Başkan
|
:
|
Basri BAĞCI
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Metin KIRATLI
|
Raportör
|
:
|
Fatih ALKAN
|
Başvurucu
|
:
|
Özge KAHRAMAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Hülya YILDIRIM
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, güvenlik soruşturması neticesinde elde edilen
verilerin silinmesi talebiyle açılan davanın incelenmeksizin reddedilmesi
nedeniyle kişisel verilerin korunmasını isteme hakkıyla bağlantılı olarak
etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/10/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca
başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği, bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar şöyledir:
5. Başvurucu, başvuruya konu süreçte 4/11/1981 tarihli ve
2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'na göre planlanan öğretim üyesi yetiştirme
programı (ÖYP) kapsamında görev yapmaktayken 15/8/2016 tarihli ve 674 sayılı
Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname'nin (OHAL KHK'sı) 49. maddesi gereğince statüsü değiştirilmiştir.
Buna göre başvurucu, 2547 sayılı Kanun'un 50. maddesinin birinci fıkrasının (d)
bendinde araştırma görevlileri için öngörülen statüye geçirilmiştir.
6. Başvurucu, 2547 sayılı Kanun'un geçici 78. maddesi
gereğince aynı Kanun'un 33. maddesinde düzenlenen hukuki statüye geçiş yapma
olanağının bulunduğunu belirterek bu yönde işlem yapılması talebiyle görev
yaptığı Mersin Üniversitesi Rektörlüğüne (Rektörlük) başvurmuştur. İlgili
Komisyon, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünce 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı
Polis Vazife ve Salȃhiyet Kanunu'nun ek 7. maddesi kapsamında elde edilen
ve mazruf şekilde gönderilen istihbari bilgiler doğrultusunda başvurucunun millî
güvenliğe karşı faaliyette bulunan yapı, oluşum ya da gruplarla irtibatının
veya iltisakının olduğunun değerlendirildiğine yönelik rapor düzenlemiştir.
12/7/2018 tarihli raporda, başvurucu hakkında herhangi bir kaydın bulunmadığı
ancak elde edilen istihbari bilgilerde başvurucunun ve kardeşinin 2011 yılında
yasa dışı TKP/ML örgütünün memur yapılanmasının üye ve temsilcilerinin
düzenlediği kampa katıldığı ve örgütün gençlik yapılanmasında faaliyet
gösterdiğinin tespit edildiği belirtilmiştir. Rektörlük, söz konusu rapor
doğrultusunda başvurucunun talebinin reddine 18/7/2018 tarihinde karar
vermiştir.
7. Başvurucu, söz konusu istihbari bilgilerin gerçeğe
uygun olmadığını belirterek kendisi hakkındaki kaydın silinmesi talebiyle
İstanbul Emniyet Müdürlüğüne başvurmuştur. 26/6/2019 ve 16/7/2019 tarihlerinde
verilen cevaplarda, 12/4/2000 tarihli ve 24018 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan mülga Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Yönetmeliği
gereğince güvenlik soruşturmasının her evresinde gizliliğe uyulacağının ve
sonuçların bilmesi gerekenlerden başkasına açıklanmayacağının düzenlendiği, bu
nedenle talebe cevap verilmeyeceği belirtilmiştir. Bunun üzerine başvurucu,
verilen ret cevabının iptal edilmesi talebiyle idari yargı düzeninde dava
açmıştır. Dava dilekçesinde; güvenlik soruşturması raporlarının kesin ve tek
başına sonuç doğuran bir işlem olduğunu, istihbarat notlarında yer alan
bilgilerin hayatının her aşamasında karşısına çıkmaya devam edeceğini, söz
konusu bilgilerin idari işlemler açısından tek başına hukuki delil olarak ele
alındığını, anılan bilgilerin gerçeğe aykırı olduğunu ve hukuka aykırı olan bu
notların denetimsiz bırakılamayacağını ileri sürmüştür.
8. Ankara 10. İdare Mahkemesi, davaya konu edilen işlemin
tereddüte mahal vermeyecek şekilde ortaya konulması gerektiğini belirterek önce
dava dilekçesinin yenilenmek üzere reddine, dilekçenin yenilenmesinin akabinde
de yetkisizliğe karar vermiştir. Sonraki süreçte İstanbul 5. İdare Mahkemesi
(İdare Mahkemesi), dava konusu edilen istihbarat bilgi notunun kesin ve
yürütülebilir nitelikte bir işlem vasfı taşımadığı ve esasının incelenmesine
hukuken imkân olmadığı gerekçesiyle davanın incelenmeksizin reddine karar
vermiştir. 10/1/2020 tarihinde verilen kararda; söz konusu bilgi notunun
Rektörlüğün talebi üzerine 2559 sayılı Kanun'un ek 7. maddesi kapsamında
oluşturulduğu, kanaat ve bilgi verici mahiyette olduğu, kayıtların hukuki
geçerliliği olan başka bilgi ve belgelerle desteklenmediği sürece işleme esas
teşkil etmeyeceği ve icrai işlemin hazırlayıcısı niteliğinde bir ön işlem
olduğu ifade edilmiştir. Karara karşı yapılan istinaf başvurusu, İstanbul Bölge
İdare Mahkemesi Onuncu İdare Dava Dairesinin 10/9/2020 tarihli kararıyla kesin
olarak reddedilmiştir.
9. Nihai karar 5/10/2020 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
10. İlgili hukuk (ulusal mevzuat, uluslararası
düzenlemeler ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları) için bkz.
E.Ü. [GK], B. No: 2016/1310, 17/9/2020, §§ 22-27, 33-42; Ümit Eyüpoğlu, B.
No: 2018/6161, 28/6/2022, §§ 20-28.
1. İlgili
Mevzuat
11. 2547 sayılı Kanun’un "Araştırma
görevlileri" kenar başlıklı 33. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"a) Araştırma görevlileri,
yükseköğretim kurumlarında yapılan araştırma, inceleme ve deneylerde yardımcı
olan ve yetkili organlarca verilen ilgili diğer görevleri yapan öğretim
elemanıdır. ... Bunlar ilgili anabilim veya anasanat dalı başkanlarının
önerisi, Bölüm Başkanı, Dekan, enstitü, yüksekokul veya konservatuvar müdürünün
olumlu görüşü üzerine rektörün onayı ile araştırma görevlisi kadrolarına en çok
üç yıl süre ile atanırlar; atanma süresi sonunda görevleri kendiliğinden sona
erer. Bunlar aynı usulle yeniden atanabilirler.
..."
12. 2547 sayılı Kanun'un "Lisans üstü
öğretim" kenar başlıklı 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"... d) Lisans üstü öğretim yapan
öğrenciler, kendilerine tahsis edilebilecek burslardan yararlanabilecekleri
gibi, her defasında bir yıl için olmak üzere araştırma görevlisi kadrosuna da
atanabilirler. ..."
13. 674 sayılı KHK'nın 49. maddesi şöyledir:
"4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanununa aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
EK MADDE 30- Öğretim Üyesi Yetiştirme
Programı kapsamında 33 üncü maddenin (a) fıkrası uyarınca araştırma görevlisi
kadrosuna atanmış olup, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte araştırma
görevlisi kadrosunda bulunanların statüleri herhangi bir işleme gerek
kalmaksızın 50 nci maddenin birinci fıkrasının (d) bendinde belirtilen statüye
dönüştürülmüş sayılır ve bunlar hakkında söz konusu (d) bendi hükümleri uygulanır.
Bu şekilde statüleri değiştirilen araştırma görevlilerinden 33 üncü maddenin
(a) fıkrasına göre yeniden ataması yapılmayanların mecburi hizmet
yükümlülükleri kaldırılır. 35 inci madde uyarınca başka bir üniversitede ve
yurtdışında eğitimde bulunanlar, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren üniversitelerinin talebi üzerine onbeş gün içinde kendi
üniversitelerine dönmek zorundadırlar. Bu süre içerisinde dönmeyenlerin
atamaları iptal edilir."
14. 674 sayılı KHK'nın 49. maddesi, 10/11/2016 tarihli ve
6758 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun'un 44.
maddesinde aynen kabul edilmiştir.
15. 2559 sayılı Kanun'un ek 7. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Polis, Devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Anayasa düzenine ve genel güvenliğine dair
önleyici ve koruyucu tedbirleri almak, emniyet ve asayişi sağlamak üzere, ülke
seviyesinde ve sanal ortamda istihbarat faaliyetlerinde bulunur, bu amaçla
bilgi toplar, değerlendirir, yetkili mercilere veya kullanma alanına ulaştırır.
Devletin diğer istihbarat kuruluşlarıyla işbirliği yapar.
....
Kararda ve yazılı emirde, hakkında
tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, kullandığı telefon
numaraları, ilgili internet bağlantı adresi veya bağlantıyı tesbite imkân veren
kodundan belirlenebilenler ile tedbirin türü, kapsamı ve süresi ile tedbire
başvurulmasını gerektiren nedenler belirtilir. Kararlar, en fazla üç ay için
verilebilir; bu süre aynı usûlle üçer ayı geçmeyecek şekilde en fazla üç defa
uzatılabilir. Ancak, terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde devam eden
tehlikelere ilişkin olarak gerekli görülmesi halinde, hâkim üç aydan fazla
olmamak üzere sürenin müteaddit defalar uzatılmasına karar verebilir.
...
Uygulanan tedbirin sona ermesi halinde,
dinlemenin içeriğine ilişkin kayıtlar en geç on gün içinde yok edilir. Durum
bir tutanakla tesbit olunur ve bu tutanak denetimde ibraz edilmek üzere
muhafaza edilir.
...
Bu madde hükümlerine göre yürütülen
faaliyetler çerçevesinde elde edilen kayıtlar, birinci fıkrada belirtilen
amaçlar dışında kullanılamaz. Elde edilen bilgi ve kayıtların saklanmasında ve
korunmasında gizlilik ilkesi geçerlidir...."
2. İlgili Yargı Kararları
16. 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu'nun Devlet memurluğuna alınacaklarda aranan genel ve özel şartları
içeren 48. maddesine 1/2/2018 tarihinde eklenen "Güvenlik soruşturması
ve/veya arşiv araştırması yapılmış olmak" ibaresinin iptaline ilişkin
Anayasa Mahkemesinin 24/7/2019 tarihli ve E.2018/73, K.2019/65sayılı kararının
ilgili kısmı şöyledir:
"...169. Bu bağlamda güvenlik
soruşturması ve arşiv araştırmasıyla elde edilen veriler kişisel veri
niteliğindedir. Kuralla güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması kapsamında
kamu mercileri tarafından özel yaşamı ile ilgili sorular sorulması da dâhil
olmak üzere bir bireyin özel hayatı, iş ve sosyal yaşamıyla ilgili bilgilerinin
alınması, kaydedilmesi ve kullanılması özel hayata saygı hakkına sınırlama
niteliğindedir.
170. Anayasa'nın 129. maddesinin birinci
fıkrasında memurlar ve kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak
faaliyette bulunma yükümlülükleri düzenlenmiştir. Belirtilen hususlar
gözetilerek kamu görevlerine atanacak kişiler bakımından birtakım şartlar
getirilmesi doğaldır. Bu şekilde aranan nitelikler kamu hizmetinin etkin ve
sağlıklı bir biçimde yürütülmesi amacına yöneliktir. Dolayısıyla kamu görevine
atanmadan önce kişilerin güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasını
öngören kural kanun koyucunun takdir yetkisindedir. Ancak bu alanda düzenleme
getiren kuralların kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde
tedbirler uygulama ve özel hayatın gizliliğine yönelik müdahalelerde bulunma
yetkisi verildiğini yeterince açık olarak göstermesi ve olası kötüye
kullanmalara karşı yeterli güvenceleri sağlaması gerekir.
171. Kuralda güvenlik soruşturması
ve/veya arşiv araştırması yapılması memurluğa alımlarda genel şartlar arasında
sayılmasına karşın güvenlik soruşturmasına ve arşiv araştırmasına konu edilecek
bilgi ve belgelerin neler olduğuna, bu bilgilerin ne şekilde kullanılacağına,
hangi mercilerin soruşturma ve araştırmayı yapacağına ilişkin herhangi bir
düzenleme yapılmamıştır. Diğer bir ifadeyle güvenlik soruşturması ve arşiv
araştırmasının yapılmasına ve elde edilecek verilen kullanılmasına ilişkin
temel ilkeler belirlenmeksizin kuralla sadece güvenlik soruşturması ve arşiv
araştırması yapılması devlet memurluğuna alımlarda aranacak şartlar arasında sayılmıştır.
172. Güvenlik soruşturması ve arşiv
araştırması sonucunda devlet memurluğuna atanmada esas alınacak kişisel veri
niteliğindeki bilgilerin alınmasına, kullanılmasına ve işlenmesine yönelik
güvenceler ve temel ilkeler kanunla belirlenmeksizin bunların alınmasına ve
kullanılmasına izin verilmesi Anayasa’nın 13., 20. ve 128. maddeleriyle
bağdaşmamaktadır.
173. Açıklanan nedenlerle kural
Anayasa’nın 13., 20. ve 128. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir."
17. Danıştay Onuncu Dairesinin 16/11/1995 tarihli ve
E.1995/1313, K.1995/5706 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"... Dava, davacının hakkında
düzenlenen bilgi fişinin kayıtlardan silinmesi isteminin reddi yolunda tesis
edilen işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
Ankara 9. İdare Mahkemesi, düzenlenen
bilgi fişinin tek başına davacının menfaatini etkileyen kesin ve yürütülmesi
zorunlu bir işlem olmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
Davacı, hakkında kovuşturmaya yer
olmadığına karar verildiği halde fiş kaydının iptal edilmediğini, hakkında düzenlenen
fişin icrai nitelikte idari bir işlem olduğu, dolayısıyla idari davaya konu
olabileceğini iddia ederek anılan mahkeme kararının temyizen incelenip
bozulmasını istemektedir.
Dava ve temyiz dosyasının
incelenmesinden; hakkında 1984 yılında uyuşturucu madde kaçakçılığı
suçlamasıyla fezleke düzenlenen davacının, İstanbul Sıkıyönetim Askeri
Mahkemesine sevk edildiği, bundan dolayı İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından
hakkında "yakalandı" kaşeli bilgi fişi tanzim edildiği, Sıkıyönetim
Askeri Savcılığı tarafından davacı hakkında "kovuşturmaya yer
olmadığına" karar verildiği, bilgi fişinin, dayanağının ortadan kalkmasına
karşın güvenlik soruşturmalarını olumsuz etkilediğinden bahisle, iptali
istemiyle davalı idareye başvurulmasına karşın bu istemin reddedildiği ve
davanın bu konudaki işlemin iptali istemiyle açıldığı anlaşılmaktadır.
Dava konusu bilgi fişinin yaşamı boyunca
her an ilgilinin karşısına çıkarılabileceği açık olup, ilgilinin menfaat ilgisi
bulunduğu, kesin ve yürütülmesi zorunlu bir işlem olduğu tartışmasız olan fiş
kaydı şeklindeki idari işlemin idari davaya konu olabileceğinin kabul edilmesi
gerekmektedir. Aksi bir düşünce, bir kısım idari işlemlerin yargı denetiminin
dışında kalması gibi bir sonuç doğuracaktır. Böyle bir durumun hak arama özgürlüğü
ve hukuk devleti ilkesiyle bağdaştırılamayacağı açıktır. Bu itibarla davacı
hakkında düzenlenen bilgi fişinin idari davaya konu olabilecek nitelikte
olmadığı gerekçesiyle davayı reddeden idare mahkemesi kararında hukuki isabet
görülmemiştir."
B. Uluslararası
Hukuk
18. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özel
ve aile hayatına saygı hakkı" kenar başlıklı 8. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkes özel ve aile hayatına,
konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir."
19. Sözleşme'nin "Etkili başvuru hakkı"
kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Bu Sözleşme’de tanınmış olan hak
ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, söz konusu ihlal resmi bir hizmetin ifası
için davranan kişiler tarafından gerçekleştirilmiş olsa dahi, ulusal bir merci
önünde etkili bir yola başvurma hakkına sahiptir."
20. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin
13. maddesi uyarınca temel hak ve özgürlüklerin ulusal düzeyde korunması için
etkili bir başvuru yolunun var olması gerektiğini belirtmektedir. AİHM'e göre
Sözleşme'nin 13. maddesi yetkili ulusal makamlar tarafından Sözleşme kapsamına
giren bir şikâyetin esasının incelenmesine izin veren ve uygun bir telafi
yöntemi sunan bir iç hukuk yolunun sağlanmasını gerekli kılmaktadır. Ayrıca bu
hukuk yolunun teoride olduğu kadar pratikte de etkili bir yol olması
gerekmektedir (İlhan/Türkiye [BD], B. No: 22277/93, 27/6/2000, § 97; Kudla/Polonya
[BD], B. No: 30210/96, 26/10/2000, § 157; Özpınar/Türkiye, B. No:
20999/04, 19/10/2010, § 82).
21. AİHM, etkili başvuru hakkının Sözleşme çerçevesinde
savunulabilir nitelikteki bir şikâyetin etkili bir şekilde mahkemelerce
incelenmesini ve öngörülen yolun uygun bir telafi imkânı sunmaya elverişli
olmasını güvence altına aldığını vurgulamaktadır (Kudla/Polonya, § 157; Dimitrov-Kazakov/Bulgaristan,
B. No: 11379/03, 10/2/2011, § 35). AİHM, iç hukuktaki düzenlemelerin
başvuruculara bu anlamda asgari güvenceleri içerecek şekilde yeterli bir hukuk
yolu sunup sunmadığını irdelemektedir (Dimitrov-Kazakov/Bulgaristan, §
36).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Anayasa Mahkemesinin 4/2/2025 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
23. Başvurucu; güvenlik soruşturması yapılarak istihbari
bilgi toplanması ve ilgili kurumlara sunulmak üzere hakkında bilgi notu
oluşturulması suretiyle gerçekleştirilen işlemin üçüncü kişiler ve kurumlar
üzerinde doğrudan sonuç doğurduğunu, söz konusu işlemin icrai, tek yanlı,
belirleyici, kesin ve tek başına sonuç doğurucu nitelikte olduğunu ileri
sürmüştür. Yaşamı boyunca her an karşısına çıkacağı açık olan işlemin
hukukiliğinin incelenmesi amacıyla ilgili yargı içtihatlarına dayanarak açtığı
davanın ortada icra edilebilir bir işlem olmadığı gerekçesiyle reddedildiğini,
bu gerekçenin sonuç doğurucu nitelikteki istihbarat bilgilerini hukuki denetim
dışında bıraktığını ve hukuki güvenlik ilkesiyle bağdaşmadığını iddia etmiştir.
Başvurucu, kişisel veri mahiyetinde olan birtakım bilgilerin herhangi bir
hukuki denetimden geçirilmeden doğru kabul edilmesi ve sonucu ağır olan
işlemlerin tek gerekçesi olarak kabul edilmesine yol açan bu yaklaşım nedeniyle
kişilik haklarının zedelendiğini ifade etmiştir. İstihbarat notunun doğru
tespitler içermediğini ve somut dayanağının bulunmadığını, kayıt altına alınan
bu tür verilerin silinmesi talebinin reddine karşı açtığı davanın
incelenmeksizin reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının, kişisel
verilerin korunmasını isteme hakkının, özel hayata saygı hakkının ve örgütlenme
hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. Bakanlık görüşünde, ilgili mevzuata ve Anayasa
Mahkemesinin anılan iptal kararına (bkz. § 16) yer verilmiştir. Ayrıca görüşte,
somut olayda iddia ve savunmaların mahkemelerce dikkate alındığı ve gereken araştırmaların
yapıldığı, elde edilen bilgi ve belgeler ışığında yürürlükteki mevzuatın
değerlendirildiği, verilen kararın makul bir şekilde ve ayrıntılı olarak
gerekçelendirildiği ifade edilmiştir. Öte yandan görüş yazısının ekinde yer
alan İstanbul Emniyet Müdürlüğünün 16/2/2024 tarihli yazısında, başvurucunun
28/5/2018 tarihli güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması formunu imzaladığı
ve bu suretle hakkında gerçekleştirilen güvenlik soruşturmasına rıza gösterdiği
belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı sunduğu dilekçede başvuru
formunda yer alan iddialarını ve taleplerini yinelemiştir.
B. Değerlendirme
25. Anayasa’nın "Özel hayatın gizliliği" kenar
başlıklı 20. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, kendisiyle ilgili kişisel
verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle
ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların
düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp
kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen
hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına
ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir."
26. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve
görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, ...
kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan ... engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve
manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
27. Anayasa’nın "Temel hak ve hürriyetlerin
korunması" kenar başlıklı 40. maddesi şöyledir:
"Anayasa ile tanınmış hak ve
hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma
imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin
hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek
zorundadır.
Kişinin, resmî görevliler tarafından
vâki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin
edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır."
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvuruya konu olayda, idarenin talebi üzerine başvurucu hakkında
yapılan güvenlik soruşturması neticesinde istihbarat bilgi notu düzenlenmiş ve
söz konusu nota karşı açılan iptal davasında İdare Mahkemesince ortada kesin ve
yürütülebilir nitelikte bir işlem olmadığı gerekçesiyle davanın incelenmeksizin
reddine karar verilmiştir. Söz konusu sürece ilişkin olarak başvurucunun temel
iddiası, kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı kapsamında kaldığını ve
kendisiyle ilişkilendirildiğini belirttiği birtakım verilerin kamusal
makamlarca hukuka aykırı şekilde tutulduğu iddiasıyla açtığı iptal davasının
esastan incelenmediğine, bu suretle etkili, ciddi ve sonuç alıcı şekilde bir
çözüm imkânı sunulmadığına dairdir. Dolayısıyla başvurucunun iddialarının
öncelikle Anayasa'nın 20. maddesinde düzenlenen kişisel verilerin korunmasını
isteme hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde güvence altına
alınan etkili başvuru hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerekir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
30. Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan
kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı, kişilerin kendisiyle ilgili kişisel
veriler hakkında bilgilendirilme ve bu verilere erişim hakkını da içermektedir.
Kişilerin kendisi hakkında hangi verilerin kim tarafından, ne zaman ve hangi
nedenle işlendiğini bilmesi bu verileri düzeltme, sildirme, engelleme gibi
haklarını kullanmasını da mümkün kılmakta ve anayasal güvencelerin hayata
geçirilmesini sağlamaya yönelik tamamlayıcı bir özellik taşımaktadır (Ümit
Eyüpoğlu, § 50).
31. Anayasa'nın 12. maddesine göre herkes kişiliğine
bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.
Bu genel nitelikteki anayasal düzenleme ile bireylerin kişilik değerlerine
yönelen, zarar veren olumsuz tutum ve davranışlar dışlanmaktadır. Bunun yanında
Anayasa'nın 5. maddesinde bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin korunması
için gerekli şartların hazırlanması, devletin temel amaç ve görevlerinden biri
olarak sayılmaktadır. Bu düzenlemeler ışığında devletin bireylerin kişisel
verilerinin korunmasını isteme hakkına keyfî olarak müdahale etmemenin yanında
üçüncü kişilerin hak ve özgürlüklerine yönelen saldırıları önlemekle yükümlü
kılındığı, bu bağlamda pozitif yükümlülüklerinin bulunduğu açıktır (Ali
Çığır, B. No: 2015/19298, 8/5/2019, § 32; Erol Kumcu, B. No:
2015/18988, 9/5/2019, § 32; U.B., B. No: 2015/3175, 10/10/2019, § 33).
32. Söz konusu yükümlülükler, yakın tehlikelere karşı
kişilerin özel hayatlarının bir parçası olan kişisel verilerinin korunmasını ve
devam eden haksız müdahalelerin durdurulmasını sağlayabilmelidir. Ayrıca
müdahalenin kaynağı olan işlemler, eylemler veya ihmaller konusunda kişilere
etkili bir karşı çıkma ve oluşan zararların tazmin edilebilmesi için telafi
etme imkânı tanımalıdır. Bu imkân ise ancak etkili bir başvuru yolunun mevcut
olması ile mümkündür (Meral Danış Beştaş (3), B. No: 2017/34087,
13/10/2020, § 36).
33. Etkili başvuru hakkı; anayasal bir hakkının ihlal
edildiğini ileri süren herkese, hakkın niteliğine uygun olarak iddialarını
inceletebileceği makul, erişilebilir, ihlalin gerçekleşmesini veya sürmesini
engellemeye ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya (yeterli giderim sağlama)
elverişli idari ve yargısal yollara başvuruda bulunabilme imkânının sağlanması
olarak tanımlanabilir (Y.T. [GK], B. No: 2016/22418, 30/5/2019, § 47).
34. Müdahalenin kim tarafından gerçekleştirildiğine,
müdahalenin devam edip etmediğine ve özel düzenlemelerin öngörülüp
öngörülmediğine göre ihlal iddialarının tespit edilmesi, ihlalin giderilmesi
konusunda başarı şansı sunan hukuki yollar farklılaşabilmektedir. Bu noktada
etkili hukuki yolların bulunup bulunmadığının belirlenmesi ve etkili olabilecek
hukuk yollarına başvurulması durumunda bu yolun pratikte de etkili şekilde
işletilip işletilmediğinin irdelenmesi önem arz etmektedir (Meral Danış
Beştaş (3), § 38).
35. Bireylerin hak aramalarına olanak sağlayacak hukuk
yolunun türünü ve yöntemini belirleme, usul kurallarını saptama konusunda
Devletin takdir yetkisi bulunmaktadır. Söz konusu yolun etkili şekilde işleyip işlemediği
ise somut uyuşmazlıkların ne ölçüde çözümlenebildiğiyle ve hak arayanın ileri
sürdüğü hususların ne şekilde karşılandığıyla ilgilidir. Hukuk sistemimizde
bireyler, kamusal makamların eylem veya işlemlerine doğrudan muhatap
olduklarında söz konusu eylem ya da işlemin hukukiliğini denetlettirme ve varsa
uğradığı zararı tazmin etme gayesiyle idari yargı düzeninde dava
açabilmektedir.
36. İdari işleme karşı açılan iptal davasının amacı,
idari işlemin hukuka aykırılığının tespit edilmesini ve işlemin iptal edilmesi
suretiyle işlemin tesisinden önceki duruma geri dönülmesini sağlamaktır.
Bireysel bir işleme karşı açılan iptal davasında kurulan iptal hükmü geçmişe
etkili olup idari işlemi geçmişe yönelik olarak hukuk âleminden kaldırır. Diğer
ifadeyle idari mahkeme tarafından iptal edilen bir idari işlem, hiç tesis
edilmemiş sayılır. İptal davasında idari işlemin hukuka aykırı olduğunu tespit
eden hâkimin yetkisi, iptal edilen işlemin yerine kaim olacak şekilde yeni bir
karar vermeden dava konusu işlemi iptal etmekle sınırlıdır (Erol Aksoy (2)
[GK], B. No: 2016/11026, 12/12/2019, § 51).
37. Bu anlamda idari yargı düzeninde ihdas edilen iptal
davası yolu, idarenin eylem ya da işlemleri nedeniyle menfaati etkilenen
bireylerin başvurabileceği yollardan biridir. Bir yolun hukuk düzeninde var
olması söz konusu yolun etkili şekilde işlediği anlamına gelmez. Etkili yol,
iddiaların esasının incelenmesine imkân sağlamalı ve uygun bir telafi yöntemi
sunmalıdır. Söz konusu yola başvurulabilmesi için öngörülen koşullar somut
olaylara tatbik edilirken dayanak işlem, eylem ya da ihmallerden kaynaklanan
savunulabilir nitelikteki iddiaların temel hak ve hürriyetlerin korunması
gayesiyle uyumlu şekilde değerlendirilmesi, koşulların oluşmadığı sonucuna
ulaşılması durumunda ise bu durumun yargı makamları tarafından ilgili ve
yeterli gerekçelerle açıklanması gerekir.
38. Ayrıca bireylerin temel hak ve hürriyetlerine
müdahale teşkil eden eylem, işlem ya da ihmallerin hukuka uygunluğunun
denetlenmesine olanak sağlayan düzenlemelerin herhangi bir yargı merciine
başvurma imkânını ortadan kaldıracak şekilde dar yorumlanmaması ve yargısal
koruma sağlama konusunda yargı makamlarınca temel hak ve özgürlükleri önceleyen
bir yaklaşım içinde olunması etkili başvuru hakkının gereklerinin sağlanması
açısından önem arz etmektedir (Meral Danış Beştaş (3), § 42).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
39. Başvuru; güvenlik soruşturması neticesinde düzenlenen
istihbarat bilgi notunun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla açılan iptal davasının
esasa girilmeden reddedilmesi ve davanın incelenmeksizin reddine karar
verilmesi nedeniyle ihlal iddialarını dile getirebileceği etkili bir başvuru
yolunun bulunmamasına, bir başka deyişle mevcut yargısal sistemin etkili
şekilde işletilmemesine ilişkindir.
40. Anayasa'nın 20. maddesinin üçüncü fıkrasında herkesin
kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahip olduğu, bu
hakkın kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilmeyi, bu
verilere erişmeyi, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etmeyi ve
amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsadığı ifade
edilmiştir (AYM, E.2014/122, K.2015/123, 30/12/2015, §§ 19, 20; Ümit
Eyüpoğlu, § 45). Anayasa Mahkemesinin sıklıkla kabul ettiği üzere
güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasıyla elde edilen veriler kişisel veri
niteliğindedir. Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla
yetkilendirilen birimler; araştırdıkları ve bilgi topladıkları bireylerin
kişisel veri niteliğindeki özel hayatlarıyla, iş ve sosyal yaşamlarıyla ilgili
bilgileri almakta ve bu kayıtları kullanmaktadır. Dolayısıyla güvenlik soruşturması
ve arşiv araştırması yapılması muhataplarının kişisel verilerinin korunmasını
isteme hakkına bir müdahale teşkil etmektedir (AYM, E.2018/73, K.2019/65,
24/07/2019, § 169; AYM, E.2020/24, K.2021/39, 03/06/2021, § 44; Fatih
Saraman [GK], B. No: 2014/7256, 27/2/2019, § 61; Arif Ali Cangı
[GK], B. No: 2016/4060, 17/9/2020, § 65).
41. Temel hak ve hürriyetlerine müdahalede bulunulan
bireylerin söz konusu müdahalenin hukukiliğini denetlettirme haklarının olduğu
tartışmasızdır. Bu anlamda Devletin etkili ve pratikte işleyen hukuk yolları
oluşturma konusunda pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu yükümlülük sonuçtan
bağımsız bir araç yükümlülüğüdür. İdarenin eylem ve işlemlerine karşı bireyler,
hukuki iddia ve argümanlarla öngörülebilir usul kuralları çerçevesinde davalar
açabilmeli ve uyuşmazlık konusu edilmeye hukuken uygun olan eylem ve işlemleri
hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde incelettirme imkânından uzak kalmamalıdır.
42. Tek taraflı ve gizli şekilde yürütülen güvenlik
soruşturmaları idareye geniş bir tarama ve yetki kullanma imkanı sağlamakla
birlikte söz konusu yetkinin keyfi şekilde kullanılmaması esastır. Dolayısıyla
bu tür faaliyetler neticesinde elde edilen ve kişiler hakkında tesis edilecek
diğer işlemlere dayanak kabul edilecek kişisel verilerin tutarlı, usule ve
gerçeğe uygun şekilde tutulması, bireylerin Devlete güven duyabilmesini temin
edecek biçimde saklanıp kullanılması önem arz etmektedir. Bu bağlamda Devletin
yasal düzenlemeleri hayata geçirirken ve uygulamalar yapılırken bu güven
duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınması gerekir. Bunun gereklerinden biri
de tutulan güvenlik soruşturması kayıtlarının usule ve hukuka uygunluğunun
yargı mercilerince denetlenebilmesine imkan sağlayan yaklaşımın kabul
edilmesidir.
43. Zira Anayasa Mahkemesi, güvenlik soruşturması
neticesinde elde edilen kişisel veri niteliğindeki bilgilerin ne şekilde
kullanılacağı, hangi mercilerin soruşturma ve araştırma yapacağı, bu bilgilerin
ne suretle ve ne kadar süre ile saklanacağı, ilgililerin söz konusu bilgilere
itiraz etme imkânının olup olmadığı ve bilgilerin bir müddet sonra silinip
silinmeyeceği hususlarının açık ve bilinebilir olmasının bireylerin güvende
hissedebilmesi açısından ne denli önemli olduğunu vurgulamaktadır. Ayrıca
yetkilendirilen kişi ya da kurumların bu yetkilerini kötüye kullanımını
önlemeye yönelik nasıl bir denetim yapılacağının da öngörülebilir olması
gerektiğini belirtmektedir (AYM, E.2020/24, K.2021/39, 03/06/2021, § 48). Bu
bağlamda Anayasa Mahkemesi muhtemel kötüye kullanmalara karşı yeterli
güvencelerin sağlanmasının gerekli olduğunu ifade etmektedir.
44. Somut olayda başvurucu, İdare Mahkemesine sunduğu
dava dilekçesinde güvenlik soruşturması neticesinde hakkında düzenlenen ve
idareye iletilen notun kesin ve tek başına sonuç doğuran bir işlem olduğunu,
söz konusu istihbarat notunda yer alan bilgilerin hayatının her aşamasında
karşısına çıkacağını ve hukuki denetim kapsamının dışında bırakılamayacağını
ifade etmiştir. İdare Mahkemesi, güvenlik soruşturması kapsamında elde edilen
istihbarat bilgi notunun kesin ve yürütülebilir nitelikte bir işlem vasfı
taşımadığı ve esasın incelenmesine hukuken imkan bulunmadığı gerekçesiyle
açılan iptal davasının incelenmeksizin reddine karar vermiştir. Mahkeme,
idarenin talebi üzerine 2559 sayılı Kanun'un ek 7. maddesi kapsamında başvurucu
hakkında oluşturulan notun, bilgi verici mahiyette olduğunu, idari işleme esas
teşkil etmeyeceğini, icrai işlemin hazırlayıcısı niteliğinde bir ön işlem
olduğunu ve başka bilgi ve belgelerle desteklenmedikçe işleme temel oluşturmayacağını
belirtmiştir.
45. 2559 sayılı Kanun'un ek 7. maddesi, anayasal düzene
ve genel güvenliğe dair önleyici ve koruyucu tedbirleri almak, emniyet ve
asayişi sağlamak üzere ülke seviyesinde ve sanal ortamda istihbarat
faaliyetlerinde bulunma ve bu konuda bilgi toplama hususunda kolluğu
yetkilendirmektedir. Başvurucunun 2547 sayılı Kanun'un 33. maddesinde
düzenlenen hukuki statüye geçirilmesi konusunda Rektörlüğe sunduğu talep
dilekçesi üzerine verilen 18/7/2018 tarihli ret kararı incelendiğinde; Rektörlük
bünyesinde oluşturulan 12/7/2018 tarihli rapora atıf yapıldığı, söz konusu
raporda da 2559 sayılı Kanun kapsamında toplanan istihbarat bilgisi
çerçevesinde başvurucunun millî güvenliğe karşı faaliyette bulunan oluşumlarla
irtibatının bulunduğuna yönelik tespitlere yer verildiği görülmektedir.
Dolayısıyla söz konusu istihbarat notunun başvurucu hakkında tesis edilen ret
işlemine doğrudan dayanak olarak alındığı anlaşılmaktadır.
46. İdarenin ret işlemine doğrudan esas teşkil eden söz
konusu istihbarat notunun başvurucunun menfaatini etkilediği açık olmakla
birlikte yargılama sürecinde ileri sürüldüğü üzere ilgili notun idarenin
gelecekte tesis etmesi muhtemel işlemler yönünden de dikkate alınabileceği
söylenebilir. Dolayısıyla etkisi geniş ve süreklilik arz eder nitelikteki söz
konusu notun hukukililiğin denetlenmesi, mevzuata ve hukuka aykırılık tespit
edildiği takdirde ilgili kayıtların silinmesi konusundaki taleplerin
mahkemelerce esastan değerlendirilmesi kişisel verilerin korunması konusunda
bireylere önemli bir güvence sağlayacaktır. Bu tür bir yaklaşım, etkili
yargısal koruma sağlama konusunda yargı mercilerinin temel hak ve özgürlükleri
öncelediğini göstermeye elverişli olacaktır.
47. Başvurucunun işlemin iptal davasına konu
olabileceğine ve etkilerine dair somut ve ikna edici gerekçeler ileri sürmesine
rağmen yargı mercilerince bu hususların dikkate alınmadığı, bu suretle etkisi
ağır olan ve farklı bir idari işleme doğrudan dayanak olarak kabul edilen
istihbarat bilgi notunun düzenlenmesine ilişkin sürecin ve mevcut kişisel
verilerin hukuki denetim alanı dışında bırakıldığı, böylece temel hak ve
hürriyetlerin korunmasını öncüleyen bir yaklaşımın benimsenmediği
değerlendirilmektedir. Ayrıca söz konusu notun ret işlemine esas olarak kabul
edildiği ve gelecekte tesis edilmesi muhtemel işlemlere esas teşkil edebileceği
hususu ileri sürülmesine rağmen İdare Mahkemesince verilen kararın gerekçesinde
yer alandava konusu edilen kayıtların başka bilgi ve belgelerle
desteklenmediği sürece işleme esas alınmayacağına ilişkin tespitler de
başvurucunun savunulabilir nitelikteki iddialarının yeterli şekilde
karşılanmadığını göstermektedir. Ek olarak idare tarafından tutulan bilgi
fişlerinin muhataplarının karşısına yaşamları boyunca çıkarılabileceği gerçeği
karşısında bu tür bir işlemin kesin ve yürütülmesi zorunlu bir işlem olarak
kabul edilmesine yönelik olarak benimsenen yargısal içtihatların yargı
mercilerince değerlendirilmediği (bkz. § 17) ve temel hak ve hürriyetleri hak
arama imkânını sağlama yönüyle genişleten yaklaşımdan uzak bir yargılama süreci
yürütüldüğü değerlendirilmektedir.
48. Başvurucunun açtığı iptal davasında verilen davanın
incelenmeksizin reddine ilişkin kararın bu yönüyle ilgili ve yeterli gerekçeler
içermediği, başvurucunun iddialarının incelenmesine ve uygun bir telafi şansı
sunmaya elverişli olmadığı anlaşılmaktadır. Yargı mercilerince ortaya konulan
yaklaşım, etkisi ağır ve sonuçları doğrudan diğer idari işlemlere esas teşkil
eden bir işlemi hukuki denetim alanının dışında bırakmakta ve bu suretle temel
hak ve hürriyetlerin ihlal edildiğine yönelik şikâyetin etkili bir şekilde
incelenmesine imkân sağlamamaktadır. Neticede başvurucuya kişisel verilerin
korunmasını isteme hakkı kapsamında olduğunu ileri sürdüğü müdahalenin ortadan
kaldırılması talebiyle başvurabileceği ve asgari güvenceleri içeren, pratikte
de işleyen etkili bir hukuk yolunun sunulmadığı sonucuna varılmıştır.
49. Açıklanan gerekçelerle kişisel verilerin korunmasını
isteme hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
VI. GİDERİM
50. Başvurucu; ihlalin tespitine, yeniden yargılama
yapılmasına ve 50.000 TL tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
51. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması
gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama
kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan
[GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2),
B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3)
[GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
52. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından
tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
53. Diğer taraftan ihlal kararının başvurucunun açtığı
iptal davasının esasıyla ilgili herhangi bir değerlendirme içermediği
vurgulanmalıdır. Anayasa Mahkemesinin ihlal gerekçelerini gözeterek ve davanın
esası hakkında bir değerlendirme yaparak işlemin hukuka uygun olup olmadığına
ilişkin kararı vermek yargılama mercilerinin takdirindedir.
VII. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kişisel verilerin korunmasını isteme hakkıyla
bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 20. maddesinde düzenlenen kişisel verilerin
korunmasını isteme hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde
güvence altına alınan etkili başvuru hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kişisel verilerin korunmasını
isteme hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
İstanbul 5. İdare Mahkemesine (E.2019/2147, K.2020/39) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 446,90 TL harç ile 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 30.446,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına ve bilgi için
İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Onuncu İdare Dava Dairesine (E.2020/516,
K.2020/1152) GÖNDERİLMESİNE, 4/2/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.