TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AYDIN AY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2020/35437)
|
|
Karar Tarihi: 14/5/2025
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
Raportör
|
:
|
Yüksel GÜNARSLAN
|
Başvurucu
|
:
|
Aydın AY
|
Vekili
|
:
|
Av. Doğukan Tonguç CANKURT
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; kolluk görevlilerinin bir toplantıya müdahalesi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının, müdahale sırasında kullanılan gaz fişeğinin bir kişiye isabet etmesi neticesinde ağır nitelikte yaralanma meydana gelmesi ve bu olay hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle de yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Başvurucu 14/7/2013 tarihinde Ankara Dikmen'de gerçekleştirilen Gezi Parkı eylemleri sırasında yaralanarak hastaneye kaldırılmıştır. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) konuya ilişkin olarak resen soruşturma başlatmıştır. Soruşturma kapsamında nöbetçi Cumhuriyet savcısı kolluk görevlilerine, olay yerinde delil tespiti yapılması, şüphelilerin tespiti ile beyanlarının alınması, mevcut ise tanıkların dinlenmesi, olay yeri ve çevresinde kamera araştırması yapılması ve olay gecesi biber gazı kullanan görevlilerin isim listesinin temin edilmesi talimatlarını vermiştir.
3. Başsavcılık daha sonra 10/9/2013 tarihinde Ankara İl Emniyet Müdürlüğüne müzekkere yazarak soruşturmaya esas olmak üzere toplumsal olaya müdahaleye ilişkin tutanaklar, kamera kayıtları ile olayın gerçekleştiği bölgede biber gazı kapsülü veya plastik mermi kullandığı tespit edilen görevli tüm polis memurlarının açık kimliklerinin gönderilmesini talep etmiştir.
4. Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesindeki tedavisinin ardından 19/7/2013 tarihinde taburcu olan başvurucu hakkında düzenlenen 20/9/2013 tarihli raporda baş bölgesindeki yaralanmanın kişinin yaşamını tehlikeye soktuğu, kişi üzerindeki etkisinin basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olmadığı, kemik kırıklarının hayat fonksiyonlarını ağır (4) derecede etkileyecek nitelikte olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Raporda ayrıca yaralanmanın yüzde sabit ize neden olup olmadığı, duyulardan veya organlardan birinin işlevinin sürekli zayıflaması ya da yitirilmesi niteliğinde olup olmadığının tespiti için kişinin altı ay sonra muayene edilmesi gerektiği belirtilmiştir.
5. Hakkında 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet suçundan soruşturma açılan başvurucu; şüpheli sıfatıyla verdiği 30/9/2013 tarihli kolluk ifadesinde olay günü evine giderken kaldırım üzerinde kalabalık bir topluluk gördüğünü, bu sırada Akrep ve TOMA (toplumsal olaylara müdahale aracı) olarak adlandırılan iki aracın kalabalığa gaz bombası atmaya başladığını, Akrep'ten kaçmaya çalıştığı sırada alnına isabet eden gaz fişeği kapsülü ile yaralandığını, fişeği kimin attığını bilmediğini ancak yaralanmasına neden olan kişi veya kişilerden şikâyetçi olduğunu beyan etmiştir.
6. Başsavcılık 27/11/2013 tarihinde başvurucunun ifadesini müşteki sıfatıyla almıştır. Başvurucu; ifadesinde Akrep olarak bilinen araçtan kaçmaya çalışırken araçta görevli bir polis memurunun 5-6 metre mesafeden kendisine doğru gaz fişeği attığını, fişeğin alnına çarpması üzerine ağır şekilde yaralandığını, fişeği atan görevli gaz maskesi taktığı için bu kişiyi teşhis edemeyeceğini, kendisini yaralayan polis memuru ile bu konuda ona emir veren ve eyleminden sorumlu olan yetkililerden şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. İfade alma işlemine katılan başvurucunun müdafii olaya müdahale eden araçlar ile bu araçlarda olup da gaz fişeği atma yetkisi bulunan görevlilerin tespitini, olay anına ilişkin telsiz kayıtlarının temin edilmesini ve bildirecekleri tanıkların dinlenmesini talep etmiştir.
7. Başsavcılık, Ankara İl Emniyet Müdürlüğüne yazdığı 28/11/2013 tarihli müzekkere ile soruşturmaya konu protestoya müdahale eden ve Akrep olarak bilinen resmî araçta görevli olup gaz tüfeği kullanma yetkisi bulunan polis memurlarının tespit edilerek bildirilmesini istemiştir.
8. Ankara İl Emniyet Müdürlüğü, Başsavcılığa yazdığı 6/5/2014 tarihli yazı ekinde olay yerinde görevli olan kolluk görevlileri ile gaz tüfeği kullanma yetkisine sahip polis memurlarının listesini bildirmiştir. Anılan yazı ile ayrıca başvurucu hakkında 2911 sayılı Kanun'a muhalefet suçundan yürütülen soruşturmaya ait dosya sureti, olay yeri civarındaki kişi ve kurumlara ait binalarda güvenlik kamerası tespit edilemediğine dair 25/4/2014 tarihli tutanak, olay yerini gören MOBESE kamerası bulunmadığına dair 22/4/2014 tarihli tutanak, Ankara'nın muhtelif yerlerinde gerçekleşen Gezi Parkı eylemlerine ilişkin olarak düzenlenen 15/7/2013 tarihli Olay Tutanağı ve Foto Film Şube Müdürlüğü görevlileri tarafından Dikmen bölgesinde çekilen kamera görüntülerini içeren bir DVD Başsavcılığa iletilmiştir.
9. 7/5/2014 tarihinde Başsavcılık, Adli Tıp Kurumuna yazı yazarak başvurucunun tedavi evrakının ve durumunun değerlendirilerek eldeki bilgilere göre yüzde sabit iz olup olmadığı konusunda düzenlenecek raporun gönderilmesini istemiştir.
10. Adli Tıp Kurumu 7/5/2014 tarihli kesin raporunda başvurucuda meydana gelen yaralanmanın yüzde sabit iz niteliğinde olduğunu bildirmiştir.
11. Başsavcılığın kolluk görevlilerince çekilen kamera görüntülerini incelemek ile görevlendirdiği bilirkişi; hazırladığı 3/6/2015 tarihli raporda sürekli olmayan, kesik, sesli, çekim saati ve tarihi bulunmayan 18 dakikalık görüntü kaydında göstericilerden yaralanan bir şahsa rastlanmadığı, Akrep ve TOMA olarak bilinen araçlardan gaz kapsülü atıldığının tespit edilemediğini belirtmiştir.
12. 2/8/2016 tarihinde Başsavcılık, Ankara İl Emniyet Müdürlüğüne müzekkere yazarak başvurucunun yaralanmasına neden olan polis veya polislerin açık kimlik bilgilerinin tespit edilerek Başsavcılıkta hazır edilmesini istemiştir.
13. 6/9/2016 tarihinde Ankara İl Emniyet Müdürlüğü, 15 Temmuz 2016 tarihinde Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) tarafından gerçekleştirilen darbe teşebbüsü sırasında Emniyet Müdürlüğüne uçaktan atılan bombanın ana su şebekesini patlatması sonrası arşivin tamamen su altında kalarak balçığa bulandığını, 2015 yılı ve öncesine ait arşiv kayıtlarının kullanılamaz hâle geldiğini Başsavcılığa iletmiştir.
14. Ankara İl Emniyet Müdürlüğü; Başsavcılığa gönderdiği 16/11/2017 tarihli yazıda olay tarihinde meydana gelen toplumsal olayların farklı noktalarda gerçekleşmesi, yoğun görevler nedeniyle anlık görevlendirme yapılması ve hangi personelin nerede görev aldığına dair ayrıntılı kayıtların tutulamaması nedeniyle suçu işlediği iddia edilen şüpheliye ait herhangi bir bilgi ve belge bulunamadığını bildirmiştir.
15. Ankara İl Emniyet Müdürlüğü 12/3/2018, 11/6/2018 ve 14/8/2018 tarihlerinde Başsavcılığa gönderdiği yazılarda başvurucunun yaralanmasına neden olan görevlilerin tespitiyle ilgili çalışmaların devam ettiğini, suçu işlediği iddia edilen görevlilerin bulunması hâlinde bilgi verileceğini ifade etmiştir.
16. 27/11/2018 tarihinde Başsavcılık yapılan tüm araştırmalara rağmen şüphelilerin tespit edilemediği gerekçesiyle daimî arama kararı vermiştir. Kararda Başsavcılık Emniyet Müdürlüğünden şüpheli veya şüphelilerin zamanaşımı tarihine kadar aranmasını, bulunduklarında savunmalarının alınmasını, bulunamadıkları takdirde yapılan araştırma sonucunun üçer aylık dönemlerle bildirilmesini istemiştir.
17. 30/11/2018 tarihinde Başsavcılık, faili meçhul suçla ilgili olarak bugüne kadar yapılan tüm araştırmalarda olay faili ya da failleri tespit edilemediğinden evrakın Zamanaşımı Bürosuna gönderilmesine karar vermiştir.
18. 14/2/2019 tarihinde Ankara İl Emniyet Müdürlüğü Başsavcılığa gönderdiği yazıda başvurucunun yaralanmasına neden olan görevlilerin tespiti ile ilgili çalışmaların devam ettiğini, suçu işlediği iddia edilen görevlilerin bulunması hâlinde bilgi verileceğini bildirmiştir.
19. Başvurucu 14/2/2019 tarihli yazıya atıf yaparak etkili bir soruşturma yürütülmediğini, dosyanın zamanaşımından düşmesinin Başsavcılıkça beklendiğini belirterek Anayasa Mahkemesine başvurma zorunluluğunun doğduğunu ifade etmiş ve 5/11/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
20. Ankara İl Emniyet Müdürlüğü, Başsavcılığa gönderdiği 1/10/2021 tarihli yazıda daimî arama süresinin tamamlandığını belirtmiştir.
21. Başsavcılık 17/5/2023 tarihinde başvurucunun şikâyetine konu olayla ilgili olarak kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Anılan kararda suç tarihinden bu güne kadar tüm aramalara rağmen fail ya da faillerin bulunamadığı, atılı suçun sekiz yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu, zamanaşımı süresinin 15/7/2021 tarihinde dolduğu, zamanaşımını kesen ya da durduran herhangi bir usuli işlemin gerçekleşmediğini belirtmiştir.
22. Başvurucunun kovuşturmaya yer olmadığı kararına yaptığı itiraz Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 12/9/2023 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir.
23. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
II. DEĞERLENDİRME
24. Başvurucu; Ankara Dikmen'de Gezi Parkı protestolarına katıldığı esnada kolluk görevlileri tarafından atılan gaz kapsülüyle başından ağır şekilde yaralandığını, bu eylemin fail ya da faillerinin tespiti için etkili bir soruşturma yapılmadığını, katıldığı bir protesto gösterisi nedeniyle fiziksel şiddete uğradığını belirterek kötü muamele yasağının, etkili soruşturma yükümlülüğünün, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde kabul edilebilirliğe ilişkin olarak soruşturma kapsamında elde edilen bilgi ve belgelerden olayın failinin tespit edilememesi nedeniyle 27/11/2018 tarihinde daimî arama kararı verildiği ancak başvurucunun mevcut bireysel başvuruyu 5/11/2020 tarihinde yaptığı belirtilerek süre aşımı hususunun değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Esas bakımından ise kötü muamele yasağının ihlal edilip edilmediği konusunda yapılacak incelemede Anayasa ve ilgili mevzuat hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü şartlarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
25. Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre ölümün gerçekleşmediği bazı hâllerde de başvuru; kişiye karşı kullanılan gücün derecesi ile türü, güç kullanımının ardında yatan niyet ve amaç ile maruz kalınan eylemin mağdurun fiziki bütünlüğü üzerindeki sonuçları gibi hususlar birlikte değerlendirilerek yaşam hakkı kapsamında incelenebilir (Mehmet Karadağ [2. B.], B. No: 2013/2030, 26/6/2014, § 20; Mustafa Çelik ve Siyahmet Şeran [2. B.], B. No: 2014/7227, 12/1/2017, § 69; Yasin Ağca [1. B.], B. No: 2014/13163, 11/5/2017, § 110). Somut olayda başvurucunun baş bölgesinden kemik kırığı oluşacak şekilde yaralandığı ve yaralanmaya bağlı olarak hayati tehlike geçirdiğine ilişkin adli raporlar gözönüne alındığındayaşam hakkının başvuruya uygulanabilir olduğu sonucuna varılmıştır.
26. Başvuru, yaşam hakkı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmiştir.
27. Anayasa Mahkemesi kolluk görevlilerinin güç kullanımı sonucunda gerçekleştiği ileri sürülen Anayasa'nın 17. maddesine yönelik ihlal iddialarını incelediği birçok başvuruda tüketilmesi gereken etkili hukuk yolunun ceza soruşturması olduğunu, tazminat davasının sürece etkisinin olmadığını açıkça belirtmiştir (birçok karar arasından bkz. Zeki Güngör [1. B.], B. No: 2013/8491, 31/3/2016, § 39).
28. Başvuru yollarının tüketilmesi kuralı, bir soruşturmanın etkili olup olmadığı yönünde inceleme yapılabilmesi için mutlak surette gerekli olmasa da yürütülen soruşturmanın -makul bir süreyi aşmaması şartıyla- ilgili kamu makamları tarafından nasıl sonlandırılacağının beklenmesi bireysel başvuruyla getirilen koruma mekanizmasının ikincil niteliğine uygun olacaktır. Bununla birlikte savunulabilir bir yaşam hakkı iddiası hakkında soruşturma başlatılmamışsa, başlatılan soruşturmada ilerleme yoksa veya soruşturma artık etkisiz bir hâl almışsa başvuruculardan soruşturmanın sonucunu beklemelerini istemek makul olmayacaktır. Böyle bir durumda başvurucular, gerekli özeni göstermeli ve şikâyetlerini çok uzun süre geçirmeden Anayasa Mahkemesine sunabilmelidir. Zira soruşturmanın etkililiğini sağlayacak bir başvuru yolu bulunmamaktadır. O hâlde anılan ihlal iddiaları yönünden başvuru yollarının tüketilmesi gerekmez. Böyle bir durumda başvurucular, etkili bir soruşturma yürütülmediğinin farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren otuz gün içinde bireysel başvuruda bulunmalıdır. Doğal olarak başvurucuların etkili bir soruşturma yürütülmediğinin ne zaman farkına varmaları gerektiği her davanın koşullarına bağlı olarak değerlendirilecektir. Soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair umut verici gelişmeler ve gerçekçi varsayımlar bulunduğu, soruşturmanın ilerlemesini sağlayıcı tedbirler alındığı sürece başvuruculardan başvuru yollarını tüketmeden bireysel başvuruda bulunmaları da beklenmemelidir (yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasının konu edildiği Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu [1. B.] (B. No: 2014/15732, 24/1/2018) başvurusunda yapılan aynı yöndeki değerlendirmelerin kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasıyla yapılan başvurularda da uygulanmasına ilişkin örnekler için bkz. İbrahim Şen [1. B.], B. No: 2015/19415, 8/5/2019; Sevil Ulaş [1. B.], B. No: 2020/34875, 6/3/2024).
29. Başvuruya konu soruşturmada bazı soruşturma işlemleri yapılsa da somut olayın nasıl gerçekleştiğinin ve olayın fail ya da faillerin tespiti mümkün olmamıştır. Başsavcılık 2/8/2016 tarihinde Ankara İl Emniyet Müdürlüğüne bir müzekkere yazarak başvurucunun yaralanmasına neden olan polis veya polislerin açık kimlik bilgilerinin tespit edilerek Başsavcılıkta hazır edilmesini istemiştir. Bu müzekkereye verilen 6/9/2016 tarihli cevabi yazıda darbe teşebbüsü sırasında Emniyet Müdürlüğüne uçaktan atılan bombanın ana su şebekesini patlatması sonrası arşivin tamamen su altında kalarak balçığa bulanması nedeniyle 2015 yılı ve öncesine ait arşiv kayıtlarının kullanılamaz hâle geldiği belirtilmiştir (bkz. §§ 12, 13). Buna göre başvurucunun katıldığı iddia edilen toplantıya katılan kolluk görevlilerinin kimlik bilgilerinin resmî bir belgeyle ortaya çıkarılması imkânı kalmamıştır. Gerçekten de Ankara Emniyet Müdürlüğü 16/11/2017 tarihinde Başsavcılığa gönderdiği yazıda olay tarihinde hangi personelin nerede görev aldığına dair ayrıntılı kayıtların tutulamaması nedeniyle suçu işlediği iddia edilen şüpheliye ait herhangi bir bilgi ve belge bulunamadığını, sonraki tarihli yazılarda ise başvurucunun yaralanmasına neden olan görevlilerin tespitiyle ilgili gerekli çalışmaların devam ettiğini ve suçu işlediği iddia edilen görevlilerin bulunması hâlinde gelişmeler hakkında bilgi verileceğini ifade etmekle yetinmiştir (bkz. §§ 14, 15). Bu bakımdan soruşturmada Ankara Emniyet Müdürlüğünün 6/9/2016 tarihli yazısı sonrasında olayın gerçekleşme koşullarının ve fail ya da faillerin tespiti için esaslı hiçbir işlem yapılmamıştır. Buna rağmen şikâyetini yetkili makamlara iletmede veya soruşturmanın etkisizliğiyle ilgili bireysel başvuru yapmada güçlük çektiği yönünde herhangi bir iddiası bulunmayan başvurucu, bireysel başvuru yapmak için 5/11/2020 tarihine kadar beklemiştir. Oysa başvurucunun somut olayın koşullarında soruşturmanın etkisiz olduğunu en geç daimî arama kararının verildiği 27/11/2018 tarihinde fark ederek süresinde başvuru yapması gerekirdi. Bu nedenle 5/11/2020 tarihinde yapılan başvurunun süresi içinde yapılmış bir başvuru olarak kabul edilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.
30. Açıklanan gerekçelerle başvurunun süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA, 14/5/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.