logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Ahmet Balkaya ve Rengin Ergül [2.B.], B. No: 2020/35611, 17/12/2024, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AHMET BALKAYA VE RENGİN ERGÜL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/35611)

 

Karar Tarihi: 17/12/2024

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

 

 

Metin KIRATLI

Raportör

:

Rıdvan DEMİR

Başvurucular

:

1. Ahmet BALKAYA

 

 

2. Rengin ERGÜL

Vekili

:

Av. Ramazan DEMİR

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; kolluk görevlilerinin Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında yasaklanan türde muamelelerde bulunması ve bu konuda etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının, sözü edilen muamelelerden doğan zararların tazmini istemiyle açılan davanın reddi nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının, yapılmak istenen basın açıklamasının kolluk görevlilerince engellenmesi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Avukat olan Başvurucuların iddialarına göre ceza infaz kurumunda tutulan yakınlarının durumunu protesto etmek isteyen bazı kişiler, Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu önünde basın açıklaması yapmak istemiştir. Başvurucular, basın açıklaması yapmak isteyen grupta yer alan müvekkillerinin menfaatlerini korumak için orada bulunduklarını iddia etmektedir.

3. Kolluk kuvvetleri, söz konusu basın açıklamasının PKK/KCK silahlı terör örgütü lideri A.Ö.ye uygulanan sözde tecridin kaldırılması için yapıldığını belirterek izin verilmeyeceğini duyurmuş ve gruptan dağılmasını istemiştir. Kolluk tutanaklarına göre olay esnasında bir milletvekilinin PKK/KCK silahlı terör örgütü lideri A.Ö.ye uygulandığı iddia edilen tecridi protesto ettiklerini belirtmesi üzerine müdahale başlamıştır. Başvurucular, kolluk kuvvetleriyle diyalog kurulduğunu ve müdahalenin toplanma özgürlüğünü ihlal ettiğini belirttiklerini ifade etmiştir. Kolluk tarafından tutulan Olay Tutanağı'nda ise gruba müdahale edildiği, gruptan iki kişinin gözaltına alındığı, başvurucuların buna karşı çıkması üzerine gözaltına alındıkları belirtilmiştir.

4. Başvurucuların 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na aykırı davrandıklarından bahisle haklarında kamu davası açılmıştır. Davada her iki başvurucu da eylemlerinin suç teşkil etmediği gerekçesiyle beraat etmiş ve kararlar kesinleşmiştir.

5. Başvurucular, polis aracına alındıktan sonra uzun bir süre ellerinin arkadan ve sıkı bir şekilde plastik kelepçeyle kelepçelendiğini, polis memurlarının sözlü ve fiziksel şiddetine maruz kaldıklarını ileri sürmüştür. Başvurucu Rengin Ergül ayrıca polislerin cinsel tacizine uğradığını iddia etmiştir.

6. Başvurucular, polis merkezine götürülmeden önce haklarında adli muayene raporu alınması için Bayrampaşa Devlet Hastanesine götürülmüş, 3/5/2019 tarihinde saat 13.40 sıralarında adli muayene raporları aldırılmıştır. Raporlarda başvurucu Ahmet Balyaka için "Sağ airukula (kulak kepçesi) önünde palpasyonla hafif hassasiyet haricinde darp ve cebir izi yoktur," şeklinde, başvurucu Rengin Ergül için "Sol cruris (incik) iç yüzde minimal sıyrık, sol ön kol iç yüzde minimal sıyrık, el bileklerinde kelepçe izi haricinde darp ve cebir izi yoktur." şeklinde tespitler yapılmıştır.

7. Başvurucular, polis merkezine götürülmüş; 2911 sayılı Kanun kapsamında ifadelerine başvurulmuş ve salıverilmeden önce adli muayene raporlarının düzenlenmesi için bu defa Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesine götürülmüştür. 3/5/2019 tarihinde saat 17.00 sıralarında düzenlenen raporlarda başvurucu Ahmet Balyaka için "Sağ göz altında 0.5 cm kırmızı ekimoz, boyun sol yanda düzensiz şekilli kırmızı ekimoz, boyun sağ yanda 2 adet 0.5x0.5 cmden küçük kırmızı ekimoz, sağ dirsek arka yüzde 1.5x1.5 cm kurutlu abrazyon, sağ el bileği çevresinde düzensiz şekilli kırmızı ekimoz, sol el bileği dış yüzde 1 adet 0.1x7 cm kırmızı ekimoz ve düzensiz şekilli kırmızı ekimozlar, karın sağ alt kadranda 0.5x7 cm kırmızı ekimoz mevcut" şeklinde, başvurucu Rengin Ergül için "Sol kol dorsal yüz orta hatta düzensiz şekilli kırmızı ekimoz, sol kol ventral yüz 1/3 üst kısımda düzensiz şekilli koyu mor kırmızı ekimoz, sol ön kol ventral yüz orta hatta 1x1 cm koyu mor ekimoz, sol ön kol dorsal yüz 1/2 alt kısımda düzensiz şekilli kırmızı koyu mor ekimoz, sol el bileği iç yüzde bilezik şeklinde kırmızı ekimoz, sağ kol ventral yüz 1/2 alt kısımda 3 adet 0.5x0.5 cmden küçük kırmızı koyu mor ekimoz, sağ ön kol ventral yüz 1/2 üst kısımda 1 adet 3.5 cm kırmızı ekimoz, sağ el bileği dış yüzde düzensiz şekilli ekimoz, sol cruris medial orta hatta 1 cm abrazyon çevresinde koyu mor ekimoz" şeklinde bulgular tespit edilmiştir.

8. Başvurucular, fiziksel ve sözlü şiddete uğradıklarından bahisle ilgili kamu görevlileri hakkında Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) suç duyurusunda bulunmuş; bu kapsamda adli muayene raporlarını sunmuş, toplantı ve gösteri yürüyüşü haklarının ihlal edildiğini ifade etmiş; şikâyet dilekçesine olaylara ilişkin görüntüleri içeren CD'yi eklemiş ve tanık isimleri bildirmiştir. Başvurucu Rengin Ergül ayrıca Türkiye İnsan Hakları Vakfı İstanbul Temsilciliği tarafından düzenlenen ve cinsel taciz sebebiyle psikolojik rahatsızlığı geliştiğine ilişkin olan tıbbi değerlendirme raporunu suç duyurusu dilekçesine eklemiştir. Söz konusu rapora göre başvurucuda travma sonrası stres bozukluğu gelişmiştir.

9. Başsavcılık, emniyet birimlerinden açıklama istemiş ve kesin rapor düzenlemesi için Adli Tıp Kurumuna müzekkere yazmıştır. Adli Tıp Kurumu başvurucuların yaralanmalarının hayati tehlike oluşturmadığını ve etkilerinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olduğunu belirtmiştir. Başsavcılık, kolluk tarafından düzenlenen tutanakları dikkate alarak 3/6/2020 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Anılan kararın ilgili kısmı şöyledir:

"...[Ş]ikayete konu olay günü uyarılara rağmen toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanunu’na muhalefet edecek şekilde eylemlerde bulunan müştekilere kolluk marifetince müdahale edildiği, bu müdahale esnasında müştekilerin basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralandıklarının soruşturma dosyasında bulunan adli tıp kurumu kati hekim raporunca anlaşıldığı, açıklandığı üzere müştekilere kolluk kuvvetleri tarafından eylemi sonlandırmak amacıyla müdahale edildiği, söz konusu müdahale esnasında müştekilerin direnmesi nedeniyle basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte yaralanma ihtimalinin hayatın olağan akışına uygun olduğu, söz konusu nedenlerden mütevellit işbu soruşturmanın konusu kolluk kuvvetleri hakkında herhangi bir soruşturma yapılmasına gerek olmadığı kanaatine varıldığından kimlikleri belli olmayan görevliler hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına... [karar verildi.]"

10. Başvurucular, Başsavcılık kararına itiraz etmiş; itiraz dilekçelerinde haklarında 2911 sayılı Kanun'a muhalefet etme suçundan iddianame hazırlayan savcının suç duyurusuna ilişkin karar veren savcı olduğunu, bu hâliyle tarafsız ve bağımsız davranmasının beklenemeyeceğini belirtmiştir. Sulh Ceza Hâkimliği itirazı reddetmiştir. Söz konusu karar başvuruculara 2/10/2020 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucular 28/10/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

11. Başvurucular ayrıca olay sebebiyle uğradıklarını ileri sürdükleri zarar sebebiyle ilgili idare aleyhine ayrı ayrı idare mahkemelerinde maddi ve manevi tazminat davası açmıştır.

12. Başvurucuların açtığı idari davalar reddedilmiştir.

i. Başvurucu Rengin Ergül'ün açtığı davanın ret gerekçesi şöyledir:

"Uyuşmazlıkta, dava dosyasında yer alan bilgi ve belgeler ile taraflarca sunulan görüntüler birlikte değerlendirildiğinde; olay günü kolluk görevlilerince yapılan uyarılara rağmen grubun dağılmayarak eylemine devam ettiği, bunun üzerine eylemcilerin emniyet güçlerince muhafaza altına alınmaya çalışıldığı, avukat olan davacının eylemcilerin muhafaza altına alınmalarını engellemeye çalıştığı, bu esnada kargaşa oluştuğu, olaya ilişkin dava dosyasında yer alan görüntülerde kolluk görevlilerince dengeli ve orantılı bir şekilde kuvvet kullanılarak olaylara müdahalede edildiğinin görüldüğü, kolluk görevlilerince amacını aşacak şekilde orantısız güç kullanıldığına yahut şiddet uygulandığına dair herhangi bir görüntünün bulunmadığı, bunun dışında davacı tarafından gözaltına alındığı sırada polisler tarafından kendisine şiddet uygulandığı, hakaret edildiği ve cinsel tacizde bulunulduğu ileri sürülmekte ise de, davacının bu iddialarını somut olarak ortaya koyan herhangi bir bilgi veya belgenin de dava dosyasına sunulamadığı, olaylara müdahale eden kolluk görevlileri hakkında açılmış bir disiplin soruşturmasının ya da ceza davasının da bulunmadığı, bununla birlikte davacının genel adli muayenesinde tespit edilen lezyonlarla ilgili bulguların idare görevlilerinin doğrudan davacıya yönelik eyleminden mi yoksa davacının eylemcilerin muhafaza alınmasını engellemeye yönelik davranışı sırasında meydana gelen kargaşa sonucu mu oluştuğunun anlaşılamadığı, dolayısıyla bu hususların davalı idare elemanlarınca davacının darp edilmesi sonucu meydana geldiği sonucunun çıkarılamayacağı ve davalı idarenin sorumlu tutulamayacağı, tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; salt davacının beyanları esas alınarak davalı idareye kusur atfedilemeyeceği, zararın davalı idarenin hizmet kusurundan kaynaklandığının somut, açık ve şüpheden uzak şekilde ortaya konulamadığı, dolayısıyla davacı tarafından uğranıldığı iddia olunan zararla idarenin herhangi bir eylemi/eylemsizliği arasında illiyet bağı kurulamadığı anlaşıldığından, davacının manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekmektedir."

ii. Başvurucu Ahmet Balkaya'nın açtığı idari davanın ret gerekçesi şöyledir:

"Olayda, dosyada yer alan bilgi ve belgeler ile taraflarca sunulan görüntülerin incelenmesinde, olay günü, uyarıya rağmen dağılmamaları üzerine eylemcilerin emniyet güçlerince muhafaza altına alınmaya çalışıldığı, avukat olan davacının eylemcilerin muhafaza altına alınmalarını engellemeye çalıştığı, bu esnada kargaşa oluştuğu, olayın vuku buluş şekli ile dosya içeriğinde yer alan bilgi ve belgeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde, emniyet güçleri tarafından davacı şahsa karşı amacını aşacak şekilde orantısız güç kullanıldığının ve davacıda meydana gelen yaralanmanın idare görevlilerinin doğrudan davacıya yönelik eyleminden mi yoksa davacının eylemcilerin muhafaza alınmasını engellemeye yönelik davranışı sırasında meydana gelen kargaşa sonucu mu oluştuğunun anlaşılamadığı, davacı tarafından olayın medyaya yer alması sonucu müvekkillerinin dosyalarını kendisinden aldıkları ve bu nedenle de maddi zarara uğradığı ileri sürülmekle birlikte buna dair bilgi ve belge sunulmadığı gibi, böyle bir zarar doğmuş olsa bile olayla illiyet bağının bulunmadığı, bu bağlamda, davacıda meydana gelen zararın kaynağının idarenin doğrudan davacıya yönelik haksız bir eylemi olduğuna dair dosyada somut, açık, şüpheden uzak ve net bir delil olmadığından, davacının ... manevi tazminat talebine yönelik isteminin reddi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır."

13. Anılan kararlar istinaf incelemesinden geçerek kesinleşmiştir. Başvurucular kesinleşen idare mahkemeleri kararları sebebiyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile kötü muamele yasağının ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunmuştur.

14. Komisyonca Başvurucu Ahmet Balkaya'nın yaptığı 2022/37593 başvuru numaralı bireysel başvuru ile başvurucu Rengin Ergül'ün yaptığı 2022/37744 başvuru numaralı bireysel başvurunun 2020/35611 başvuru numaralı bireysel başvuruyla birleştirilmesine karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

15. Başvurucular, ellerinin arkalarından ve sıkı şekilde bağlandığını, fiziksel ve sözlü şiddete maruz kaldıklarını ve konuyla ilgili şikâyetleri nedeniyle başlatılan soruşturmanın özenli yürütülmediğini ileri sürmüştür. Başvurucu Rengin Ergül ayrıca gözaltında tutulduğu sırada cinsel tacize uğradığını iddia etmiştir. Adalet Bakanlığı görüşünde başvurucuların gözaltı işlemleri sırasında polis memurlarına direnmesi sebebiyle olayın meydana geldiği, yapılacak incelemede Anayasa ve mevzuat hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarının dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir.

16. Başvurucuların iddiaları kötü muamele yasağı kapsamında incelenmiştir. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

17. Kişilerin kendi tutumu kesin olarak zorunlu kılmadıkça güç kullanmaya yetkili kamu görevlilerince kişilere fiziksel güç kullanılması ilke olarak Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal eder (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 81). Gözaltı veya tutukluluk gibi bireyin devletin kontrolü altında bulunduğu sırada bir yaralanma olayı meydana gelmiş ise bu olaya ilişkin tatmin edici ve inandırıcı bir açıklama getirme yükümlülüğü yetkili makamlardadır (S.D., B. No: 2013/3017, 16/12/2015, §§ 89, 90; Cengiz Kahraman ve Kenan Özyürek, B. No: 2013/8137, 20/4/2016, § 95). Bunun sebebi bu tür olaylarda gerçekleşme koşullarına ilişkin bilgilerin çoğunlukla yetkili makamların erişiminde olmasıdır (Ferit Kurt ve diğerleri, B. No: 2018/9957, 8/6/2021, § 74).

18. Başvuruya konu olay hakkında yürütülen soruşturmada kamu görevlilerinin kullandığı gücün gerekli ve başvurucuların tutumuyla orantılı olduğu gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Bu durumda kötü muamele yasağının maddi boyutu kapsamında incelenmesi gereken husus, kullanılan gücün başvurucuların davranışından dolayı kesin olarak gerekli veya kitlesel kargaşanın bastırılması amacıyla kaçınılmaz olup olmadığı, gerekli ya da kaçınılmaz ise güç kullanımında aşırıya kaçılıp kaçılmadığı yahut kullanılan güç ile güç kullanımının amacı arasında orantı olup olmadığıdır.

19. Somut olayda başvurucuların polis merkezine götürülmeden öncesine ve götürüldükten sonrasına ait, aynı tarihli raporlardan anlaşıldığı üzere başvurucularda meydana gelen yaralanmaların polis merkezinde gerçekleştiğine dair kuvvetli olgunun var olduğu açıktır. Başvurucular polis merkezine götürülmeden önce haklarında düzenlenen adli muayene raporlarında başvurucuların sadece bilek ve kol kısımlarındaki yaralanmalardan bahsedilmişken başvurucuların polis merkezinden salıverildikten sonra haklarında düzenlenen adli muayene raporlarında vücutlarının başka yerlerinde de yaralanmalar olduğu belirtilmiştir. Bu durumda gerçekleşen yaralanmaların zor kullanma yetkisinin bulunmadığı bir zamanda yaşandığına ilişkin iddialara yönelik olarak tatmin edici ve inandırıcı şekilde açıklama getirme yükümlülüğü yerine getirilmemiştir. Anayasa Mahkemesinin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında yasaklanan muamelelerle ilgili değerlendirmelerine göre nasıl oluştuğu soruşturma makamınca ortaya konulmayan muamele (yaralanma) insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir muamele olarak kabul edilebilir (bahsi geçen muamelelerle ilgili ayrıntılı açıklamalar için birçok karar arasından bkz. S.D., §§ 84-88; Cengiz Kahraman ve Kenan Özyürek, §§ 90-94). Bu durumda insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutu ihlal edilmiştir.

20. Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- bir kimsenin devlet görevlilerinin 17. maddenin üçüncü fıkrasını ihlal eden bir muamelesine uğradığına ilişkin savunulabilir bir iddiada bulunması hâlinde etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir. Kötü muamelenin kasten yapıldığının ileri sürüldüğü durumlarda iddia hakkında ivedilikle bir ceza soruşturması başlatılmalıdır. Şikâyet olmadığında bile kişiye kötü muamelede bulunulduğuna ilişkin yeterince açık belirtiler varsa konuyla ilgili bir ceza soruşturması açılmalıdır. Soruşturmada olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek tüm deliller toplanmalıdır. Dahası soruşturma süreci, gerektiği ölçüde kamu denetimine ve mağdurun erişimine açık olmalı; mağdur soruşturmaya etkili şekilde katılabilmeli; soruşturmada makul bir özen ve süratle hareket edilmelidir. Ayrıca yetkililer, soruşturmayı sonlandırmak için aceleci davranmamalı ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 101-103; S.D.,§§ 111-114; Veli Saçılık (2), B. No: 2018/24614, 18/10/2022, § 16).

21. Somut olayda Başsavcılık başvurucuların sunduğu doktor raporlarındaki farklılıkla ilgili herhangi bir değerlendirmede bulunmamış, olayların ne zaman gerçekleştiğine ilişkin olarak kamu görevlilerinin ifadelerini almamış, olaylara tanık oldukları anlaşılan kişilerin ifadelerine başvurmamış, ilgili emniyet birimleri tarafından -Başsavcılıkça savunma niteliğinde olduğu belirtilen- ibraz edilen bilgi doğrultusunda sonuca ulaşmıştır. Ayrıca kelepçelerin başvurucuların kollarına sıkıca takılması sebebiyle ortaya çıkan durum hakkında da bir değerlendirmede bulunmamış ve bu durumun gerekli olup olmadığını tartışmamıştır. Bu nedenle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

22. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Kötü Muamele Yasağıyla Bağlantılı Olarak Etkili Başvuru Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

23. Başvurucular, ilgili idare aleyhine açtıkları tam yargı davasının reddedilmesi sebebiyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

24. Başvurucuların şikâyeti, Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında yasaklanan türde muamelelere uğramaları nedeniyle uğradıklarını iddia ettikleri zararların tazmini istemiyle açtıkları davanın reddedilmesine yöneliktir.

25. Anayasa Mahkemesinin kötü muamele yasağıyla bağlantı olarak etkili başvuru hakkı yönünden inceleme yapabilmesi için ya soruşturma veya yargılama makamlarının kamu görevlilerinin kasıtlı kötü muameleleri nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğini en azından öz itibarıyla tespit etmeleri ya daceza soruşturması üzerine süresi içinde yapılmış bir başvuruda söz konusu ihlali Anayasa Mahkemesinin saptaması gerekir (Aslı Leman Atlı, B. No:2018/4065, 5/10/2022, § 67). Anayasa Mahkemesi Abdullah Yaşa ([GK], B. No: 2015/12486, 5/11/2020) kararında kötü muamele yasağının esas bakımından ihlal edildiğinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararıyla tespit edildiğini belirterek tazminat davasına ilişkin şikâyetlerin kötü muamele yasağıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkı kapsamında incelenmesi gerektiğini değerlendirmiştir (anılan kararda bkz. § 49).

26. Somut başvuruda Anayasa Mahkemesi insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğine karar vermiştir. Bu durumda başvurucuların anılan şikâyetleri (bkz. § 24) insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkı kapsamında incelenmiştir.

27. İdare mahkemelerinin meseleyi daha çok toplantıya müdahale yönünden ele aldığı görülmektedir. Oysa başvurucuların gözaltı sürecine ilişkin şikâyetleri de vardır. Bu nedenle idare mahkemelerinin özellikle güç kullanma ile ilgili iddiaları yönünden değerlendirme yaparken gözaltı girişinde alınan rapor ile çıkışında alınan rapor arasında fark olup olmadığına, fark varsa bunun sebebinin idarece veya konuyla ilgili soruşturma makamlarınca ortaya konulup konulmadığına dikkat etmesi gerekir. İdare mahkemelerinin sözü edilen hususlara dikkate etmemesi nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

28. Açıklanan gerekçelerle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

29. Başvurucular, gerçekleştirilmek istenen basın açıklamasının engellenmesi sebebiyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu'nun 16. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı değerlendirilmiştir. Başvuru konusu yasaklama kararlarının Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunması ve suç işlenmesinin önlenmesine yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır. Bu belirlemenin ardından demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk yönünden inceleme yapılacaktır.

31. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (bu konuda genel ilkeler için bkz. Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 32; Sevinç Hocaoğulları, B. No: 2015/271, 15/11/2018; §§ 39-42). Anayasa Mahkemesi, birçok kararında kamu düzenini bozacak nitelikte bir tehlike veya tehdidin bulunması ve bunun daha hafif tedbirlerle bertaraf edilememesi durumunda son çare olarak hakkın sınırlanabileceğini vurgulayarak çatışan yararlar arasında adil bir denge kurulması gerektiğini değerlendirmiştir (İsmail Sarıkabadayı ve diğerleri, B. No: 2016/23696, 8/6/2021, § 42; bazı farklılıklarla birlikte toplantı hakkı bağlamında bkz. Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 32; sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 73). Dolayısıyla hakka yönelik müdahalenin zorunlu sosyal ihtiyaçtan kaynaklandığının ortaya konulması ve bunun ispat edilmesi kural olarak müdahale eden idareye ve müdahaleyi denetleyen idari yargıya düşmektedir (idare ve yargı mercilerinin adil bir denge kurulduğunu ilgili ve yeterli bir gerekçe ortaya koymaları gerektiğine ilişkin kararlar için bkz. İsmail Sarıkabadayı ve diğerleri, § 45; Mahir Engin Çelik ve Sakine Esen Yılmaz, B. No: 2016/8776, 7/9/2021, § 44; Abdulkadir Öztürk, B. No: 2019/13420, 31/3/2022, § 47).

32. Anayasa’nın 34. maddesi fikirlerin silahsız ve saldırısız, başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konulabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Dolayısıyla toplantı hakkının amacı, şiddete başvurmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır. Barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kişilerin toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir (Dilan Ögüz Canan, § 36; Osman Erbil, § 54).

33. Somut olayda başvurucuların da dahil olduğu toplantının barışçıl olmadığı yönünde kolluk belgelerine ya da yargı kararlarına yansıyan bir tespit bulunmamaktadır. O hâlde Anayasa Mahkemesi önündeki mesele, barışçıl bir şekilde basın açıklaması yapmak ya da basın açıklamasına katılmak için toplanan kişilere kolluk güçleri tarafından yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığının belirlenmesidir.

34. 2911 sayılı Kanun'un "Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri" kenar başlıklı 23. maddesinde uzun bir liste hâlinde toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin hangi hâllerde kanuna aykırı olacağı sayılmıştır. Başsavcılık kararında da toplantının kanunsuz olduğu belirtilmiştir. Somut başvuruda basın açıklamasının ceza infaz kurumlarında açlık grevi yapan kişilerin durumlarına dikkat çekmek için yapıldığı görülmüştür. Kolluk görevlilerince düzenlenen tutanağa göre toplantıya katılan bir milletvekili toplantının silahlı terör örgütü lideri yararına yapıldığını basın açıklaması sırasında belirtmiştir. Kolluk da bu sebeple toplantıya müdahale etmiştir Bu durumda kolluk görevlilerinin meşru bir amaca yönelik olarak suçun önlenmesi amacıyla toplantı ve gösteri yürüyüşüne müdahale ettiği anlaşılmıştır.

35. Başvuruya konuolayda kolluk görevlilerinin toplantının ve gösteri yürüyüşünün barışçıl niteliğini kaybettiğine veya basın açıklamasının toplantıyı ve gösteri yürüyüşünü barışçıl nitelikten çıkardığına ilişkin bir tespiti yoktur. Uzun bir süre yapıldığı ve barışçıl nitelikten çıkmadığı anlaşılan toplantıya müdahale edilmesini gerektirecek nitelikte bir olayın yaşanmadığı görülmüştür.

36. Sonuç olarak mevcut başvuruda müdahalenin demokratik toplumda zorunlu sosyal bir ihtiyaca karşılık gelmediği, dolayısıyla başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarına yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

37. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

38. Başvurucular, ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması veuğradıkları maddi ve manevi zararların giderilmesi talebinde bulunmuştur.

39. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlalinden doğan sonuçların ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında, insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlalinden doğan sonuçların ortadan kaldırılması için ise yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği soruşturma ve yargılama mercilerince yapılması gereken iş, yeniden soruşturma ve yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019,§§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

40. Yeniden yapılacak soruşturma ve yargılamaların insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutu ile bu yasakla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlali konusunda yeterli giderim sağlayacağı değerlendirilmiştir. Bununla birlikte insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutu ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlali nedeniyle başvuruculara ayrı ayrı 100.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Başvurucular uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile ilgili yeterli bilgi ve belge sunmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

 2. Kötü muamele yasağı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

3. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı ile bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

3. Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Van Cumhuriyet Başsavcılığına (Sor. No: 2016/12081), yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 3. İdare Mahkemesi (E.2019/2071, K.2020/1621) ile İstanbul 14. İdare Mahkemesine (E.2019/1403, K.2020/1991) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvuruculara ayrı ayrı net 100.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 1.805,70 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 31.805,70 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/12/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Ahmet Balkaya ve Rengin Ergül [2.B.], B. No: 2020/35611, 17/12/2024, § …)
   
Başvuru Adı AHMET BALKAYA VE RENGİN ERGÜL
Başvuru No 2020/35611
Başvuru Tarihi 28/10/2020
Karar Tarihi 17/12/2024
Birleşen Başvurular 2022/37593, 2022/37744

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, kolluk görevlilerinin Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında yasaklanan türde muamelelerde bulunması ve bu konuda etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının, sözü edilen muamelelerden doğan zararların tazmini istemiyle açılan davanın reddi nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının, yapılmak istenen basın açıklamasının kolluk görevlilerince engellenmesi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kötü muamele yasağı Kötü muamele yasağı ile bağlantılı etkili başvuru hakkı İhlal Yeniden soruşturma
İhlal Yeniden yargılama
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı Toplantı ve gösteri yürüyüşü İhlal Manevi tazminat
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi