|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
Üyeler
|
:
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
|
İrfan FİDAN
|
|
|
|
Muhterem İNCE
|
|
Raportör
|
:
|
Eren Can BENAKAY
|
|
Başvurucular
|
:
|
Abdurrahman GÖRKEN ve
diğerleri bkz. ekli tablonun (C) sütunu
|
|
Vekili
|
:
|
Av. İbrahim Halil YALÇIN
|
I. BAŞVURUNUN
ÖZETİ
1. Başvuru, makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddiasıyla Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonuna yapılan
başvurunun süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle makul sürede
yargılanma hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkını ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
2. Başvurucular, Batman ili Merkez ilçesi Karayün
(Kohikan) köyünde bulunan 98, 99 ve 109 parsel No.lu taşınmazların hazine adına
tespit edilmesi üzerine murisleri tarafından tespit tutanaklarının iptali ve
tescil istemiyle 1955 yılında açılan davada makul sürede yargılanma haklarının
ihlal edildiğini belirterek Anayasa Mahkemesine başvurmuştur. Başvuru 2017/18398
bireysel başvuru numarasına kaydedilmiştir. Anayasa Mahkemesi dosyanın
2017/5883 başvuru numaralı dosya ile birleştirilmesine karar vermiş,
başvurucuların 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'la
kurulan İnsan Hakları Tazminat Komisyonuna (Tazminat Komisyonu) başvurmaları
gerektiğinden bahisle 31/10/2018 tarihli kararla başvuruyu kabul edilemez
bulmuştur.
3. Bunun üzerine başvurucular, makul sürede yargılanma
hakkına ilişkin hak ettikleri tazminatlarının yasal faiziyle ödenmesi istemiyle
19/2/2019 tarihinde Tazminat Komisyonuna başvurmuştur. Tazminat Komisyonu
26/2/2020 tarihinde başvuruyu reddetmiş; kararda, başvurucular Abdurrahman
Görken ve Ahmet Görken'in başvuru yollarını tükettiği tarihten itibaren otuz
gün içinde Anayasa Mahkemesine başvurmadıkları için kabul edilebilirlik
koşullarından birini taşımadıklarını, diğer başvuranların ise şikâyete konu
edilen davada taraf sıfatları olmadığını, dolayısıyla söz konusu yargılama
nedeniyle mağdur olmadıklarını ifade etmiştir.
4. Başvurucular 30/7/2020 tarihinde karara itiraz
etmiştir. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 11. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare
Mahkemesi) 8/10/2020 tarihinde itirazı reddetmiş; kararda, başvurucu
Abdurrahman Görken ve Ahmet Görken'in şikâyete konu yargılamada temyiz yoluna
başvurmadığını, dolayısıyla yargılamanın son bulduğu 29/1/2015 tarihinden
itibaren otuz günlük süre içinde Anayasa Mahkemesine başvurma gerektiğini ifade
etmiştir. Bu tarihten yaklaşık iki yıl sonra Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunulması nedeniyle de Tazminat Komisyonunun değerlendirmesinin
yerinde olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Diğer başvuranlar yönünden ise
başvuranların şikâyetçi oldukları yerel mahkemedeki davada taraf sıfatları
olmadığını, diğer bir ifadeyle söz konusu yargılama dolayısıyla kişisel bir
mağduriyetleri bulunmadığını belirtmiştir.
5. Nihai karar başvuruculara 16/11/2020 tarihinde tebliğ
edilmiş olup başvurucular aynı tarihte bireysel başvuruda bulunmuştur.
Başvurucu Gülistan Kırbaş'ın başvuru tarihinden sonra (20/5/2021) vefat ettiği,
başvurucunun mirasçılarının 5/12/2024 tarihli dilekçeyle başvuruyu devam
ettirme talebinde bulundukları, başvurucu Ahmet Görken'in başvuru tarihinden
sonra (29/5/2024) vefat ettiği, başvurucunun mirasçılarının 5/12/2024 tarihli
dilekçeyle başvuruyu devam ettirme talebinde bulundukları anlaşılmıştır.
6. Başvurucuların murisleri tarafından açılan davada
Batman Kadastro Mahkemesi (Mahkeme) 29/1/2015 tarihinde temyiz yolu açık olmak
üzere davayı reddetmiştir. Başvurucular hariç davaya taraf olan kişiler karara
karşı 5/3/2015, 10/3/2015 ve 19/3/2015 tarihlerinde temyiz kanun yoluna
başvurmuştur. Karara karşı yapılan temyiz başvurusu Yargıtay 16. Hukuk Dairesi
(Yargıtay) tarafından 5/2/2020 tarihinde reddedilmiştir.
7. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Başvurucu
Ahmet Görken'in Mirasçıları ile Başvurucu Abdurrahman Görken Yönünden
8. Başvurucular; Mahkeme tarafından 29/1/2015 tarihinde
temyiz yolu açık olarak karar verildiğini, Bölge İdare Mahkemesince kararın
verildiği tarih itibarıyla Yargıtayın temyiz talebini reddederek mahkeme
kararını onadığını belirtmiştir. Bölge İdare Mahkemesinin 29/1/2015 tarihindeki
yargılamanın son bulduğuna dair yorumunun haksız ve hukuka aykırı olduğunu,
yargılamanın 62 yılı aşkın bir süre devam ettiğini belirterek adil yargılanma
haklarının ve makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
9. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde öncelikle söz
konusu davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, toplanması
gereken delillerin çeşitliliği, başvurucuların yargılama sürecindeki tutumu,
özen yükümlülüğü kapsamında kendi kusurlarıyla yargılamanın uzamasına sebep
olup olmadığı gibi somut olaya özgü koşulların yargılama süreleri üzerindeki
etkileri dikkate alınarak bir bütün hâlinde değerlendirme yapılması gerektiği
belirtilmiştir. Başvurucuların temel hak ve hürriyetlerinin ihlal edilip
edilmediği konusunda yapılacak incelemede Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri
ile somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiği ifade
edilmiştir.
10. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarında
uzun süren yargılama nedeniyle zarara uğradıklarını belirterek makul sürede
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ifade etmiştir.
11. Somut olayda temel mesele, başvurucuların taraf
oldukları davaların makul sürede tamamlanmaması ve buna bağlı olarak yapılan
başvurunun esasının değerlendirilmemesi olduğundan başvuruya konu şikâyetlerin
makul sürede yargılanma hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde
güvence altına alınan etkili başvuru hakkı kapsamında değerlendirilmesi
gerektiği sonucuna varılmıştır.
12. Makul sürede yargılanma hakkı ihlali iddiasıyla
31/7/2018 tarihine kadar Anayasa Mahkemesine yapılan başvurular yönünden bir
kanun yolu oluşturulmuş olup eldeki başvuruda inceleme söz konusu kanun yolu
olan Tazminat Komisyonu kararı ve bu karara karşı itirazı inceleyen Bölge İdare
Mahkemesi kararına ilişkin olacaktır.
13. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan makul sürede yargılanma hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
14. Etkili başvuru hakkı; anayasal bir hakkının ihlal
edildiğini ileri süren herkese hakkın niteliğine uygun olarak iddialarını
inceletebileceği makul, erişilebilir, ihlalin gerçekleşmesini veya sürmesini
engellemeye ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya (yeterli giderim sağlama)
elverişli idari ve yargısal yollara başvuruda bulunabilme imkânı sağlanması
olarak tanımlanabilir (Y.T. [GK], B. No: 2016/22418, 30/5/2019, § 47).
15. Öte yandan şikâyetlerin esasının incelenmesine imkân
sağlayan ve gerektiğinde uygun bir telafi yöntemi sunan etkili hukuk yollarının
olması ilgililere etkili başvuru hakkının sağlanmasının bir gereğidir. Buna
göre kişilerin mağduriyetlerinin giderilmesi amacıyla öngörülen yargı
yollarının mevzuatta yer alması yalnız başına yeterli olmayıp bu yolun aynı
zamanda pratikte de başarı şansı sunması gerekir. Söz konusu yola
başvurulabilmesi için öngörülen koşullar somut olaylara tatbik edilirken
dayanak işlem, eylem ya da ihmallerden kaynaklanan savunulabilir nitelikteki
iddiaların bu doğrultuda geniş şekilde değerlendirilmesi, koşulların oluşmadığı
sonucuna ulaşılması durumunda ise bu durumun yargı makamları tarafından ilgili
ve yeterli gerekçelerle açıklanması gerekir (İlhan Gökhan [2. B.], B.
No: 2017/27957, 9/9/2020, §§ 47, 49).
16. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak
davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması
devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas
alınır (Güher Ergun ve diğerleri [1. B.], B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 50, 52). Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri,
§§ 41, 45).
17. Somut olayda, anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin
benzer başvurularda verdiği kararlar ile davaların niteliği ve uyuşmazlığın
türü dikkate alındığında başvurucuların da taraf olduğu söz konusu
uyuşmazlıklara ilişkin yargılama sürelerinin makul olmadığı tartışmasızdır.
Başvuruya konu mesele, Tazminat Komisyonunun ve Bölge İdare Mahkemesinin iç
hukuk yollarının tüketilmesinden itibaren süresinde bireysel başvuru
yapılmaması nedeniyle başvurunun reddedilmesine ilişkin yorumunun makul sürede
yargılanma hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkına olan etkisidir.
18. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği,
ilgili mevzuatı yorumlamak mahkemelerin görevi olup Anayasa Mahkemesinin
bireysel başvuruda incelediği husus, mahkemelerin gerekçelerine esas yorumun
ölçülü olup olmadığı ve buna göre Anayasa'da güvence altına alınan temel hak ve
özgürlükleri ihlal edip etmediğidir. Bu kapsamda dava açma sürelerinin hangi
tarihte başlayacağını belirlemek Anayasa Mahkemesinin görevi olmayıp Anayasa
Mahkemesi, dava açma sürelerinin başlatıldığı tarihle ilgili olarak
mahkemelerin yorumlarının Anayasa'da güvence altına alınan bir temel hak ve
özgürlüğü ihlal edip etmediğini incelemektedir (Şeyma Kayaoğlu [2. B.],
B. No: 2014/5491, 5/7/2017, § 53).
19. Mahkemeler, dava açma süresi öngören kanun
hükümlerini yorumlarken sınırlamanın istisna olduğu ilkesini gözeterek aşırı
şekilcilikten kaçınmalı ve yorum kurallarının imkân verdiği ölçüde davayı
ayakta tutma yolunda bir yaklaşım benimsemelidir. Bununla birlikte mahkemelerin
sürenin varlık sebebini anlamsız kılma pahasına yorum kurallarının sınırlarını
zorlayarak kanunda öngörülen dava açma süresini bertaraf etmesi hukuki güvenlik
ve istikrar ilkesinin zedelenmesine neden olabilir (Yaşar Çoban [GK], B.
No: 2014/6673, 25/7/2017, § 67).
20. Tazminat Komisyonu herhangi bir tarih belirtmeksizin
iç hukuk yollarının tüketilmesinden itibaren süresinde bireysel başvuru
yapılmadığına, Bölge İdare Mahkemesi ise 29/1/2015 tarihli mahkeme kararı ile
yargılamanın sona ermesi ve bu tarihten itibaren otuz gün içinde bireysel
başvuru yapılmamasına dayanmıştır. Bu durumda yargılamanın sona erdiği tarihin
değerlendirilmesi gerekir. Zira yukarıda belirtildiği gibi dava açma süresini
öngören kanun hükümleri yorumlanırken sınırlamanın istisna olduğu ilkesi gözetilerek
aşırı şekilcilikten kaçınmalı ve yorum kurallarının imkân verdiği ölçüde davayı
ayakta tutma yolunda bir yaklaşım benimsenmelidir.
21. Tazminat Komisyonu ile Bölge İdare Mahkemesinin
yorumuna göre yargılamanın 29/1/2015 tarihli mahkeme kararı ile sona erdiğini
söylemek yanlış olmayacaktır. Ancak Mahkeme 29/1/2015 tarihli kararını temyiz
yolu açık olarak vermiştir. Karara karşı 5/3/2015, 10/3/2015 ve 19/3/2015
tarihlerinde temyiz yoluna başvurulmuştur. Başvurucuların karara karşı temyiz
kanun yoluna başvurmaması onlar açısından yargılamanın kesinleşmesi sonucunu
doğurmamakta, karara karşı temyiz yoluna başvurulmuş olması yargılamanın
devamını sağlamaktadır. Nitekim Yargıtayın 5/2/2020 tarihli nihai kararıyla
yargılama sona ermiştir. Bu durumda başvurucuların Tazminat Komisyonuna
başvurduğu 19/2/2019 tarihi itibarıyla -yargılamanın temyiz aşamasında olması
nedeniyle- yargılamanın sona erdiğini söylemek mümkün değildir.
22. Bu itibarla Tazminat Komisyonu ve Bölge İdare
Mahkemesince yargılamanın sona erdiği tarihe ilişkin yapılan yorumun
öngörülemez nitelikte olduğu ve başvurucuların Tazminat Komisyonuna
başvurmasını imkânsız kılacak nitelikte katı bir yaklaşım içerdiği, dolayısıyla
makul sürede yargılanma hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
23. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkı ile bağlantılı olarak 40.
maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
B. Diğer
Başvurucular Yönünden
24. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 46. maddesine göre Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulması için başvuruya konu edilen ve ihlale
yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden
dolayı başvurucunun kişisel olarak ve doğrudan etkilenmiş olması
gerekir (Onur Doğanay [2. B.], B. No: 2013/1977, 9/1/2014, §§
42-45).
25. Başvuru konusu olayda, başvurucular murislerinin
vefatından sonra yargılamada görev alan makamlara başvurarak yargılamanın
tarafı hâline gelmediklerinden başvurucuları yargılamanın tarafı olarak kabul
etmek mümkün değildir. Bu itibarla başvurucuların güncel ve kişisel bir hakkı
doğrudan etkilenmemiştir. Dolayısıyla başvurucuların bireysel başvuru yapma
hakkı bulunmamaktadır.
26. Açıklanan gerekçeyle başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekmektedir.
III. GİDERİM
27. Başvurucular, ihlalin tespiti ve her biri için
250.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
28. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının
gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama
işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere
ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin
nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda
bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül
Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60,
66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§
93-100).
29. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin
davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır.
Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından
bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar
verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak yargılamanın her
aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak
yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları
değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.
30. İhlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından
tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkıyla bağlantılı olarak
etkili başvuru hakkının başvurucu Ahmet Görken'in mirasçıları ile başvurucu
Abdurrahman Görken yönünden ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
2. Başvurunun diğer başvurucular yönünden kişi bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma
hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkı ile bağlantılı olarak
Anayasa'nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin makul sürede yargılanma hakkıyla
bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara Bölge İdare Mahkemesi
11. İdari Dava Dairesine (E.2020/407, K.2020/2795) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 446,90 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 30.446,90 TL yargılama giderinin başvurucu Ahmet Görken'in mirasçıları
ile başvurucu Abdurrahman Görken'e MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 27/5/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.