TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
AHMET BAĞCI BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2020/38549)
Karar Tarihi: 14/1/2025
Başkan
:
Basri BAĞCI
Üyeler
Engin YILDIRIM
Kenan YAŞAR
Ömer ÇINAR
Metin KIRATLI
Raportörler
Akif YILDIRIM
Zehra GAYRETLİ
Başvurucu
Ahmet BAĞCI
Vekili
Av. Merve TANRIVERDİ
I. BAŞVURUNUNKONUSU
1. Başvuru, mâhkumiyet hükmü açısından tek delil mahiyetinde olan ve etkin pişmanlık hükmü kapsamında alınan tanık beyanlarının doğruluğunun ve güvenilirliğinin sınanması amacına yönelik delil toplatma talebinin reddedilmesi nedeniyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/11/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyon silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri dışındaki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna, anılan ilkelere ilişkin şikâyetin kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. 1986 doğumlu olan başvurucu, bireysel başvuru konusu olayların meydana geldiği tarihte Kayseri 12. Hava Ulaştırma Ana Üs Komutanlığında astsubay olarak görev yapmaktadır.
6. Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasının (FETÖ/PDY) Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bünyesindeki örgütlenmesi hakkında yürütülen bir soruşturma kapsamında şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan Nadir kod adlı B.İ. 4/4/2018 tarihinde kollukta verdiği ifadesinde başvurucu hakkında da açıklamalarda bulunmuştur. Buna göre B.İ. 4/4/2018 tarihli ifadesinde özetle örgütün mahrem asker yapılanmasında astsubaylardan sorumlu imam olduğunu, kendisine bağlı olan astsubayların katalog evlilik yapmalarına aracılık ettiğini, sorumluluğunda bulunan başvurucunun da bu şekilde katalog evlilik yaptığını beyan etmiştir. B.İ.nin 4/4/2018 tarihli ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Bana göstermiş olduğunuz 23 nolu fotoğraftaki şahıs Ahmet BAĞCI [başvurucu], isimli şahıstır. 12. Hava Üssünde astsubaydır. İfademde size çizdirmiş olduğum yapılanmadaki 1. grupta yer almaktadır. Evliliği katalogdur. Kendisini ben evlendirdim ancak karısının ismini bilmiyorum. Eşi çalışmıyor. [B.Y.] bu şahsa eş buldu. Görüştürmeyi de ben Kayseri Subaylar Mahrem Yapılanmasında yer alan [E.T.] isimli şahsın evinde yaptırdım."
7. Soruşturma sonucunda Başsavcılığın 2/5/2018 tarihli iddianamesi ile başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kamu davası açılmıştır. İddianamede Kayseri'de bulunan 12. Hava Ulaştırma Ana Üs Komutanlığında görevli astsubay rütbesindeki FETÖ/PDY mensubu askerlerin örgütsel yapılanması hakkında ayrıntılı bilgi verildikten sonra tanık B.İ.nin beyanlarına atıf yapılarak başvurucunun örgüt mensubu bir öğretmenin takibinde olduğu ve talimatlarına uyduğu, sohbet isimli örgütsel toplantılara katıldığı, katalog evliliği yaptığı, bu şekilde öğretmene bağlı olarak FETÖ/PDY'nin mahrem asker yapılanmasında yer aldığı iddia edilmiştir.
8. Kayseri 4. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) görülen davada 8/5/2018 tarihinde duruşma hazırlığı işlemleri yapılmıştır. Tensip Tutanağı'nda tanık B.İ.nin beyanının alınması için adresi itibarıyla işlem yapılmasına, başvurucudan ele geçirilen dijital materyallerle ilgili olarak kolluk tarafından yapılacak inceleme sonunda düzenlenecek raporun gönderilmesinin beklenmesine, duruşmanın ilk oturumunun 31/7/2018 tarihinde yapılmasına karar verilmiştir.
9. Başvurucunun bizzat hazır bulunduğu duruşmanın 31/7/2018 tarihli ilk oturumunda tanık B.İ.nin beyanları alınmıştır. Tanık B.İ. beyanında özetle örgütün mahrem asker yapılanması içinde 2009 yılı Haziran ayından 15/7/2016 tarihine kadar havacı astsubaylardan sorumlu sohbet hocalığı yaptığını, tarihleri tam olarak hatırlayamamakla birlikte başvurucunun 2012 yılı içinde B.Y. aracılığı ile kendi sohbet grubuna katıldığını, belirli bir süre kendi grubunda yer alan başvurucuyu 2015 yılının Ağustos veya Eylül ayından itibaren Yakup kod adlı Y.D.nin sohbet grubuna devrettiğini ifade etmiştir. Tanık B.İ. beyanında başvurucunun evliliği ve eşi hakkında da açıklamalarda bulunarak başvurucunun evliliğinin katalog evliliği olduğunu belirtmiştir.
10. Mahkeme, duruşmanın aynı tarihli oturumunda savunma tanığı olarak M.D.yi de dinlemiştir. Tanık M.D. beyanında kendisinin çalıştığı askerî birimde başvurucunun da uçak bakım astsubayı olarak görev yaptığını, 2010 yılında tanıştıklarını, bu tanışıklığın 2018 yılına kadar devam ettiğini ancak başvurucunun örgütün düzenlediği sohbetlere katıldığı yönünde bir tanıklığının bulunmadığını belirtmiştir.
11. Mahkemece aynı tarihli oturumda E.D. de tanık olarak dinlenmiştir. Tanık E.D. beyanında özetle FETÖ/PDY'nin mahrem asker yapılanması kapsamında havacı astsubaylara öğretmenlik tabir edilen sohbet imamlığı yaptığını, 2015 yılı Ekim veya Kasım ayından 15 Temmuz 2016 tarihine kadar başvurucunun da dâhil olduğu, M.T. ve K.A.dan oluşan üç kişilik havacı astsubaylar grubu ile ilgilendiğini ifade etmiştir.
12. Başvurucu, duruşmanın 31/7/2018 tarihli ilk oturumunda müdafiinin de hazır bulunmasıyla savunma yaparak aleyhinde beyanda bulunan tanıklar B.İ. ve E.D.yi tanımadığını, suçlamaları kabul etmediğini belirtmiştir.
13. Duruşma Tutanağı'na göre başvurucu ve müdafii tanıklara çeşitli sorular yöneltmiş ve tanık beyanlarına karşı savunma yapmıştır. Buna göre başvurucu ve müdafiinin tanığa yönelttikleri sorular üzerine tanık B.İ. daha önce verdiği ifadelerde M.D. isimli kişinin de başvurucuyla aynı sohbet grubunda bulunduğunu beyan etmiş ise de bu hususta yanılgıya düştüğünü zira M.D.nin başka bir sohbet grubunda yer aldığını sonradan hatırladığını ifade etmiştir. Bundan başka sohbet tarihlerinin ve sohbetlerin yapılacağı yerin genelde bir önceki sohbet sonunda belirlendiğini ancak herhangi bir aksaklık nedeniyle sohbetin iptal edilmesinin veya daha öne alınmasının gerekmesi hâlinde sabit hattan sohbete katılacak kişilerin cep telefonunu arayarak kendilerine durumu haber vermeye çalıştıklarını söylemiştir.
14. Öte yandan Mahkeme "yargılamanın geldiği safha ve mevcut delil durumu itibarıyla dijital materyallerle ilgili bilirkişi raporunun beklenmesinin yargılamaya bir yenilik katmayacağı" gerekçesiyle bu yöndeki ara kararından vazgeçmiştir.
15. Mahkeme, iddia makamının esas hakkındaki mütalaasını sunmasını müteakip başvurucunun mütalaaya karşı savunma hazırlığı yapabilmesi için başvurucuya süre verilmesine ve duruşmanın bir sonraki oturumunun 28/8/2018 tarihinde yapılmasına karar vermiştir.
16. Başvurucu, celse arasında Mahkemeye yazılı olarak sunduğu savunma dilekçesinde;
i. Tanık B.İ.nin soruşturma aşamasında kollukta ve savcılıkta verdiği ifadeler ile kovuşturma aşamasında yaptığı açıklamalardaki çelişkili noktalara dikkat çekmiş özellikle sohbetlere katılmaya başladığının iddia edildiği tarihlerin tanık tarafından her defasında farklı belirtildiğini ve tanığın beyanlarında isimleri geçen B.Y. ve Y.D.nin Mahkemece dinlenmemesi nedeniyle tanık beyanlarının doğruluğunun ve güvenilirliğinin başka delillerle sınanamadığını ileri sürmüştür. Ayrıca beyanlardaki çelişkili hususların giderilmediğini belirterek tanık beyanlarında isimleri geçen kişilerin dinlenmesine imkân tanınması gerektiğini,
ii. Katalog evliliği yaptığı yönündeki iddianın da somut bir delile dayanmadığını, evliliğine yönelik olarak tanık B.İ.nin soruşturma aşamasında verdiği ifadede eşinin adını dahi söyleyemediğini ancak kovuşturma aşamasına gelindiğinde herkesin bilebileceği, sosyal medya paylaşımlarından kolaylıkla ulaşılabilecek genel bilgiler vererek evliliğine yönelik anlatımda bulunduğunu, bu durumun da tanık beyanının samimi olmadığını kanıtladığını, aynı suçtan yargılanmakta olan tanığın etkin pişmanlık hükümleri kapsamında cezadan kurtulmak ve gerçek örgüt mensuplarını gizlemek için kendisine iftira attığını,
iii. Tanık E.D.nin beyanlarının gerçeği yansıtmadığını, himmet verdiği yönündeki tanık beyanlarının birbiriyle çeliştiğini, bu iddianın da somut delille desteklenmediğini,
iv. Örgütün asker mahrem yapılanmasında haberleşmenin ankesörlü telefonlar aracılığı ile yapıldığının bilindiğini, zira tanık tarafından da bunun dile getirildiğini ancak kendisi bakımından ankesörlü telefonlardan aranma gibi bir durumun mevcut olmadığını belirterek bu hususun ortaya çıkarılması amacıyla kendisinden ele geçirilen dijitallerin incelenmesini ve lehe delillerin toplanmasını talep etmiştir.
17. Başvurucunun yazılı savunması duruşmanın 28/8/2018 tarihli son celsesinde okunmuş ve duruşmanın tamamlanmasının ardından Mahkeme, hükmünü açıklayarak başvurucunun atılı suçtan 7 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiş; gerekçeli kararda tanıklar B.İ. ve E.D.nin beyanlarına dayanarak başvurucunun örgütün mahrem asker yapılanmasında yer alan sohbet imamları tarafından yakından takip edildiğini, her döneminde kendisi ile ilgilenen abisi tarafından yerinin eğitim göreceği kurumdaki yeni abisine aktarıldığını, dolayısıyla TSK bünyesinde astsubay olarak görev yaptığı süre boyunca örgütle irtibatının devam ettiğinin anlaşıldığını belirtmiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Her ne kadar sanık suçlamaları kabul etmediğini beyan etmiş ise de; ayrıntılı ve kendi içerisinde uyumlu tanık beyanları ve bu tanıkların astsubaylardan sorumlu sohbet imamlığı yapmış şahıslar oluşu dikkate alındığında sanığın örgütçe yakın takip edildiği, her döneminde kendisi ile ilgilenen sonbet abisi tarafından yerinin eğitim göreceği kurumdaki yeni abisine aktarıldığı, örgütün genel işleyişinde üyelerine takdir hakkı tanımayıp askeri okullara girecek kişileri örgüte bağlılık seviyesi en yüksek üyeleri arasından kendisinin belirlediği, hatta silahlı kuvvetler mensuplarının örgütün gizli haberleşme programı olan Bylock programını kullanmasına dahi sıcak bakmadığı ve haberleşmeleri ankesörlü veya kontörlü telefonlardan yapmak şeklinde üyelerinin deşifre olmaması için gizliliğe maksimum seviyede önem verildiği, özellikle hava kuvvetlerine ve pilot personele özel önem verdiği, hain 15 Temmuz darbe girişiminde de görüldüğü üzere en aktif kullanılan kuvvetlerden birinin hava kuvvetleri ve pilotlar olduğu, bu durum dikkate alındığında sanığın inkara yönelik savunması suçtan kurtarmaya yönelik olduğu kanaati ile bu yöndeki beyanına itibar edilmemiştir."
18. Başvurucu, 17/9/2018 tarihli istinaf dilekçesinde diğerlerinin yanı sıra sadece tanıklar B.İ. ve E.D.nin beyanlarına dayanılarak cezalandırıldığı hâlde soyut nitelikteki tanık beyanlarının yan delillerle desteklenmediğini, ayrıca beyanların doğru ve güvenilir olup olmadığının anlaşılabilmesi için beyanlarda isimleri geçen kişilerin tanık olarak dinlenmesi gerektiği yönündeki savunmasının Mahkemece karşılanmadığını, katalog evliliği yaptığı yönündeki tanık beyanının da somut delile dayanmadığını, bu beyanda isimleri geçen kişilerin dinlenmediğini, dolayısıyla davanın esasına etkili olacak hususlar araştırılmadan karar verildiğini ileri sürerek istinaf talebinde bulunmuştur.
19. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Ceza Dairesi, başvurucunun istinaf talebini 25/3/2019 tarihinde esastan reddetmiştir.
20. Başvurucu, 5/4/2019 tarihli temyiz dilekçesinde diğerlerinin yanı sıra güvenilir olmayan tanıkların beyanlarına dayanılarak hüküm verildiğini, tanık beyanlarının doğruluğunu teyit etmek amacıyla destekleyici herhangi bir yan delilin ortaya konulmadığını, nitekim tanık beyanlarına göre birlikte sohbetlere katıldıkları iddia edilen diğer kişilerin telefonları ile kendi cep telefonunun baz istasyonlarından aynı zaman diliminde sinyal verip vermediğinin araştırılması veya HTS-GPRS karşılaştırması yapılması gibi somut veriler elde edilmesini mümkün kılan yöntemlere başvurulmadan eksik incelemeyle sonuca gidildiğini, bu bağlamda kendisinden elde edilen dijitallerin Mahkemece incelenmesinden vazgeçilmesinin de hatalı olduğunu ileri sürerek temyiz talebinde bulunmuştur.
21. Yargıtay 16. Ceza Dairesi, istinaf talebinin esastan reddine ilişkin kararı 10/9/2020 tarihinde onamıştır.
22. Başvurucu 17/11/2020 tarihinde nihai kararı öğrendikten sonra 30/11/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
23. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Silâhlı örgüt" kenar başlıklı 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir."
24. 5237 sayılı Kanun'un "Etkin pişmanlık" kenar başlıklı 221. maddesi şöyledir:
"(1) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu nedeniyle soruşturmaya başlanmadan ve örgütün amacı doğrultusunda suç işlenmeden önce, örgütü dağıtan veya verdiği bilgilerle örgütün dağılmasını sağlayan kurucu veya yöneticiler hakkında cezaya hükmolunmaz.
(2) Örgüt üyesinin, örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmeksizin, gönüllü olarak örgütten ayrıldığını ilgili makamlara bildirmesi halinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.
(3) Örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmeden yakalanan örgüt üyesinin, pişmanlık duyarak örgütün dağılmasını veya mensuplarının yakalanmasını sağlamaya elverişli bilgi vermesi halinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.
(4) Suç işlemek amacıyla örgüt kuran, yöneten veya örgüte üye olan ya da üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişinin, gönüllü olarak teslim olup, örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi vermesi halinde, hakkında örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçundan dolayı cezaya hükmolunmaz. Kişinin bu bilgileri yakalandıktan sonra vermesi halinde, hakkında bu suçtan dolayı verilecek cezada üçte birden dörtte üçe kadar indirim yapılır.
(5) Etkin pişmanlıktan yararlanan kişiler hakkında bir yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine hükmolunur. Denetimli serbestlik tedbirinin süresi üç yıla kadar uzatılabilir.
(6) (Ek: 6/12/2006 – 5560/8 md.) Kişi hakkında, bu maddedeki etkin pişmanlık hükümleri birden fazla uygulanmaz."
25. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Delillerin ortaya konulması ve reddi " kenar başlıklı 206. maddesi şöyledir:
"(1) Sanığın sorguya çekilmesinden sonra delillerin ortaya konulmasına başlanır. (Ek cümleler: 25/5/2005 - 5353/29 md.) Ancak, sanığın tebligata rağmen mazeretsiz olarak gelmemesi sebebiyle sorgusunun yapılamamış olması, delillerin ortaya konulmasına engel olmaz. Ortaya konulan deliller, sonradan gelen sanığa bildirilir.
(2) Ortaya konulması istenilen bir delil aşağıda yazılı hâllerde reddolunur:
a) Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse.
b) Delil ile ispat edilmek istenilen olayın karara etkisi yoksa.
c) İstem, sadece davayı uzatmak maksadıyla yapılmışsa.
(3) Cumhuriyet savcısı ile sanık veya müdafii birlikte rıza gösterirlerse, tanığın dinlenmesinden veya başka herhangi bir delilin ortaya konulmasından vazgeçilebilir.
(4) (Mülga: 25/5/2005 - 5353/29 md.)"
2. Yargıtay İçtihadı
26. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 12/9/2018 tarihli ve E.2018/2944, K.2018/2741 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"İtirafçı sanık olup tanık sıfatı ile dinlenilen, etkin pişmanlıktan yararlanmak için sanık aleyhine beyanda bulunma hususunda hukuki menfaati bulun[a]n [S.A.] isimli kişinin anlatımı tek başına hükme esas alınamayacağından;
Suçun sübutuna es[a]s alınan delilin güvenilirliğinin denetlenmesi bakımından, UYAP sorgulamasında [S.A.] hakkında Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/924 sayılı halen açık gözüken soruşturma dosyasının incelenmesinden sonra sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken, yazılı şekilde sanığın mahkumiyetine karar verilmesi..."
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
27. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
''1. Herkes davasının, … cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, adil ve kamuya açık olarak, … görülmesini isteme hakkına sahiptir...
…
3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;"
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
28. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası kapsamında, hakkaniyete uygun yargılanmanın temel unsurlarından birinin de yargılamanın çelişmeli olmasına (Rowe ve Davis/Birleşik Krallık [BD], B. No: 28901/95, 16/2/2000, § 60) dikkat çektikten sonra Sözleşme'deki hakların etkili bir biçimde korunması için davaya bakan mahkemelerin tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi olduğunu belirtir (Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33).
29. AİHM'e göre silahların eşitliği ilkesi ise taraflara, talep ve açıklamalarını diğer tarafa nazaran dezavantajlı olmayacak şekilde ileri sürebilmeleri için fırsat verilmesini gerektirdiğini ifade eder (Kress/Fransa, B. No: 39594/98, 7/6/2001, § 72).
30. Sözleşme'nin 6. maddesinin hakkaniyete uygun yargılanma hakkını garanti altına aldığını hatırlatan AİHM; kendisinin görevinin -delillerin elde edilme ve tartışılma yöntemi dâhil olmak üzere- yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığını, bu bağlamda başvurucunun delilin özgünlüğü ile çelişme ve onun kullanımına karşı itirazlarını sunma imkânına kavuşup kavuşmadığını, çelişmeli yargılama ve iddia makamı ile savunma arasında silahların eşitliği ilkelerine saygı gösterilip gösterilmediğini değerlendirmek olduğunu ifade eder. AİHM'e göre yargılamanın hakkaniyete uygun yürütülüp yürütülmediği değerlendirilirken delilin kalitesi dikkate alınmalıdır. Elde edildiği koşulların delilin doğruluğu ve güvenilirliği üzerinde şüphe oluşturup oluşturmadığı hususu da buna dâhildir. Bir delilin başka delillerle desteklenmemesi tek başına yargılamanın hakkaniyetini zedelemese de delilin güçlü olması ve güvenilirliği konusunda riskin bulunmamasıyla orantılı olarak destekleyici delil ihtiyacı da zayıflar (Bykov/Rusya [BD], B. No: 4378/02, 10/3/2009, § 90; Kobiashvili/Gürcistan, B. No: 36416/0614/3/2019, § 56).
31. AİHM içtihadına göre bir mahkemenin davaya yaklaşımı, başvurucunun iddialarına yanıt vermekten ve başvurucunun temel şikâyetlerini incelemekten kaçınmalarına neden olması hâlinde Sözleşme’nin 6. maddesi davanın hakkaniyete uygun bir biçimde incelenmesi hakkı bakımından ihlal edilmiş olur (Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02, 11/4/2007, §§ 84, 85).
32. AİHM, adli makamlar ile iş birliği yaparak bazı avantajlar elde eden suç ortağından temin edilen delillerin mâhkumiyet hükmü açısından tek veya belirleyici olarak kullanılmasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiği yönündeki başvuruların incelenmesine ilişkin bazı genel ilkeler belirlemiştir. Buna göre AİHM'in Sözleşme'nin 6. maddesi kapsamında öncelikli meselesi, ceza yargılamasının bir bütün olarak adilliğini değerlendirmektir. Yine AİHM'in Sözleşme'nin 19. maddesi kapsamındaki görevi, Sözleşmeye taraf devletlerce yüklenilen taahhütlerin yerine getirilmelerini sağlamaktır. Bu nedenle -genel bir ilke olarak- ulusal mahkemelerce mahkûmiyete dayanak olarak kabul edilen belirli delil türlerinin kabul edilebilirliğine karar vermek AİHM'in görevi değildir. Sözleşme'nin 6. maddesi hakkaniyete uygun yargılanma hakkını güvence altına alsa da öncelikli olarak ulusal hukuk kapsamındaki düzenlemelere ilişkin bir mesele olan delillerin kabul edilebilirliğine dair herhangi bir kural içermemektedir. AİHM, değerlendirmesini yaparken savunmanın haklarının yanında suçun gereği gibi soruşturulmasındaki kamu ve mağdur menfaatleri ile gerektiğinde tanıkların haklarını da dikkate alarak yargılamayı bir bütün olarak ele alacaktır (Habran ve Dalem/Belçika, B. No: 43000/11, 17/1/2017 §§ 94-96; Adamco/Slovakya, B. No: 45084/14, 12/11/2019, § 56).
33. AİHM'e göre tanıklar tarafından ceza muafiyeti veya diğer avantajlar karşılığında verilen ifadelerin kullanımı, suç isnadı altındaki kişiye karşı yürütülen yargılamanın adilliğine gölge düşürebilir. Bu nitelikteki açıklamaların doğası gereği manipülasyona açık olması ve salt karşılığında teklif edilen avantajları elde etmek veya kişisel intikam amacıyla yapılabilmesi nedeniyle ortaya ciddi sorunlar çıkabilir. Bu nedenle bir kimsenin tarafsız olmayabilecek, doğrulanmamış iddialar temelinde soruşturulması ve yargılanması riski hafife alınmamalıdır (Habran ve Dalem/Belçika, § 100; Adamco/Slovakya, § 59).
34. AİHM, Adamco/Slovakya başvurusundaki değerlendirmesini öncelikli olarak başvurucunun itirazına ulusal düzeyde ne şekilde yanıt verildiğine bakmak ve sonrasında ulusal otoritelerin meseleyi yeterli yoğunlukta bir denetime tabi tuttuğunun kabul edilip edilemeyeceğini incelemek suretiyle yapmıştır (Adamco/Slovakya, § 60). Başvuruya konu olayda başvuran, savcılık ile yaptığı anlaşmadan yararlanabilmek için yargılama sürecinde beyanlarını değiştiren M.den temin edilen delilin mahkûmiyete önemli ölçüde esas alınması nedeniyle yargılamanın adilliğinin zedelendiğini ileri sürmüştür (Adamco/Slovakya, § 53). yargılama sürecinde suç ortağı M.nin tanık olarak güvenilirliğine ilişkin itirazlar sadece istinaf mahkemesi tarafından incelenmiş, başvuran yargılamada daha sonra görev alan diğer mahkemelerden bu meseleye özgü bir yanıt almamıştır (Adamco/Slovakya, § 63). İstinaf mahkemesi ise aleyhe beyanda bulunan M.nin başvuranın yanı sıra kendisini de suçladığı ve K.nın öldürülmesine ilişkin olarak kendisi hakkında yürütülen soruşturmanın yalnızca askıya alınması nedeni ile herhangi bir menfaat temin etmediği kanaatine ulaşmıştır. İstinaf mahkemesi ayrıca anılan tanıktan elde edilen delilin diğer aleyhe delillerle desteklendiğine hükmetmiştir (Adamco/Slovakya, § 64).
35. AİHM, istinaf mahkemesi tarafından yapılan denetimin M.nin K.nın öldürülmesine ilişkin dava kapsamında avantaj sağlayıp sağlamadığı ile sınırlı olduğunu ve O.nun öldürülmesine ilişkin soruşturma kapsamında herhangi bir avantaj sağlayıp sağlamadığının değerlendirilmediğini tespit etmiştir. Ayrıca tanığın beyanlarını değiştirmesini müteakip aleyhindeki suçlamanın düştüğü, soruşturmanın kapandığı ve tahliye edildiği hususlarında bir kuşku bulunmadığını ve yargılamada görev alan ulusal mahkemelerin hiçbirinin bu olguya karşı görüş açıklamadığını vurgulamıştır. AİHM bu koşullar altında ulusal mahkemelerin başvurucunun iddialarını olgusal temellerine ilişkin olarak bütünüyle incelediklerinin söylenemeyeceğini tespit etmiştir (Adamco/Slovakya, §§ 65, 66).
36. AİHM, bununla beraber anılan delilin değerlendirilmesinde delilin suça kendi hesabına karışan bir tanıktan elde edildiği olgusuna önem gösterilmediğini, aksine ulusal mahkemeler tarafından bu delilin alelade bir delil gibi incelendiğini ve değerlendirildiğini ifade etmiştir (Adamco/Slovakya, § 68).
37. AİHM'e göre bir suç ortağından temin edilen delile ilişkin olarak yapılması gereken denetimin yoğunluğu ile suç ortağının sağladığı delil karşılığında elde ettiği yararın önemi arasında bir orantı vardır. AİHM, başvuruya konu olayda suç ortağının elde ettiği avantajın ceza indirimi ve maddi menfaatin ötesine geçtiğini, fiilen hukuka aykırı bir öldürmeden sorumsuzluk anlamına geldiğini belirtmiştir. Başvuranın davasında M.nin ceza pazarlığı düzenlemelerine ilişkin yargısal değerlendirmeler bakımından istinaf mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmenin yetersiz olduğu (aksi yöndeki karar için bkz. Habran ve Dalem/Belçika, §§ 113, 115) ve üst mahkemelerin hiçbirinin başvurucunun iddialarına yanıt vermediği sonucuna ulaşmıştır. AİHM, M.den elde edilen delilin başvurucunun yargılamasındaki önemi gözönüne alındığında bu delilin kullanımına yargılamanın bütününün adilliğini sağlamak için yeterli güvencelerin eşlik etmediği ve Sözleşme'nin 6. maddesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır (Adamco/Slovakya, §§ 69-72).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
38. Anayasa Mahkemesinin 14/1/2025 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
39. Başvurucu; yargılamanın hakkaniyete uygun yürütülmediğini, hükme esas alınan tek delilin sohbet isimli örgütsel toplantılara katıldığı yönündeki tanık beyanları olmasına rağmen bu beyanların doğru olup olmadığı yönünde herhangi bir inceleme yapılmadığını, tanık beyanlarında isimleri geçen kişilerin dinlenmediğini, sohbetlere birlikte katıldıkları iddia edilen diğer kişilerin cep telefonlarının kendi cep telefonuyla aynı anda sinyal verip vermediğinin araştırılması yönündeki talebinin karşılanmadığını belirterek esasa etkili bu hususlar araştırılmadan mahkûmiyet hükmü verilmesi nedeniyle silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
40. Bakanlık görüşünde;
i. Başvurucunun şikâyetlerinin esas itibarıyla yargılamanın sonucuna, delillerin değerlendirilmesine, hukuk kurallarının yorumuna ve uygulanmasına ilişkin olduğu, Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasına göre kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Ayrıca yargı mercilerinin delilleri takdirinde bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesinin söz konusu olamayacağını birçok kararında dile getirdiği ve somut olayda dosyadaki bilgi ve belgeler dikkate alınarak yapılan yargılama ve kurulan hükümde herhangi bir bariz takdir hatası veya açıkça keyfî bir durum olmadığı ifade edilmiştir.
ii. Başvurucunun yargılama aşamasında lehine olan hususları ileri sürebildiği, aleyhine olan delillere karşı çıkabildiği ve yargılamaya konu olaya ilişkin kendi anlatımını Mahkemeye sunabildiği belirtilmiştir. Başvurucu ve müdafiinin dava dosyasında bulunan delillere karşı yazılı olarak da savunmalarını Mahkemeye sundukları, bunun yanı sıra ilgili kurumlardan gelen bilgi ve belgelerin dosyaya alınarak başvurucu ve müdafii ile paylaşıldığı vurgulanmıştır.
41. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
B. Değerlendirme
42. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
43. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvuruda, mahkûmiyet hükmü açısından tek delil mahiyetinde olan iddia tanıklarının beyanlarının doğruluğunun ve güvenilirliğinin sınanması amacıyla tanık dinlenilmesi talebinin reddedilmesinin yanında HTS ve sinyal verilerinin araştırılıp karşılaştırılması, dijital verilerin inceleme sonuçlarının beklenmemesi de şikâyet konusudur. Dolayısıyla başvurucunun iddialarının tamamının adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
44. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
45. Anayasa'nın 36. maddesine "... ile adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Ruhşen Mahmutoğlu, B. No: 2015/22, 15/1/2020, § 56).
46. Silahların eşitliği ilkesi davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir (Yaşasın Aslan, B. No. 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Anılan ilke, mahkeme önünde sahip olunan hak ve yükümlülükler bakımından taraflar arasında dengenin sağlanması ve bu dengenin yargılamanın her aşamasında korunmasını ifade etmekte olup bu usul güvencesi gereğince uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmalıdır (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 18).
47. Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli yargılama ilkesi kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara, gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme imkânı vermektedir (Hüseyin Sezen, B. No: 2013/1793, 18/9/2014, § 38).
48. Ceza davasında ulaşılması hedeflenen temel amaç, maddi gerçeğin adil yargılanma hakkına uygun olarak ortaya çıkarılmasıdır. Çelişmeli yargılama ilkesi, bu amacın gerçekleştirilmesinin en önemli unsurlarındandır. Anılan ilke, taraflara dava dosyası hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını gerektirir. Dolayısıyla ceza davalarında mahkemenin kararını etkilemek amacıyla dosyaya sunulan görüş ve delillerden sanığın haberdar olmasına, bunlara karşı etkili bir şekilde karşı çıkmasına fırsat verilmelidir (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 25; Cezair Akgül, B. No: 2014/10634, 26/10/2016, §§ 27-31).
49. Çelişmeli yargılamanın bir amacı da dosyaya bir görüşün/talebin girmesini sağlamakla sınırlı olmayıp onun mahkemece dikkate alınarak bir sonuca ulaşmasını sağlamaktır. Çelişmeli yargılama ilkesi, sanığın aleyhindeki delillerin çelişmeli bir usul ile mahkemeye sunulmasını ve sadece tanık beyanlarının değil diğer delillerin de tartışılmasını gerektirir. Böylelikle sanıklar delilin davayla ilgisini ve ağırlığını değerlendirerek güvenirliği hususundaki iddialarını ve itirazlarını dile getirebilecektir (Cezair Akgül, § 28).
50. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamındaki görevi, somut olayın usul kurallarına uygunluğunu değil adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin somut olayda ihlal edilip edilmediğini denetlemektir. Bu kapsamda silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri uyarınca taraflara delillerini sunma ve inceletme noktasında uygun imkânların tanınıp tanınmadığı yargılamanın bütünü nazara alınarak değerlendirilecektir (bazı değişikliklerle birlikte Fazlı Celep, B. No: 2015/1025, 21/3/2018, § 25). Esasen yargılama sürecinde savunma hakkını zedeleyen birtakım eksikliklerin bulunması veya uygulamaların yapılması otomatik olarak adil yargılanma hakkının ihlaline yol açmayacaktır. Bu durumda Anayasa Mahkemesinin yapacağı inceleme, bu eksiklikler/uygulamalar nedeniyle savunmanın maruz kaldığı zorlukların yargılama süreci içinde telafi edilip edilmediğinin ve bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetinin zedelenip zedelenmediğinin değerlendirilmesidir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Ayfer Atalmış, B. No: 2016/12198, 9/6/2020, § 41).
51. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarına aleyhlerindeki delillerin güvenilirliğini sarsmak için yeni delil toplanmasını talep etme imkânı sağlanmasını da gerektirebilir (bazı değişikliklerle birlikte Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 72; Sebahat Tuncel (2), B. No: 2014/1440, 26/2/2015, § 96). Yargı makamlarının özellikle sanığın kendisinin elde etme olanağı bulamadığı deliller bakımından savunmaya bunların aksini ortaya koyma hususunda makul imkânları sunması gerekir (Murat Polat ve Sebahattin Ünlü, B. No: 2014/13254, 7/11/2019, § 46; Ruhşen Mahmutoğlu, B. No:2015/22, 15/1/2020, § 60).
52. Buna göre delil toplanmasına dair talebin reddi talep edeni diğer tarafa göre daha zayıf bir duruma düşürebilir ve savunma hakkını etkileyebilir. Bu durumda talebin reddi yönündeki mahkeme kararının geçerli bir nedene dayanıp dayanmadığı ve talebin reddi ile meydana gelen savunmanın karşılaştığı zorlukları telafi eden imkânların başvurucuya sağlanıp sağlanmadığı incelenmelidir. Buna göre yargılama bir bütün olarak dikkate alınıp delil toplanması talebinin reddedilmesiyle oluşan taraflar arasındaki dengesizlik hâlinin uygun bir biçimde giderilip giderilmediği araştırılmalıdır (bazı değişikliklerle birlikte Ayfer Atalmış, §§ 31-35).
53. Somut olayda başvurucu; FETÖ/PDY'nin mahrem asker yapılanmasında Nadir kod adı ile öğretmen tabir edilen sivil imam olarak görev yaptığı hususunda itirafta bulunan tanık B.İ. ile yine aynı şekilde havacı astsubaylara sohbet imamlığı yaptığı yönünde itirafta bulunan E.D.nin beyanlarından hareketle örgütün mahrem asker yapılanmasında yer alan sohbet imamları tarafından yakından takip edildiği ve örgüt mensubu kişilerle irtibat hâlinde olduğu gerekçesiyle silahlı terör örgütüne üye olma suçundan hapis cezası ile cezalandırılmıştır. Mahkemenin gerekçeli kararından anlaşıldığı üzere başvurucunun mahkûmiyetine esas alınan tek delil, hakkında aynı örgüte üye olduğu iddiası ile yargılama yapılan B.İ. ve E.D.nin etkin pişmanlık hükmünden yararlanmak amacıyla tanık sıfatıyla verdiği beyanlardır.
54. Başvurucu; soruşturma ve kovuşturma evrelerindeki savunmalarında aleyhe beyanda bulunan tanık B.İ ve E.D.yi tanımadığını, bu tanıkların beyanlarının çelişkili olup iftira kastı ile hareket ettiklerini ileri sürmüştür. Başvurucu, Mahkemeye sunduğu yazılı savunma dilekçesinde tanıkların beyanlarındaki çelişkili hususlara dikkat çekerek beyanların doğruluğunun ve güvenilirliğinin sınanması amacına yönelik olarak bu beyanlarda isimleri geçen kişilerin dinlenilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Mahkeme, başvurucunun mahkûmiyet kararının tek dayanağı olan tanık beyanlarının doğruluğunun ve güvenilirliğinin ortaya çıkarılması amacına yönelik olarak bu beyanlarda isimleri geçen kişilerin dinlenilmesi talebi hakkında herhangi bir değerlendirmede bulunmamıştır. Dahası tanık B.İ., FETÖ/PDY'nin mahrem asker yapılanmasında sohbet yeri ve tarihi hakkında örgüt mensupları arasındaki haberleşmenin ankesörlü telefonlar aracılığı yapıldığı, kendisinin de sorumluluğundaki askerlerle bu yöntemle haberleştiği yönünde beyanda bulunmasına rağmen Mahkeme, bu hususta herhangi bir teknik araştırma yapmadığı gibi başvurucudan ele geçirilen dijital veriler üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılması kararından da vazgeçmiştir.
55. Tanık beyanlarının doğruluğunun ve güvenilirliğinin sınanması için başvurucudan ele geçirilen dijital verilerin incelenmesi, böylece tanıklar ile tanık beyanlarında isimleri geçen kişilerle aynı zaman diliminde aynı ortamda bulunup bulunmadığının cep telefonu sinyal bilgisi gibi teknik veriler üzerinden araştırılması yönündeki talebi de Mahkemece karşılanmamıştır. Anılan iddia ve talepler kanun yolu mercilerince de dikkate alınmamıştır.
56. Başvurucunun delil toplatılması taleplerinin karşılanmaması tek başına ve otomatik olarak başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiği anlamına gelmemektedir. Bununla birlikte Mahkemenin gerekçeli kararından da anlaşılacağı üzere başvurucunun mahkûmiyetine esas alınan tek delil, aynı örgüte üye olduğu iddiası ile yargılanan iki kişinin etkin pişmanlık hükümlerden faydalanmak amacıyla soruşturma ve kovuşturma evrelerinde tanık sıfatıyla verdikleri ifadelerdir. Başvurucunun bu beyanların doğruluğunun ve güvenilirliğinin sınanması için gösterdiği delillerle ilgili aşamalarda gerekli ve yeterli bir inceleme/değerlendirme yapılmaması başvurucuyu iddia makamı karşısında usule ilişkin imkânlardan yararlanma noktasında önemli ölçüde dezavantajlı konuma düşürmüştür. Nitekim başvurucunun iddialarını kendi imkânlarıyla ispat etmesi olanaklı değildir. Bu koşullarda Mahkemece izlenen yöntemin silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin gereklerine uygun olmadığı ve başvurucunun menfaatlerini koruyan güvenceler içermediği açıktır. Bu durum, yargılamanın bir bütün hâlinde adil olmaktan çıkmasına neden olmuştur.
57. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
VI. GİDERİM
58. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ve tazminat talebinde bulunmuştur.
59. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
60. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.
61. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
VII. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Kayseri 4. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2018/219, K.2018/458) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 446,90 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.446,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 14/1/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.