TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
TAHİR KIZMAZ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2021/3229)
Karar Tarihi: 4/2/2025
Başkan
:
Basri BAĞCI
Üyeler
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Metin KIRATLI
Raportör
Kemal ÖZEREN
Başvurucu
Tahir KIZMAZ
Vekili
Av. Murat SADAK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; uzun süre ve usulsüz olarak iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması şeklinde tedbir uygulandığı ileri sürülerek açılan tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkı ve haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/1/2021 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu hakkında, 2011 yılında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yürütülen soruşturma kapsamında 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 135. maddesinden hareketle iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izleme tedbiri uygulanmıştır. Anılan soruşturma sonucunda Başsavcılık tarafından 2/11/2015 tarihinde başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.
6. Başsavcılığın 2/11/2015 tarihli mezkûr kararında başvurucu hakkında anılan soruşturma kapsamında iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik takip tedbirlerinin uygulandığı ve bu tedbirlere 22/5/2013 tarihinde son verildiği belirtilmiştir.
7. Başvurucu, Başsavcılığın kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararından sonra 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi talebiyle dava açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu, yaklaşık iki buçuk yıl boyunca haksız şekilde iletişiminin dinlendiğini belirtmiştir. Soruşturma sonucunda hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini vurgulayan başvurucu uzun süre uygulanan tedbir nedeniyle özel hayata saygı hakkı ile haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
8. Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 27/4/2016 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde tazminata ilişkin hususların sınırlı bir şekilde sayıldığı, iletişimin tespiti nedeni ile tazminata hükmedilebileceğine dair yasal bir hükmün bulunmadığı bu nedenle tazminat koşullarının oluşmadığı belirtilmiştir.
9. Başvurucu, bu karara karşı temyiz başvurusunda bulunmuştur. Temyiz dilekçesinde 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin Mahkemece yanlış yorumlandığını, hakkaniyete uygun karar verilmediğini belirtmiştir. Bununla birlikte hakkında uygulanmış olan tedbirlerin hukuka aykırı olduğunu vurgulayan başvurucu manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerektiğini ifade etmiştir.
10. Yargıtay 12. Ceza Dairesi (Daire) 23/11/2020 tarihinde Mahkemece davanın reddine karar verilmesinde usule ve kanuna aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle başvurucunun temyiz itirazlarının reddine ve kararın onanmasına karar vermiştir. Bununla birlikte anılan kararda Yargıtay, başvurucuya isnat edilen eylem ile uygulanılan tedbir arasındaki orantı ve ölçülülük nazara alındığında başvurucunun tazminat isteme koşullarının oluşmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Ayrıca iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması tedbirinin 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde sayılan tazminat sebeplerinden olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesinin sonucu itibarıyla doğru olduğunu belirtmiştir.
11. Başvurucu, nihai hükmü 4/1/2021 tarihinde öğrendikten sonra 12/1/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
12. Başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
13. 5271 sayılı Kanun’un "İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması" kenar başlıklı 135. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) (Değişik: 21/2/2014–6526/12 md.) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi (…) dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi hâlinde tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır.
...
(4) Birinci fıkra hükmüne göre verilen kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı en çok iki ay için verilebilir; bu süre, bir ay daha uzatılabilir. (Ek cümle: 25/5/2005 – 5353/17 md.) Ancak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi halinde, hâkim yukarıdaki sürelere ek olarak her defasında bir aydan fazla olmamak ve toplam üç ayı geçmemek üzere uzatılmasına karar verebilir.
(6) (Ek: 2/12/2014-6572/42 md.) Şüpheli ve sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespiti, soruşturma aşamasında hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma aşamasında mahkeme kararına istinaden yapılır. Kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu ve tedbirin süresi belirtilir. ...
(7) Bu madde hükümlerine göre alınan karar ve yapılan işlemler, tedbir süresince gizli tutulur.
..."
14. 5271 sayılı Kanun’un "İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması" kenar başlıklı 135. maddesinin başvuruya konu olayın gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan ilgili kısmı ise şöyledir:
"1) (Değişik birinci cümle: 25/5/2005 – 5353/17 md.) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmidört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır.
(3) Birinci fıkra hükmüne göre verilen kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı en çok üç ay için verilebilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir. (Ek cümle: 25/5/2005 – 5353/17 md.) Ancak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi halinde, hâkim bir aydan fazla olmamak üzere sürenin müteaddit defalar uzatılmasına karar verebilir. "
15. 5271 sayılı Kanun’un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. Maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
"Birinci fıkrada yazan hâller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir."
16. 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'a 18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 86. maddesiyle eklenen geçici 8. madde şöyledir:
"(1) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce suç soruşturması ve kovuşturması sırasında yapılan her türlü işlem veya alınan karar nedeniyle hâkimler ve Cumhuriyet savcıları hakkında hukuk mahkemelerinde açılan ve hâlen derdest olan tazminat davasına ilişkin dosyalar mahkemesince, Yargıtay incelemesinde bulunan dosyalar ise esası incelenmeksizin ilgili dairece yetkili ağır ceza mahkemesine gönderilir. Bu davalar ağır ceza mahkemelerince, Ceza Muhakemesi Kanununun 141 inci ve devamı maddeleri uyarınca Devlet aleyhine yürütülmek suretiyle karara bağlanır."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Anayasa Mahkemesinin 4/2/2025 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
18. Başvurucu; hükümlü olması nedeniyle başvuru harç ve giderlerini ödeyecek durumda olmadığını, ayrıca hiçbir mal varlığı değerinin bulunmadığını belirterek adli yardımdan faydalandırılma talebinde bulunmuştur.
19. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkının ve Haberleşme Hürriyetinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
20. Başvurucu; yaklaşık iki buçuk yıl boyunca iletişiminin dinlenmesinin haksız olduğunu, bahse konu soruşturma sonucunda hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiş olmasına rağmen tazminat talebiyle açtığı davanın yargısal makamlarca reddedildiğini belirtmiştir. Bununla birlikte başvurucu iletişimin dinlenmesi tedbirinin son çare olmasına ve ilgili mevzuatta en çok iki ay için verilebileceğine ve bir ay daha uzatılabileceğine yönelik hüküm olmasına rağmen Başsavcılığın dinleme yetkisini gerekli olmadığı hâlde ölçüsüz bir şekilde hukuka aykırı olarak kullandığını ifade ederek adil yargılanma hakkının, özel hayata saygı hakkının ve haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
21. Bakanlık görüşünde Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri ile konuya ilişkin ulusal ve uluslararası içtihatlar hatırlatıldıktan sonra somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği vurgulanmıştır.
22. Başvurucu bu görüşe karşı beyanında önceki beyanlarını tekrar etmekle birlikte 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin yargı yerlerince etkili bir şekilde uygulanmadığını vurgulamıştır.
2. Değerlendirme
23. Anayasa’nın "Özel hayatın gizliliği" başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, özel hayatına ...saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ... gizliliğine dokunulamaz.”
24. Anayasa’nın "Haberleşme hürriyeti" kenar başlıklı 22. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır."
25. Bakılmakta olan başvuruda başvurucunun yargı makamlarınca gerçekleştirilen işlemlerden ve ihmallerden kaynaklanan, özel hayatın gizliliği ile haberleşmenin gizliliğinin ihlal edilmesi suretiyle oluşan zararlarının tazmin edilmesi talebiyle açtığı dava ilk olarak Mahkemece iletişimin tespiti nedeni ile tazminata hükmedilebileceğine dair 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde hüküm bulunmadığı gerekçesiyle işin esasına yönelik herhangi bir gerekçe ortaya konulmaksızın reddedilmiştir (bkz. § 8). Öte yandan temyiz incelemesinde Daire, başvurucuya isnat edilen eylem ile uygulanılan tedbir arasındaki orantı ve ölçülülük nazara alındığında başvurucunun tazminat isteme koşullarının oluşmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini vurgulayarak, bu gerekçeyle temyiz başvurusunun reddine ve Mahkeme kararının onanmasına karar vermiştir (bkz. § 10). Bu bağlamda yargısal süreçte işin esasına yönelik bir inceleme yapılmış olduğu göz önüne alındığında başvurucunun iddiaları özel hayata saygı hakkı ile haberleşme hürriyeti yönünden incelenmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan, özel hayata saygı hakkının ve haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
27. Özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir kavramdır. Bu kapsamda korunan hukuki değer esasen kişisel bağımsızlıktır. Özel hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde bireyin kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi kavramı temel alınmaktadır. Anılan hak, herkesin istenmeyen bütün müdahalelerden uzak kendine özel bir ortamda yaşama hakkına sahip olduğuna işaret etmekle birlikte kişiliğin serbestçe geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuki menfaati de içermektedir (Serap Tortuk, B. No: 2013/9660, 21/1/2015, §§ 31-36; Bülent Polat, B. No: 2013/7666,10/12/2015, §§ 61-63; Tevfik Türkmen [GK], B. No: 2013/9704, 3/3/2016, §§ 50-52; Ata Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015, §§ 30-32).
28. Öte yandan Anayasa’nın 22. maddesinde, herkesin haberleşme hürriyetine sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına alınmıştır. Haberleşme bağlamında bireylerin karşılıklı ve/veya toplu olarak sözlü, yazılı ve görsel iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması gerekir. Posta, e-posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla yapılan haberleşme faaliyetlerinin haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin gizliliği kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Mehmet Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015, § 49).
29. Somut olayda yürütülen soruşturma nedeniyle 5271 sayılı Kanun'un 135. maddesi kapsamında başvurucunun iletişiminin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması şeklinde uygulanan sınırlandırmanın, özel hayata saygı hakkına ve haberleşme hürriyetine müdahale oluşturduğu kanaatine ulaşılmıştır.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
30. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
31. Yukarıda belirlenen müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 20. ve 22. maddelerini ihlal edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, meşru amaç taşıma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama kriterlerine uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Halil Berk, B. No: 2017/8758, 21/3/2018, § 49; Süveyda Yarkın, B. No: 2017/39967, 11/12/2019, § 32; Şennur Acar, B. No: 2017/9370, 27/2/2020, § 34; R.G. [GK], B. No: 2017/31619, 23/7/2020, § 82).
(1) Kanunilik
32. Somut olaya konu olan müdahalenin 5271 sayılı Kanun'un 135. maddesine dayanılarak gerçekleştirildiği görülmüştür. Dolayısıyla müdahalenin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
(2) Meşru Amaç
33. Anayasa’nın 20. maddesinde, özel hayata saygı hakkı için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların dahi hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunmakta, Anayasa’nın diğer maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak da bu hakların sınırlanması mümkün olabilmektedir. Buna göre Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete yüklenen ödevlerin özel sınırlama sebebi gösterilmemiş hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebileceği kabul edilmektedir (AYM, E.2014/87, K.2015/112, 8/12/2015; E.2016/37, K.2016/135, 14/7/2016, § 9; E.2013/130, K.2014/18, 29/1/2014; Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/201, § 33; Ahmet Çilgin, § 39).
34. Diğer taraftan haberleşme hürriyetine yapılan bir müdahalenin meşru kabul edilebilmesi için bu müdahalenin Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmış olan millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına dayanması gerekir (Ahmet Temiz B. No: 2013/1822, 20/5/2015, § 47).
35. Somut olayda başvurucunun özel hayata saygı hakkına ve haberleşme hürriyetine yönelik müdahalenin kamu düzeninin ve güvenliğinin sağlanması kapsamında yapıldığı, bu bağlamda başvurucunun yürütülen soruşturma nedeniyle yaklaşık iki buçuk yıl iletişiminin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması şeklindeki uygulamanın meşru amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
(3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
36. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).
37. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (Ferhat Üstündağ, § 46).
38. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir (Ferhat Üstündağ, § 48).
39. Buna göre özel hayata saygı hakkına ve haberleşme hürriyetine yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez. Bununla birlikte özel hayata saygı hakkına ve haberleşme hürriyetine yönelik müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülülük ilkelerine uygun olduğu konusunda idari ve yargısal makamlar tarafından oluşturulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması gerekir. Yine müdahalenin yargısal denetiminin usule ilişkin gereklilikler yerine getirilerek etkili bir şekilde ve makul bir süre içinde tamamlanması önemlidir.
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
40. Daha önce Anayasa Mahkemesi H.Ö. (B. No: 2017/34332, 12/12/2018) kararında, koruma tedbirleri tazminat davaları ile 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (3) numaralı fıkrası yönünden birtakım değerlendirmelerde bulunmuştur. Söz konusu düzenlemeler ile pratikteki uygulamaların bu tür şikâyetler açısından etkili bir hukuk yolu olarak değerlendirilebilmesi için gerekli olan yargısal yaklaşıma ilişkin yapılan açıklamalarda Anayasa Mahkemesi 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (3) numaralı fıkrasında suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdiği kararlar veya yaptığı işlemler nedeniyle devlet aleyhine tazminat davası açılabileceğinin öngörüldüğünü, anılan hüküm kapsamında Cumhuriyet savcılarının yapmış oldukları işlemler nedeniyle zarar gördüğünü düşünen mağdurlar yönünden bir başvuru mekanizmasının oluşturulduğunu tespit etmiştir (H.Ö., § 41; ayrıca bkz. M.Y., B. No: 2014/7149, 22/11/2017, § 50; Hasan Ali Kızılırmak, B. No: 2018/24038, 10/5/2022, § 41).
41. Somut olayda başvurucu hakkında, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yürütülen soruşturma nedeniyle uygulanmış olan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması tedbiri söz konusudur. Bahse konu soruşturma sonucunda başvurucu hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir. Başsavcılığın 2/11/2015 tarihli bahse konu kararında belirtildiği üzere başvurucuya yönelik tedbir 22/5/2013 tarihinde sona erdirilmiştir. Bu doğrultuda her ne kadar bahse konu soruşturmanın 2011 yılının hangi ayında ve gününde başladığına yönelik bir bilgi başvurucu tarafından sunulmamış ve Başsavcılık kararında da bu yönde bir bilgi ortaya konulmamış ise de başvurucu hakkındaki tedbirin uzun süre devam ettiği anlaşılmaktadır.
42. Başvurucunun soruşturma sonucunda kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmesinden de hareketle haksız yere hakkında anılan tedbirin uygulandığından bahisle açtığı tazminat davasında Mahkeme işin esasına yönelik bir inceleme yapmamıştır. Bununla birlikte Dairenin 23/11/2020 tarihli kararında işin esasına yönelik bir inceleme yapmadığı söylenemez. Nitekim Daire anılan kararında başvurucuya isnat edilen eylem çerçevesinde uygulanılan tedbiri orantılı ve ölçülü olarak değerlendirdiğini belirtmiştir (bkz. § 10). Bunun dışında herhangi bir tespit yapılmaksızın başvurucunun tazminat isteme koşullarının oluşmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Bu nedenle Daire tarafından davanın esasına ilişkin bir inceleme yapılmış olduğu anlaşılmaktadır. Bu noktada önemli olan husus, başvurucunun tazminat talebinin reddedilmesi ile ortaya çıkan özel hayata saygı hakkına ve haberleşme hürriyetine yönelik müdahalenin yargısal makamlar tarafından ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konulup konulmadığıdır. Bu bağlamda yargısal makamların şikayet edilen tedbirin hukuka uygun olup olmadığını ilgili mevzuat ve anayasal güvenceleri gözeterek tespit etmesi, vardığı sonucu ilgili ve yeterli gerekçeyle ortaya koymasıyla beraber hukuka aykırılık durumunda varsa bir mağduriyet yeterli giderimi sağlaması gerekir.
43. Somut başvuruda özel hayata saygı hakkı ile haberleşme hürriyetine müdahalenin dayanağı olan mevzuatta anılan tedbirin en çok üç ay verileceğine ilişkin bir düzenleme bulunmakla birlikte olay tarihinde yürürlükte olan diğer hükümde örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi hâlinde, hâkimin bir aydan fazla olmamak üzere sürenin müteaddit defalar uzatılmasına karar verebileceği belirtilmiştir (bkz. § 14). Bu kapsamda uygulanan tedbirin "gerekli görülmesi hâli"nin örgüt faaliyeti ile bağlantılı olarak iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasını haklı kılacak emarelerin varlığı ile mümkün olabileceğini belirtmek gerekir. Nitekim yürütülen soruşturmada suçun sübutunu ortaya koyabilecek yeni olguların bulunması ya da yeni bir delil elde edebilme ihtimali gibi durumlarda tedbirin uzatılmasının neden gerekli görüldüğü ortaya konulmuş olacaktır.
44. Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan başvurucu hakkında başlatılan soruşturma kapsamında uygulanan tedbirin de yürürlükte olan mevzuat kapsamında müteaddit defalar uzatıldığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte bahse konu tedbir bağlamında ilgili hükümde yer alan gerekliliğin ne olduğuna ilişkin ise Daire kararında bir belirlemenin veya açıklamanın yer almadığı görülmektedir.
45. Netice itibarıyla yargısal makamlar tarafından verilen kararlarda başvurucunun iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması şeklindeki tedbirin hukuka uygunve ölçülü olup olmadığına ve bu durumunun giderim bağlamında neden tazminat gerektirmediğine ilişkin anayasal güvenceleri de içeren yeterli bir açıklama yapıldığı söylenemez. Bu nedenle özel hayata saygı hakkı ile haberleşme hürriyetine yönelik müdahalenin zorunlu bir ihtiyaca karşılık geldiğinin ve orantılı olduğunun ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konulmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle başvurucunun iletişimin haksız şekilde uzun süre dinlendiği iddiası temelinde açtığı tazminat davasının yargısal makamlar tarafından reddedilmesiyle ortaya çıkan özel hayata saygı hakkına ve haberleşme hürriyetine yönelik müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
46. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 20. ve 22. maddelerinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkı ile haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
VI. GİDERİM
47. Başvurucu; ihlalin tespitine ve maddi ve manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
48. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
49. Diğer yandan ihlalin niteliğine göre yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
VII. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Özel hayata saygı hakkının ve haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ve Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin özel hayata saygı hakkı ve haberleşme hürriyetinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2016/93, K.2016/171) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
F. 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin bilgi için Yargıtay 12. Ceza Dairesine (E.2019/1995, K.2020/6262) ve Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 4/2/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.