TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FAHRİ AZBAY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2020/40003)
|
|
Karar Tarihi: 22/1/2025
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Basri BAĞCI
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
|
|
Ömer ÇINAR
|
Raportör
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
Başvurucu
|
:
|
Fahri AZBAY
|
Vekili
|
:
|
Av. Serhat EREN
|
I. BAŞVURUNUN
ÖZETİ
1. Başvuru, mal varlığına ulaşamama nedeniyle oluşan
zararlar için açılan davanın reddedilmesi nedeniyle makul sürede yargılanma
hakkının ve masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Başvurucu, Diyarbakır'ın Kulp ilçesi, Yaylak Köyü'nde
ikamet etmekteyken terör olayları nedeniyle köyden göç ettiğini iddia ederek
17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında 2004-2008 yılları arasında oluşan
zararlarının tazmini talebiyle (başvurucunun 2004 yılı öncesi oluşan zararları
tazmin edilmiş) Diyarbakır Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon)
başvurmuştur. Komisyon, 22/1/2014 tarihinde başvurucunun 12/4/1991 tarihli ve
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında ceza aldığını belirterek 5233
sayılı Kanun kapsamına girmediği gerekçesiyle talebin reddine karar vermiştir.
3. Başvurucu, Komisyon kararının iptali talebiyle
Diyarbakır 3. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Mahkeme 30/10/2014
tarihli kararla davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde;
başvurucunun hakkında Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 28/2/2013 tarihli "terör
örgütünün propagandasını yapmak suçundan 10 ay hapis cezası ile
cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına" kararı
olduğu, kanun koyucunun hukuki ve teknik izaha girmeksizin genel olarak terör
suçundan mahkûm olan kişiler ile 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu'nun bazı maddelerinden mahkûm olanları, bu kanun hükümlerinden
faydalandırmamayı amaçladığı ifade edilmiştir. Bu nedenle mahkûmiyet tarihinden
önceki veya sonraki bir tarihte meydana geldiğine bakılmaksızın zararların salt
bu kişilere ait olması sebebiyle kanun dışında bırakıldığı vurgulanmıştır.
Ayrıca terör suçundan hüküm giymiş kişilerin bu şekilde terör örgütünün
gelişmesine ve büyümesine sebebiyet verdikleri, uğradıkları zararlar terörden kaynaklansa
da söz konusu terörün gelişmesine ve büyümesine katkıda bulunduklarından dolayı
zikredilen zararların oluşmasına da kendilerinin sebebiyet verdikleri
belirtilmiştir. Aksi düşüncenin maddenin oldukça dar yorumlanması anlamına
geleceği vurgulanarak bu şekilde terör suçundan mahkûm olan kişilere devlet
tarafından tazminat ödenmesinin kanunun amacına aykırılık teşkil ettiği ifade
edilmiştir. Olayda da terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan 10 ay
hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilen başvurucunun terör nedeniyle zarara uğradığından bahisle yaptığı
başvurunun yukarıda izah edilen gerekçeye dayanarak reddine ilişkin işlemde
hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir.
4. Başvurucunun temyiz talebi, Danıştay Onuncu Dairesinin
(Daire) 4/12/2019 tarihli kararıyla, karar düzeltme talebi de aynı Dairenin
28/9/2020 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
5. Başvurucu, nihai kararı 15/11/2020 tarihinde
öğrendikten sonra 4/12/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
6. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
7. Başvurucu, yargılamanın makul süre içinde
tamamlanmadığından şikâyet etmektedir.
8. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile
benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK], B. No: 2022/100837, 27/4/2023)
kararında anılan şikâyetle ilgili olarak uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir.
Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle
Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı
Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih
dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı
iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru
yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil
niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda da anılan
kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir
durum bulunmamaktadır.
9. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının
başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
B. Masumiyet
Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
10. Başvurucu, terör propagandası suçunun 5233 sayılı
Kanun'da belirtilen suçlar arasında yer almadığını, tazminat alabilme hakkı
olduğunu, mahkeme kararının hatalı değerlendirildiğini, ayrıca hakkında hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğini (HAGB), mahkûmiyet varmış
gibi değerlendirmenin doğru olmadığını, daha önce tazminat alabildiğini
belirterek masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
11. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; Diyarbakır
Valiliğinden alınan görüş sunulmuştur. Anılan yazıda başvurucunun talebinin
5233 sayılı Kanun kapsamında bulunmadığından reddedilmesi gerektiği ifade
edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
12. Başvuru, masumiyet karinesi kapsamında incelenmiştir.
13. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
14. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair
kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence
altına almaktadır. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar
yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak
nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol [2.
B.], B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26). Adil yargılanma hakkının bir unsuru
olan masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin iki yönü bulunmaktadır.
Güvencenin ilk yönü; kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar
geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir suçla itham edildiği (suç
isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis
edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda
bulunulmasını yasaklar. Güvencenin ikinci yönü ise ceza yargılaması sonucunda
mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki
yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe
duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu
izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir (Galip
Şahin [1. B.], B. No: 2015/6075, 11/6/2018, §§ 39, 40).
15. HAGB, erteleme ve kısa süreli hapis cezasına seçenek
yaptırımlar gibi hükmün ve cezanın bireyselleştirilmesi kurumlarından biridir.
Hâkim, sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurmakla beraber hükmü açıklamamakta ve
sanığı belirli bir süre denetim altında tutmaktadır. Sanık, denetim süresi
içinde kasıtlı bir suç işlemediği ve mahkemece öngörülen denetimli serbestlik
tedbirine uygun davrandığı takdirde açıklanması geri bırakılan mahkûmiyet hükmü
ortadan kaldırılmaktadır (Enez Ersöz [1. B.], B. No: 2018/19673,
31/3/2022, § 35). Hüküm, açıklanması hâlinde kanun yolu denetimine tabi
olacağından mahkemenin sanığın suçlu olduğuna dair söz konusu kanaatinin kanun
yolu mercilerinde bozulması ve buna bağlı olarak kişinin isnat edilen suçtan
beraat etmesinin de mümkün olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle denetim sürecinde
kişinin suçluluğunun sabit olmadığı, dolayısıyla suçlu sayılamayacağı, masum
olduğu açıktır (Enez Ersöz, § 36).
16. Diğer taraftan idari uyuşmazlığın çözümüne esas
teşkil etmesi bakımından salt kişinin yargılanmış olmasından ve HAGB'ye dair
karardan söz edilmesi masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden bahsedebilmek
için yeterli değildir. Bunun için kararın gerekçesinin bütün hâlinde dikkate
alınması ve nihai kararın münhasıran HAGB'ye karar verilen fiillere dayanıp
dayanmadığının incelenmesi gerekir (Hüseyin Şahin [GK], B. No:
2013/1728, 12/11/2014, § 40).
17. Somut olayda başvurucu; terör olayları nedeniyle
köyden göç ettiğini iddia ederek oluşan zararlarının 5233 sayılı Kanun
kapsamında tazmini talebiyle Komisyona başvuruda bulunmuş, talebinin
reddedilmesi üzerine iptal davası açmıştır. Mahkeme kararının gerekçesinde,
Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin kararına yer vermiştir. Buna göre
başvurucu hakkında "terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan 10
ayhapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına" karar verildiği, hakkında HAGB kararı olsa da
başvurucunun 5233 sayılı Kanun'un 2. maddesine göre kapsam dışında kaldığı
ifadeleriyle başvurucunun üzerine atılı suçu işlediği izleniminin oluşmasına
sebebiyet verilmiş, bu suretle başvurucunun masumiyetine gölge düşürülmüştür.
18. Bu itibarla Mahkeme kararının gerekçesinde kullanılan
ifadeler nedeniyle başvurucunun ceza yargılanmasına konu eylemleri işlediği ve
suçlu olduğu inancının yansıtıldığı anlaşıldığından Anayasa'nın 36. ve 38.
maddelerinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiği
sonucuna ulaşılmıştır.
19. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. ve 38.
maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesinin
ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
20. Başvurucunun ayrıca mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini ileri sürdüğü görülmekle birlikte masumiyet karinesi yönünden
ulaşılan sonuç gözetildiğinde bu aşamada anılan ihlal iddiası yönünden inceleme
yapılmasına gerek olmadığına karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
21. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yeniden yargılama
yapılması ile 40.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
22. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının
gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama
işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere
ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin
nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda
bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül
Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60,
66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§
93-100).
23. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin
davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır.
Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından
bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar
verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, yargılamanın her
aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak
yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları
değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.
24. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından
başvurucunun manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. ve 38. maddesinin dördüncü fıkrasında
güvence altına alınan masumiyet karinesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Diğer ihlal iddiasının İNCELENMESİNE GEREK OLMADIĞINA,
D. Kararın bir örneğinin masumiyet karinesinin ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
Diyarbakır 3. İdare Mahkemesine (E.2014/507, K.2014/1044) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
F. 446,90 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 30.446,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
22/1/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.