logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Semra Güzel [1.B.], B. No: 2020/39497, 7/1/2025, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

SEMRA GÜZEL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/39497)

 

Karar Tarihi: 7/1/2025

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Muhterem İNCE

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Mustafa Erdem ATLIHAN

Başvurucu

:

Semra GÜZEL

Vekili

:

Av. Mesut BEŞTAŞ

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; mensubu olunan siyasi parti binasından çıkışın engellenmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, kolluk görevlilerince fiziksel şiddet uygulanması ve bu olay hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle de kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Bireysel başvurunun yapıldığı tarihte milletvekili olan başvurucu, bir kısım belediye başkanının görevden alınıp yerlerine kayyım atanmasını protesto etmek amacıyla 20/8/2019 tarihinde yanındaki kişilerle Diyarbakır'da mensubu olduğu partinin binasından dışarıda bekleyen grupla buluşmak üzere çıkmak istemiştir.

3. Bireysel başvuruya konu olay hakkında kolluk görevlileri 20/8/20219 tarihinde Olay Tutanağı düzenlemiştir. Tutanağa göre kolluk görevlileri, başvurucu ve yanındaki gruba Valiliğin toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin bir süre yasaklandığına ilişkin emri doğrultusunda binadan çıkmalarına izin verilmeyeceğini bildirmiştir. Başvurucunun da aralarında olduğu grubun binadan çıkmaya çalışması neticesinde kolluk görevlileri müdahalede bulunmuş ve grup, polis kalkanlarına yüklenerek kolluk kuvvetlerinin müdahalesini engellemeye çalışmıştır. Grubun bulunduğu alandan kolluk görevlilerine bazı cisimler atılmış, anılan olay neticesinde beş kolluk görevlisi yaralanmıştır. Bununla birlikte kolluk görevlileri başvurucuya yönelik bir müdahalede bulunmamıştır. Parti binası içinde yaralıların olduğunun bildirilmesi üzerine olay yerine çağrılan ambulansla başvurucu ve üç kişi özel bir hastaneye götürülmüş ve daha sonra başvurucunun basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif şekilde yaralandığı bilgisi alınmıştır.

4. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelerden başvurucu hakkında 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet ve görevi yaptırmamak için direnme suçları nedeniyle kolluk ihbar evrakı üzerine Başsavcılıkça bir soruşturma başlatıldığı görülmüştür. 26/9/2019 tarihli bu ihbar evrakı ekinde yer verilen 11/9/2019 tarihli Görüntü Çözüm ve Şahıs Tespit Tutanağı'nda başvurucunun kolluk görevlilerine direndiği anlara ilişkin beş fotoğrafa yer verilmiştir. Başsavcılık, soruşturmada 7/10/2019 tarihinde yetkisizlik kararı vermiştir. Kararın gerekçesini, 4/12/2004 tarihli ve 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu 'nun 161. maddesine ekleme yapan, 25/8/2017 tarihli ve 30165 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin (694 KHK) 146. maddesinin "Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen milletvekili hakkında soruşturma veya kovuşturma yapma yetkisi Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ve bu yer Ağır Ceza Mahkemesine aittir." hükmünün oluşturduğu görülmüştür.

5. Başvurucu 12/9/2019 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) şikâyette bulunmuştur. Şikâyet dilekçesinde başvurucu, Valiliğin eylem ve etkinlikleri yasaklama kararı gerekçe gösterilerek kendisinin de içinde bulunduğu bir grup milletvekilinin il başkanlığından çıkmasının polis tarafından engellenip bazı vatandaşlarla birlikte kendisine ve yanındaki milletvekillerine sopalarla müdahale edildiğini ifade etmiştir. Bu müdahale sonucu oluşan yaralanmaların sağlık raporuyla tespit edildiğini ve olaya ilişkin görüntü kayıtlarının da mevcut olduğunu ileri süren başvurucu kendisine fiziksel şiddet uygulayan kolluk görevlilerinden eşkâl belirtmeksizin şikâyetçi olmuştur.

6. Başvurucunun şikâyet dilekçesi ekinde Başsavcılığa sunduğu sağlık raporları şöyledir:

i. Memorial Diyarbakır Hastanesinden alınan ve 20/8/2019 tarihinde saat 15.24'te düzenlendiği anlaşılan genel adli muayene raporunda "Darp neticesinde acil ...[okunamadı] hastanın yapılan fiziki muayenesinde sağ dirsek ve ...[okunamadı] olmayan ve yer yer ekimotik alanlar, sırtta her iki ...[okunamadı] ortasından ...[okunamadı] doğru uzanan ...[okunamadı] sırtta dermal kızarıklık ve ...[okunamadı] yerleri, yer yer ekimotik alanlar, göğüste her iki tarafında ...[okunamadı] yaygın...[okunamadı] sol göğüste yer yer ekimotik alanlar, batında ve her iki uylukta yaygın dermal kızarıklık, sol ayak bileğinde ekimoz, sol ayak ...[okunamadı] kanama ve ekimoz. Hayati tehlikesi yoktur. BTM ile giderilebilir ."tespitlerine yer verilmiştir.

ii. Uzman Doktor R.S.P. tarafından düzenlenen 21/8/2019 tarihli nöroloji anamnez ve fizik muayene formunda "Öykü: 20/8/2019 tarihinde sağ bacak distaline (kaval kemiği) darbe alan hastanın sonrasında sağ ayak yarısında uyuşukluk şikayeti başlamış. Fizik Muayene: Genel durum iyi, şuua açık, koopere, oryante, fasial asimetri yok, motor defisit yok. Sağ ayak alt ekstremite (bacaklar, ayaklar ve ayak bileklerinden oluşan vücudun alt kısmını ifade etmektedir.] sural sinir alanında hipoestezi (dokunma, ağrı ve ısı gibi yüzeysel ya da derin duyuların azalması veya kaybolması durumu) mevcut." notları düşülmüştür.

7. Başsavcılık 14/10/2019 tarihli yazıyla Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğünden 20/8/2019 tarihinde il başkanlığı girişindeki eyleme ve bu eyleme müdahale olup olmadığına ilişkin kamera kaydı ve tanık araştırmasının yapılmasını, şikâyet dilekçesi ekinde sunulan bir CD'nin İzleme Tutanağı'na bağlanmasını talep etmiştir. Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü, Başsavcılığa verdiği yanıtta yukarıda ayrıntıları verilen Olay Tutanağı'na dayanarak il başkanlığı önünde yaşanan olayları özetlemiş; müzekkere ekinde gönderilen CD'nin boş olduğunu ve bu durumun tutanak altına alındığını, il başkanlığı girişini gösteren Kent Güvenlik Yönetim Sistemi (KGYS) kameraları en fazla otuz gün süreyle kayıt yapabildiğinden görüntülere ulaşılamadığını, il başkanlığı çevresindeki iş yerlerine ait kameralar kayıt yapmadığı ya da caydırıcı amaçla kullanıldığı veya üç ila yedi gün süreyle kayıt yaptığı için görüntülere ulaşılamadığını, çevrede işyeri olan ya da oturan vatandaşların olay hakkında bilgileri olmadığını beyan ettiklerini iletmiş; bu bilgilere ilişkin tutanakları yazı ekinde Başsavcılığa göndermiş ve olaylar esnasında kolluğa direnen başvurucunun da aralarında olduğu bir kısım şahıs hakkında soruşturma yürütüldüğü bilgisini vermiştir.

8. Başsavcılık 19/8/2020 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Başsavcılık bu kararına gerekçe olarak başvurucunun ileri sürdüğü fiziki şiddet ile adli muayene raporu sonucunun uyumlu olmadığını, başvurucunun soyut iddiası dışında kolluk görevlilerinin zor kullanma yetkilerini aştıklarını gösteren, yeterli şüphe oluşturacak delilin elde edilememesini göstermiştir. Başvurucu, anılan karara karşı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin değerlendirme yapılmadığını, sunduğu darp raporunun dikkate alınmadığını, basında yer alan, ayrıca kendisinin de sunduğu görüntülerin incelenmediğini, tanık ile şüpheli ifadelerinin alınmadığını ileri sürerek anılan karara itiraz etmiş; Sulh Ceza Hâkimliği itirazı 13/11/2020 tarihinde kesin olarak reddetmiştir.

9. Başvurucu, nihai kararı 8/12/2020 tarihinde öğrendikten sonra 23/12/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

10. Komisyon başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

11. Başvurucu, bulunduğu binadan çıkışının hakkında verilmiş bir karar olmadan engellenmesinden yakınmıştır. Başvurucuya göre bu durum haksız tutma niteliğindedir.

12. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında ifade edilen “Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.” şeklindeki düzenlemede yer alan hürriyet sözcüğü, özgürlük ve bağımsızlığın yanı sıra serbestlik anlamına da gelmektedir. Bu anlamda kişi hürriyetine yönelik bir müdahale olduğunun söylenebilmesi için kişinin hareket serbestîsinin maddi olarak sınırlandırılması gerekir. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale için kişi, rızası olmaksızın en azından rahatsızlık verecek bir süre boyunca belirli bir yerde fiziki olarak tutulmalıdır (Galip Öğüt [GK], B. No: 2014/5863, 1/3/2017, § 34).

13. Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik sınırlamalar ile Anayasa’nın 23. maddesinde düzenlenen seyahat hürriyetine yönelik sınırlamalar arasındaki fark, sınırlamanın niteliği ve esası ile ilgili değildir. Bu iki hak arasındaki ayrım derece ve yoğunluk farkıdır. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı bağlamında hareket serbestîsine yönelik kısıtlama, seyahat hürriyetine yönelik bir müdahaleye göre çok daha ileri derecede ve yoğun olmalıdır. Sınırlamalardaki derece ya da yoğunluğun değerlendirilmesinde ise söz konusu tedbirin çeşidi, süresi, etkileri ve uygulanma tarzı gibi çeşitli faktörler ile bireyin gündelik hayatının devlet tarafından ne ölçüde denetim altında tutulduğu dikkate alınmalıdır (Esra Özkan Özakça [GK], B. No: 2017/32052, 8/10/2020, § 71).

14. Somut olayda başvurucunun mensubu olduğu partiye ait binadan çıkışı engellenmiş, burada bir saat bekledikten sonra yapılan görüşmeler neticesinde kolluk görevlileri çıkışına izin vermiştir. Başvuru dosyasındaki bilgi ve belgeler başvurucunun olay günü bulunduğu yerden ayrılmaya olumsuz herhangi bir durumla karşılaşmadan özgürce karar vermiş olabileceğini göstermemektedir. Bu bakımdan süresi nispeten kısa da olsa başvurucunun tutulması, etkileri ve uygulanma şekli itibarıyla Anayasa’nın 19. maddesi anlamında hürriyetten yoksun bırakmadır. Bu sebeple Anayasa’nın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını güvence altına alan 19. maddesi başvurucunun şikâyetlerine uygulanabilir niteliktedir.

15. Uygulanabilirlik meselesinin çözülmesinin ardından ihlal iddiasının kabul edilebilir olup olmadığı değerlendirilmelidir.

16. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenebilecek şekilde hareket serbestliği kısıtlanan bir kişinin tutmanın hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yaptığı bireysel başvuru, esas olarak sözü edilen kişinin serbest kalmasını amaçlar. Kişi bireysel başvuru öncesinde zaten serbest kalmışsa başvurunun amacı hiç şüphesiz haksız tutmadan doğan zararların tazminidir. Zira bireysel başvuru öncesinde tüketilmesi zorunlu olan hukuki yollarda tutmanın hukuka aykırı olduğu açıkça veya özü itibarıyla kabul edilerek tutmadan doğan zarar tazmin edilmiş ise artık başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının mağduru olduğu söylenemez (yakalama ve gözaltı sürecinden sonra serbest bırakılan ve haklarında beraat kararı verilen başvurucular lehine tazminata hükmedilmesi nedeniyle sözü edilen başvurucuların mağdur sıfatlarının bulunmadığına karar verilen başvuru için bkz. Öner Yakasız ve diğerleri, B. No: 2015/9430, 20/3/2019, §§ 66-68).

17. Başvuru yollarının tüketilmesi gereğinden bahsedilebilmesi için hakkının ihlal edildiğini iddia eden kişinin başvurabileceği hukuki yol öncelikle hukuk sisteminde mevcut olmalıdır. Ayrıca sözü edilen yol; ihlali tespit ederek ihlalin sonuçlarını giderebilme kapasitesini haiz, makul bir çabayla ulaşılabilir ve uygulamada da etkin olmalıdır (Fatma Yıldırım, B. No: 2014/6577, 16/2/2017, § 39). Bununla birlikte teoride makul bir başarı sunma kapasitesi olan bir yolun uygulamada başarıya ulaşmayacağına dair şüphe, başvurucuyu o hukuki yolu tüketmekten azade kılmadığı (Sait Orçan, B. No: 2016/29085, 19/7/2017, § 36) gibi yasal düzenlemeyle oluşturulan, var olduğu hususunda bir tereddüt uyandırmayan hukuki yolun fiilen denenmemesi ve kullanılmaması da söz konusu yolun etkili olmadığının kabulüne imkân vermez (Nebahat Baysal Gül, B. No: 2016/14634, 28/5/2019, § 20).

18. Yapılan açıklamalar çerçevesinde somut olaya dönüldüğünde Anayasa’nın 125. maddesinin yedinci fıkrasında idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu, 129. maddesinin beşinci fıkrasında ise memurların ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak ancak idare aleyhine açılabileceği ifade edilmiştir. Bu hükümlere uygun olarak 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda idari dava türlerinden olan idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davalarıyla ilgili düzenlemelere yer verilmiştir. Kamu görevlilerinin eylemlerinin şahsi kusurlarına dayandığı ve idari bir eylemin söz konusu olmadığı hâller yönünden ise 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda haksız fiillerden doğan sorumluluğu düzenleyen hükümler yer almaktadır. Sözü edilen hukuki yollara rağmen başvurucu, haksız tutulma iddiasını doğrudan bireysel başvuruya taşımış; anılan hukuki yolların etkisiz olduğunu iddia etmemiştir. Bu sebeple başvurucunun ihlal iddiasını hukuk sisteminde mevcut hukuki yolları tüketmeden yaptığı sonucuna varılmıştır (kısmen benzer bir olayda yapılan benzer değerlendirmeler için bkz. Veli Saçılık (3), B. No: 2018/27473, 29/3/2023, § 15).

19. Açıklanan gerekçelerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

20. Başvuru konusu olayın yaşandığı tarihte milletvekili olan başvurucu; bir grup arkadaşıyla birlikte siyasi bir partinin il başkanlığından dışarı çıkma isteğinin kolluk görevlilerinin engellemesi sırasında ve orantısız güç kullanmaları nedeniyle yaralandığını, olay hakkında yapılan soruşturma neticesinde verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile kötü muamelenin cezasız bırakıldığını, etkili soruşturma yürütülmediğini belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, Başsavcılıkça gerçekleştirilen soruşturma sonucu karar verildiği, başvurucunun usuli garantilerden yararlandığı bildirilmiştir. Başvurucu, kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak Bakanlık görüşüne karşı başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.

21. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı sunduğu ek beyanda başvuru formundaki iddiaları yineleyerek toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvuruya konu edilen soruşturma kapsamında verilen kararın öğrenilmesinden itibaren otuz günlük başvuru süresi içinde dile getirilmeyen iddiaların Anayasa Mahkemesi tarafından incelenmesi mümkün değildir. Aksinin kabulü, bir kez bireysel başvuru yapıldıktan sonra başvuru sonlandırılıncaya kadar başvuru dosyasına gelen her türlü ihlal iddiasının incelenmesini gerekli kılar ki bu, bireysel başvuru için öngörülen otuz gün kuralını anlamsız hâle getirir (Ümüt Demir, B. No: 2012/1000, 18/9/2014, § 31). Başvurucunun başvuru formunda toplantının polisin hukuka aykırı müdahalesi nedeniyle yapılamadığına, yarıda kaldığına ya da ifade edilmek istenen düşüncenin açıklanamadığına yönelik bir sav dile getirmediği görüldüğünden bütün ihlal iddialarının kötü muamele yasağı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı yönünden ayrı bir inceleme yapılamayacağı sonucuna varılmıştır.

22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

23. Güç kullanmaya yetkili kamu görevlilerinin, tutumu nedeniyle kendisine karşı güç kullanılması kesin olarak gerekli olmayan bir kişiye karşı fiziksel güce başvurmaları ilke olarak Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal etmektedir. Kesin gerekli olduğu hâllerde güç, aşırıya kaçmadan kullanılmalı ve kişinin tutumuyla orantılı olmalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, §§ 81, 82).

24. Gözaltı veya tutukluluk gibi bireyin devletin kontrolü altında bulunduğu sırada bir yaralanma olayı meydana gelmişse bu olaya ilişkin olarak tatmin edici ve inandırıcı bir açıklama getirme yükümlülüğü yetkili makamlara aittir (S. D., B. No: 2013/3017, 16/12/2015, §§ 89, 90; Cengiz Kahraman ve Kenan Özyürek, B. No: 2013/8137, 20/4/2016, § 95). Bunun sebebi bu tür olaylarda gerçekleşme koşullarına ilişkin bilgilerin çoğunlukla yetkili makamların erişiminde olmasıdır (Ferit Kurt ve diğerleri, B. No: 2018/9957, 8/6/2021, § 74). Bu değerlendirmeler toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin güvenlik güçlerince güç kullanılarak dağıtılması sırasında meydana gelen yaralanmalar için de geçerlidir.

25. Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- bir kimsenin devlet görevlilerinin 17. maddenin üçüncü fıkrasını ihlal eden bir muamelesine uğradığına ilişkin savunulabilir bir iddiada bulunması hâlinde etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir. Kötü muamelenin kasten yapıldığının ileri sürüldüğü durumlarda iddia hakkında ivedilikle bir ceza soruşturması başlatılmalıdır. Şikâyet olmadığında bile kişiye kötü muamelede bulunulduğuna ilişkin yeterince açık belirtiler varsa konuyla ilgili bir ceza soruşturması açılmalıdır. Soruşturmada olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek tüm deliller toplanmalıdır. Dahası soruşturma süreci gerektiği ölçüde kamu denetimine ve mağdurun erişimine açık olmalı, mağdur soruşturmaya etkili şekilde katılabilmeli, soruşturmada makul bir özen ve süratle hareket edilmelidir. Ayrıca soruşturmanın sonlandırılabilmesi için aceleci davranılmamalı ve temelden yoksun sonuçlara dayanılmamalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 101-103; S. D., B. No: 2013/3017, 16/12/2015, §§ 111-114; Veli Saçılık (2), B. No: 2018/24614, 18/10/2022, § 16).

26. Başvurucunun da içinde bulunduğu grup parti binasından çıkmak isterken kolluk görevlileri gruba müdahale etmiştir. Başvurucu, olay sonrasında düzenlenen adli muayene raporuna göre basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte yaralanmıştır (bkz. § 6).

27. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda Başsavcılık, olayın yaşandığı gün şehir genelinde yaşanan toplumsal olayların özetini yapmış; polisin zor kullanma yetkisini düzenleyen kanun maddelerini göstermiş; başvurucunun soyut iddiası haricinde kolluk görevlilerinin zor kullanma yetkilerini aşarak başvurucuyu darbettiklerine dair delil bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır. Bununla beraber başvurucunun yaralanmalarına ilişkin hiçbir değerlendirme yapmamış, bu yaralanmaları tespit eden tıbbi raporlara olgusal olarak dahi değinmemiş, bir başka soruşturma dosyasında olaya ilişkin görüntüler bulunmasına rağmen (bkz. § 4) yeterli araştırma yapmaksızın kolluğun Olay Tutanağı'na ve daha sonra kamera görüntüsü olmadığına ilişkin tutanaklarına bağlı kalarak, müdahalenin orantılığına dair değerlendirmede bulunmadan salt zor kullanma yetkisi çerçevesinde müdahale edildiği gerekçesi temelinde soruşturmayı sonlandırmıştır.

28. Olay anında başvurucunun da içinde bulunduğu gruba yapılan polis müdahalesine başvurucunun direndiği gerekçesiyle aleyhine soruşturma yürütüldüğü, Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü tarafından müzekkere yanıtı ile bildirilmesine rağmen Başsavcılık, bu soruşturma dosyasının incelenmesi gerektiğini düşünmediği gibi başvurucunun yaptığı şikâyet üzerine kolluğa -nedeni anlaşılamayan şekilde- ancak bir ay sonra yazdığı müzekkere ile olaya ilişkin kamera görüntülerini istemesi de KGYS görüntülerine ulaşılamaması sonucunu doğurmuştur (bkz. § 7).

29. Diğer taraftan olayın nasıl geliştiğinin/gerçekleştiğinin tespiti adına, yaralanma sonucunu doğurduğu iddia edilen kolluk müdahalesine ilişkin olarak başvurucuyu dinlemeyi düşünmeyen Başsavcılığın fiziksel şiddet iddiası özelinde tanık ya da şüpheli sıfatıyla kolluk görevlilerinin ifadesine başvurduğu yönünde de bir kayda rastlanmadığı gibi başvurucunun ısrarla olaya ilişkin basına düşen ve kendisinin de sunduğu görüntülerin bulunduğu itirazına rağmen bu görüntülerin soruşturma dosyasına kazandırılması yönünde bir araştırma yaptığına ilişkin veri de söz konusu değildir. Bu nedenlerle kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

30. Soruşturmadaki eksiklikler kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddia hakkında değerlendirme yapılmasına imkân vermediği için bu aşamada kötü muamele yasağının maddi boyutu yönünden inceleme yapılamamıştır.

31. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Muhterem İNCE bu görüşe katılmamıştır.

III. GİDERİM

32. Başvurucu; ihlalin tespit edilmesi, yeniden soruşturma yapılması ve 100.000 TL manevi tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.

33. Başvuruda tespit edilen ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılması gereken iş, yeniden soruşturma işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

34. Manevi zararları karşılığında başvurucuya talebiyle bağlı kalınarak net 100.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

2. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE Muhterem İNCE'nin karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına (Sor. No: 2019/50431) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 100.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

E. 446,90 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.446,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 7/1/2025 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvurucu, mensubu olduğu siyasi parti binasından çıkışın engellenmesi esnasında kolluk görevlilerinin fiziksel şiddetine muhatap olduğunu, ancak eylemi gerçekleştiren görevliler hakkında etkili soruşturma yürütülmediğini belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkememiz çoğunluğu, başvurucunun yaralanmasına ilişkin yürütülen soruşturmanın etkili ve yeterli olmadığı gerekçesiyle kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.

2. Bir kısım belediye başkanının görevden alınıp yerlerine kayyım atanmasını protesto etmek amacıyla 20/8/2019 tarihinde yanındaki kişilerle Diyarbakır’da mensubu olduğu partinin binasından dışarıda bekleyen grupla buluşmak üzere çıkmak isteyen söz konusu tarihte milletvekili olan başvurucuya ve yanındaki gruba Valiliğin toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin bir süre yasaklandığına ilişkin emri doğrultusunda binadan çıkmalarına izin verilmeyeceğini bildirilmiş; başvurucunun da aralarında olduğu grubun binadan çıkmaya çalışması neticesinde kolluk görevlileri müdahalede bulunmuş ve grup, polis kalkanlarına yüklenerek kolluk kuvvetlerinin müdahalesini engellemeye çalışmıştır.

3. Grubun bulunduğu alandan kolluk görevlilerine bazı cisimler atılmış, anılan olay neticesinde beş kolluk görevlisi yaralanmış, parti binası içinde yaralıların olduğunun bildirilmesi üzerine olay yerine çağrılan ambulansla başvurucu ve üç kişi özel bir hastaneye götürülmüş ve daha sonra başvurucunun basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif şekilde yaralandığı tespiti yapılmıştır.

4. Devletin, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini, yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81). Devletin, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu bu pozitif yükümlülüğün bir de usuli boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmi bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda, bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).

5. Kötü muamele iddialarına ilişkin etkili bir soruşturmanın başlatılabilmesi için, öncelikle işkence ve kötü muamele konusundaki iddialar, uygun delillerle desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için, her türlü makul şüpheden uzak kanıtların varlığı gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt, yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden de oluşabilir. Ancak bu uygun koşulların tespiti halinde bir soruşturma yükümlülüğün gerekliliğinden bahsedilebilir (C.D., B. No: 2013/394, 6/3/2014, § 28).

6. Somut olayda başvurucu, bir grup arkadaşıyla birlikte siyasi bir partinin il başkanlığından dışarı çıkma isteğinin kolluk görevlilerinin engellemesi sırasında orantısız güç kullanmaları nedeniyle yaralandığını, buna karşılık Başsavcılık tarafından hiçbir gerekçe sunulmaksızın ve delil araştırması yapmaksızın ilgili kamu görevlileri hakkında takipsizlik kararı verildiğini belirtmiştir. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, anılan şikâyet üzerine İl Emniyet Müdürlüğünden ilgili bilgi ve belgeleri dosyaya celp etmiş, kamera kayıtlarının incelenmesini sağlamış, ancak 30 gün süreyle kayıt yapılması nedeniyle olay anına ait görüntüleri elde edememiş, olay kapsamında başlatılan başkaca soruşturma dosyaları ile başvurucunun adli muayene raporunu incelemiştir.

7. Başsavcılık, başvurucunun ileri sürdüğü fiziki şiddet ile adli muayene raporu sonucunun uyumlu olmadığı, soyut iddia dışında kolluk görevlilerinin zor kullanma yetkilerini aştıklarını gösteren, yeterli şüphe oluşturacak bir delilin elde edilememesi gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Başvurucunun itirazını inceleyen sulh ceza hâkimliği de Başsavcılık kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle itirazın reddine karar vermiştir. Dolayısıyla Başsavcılık ve sulh ceza hâkimliği kararları dikkate alındığında başvurucunun şikâyeti yönünden etkili ve yeterli bir soruşturmanın yapılmadığı söylenemeyecektir.

8. Sonuç olarak, başvurucunun Anayasa’nın 17.maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edilmediği kanaatini taşıdığımdan çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.

 

 

 

 

Üye

 Muhterem İNCE

 

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Semra Güzel [1.B.], B. No: 2020/39497, 7/1/2025, § …)
   
Başvuru Adı SEMRA GÜZEL
Başvuru No 2020/39497
Başvuru Tarihi 23/12/2020
Karar Tarihi 7/1/2025

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, mensubu olunan siyasi parti binasından çıkışın engellenmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, kolluk görevlilerince fiziksel şiddet uygulanması ve bu olay hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle de kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Tutukluluk (suç süphesi ve tutuklama nedeni) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Kötü muamele yasağı Diğer kötü muamele iddiaları İhlal Yeniden soruşturma
İhlal Manevi tazminat
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi