TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
OVA ELEKTRONİK İLETİŞİM SAN. VE TİC. A.Ş. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2020/6618)
|
|
Karar Tarihi: 14/1/2025
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Basri BAĞCI
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
|
|
Ömer ÇINAR
|
|
|
Metin KIRATLI
|
Raportör
|
:
|
C. Ece YALIM
|
Başvurucu
|
:
|
Ova Elektronik İletişim San. ve Tic. A.Ş.
|
Vekili
|
:
|
Av. Özge IĞDIR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza soruşturması sırasında elkoyma tedbirinin uygulanması sonucu uğranılan zararların giderilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/2/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, elektronik eşya üretimi ve satımı işi ile iştigal eden bir anonim şirkettir.
A. Ceza Yargılaması Süreci
6. Başvurucu Şirket yetkilileri H.S., M.B. ve U.G. hakkında yurt içinde imal ettiklerini belirterek televizyon, sosyal medya ve radyo reklamları aracılığıyla çok düşük fiyata sattıkları elektronik ürünleri uzak doğu ülkelerinden yasa dışı yollarla Türkiye'ye getirip kendi üretimleri gibi gösterdikleri şüphesiyle Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) yürütülen soruşturma kapsamında başvurucu Şirkette yapılan arama sonucunda ele geçirilen toplamda 22.430 adet telefona, 1.650 adet ekranlı ve dizili ana karta, 19.550 adet ana karta Küçükçekmece 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin (Hâkimlik) kararıyla 12/11/2015 tarihinde el konulmuştur.
7. Başsavcılıkça yapılan soruşturma sonrası açılan kamu davasında Küçükçekmece 11. Asliye Ceza Mahkemesince (Mahkeme) suça konu ürünler hakkında bilirkişi raporu alınmış, 25/8/2016 tarihli bilirkişi raporunda söz konusu elektronik ürünlerin 21/3/2007 tarihli ve 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu kapsamında değerlendirilmesinin uygun olmadığı belirtilmiştir.
8. Mahkeme, anılan bilirkişi raporunu hükme esas alarak 18/4/2017 tarihinde suçun unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle sanıkların atılı suçtan beraatine; ayrıca el konulan toplamda 22.430 adet telefonun, 1.650 adet ekranlı ve dizili ana kartın, 19.550 adet ana kartın karar kesinleştiğinde sanıklara iadesine karar vermiştir.
9. Mahkemenin kararı, istinaf incelemesi sonucu 2/2/2018 tarihinde kesinleşmiştir. Mahkeme, el konulan ürünlerin başvurucu Şirket yetkilisi olan sanıklara iadesi için İstanbul Gümrük ve Muhafaza Başmüdürlüğüne (Gümrük Müdürlüğü) 7/3/2018 tarihinde yazı yazmıştır.
B. Tam Yargı Davası Süreci
10. Başvurucu Şirket vekili 15/3/2018 tarihinde Gümrük Müdürlüğüne başvurarak Elkoyma Tutanağı'nda belirtilen ürünlerin marka ve modellerinin tek tek kontrol edilerek hasar gören ürün olup olmadığı belirlendikten sonra teslim edilmesini talep etmiştir.
11. Gümrük Müdürlüğü tarafından başvurucu Şirket vekiline ürünlerin elkoyma tarihinden itibaren teslim alındığı hâliyle ve eksiksiz şekilde muhafaza edildiği 30/3/2018 tarihli yazıyla bildirilmiştir.
12. Başvurucu Şirket vekili 19/3/2018 tarihinde Gümrük Müdürlüğüne bilgi edinme talebiyle başvuruda bulunmuş, başvurucu Şirket yetkililerinin 16/3/2018 tarihinde kaçak eşya ambarında yaptıkları incelemede muhafaza altına alınan ürünlerin büyük bir kısmının bulunmadığını tespit ettiklerini, malların ne kadarının eksik ve zarar görmüş olduğunun belirlenerek eksik kısmının bedelinin ödenmesini istemiştir. Taleplerine yanıt verilmemesi üzerine başvurucu Şirket, İstanbul 9. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) 17/7/2018 tarihinde tam yargı davası açmıştır. Dava dilekçesinde; idarece el konulan mallarının idarenin kusuru nedeniyle zayi edilmesi, hurda mallarla değiştirilmesi nedeniyle zarara uğranıldığı iddia edilerek oluşan maddi zararlarının yasal faiziyle birlikte tazmin edilmesi talep edilmiştir.
13. Davalı idare savunma dilekçesinde; kendilerinde hizmet kusurunun bulunmadığını, el konulan malların eksiksiz olarak muhafaza edildiğini, başvurucu Şirketin oluştuğunu iddia ettiği zararı ispatlayamadığını, Gümrük Müdürlüğü tarafından düzenlenen denetim raporunda eşyalarda eksik veya hasar olmadığının tespit edildiğini ileri sürmüştür.
14. Davalı idarenin dilekçe ekinde sunduğu belgelerden başvuru Şirket vekilinin kaçak eşya ambarında çalışan görevliler hakkında şikâyetçi olduğu, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca görevi kötüye kullanma suçundan başlatılan soruşturma kapsamında İstanbul Valiliğinden anılan görevliler hakkında 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'un 6. maddesi gereğince ön inceleme yapılarak soruşturma izni verilmesinin istendiği anlaşılmıştır. Yapılan ön inceleme sonucunda 8/11/2018 tarihinde on kişilik heyet oluşturularak şikâyete konu eşyaların sayımı ve kontrolü yapılmış, inceleme sonucu düzenlenen raporda söz konusu eşyalarda eksik ya da hasar olmadığı tespit edilmiştir. Gümrük Müdürlüğü tarafından 11/11/2018 tarihli idari soruşturma raporunda ise eşyaların teslim alındığı tarihte görevli ambar sorumlusu H.S.nin Yakalama Tutanağı'ndaki eşyaya ilişkin bilgiler ile getirilen eşyaları karşılaştırmadan teslim aldığı anlaşıldığından 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin (A) bendine göre uyarma cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir.
15. İdare Mahkemesince 7/11/2019 tarihinde davanın kesin olarak reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde; her ne kadar başvurucu Şirket tarafından, elkoyma kararı nedeniyle Gümrük Müdürlüğü bünyesinde muhafaza altına alınan telefon ve ana kart cinsi eşyaların zayi olduğu ileri sürülmüş ise de gümrük müfettişlerince yapılan inceleme sonucu tanzim edilen denetim raporunda, eşyaların eksik olmadığı ve teslim alındığı hâliyle mevcut olduğunun düzenlendiği, başvurucu Şirketin eşyaların zayi edildiği yönündeki iddiası dışında herhangi bir somut bilgi veya belgenin bulunmadığı belirtilmiştir. İdare Mahkemesi ayrıca eşyaların teslim alınmaya gidildiğine dair herhangi bir tutanağın bulunmadığı, bu hâliyle idarenin tazminle yükümlü olduğu herhangi bir zarar tespit edilemediği sonucuna varmıştır.
16. Nihai karar 13/1/2020 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu 3/2/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
17. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Muhafaza görevini kötüye kullanma" başlıklı 289. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Muhafaza edilmek üzere kendisine resmen teslim olunan rehinli veya hacizli veya herhangi bir nedenle elkonulmuş olan mal üzerinde teslim amacı dışında tasarrufta bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis ve üç bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Kişinin bu malın sahibi olması hâlinde, verilecek ceza yarı oranında indirilir.
...
(3) Muhafaza edilmek üzere kendisine resmen teslim olunan rehinli veya hacizli veya herhangi bir nedenle elkonulmuş olan malın dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranması nedeniyle kaybolmasına veya bozulmasına neden olan kişi, adlî para cezası ile cezalandırılır. ..."
18. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Eşya veya kazancın muhafaza altına alınması ve bunlara el konulması" başlıklı 123. maddesi şöyledir:
"(1) İspat aracı olarak yararlı görülen ya da eşya veya kazanç müsaderesinin konusunu oluşturan malvarlığı değerleri, muhafaza altına alınır.
(2) Yanında bulunduran kişinin rızasıyla teslim etmediği bu tür eşyaya elkonulabilir.
(3) (Ek:27/12/2020-7262/19 md.) Muhafaza altına alınan veya elkonulan eşya ya da malvarlığı değerlerinin kıymeti tespit edilir. "
19. 5271 sayılı Kanun'un "Elkoyma kararını verme yetkisi" başlıklı 127. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) (Değişik: 25/5/2005 – 5353/16 md.) Hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hâllerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri, elkoyma işlemini gerçekleştirebilir.
(2) Kolluk görevlisinin açık kimliği, elkoyma işlemine ilişkin tutanağa geçirilir.
(3) (Değişik: 25/5/2005 – 5353/16 md.) Hâkim kararı olmaksızın yapılan elkoyma işlemi, yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını elkoymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi hâlde elkoyma kendiliğinden kalkar. ..."
20. 5271 sayılı Kanun'un "Elkonulan eşyanın muhafazası veya elden çıkarılması" başlıklı 132. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Elkonulan eşya, zarara uğraması veya değerinde esaslı ölçüde kayıp meydana gelme tehlikesinin varlığı hâlinde, hükmün kesinleşmesinden önce elden çıkarılabilir.
...
(4) Elkonulan eşyanın değerinin muhafazası ve zarar görmemesi için gerekli tedbirler alınır.
(5) Elkonulan eşya, soruşturma evresinde Cumhuriyet Başsavcılığı, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından, bakım ve gözetimiyle ilgili tedbirleri almak ve istendiğinde derhâl iade edilmek koşuluyla, muhafaza edilmek üzere, şüpheliye, sanığa veya diğer bir kişiye teslim edilebilir. Bu bırakma, teminat gösterilmesi koşuluna da bağlanabilir.
(6) Elkonulan eşya, delil olarak saklanmasına gerek kalmaması hâlinde, rayiç değerinin derhâl ödenmesi karşılığında, ilgiliye teslim edilebilir. Bu durumda müsadere kararının konusunu, ödenen rayiç değer oluşturur."
21. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
...
(j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı hâlde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler."
B. Uluslararası Hukuk
22. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek (1) No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."
23. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), elkoyma ve müsadere yoluyla yapılan müdahalelerin sonuçlarını da kararlarında tartışmaktadır. Buna göre AİHM, her elkoyma ve müsaderenin muhakkak bir zarara yol açtığını kabul etmektedir. Ancak AİHM, elkoyma ve müsaderenin Sözleşme'ye ek (1) No.lu Protokol'ün 1. maddesine göre adil olabilmesi için mülkün sahibinin güncel zararının kaçınılmaz olandan daha fazla olmaması gerektiğini sıklıkla vurgulamaktadır (Raimondo/İtalya, B. No: 12954/87, 22/2/1994, § 33; Borzhonov/Rusya, B. No: 18274/04, 22/1/2009, § 61; Jucys/Litvanya, B. No: 5457/03, 8/1/2008, § 36).
24. Bu bağlamda Borzhonov/Rusya kararında, el konulan otobüsün yapılan kanun değişikliğiyle sahibine iadesi gerektiği hâlde kamu makamlarının altı yıl boyunca hareketsiz kalması kaçınılmaz olandan daha ağır bir zarar olarak görülmüştür (Borzhonov/Rusya, §§ 61-63). East/West Alliance Limited/Ukrayna (B. No: 19336/04, 23/1/2014) kararında başvurucunun mülkünden on yıl boyunca yoksun kalmasına yol açan el atma tedbirinin mülkiyet hakkına ölçüsüz bir müdahale olduğu sonucuna varılmıştır (East/West Alliance Limited/Ukrayna, §§ 166-218). Vendittelli/İtalya (B. No: 14804/89, 18/7/1994) kararında bir suç isnadı kapsamında başvurucunun taşınmazına konulan tedbirin hükümden sonra gerek de kalmadığı hâlde on bir ay daha uygulanmaya devam edilmesi ölçüsüz bir müdahale olarak görülmüştür (Vendittelli/İtalya, §§ 31-40).
25. Jucys/Litvanya kararında ise başvurucunun kaçakçılık suçundan beraat ettiğini belirten AİHM, başvurucunun kürklerine el konulan ceza kovuşturmasında uyuşmazlığın 8,5 yıl süren bir yargılama sonucunda çözülebildiğini vurgulamıştır. AİHM'e göre yargılamanın uzun sürmesinde başvurucunun bir ihmali de bulunmamaktadır. AİHM sonuç olarak asılsız bir ceza kovuşturması geçirdikten sonra başvurucunun en azından bu mallarının semerelerinden uzun yıllar yararlanamadığını belirterek müdahalenin başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediği kanaatiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Jucys/Litvanya, §§ 34-39).
26. Diğer taraftan JGK Statyba Ltd ve Guselnikovas/Litvanya (B. No: 3330/12, 5/11/2013) kararında, başvurucunun taşınmazının satışını veya başka suretle devredilmesini kısıtlayan bir tedbirin uygulanması, mülkiyet hakkına müdahale olarak görülmüştür. AİHM, başvuruyu mülkiyetin kamu yararına kullanımının kontrolüne ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelemiş ve müdahalenin meşru bir amacı olsa dahi özellikle tedbirin devam ettiği süre boyunca başvurucu şirket yönünden yol açtığı olumsuz ekonomik sonuçların ve meydana gelen kısıtlamaların dikkate alınması gerektiğini vurgulamıştır. AİHM sonuç olarak diğer unsurlar yanında müdahaleye konu tedbirin on yılı aşkın bir süreden beri devam etmiş olduğuna dikkat çekerek başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olmadığına karar vermiştir (JGK Statyba Ltd ve Guselnikovas/Litvanya, §§ 111-145).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Anayasa Mahkemesinin 14/1/2025 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
28. Başvurucu Şirket; Mahkemece alınan bilirkişi raporunda el konulan ürünlerden numuneler alınarak bütün ürünler üzerinde tek tek inceleme yapılıp ürünlerin fotoğraflandığı hâlde el konulan eşyayı teslim alan memurun teslim alma sırasında gerekli kontrolü yapmaması nedeniyle tutanaklarda farklılık oluştuğunu, görevli memurun disiplin cezasıyla cezalandırıldığını, idare tarafından el konulan eşyanın iadesinin eksiksiz yapılmaması nedeniyle maddi olarak zarara uğradığını, eşyaların ne kadarının eksik olduğunun ve zayi edildiğinin tespiti için İdare Mahkemesi tarafından bilirkişi incelemesi yaptırılmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
29. Bakanlık görüşünde; başvurucunun şikâyetinin yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu, yargılama merciinin o tarihte yürürlükte bulunan mevzuatı ve uygulamayı dikkate almak suretiyle dava konusu maddi olay ve olgular ile delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu ve kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirdiği belirtilmiştir.
B. Değerlendirme
30. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
31. Başvurucu Şirket, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşse de ceza soruşturması kapsamında uygulanan elkoyma tedbiri nedeniyle başvurucunun mal varlığının zarara uğradığı yönündeki şikâyetinin mülkiyet hakkıyla ilgili olduğu anlaşıldığından mülkiyet hakkı kapsamında inceleme yapılması gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
32. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt [2. B.], B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
33. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (j) bendinde, eşyasına ya da diğer mal varlığı değerlerine koşulları oluşmadığı hâlde el konulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer mal varlığı değerleri amaç dışı kullanılan ya da zamanında geri verilmeyen kişilere tazminat talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır (bkz. § 21).
34. Anayasa Mahkemesi, ceza soruşturması veya kovuşturması sırasında yargı organlarınca şüphelilerin eşyasına ya da mal varlığı değerlerine ilişkin olarak elkoyma tedbirinin uygulandığı durumlarda bunun hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Nuray Işık [2. B.], B. No: 2014/7561, 28/9/2016, §§ 60-69; Sinan Aydın Aygün (2) [2. B.], B. No: 2014/922, 16/6/2016, §§ 61-69).
35. Somut olayda başvurucu Şirketin Gümrük Müdürlüğü aleyhine açtığı davada davalının dilekçe ve savunma evresinin tamamlanmasından sonra görev itirazında bulunduğunu değerlendiren İdare Mahkemesi, görev konusunun kamu düzenine ilişkin olması nedeniyle resen inceleme yapmış; idari yargı yerlerinin görevli olduğunu tespit ederek esasını incelediği davanın reddine kesin olarak karar vermiştir. Dolayısıyla başvurucunun bireysel başvuru öncesi tüketebileceği başka bir hukuk yolu bulunmadığına göre açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkün Varlığı
36. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Somut olayda elkoyma kararı ve ceza davasında niteliği ve miktarı belirtilen ürünlerin başvurucu yönünden mülk teşkil ettiğine kuşku bulunmamaktadır.
b. Müdahalenin Varlığı ve Türü
37. Malikin mülkünü kullanma, mülkünün semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması, mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan [1. B.], B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53). Anayasa Mahkemesi daha önce bir suç isnadına bağlı olarak uygulanan elkoyma tedbirinin mülkten geçici süreyle de olsa yoksun bırakma sonucuna yol açmasından dolayı mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiğini kabul etmiştir (Hanife Ensaroğlu [1. B.], B. No: 2014/14195, 20/9/2017, § 52). Diğer taraftan somut olayda başvurucunun eşyasına bir ceza soruşturması sürecinde kaçak olduğu şüphesiyle ve muhtemel bir müsadereyi güvence altına almak için el konulmuştur. Bu durumda müdahalenin belirtilen amacı da gözetildiğinde mülkiyetin kamu yararına kullanımının düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerekmektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hanife Ensaroğlu, § 52; Onur Tur Uluslararası Nakliyat Ltd. Şti. [2. B.], B. No: 2015/947, 15/11/2018, § 52).
c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
38. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
39. Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
(1) Kanunilik
40. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company [2. B.], B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye Çiftçi ve diğerleri [1. B.], B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).
41. Başvuru konusu olayda elkoyma tedbirinin 5271 sayılı Kanun'un 123. ve 127. maddelerine dayanılarak uygulandığı, dolayısıyla müdahalenin kanunilik koşulunu taşıdığı anlaşılmaktadır.
(2) Meşru Amaç
42. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı, mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılması imkânı vermekle bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır. Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de beraberinde getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu ölçütün her somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir (Nusrat Külah [2. B.], B. No: 2013/6151, 21/4/2016, §§ 53, 56; Yunis Ağlar [1. B.], B. No: 2013/1239, 20/3/2014, §§ 28, 29).
43. Kaçak olduğu şüphesiyle uygulanan elkoyma tedbirinin muhtemel bir müsaderenin güvence altına alınması ve caydırıcılığın sağlanması gibi amaçları bulunmaktadır. Bunun yanında kaçak olduğu şüphesiyle eşyaya el konulması yoluyla suçtan gelir elde edilmemesi, suçla ilgili veya bizatihi suç teşkil eden eşyanın ülke ekonomisi, kamu düzeni ve güvenliği ile toplum ve çevre sağlığı bakımından arz ettiği tehlikelerin önlenmesi de hedeflenmektedir (Bekir Yazıcı [GK], B. No: 2013/3044, 17/12/2015, § 64; Hanife Ensaroğlu, § 59). Dolayısıyla söz konusu amaçlar dikkate alındığında başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kamu yararına dayalı meşru bir amacının olduğu kuşkusuzdur.
(3) Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
44. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.
45. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahaleyle ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri [1. B.], B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
46. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Anayasa Mahkemesi müdahalenin orantılılığını değerlendirirken bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Arif Güven [2. B.], B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).
47. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kamu yararı amacı ile bireyin mülkiyet hakkının korunması arasındaki adil dengenin sağlanabilmesi için öncelikle malike, uygulanan tedbirlere karşı savunma ve itirazlarını etkin biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması, söz konusu iddia ve savunmaların makul biçimde karşılanması gerekir (başvurucuya diğer unsurlar yanında ayrıca etkin bir savunma hakkı tanındığından müdahalenin ölçülü görüldüğü kararlar için bkz. Fatma Çavuşoğlu ve Bilal Çavuşoğlu [2. B.], B. No: 2014/5167, 28/9/2016, §§ 74-89; Eyyüp Baran [1. B.], B. No: 2014/8060, 29/9/2016, §§ 75-95; buna karşılık aynı koşulun yargılama sürecinde sağlanmaması nedeniyle müdahalenin ölçüsüz görüldüğü kararlar için bkz. Mahmut Üçüncü [1. B.], B. No: 2014/1017, 13/7/2016, §§ 79-102; Arif Güven, §§ 57-72).
48. Usule ilişkin güvencelerin varlığı orantılılık değerlendirmesinde önemli rol oynayabilir. Bu bakımdan kişinin hukuka aykırılık iddialarının bir mahkeme tarafından etkili şekilde incelenmesi müdahalenin orantılılığı bakımından önemlidir (D.C. [2. B.], B. No: 2018/13863, 16/6/2021, § 52). Anayasa'nın 35. maddesi usule ilişkin açık bir güvenceden söz etmemektedir. Bununla birlikte mülkiyet hakkının gerçek anlamda korunabilmesi bakımından bu madde, Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da ifade edildiği üzere mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme imkânının tanınması güvencesini kapsamaktadır. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe bakılarak yapılmalıdır (Bekir Yazıcı, § 71; Züliye Öztürk [1. B.], B. No: 2014/1734, 14/9/2017, § 36).
49. Mülkiyet hakkının usule ilişkin güvenceleri hem özel kişiler arasındaki mülkiyet uyuşmazlıklarında hem de taraflardan birinin kamu gücü olduğu durumlarda geçerlidir. Bu bağlamda mülkiyet hakkının korunmasının söz konusu olduğu durumlarda usule ilişkin güvencelerin somut olayda yerine getirildiğinden söz edilebilmesi için yargılama mercilerinin kararlarında konu ile ilgili ve yeterli gerekçe bulunmalıdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki bu zorunluluk davacının bütün iddialarına cevap verilmesi anlamına gelmemekle birlikte mülkiyet hakkını ilgilendiren davanın sonucuna etkili esasa ilişkin temel iddia ve itirazlar yargılama makamlarınca özenli bir şekilde değerlendirilerek karşılanmalıdır (Kamil Darbaz ve Gmo Yapı Grup End. San. Tic. Ltd. Şti. [2. B.], B. No: 2015/12563, 24/5/2018, § 53).
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
50. Somut olayda başvurucu Şirket yetkilileri hakkında 5607 sayılı Kanun'a muhalefet suçundan yapılan soruşturma kapsamında, yurt içinde imal ettiklerini belirterek sattıkları 22.430 adet telefona, 1.650 adet ekranlı ve dizili ana karta, 19.550 adet ana karta yasa dışı yollarla getirdiği şüphesiyle Hâkimlik kararı ile 12/11/2015 tarihinde el konulmuş, başvurucu Şirketin yetkilileri hakkında kamu davası açılmıştır. Mahkeme suça konu ürünler hakkında düzenlenen bilirkişi raporunu hükme esas alarak 18/4/2017 tarihinde sanıkların beraatine, karar kesinleştiğinde suça konu ürünlerin iadesine karar vermiştir. Bu hüküm 2/2/2018 tarihinde kesinleştikten sonra, el konulan söz konusu elektronik ürünlerin başvurucu Şirkete iadesi için 7/3/2018 tarihinde Gümrük Müdürlüğüne yazı yazılmıştır.
51. Başvuruya konu olayda elkoyma tedbirinin uygulanmasının kaçak eşyanın piyasada dolaşımını ve kaçakçılıktan gelir elde edilmesini önleme ve muhtemel bir müsaderenin güvence altına alınmasını sağlama amacını gerçekleştirmeye elverişli olmadığı söylenemez.
52. Gereklilik ölçütü yönünden ise kaçakçılıkla mücadelede etkinliğin artırılması amacıyla kaçak eşyaya el konulması bakımından kamu makamlarının belirli bir takdir yetkisinin olduğu kabul edilmelidir. Öte yandan takdir yetkisi çerçevesinde yapılan müdahale yönünden Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının gerektirdiği güvenceler de sağlanmalıdır.
53. Başvuruya konu olayda başvurucu Şirkete ait ürünlerin kaçak eşya niteliğinde olmadığı yapılan ceza yargılaması sırasında alınan bilirkişi raporu ve bu rapora dayalı Mahkemenin kararıyla ortaya konulmuş, istinaf denetimi sonucunda da bu karar kesinleşmiştir. Bu durumda başvurucunun mülkiyet hakkına elkoyma suretiyle yapılan müdahalenin orantılı olabilmesi için, uğradığı zararların giderilmesi gerekmektedir.
54. Somut olayda başvurucu vekili idareye başvurarak söz konusu eşyaların eksiksiz bir şekilde teslim edilmesini, zayi olan ürünler nedeniyle de zararının tazmin edilmesini talep etmiştir. İdare ise el konulan malların eksiksiz olarak muhafaza edildiğini belirtmiştir. Başvurucu söz konusu uyuşmazlığı açtığı tam yargı davasına konu etmiştir. İdare Mahkemesi ürünlerin zayi edildiğine dair bir bilgi ve belge bulunmadığını belirterek davanın reddi gerektiği sonucuna varmıştır.
55. İdare Mahkemesi, gerekçesini gümrük müfettişlerince yapılan inceleme sonucu tanzim edilen denetim raporundaki ürünlerin eksik olmadığı yönündeki tespitine ve başvurucu Şirketin söz konusu ürünlerin eksik veya zayi olduğunu ispat edemediği hususlarına dayandırmış; ceza soruşturması ve kovuşturması sürecinde söz konusu ürünlerin miktarına ilişkin yapılan tespitler hakkında herhangi bir değerlendirme yapmamıştır.
56. İdarece tutanak ile teslim alınan ürünlerin niteliği ve miktarı değişmeden, teslim alındığı hâliyle muhafaza edildiğinin ispatı yine idarenin sorumluluğunda olduğundan başvurucudan iddiasını ispat etmesi beklenemeyeceği gibi idare tarafından yapılan idari soruşturma sonucunda görevli memurun ürünleri teslim alırken elkoyma tutanağında yer alan ürün bilgileri ile karşılaştırma yapmadığı yine İdarenin kendisi tarafından tespit edilmiştir.
57. İdare Mahkemesince başvurucu Şirketin söz konusu ürünlerin eksik veya zayi olduğunu ispat edemediği ve denetim raporunda da eşyanın eksiksiz olarak muhafaza edildiğinin tespit edildiği belirtilerek davanın reddine karar verilmiş, başvurucunun ürünlerin eksiksiz teslim edilmediğine, hurda ürünler ile değiştirildiğine ilişkin sonuca etkili olabilecek itirazları ve delilleri ilgili ve yeterli bir gerekçeyle değerlendirilmemiştir. Dolayısıyla başvurucunun mülkiyet hakkının korunması için gerekli usuli güvencelerin somut olayda yerine getirilmediği, adil dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu, bu nedenle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu tespit edilmiştir.
58. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
VI. GİDERİM
59. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ve tazminat talebinde bulunmuştur.
60. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
61. Öte yandan ihlalin niteliğine göre yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
VII. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 9. İdare Mahkemesine (E.2018/1442, K.2019/2287) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 446,90 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.446,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 14/1/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.