TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TAHİR KIZMAZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2021/3229)
|
|
Karar Tarihi: 4/2/2025
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Basri BAĞCI
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Metin KIRATLI
|
Raportör
|
:
|
Kemal ÖZEREN
|
Başvurucu
|
:
|
Tahir KIZMAZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Murat SADAK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; uzun süre ve usulsüz olarak iletişimin
tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması şeklinde tedbir uygulandığı ileri
sürülerek açılan tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle özel hayata saygı
hakkı ve haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 12/1/2021 tarihinde yapılmıştır. Komisyon,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu hakkında, 2011 yılında İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
yürütülen soruşturma kapsamında 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu'nun 135. maddesinden hareketle iletişimin tespiti, dinlenmesi
ve kayda alınması ile teknik araçlarla izleme tedbiri uygulanmıştır. Anılan
soruşturma sonucunda Başsavcılık tarafından 2/11/2015 tarihinde başvurucu
hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kovuşturmaya yer olmadığına
karar verilmiştir.
6. Başsavcılığın 2/11/2015 tarihli mezkûr kararında
başvurucu hakkında anılan soruşturma kapsamında iletişimin tespiti, dinlenmesi
ve kayda alınması ile teknik takip tedbirlerinin uygulandığı ve bu tedbirlere
22/5/2013 tarihinde son verildiği belirtilmiştir.
7. Başvurucu, Başsavcılığın kovuşturmaya yer olmadığına
ilişkin kararından sonra 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında 20.000 TL
manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi talebiyle dava açmıştır. Dava
dilekçesinde başvurucu, yaklaşık iki buçuk yıl boyunca haksız şekilde
iletişiminin dinlendiğini belirtmiştir. Soruşturma sonucunda hakkında
kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini vurgulayan başvurucu uzun süre
uygulanan tedbir nedeniyle özel hayata saygı hakkı ile haberleşme hürriyetinin
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
8. Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 27/4/2016
tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde tazminata ilişkin hususların sınırlı bir şekilde
sayıldığı, iletişimin tespiti nedeni ile tazminata hükmedilebileceğine dair
yasal bir hükmün bulunmadığı bu nedenle tazminat koşullarının oluşmadığı belirtilmiştir.
9. Başvurucu, bu karara karşı temyiz başvurusunda
bulunmuştur. Temyiz dilekçesinde 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin Mahkemece
yanlış yorumlandığını, hakkaniyete uygun karar verilmediğini belirtmiştir.
Bununla birlikte hakkında uygulanmış olan tedbirlerin hukuka aykırı olduğunu
vurgulayan başvurucu manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerektiğini
ifade etmiştir.
10. Yargıtay 12. Ceza Dairesi (Daire) 23/11/2020
tarihinde Mahkemece davanın reddine karar verilmesinde usule ve kanuna aykırılık
bulunmadığı gerekçesiyle başvurucunun temyiz itirazlarının reddine ve kararın
onanmasına karar vermiştir. Bununla birlikte anılan kararda Yargıtay,
başvurucuya isnat edilen eylem ile uygulanılan tedbir arasındaki orantı ve
ölçülülük nazara alındığında başvurucunun tazminat isteme koşullarının
oluşmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesi gerektiğini
vurgulamıştır. Ayrıca iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması
tedbirinin 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde sayılan tazminat sebeplerinden
olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesinin sonucu itibarıyla
doğru olduğunu belirtmiştir.
11. Başvurucu, nihai hükmü 4/1/2021 tarihinde öğrendikten
sonra 12/1/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
12. Başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
13. 5271 sayılı Kanun’un "İletişimin tespiti,
dinlenmesi ve kayda alınması" kenar başlıklı 135. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"(1) (Değişik: 21/2/2014–6526/12
md.) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine
ilişkin somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka
suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya
gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli
veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi (…) dinlenebilir, kayda
alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı kararını
derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmi dört saat içinde
verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi hâlinde
tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır.
...
(4) Birinci fıkra hükmüne göre verilen
kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği,
iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite
imkân veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı en
çok iki ay için verilebilir; bu süre, bir ay daha uzatılabilir. (Ek cümle:
25/5/2005 – 5353/17 md.) Ancak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla
ilgili olarak gerekli görülmesi halinde, hâkim yukarıdaki sürelere ek olarak
her defasında bir aydan fazla olmamak ve toplam üç ayı geçmemek üzere uzatılmasına
karar verebilir.
...
(6) (Ek: 2/12/2014-6572/42 md.) Şüpheli
ve sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespiti, soruşturma aşamasında
hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma
aşamasında mahkeme kararına istinaden yapılır. Kararda, yüklenen suçun türü,
hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon
numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu ve tedbirin süresi
belirtilir. ...
(7) Bu madde hükümlerine göre alınan
karar ve yapılan işlemler, tedbir süresince gizli tutulur.
..."
14. 5271 sayılı Kanun’un "İletişimin tespiti,
dinlenmesi ve kayda alınması" kenar başlıklı 135. maddesinin başvuruya
konu olayın gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan ilgili kısmı ise şöyledir:
"1) (Değişik birinci cümle:
25/5/2005 – 5353/17 md.) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve
kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve
başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli
veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir,
dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir.
Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en
geç yirmidört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine
karar verilmesi halinde tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır.
...
(3) Birinci fıkra hükmüne göre verilen
kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği,
iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite
imkân veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı en
çok üç ay için verilebilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir. (Ek cümle:
25/5/2005 – 5353/17 md.) Ancak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla
ilgili olarak gerekli görülmesi halinde, hâkim bir aydan fazla olmamak üzere
sürenin müteaddit defalar uzatılmasına karar verebilir. "
15. 5271 sayılı Kanun’un "Tazminat istemi"
kenar başlıklı 141. Maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
"Birinci fıkrada yazan hâller
dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız
fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet
savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat
davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir."
16. 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'a 18/6/2014 tarihli ve 6545
sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun'un 86. maddesiyle eklenen geçici 8. madde şöyledir:
"(1) Bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce suç soruşturması ve kovuşturması
sırasında yapılan her türlü işlem veya alınan karar nedeniyle hâkimler ve
Cumhuriyet savcıları hakkında hukuk mahkemelerinde açılan ve hâlen derdest olan
tazminat davasına ilişkin dosyalar mahkemesince, Yargıtay incelemesinde bulunan
dosyalar ise esası incelenmeksizin ilgili dairece yetkili ağır ceza mahkemesine
gönderilir. Bu davalar ağır ceza mahkemelerince, Ceza Muhakemesi Kanununun 141
inci ve devamı maddeleri uyarınca Devlet aleyhine yürütülmek suretiyle karara
bağlanır."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Anayasa Mahkemesinin 4/2/2025 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım
Talebi Yönünden
18. Başvurucu; hükümlü olması nedeniyle başvuru harç ve
giderlerini ödeyecek durumda olmadığını, ayrıca hiçbir mal varlığı değerinin
bulunmadığını belirterek adli yardımdan faydalandırılma talebinde bulunmuştur.
19. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No:
2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini
önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden
yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli
yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Özel Hayata
ve Aile Hayatına Saygı Hakkının ve Haberleşme Hürriyetinin İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
20. Başvurucu; yaklaşık iki buçuk yıl boyunca
iletişiminin dinlenmesinin haksız olduğunu, bahse konu soruşturma sonucunda
hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiş olmasına rağmen
tazminat talebiyle açtığı davanın yargısal makamlarca reddedildiğini
belirtmiştir. Bununla birlikte başvurucu iletişimin dinlenmesi tedbirinin son
çare olmasına ve ilgili mevzuatta en çok iki ay için verilebileceğine ve bir ay
daha uzatılabileceğine yönelik hüküm olmasına rağmen Başsavcılığın dinleme
yetkisini gerekli olmadığı hâlde ölçüsüz bir şekilde hukuka aykırı olarak
kullandığını ifade ederek adil yargılanma hakkının, özel hayata saygı hakkının
ve haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
21. Bakanlık görüşünde Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri
ile konuya ilişkin ulusal ve uluslararası içtihatlar hatırlatıldıktan sonra
somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği
vurgulanmıştır.
22. Başvurucu bu görüşe karşı beyanında önceki
beyanlarını tekrar etmekle birlikte 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin yargı
yerlerince etkili bir şekilde uygulanmadığını vurgulamıştır.
2. Değerlendirme
23. Anayasa’nın "Özel hayatın gizliliği"
başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, özel hayatına ...saygı gösterilmesini
isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ... gizliliğine dokunulamaz.”
24. Anayasa’nın "Haberleşme hürriyeti" kenar
başlıklı 22. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, haberleşme hürriyetine
sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır."
25. Bakılmakta olan başvuruda başvurucunun yargı
makamlarınca gerçekleştirilen işlemlerden ve ihmallerden kaynaklanan, özel
hayatın gizliliği ile haberleşmenin gizliliğinin ihlal edilmesi suretiyle
oluşan zararlarının tazmin edilmesi talebiyle açtığı dava ilk olarak Mahkemece
iletişimin tespiti nedeni ile tazminata hükmedilebileceğine dair 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde hüküm bulunmadığı gerekçesiyle işin esasına yönelik
herhangi bir gerekçe ortaya konulmaksızın reddedilmiştir (bkz. § 8). Öte yandan
temyiz incelemesinde Daire, başvurucuya isnat edilen eylem ile uygulanılan
tedbir arasındaki orantı ve ölçülülük nazara alındığında başvurucunun tazminat
isteme koşullarının oluşmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi
gerektiğini vurgulayarak, bu gerekçeyle temyiz başvurusunun reddine ve Mahkeme
kararının onanmasına karar vermiştir (bkz. § 10). Bu bağlamda yargısal süreçte
işin esasına yönelik bir inceleme yapılmış olduğu göz önüne alındığında
başvurucunun iddiaları özel hayata saygı hakkı ile haberleşme hürriyeti
yönünden incelenmiştir.
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan, özel hayata saygı hakkının ve haberleşme hürriyetinin ihlal
edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Hakkın
Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
27. Özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan
geniş bir kavramdır. Bu kapsamda korunan hukuki değer esasen kişisel
bağımsızlıktır. Özel hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde bireyin
kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi kavramı temel alınmaktadır.
Anılan hak, herkesin istenmeyen bütün müdahalelerden uzak kendine özel bir
ortamda yaşama hakkına sahip olduğuna işaret etmekle birlikte kişiliğin
serbestçe geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuki menfaati de içermektedir (Serap
Tortuk, B. No: 2013/9660, 21/1/2015, §§ 31-36; Bülent Polat, B. No:
2013/7666,10/12/2015, §§ 61-63; Tevfik Türkmen [GK], B. No: 2013/9704,
3/3/2016, §§ 50-52; Ata Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015, §§
30-32).
28. Öte yandan Anayasa’nın 22. maddesinde, herkesin haberleşme
hürriyetine sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına
alınmıştır. Haberleşme bağlamında bireylerin karşılıklı ve/veya toplu olarak
sözlü, yazılı ve görsel iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin
sağlanması gerekir. Posta, e-posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla
yapılan haberleşme faaliyetlerinin haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin
gizliliği kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Mehmet Koray Eryaşa, B.
No: 2013/6693, 16/4/2015, § 49).
29. Somut olayda yürütülen soruşturma nedeniyle 5271
sayılı Kanun'un 135. maddesi kapsamında başvurucunun iletişiminin tespiti,
dinlenmesi ve kayda alınması şeklinde uygulanan sınırlandırmanın, özel hayata
saygı hakkına ve haberleşme hürriyetine müdahale oluşturduğu kanaatine
ulaşılmıştır.
ii. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
30. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
31. Yukarıda belirlenen müdahale, Anayasa’nın 13.
maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 20. ve 22.
maddelerini ihlal edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, meşru
amaç taşıma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı
olmama kriterlerine uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Halil Berk,
B. No: 2017/8758, 21/3/2018, § 49; Süveyda Yarkın, B. No: 2017/39967,
11/12/2019, § 32; Şennur Acar, B. No: 2017/9370, 27/2/2020, § 34; R.G.
[GK], B. No: 2017/31619, 23/7/2020, § 82).
(1) Kanunilik
32. Somut olaya konu olan müdahalenin 5271 sayılı
Kanun'un 135. maddesine dayanılarak gerçekleştirildiği görülmüştür. Dolayısıyla
müdahalenin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
(2) Meşru Amaç
33. Anayasa’nın 20. maddesinde, özel hayata saygı hakkı
için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir
şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel
sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların dahi hakkın doğasından kaynaklanan
bazı sınırları bulunmakta, Anayasa’nın diğer maddelerinde yer alan kurallara
dayanılarak da bu hakların sınırlanması mümkün olabilmektedir. Buna göre
Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete yüklenen
ödevlerin özel sınırlama sebebi gösterilmemiş hak ve özgürlüklere sınır teşkil
edebileceği kabul edilmektedir (AYM, E.2014/87, K.2015/112, 8/12/2015;
E.2016/37, K.2016/135, 14/7/2016, § 9; E.2013/130, K.2014/18, 29/1/2014; Sevim
Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/201, § 33; Ahmet Çilgin, § 39).
34. Diğer taraftan haberleşme hürriyetine yapılan bir
müdahalenin meşru kabul edilebilmesi için bu müdahalenin Anayasa’nın 22.
maddesinin ikinci fıkrasında sayılmış olan millî güvenlik, kamu düzeni, suç
işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması veya
başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına
dayanması gerekir (Ahmet Temiz B. No: 2013/1822, 20/5/2015, § 47).
35. Somut olayda başvurucunun özel hayata saygı hakkına
ve haberleşme hürriyetine yönelik müdahalenin kamu düzeninin ve güvenliğinin
sağlanması kapsamında yapıldığı, bu bağlamda başvurucunun yürütülen soruşturma
nedeniyle yaklaşık iki buçuk yıl iletişiminin tespiti, dinlenmesi ve kayda
alınması şeklindeki uygulamanın meşru amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
(3) Demokratik
Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(a) Genel
İlkeler
36. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir. Açıktır
ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı
gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen
ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik
toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama ve ölçülülük ilkesine aykırı
olmama biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki
kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Ferhat
Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).
37. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal
ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli
olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak
kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya
ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (Ferhat Üstündağ,
§ 46).
38. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen
amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında dengesizlik bulunmamasına işaret
etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun
menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer
bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret
etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin
diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran
açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi
yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir (Ferhat Üstündağ, § 48).
39. Buna göre özel hayata saygı hakkına ve haberleşme
hürriyetine yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa
ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak
değerlendirilemez. Bununla birlikte özel hayata saygı hakkına ve haberleşme
hürriyetine yönelik müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülülük
ilkelerine uygun olduğu konusunda idari ve yargısal makamlar tarafından
oluşturulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması gerekir. Yine
müdahalenin yargısal denetiminin usule ilişkin gereklilikler yerine getirilerek
etkili bir şekilde ve makul bir süre içinde tamamlanması önemlidir.
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
40. Daha önce Anayasa Mahkemesi H.Ö. (B. No:
2017/34332, 12/12/2018) kararında, koruma tedbirleri tazminat davaları ile 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinin (3) numaralı fıkrası yönünden birtakım
değerlendirmelerde bulunmuştur. Söz konusu düzenlemeler ile pratikteki
uygulamaların bu tür şikâyetler açısından etkili bir hukuk yolu olarak
değerlendirilebilmesi için gerekli olan yargısal yaklaşıma ilişkin yapılan
açıklamalarda Anayasa Mahkemesi 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi"
kenar başlıklı 141. maddesinin (3) numaralı fıkrasında suç soruşturması veya
kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri
de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdiği kararlar veya
yaptığı işlemler nedeniyle devlet aleyhine tazminat davası açılabileceğinin
öngörüldüğünü, anılan hüküm kapsamında Cumhuriyet savcılarının yapmış oldukları
işlemler nedeniyle zarar gördüğünü düşünen mağdurlar yönünden bir başvuru
mekanizmasının oluşturulduğunu tespit etmiştir (H.Ö., § 41; ayrıca bkz. M.Y.,
B. No: 2014/7149, 22/11/2017, § 50; Hasan Ali Kızılırmak, B. No:
2018/24038, 10/5/2022, § 41).
41. Somut olayda başvurucu hakkında, silahlı terör
örgütüne üye olma suçundan yürütülen soruşturma nedeniyle uygulanmış olan
iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması tedbiri söz konusudur. Bahse
konu soruşturma sonucunda başvurucu hakkında kovuşturma yapılmasına yer
olmadığına karar verilmiştir. Başsavcılığın 2/11/2015 tarihli bahse konu
kararında belirtildiği üzere başvurucuya yönelik tedbir 22/5/2013 tarihinde
sona erdirilmiştir. Bu doğrultuda her ne kadar bahse konu soruşturmanın 2011
yılının hangi ayında ve gününde başladığına yönelik bir bilgi başvurucu
tarafından sunulmamış ve Başsavcılık kararında da bu yönde bir bilgi ortaya
konulmamış ise de başvurucu hakkındaki tedbirin uzun süre devam ettiği
anlaşılmaktadır.
42. Başvurucunun soruşturma sonucunda kovuşturma
yapılmasına yer olmadığına karar verilmesinden de hareketle haksız yere
hakkında anılan tedbirin uygulandığından bahisle açtığı tazminat davasında
Mahkeme işin esasına yönelik bir inceleme yapmamıştır. Bununla birlikte
Dairenin 23/11/2020 tarihli kararında işin esasına yönelik bir inceleme
yapmadığı söylenemez. Nitekim Daire anılan kararında başvurucuya isnat edilen
eylem çerçevesinde uygulanılan tedbiri orantılı ve ölçülü olarak
değerlendirdiğini belirtmiştir (bkz. § 10). Bunun dışında herhangi bir tespit
yapılmaksızın başvurucunun tazminat isteme koşullarının oluşmadığı gerekçesi
ile davanın reddine karar verilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Bu nedenle Daire
tarafından davanın esasına ilişkin bir inceleme yapılmış olduğu
anlaşılmaktadır. Bu noktada önemli olan husus, başvurucunun tazminat talebinin
reddedilmesi ile ortaya çıkan özel hayata saygı hakkına ve haberleşme
hürriyetine yönelik müdahalenin yargısal makamlar tarafından ilgili ve yeterli
gerekçelerle ortaya konulup konulmadığıdır. Bu bağlamda yargısal makamların
şikayet edilen tedbirin hukuka uygun olup olmadığını ilgili mevzuat ve anayasal
güvenceleri gözeterek tespit etmesi, vardığı sonucu ilgili ve yeterli
gerekçeyle ortaya koymasıyla beraber hukuka aykırılık durumunda varsa bir
mağduriyet yeterli giderimi sağlaması gerekir.
43. Somut başvuruda özel hayata saygı hakkı ile
haberleşme hürriyetine müdahalenin dayanağı olan mevzuatta anılan tedbirin en
çok üç ay verileceğine ilişkin bir düzenleme bulunmakla birlikte olay tarihinde
yürürlükte olan diğer hükümde örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla
ilgili olarak gerekli görülmesi hâlinde, hâkimin bir aydan fazla olmamak üzere
sürenin müteaddit defalar uzatılmasına karar verebileceği belirtilmiştir (bkz.
§ 14). Bu kapsamda uygulanan tedbirin "gerekli görülmesi hâli"nin
örgüt faaliyeti ile bağlantılı olarak iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda
alınmasını haklı kılacak emarelerin varlığı ile mümkün olabileceğini belirtmek
gerekir. Nitekim yürütülen soruşturmada suçun sübutunu ortaya koyabilecek yeni
olguların bulunması ya da yeni bir delil elde edebilme ihtimali gibi durumlarda
tedbirin uzatılmasının neden gerekli görüldüğü ortaya konulmuş olacaktır.
44. Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan başvurucu
hakkında başlatılan soruşturma kapsamında uygulanan tedbirin de yürürlükte olan
mevzuat kapsamında müteaddit defalar uzatıldığı anlaşılmaktadır. Bununla
birlikte bahse konu tedbir bağlamında ilgili hükümde yer alan gerekliliğin ne
olduğuna ilişkin ise Daire kararında bir belirlemenin veya açıklamanın yer
almadığı görülmektedir.
45. Netice itibarıyla yargısal makamlar tarafından
verilen kararlarda başvurucunun iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda
alınması şeklindeki tedbirin hukuka uygunve ölçülü olup olmadığına ve bu
durumunun giderim bağlamında neden tazminat gerektirmediğine ilişkin anayasal
güvenceleri de içeren yeterli bir açıklama yapıldığı söylenemez. Bu nedenle
özel hayata saygı hakkı ile haberleşme hürriyetine yönelik müdahalenin zorunlu
bir ihtiyaca karşılık geldiğinin ve orantılı olduğunun ilgili ve yeterli gerekçelerle
ortaya konulmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle başvurucunun iletişimin haksız
şekilde uzun süre dinlendiği iddiası temelinde açtığı tazminat davasının
yargısal makamlar tarafından reddedilmesiyle ortaya çıkan özel hayata saygı
hakkına ve haberleşme hürriyetine yönelik müdahalenin demokratik bir
toplumda gerekli olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
46. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 20.
ve 22. maddelerinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkı ile
haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
VI. GİDERİM
47. Başvurucu; ihlalin tespitine ve maddi ve manevi
tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
48. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince
yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa
Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında
belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un
50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü
yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için
bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri
Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
49. Diğer yandan ihlalin niteliğine göre yeniden
yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun
tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
VII. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Özel hayata saygı hakkının ve haberleşme hürriyetinin
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel
hayata saygı hakkının ve Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan
haberleşme hürriyetinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin özel hayata saygı hakkı ve
haberleşme hürriyetinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılama yapılmak üzere Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2016/93,
K.2016/171) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
F. 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama
giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine
ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin bilgi için Yargıtay 12. Ceza
Dairesine (E.2019/1995, K.2020/6262) ve Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
4/2/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.