logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Ayşe Sanır ve diğerleri [2.B.], B. No: 2021/2556, 27/11/2024, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AYŞE SANIR VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/2556)

 

Karar Tarihi: 27/11/2024

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Soner GÖÇER

Başvurucular

:

1. Ayşe SANIR

 

 

2. Behice UYĞUR

 

 

3. Mahmut SANIR

Vekili

:

Av. Abdulaziz TOKAY

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, Silopi'de terör örgütüne yönelik operasyonlar sırasında meydana gelen ölüm olayına ilişkin olarak açılan tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 28/12/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. PKK terör örgütü 12/8/2015 tarihinden itibaren Silopi ilçesinin de dâhil olduğu bazı merkezlerde öz yönetim ilan etmiştir. Öz yönetim ilan ettiği bölgelerde patlayıcıyla tuzaklanmış hendekler kazmak ve barikatlar kurmak suretiyle yalıtılmış bölgeler oluşturmaya çalışan PKK terör örgütü, kamuoyunda hendek olayları olarak adlandırılan ve aylarca devam eden bu süreçte roketatarlar, keskin nişancı tüfekleri, patlayıcılar ve otomatik saldırı tüfekleri kullanarak terör saldırıları düzenlemiştir. Okullar, hastaneler, barajlar, adliye binaları, ambulanslar gibi temel kamu hizmetlerini sağlayan eşya ve binaların yanında sivilleri de hedef alan bu terör saldırılarında 335 sivil hayatını kaybederken 2.106 kişi yaralanmıştır. Terör saldırılarında 859 güvenlik görevlisi ve Derik kaymakamı şehit olmuş, 4.711 güvenlik görevlisi yaralanmıştır. Bu terör eylemlerinin engellenmesi, halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla sözde öz yönetim ilan edilen bazı bölgelerde mülki idare amirliklerince sokağa çıkma yasakları uygulanarak terörle mücadele operasyonları başlatılmıştır (hendek olayları, öz yönetim ilanları, PKK terör örgütünün şehir savaşı stratejisi ve sokağa çıkma yasakları hakkında arka plan bilgisi ile ayrıntılı açıklamalar için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], B. No: 2017/37897, 5/7/2022, §§ 16-28, 67, 346-348).

5. Başvuru konusu olay, operasyonların gerçekleştirildiği ve sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı dönemde yaşanmış olup başvuru formu ve ekleri ile Bakanlık görüşü ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ayrıca Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi(UYAP) aracılığıyla erişilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

6. Başvurucuların iddiasına göre Silopi'de 14/12/2015 tarihinde sokağa çıkma yasağı ilan edilmesi üzerine başvurucular ve yakınları olan H.S. ikametgâhlarının bodrumuna sığınmıştır. Yasağın 12. günü olan 26/12/2015 tarihinde H.S. ikametgâhın ikinci katına erzak almaya çıktığı esnada pencereden gelen bir kurşununun isabet etmesi üzerine hayatını kaybetmiştir. Başvurucuların kolluğa haber vermesi neticesinde 27/12/2015 tarihinde eve gelen güvenlik güçleri, başvurucuları evden çıkararak güvenli bir yere götürmüş ancak H.S.nin cesedini evde bırakmıştır.

A. Olaya İlişkin Olarak Yürütülen Adli Soruşturma Süreci

7. H.S.nin cesedi 6/1/2016 tarihinde ikametgâhtan çıkarılmıştır. Olay yerinde heyetin can güvenliğinin sağlanamayacağı gerekçesi ile Cumhuriyet savcısı olay yerine gitmemiş; Olay Yeri İnceleme Birimi görevlileri, diğer güvenlik güçlerinin gözetiminde olay yerine gitmiştir. Başvurucu Mahmut Sanır ve belediye çalışanları da olay yerinde hazır bulunmuştur. Olay yeri inceleme raporuna göre iki katlı betonarme binanın ikinci katındaki ikametgâha girildiğinde mutfak kapısının önünde H.S.nin cesedi görülmüştür. Cesedin ayak kısmının mutfak içinde, gövde ve baş kısmının holde olduğu, cesedin kafatasının açık olduğu, kafatası doku parçalarının zemine yayıldığı izlenmiştir. Mutfaktan balkona açılan PVC kapı ile pencerenin açık olduğu, mutfak tezgâhının bulunduğu duvar üzerinde ve tezgâh altındaki ahşap dolaplar üzerinde çok sayıda mermi çekirdeği girişi olduğu düşünülen delikler görülmüştür. Benzer şekilde yatak odası pencere camında, oturma odasındaki PVC pencere kasasında ve camında mermi çekirdeği girişi olduğu düşünülen deliklere rastlanmıştır. Mutfak tezgâhının altındaki dolabın zemininde bir mermi çekirdeği nüvesi bulunarak muhafaza altına alınmıştır. H.S.nin cesedinin çeşitli açılardan fotoğrafları çekilmiş ve akabinde ceset morga sevk edilmiştir.

8. Aynı gün H.S.nin cesedi üzerinde Cumhuriyet savcısı huzurunda fotoğraf çekimi ile kayıt altına alınmak suretiyle adli ölü muayene işlemi yapılmıştır. İşlem neticesinde baş ve boyun bölgesinde kemik ve doku kaybı, kafa içi beyin dokusu ve kemikleri görünür vaziyette olmak üzere derin doku ve organ kaybı, ayrıca cesedin sırtında 5x8 cm'lik bir doku kaybı olduğu belirlenmiştir. Muayene sonucunda kesin ölüm nedeninin tespit edilememesi nedeniyle klasik otopsi işlemi yapılması gerektiği mütalaa edilmiştir. Ceset üzerinden çıkarılan kıyafetler, kriminal inceleme yapılabilmesi için muayene sırasında hazır bulunan olay yeri inceleme ekibine teslim edilmiştir. Olay Yeri İnceleme Birimi görevlileri cesedin her iki elinin iç ve dış yüzeyleri ile boynundan svap örnekleri almıştır.

9. Yine aynı gün Cumhuriyet savcısı huzurunda kamera kaydı ve fotoğraf çekimi ile kayıt altına alınmak suretiyle otopsi işlemi yapılmıştır. Otopsi işlemi sırasında kafada yoğun doku kaybı ile batın alt kadran kısmında ateşli silah mermi çekirdeği giriş ve sağ kalçada çıkış yarası olduğu görülmüş; cesetten ateşli silah mermi çekirdeği veya parçası elde edilememiştir. Yapılan otopsi neticesinde kafa ve batındaki yaralanmaların müstakilen öldürücü olduğu, kişinin ölümünün ateşli silah mermi çekirdeği ve orijini tespit edilemeyen kafa bölgesindeki yaralanmaya bağlı sakrum ve kafatası kırıkları ile birlikte çoklu iç organ yaralanmasıyla gelişen iç kanama, beyin kanaması ve beyin doku harabiyetinden meydana geldiği mütalaa edilmiştir.

10. Soruşturma sırasında, olay anında ikametgâhın bodrumunda bulundukları anlaşılan kimselerinbilgi sahibi sıfatıyla ifadelerine başvurulmuştur:

i. H.S.nin oğlu olan başvurucu Mahmut Sanır ifadesinde saat 23.00'ten sonra sokağa çıkma yasağı ilan edileceği, evlerinden çıkabilecek durumda olanların çıkması yönünde yapılan anonslar üzerine ailece dayısının evine gitmek üzere ikametgâhlarından ayrıldıklarını ancak silahlı PKK terör örgütü üyelerinin geçmelerine izin vermemeleri nedeniyle ikametgâhlarına döndüklerini, operasyon süresince kendisi, babası H.S., annesi, eşi ve çocukları ile birlikte iki kat ve bodrumdan oluşan binanın bodrum katında kaldıklarını, operasyonun 13. gününde komşuları olan M.S.A.nın da evinin güvenli olmaması nedeniyle ailesiyle birlikte bodruma gelerek birlikte kalmaya başladıklarını ifade etmiştir. Başvurucu; operasyonların 14. gününde saat 09.30 sıralarında babası H.S.nin tek başına erzak almak üzere ikametgâhlarının olduğu ikinci kata çıktığını, H.S.nin yukarı çıkmasından beş dakika sonra üst kattan bir patlama sesi geldiğini ve evin çevresinde yoğun silahlı çatışmaların başladığını, yarım saat kadar sonra silah seslerinin azalması üzerine üst kata çıktığında H.S.yi kafatası parçalanmış ve belinde bir yara olduğu hâlde ölmüş şekilde gördüğünü beyan etmiştir. Başvurucu, cesedi görmesinin ardından 155 ihbar hattını arayarak bilgi verdiğini, bir gün sonra askerlerin gelerek kendilerine güvenli bir bölgeye gitmelerini söylemeleri üzerine H.S.nin cesedini orada bırakarak dayılarının evine gittiklerini söylemiştir.

ii. H.S.nin eşi olan başvurucu Ayşe Sanır ifadesinde; başvurucu Mahmut Sanır'dan farklı olarak erzak almak için eşi H.S. ve gelini R.S.nin ikinci kata çıktığını, R.S.nin bir süre sonra erzakla bodruma döndüğünü ancak H.S.nin gelmediğini ve seslenmelerine rağmen yanıt vermediğini, oğlu Mahmut Sanır'ın bir süre sonra yukarı çıktığını, döndüğünde H.S.nin öldüğünü söylediğini açıklamıştır.

iii. H.S.nin gelini olan R.S. ise ifadesinde; erzak almak için H.S.yle ikinci kata çıktıklarını, kendisinin bir süre sonra erzaklarla birlikte bodruma döndüğünü ancak H.S.nin biraz daha erzak almak için yukarıda kaldığını ancak geri dönmediğini, 1,5 saat kadar sonra yukarı çıktığında H.S.nin cesedini gördüğünü, bodruma dönerek aile fertlerine durumu anlattığını, ölüm olayını kimseye haber vermediklerini söylemiştir.

iv. H.S.nin torunu olan A.S. ifadesinde; erzak almak için dedesi H.S. ve annesi R.S.nin ikinci kata çıktıklarını, R.S.nin bir süre sonra erzaklarla bodruma döndüğünü ancak H.S.nin gelmediğini, babası Mahmut Sanır ve komşuları M.S.A.nın yukarı çıktığını ve Mahmut Sanır'ın geri döndüğünde H.S.nin öldüğünü söylediğini, ölüm olayını kimseye haber vermediklerini, kimseyi aramadıklarını belirtmiştir.

v. H.S.nin komşusu olan M.S.A. ifadesinde; sokağa çıkma yasağının ilan edileceği, evlerinden çıkabilecek durumda olanların çıkması, diğer kimselerin ise sokağa çıkma yasağı başladıktan sonra evlerinden çıkmamaları yönünde anonslar yapıldığını, kendisinin eşi ve çocukları ile kendi ikametgâhlarında kaldıklarını ancak çatışmaların yoğunlaşması üzerine sokağa çıkma yasağının 12. gününde komşusu H.S.nin bodrumuna onlarla birlikte kalmak için gittiklerini belirtmiştir. M.S.A., olay günü H.S. ve gelini R.S.nin erzak almak için yukarı çıktığını, R.S.nin bir süre sonra erzaklarla bodruma döndüğünü, kendisinin birinci kata, H.S.nin ise ikinci kata çıktığını söylediğini ancak H.S.nin dönmediğini, bir süre sonra başvurucu Mahmut Sanır ile birlikte üst kata çıktıklarında H.S.yi kafatası parçalanmış ve belinde bir yara olduğu hâlde ölmüş şekilde gördüklerini, hemen bodruma döndüklerini ancak telefonların şarjı olmadığı için kimseye haber veremediklerini söylemiştir.

11. Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünün 4/2/2016 tarihli uzmanlık raporuna göre H.S.nin cesedinden alınan örneklerden sol el üst svap örneğinde atış artığı tespit edilmiş, vücuttan alınan diğer örneklerde (sol el avuç içi, sağ el iç ve dış yüzeyi ile boyun bölgesi) atış artığına rastlanmamıştır. Aynı raporda cesetten ele geçen kıyafetlerden kaban ve kolsuz yelek üzerindeki, ayrıca kıyafetlerdeki delikler etrafında atış artıklarına rastlandığı, şalvar üzerindeki deliğe sebep olan atışın uzak atış olduğu tespit edilmiştir.

12. Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünün 5/4/2017 tarihli uzmanlık raporuna göre olaya ilişkin olarak ele geçirilen bir mermi çekirdeği gömlek parçası üzerinde inceleme yapılmıştır (Her ne kadar raporda H.S.nin vücudundan çıkarıldığı ifade edilmiş ise de ölü muayene ve otopsi raporlarına göre vücuttan mermi çekirdeği veya parçası ele geçirilmemiş olup olay yeri inceleme raporuna göre ikametgâhın mutfak tezgâhı altındaki dolabın zemininde bir mermi çekirdeği nüvesi bulunarak muhafaza altına alınmıştır.). İnceleme sonucunda gömlek parçasında teşhis ve tespite elverişli nitelikte karakteristik bir iz olmadığı için hangi silahtan atıldığının tespiti yönünde mukayeseli bir inceleme yapılamadığı mütalaa edilmiştir.

13. Yürütülen soruşturmada Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) 25/1/2018 tarihinde olayın gerçek fail ya da faillerinin araştırılması için daimî arama kararı almıştır. Faili meçhul sanık/sanıklar hakkında kasten öldürme suçundan alınan kararda suçun zamanaşımına uğrayacağı tarih 6/1/2041 olarak gösterilmiştir. Emniyet Müdürlüğüne gönderilen kararda, zamanaşımı tarihine kadar sürekli olarak araştırmaya devam edilmesi ve her altı ayda bir Başsavcılığa bilgi verilmesi istenmiştir.

14. Emniyet Müdürlüğü, sonuncusu 5/1/2023 tarihinde olmak üzere belirli aralıklarla verdiği yanıtlarda daimî aramaya alınan dosyada faillerin kimliklerinin henüz tespit edilemediğini bildirmiştir.

B. Başvurucuların Olaya İlişkin Olarak Açtığı Tam Yargı Davası Süreci

15. Başvurucular 19/3/2016 tarihinde İçişleri Bakanlığına verdikleri dilekçe ile yaşanan çatışmalar nedeniyle günlerce evlerinin bodrumunda aç ve susuz şekilde, ölüm korkusu içinde yaşamak zorunda kalmaları, H.S.nin öldürülmesi, H.S.nin cenazesinin uzunca bir süre defnedilememesi nedeniyle uğradıkları maddi ve manevi zararın tazmini talep etmiştir. Başvurucular, oluşan zarardan idarenin kusur sorumluluğu ilkesi kapsamında sorumlu olduğunu ileri sürmüştür.

16. İçişleri Bakanlığının yasal süresinde dilekçelerine cevap vermemesi üzerine başvurucular, 11/7/2016 tarihinde Mardin İdare Mahkemesi (İdare Mahkemesi) nezdinde tam yargı davası açmıştır. Başvurucular açtıkları davada H.S.nin ateşli silah ile öldürüldüğünü, operasyon öncesi tahliyeleri hususunda bir girişimde bulunulmadığını, bu hususta anons dahi yapılmadığını, güvenli bölgeler oluşturulmadığını, iyi yönetim ilkelerine uygun olmayan bir askerî operasyon sonucu H.S.nin hayatını kaybettiğini, cenazenin günlerce defnedilemediğini, gerekli ve yeterli önlemleri almayan idarenin hizmet kusuru olduğunu iddia etmiştir. Başvurucular, oluşan zararın kendileri üzerinde bırakılmasının sosyal risk ilkesi ile de bağdaşmayacağını ifade etmiş; maddi ve manevi zararlarının giderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

17. İçişleri Bakanlığı davaya karşı cevabında olayda idarenin bir hizmet kusuru olmadığı gibi kusursuz sorumluluk şartlarının da mevcut olmadığını, terör eylemleri veya terörle mücadele faaliyetleri sırasında uğranılan zararlar nedeniyle açılan davalarda şartlar oluşmuşsa sosyal risk ilkesi çerçevesinde 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun'un uygulanmasının mümkün olduğunu ancak başvurucuların kanunda öngörülen sürede idareye başvurmadıklarını belirtmiştir.

18. İdare Mahkemesi yargılama sırasında Başsavcılığın yürüttüğü soruşturma dosyasının bir örneğini celbetmiş, ayrıca 7/2/2018 tarihinde aldığı ara kararı ile İçişleri Bakanlığından başvurucuların yakınının hayatını kaybetmesine neden olan olayda herhangi bir kusuru ya da dahli olup olmadığının sorularak varsa bu hususta düzenlenmiş Araştırma Tutanağı, istihbari çalışma, adli sicil/arşiv kaydı, ifadeler vs. her türlü bilgi ve belgenin istenmesine karar vermiştir. İçişleri Bakanlığı Hukuk Müşavirliği 14/3/2018 tarihli üst yazı ekinde talep edilen bilgi ve belgeleri göndermiştir (Yazı ekleri UYAP'ta yer almadığından içerikleri incelenememiştir.).

19. Yapılan yargılama neticesinde İdare Mahkemesi 21/3/2018 tarihinde davanın reddine karar vermiştir.

i. Kararda şu tespitlere yer vermiştir:

- Sokağa çıkma yasağı sürecinde operasyonlar başlamadan önce cami ses sistemlerinden halka yasakla ilgili bilgilendirmeler defaatle ve anlaşılır bir şekilde yapılmıştır. Bu süreçte güvenlik güçleri birçok vatandaşın tahliye edilmesini sağlamış, temel gıda ve ihtiyaç maddelerini temin etmiştir.

- H.S.nin cesedinden alınan sol el üst svabında atış artığına rastlanmıştır. Bu durum kişinin ateş ettiğine, atış sırasında silaha yakın mesafede bulunduğuna ya da yoğun şekilde atış artığı ihtiva eden cisim ve yüzeylere temas ettiğine delalet etmektedir.

- Kollukça tanzim edilen Araştırma Tutanağı'na göre Silopi Belediyesinin hizmet binasında yapılan aramada ele geçirilen hard disk üzerinde yapılan incelemelerde H.S.ye ilişkin suç unsuru içerdiği değerlendirilen fotoğraf ve araştırma bilgilerine ulaşılmıştır.

-Aynı Araştırma Tutanağı'nda, Silopi'de 2015 yılı Aralık ayı ile 2016 yılı Ocak ayı içinde öldürülen 71 terör örgütü mensubu hakkında bilgiler paylaşıldığı ve H.S.nin de bu 71 şahıs arasında yer aldığının tespit edildiği belirtilmiştir.

- H.S. kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme, yönetme, katılma suçundan yargılanmıştır.

ii. İdare Mahkemesi kararda yukarıdaki tespitlerden hareketle şu sonuçlara ulaşmıştır:

- H.S.nin hayatını kaybetmesine neden olan olayda idareye atfedilebilecek hizmet kusuru ya da kusursuz sorumluluk sebeplerine gidilebilecek bir hususa rastlanmamıştır.

- Araştırma Tutanağı'na göre PKK/KCK terör örgütünün faaliyetlerinin deşifre edilmesine yönelik çalışmalar kapsamında Silopi'de 2015 yılı Aralık ayı ile 2016 yılı Ocak ayı içinde öldürülen 71 terör örgütü mensubunun bilgileri paylaşılmıştır ve H.S.nin adı da paylaşılanlar arasındadır. Ayrıca H.S.nin sol el üstü svabında atış artığına rastlanmıştır. Bu hususlar dikkate alındığında zarara uğrayanın zararın doğmasında -derecesi ne olursa olsun- herhangi bir kusurunun bulunmaması şartına bağlı kılınan sosyal risk ilkesinin koşulları gerçekleşmemiştir.

20. Başvurucular karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuş; olayı önleyememe noktasında idarenin kusurlu veya kusursuz sorumluluğu olduğunu, kaldı ki en azından sosyal risk ilkesi gereği davanın kabulü gerektiğini ileri sürmüştür. Başvurucular aşağıdaki hususlarda İdare Mahkemesi kararına itiraz etmiştir:

i. İdare Mahkemesinin kararına gerekçe gösterdiği kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme, yönetme, katılma suçuna ilişkin yargılama derdesttir ve somut olayla ilgisi yoktur.

ii. H.S.nin elinde tespit edilen atış artığının -kendisinin de ateşli silah ile yaralandığı dikkate alındığında- atış yapılan ortamlara yakınlığı veya teması suretiyle bulaşması mümkündür.

iii. 70 yaşında olan H.S.nin hayatını kaybettiği olayda dahli ve kusuru yoktur.

21. Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi) 15/10/2020 tarihinde istinaf başvurusunun kararın ve dayandığı gerekçenin hukuka ve usule uygun olduğu, kararın kaldırılmasını gerektirecek yasal bir sebebin bulunmadığı gerekçesiyle kesin olarak reddine karar vermiştir.

22. İstinaf kararı başvuruculara 18/12/2020 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucular 28/12/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

23. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk metinleri için bkz. Murat Beydili [GK], B. No: 2019/14642, 17/6/2021, §§ 24-31.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

24. Anayasa Mahkemesinin 27/11/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

25. Başvurucular, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılayacak gelirleri olmadığını beyan ederek adli yardım talebinde bulunmuştur.

26. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimlerini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun oldukları anlaşılan başvurucuların açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

27. Başvurucular, başvuru formunun ilgili bölümünde aşağıda yer verilen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvuruculara göre;

i. İdare Mahkemesinin kanaatinin aksine H.S.nin meydana gelen olayda herhangi bir dahli yoktur. Çatışmanın yoğunluğu dikkate alındığında her şeyin üzerinde belirli miktarda atış artığı olma ihtimali bulunduğu gibi H.S.nin 70 yaşında olduğu dikkate alındığında aksinin kabulü hayatın olağan akışına aykırıdır. Meydana gelen ölümden devlet, sosyal risk kavramı çerçevesinde sorumludur. Bu nedenle yaşam hakkı ihlal edilmiştir.

ii. İdare Mahkemesinin gerekçeli kararında H.S.ye neredeyse bir örgüt üyesi sıfatı isnat edilmiş ve bu gerekçeyle tazminat talebi reddedilmiştir. Bu nedenle masumiyet karinesi ihlal edilmiştir.

iii. İdare Mahkemesinin gerekçeli kararında H.S.nin ölüm olayının meydana gelmesinde kusuru olduğundan bahisle sosyal risk ilkesi çerçevesinde idarenin sorumluluğu olmadığı belirtilmiştir ancak gerekçeli kararda buna dayanak olarak H.S.nin ölümünden çok önce katıldığı bir toplantı ve gösteri yürüyüşü ile birtakım fotoğraflar gösterilmiştir. İdare Mahkemesinin gerekçeli kararında dayandığı olgular, gerçek olmadığı gibi kendilerini tatmin edecek düzeyde de değildir. Bu nedenle adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilen gerekçeli karar hakkı ihlal edilmiştir.

28. Bakanlık görüşünde; başvuru konusu olaya ilişkin yürütülen soruşturmada Cumhuriyet Başsavcılığınca daimî arama kararı verildiği, olayla ilgili açılan tam yargı davasının ise reddedilerek kararın kesinleştiği, yaşam hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri ile ilgili içtihatlar ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir.

29. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı Bakanlık görüşünde ve İdare Mahkemesi gerekçesinde dile getirilen olguların örgüt üyeliğine delalet etmediğini ileri sürmüş; H.S. hakkında örgüt üyeliği suçundan verilmiş mahkûmiyet kararı bulunmadığı gibi açılmış bir dava da olmadığını, İdare Mahkemesinin kararında bahsi geçen H.S. hakkındaki derdest yargılamanın 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu kapsamında olduğunu, örgüt üyeliğinin delili olamayacağını belirtmiştir. Başvuruculara göre mahallî anlamda imamlık mesleğini icra eden H.S.nin dinî vecibelerinden dolayı katıldığı bir cenazede çekilen fotoğrafları örgüt üyeliğinin delili olamaz. Başvurucular ayrıca örgüte müzahir internet sitelerinde H.S.nin ölümünün sahiplenildiği tezinin temelsiz olduğunu ileri sürmüştür. Başvuruculara göre bu sitelerde haber yapılması kendilerinin kabahati olmadığı gibi bu sitelerde H.S.nin adı "Silopi'de yaşamını yitiren siviller" başlığı altında geçmiş, H.S.nin örgüt mensubu olduğuna dair bir bilgiye yer verilmemiştir. Zaten H.S.nin yaşı, fiziki durumu, mesleği dikkate alındığında kendisinin YPS isimli gençlik yapılanması içinde yer alması hatta çatışmalara girmesi hayatın olağan akışına aykırıdır. H.S.nin elinde tespit edilen atış artığının her yerden bulaşması ihtimal dâhilindedir çünkü tüm ilçede çatışmalar sürmektedir ve H.S.ye ateşli silah mermisi isabet etmiştir. Bu nedenlerle başvurucular; devletin yaşamı güvence altına alma görevini ihlal ettiğini, dahası ölüme ilişkin etkili bir soruşturma yürütülmediğini de ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

30. Başvurucular, başvuru formunda (bkz. § 27) İdare Mahkemesinin H.S.nin örgüt üyesi olduğu veya örgütle iltisaklı olduğu hatta çatışmaya iştirak ettiği, dolayısıyla ölüm olayında kendi kusuru olduğu kabulü ile sosyal risk ilkesi gereği zararın tazminine imkân bulunmadığı şeklindeki kararından yakınmıştır. Yani başvuru formu incelendiğinde başvurucuların esas şikâyetlerinin İdare Mahkemesinin sosyal risk ilkesi sorumluluğuyla ilgili kararına yönelik olduğu anlaşılmıştır. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı verdikleri cevap dilekçesinde yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğini ve ölüme ilişkin etkili bir soruşturma yürütülmediğini ileri sürmüştür. Ancak başvurucuların bu iddialarının başvuru formunda dile getirdikleri yakınmalardan bağımsız bir nitelik taşıması ve bu iddiaları yeni bir başvuru yapmaksızın öne sürmeleri nedeniyle iddiaların bir değerlendirmeye konu edilmesi mümkün değildir. Aksi bir kabul hâlinde bir kez bireysel başvuru yapıldıktan sonra başvuru dosyasına her türlü hak taleplerinin sunulması kaçınılmaz olacak ve bireysel başvuru için öngörülen usul kuralları anlamsız hâle gelebilecektir (Ümit Demir, B. No: 2012/1000, 18/9/2014, § 31). Bu sebeple başvurucuların ilk kez Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında dile getirdikleri iddiaların bu başvuruda incelenmesi mümkün görülmemiştir.

31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder.

32. Yaşam hakkı kapsamında yapılacak bir inceleme ancak yetkili makamların kusura dayalı sorumluluğunun ileri sürüldüğü hâllerde söz konusudur. Bir ölümden kusursuz sorumluluk ilkeleri gereğince sorumlu olunduğunun ileri sürülmesi hâlinde ise bireysel başvurunun açıklanan gerekçelerle yaşam hakkından incelenebilmesi mümkün değildir (Aziz Biter ve diğerleri, B. No: 2015/4603, 19/2/2019, §§ 58, 59). Dolayısıyla bir kusursuz sorumluluk hâli olan sosyal risk ilkesi çerçevesinde açılan tam yargı davasının kabul edilmesi gerektiğine ilişkin ileri sürülen iddiaların yaşam hakkı kapsamında incelenmesi mümkün değildir.

33. Sonuç olarak başvuru, adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerden biri olan gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmelidir. Nitekim Anayasa Mahkemesi terör olaylarından kaynaklanan tazminat taleplerinin konu olduğu başvurularda usul güvencelerine ilişkin şikâyetlerin öne çıkması nedeniyle bu tür başvuruları adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirmiştir (pek çok karar içinden bkz. Abbas Emre, B. No: 2014/5005, 6/1/2016;Hayri Önal, B. No: 2019/27955, 4/10/2023, § 14). Başvuru formunda "Masumiyet Karinesinin İhlali" başlığı altında dile getirilen iddialar esasen İdare Mahkemesinin gerekçeli kararına yönelik olup ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.

34. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

35. Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır."

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

37. Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsamaktadır (daha geniş değerlendirme için bkz. Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75). Nitekim Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı yanıt vermesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak mahkemeler, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarını inceledikleri gerekçeli karardan anlaşılmalıdır. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve şartlarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemeler, makul bir gerekçe ile yanıt vermelidir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt vermeyi gerektiren usul veya esasa dair iddiaları cevapsız bırakması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).

38. Öte yandan istinaf/temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, istinaf/temyiz merciinin bir şekilde istinafta/temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, mahkemenin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Yasemin Ekşi, § 57). Ancak istinaf/temyiz incelemesi sırasında ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların istinaf/temyiz mercilerince cevapsız bırakılması gerekçeli karar hakkının ihlaline neden olabilir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Caner Kandırmaz, B. No: 2013/3672, 30/12/2014, § 31).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

39. Başvurucular, H.S.nin ölümünde idarenin hizmet kusuru olduğu, kaldı ki oluşan zararın kendileri üzerinde bırakılmasının sosyal risk ilkesi ile bağdaşmayacağı gerekçeleriyle İdare mahkemesi nezdinde maddi ve manevi zararlarının giderilmesine yönelik dava açmıştır (bkz. § 16).

40. Yapılan yargılama neticesinde İdare Mahkemesi davanın reddine karar vermiştir. İdare Mahkemesi H.S.nin hayatını kaybetmesine neden olan olayda idareye atfedilebilecek bir hizmet kusuru bulunmadığını, ayrıca sosyal risk ilkesinin koşullarının da gerçekleşmediğini, zarara uğrayanın zararın doğmasında derecesi ne olursa olsun herhangi bir kusuru olmaması şartının gerçekleşmemesi nedeniyle sosyal risk ilkesinin koşullarının oluşmadığını kabul etmiştir. Gerekçeli kararda zarara uğrayan H.S.nin zararın doğmasındaki kusurunu iki delile dayandırmıştır: Birincisi, Araştırma Tutanağı'na göre H.S.nin adının "Silopi İlçesinde 2015 yılı Aralık ayı ile 2016 yılı Ocak ayı içerisinde öldürülen 71 terör örgütü mensubu içerisinde yer al[ması]"; ikincisi ise H.S.nin "sol el üstü svabında atış artıklarında bulunan antimon (Sb) elementinin tespit edil[mesi]"dir.

41. Birinci delil, dava dosyasına -İçişleri Bakanlığı Hukuk Müşavirliğinin 14/3/2018 tarihli üst yazısı (bkz. § 18) ekinde- sunulduğu anlaşılan 8/3/2018 tarihli Araştırma Tutanağı'ndaki tespite dayanmaktadır. Kararda "PKK/KCK terör örgütünün faaliyetlerinin deşifre edilmesine yönelik yapılan çalışmalar kapsamında, Silopi İlçesinde 2015 yılı Aralık ayı ile 2016 yılı Ocak ayı içerisinde öldürülen 71 terör örgütü mensubu hakkında bilgiler paylaşıldığı"nın tespit edildiği yönündeki ifade ile Bakanlık görüşü ekinde yer alan İçişleri Bakanlığı yazısında "...terör örgütüne müzahir yayın yapan...yps-online.com isimli...internet sitesinde PKK/KCK terör örgütünün silahlı unsurlarından YPS mensubu şahıslardan bazılarının kimlik bilgilerinin yayınlanmış olduğu ve [H.S.nin] PKK/KCK terör örgütünün silahlı aparatlarından olan YPS tarafından sahiplenildiği..." yönündeki ifadelerden hareketle gerekçeli kararda yer verilen tespitin terör örgütüne müzahir olduğu değerlendirilen bir internet sitesinde H.S.nin YPS mensubu olarak sahiplenilmesine dayanılmıştır.

42. Gerekçeli kararda, H.S.nin zararın doğmasında kusurlu olduğuna yönelik ikinci delil ise Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünün 4/2/2016 tarihli uzmanlık raporuna göre (bkz. § 11) H.S.nin cesedinden alınan örneklerden sol el üst svap örneğinde atış artığı tespit edilmesidir.

43. Başvurucular, bireysel başvuruda İdare Mahkemesinin sosyal risk ilkesi gereği zararın tazminine imkân bulunmadığı şeklindeki kararında yeterli ve ilgili gerekçe sunulmadığından yakınmıştır.

44. Başvurucular, örgüte müzahir olduğu değerlendirilen internet sitelerinde H.S.nin adının "Silopi'de Yaşamını Yitiren Siviller" başlığı altında yer aldığını, H.S.nin örgüt mensubu olduğuna dair bir bilgiye yer verilmediğini, tüm ilçede yoğun çatışmalar yaşandığını, dahası H.S.nin kendisine de ateşli silah mermisi isabet etmesi karşısında elinde tespit edilen atış artığının herhangi bir yerden bulaşmasının mümkün olduğunu iddia etmiştir. Başvuruculara göre H.S.nin yaşı, fiziki durumu, mesleği dikkate alındığında kendisinin YPS isimli gençlik yapılanması içinde yer alması hatta çatışmalara girmesi hayatın olağan akışına aykırıdır ve mahkeme kararında bu hususta yeterli ve ilgili gerekçe sunulmamıştır.

45. Anayasa Mahkemesi Danıştay içtihadına göre devletin sosyal risk ilkesi sorumluluğunun doğabilmesi için zararın terör eylemleri veya terörle mücadele amacıyla yürütülen faaliyetler kapsamında gerçekleşmesi, zarar görenin bu olayların ortaya çıkmasında bir katkısı olmaması, zararın özel ve olağan dışı olması koşullarının bir arada bulunması gerektiğine işaret etmiştir (Murat Beydili, § 68).

46. Somut olay bakımından çözülmesi gereken ihtilaf, İdare Mahkemesinin sosyal risk ilkesi sorumluluğunun doğabilmesi için aranan şartlardan olan zarar görenin zararın ortaya çıkmasında kusuru olduğu yolundaki kabulüne yeterli ve ilgili gerekçe gösterip göstermediğidir.

47. Olayda hayatını kaybeden 4/6/1946 doğumlu H.S. olay tarihinde 69 yaşındadır ve başvurucuların iddiasına göre mahallî düzeyde imamlık yapmaktadır. Olayda bilgisine başvurulan kimselerin beyanlarından anlaşıldığı kadarıyla H.S. sokağa çıkma yasağının başlaması ile eşi, oğlu, gelini ve altı torunuyla ikametgâhlarının bodrum katına sığınmış ve ailesi ile burada kalmaya başlamıştır. Bir süre sonra komşuları M.S.A. de eşi ve çocukları ile onlara katılmıştır. H.S. yasağın 12. gününde öldürülmüştür. H.S.nin cesedi ikinci kattaki evinin mutfak kapısı kısmında bulunmuştur. Kriminal rapor ve otopsi raporuna göre H.S. uzaktan atılan ateşli silah ile başından ve belinden vurulmak suretiyle hayatını kaybetmiştir. H.S. öldürüldükten bir gün sonra başvurucular ile komşuları M.S.A ve ailesi binanın bodrumunu terk etmiş ancak H.S.nin cesedini orada bırakmıştır. 25/12/2015 tarihinde öldürülen H.S.nin cesedi, 6/1/2016 tarihinde ikametgâhından çıkarılabilmiştir. Kriminal rapora göre sol el üstü svabında ve kıyafetlerinde atış artığı tespit edilmiştir.

48. İdare Mahkemesi, H.S.nin cesedinden alınan sol el üstü svabında atış artığı bulunmasına ve örgüte müzahir olduğu değerlendirilen bir internet sitesinde H.S.nin ölümünün sahiplenilmesine dayanarak H.S.nin öldürülmesinde kendi kusuru olduğu gerekçesi ile sosyal risk ilkesi gereği tazmin şartlarının oluşmadığına karar vermiştir.

49. Gerekçelendirme, davanın sonucuna etkili olay, olgu ve argümanları açıklamak yükümlülüğü olmakla birlikte bu şekildeki gerekçelendirmenin mutlaka detaylı olması şart değildir. Bir mahkeme kararının gerekçesi, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar; maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir. Tarafların hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve hukuka uygunluk denetimini yapabilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta gösteren bir gerekçe bölümünün bulunması zorunludur (Nurten Esen, B. No: 2013/7970, 10/6/2015, § 57). Başvurucuların ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılması da hak ihlaline neden olacaktır (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketi,§ 26).

50. İdare Mahkemesinin gerekçeli kararı (bkz. § 19) ile Bölge İdare Mahkemesinin onama kararında (bkz. § 21) birtakım eksiklikler göze çarpmaktadır:

i. İdare Mahkemesi, zarara uğrayanın zararın doğmasında derecesi ne olursa olsun herhangi bir kusurunun bulunmaması şartının gerçekleşmediği yönündeki kabulünü yeterince gerekçelendirmemiştir. Dayanılan deliller ile ulaşılan sonuç arasındaki ilinti tam olarak ortaya konulamamıştır. İdare Mahkemesinin H.S.nin zararın doğmasındaki kusurunu hangi somut olgu ve kabule dayandırdığı belirsizdir. Söz gelimi H.S.nin kendi ölümü ile sonuçlanan olayda güvenlik güçlerine silahla mukavemet ettiği mi kabul edilmiştir yoksa böyle olmasa dahi H.S. aleyhine mevcut delilleri tek başına kusur mu sayılmıştır; buna ilişkin bir kabul, deliller ile ilişkilendirilmek suretiyle gerekçesi ile birlikte ortaya konulmamıştır. Bu noktada olaya ilişkin olarak Başsavcılıkça yürütülen soruşturmada daimî arama kararı verildiği yani Başsavcılığın hâlihazırda H.S.nin güvenlik güçlerine silahla mukavemet ettiğine dair bir kabulünün olmadığı da gözönünde tutulmalıdır.

ii. İdare Mahkemesinin gerekçeli kararında, H.S.nin zararın doğmasındaki kusuruna delil olarak kabul edilen iki delilden birincisi H.S.nin adının "Silopi İlçesinde 2015 yılı Aralık ayı ile 2016 yılı Ocak ayı içerisinde öldürülen 71 terör örgütü mensubu içerisinde yer al[ması]" dır. Bu veri Bakanlık görüşü ekinde yer alan İçişleri Bakanlığı yazısında (bkz. § 45) ifade edilen, "...terör örgütüne müzahir yayın yapan...yps-online.com isimli...internet sitesinde..." yapılan paylaşımlara mı dayandırılmıştır yoksa salt kollukça yapılan bir tespit midir belirsizdir. Eğer terör örgütüne müzahir yayın yapan internet sitesindeki paylaşıma dayanıyorsa başvurucuların internet sitelerinde H.S.nin adının "Silopi'de Yaşamını Yitiren Siviller" başlığı altında yer aldığı, H.S.nin örgüt mensubu olduğuna dair bir bilgiye yer verilmediği yolundaki itirazının kararda irdelenmediği görülmektedir.

iii. İdare Mahkemesinin gerekçeli kararında, H.S.nin zararın doğmasındaki kusuruna delil olarak kabul edilen ikinci delil ise H.S.nin "sol el üstü svabında atış artıklarında bulunan antimon (Sb) elementinin tespit edil[mesi]" dir. Kararda bu delile dair bir değerlendirme de yapılmamıştır. Başvurucuların karara karşı verdikleri istinaf dilekçesinde (bkz. § 20) "H.S.nin elinde tespit edilen atış artığının, kendisinin de ateşli silah ile yaralandığı dikkate alındığında atış yapılan ortamlara yakınlığı veya teması suretiyle bulaşmasının mümkün olduğu" yolundaki itirazı da Bölge İdare Mahkemesince irdelenmemiş ve tartışılmamıştır.

iv. Gerekçeli kararda ve onama ilamında, başvurucuların olay tarihinde 69 yaşında olduğu anlaşılan H.S.nin örgüt adına güvenlik kuvvetleri ile çatışmaya girdiği yönündeki bir kabulün hayatın olağan akışına aykırı olduğuna dair iddiaları hakkında da bir değerlendirme yapılmamıştır.

51. Yukarıda izah edilen eksikler dikkate alındığında kararın ilgili ve yeterli gerekçe içermediği, başvurucuların ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren esasa dair iddialarının cevapsız bırakıldığı anlaşılmıştır. Bu nedenle bireysel başvuruya konu yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucuların gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

52. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Ömer ÇINAR bu görüşe katılmamıştır.

VI. GİDERİM

53. Başvurucular, ihlalin tespiti ile giderilmesi ve 5.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

54. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

55. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.

56. İhlalin niteliğine göre yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucuların tazminat talepleri kabul edilmemiştir.

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

C. Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Ömer ÇINAR'ın karşı oyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

D. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Mardin 1. İdare Mahkemesine (E.2016/2445, K.2018/983) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,

F. 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

G. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 27/11/2024 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY

Başvurucular, Silopi’de terör örgütüne yönelik operasyonlar sırasında meydana gelen ölüm olayı nedeniyle açtıkları tazminat davasının reddedildiğini, adil yargılanma hakkı kapsamında esaslı iddia ve savunmalarının gerekçede değerlendirilmediğini ileri sürmüştür. Sayın Mahkemece yapılan değerlendirmede çoğunluk tarafından başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Aşağıda belirtilen gerekçeler ile çoğunluk görüşüne katılmıyorum. Şöyle ki;

PKK terör örgütü 12.08.2015 tarihinden itibaren Silopi İlçesinin de aralarında olduğu bazı ilçelerde sözde öz yönetim ilan etmiş, sonrasında hendek olayları olarak bilinen terör saldırıları başlamış, kamu kurumları ve sivillere yönelik saldırılar gerçekleşmiş, yüzlerce sivil ve güvenlik görevlisi şehit olmuş ayrıca binlerce kişi de yaralanmıştır. Başvurucuların yakını bu olayların yaşandığı dönemde 26.12.2015 tarihinde ikametinin ikinci katında bir merminin isabet etmesi sonucu hayatını kaybetmiştir. Başvurucular idare mahkemesinde dava açarak, iyi yönetim ilkelerine uygun olmayan bir askeri yönetim sonucu yakınları H.S.’nin hayatını kaybettiğini, cenazenin günlerce defnedilemediğini, gerekli önlemi almayan idarenin hizmet kusuru olduğunu, mevcut zararın kendi üzerlerinde bırakılmasının sosyal risk ilkesi ile bağdaşmayacağını, maddi ve manevi zararlarının giderilmesine karar verilmesini talep etmiştir. İdare Mahkemesi yargılama sonucunda, sokağa çıkma yasağı süresince operasyonlar başlamadan önce cami ses sistemi ile bilgilendirmeler yapıldığı, güvenlik güçlerinin bir çok vatandaşı tahliye ettiği, H.S.’nin sol el üst svabında atış artığına rastlandığı, bu durumun kişinin ateş ettiğine, ateş sırasında silaha yakın mesafede bulunduğuna ya da yoğun atış artığı ihtiva eden cisim ve yüzeylere temas ettiğine işaret ettiği, kolluğun düzenlediği araştırma tutanağında Silopi Belediyesi’nde elde edilen harddisk üzerinde yapılan incelemede H.S.’ye ait suç unsuru içeren görüntü ve kayıtlara rastlandığı, aynı harddisk’de Aralık 2015, Ocak 2016 arasında öldürülen 71 terör örgütü mensubu hakkında bilgiler paylaşıldığı ve H.S.’nin bu şahıslar arasında olduğu, yine H.S.’nin kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme, yönetme, katılma suçundan yargılandığı, buna göre H.S.’nin ölümünden idarenin hizmet kusuru ya da kusursuz sorumluluğunun bulunmadığı, sosyal risk ilkesi gereği sorumluluk için zarara uğrayanın zararın gerçekleşmesinde herhangi bir kusurunun bulunmaması gerektiği, gerek araştırma tutanağındaki tespitler gerekse sol el üst svabında atış artığına rastlanılması nedeniyle sosyal risk ilkesinin koşullarının gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Söz konusu yerel mahkeme kararına karşı yapılan istinaf başvurusu Bölge İdare Mahkemesi tarafından reddedilmiştir.

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu Murat Beydili kararında (B. No: 2019/14642, 17/6/2021, R.G. Tarih ve Sayı: 4/8/2021-31558 )Danıştay içtihatlarına değinerek sosyal risk ilkesine ilişkin tespitlerde bulunmuştur. Söz konusu kararda, Danıştay içtihatlarında Anayasa'nın 125. maddesinin birinci ve yedinci fıkralarından yola çıkılarak çerçevesi çizilen sosyal risk ilkesinin, toplumun içinde bulunduğu koşullardan kaynaklanan, idarenin faaliyet alanında meydana gelmekle birlikte yürütülen kamu hizmetinin doğrudan sonucu olmayan, toplumsal nitelikli riskin gerçekleşmesi sonucu oluşan, salt toplumun bireyi olunması nedeniyle uğranılan özel ve olağan dışı zararların topluma pay edilerek giderilmesini amaçlayan bir idari sorumluluk ilkesi olduğu belirtilmiştir. Aynı kararda, terör eylemlerinin devlete yönelik olup, anayasal düzeni yıkmayı amaçladığından bu tür olaylar nedeniyle ortaya çıkan zararlar özel ve olağan dışı nitelikte olduğu, bu nedenle terör olaylarını önlemekle yükümlü olduğu hâlde önleyemeyen idarenin, ortaya çıkan zararları topluma pay etmek suretiyle tazmini hakkaniyet gereği olduğu, devletin sosyal risk ilkesi sorumluluğunun doğabilmesi için zararın terör eylemleri veya terörle mücadele amacıyla yürütülen faaliyetler kapsamında gerçekleşmesi, zarar görenin bu olayların ortaya çıkmasında bir katkısının bulunmaması, zararın özel ve olağan dışı olması koşullarının bir arada bulunması gerektiği ifade edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda yer verilen Murat Beydili kararında sosyal risk ilkesinin uygulanması için, zarar görenin olayların ortaya çıkmasında katkısının olmaması kriterini belirtmiştir. İdare Mahkemesi, başvurucuların yakınının sol el üst svabında atış artığına rastlanıldığı, bu durumun kişinin ateş ettiği, ateş sırasında silaha yakın mesafede bulunduğu ya da yoğun atış artığı ihtiva eden cisim ve yüzeylere temas ettiğine işaret etmiştir. Yine Mahkeme, başvurucuların yakını hakkında Silopi Belediyesi’nde ele geçirilen harddisk içeriğindeki kayıtlara ve daha önceki adli bazı olaylara değinerek, somut olayda sosyal risk ilkesinin uygulanamayacağı gerekçelerine yer vermiştir. Davanın reddine karar veren idare mahkemesi kararında başvurucuların gerek hizmet kusuru gerekse sosyal risk ilkesine göre ileri sürdükleri tüm iddialar karşılanmış, neden hizmet kusurunun olmadığı veya sosyal risk ilkesinin uygulanmayacağı açıkça ve gerekçeleri ile belirtilmiştir. Hal böyle iken, adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin çoğunluk görüşüne katılmak mümkün değildir.

Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatlarında belirtildiği üzere, delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanması bireysel başvurunun ikincilliği ilkesi yargılamayı yapan derece mahkemelerinin görevidir. Anayasa Mahkemesinin görevi ise, derece mahkemelerinin yorumlarının açıkça keyfi veya bariz takdir hatası içerecek nitelikte olup olmadığını incelemektir. Tazminat talebinin reddeden mahkeme somut olay bağlamında delilleri değerlendirmiş, kararını gerekçelendirmiş ve hüküm kurmuştur. Yerel mahkemenin gerekçesi incelendiğinde hukuk kurallarının uygulanmasında bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik de mevcut değildir.

Bu nedenlerle, başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin çoğunluk görüşüne katılmıyorum.

 

 

 

 

Üye

Ömer ÇINAR

 

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Ayşe Sanır ve diğerleri [2.B.], B. No: 2021/2556, 27/11/2024, § …)
   
Başvuru Adı AYŞE SANIR VE DİĞERLERİ
Başvuru No 2021/2556
Başvuru Tarihi 28/12/2020
Karar Tarihi 27/11/2024
Resmi Gazete Tarihi 4/8/2021 - 31558

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, Silopi'de terör örgütüne yönelik operasyonlar sırasında meydana gelen ölüm olayına ilişkin olarak açılan tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Gerekçeli karar hakkı (idare) İhlal Yeniden yargılama
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi