TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
RAHİME CEYLAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2021/57899)
|
|
Karar Tarihi: 15/4/2025
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Basri BAĞCI
|
Üyeler
|
:
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
|
|
Ömer ÇINAR
|
|
|
Metin KIRATLI
|
Raportör
|
:
|
Mehmet Yavuz YAŞAR
|
Başvurucu
|
:
|
Rahime CEYLAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Hüseyin MUTLU
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, vazife malulü sayılmama işlemine karşı açılan davada usule ilişkin imkânlar bakımından zayıf duruma düşürülme nedeniyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
A. Bireysel Başvuru Öncesi Süreç
2. Başvurucunun oğlu Nebi Ceylan (N.C.), Şanlıurfa ili Viranşehir ilçesinde zorunlu askerlik hizmetini jandarma komando er olarak yerine getirmekteyken 3/9/1994 tarihinde rahatsızlanması üzerine aynı gün Viranşehir Devlet Hastanesine ulaştırılmıştır. Yapılan ilk tedavinin ardından Şanlıurfa Devlet Hastanesine oradan da Gaziantep Devlet Hastanesi acil servisine refakatli olarak sevk edilmiştir. Gaziantep Devlet Hastanesinde tedavi edilmekteyken 4/9/1994 tarihinde vefat etmiştir.
3. Yaşanan ölüm olayı ile ilgili hazırlanan 4/9/1994 tarihli Olay Tutanağı ve Kıt'a Mazbatası'nda ölüm sebebi, "karaciğerin kanda mevcut şeker oranını ayarlayamadığı, bu sebeple kanda mevcut şekerin asgari seviyeye düşmesi neticesinde vefat ettiği" olarak belirtilmiş, ayrıca tutanaklarda N.C.nin ailesiyle telefonda görüşüldüğü ve rahatsızlığının ailesinden ırsi olarak geldiğinin saptandığı ifade edilmiştir.
4. Yine olay ile ilgili düzenlenen kaza albümünde ise N.C.nin 5/9/1994 tarihinde Gaziantep Devlet Hastanesinde karaciğer yetmezliğinden vefat ettiği, askerlikten önce de aynı rahatsızlığının bulunduğu, belirtilen rahatsızlığın ailede ırsi olduğu belirtilmiştir. Kaza albümünde ayrıca Mehmetçik Vakfı tarafından N.C.nin anne ve babasına 25/10/1994 tarihli kararla 30.000 TL yardım yapıldığı belirtilmiştir.
5. Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünce düzenlenen 6/7/1995 tarihli kararda N.C.nin ölümüne neden olan hastalığının oluşunda görevinin neden ve etkisinin bulunmadığı belirtilmiştir. Kararda ayrıca N.C.nin hastalığı hipoglisemi (kan şekerinin aşırı düşüklüğü) olarak belirtilmiştir.
B. Bireysel Başvuru Süreci
6. Başvurucunun oğlu N.C. hakkında Viranşehir Kaymakamlığınca düzenlenen 31/10/2013 tarihli durum belgesinde N.C.nin 4/9/1994 tarihinde teröristlerle çıkan çatışmada yaralandığı ve 5/9/1994 tarihinde şehit olduğu bilgisine yer verilmiştir. Belgede ayrıca bu bilgiler dâhilinde 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu hükümlerine göre değerlendirmeye alınmasının uygun olduğu belirtilmiştir.
7. Başvurucu, bunun üzerine oğlunun askerlik görevini yaparken 4/9/1994 tarihinde teröristlerle çıkan çatışmada yaralandığını ve bu yaralanma nedeniyle sevk edildiği hastanede 5/9/1994 tarihinde vefat ettiğini ileri sürerek vefat olayının askerlik görev ve etkisi ile meydana geldiğinden bahisle 3713 sayılı Kanun kapsamında vazife malulü sayılması istemiyle 31/7/2018 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığına (İdare) başvuruda bulunmuştur. Yapılan başvuru cevap verilmeyerek zımnen reddedilmiştir.
8. Başvurucu, Ankara 18. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) zımni ret işleminin iptali istemiyle dava açmıştır. Mahkeme 29/5/2019 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Uyuşmazlıkta, her ne kadar 31/10/2013 tarih ve 02 sayılı Durum Belgesinde, müteveffa Nebi Ceylan'ın 4/9/1994 tarihinde teröristlerle çıkan çatışma sonucunda yaralandığı ve 5/9/1994 tarihinde şehit olduğu beyanına yer verilmişse de dava dosyasında yer alan bilgi ve belgelerden, müteveffanın 3/9/1994 tarihinde rahatsızlanması üzerine aynı gün Viranşehir Devlet Hastanesine ulaştırıldığı, yapılan ilk tedaviye müteakip Şanlıurfa'ya oradan da Gaziantep Devlet Hastanesi acil servisine refakatli olarak sevk edildiği, burada tedavi edilmekteyken karaciğer rahatsızlığı nedeniyle eceli ile vefat ettiği, durum belgesindeki bilgilerin sehven yazıldığı, teröristlerle çıkan çatışma sonucunda yaralanmadığı anlaşıldığından davacının oğlunun ölüm olayının 3713 sayılı Kanun kapsamında bulunmaması nedeniyle davalı idare işleminde hukuka aykırılık bulunmamaktadır."
9. Bu karara karşı başvurucu tarafından sunulan istinaf dilekçesinde, Mahkemece yeterli araştırma yapılmadan yalnızca idarenin cevapları doğrultusunda karar verildiği iddiasına yer verilmiştir. İstinaf başvurusunu inceleyen Ankara Bölge İdare Mahkemesi 11. İdari Dava Dairesinin (Daire) 7/10/2021 tarihli kararıyla başvurucunun iddialarına yönelik bir gerekçeye yer verilmeksizin istinaf isteminin kesin olarak reddine hükmedilmiştir.
10. Başvurucu, nihai kararı 13/11/2021 tarihinde tebellüğ etmesinin ardından 2/12/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Komisyon aşamasında başvurunun makul sürede yargılanma hakkına yönelik şikâyeti kabul edilemez bulunmuştur. Başvurunun geriye kalan kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
C. İlgili Mevzuat
11. 3713 sayılı Kanun'un 21. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"…kamu görevlilerinden yurtiçinde ve yurtdışında görevlerini ifa ederlerken veya sıfatları kalkmış olsa bile bu görevlerini yapmalarından dolayı terör eylemlerine muhatap olarak yaralanan, engelli hâle gelen, ölen veya öldürülenler hakkında 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Ayrıca;
...
(Ek fıkra: 4/7/2012-6353/75 md.) Kamu görevlileri ile birinci fıkranın (h) ve (j) bentleri kapsamına girenlerden terör olaylarını önlemek amacıyla her türlü patlayıcı maddeye bağlı olarak meydana gelen olaylar sonucunda ya da her ne şekilde olursa olsun terör olaylarının önlenmesi, takibi veya etkisiz hâle getirilmesi amacıyla ifa edilen görevler sırasında veya bu görevlere gidiş dönüşler esnasında meydana gelen kazalar sonucunda yaralanan, engelli hâle gelen, hastalanan veya hayatını kaybedenler, birinci fıkranın durumlarına uygun hükümlerinden yararlandırılır."
II. DEĞERLENDİRME
12. Başvurucu, resmî belgelere göre oğlunun teröristlerle çıkan çatışma sonucunda şehit olduğunu ancak bu hususun Mahkemece kesin olarak tespit edilmeden karar verildiğini iddia etmiştir. Başvurucu buna ek olarak oğlunun hastalık sonucu vefat ettiğinin kabul edilmesi durumunda bile vefat durumunun ortaya çıkmasında askerlik görevinin sebep ve tesirinin Mahkemece açıklığa kavuşturulmadığını iddia ederek adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca İdarece tutulmayan belgeler sebebiyle dezavantajlı duruma düşürüldüğünü belirterek silahların eşitliği ilkesinin de ihlal edildiğini iddia etmiştir.
13. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüş yazısında, başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda yapılacak incelemede Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri ile somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiği belirtilmiş ve Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığından temin edilen görüş yazısı eklenmiştir.
14. Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının göndermiş olduğu 4/1/2024 tarihli yazıda, N.C.nin askerlik görevini yapmaktayken rahatsızlanması nedeniyle kaldırıldığı Gaziantep Devlet Hastanesinde tedavi altındayken 4/9/1994 tarihinde vefat ettiği, ilgili hakkında Gaziantep Devlet Hastanesince düzenlenen 5/6/1995 tarihli Sağlık Kurulu raporunda ölümüne neden olan hastalığının oluşumunda görevinin neden ve etkisinin bulunmadığının belirtildiği, bu sebeple hakkında vazife malullüğü hükümlerinin uygulanamayacağı ifade edilerek vazife malullüğü başvurusunun reddedildiği belirtilmiştir. İdare bu açıklamaya ek olarak N.C.nin 4/9/1994 tarihinde Şanlıurfa-Viranşehir'de çatışmaya girerek yaralandığı ve şehit olduğunun belirtilmesi nedeniyle olayın doğruluğunun Jandarma Genel Komutanlığına hitaben yazılan 17/2/2015 tarihli yazı ile araştırıldığını, Jandarma Genel Komutanlığından gelen 6/4/2015 tarihli cevabi yazıda arşiv kayıtlarının ve birlik kayıtlarının incelenmesi neticesinde N.C.nin eceli ile vefat ettiği ve 31/10/2013 tarihli ve 2 sayılı durum belgesindeki bilgilerin sehven yazıldığının tespit edildiğinin bildirilmesi üzerine konu hakkında ilgilinin anne ve babasına bilgi verildiği belirtilmiştir.
15. Başvurucu, Bakanlık ve İdare görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki iddialarını tekrarlamıştır.
16. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun şikâyetleri bir bütün olarak adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri yönünden incelenmiştir.
17. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
18. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes iddia, savunma ve adil yargılanma hakkına sahiptir. Anayasa'nın anılan maddesinde adil yargılanma hakkından ayrı olarak iddia ve savunma hakkına birlikte yer verilmesi, taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde dile getirme fırsatı tanınması gerektiği anlamını da içermektedir (Mehmet Fidan [1. B.], B. No: 2014/14673, 20/9/2017, § 37).
19. Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Bu itibarla anılan ilkenin adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Anılan ilkeye uygun yürütülmeyen bir yargılamanın hakkaniyete uygun olması imkân dâhilinde değildir (Mehmet Fidan, § 38).
20. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir (Yaşasın Aslan [2. B.], B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Bu usul güvencesi uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmasını kapsamaktadır. Silahların eşitliği ilkesi kapsamında yapılacak inceleme, başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (Yüksel Hançer [1. B.], B. No: 2013/2116, 23/1/2014, §§ 18, 19).
21. Kural olarak, Anayasa Mahkemesinin görevi herhangi bir davada bilirkişi raporu veya uzman mütalaasının gerekli olup olmadığına karar vermek değildir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi tarafların öne sürdüğü ve esasa etkili olan iddiaların işin mahiyetinin gerektirdiği ölçüde incelenip incelenmediğini ve özellikle ispat külfeti konusunda taraflardan birinin diğerine nazaran dezavantajlı bir konuma düşürülüp düşürülmediğini denetleme görevi bulunmaktadır (Ahmet Korkmaz [2. B.], B. No: 2014/16232, 25/1/2018, § 29).
22. Başvurucunun 3713 sayılı Kanun kapsamında tanınan haklardan yararlanmak amacıyla eldeki başvuruya konu süreci işlettiği görülmüştür. 3713 sayılı Kanun'un ilgililere daha geniş sosyal ve ekonomik haklar sağladığı anlaşılmıştır. Başvuruya konu uyuşmazlık,terör olaylarının söz konusu dönem itibarıyla yaygın olduğu bölgede olası terör saldırısının önlenmesi amacıyla verilen görevin yerine getirildiği sırada meydana gelen vefatın 3713 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceğidir.
23. 3713 sayılı Kanun'un 21. maddesinin birinci fıkrasında; kamu görevlilerinin görevlerini icra ederken terör eylemlerine muhatap olarak yaralanmaları, engelli hâle gelmeleri, ölmeleri veya öldürülmeleri durumunda 3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. Ayrıca 21. maddenin birinci fıkrasına eklenen bentlerle 2330 sayılı Kanun hükümlerinin yanında ilgililerin durumlarına uygun olmak üzere ilave olarak ekonomik ve sosyal haklardan yararlandırılmaları öngörülmüştür. Bir başka deyişle olayın 3713 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi hâlinde 2330 sayılı Kanun'da verilmeyen ilave bazı hakların da ilgililere sağlanması amaçlanmıştır. 21. maddeye eklenen ikinci fıkrada ise kamu görevlileri ile birinci fıkranın (h) ve (j) bentleri kapsamına girenlerden her ne şekilde olursa olsun terör olaylarının önlenmesi, takibi veya etkisiz hâle getirilmesi amacıyla ifa edilen görevler sırasında veya bu görevlere gidiş dönüşler esnasında meydana gelen kazalar sonucunda yaralanan, engelli hâle gelen, hastalanan veya hayatını kaybedenlerin birinci fıkranın durumlarına uygun hükümlerinden yararlanacağı belirtilmiştir (bkz. § 11).
24. Davanın esasına müteallik iddiaların uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması adına yeterli ölçüde irdelenip irdelenmediği ve bu kapsamda taraflardan birinin diğerine nazaran dezavantajlı bir konuma getirilip getirilmediği denetime açık hususlardır (Yılmaz Özcan [2. B.], B. No: 2015/12914, 15/11/2018, § 38).
25. Başvurucu, dava ve istinaf dilekçelerinde 31/10/2013 tarihli durum belgesine göre oğlunun teröristlerle çıkan çatışma sonucunda şehit olduğunu ancak bu hususun Mahkemece kesin olarak tespit edilmediği gibi oğlunun hastalık sonucu vefat ettiğinin kabul edilmesi hâlinde bile vefat durumunun ortaya çıkmasında askerlik görevinin sebep ve tesirinin Mahkemece araştırılmayıp açıklığa kavuşturulmadığından yakınmıştır. Mahkeme, 25/4/2019 tarihli ara kararı ile İdare ve Jandarma Genel Komutanlığından uyuşmazlığa ışık tutacak mahiyetteki bilgi ve belgeleri istemiştir. Ancak Mahkemenin ara kararı ile ilgili idarelere sorduğu N.C.nin rahatsızlığının askerlik görevi öncesi mevcut olup olmadığına, bu hususa ilişkin sağlık raporlarının bulunup bulunmadığına, vefat etmeden önce herhangi bir operasyona katılıp katılmadığına yönelik soruları yanıtsız kalmıştır. Bu arada İdarece gönderilen belgeler arasında bulunan Kaza Albümü'nde N.C.nin kesin ölüm sebebi "karaciğer yetmezliği" olarak gösterilirken diğer tutanaklarda (olay tutanağı, kıt'a mazbatası) ölüm sebebi "hipoglisemi" olarak belirtilmiştir (bkz. §§ 3, 4). Ayrıca Mahkemenin temin ettiği belgeler arasında N.C.nin kesin ölüm sebebini ortaya koyan doktor raporu görülmemiştir.
26. Yaşanan bir olayın 3713 sayılı Kanun kapsamında olmadığı değerlendirilirken hangi sebeple bu sonuca varıldığının açıkça ortaya konulması önemlidir. Mahkeme; gerekçeli kararında N.C.nin karaciğer rahatsızlığı nedeniyle vefat ettiği, N.C.nin şehit olduğunu belirten 31/10/2013 tarihli durum belgesindeki bilgilerin sehven yazıldığı, herhangi bir terör eylemi yahut teröristlerle çıkan çatışma sonucunda yaralanmadığı, bu sebeple ölüm olayının 3713 sayılı Kanun kapsamında bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine hükmetmiştir. Ancak başvurucunun iddia etmesine rağmen N.C.nin vefat etmesinde askerlik görevinin etkisine yönelik herhangi bir araştırma içine girmemiştir. Bu itibarla başvurucunun iddiasını ispatlamada hayati öneme sahip olan söz konusu hususlar dikkate alınmadan uyuşmazlığın sonuçlandırılmasının başvurucunun davalı idareye nazaran zayıf bir konuma düşürülmesine yol açtığı anlaşılmıştır.
27. Olayda, başvurucunun, olayın 3713 sayılı Kanun kapsamında olduğuna ilişkin iddiaları açıklığa kavuşturulmadığı gibi sunulan belgeler de değerlendirilmeden hüküm kurulmuştur. Dolayısıyla başvuruya konu yargılamanın bütünü yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda incelendiğinde başvurucunun yargılamanın sonucunu etkileyecek usule ilişkin imkânlardan mahrum kaldığı anlaşıldığından silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
28. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
29. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ve tür belirtmeksizin uygun bir miktar tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
30. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
31. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.
32. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 18. İdare Mahkemesine (E.2018/2430, K.2019/1219) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 487,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.487,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/4/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.