinde kimlerin yer aldığını belirtmediği gibi COVID-19 salgınının ziyaretçilerinden hangisinin ziyaretine ne sebeple engel olduğu ve ziyaretçi listesine kimi hangi sebeple eklemek istediği hususunda hiçbir bilgi ve belge sunmamıştır. Oysaki yargılama makamlarının zorunlu hâl değerlendirmesi yapabilmesi için anılan hususlarda en azından bilgi sahibi olması gerekmektedir. Bununla birlikte başvurucunun COVID-19 salgınına yönelik tedbirlerin uygulanması nedeniyle "her ay yeni bir ziyaretçi listesi sunma hakkı" tanınmasına ilişkin şikâyetine zamansal açıdan da bir belirlilik kazandırmadığı anlaşılmaktadır. Bu hâliyle başvurucunun iddiaların somutlaştırılması ve temellendirilmesi yükümünü gereği gibi yerine getirdiğinden söz edilemez.
18. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Maddi ve Manevi Varlığın Korunması ve Geliştirilmesi Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
19. Başvurucu; COVID-19 salgını gerekçe gösterilerek aylarca İnfaz Kurumunda kültürel, sosyal ve sportif faaliyetlerin kısıtlandığını, bu nedenle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
20. Bakanlık görüşünde; COVID-19 hastalığının yayılımını durdurmak için maske takılması, yurt dışı uçuşların yasaklanması, ülke kara sınırlarının belirli ülkelere kapatılması, pandemi hastanelerinin belirlenmesi, vatandaşların yurt dışı seyahatlerinin ertelenmesi, yurt dışından gelen vatandaşların 14 günlük karantinaya alınması, eğitime ara verilmesi, konaklama tesisleri, restoranlar, yurtlar ve huzurevlerinde tedbirlerin çeşitlendirilmesi, açık ve kapalı cezaevlerinde açık görüşlerin ertelenmesi gibi tavsiye kararları alındığı belirtilmiştir. Sonuç olarak hak ihlali bulunup bulunmadığı hususunda inceleme yapılırken Anayasa, ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği değerlendirilmiştir.
21. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesinde salgın döneminde sosyal faaliyetlerde yapılan kısıtlamaların ceza infaz kurumu koşullarını katlanılamaz hâle getirdiğini ve pandemi koşullarının ceza infaz kurumlarında mahpusları dış dünyadan tamamen soyutlamanın gerekçesi yapılamayacağını belirterek bu durumun hak ihlallerine yol açtığını vurgulamıştır.
22. Başvurunun bu kısmı, söz konusu iddialar ceza infaz kurumundaki iyileştirme programları kapsamındaki faaliyetlere ilişkin olduğundan Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı kapsamında incelenmiştir.
23. Hükümlü veya tutuklular, Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında hukuka uygun olarak kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkından mahrum bırakılabilirken (İbrahim Uysal [2. B.], B. No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) genel olarak Anayasa ve Sözleşme’nin ortak alanı kapsamında kalan diğer temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Bununla birlikte ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi ceza infaz kurumunda güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir, makul gerekliliklerin olması durumunda sahip olunan haklar sınırlanabilir (Turan Günana [1. B.], B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35).
24. Anayasa Mahkemesi İbrahim Kaptan ([2. B.], B. No: 2017/30510, 18/7/2018) kararında, ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi kurumda güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir, makul gerekliliklerin bulunduğu hâllerde iyileştirme faaliyetlerinde geçici süreyle kısıtlamalar yapılabileceğine karar vermiştir. Somut olayda sağlığın korunması için alınan tedbirler kapsamında kültürel, sosyal ve sportif faaliyetlerde yapılan kısıtlamaların geçici tedbir mahiyetinde olduğu görülmektedir. Ayrıca 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile 29/3/2020 tarihli ve 31083 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yönetmelik (Yönetmelik) hükümleri birlikte incelendiğinde iyileştirme programları kapsamında özellikle spor alanlarından yararlanma faaliyetine katılabilecek hükümlülerin belirlenmesi hususunda idare ve gözlem kurulu tarafından karar alınması gerektiği anlaşılmaktadır.
25. Başvuru konusu olayda ise başvurucunun sağlık durumu da gözetilerek spor yapabileceğine dair kurul tarafından bir karar alındığına dair açıklaması ve iddiasının olmadığı görülmüştür. Bunun yanında Yönetmelik'e göre mahpusların koğuşlarda bireysel spor yapma olanağı mevcut olduğu gözetildiğinde başvurucunun bireysel spor yapamadığına ya da engellendiğine dair bir iddia da ileri sürmediği tespit edilmiştir. Ayrıca başvurucunun soyut ve genel ifadelerle kültürel, sosyal ve sportif faaliyetlerin kısıtlandığını ileri sürdüğü görülmekle birlikte hangi tarihlerde ve hangi kültürel, sosyal ve sportif etkinliklere katılamadığını belirtmediği anlaşılmaktadır. Böylelikle başvurucunun geçici bir süre toplu spor faaliyeti ile kültürel ve sosyal diğer faaliyetlere katılamamanın kendisi üzerindeki olumsuz etkilerini de ortaya koyduğundan söz edilemez. Dolayısıyla somut olay bağlamında başvurucunun hangi temelde hangi sebeple ilgili anayasal güvencelerin ihlal edildiğine ilişkin olarak yeterli bir açıklama yaptığı sonucuna ulaşılması mümkün görünmemektedir.
26. Anayasa Mahkemesi Yunus Usluer ve Diğerleri ([2. B.], B. No: 2020/24122, 22/1/2025) kararına konu benzer somut olayda da COVID-19 salgını gerekçe gösterilerek ceza infaz kurumunda spor faaliyetlerinin kısıtlanması nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna ulaşmıştır. Anılan kararda başvurucunun ihlal iddiasına ilişkin delillerini sunma ve temel hak ve özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmediği belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun iddialarının doğruluğunu destekleyecek ve ortaya koyacak nitelik ve yeterlilikte bilgi ve belge sunmadığı da gözönüne alındığında söz konusu iddialarını temellendirmediği ifade edilmiştir. Somut olayda da ceza infaz kurumunda bulunan başvurucunun hem spor faaliyetlerine katılamamaya ilişkin şikâyeti hem de kültürel ve sosyal diğer faaliyetlere katılamamaya yönelik şikâyetleri yönünden Yunus Usluer ve Diğerleri kararında anılan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektirir bir durum bulunmamaktadır.
27. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Maddi ve Manevi Varlığın Korunması ve Geliştirilmesi Hakkı Bağlamında Ayrımcılık Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
28. Başvurucu; COVID-19 salgını gerekçe gösterilerek aylarca İnfaz Kurumunda kültürel, sosyal ve sportif faaliyetlerin kısıtlandığını, formda belirttiği diğer İnfaz Kurumlarında aynı dönemde tutuklu ve hükümlülerin bazı sosyal aktivitelerden faydalandırıldığı hâlde kendisinin bu imkânlardan yararlanamadığını, bu nedenle eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
29. Bakanlık görüşünde; hak ihlali bulunup bulunmadığı hususunda inceleme yapılırken Anayasa, ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği değerlendirilmiştir.
30. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesinde önceki ihlal iddialarını tekrar etmiştir.
31. Başvurunun bu kısmı, söz konusu iddialar ceza infaz kurumundaki iyileştirme programları kapsamındaki faaliyetlere ilişkin olduğundan Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı bağlamında ayrımcılık yasağı kapsamında incelenmiştir.
32. Anayasa'nın 10. maddesinde yer alan eşitlik ilkesi Sözleşme'nin 14. maddesinde güvence altına alınan ayrımcılık yasağını da kapsayan daha geniş bir anlam ifade etmektedir. Bu sebeple bireysel başvuru bakımından bütün eşitlik ilkesine aykırılık iddialarının incelenmesi mümkün olmayıp yalnızca ortak koruma alanında yer alan ayrımcılık yasağı ile sınırlı olarak değerlendirme yapılabilir (Reis Otomotiv Ticaret ve Sanayi A.Ş. [GK], B. No: 2015/6728, 1/2/2018, § 78; Ayca Yılmaz Gültekin [1. B.], B. No: 2019/11085, 19/10/2023, § 50).
33. Ayrıca Anayasa’nın 10. maddesi “ayrımcılık yasağı” biçiminde düzenlenmemiş olsa bile eşitlik ilkesinin anayasal bağlamda her durumda dayanılacak normatif bir değer taşıması nedeniyle ayrımcılık yasağının da etkili bir şekilde hayata geçirilmesi gerekir (AYM, E.1996/15, K.1996/34, K.T. 23/9/1996). Başka bir deyişle eşitlik ilkesi somut bir ölçü norm olarak ayrımcılık yasağını da içerir (Tuğba Arslan [GK], B. No: 2014/256, 25/6/2014, § 108; Nurcan Yolcu [GK], B. No: 2013/9880, 11/11/2015, § 34).
34. Bireysel başvuru yolunda Anayasa Mahkemesinin Anayasa'nın 10. maddesi kapsamında inceleyebileceği bir meselenin varlığından söz edilebilmesi için aynı veya göreceli olarak benzer durumda olan kişilere yönelik olarak farklı muamelenin varlığı şarttır. Benzer durumun varlığının gösterilmesi şartı kıyaslanan grupların tıpatıp aynı olmasını gerektirmez (Nuriye Arpa [2. B.], B. No: 2018/18505, 16/6/2021, § 55; Ayca Yılmaz Gültekin, § 51; Ford Otomotiv Sanayi A.Ş. [GK], B. No: 2019/40991, 23/3/2023, § 133).
35. Öte yandan ayrımcılık yasağı kapsamında farklı muamelenin bulunduğunu ispatlama mükellefiyeti başvurucudadır (Nuriye Arpa, § 60). Ancak farklı muamelenin nesnel ve haklı bir sebebinin bulunmadığı konusunun olgusal olarak başvurucu tarafından temellendirilmediği ya da objektif olarak ispatın imkânsız ya da beklenmesinin makul olmayacağı durumlar istisna tutulmalıdır (Burcu Reis [1. B.], B. No: 2016/5824, 28/12/2021, § 52; Ayca Yılmaz Gültekin, § 56).
36. Somut olayda da başvurucu, bireysel başvuru formunda bazı ceza infaz kurumlarının adını verip bu kurumlarda bazı hakların kısıtlanmadığını ileri sürmüş ise de başvurucunun anılan ceza infaz kurumlarındaki uygulamalara dair bilgi ve belge sunmadığı gibi neden ve nasıl hukuksal statüsü aynı olanlara yönelik farklı bir muamele olduğuna dair bir açıklama da yapmadığı görülmüştür.
37. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Diğer İhlal İddiaları
38. Başvurucu; bireysel başvuru formunda her ne kadar bilgisayar yoluyla makale ve hukuki evrak düzenleyebilmesi için imkân tanınmasını, salgın döneminde yapamadığı açık ve kapalı görüş haklarının tarafına tanınmasını ve aynı dönemde odasında ayda bir kez arama yapılmamasını talep etmişse de başvurucunun bu taleplerini açıkça ileri sürdüğü ilgili kanun yollarını tükettiğine dair bilgi ve belge sunmadığı anlaşılmaktadır.
39. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı bağlamında ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Diğer ihlal iddialarının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA ,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/3/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.