TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
RAMAZAN TUNA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2020/7150)
|
|
Karar Tarihi: 20/3/2024
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
|
|
Muhterem İNCE
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
Raportör
|
:
|
Cafiye Ece YALIM
|
Başvurucu
|
:
|
Ramazan TUNA
|
Vekili
|
:
|
Av. Aykut ŞAPCI
|
I. BAŞVURUNUN
ÖZETİ
1. Başvuru; iş sözleşmesinden kaynaklanan alacak
talebinin ıslah ile artırılan kısmının bozma kararından sonra ıslah
yapılamayacağı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının,
yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Başvurucu, B. Mermer Maden Sanayi Ticaret Limited
Şirketine ait mermer ocağında işçi olarak çalışmakta iken 7/5/2014 tarihinde iş
sözleşmesinin feshedilmesi nedeniyle 17/6/2014 tarihinde Antalya 6. İş
Mahkemesinde (Mahkeme) davalı işverene karşı iş sözleşmesinden kaynaklanan
alacaklarının ödenmesi talebiyle belirsiz alacak davası açmıştır. Başvurucu,
dava dilekçesinde davalı işverene ait mermer ocağında 1/5/2011 tarihinden
7/5/2014 tarihine kadar işçi olarak çalıştığını, son bir haftalık çalışma
ücretinin kendisine ödenmeden işine son verildiğini, çalışmak istediği hâlde
işyeri yetkilileri tarafından mermer ocağına girmesine izin verilmediğini, daha
sonra kendisi işe gitmemiş gibi ihtar gönderilerek haklı fesih sebebi
oluşturulmaya çalışıldığını, kendisi ile birlikte otuzdan fazla kişinin işveren
tarafından aynı tarihlerde işten çıkarıldığını belirterek 500 TL kıdem
tazminatı, 500 TL fazla mesai, 420 TL son bir haftalık çalışma ücreti, 100 TL
resmî tatillerde çalışma ücreti alacağını fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak
kaydıyla talep etmiştir.
3. Mahkeme 27/11/2014 tarihinde talep edilen alacak
miktarının belirlenebilir olması nedeniyle açıkça belirsiz alacak davası olarak
açılmasında hukuki yarar bulunmadığı gerekçesiyle davanın hukuki yarar yokluğu
nedeniyle reddine karar vermiştir.
4. Temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 7. Hukuk Dairesi
7/5/2015 tarihinde anılan kararın bozulmasına karar verilmiştir. Bozma
kararının gerekçesinde; dava konusu alacakların ancak bilirkişi incelemesinden
ve yargılama sürecinden sonra tespit edilebileceğini, bu nedenle söz konusu
alacakların belirli olduğuna dair değerlendirmenin hatalı olduğu
belirtilmiştir.
5. Mahkeme bozma kararına uyulmasına karar vererek
bilirkişi raporu aldırmıştır. 4/12/2017 tarihli bilirkişi raporunda kıdem
tazminatı alacağı 7.537,15 TL, fazla mesai alacağı 22.188,38 TL, resmî tatil
alacağı 959,59 TL olarak belirlenmiştir. Başvurucu, bilirkişi raporu ile
yapılan belirlemeden sonra 9/1/2018 tarihinde ıslah dilekçesiyle, talep ettiği
alacak miktarını 31.105,12 TL'ye yükseltmiştir. Davalının hesaplanan işçilik
alacağının zamanaşımına uğradığını belirterek bilirkişi raporuna itiraz etmesi
üzerine Mahkeme bilirkişiden ek rapor aldırmak suretiyle yeniden hesaplama
yapmıştır. Mahkeme 19/4/2018 tarihinde bilirkişi ve bilirkişi ek raporunda
belirtilen zamanaşımı hususunda yapılan tespit ve hesaplama doğrultusunda
davanın kabulüne karar vermiş, her ne sebeple verilirse verilsin bozmadan sonra
ıslah yapılamayacağını belirterek başvurucunun bozma sonrasında verdiği ıslah
dilekçesini dikkate almayıp talebiyle bağlı olmak üzere hüküm kurmuştur.
6. Başvurucunun mahkeme kararını temyiz etmesi üzerine
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 4/10/2018 tarihinde bozma kararı vermiş, kararın
gerekçesinde belirsiz alacak davasında sadece davaya karşı cevap dilekçesinde
zamanaşımı savunması ileri sürülebileceğini, Mahkeme tarafından kabul görmeyen
ıslaha karşı yapılan zamanaşımı savunmasına değer verilmesinin hatalı olduğunu
belirtmiştir.
7. Mahkeme, bozma kararına uyulmasına karar vererek
30/4/2019 tarihinde davanın kabulüne, bozma sonrası ıslah yapılamayacağından
ıslah zamanaşımının dikkate alınmamasına, taleple bağlı kalınarak 500 TL kıdem
tazminatının, 500 TL fazla mesai ücretinin, 420 TL ücret, 100 TL resmî tatil
ücret alacağının davalıdan alınarak başvurucuya ödenmesine karar vermiştir.
8. Yargıtayca yapılan temyiz incelemesi sonucunda anılan
karar 23/12/2019 tarihinde onanarak kesinleşmiştir.
9. Nihai karar 18/1/2020 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiş, başvurucu 17/2/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
10. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Mahkemeye
Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
11. Başvurucu; işçilik alacakları talebi ile açtığı
davada hatalı değerlendirme sonucu Mahkemenin alacak miktarının belirli olduğu
gerekçesiyle usulden ret kararı verdiğini, temyiz incelemesi sonucunda
Yargıtayca alacağın belirsiz olduğu belirtilerek bozma kararı verilmesi üzerine
Mahkemenin bilirkişi raporu aldığını ve gerçek zararının bu şekilde ortaya
çıktığını, bilirkişi raporu doğrultusunda talep miktarını ıslah ederek
artırdığını ancak Mahkemenin Yargıtayın bozma ilamından sonra ıslah
yapılamayacağı gerekçesiyle artırılan kısım yönünden davayı reddettiğini,
kendisi ile birlikte işten çıkarılan işçilerin işçilik alacaklarının tazmini
talebiyle diğer mahkemelerde açtıkları davaların kabulüne karar verildiğini,
eşitlik ilkesine aykırı olarak hatalı değerlendirme sonucu işçilik
alacaklarının zayi edildiğini belirterek eşitlik ilkesinin, mülkiyet hakkının,
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
12. Başvurucunun şikâyetleri mahkemeye erişim hakkı
kapsamında incelenmiştir.
13. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
14. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında
herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve
savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim
hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün
bir unsurudur (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B.
No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
15. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında
herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve
savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim
hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün
bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme)
yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmiştir (Özbakım
Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., § 34).
16. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini, kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya
mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını
önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal
edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, §
52).
17. Dava açmayı imkânsız kılacak ya da aşırı
zorlaştıracak ölçüde kısa olmadıkça dava açma ya da kanun yollarına başvurma
için belli sürelerin öngörülmesi hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve
tek başına bu durum mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz (Remzi
Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27). Bu nedenle usul kurallarını
uygularken mahkemelerin yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı
şekilcilikten ve kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden
olacak aşırı esneklikten kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No:
2012/660, 7/11/2013, § 65).
18. Somut olayda Mahkeme, başvurucunun işçi alacaklarının
ödenmesi talebiyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere açtığı davanın
hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddine karar vermiş; Yargıtay ise Mahkemenin
hatalı değerlendirme yaptığını belirterek kararı bozmuştur. Mahkeme, bozma
sonrası alınan bilirkişi raporu doğrultusunda talep miktarını artıran başvurucunun
ıslah talebini Yargıtayın bozma ilamından sonra ıslah yapılamayacağı
gerekçesiyle reddederek sadece dava dilekçesinde belirtilen miktarda alacağın
ödenmesine hükmetmiştir.
19. Anayasa Mahkemesi somut başvuruya benzer nitelikte
iddiaları Ziynet Benli ([GK], B. No: 2019/23977, 15/2/2023) kararında
incelemiştir. Anılan karara konu olayda başvurucunun eşi O.B.nin çalıştığı
alışveriş merkezinde 29/3/2000 tarihinde çıkan yangında ölmesi üzerine
başvurucu 11/1/2002 tarihinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak kaydıyla
100.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi tazminat talebiyle dava açmıştır.
Yargılama sürecinde başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine, manevi
tazminat talebinin kabulüne karar verilmiştir. Bu karar Yargıtayca bilirkişi
raporları arasındaki çelişkinin giderilmesi, çelişkinin giderilerek
düzenlenecek raporun dosyadaki bilgi ve belgelerle birlikte değerlendirilmesi
ve çıkacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği belirtilerek bozulmuş, bozma
kararı uyarınca yaptırılan bilirkişi incelemesi sonrasında ıslah talebi
doğrultusunda Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir. Yargıtay İçtihadı
Birleştirme Genel Kurulunun (YİBGK) 4/2/1948 tarihli ve E.1944/10, K.1948/3
sayılı kararı uyarınca bozma kararından sonra ıslah yapılmasının mümkün olmadığı
gerekçesiyle karar Dairece tekrar bozulmuştur. Mahkeme, bozma kararına uymuş;
bozma kararından sonra ıslah yapılmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle dava
dilekçesinde talep edilen miktarla bağlı kalarak başvurucu lehine 100.000 TL
maddi ve 100.000 TL manevi tazminata hükmetmiş ve karar kesinleşmiştir (Ziynet
Benli, § 52).
20. Anılan başvuruda davanın ıslah ile artırılan kısmının
reddedilmesini mahkemeye erişim hakkı kapsamında inceleyen Anayasa Mahkemesi
18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile
12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ilgili
maddelerinde bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığına yönelik açık veya örtülü
bir hüküm yer almadığını, bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına yönelik genel kuralların
içtihatlarla belirlendiğini, YİBGK'nın 4/2/1948 tarihli kararında bozmadan
sonra ıslah yapılamayacağına yönelik yorum yapılırken tahkikat aşamasının ilk
derece mahkemesindeki bozma kararından önceki yargılama süreciyle
sınırlandırıldığını belirtmiş; bozma kararından sonra tahkikata yönelik
işlemlerin niteliğine dair herhangi bir değerlendirme yapılmadığını
vurgulamıştır (Ziynet Benli, § 55).
21. Anılan kararda ayrıca 6100 sayılı Kanun'un 177.
maddesinin (1) numaralı fıkrası ile ıslahın tahkikatın sona ermesine kadar
yapılabileceğinin belirtildiği, bozma kararından sonra tahkikata devam edildiği
hâllerde ıslah yapılamamasının anayasal anlamda kanunilik ölçütü bakımından
öngörülemez bir durum olduğu, bireylerin tarafı oldukları davalarda bilgi ve belgelerin
karşı tarafın elinde olması veya dava tarihi itibarıyla uğradıkları zararın ya
da talep edebilecekleri alacağın miktarını bilebilmeleri mümkün
olmayabileceğinden kanun koyucu tarafından yargılama sırasında ıslah yoluyla
bedelin artırılabilmesinin mümkün kılındığı, bu düzenlemeyle getirilen ıslah
müessesesinin Anayasa'nın 36. maddesinde öngörülen adil yargılanma hakkı
kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının gereklilikleri ile de uyumlu olduğu,
ıslahın mümkün olmaması veya güçleştirilmesi bireylere aşırı bir külfet
yükleyeceğinden -bu külfeti dengeleyen herhangi bir mekanizma da öngörülmediği
takdirde- mahkemeye erişim hakkına yönelik ağır bir müdahalenin meydana
geleceği belirtilmiştir (Ziynet Benli, § 56).
22. Anılan kararda Anayasa Mahkemesi sonuç olarak
başvuruya konu yargılamada bozma kararından sonra bozma kararı uyarınca
tahkikata yönelik işlemler yapılması nedeniyle tahkikat aşamasına dönüldüğü
hâlde salt bozma kararından sonra ıslah yapılamayacağı gerekçesiyle
başvurucunun ıslah talebinin kabul edilmemesi suretiyle mahkemeye erişim
hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır.
Varılan bu sonuca göre de müdahalenin meşru bir amacının bulunup bulunmadığının
veya ölçülü olup olmadığının değerlendirilmesine gerek görülmediğini
belirtmiştir (Ziynet Benli,§ 60).
23. Mahkemece başvurucunun işçilik alacakları talebiyle
açtığı davanın reddedilmesinin nedeni alacağın belirlenebilir olduğu, bu
nedenle belirsiz alacak davası olarak açılamayacağıdır. Temyiz incelemesine
konu olan bu karar Yargıtay tarafından hatalı değerlendirme yapıldığı, alacağın
Mahkemece yapılacak tahkikattan sonra belirlenebileceği gerekçesiyle
bozulmuştur. Dolayısıyla bozma kararına konu olan kararda hatalı değerlendirme
yapıldığı Yargıtay kararı ile tespit edilmiştir. Bozma kararından sonra
Mahkeme, bozma kararına uyarak tahkikata başlamış alacağın belirlenmesi için
bilirkişi raporu aldırmıştır. Alacağın belirli hâle gelmesi nedeniyle
başvurucu, Mahkemeye dilekçe vererek talebini belirlenen doğrultuda artırmış
ancak kategorik bir yaklaşım ile bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı
belirtilerek başlangıçta belirtilen miktar yönünden davanın kabulüne karar
verilmiş; hatalı değerlendirme yapılması üzerine kararın bozulmasının bütün
külfetleri başvurucuya yüklenmiştir.
24. Bu bilgiler ışığında başvuruya konu olay
değerlendirildiğinde başvurucunun Yargıtayın bozma ilamından sonra alınan
bilirkişi raporu doğrultusunda ıslahla artırılan kısma yönelik talebinin somut
olay değerlendirilmeden salt bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı biçimindeki
kategorik olarak reddedilmesine ilişkin uygulamanın anayasal anlamda kanunilik
ölçütü bakımından öngörülemez olduğu, müdahalenin kanuni dayanağının
bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
25. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
26. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesinden şikâyet
etmiştir.
27. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile
benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023)
kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa
Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un
geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile
yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest
olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan
başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden
yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile
bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda da anılan kararda
açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
28. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
III. GİDERİM
29. Başvurucu, yargılamanın yenilenmesine ve 15.000 TL
manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
30. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması
gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875,
7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506,
7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No:
2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
31. Yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi
mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçları bakımından yeterli giderim
oluşturduğundan başvurucunun manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Antalya 6. İş Mahkemesine (E.2018/675, K.2019/238) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine
ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 20/3/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.