TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÇUKUROVA ELEKTRİK A.Ş. BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2020/39971)
|
|
Karar Tarihi: 13/3/2025
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
Raportör
|
:
|
Fatma Gülbin ÖZTÜRK
|
Başvurucu
|
:
|
Çukurova Elektrik A.Ş.
|
Vekili
|
:
|
Av. Fatih Özel
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, istinaf incelemesi yapılması talebinin harcın yatırılmadığı gerekçesiyle reddedilmesi ve esasa yönelik inceleme yapılmadığı gözetilmeksizin nispi onama harcına hükmedilmesi sebebiyle mahkemeye erişim hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/12/2020 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyon başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. E.E.Ü. A.Ş., kurduğu ve işlettiği elektrik santralinin başvurucu Şirket ile aralarındaki sisteme bağlantı ve enerji nakil şartlarını belirleyen sözleşmenin geç imzalanması sebebiyle zarara uğradığı iddiasıyla başvurucu hakkında 25.000.000.000.000 eski TL tutarında maddi tazminat davası açmıştır. Adana 1. Asliye Ticaret Mahkemesince (Mahkeme) yapılan yargılama sonucunda 21/12/2016 tarihli kararla 22.267.025,76 TL üzerinden kısmen kabul, kısmen ret kararı tesis edilmiştir.
9. Başvurucu 6/3/2017 havale tarihli dilekçeyle karara karşı istinaf isteminde bulunmuştur. Mahkeme 3/4/2017 tarihli yazı ile başvurucuya istinaf kanun yoluna başvuruda bulunabilmesi için bir haftalık kesin süre içinde 380.265,14 TL nispi istinaf karar harcını ve 250 TL gider avansını yatırması gerektiğine, aksi taktirde istinaf isteminden vazgeçmiş sayılacağına ilişkin muhtıra tebliğ etmiştir.
10. Başvurucunun kendisine verilen kesin süre içinde muhtıra gereğini yerine getirmemesi üzerine Mahkeme 31/5/2017 tarihli ek karar ile 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 344. maddesini dikkate alarak başvurucunun istinaf başvurusunun yapılamamış sayılmasına karar vermiştir.
11. Başvurucu 13/6/2017 havale tarihli dilekçe ile -85,70 TL tutarında maktu harç yatırmak suretiyle- 31/5/2017 tarihli ek karara karşı istinaf isteminde bulunmuştur. Başvurucu istinaf dilekçesinde; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile aralarındaki imtiyaz sözleşmesinin 12/6/2003 tarihinde tek taraflı olarak feshedildiğini, Şirket genel merkezine, bilgi ve belgelerine, barajlar ve trafolar da dâhil olmak üzere tüm mal varlığına el konulduğunu belirtmiştir. Bu durum sebebiyle 380.265,14 TL tutarındaki nispi istinaf karar harcını ödeyemediğini ve harcı ödeyemeyecek durumda olduğu gözetilmeksizin 31/5/2017 tarihli ek kararla istinaf başvurusunun yapılmamış sayılmasına karar verildiğini ifade ederek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca davanın esasına yönelik istinaf sebeplerini de ileri sürmüştür.
12. Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi tarafından ek karara yönelik olarak yapılan istinaf incelemesi neticesinde 25/1/2019 tarihinde 31/5/2017 tarihli ek kararla tesis edilen istinaf başvurusunun yapılmamış sayılmasına ilişkin kararının usul ve kanuna uygun olduğu sonucuna ulaşılmış ve başvurucunun istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir. 25/1/2019 tarihli kararda; başvurucuya eksik harcın ikmali yönünde muhtıra tebliğ edildiği, başvurucunun muhtırada öngörülen bir haftalık kesin süre içinde harca yönelik eksikliği tamamlamadığı, 31/5/2017 tarihli ek karara yönelik istinaf talebinin incelenmesi bakımından yatırdığı harcın esas karar yönünden istinaf başvurusu için öngörülen süre içinde harç yatırmadığı sonucunu değiştirmeyeceği belirtilmiştir. Aynı kararda davacının 21/12/2016 tarihli mahkeme kararına yönelik istinaf istemi de değerlendirilmiş ve esastan ret kararı verilmiştir.
13. Başvurucu ve davacı 25/1/2019 tarihli istinaf kararına karşı temyiz talebinde bulunmuştur. Başvurucu 13/6/2017 havale tarihli istinaf dilekçesinde de belirttiği üzere içinde bulunduğu ekonomik durum sebebiyle 380.265,14 TL tutarındaki nispi istinaf karar harcını ödemesinin mümkün olmadığını belirterek bu durum gözetilmeksizin 31/5/2017 tarihli ek kararla istinaf isteminin reddine ilişkin kararın 25/1/2019 tarihli istinaf kararı ile ortadan kaldırılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca yargılamanın esasına yönelik temyiz taleplerini de aynı dilekçeyle ileri sürmüştür.
14. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi (Daire) 13/10/2020 tarihli kararla tarafların temyiz itirazlarını reddetmiş ve kararı onamıştır. Onama kararında başvurucunun 1.521.060,55 TL tutarında nispi onama harcı ödemesine karar verilmiştir.
15. Nihai kararı başvurucu 16/11/2020 tarihinde Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi'nden (UYAP) öğrenmiştir. Başvurucu 11/12/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
16. Başvurucu, bireysel başvurudan sonra 20/11/2020 havale tarihli dilekçeyle karar düzeltme isteminde bulunmuştur. Dilekçede başvurucu 31/5/2017 tarihli ek karara yönelik temyiz talebinde bulunduğunu zira bu hususun 25/1/2019 tarihli istinaf kararından da anlaşılacağını, bu sebeple 13/10/2020 tarihli onama kararında esasa yönelik temyiz itirazları yönünden bir inceleme yapılmasının mümkün olmadığını belirterek 1.521.060,55 TL tutarında onama harcına hükmedilmesinin maddi hata olduğunu ileri sürmüştür.
17. Daire 26/1/2021 tarihinde başvurucunun karar düzeltme talebini reddetmiştir. Kararda, bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra verilen kararlar yönünden istinaf ve temyiz dışında başkaca bir olağan kanun yolunun olmadığı belirtilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Kanun Hükümleri
18. 6100 sayılı Kanun'un "Harç ve giderlerin yatırılması" kenar başlıklı 344. maddesi şöyledir:
" İstinaf dilekçesi verilirken, istinaf kanun yoluna başvuru için gerekli harçlar ve tebliğ giderleri de dâhil olmak üzere tüm giderler ödenir. Bunların hiç ödenmediği veya eksik ödenmiş olduğu sonradan anlaşılırsa, kararı veren mahkeme tarafından verilecek bir haftalık kesin süre içinde tamamlanması, aksi hâlde başvurudan vazgeçmiş sayılacağı hususu başvurana yazılı olarak bildirilir. Verilen kesin süre içinde harç ve giderler tamamlanmadığı takdirde, mahkeme başvurunun yapılmamış sayılmasına karar verir. Bu karara karşı istinaf yoluna başvurulması hâlinde, 346 ncı maddenin ikinci fıkrası hükmü kıyas yoluyla uygulanır."
19. 6100 sayılı Kanun'un "İstinaf dilekçesinin reddi" kenar başlıklı 346. maddesi şöyledir:
"İstinaf dilekçesi, kanuni süre geçtikten sonra verilir veya kesin olan bir karara ilişkin olursa, kararı veren mahkeme istinaf dilekçesinin reddine karar verir ve 344 üncü maddeye göre yatırılan giderden karşılanmak suretiyle ret kararını kendiliğinden ilgiliye tebliğ eder.
Bu ret kararına karşı tebliği tarihinden itibaren bir hafta içinde istinaf yoluna başvurulabilir. İstinaf yoluna başvurulduğu ve gerekli giderler de yatırıldığı takdirde dosya, kararı veren mahkemece yetkili bölge adliye mahkemesine gönderilir. Bölge adliye mahkemesi ilgili dairesi istinaf dilekçesinin reddine ilişkin kararı yerinde görmezse, ilk istinaf dilekçesine göre gerekli incelemeyi yapar."
20. 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun "Tashihi karar" kenar başlıklı 9. maddesi şöyledir:
"Tashihi karar talebinin kabulü üzerine temyiz olunan hüküm tasdik edilirse, temyiz olunan hükümden alınmış olunan harç kadar yeniden harç alınır. "
21. 492 sayılı Kanun'un "Harç alma ölçüleri" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Yargı harçları (1) sayılı tarifede yazılı işlemlerden değer ölçüsüne göre nispi esas üzerinden, işlemin nev'i ve mahiyetine göre maktü esas üzerinden alınır."
2. Anayasa Mahkemesi Kararı
22. Anayasa Mahkemesinin 24/9/2024 tarihli ve E.2024/78, K.2024/164 sayılı norm denetimine ilişkin kararının ilgili kısmı şöyledir:
İTİRAZIN KONUSU: 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 334. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkralarının Anayasa’nın 36. maddesine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi talebidir.
...
13. İtiraz konusu kural, gerçek kişiler için öngörülen adli yardım kurumundan tüzel kişilerden yalnızca kamuya yararlı dernek ve vakıfların yararlanmalarına imkân tanımak suretiyle bunlar dışında kalan özel hukuk tüzel kişilerini kapsam dışında bırakmaktadır. Dolayısıyla kural kapsamında kamuya yararlı vakıf ve dernek dışındaki tüzel kişilerden mali imkânları yetersiz olanların iddia ve savunmada ya da icra takibinde bulunmalarını veya geçici hukuki korunma talep etmelerini kolaylaştıran adli yardım imkânından mahrum edilmeleri suretiyle bu tüzel kişiler yönünden mahkemeye erişim hakkına sınırlama getirilmektedir.
14. Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” hükmüne yer verilmiştir. Buna göre temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamanın kanunla yapılması, Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine ve ölçülülük ilkesine uygun olması gerekir.
15. Buna göre mahkemeye erişim hakkına yönelik sınırlamalarda dikkate alınacak öncelikli ölçüt, sınırlamanın kanunla yapılmasıdır. Ancak Anayasa Mahkemesinin kararlarında sıkça vurgulandığı gibi temel hakları sınırlayan kanunun şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olması gerekir.
16. Esasen temel hakları sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip olması, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinde kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, kişilerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13. maddesinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.
17. Kuralda adli yardımdan yaralanacak özel hukuk tüzel kişilerinin kapsamının açık ve net olarak belirlendiği gözetildiğinde kuralla mahkemeye erişim hakkına getirilen sınırlamada kanunilik şartının sağlandığı anlaşılmaktadır.
18. Anayasa’nın 36. maddesinde adil yargılanma hakkı için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da o hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırlarının bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca Anayasa’nın başka maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete yüklenen ödevler, özel sınırlama sebebi gösterilmemiş hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebilir (AYM, E.2023/79, K.2024/80, 14/3/2024, § 16). Ayrıca adil yargılanma hakkı, niteliği gereği devletin düzenleme yapmasını gerektiren bir haktır. Zira bu hakkın Anayasa’da zikredilmiş olması kendi başına bir anlam ifade etmemekte, bireylerin bu haktan yararlanabilmesi için devletin en azından yargı teşkilatını kurması ve yargılama usullerini belirlemesi gerekmektedir. Devletin düzenleme yetkisini haiz olduğu alanlarda belli ölçüde takdir yetkisine sahip olduğunun kabulü gerekir. Bu sebeple adil yargılanma hakkına yönelik sınırlamalar getirilirken kanun koyucuyu bağlayan belli bir meşru amaçlar listesi bulunmamaktadır. Ancak kanun koyucunun bu takdir yetkisinin Anayasa Mahkemesinin denetimine tabi olduğu açıktır (Bekir Sözen [GK], B. No: 2016/14586, 10/11/2022, § 74).
19. Yargı ve icra takip harçları, yargı ve icra faaliyetinden yararlanılması karşılığında ödenen katkı payını ifade etmektedir. Söz konusu harçları ödeme yükümlülüğünün getirilmesiyle bölünebilen bir kamu hizmeti olan yargı ve icra hizmetlerinden yararlananların bunların maliyetinin bir kısmına katlanması hedeflenmektedir. Öte yandan tarafların harç dışındaki diğer yargılama ve takip giderlerini avans ya da peşin olarak ödemekle yükümlü kılınmalarının amacı ise yargılama ve icra faaliyetleri sırasında yapılması zorunlu giderlerin karşılanmasıdır. Bu giderlerin söz konusu hizmetleri talep eden kişi tarafından karşılanması işin doğası gereğidir.
20. Yargılama ve takip masraflarının abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun taleplerin disipline edilmesi ve gereksiz başvuruların önüne geçilerek mahkemeler ve icra dairelerinin meşgul edilmesinin önlenmesi amacına hizmet ettiği açıktır. Bu itibarla yargı ve icra hizmetlerinden yararlanan kişilere harç ve diğer yargılama giderlerini ödeme yükümlülüğü getirilmesinin meşru bir amacının bulunduğu anlaşılmaktadır.
21. Genel olarak yargılama ve takip masraflarına ilişkin düzenlemelerde anılan meşru amacın yanında kuralla özel hukuk tüzel kişileri açısından getirilen kategorik yasağın meşru amacının bulunup bulunmadığının ayrıca değerlendirilmesi gerekir. Çünkü yargılama ve takip masraflarını karşılama gücüne sahip kişiler yönünden söz konusu meşru amacın geçerli olduğu söylenebilirse de adli yardıma ihtiyacı olduğunu iddia eden kişiler yönünden farklı bir değerlendirme yapılması söz konusu olabilir. Bununla birlikte kuralda öngörülen kategorik yasağın aynı zamanda kuralın ölçülülüğü bağlamında ele alınması gereken yönleri de bulunmaktadır. Zira belirtilen istisnalar dışında özel hukuk tüzel kişilerine adli yardım konusunda getirilen kategorik yasağın gerekçesinin aynı zamanda kuralın ölçülü olup olmadığının değerlendirilmesinde de dikkate alınması gereken bir olgu olduğu açıktır. Dolayısıyla kuralda öngörülen kategorik yaklaşımın meşru amacının bulunup bulunmadığının ölçülülük incelemesiyle birlikte değerlendirilmesi gerekir.
22. Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi ise elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen sınırlamanın meşru amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik amaç bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir sınırlama aracı ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise hakka getirilen sınırlama ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir.
23. Genel olarak gereksiz başvuruların önlenmesi suretiyle dava sayısının azaltılması ve mahkemelerin ve icra dairelerinin gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkların makul sürede bitirilebilmesi amacıyla belirli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kanun koyucunun takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı ya da mahkeme hükmünün icrasını imkânsız kılmadıkça ya da aşırı derecede zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 39).
24. Kuşkusuz kanun koyucunun adli yardım talebinden kimin yararlanacağını ve buna ilişkin şartları belirlemede belirli ölçüde takdir yetkisi bulunmaktadır. Ancak kanun koyucunun bu takdir yetkisini anayasal ilkelere bağlı kalarak kullanması gerekir. Harç, yargılama ve takip gideri olarak öngörülen mali yükümlülüklerle mahkemeye erişim hakkına getirilen sınırlamanın ölçülü olabilmesi, ekonomik durumu bu yükümlülüğü karşılamaya elverişli olmayan kişilere belirli şartlar altında muafiyet tanınmasıyla mümkün olabilir. Nitekim kanun koyucu adli yardım kurumuyla ödeme gücü olmayan gerçek kişiler için söz konusu mali yükümlülüğe istisna getirmiştir. Ancak kuralla kamuya yararlı dernek ve vakıflar dışındaki özel hukuk tüzel kişileri açısından ekonomik durumuna bakılmaksızın öngörülen kategorik yasağın objektif ve makul gerekçelerle ortaya konulması gerekir. Söz konusu gereklilik bu kişiler açısından farklı bir yaklaşımın benimsenmesinde ve sınırlamanın ölçülülüğünün belirlenmesinde zorunlu bir unsurdur (Kemtaş Tekstil İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. [GK], B. No: 2020/22192, 17/5/2023, § 70).
25. Anayasa Mahkemesi özel hukuk tüzel kişisi olan bir sermaye şirketinin idareye karşı açtığı tazminat davasında adli yardım talebinin reddedilmesi üzerine yaptığı bireysel başvuruyu mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelemiştir. Anayasa Mahkemesi anılan kararda öncelikle adli yardım talebinin kabul edilmesi için gerekli olan yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olma ölçütünün sadece gerçek kişiler için geçerli bir kavram olmadığını, borca batık durumda olan yani aktifleri borçlarını karşılayamayan özel hukuk tüzel kişilerinin de bu kapsamda değerlendirilebileceğini, ödeme gücünden yoksunluğun ise finansal tablolardan, denetime tabi tüzel kişiler için denetim raporlarından, erken teşhis komitesinin raporlarından, yönetim organının tespitlerinden objektif olarak belirlenebileceğini ifade etmiştir (Kemtaş Tekstil İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş., § 71).
26. Anılan kararda, hak ve fiil ehliyetine sahip olan tüzel kişilere hukuk düzeni tarafından borç ve yükümlülük öngörüldüğü, bunlara aktif ve pasif dava ehliyetine sahip olarak iddialarını yargısal merciler önünde dile getirme imkânının tanındığı, dolayısıyla yüksek miktardaki yargılama giderlerini ödemekten aciz olan özel hukuk tüzel kişileri açısından bu durumun dava açmayı zorlaştırabileceği hatta imkânsız hâle getirebileceği, ödeme gücünden yoksun bu kişiler açısından mevzuatta adli yardım kurumu dışında dava açmalarını kolaylaştırabilecek herhangi bir düzenlemenin ya da yargısal uygulamanın bulunmadığı belirtilmiştir (Kemtaş Tekstil İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş., § 72).
27. Anayasa Mahkemesi söz konusu kararda hukuk düzenine göre gerçek kişiler gibi hak ve borçlara ehil olan özel hukuk tüzel kişilerinin -yargılama masraflarını ödeme gücü olmayanların- durumlarının dikkate alınarak söz konusu masraflardan muaf tutulmalarının nimet-külfet dengesinin sağlanması açısından zorunlu olduğunu, dolayısıyla kanundan kaynaklanan kategorik yasağın meşru bir amacının bulunmadığı gibi başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna ulaşmıştır (Kemtaş Tekstil İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş., §§ 73, 74).
28. Bu itibarla kural kapsamında kamuya yararlı dernek ve vakıflar dışındaki özel hukuk tüzel kişilerinin Kanun’da öngörülen şartlar oluştuğu hâlde yalnızca tüzel kişi olmaları nedeniyle adli yardım kurumundan yararlandırılmamalarının meşru amacı bulunmadığı gibi kuralla mahkemeye erişim hakkına getirilen sınırlamanın ölçülü olduğu da söylenemez.
29. Açıklanan nedenle kural, Anayasa’nın 13. ve 36. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir."
3. Yargıtay Kararları
23. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 3/11/2011 tarihli ve E.2009/24793, K.2011/42508 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 118/1, 343 ve 365 inci maddeleri uyarınca, dilekçenin temyiz defterine kaydedildiği tarihte temyiz yapılmış sayılır. Yasanın 344 üncü maddesi gereğince, temyiz dilekçesi verilirken, başvuru harcı ve tebliğ giderleri de dâhil olmak üzere tüm giderler ödenir. Bunların hiç ödenmediği veya eksik ödenmiş olduğu sonradan anlaşılırsa, mahkeme tarafından verilecek bir haftalık kesin süre içinde tamamlanması, aksi hâlde başvurudan vazgeçmiş sayılacağı hususu başvurana yazılı olarak bildirilir. Verilen kesin süre içinde harç ve giderler tamamlanmadığı takdirde, mahkeme başvurunun yapılmamış sayılmasına karar verir. Bu karara karşı istinaf yoluna başvurulması hâlinde, 346 ncı maddenin ikinci fıkrası hükmü kıyas yoluyla uygulanır.
Somut olayda, mahkeme kararı, 25.3.2009 tarihinde usulüne uygun olarak yüze karşı tefhim edilmiştir.
Temyiz dilekçesi yasada öngörülen 8 günlük süre geçirildikten sonra ibraz edilerek 28.04.2009 tarihinde temyiz defterine kaydedildiğinden,davacının temyiz talebinin 6100 sayılı Yasanın 346 ncı maddesi gereğince REDDİNE,nisbi temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 03.11.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi. da davacı hakkında başvuru harcı ve tebliğ giderlerini ödememesi sebebi ilede dâhil olmak üzere tüm giderler ödenir."
24. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27/1/2010 tarihli ve E.2010/19-49, K.2010/10sayılı kararında adli yardım talebinin temyiz aşamasında ileri sürülmesine hukuken bir engel bulunmadığı belirtilmiştir. Davalının yargılama sırasında adli yardım talebinde bulunulmamasının temyiz aşamasında bu yönde başvuru yapılamayacağı şeklinde değerlendirilmemesi gerektiği belirtilen kararda adli yardım talebinin kanun yollarına müracaat aşamasında yapılabileceği kabul edilmiştir.
B. Uluslararası Hukuk
25. Adli yardım konusunda ilgili uluslararası hukuk bilgisi için ayrıca bkz. Kemtaş Tekstil İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. [GK], B. No: 2020/22192, 17/5/2023, §§ 30-42).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Anayasa Mahkemesinin 13/3/2025 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İstinaf Başvuru Harcını Ödeyemediği İçin Esasa Yönelik İstinaf Sebeplerinin İncelenmemesinden Dolayı Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucu; ödeme güçlüğü çektiğini, ekonomik durumu sebebiyle 380.265,14 TL tutarındaki nispi istinaf karar harcını ödemesinin mümkün olmadığını, bu durum gözetilmeksizin 31/5/2017 tarihli ek kararla istinaf başvurusunun yapılamamış sayılmasına karar verilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini iddia etmektedir.
2. Değerlendirme
28. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
29. Başvurucunun iddialarının özü ödeme güçlüğü içinde olduğu gözetilmeksizin 380.265,14 TL tutarındaki nispi istinaf karar harcını ödememesi sebebiyle 21/12/2016 tarihli karara karşı istinaf incelemesi isteminin reddedilmesi olduğu anlaşılmakta olup başvurucunun bu iddiası adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkı yönünden değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeninin de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı ve Hakkın Kapsamı
31. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa'nın 36. maddesine 2001 yılı değişiklikleriyle eklenen "adil yargılanma" ibaresine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinde belirtilen adil yargılanma hakkının güvencelerinden birini de mahkemeye erişim hakkı oluşturmaktadır.
32. Hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biri mahkemeye erişim hakkıdır. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin en etkili yolu, yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir (AYM, E.2014/76,K.2014/142, 11/9/2014).
33. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde, mahkemeye erişim hakkının, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini, kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52), ilk derece mahkemesine dava açma hakkının yanında itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise anılan yollara başvurma hakkının da bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğini (Ali Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 49) belirtmiştir.
34. Somut olayda, kesin süre içinde nispi istinaf harcını yatırmaması sebebiyle başvurucu hakkında 31/5/2017 tarihli ek kararla istinaf başvurusunun yapılamamış sayılmasına karar verilmiştir. Diğer bir ifadeyle başvurucunun 21/12/2016 tarihli karara karşı istinaf istemi, süresi içinde nispi istinaf harcını yatırmaması sebebiyle incelenmemiştir. Bu durumun mahkemeye erişim hakkına bir müdahale teşkil ettiği açıktır.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
35. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
36. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.
37. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
38. Başvuru konusu olayda, Mahkeme 6100 sayılı Kanun'un 344. maddesi kapsamında başvurucunun nispi istinaf karar harcını ödememesi sebebiyle istinaf isteminin yapılmamış sayılmasına karar vermiştir. 31/5/2017 tarihli ek kararın ilgili hüküm dikkate alınarak tesis edildiği anlaşıldığından yapılan müdahalenin kanun tarafından öngörülme ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
(2) Meşru Amaç
39. Anayasa'nın 13. maddesi temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasını, ilgili hak ve özgürlüğe ilişkin Anayasa maddesinde gösterilen özel sınırlandırma sebeplerinin bulunmasına bağlı kılmıştır. Anayasa’nın 36. maddesinde özel sınırlama nedeni düzenlenmemiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde, adil yargılanma hakkı için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu düşünülemez. Anayasa Mahkemesi kararlarında, Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete yüklenen ödevlerin özel sınırlama sebebi gösterilmemiş hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebileceği kabul edilmiştir. (Kemtaş Tekstil İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. [GK], B. No: 2020/22192, 17/5/2023, § 58).
40. Yargı harçları, yargı hizmetinden yararlanılması karşılığında devlete ödenen katkı payını ifade etmektedir. Yargı harcı ödeme yükümlülüğü getirilmesiyle, bölünebilen bir kamu hizmeti olan yargı hizmetinden yararlananların bu hizmetin maliyetinin bir kısmına katlanması hedeflenmektedir. Bunun yanında yargı harcının abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun taleplerin disipline edilmesi ve gereksiz başvuruların önüne geçilerek mahkemelerin meşgul edilmesinin önlenmesi amacına hizmet ettiği de açıktır. Öte yandan başvurucuların harç dışındaki yargılama giderleri karşılığında avans yatırmakla yükümlü kılınmasının amacı ise yargılama sırasında yapılması zorunlu giderleri finanse etmektir. Bu giderlerin yargı hizmeti talep eden kişi tarafından karşılanması işin doğası gereğidir. Dolayısıyla başvurucunun harç ve diğer yargılama giderlerini ödemekle yükümlü kılınmasının mahkemeye erişim hakkının doğasından kaynaklanan ve anayasal açıdan meşru amaçlara dayandığı sonucuna ulaşılmıştır (Famiye Beğim ve Mehmet Tahir Beğim, B. No: 2017/21882, 10/2/2021, § 45).
(3) Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
41. Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahaleyle ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahaleyle ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38; Emrah Yayla [GK], B. No: 2017/38732, 6/2/2020, § 68).
42. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının kural olarak mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabileceğini, bu hususta devletlerin takdir hakları gereği bazı düzenlemeler yapabileceğini, bununla birlikte getirilecek sınırlandırmaların meşru bir amaç taşıması, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerektiğini belirtmiştir (Mesut Güzel, B. No: 2014/5876, 22/9/2016, § 31).
43. Bu açıdan genel olarak gereksiz başvuruların önlenmesi suretiyle dava sayısının azaltılması ve mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkların makul sürede bitirilebilmesi amacıyla belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız kılmadıkça ya da aşırı derecede zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 39).
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
44. Başvurucu, ödeme güçlüğü çektiğini, nispi istinaf karar harcını ödemesinin mümkün olmadığını belirterek esasa yönelik istinaf isteminde bulunmuş; 31/5/2017 tarihli ek kararla nispi istinaf harcının yatırılmaması sebebiyle istinaf isteminin yapılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Somut olayda, başvurucunun mahkemeye erişimine getirilen bu sınırlamanın ölçülü olup olmadığı ve başvurucuya ağır bir yük getirip getirmediği hususlarının değerlendirilmesi gerekir.
45. Başvurucunun yargılama sürecinde açıkça adli yardım talebinde bulunmadığı görülmektedir. Bununla birlikte başvurucu, kanun yolu incelemesi aşamada sunduğu gerek istinaf gerekse temyiz dilekçelerinde ödeme güçlüğü yaşadığına ilişkin iddiasını ileri sürmüş ve 380.265,14 TL tutarındaki nispi istinaf karar harcını bu sebeple yatıramadığını belirterek 31/5/2017 tarihli ek kararla istinaf isteminin yapılmamış sayılması kararına karşı kanun yollarına başvurmuştur. Yargılama makamlarının ise gerek 31/5/2017 tarihli ek kararda gerekse ilgili karara yönelik istinaf ve temyiz incelemesinde başvurucunun ekonomik durumuyla ilgili bir değerlendirme yapmadığı görülmektedir.
46. Anayasa Mahkemesi Kemtaş Tekstil İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. başvurusunda sermaye şirketi olan başvurucunun adli yardım talebinin başvurucunun 6100 sayılı Kanun'un 334. maddesinde öngörülen gerçek kişi olma yahut kamuya yararlı dernek ve vakıf statüsünde olma kriterini taşımaması sebebiyle reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasını ele almıştır. Başvurucu, eldeki başvuruda Kemtaş Tekstil İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş kararından farklı olarak açıkça adli yardım talebinde bulunmamıştır. Bununla birlikte başvurucunun aşamalarda harcı ödeme güçlüğü içinde olması sebebiyle ikmal edemediğini belirttiği ve mahkemeye erişim hakkı yönünden gerçekleşen müdahalenin kaynağını istinaf harcını ödeyememesinden aldığı anlaşıldığından inceleme Kemtaş Tekstil İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. kararında ortaya konulan ilkeler kapsamında yapılacaktır.
47. Kemtaş Tekstil İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. kararında; kanun koyucunun adli yardım talebinden kimin yararlanacağını ve buna ilişkin koşulları belirlemede takdir yetkisinin bulunduğu vurgulanmakla birlikte ticaret şirketleri açısından ekonomik durumuna bakılmaksızın adli yardımdan yararlanmama yönünde getirilen bu yasağın kategorik olduğunu, bununla birlikte bu yasaklamanın objektif ve makul gerekçelerle ortaya konulması gerektiği belirtilmiştir.
48. Bu bağlamda ticaret şirketlerinin de hak ve fiil ehliyetine sahip olduğuna ve hukuk düzeni tarafından bu tüzel kişilere de borç ve yükümlülük öngörüldüğüne dikkat çekilen kararda bu tüzel kişilerin aktif ve pasif dava ehliyetine sahip olarak iddialarını yargısal merciler önünde dile getirmesini zorlaştıran hatta imkânsız kılan uygulama ve düzenlemelerin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği belirtilmiştir (değerlendirme için bkz. Kemtaş Tekstil İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. § 72).
49. Yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olma kriterinin sadece gerçek kişiler için geçerli bir kavram olmadığı, borca batık durumda olan yani aktifleri borçlarını karşılayamayan ticari şirketlerin de bu kapsamda değerlendirileceği belirtilerek şirketlerin ödeme gücünden yoksunluğunun tespitinde şirkete ait yıllık ve ara dönem finansal tablolardan, denetime tabi şirketlerde denetim raporlarından yararlanılabileceğine dikkat çekilmiştir (değerlendirme için bkz. Kemtaş Tekstil İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. § 71).
50. Somut olayda başvuru 25.000.000.000.000 eski TL tutarındaki ticari haksız fiilden kaynaklanan alacak davasında davalı taraftır. Yapılan yargılama neticesinde 22.267.025,76 TL üzerinden kısmen kabul kararı tesis edilmiştir. İstinaf başvuru harcı ise kabul miktarı dikkate alınarak 380.265,14 TL olarak hesaplanmıştır. 31/5/2017 tarihli ek karar ise başvurucunun öngörülen bir haftalık kesin süre içinde harç yatırmadığı gözetilerek tesis edilmiştir. Başvurucu 31/5/2017 tarihli ek karara karşı -ödeme güçlüğü içinde olduğunu belirterek- istinaf ve temyiz isteminde bulunmuşsa da derece mahkemelerince ek kararın şeklî açıdan ele alındığı ve başvurucunun süresi içinde harç ikmali yapmadığının tespit edilmesiyle yetinildiği görülmektedir. Diğer bir ifadeyle yargılama makamlarının gerek 31/5/2017 tarihli ek kararda gerekse ilgili karara yönelik istinaf ve temyiz incelemesinde başvurucunun ekonomik durumuyla ilgili bir değerlendirme yapmadığı tespit edilmiştir.
51. Bu itibarla başvuru konusu davada başvurucunun ekonomik olarak içinde bulunduğu duruma yönelik iddiaları ve bu iddialara yönelik destekleyici belgeleri incelenmeden sırf verilen kesin süre içinde harç ikmali yapmaması sebebiyle esas karara yönelik istinaf isteminin kabul edilmemesi şeklindeki müdahalenin başvurucunun mahkemeye erişimini aşırı derecede zorlaştırdığı hatta imkânsız hâle getirdiği anlaşılmıştır. Dolayısıyla başvurucu üzerinde ağır bir külfet oluşturan söz konusu müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna varılmıştır.
52. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Ek Karara Yönelik Yapılan Temyiz İncelemesi Neticesinde Nispi Onama Harcı Alınması Sebebiyle Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
53. Başvurucu; Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından tesis edilen 13/10/2020 tarihli onama kararında 31/5/2017 tarihli ek karara yönelik temyiz itirazlarının reddedildiğini, aleyhinde maktu harca hükmedilmesi gerekirken 25/1/2019 tarihli esasa ilişkin karara yönelik temyiz sebeplerinin incelenmediği gözetilmeksizin aleyhinde 1.521.060,55 TL tutarında nispi onama harcına hükmedilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmektedir.
2. Değerlendirme
54. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
55. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun hukuka aykırı olarak nispi onama harcına hükmedildiğine ilişkin şikâyetinin adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
56. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı ve Hakkın Kapsamı
57. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmiştir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
58. Mahkemeye erişim hakkı bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
59. Başvuruya konu davada başvurucu aleyhine 1.521.060,55 TL tutarında nispi onama harcına hükmedilmesinin mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
60. Anayasa’nın ''Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması'' kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
61. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
62. Başvuru konusu olayda, başvurucu aleyhine hükmedilen 1.521.060,55 TL tutarındaki nispi onama harcıyla başvurucunun mahkemeye erişimine getirilen sınırlamanın kanun tarafından öngörülme ölçütünü karşılayıp karşılamadığının değerlendirilmesi gerekir.
(1) Genel İlkeler
63. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen, hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60). Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün bulunmaması hakka yapılan müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 56).
64. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Müdahalenin kanuna dayalı olması, iç hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44). Kanunilik unsuru yönünden değerlendirme yapılırken derece mahkemelerince müdahaleye imkân tanıyan kanun hükümlerinin yorumu ve bu hükümlerin olaya uygulanması bariz takdir hatası ya da açık bir keyfîlik içermediği sürece bu alanda bir inceleme yapılması bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz. Ancak derece mahkemelerinin müdahaleye imkân tanıyan kanun hükmünü açık bir biçimde hatalı yorumladıklarının ve uyguladıklarının tespiti hâlinde müdahalenin kanunilik temelinden yoksun olduğu sonucuna ulaşılabilir (Ramazan Atay, B. No: 2017/26048, 29/1/2020, § 29).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
65. Somut olayda başvurucunun 31/5/2017 tarihli ek karara yönelik olarak önce 13/6/2017 havale tarihli dilekçeyle 85,70 TL tutarında maktu harç yatırarak istinaf isteminde bulunduğu, istinaf isteminin 25/1/2019 tarihli kararla reddedilmesi üzerine ise yine maktu harç yatırarak istinaf kararını temyiz ettiği anlaşılmaktadır. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından yapılan temyiz incelemesinin bu kapsamda yargılamayı neticelendiren 21/12/2016 tarihli karar üzerinden değil, başvurucunun nispi harç harcı karşılayamaması sebebiyle istinaf isteminin reddine ilişkin olarak verilen 31/5/2017 tarihli ek karar üzerinden yapıldığı görülmektedir.
66. Diğer bir ifade ile temyiz incelemesinde davada esasa ilişkin olarak verilen karar değil 31/5/2017 tarihli ek kararla istinaf isteminin usulden reddine yönelik olarak verilen kararın hukuka uygunluğunun denetlendiği görülmektedir. Bununla birlikte Daire temyizin reddi ve onamaya ilişkin kararında gerekçe belirtmeksizin davanın esası yönünden karara bağlanan kabul miktarı üzerinden hesaplanan 1.521.060,55 TL tutarında nispi onama harcına hükmetmiştir. Başvurucu, temyiz isteminin ek karar ile istinaf talebinin reddine ilişkin olduğu ve bu sebeple onama harcının nispi değil maktu olarak alınması gerektiğine ilişkin itirazlarını karar düzeltme dilekçesinde dile getirmişse de bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra verilen kararlar yönünden istinaf ve temyiz dışında başkaca bir olağan kanun yolu bulunmadığı belirtilerek başvurucunun karar düzeltme istemli dilekçesi reddedilmiştir.
67. 6100 sayılı Kanun ile 492 sayılı Kanun'daki düzenlemeler dikkate alındığında (§ § 18-21) harç yatırılmaması sebebiyle istinaf isteminin reddine yönelik olarak verilen ek karara karşı yapılan istinaf ve temyiz taleplerinin -esas dava nispi harca tabi olsa dahi- maktu harca tabi olduğu görülmektedir. Bu hâliyle 31/5/2017 tarihli ek karar üzerinden yapılan temyiz incelemesinde 21/12/2016 tarihli kararda hükmedilen kabul miktarı üzerinden yüksek miktarda nispi onama harcına hükmedilmesinin kanuni dayanağının bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
68. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
69. Başvurucu, yargılamanın makul süre içinde tamamlanmamasından şikâyet etmektedir.
70. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK], B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır.
71. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Dolayısıyla makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik nedenleri incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. GİDERİM
72. Başvurucu; ihlalin tespiti, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
73. Başvuruda tespit edilen adil yargılanma hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
74. Öte yandan ihlalin niteliğine göre yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
VII. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. İstinaf başvuru harcının ödenmemesi sebebiyle istinaf başvurusunun yapılmamış sayılmasına karar verilmesinden dolayı mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Ek karara yönelik yapılan temyiz incelemesi neticesinde nispi onama harcı alınması sebebiyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 1. İstinaf başvuru harcının ödenmemesi sebebiyle istinaf başvurusunun yapılmamış sayılmasına karar verilmesinden dolayı Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Ek karara yönelik yapılan temyiz incelemesi neticesinde nispi onama harcı alınması sebebiyle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Adana 1. Asliye Ticaret Mahkemesine (E.2002/1375, K.2016/2088)GÖNDERİLMESİNE,
D. 446,90 TL harç ve 30.000 TL toplam 30.446,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 13/3/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.