logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Adlıhan Dere [1.B.], B. No: 2020/7757, 31/3/2022, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ADLIHAN DERE BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/7757)

 

Karar Tarihi: 31/3/2022

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

Hüseyin Özgür SEVİMLİ

Başvurucu

:

Adlıhan DERE

Vekili

:

Av. Serhat DEMİR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; iddianamede belli hakları kullanmaktan yoksun bırakmaya ilişkin hükümlerin uygulanması talep edilmemesine karşın hak yoksunluklarına da karar verilmesi nedeniyle suçlamayı (isnadı) öğrenme hakkının; cezanın azaltılmasına veya bireyselleştirilmesine ilişkin esaslı taleplerin karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 21/2/2020 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelerde yer aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:

9. Antalya'da faaliyet gösteren Antalya Yeni Esnaf ve Sanatkârlar Kredi ve Kefalet Kooperatifi yetkililerine yönelik yolsuzluk iddiaları üzerine başlatılan soruşturma kapsamında, kolluk makamları ile kooperatifin bağlı bulunduğu meslek birliği tarafından kooperatif hesaplarında incelemeler yapılmıştır.

10. Başvurucunun anılan kooperatifin yönetim kurulu üyesi olduğu dönemi de kapsadığı tespit edilen tarihlerde gerçekleştirildiği kabul edilen eylemlere ilişkin bazı kooperatif yetkilileri ile diğer kişiler hakkında farklı tarihlerde düzenlenen üç ayrı iddianame ile zimmet, nitelikli dolandırıcılık, görevi kötüye kullanma ve 24/4/1969 tarihli ve 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'na (1163 sayılı Kanun) aykırılık suçlarından kamu davaları açılmıştır.

11. Bu iddianamelerden ikisinde, anılan kooperatifin aralarında başvurucunun da bulunduğu bazı yönetim kurulu üyeleri hakkında, görevlerinin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğünü yerine getirmeyerek kooperatifin zarara uğramasına sebebiyet verdikleri ve eylemlerinin 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun (5237 sayılı Kanun) "görevi kötüye kullanma" kenar başlıklı 257. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen suçu oluşturduğu ileri sürülerek bu suçtan dolayı cezalandırılmaları ve haklarında 5237 sayılı Kanun'un "belirli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma" kenar başlıklı 53. maddesinin uygulanması talep edilmiştir.

12. Farklı mahkemelerde görülmekte olan ceza davaları, Antalya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin (Mahkeme) E.2015/290 sayılı dosyasında birleştirilerek yargılamaya bu dosya üzerinden devam edilmiştir.

13. UYAP aracılığıyla erişilen duruşma tutanaklarının incelenmesinden yargılamanın toplam on dokuz celsede tamamlandığı anlaşılmaktadır. Kooperatif işlemlerine dair soruşturma evresinde alınan ve iddianamelere dayanak olan bilirkişi raporlarının yanı sıra duruşma tutanaklarına göre de Mahkeme, kooperatif hakkındaki iddialar ve atılı suçlar kapsamında başvurucu da dâhil olmak üzere tüm sanıkların eylemlerinin incelenmesi, varsa zarar ve miktarı ile bu zararın giderilip giderilmediği hususlarının açıklığa kavuşturulmasını amacıyla bilirkişi heyetinden rapor almıştır.

14. Yargılamanın 28/5/2018 tarihli celsesinde Cumhuriyet savcısı, esas hakkında mütalaasını sunmuştur. Mütalaada, Mahkemece alınan bilirkişi raporuna atıf yapılarak diğer sanıkların 2009 ila 2013 yılları arasında gerçekleştirdikleri ve dava konusu suçları oluşturdukları iddia edilen eylemler açıklanmıştır. Başvurucunun da 4/5/2008 ila 25/2/2012 tarihleri arasında kooperatifin yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptığı ve bu dönemde gerçekleşen eylemler sırasında görevinin gereklerini yerine getirmeyerek kooperatifin zarara uğramasına neden olduğu, farklı tarihlerde gerçekleştiği ileri sürülen eylemlerinin zincirleme suretiyle görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu belirtilmiştir. Sonuç olarak başvurucu hakkındaki temel cezanın iddianamelerde belirtilen 5237 sayılı Kanun'un 257. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca belirlenmesi, bu cezanın 5237 sayılı Kanun'un 43. maddesi uyarınca artırılması ve kasıtlı suçtan mahkûmiyetin yasal sonucu olarak aynı Kanun'un 53. maddesinin de uygulanması talep edilmiştir. Başvurucu, esas hakkında mütalaaya karşı müdafiinin de hazır bulunmasıyla savunma yapmış; hakkında mahkûmiyet hükmü kurulması hâlinde lehine olan hükümlerin de uygulanmasını istemiştir.

15. Yargılama sonucunda Mahkemece 6/9/2018 tarihli karar ile başvurucu hakkında 5237 sayılı Kanun'un 257. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca görevi kötüye kullanma suçundan 3 ay hapis cezasına hükmedilmiştir.

16. Gerekçeli kararda; Mahkemece alınan bilirkişi raporuna ve aşamalarda elde edilen diğer delillere atıf yapılarak bazı sanıkların kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken krediyi aldıkları, alınan kredi bedelini üyelerin hesaplarına yatırmadıkları, kooperatif lehine avukatlar tarafından tahsil edilen parayı kooperatif hesabına yatırmayarak kendi uhdelerinde tuttukları, birden fazla taşınmazın satış işlemlerinden dolayı kooperatifi raporda belirtilen miktarlarda maddi zarara uğrattıkları kabul edilmiştir. Bu eylemleri gerçekleştirdikleri kabul edilen sanıkların zimmet, nitelikli dolandırıcılık, görevi kötüye kullanma ve 1163 sayılı Kanun'a aykırılık suçlarından cezalandırılmalarına karar verilmiştir.

17. Aynı deliller doğrultusunda, başvurucunun kooperatif yönetim kurulu üyesi olduğu dönem açısından diğer sanıkların gerçekleştirdikleri kabul edilen eylemler sırasında kooperatifin zarara uğramasını engellemeye yönelik 1163 sayılı Kanun'dan kaynaklanan görevlerini ihmal etmek suretiyle görevi kötüye kullanma suçunu işlediği kabul edilmiştir.

18. Hükümde; başvurucu ve başvurucu ile aynı suçtan cezalandırılan diğer sanıklar hakkında 5237 sayılı Kanun'un 53. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan hak yoksunluklarının uygulanmasına, verilen cezaya aynı Kanun'un 62. maddesi, 50. maddenin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi ve 51. maddesi ile 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (5271 sayılı Kanun) 231. maddesinde düzenlenen hükümlerin uygulanmamasına dair açıklamalar şu şekildedir:

"Sanıklar için daha uyarıcı ve caydırıcı olacağından TCK 62 madde uygulanmasına yer olmadığına,

Sanıklar hakkında TCK.nun 53/1. maddesinin a, d, e bendlerinde belirtilen haklardan hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar, c, bendindeki hükümlünün kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından koşullu salıvermeye kadar diğer kişiler yönünden ise hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar bu hakları kullanmaktan YOKSUN BIRAKILMALARINA, sanıklar hakkında TCK nun 53/1-b maddesinin Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarih 2014/140-2015/85 E-K sayılı kararı ile iptal edilmesi sebebi ile uygulanmasına yer olmadığına,

Sanıklar için suçun işleniş özelliğine göre olumlu kanaate varılamadığından haklarında CMK 231 ve TCK 50/1-a maddelerinin uygulanmasına takdiren yer olmadığına,

Sanıklar için dosyaya yansıyan samimi bir pişmanlık dolayısıyla yeniden suç işle[me]yecekleri hususunda olumlu kanaate varılamadığından TCK 51 maddesinin uygulanmasına yer olmadığına [karar verilmiştir.]"

19. Cumhuriyet savcısı, başvurucu hakkındaki hüküm de dâhil olmak üzere bazı mahkûmiyet hükümlerine yönelik olarak aleyhe istinaf talebinde bulunmuştur. Başvuru dilekçesinde, başvurucu hakkında verilen cezanın 5237 sayılı Kanun'un 43. maddesi uyarınca artırılması gerektiği hâlde Mahkemece bu madde uygulanmayarak az ceza verildiği ileri sürülmüştür. Diğer yandan başvurucunun müdafii de mahkûmiyet hükmünün yeterli gerekçeyi içermediği ve takdiri indirim nedenine, hapis cezasına seçenek yaptırımlara, hapis cezasının ertelenmesine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair hükümlerin hukuka aykırı olarak uygulanmadığı gerekçesiyle istinaf talebinde bulunmuştur.

20. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi (Daire) 10/1/2020 tarihli kararında; başvurucu yönünden 5237 sayılı Kanun'un 53. maddesinin (5) numaralı fıkrasının uygulanmaması dışında hüküm ve gerekçesinin uygun bulunduğu, cezanın kanuna uygun olarak bireyselleştirildiği belirtilmiştir. Bu doğrultuda, başvurucu yönünden hüküm fıkrasına "TCK’nun 53/5 maddesi gereğince sanıkların üzerine atılı Görevi Kötüye Kullanma suçunu TCK'nın 53/1-(d) maddesindeki hak ve yetkileri kötüye kullanmak suretiyle işlediği anlaşıldığından, cezanın infazından sonra uygulanmak üzere takdiren 1 ay 15 gün süreyle bu hak ve yetkileri kullanmalarının YASAKLANMASINA" ibaresinin eklenmesi suretiyle ve kesin olmak üzere düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir.

21. Başvurucu, nihai karardan 26/1/2020 tarihinde haberdar olduğunu beyan ederek 21/2/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

22. 1163 sayılı Kanun'un "Üyelerin titizlik derecesi ve sorumlulukları" kenar başlıklı 62. maddesi şöyledir:

"Yönetim Kurulu, kooperatif işlerinin yönetim için gereken titizliği gösterir ve kooperatifin başarısı ve gelişmesi yolunda bütün gayretini sarf eder.

Yönetim Kurulu, kendi tutanakları ile Genel Kurul tutanaklarının, gerekli defterlerin ve ortak listelerinin muntazam hazırlanıp, tutulup, saklanmasından ve işletme hesabiyle, yıllık bilançonun kanuni hükümlere uygun olarak hazırlanıp tetkik olunmak üzere denetleme kuruluna verilmesinden sorumludur.

Yönetim Kurulu üyeleri ve kooperatif memurları, kendi kusurlarından ileri gelen zararlardan sorumludurlar. Bunların suç teşkil eden fiil ve hareketlerinden ve özellikle kooperatifin para ve malları bilanço, tutanak, rapor ve başka evrak, defter ve belgeleri üzerinde işledikleri suçlardan dolayı kamu görevlisi gibi cezalandırılır."

23. 5237 sayılı Kanun'un "Görevi kötüye kullanma" kenar başlıklı 257. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."

24. 5237 sayılı Kanun'un "Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar" kenar başlıklı 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre;

a) Adlî para cezasına,

b) Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesine,

c) En az iki yıl süreyle, bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkanı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmeye,

d) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, belirli yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya,

e) Sağladığı hak ve yetkiler kötüye kullanılmak suretiyle veya gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılarak suç işlenmiş olması durumunda; mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, ilgili ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınmasına, belli bir meslek ve sanatı yapmaktan yasaklanmaya,

f) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle ve gönüllü olmak koşuluyla kamuya yararlı bir işte çalıştırılmaya,

Çevrilebilir.

..."

25. 5237 sayılı Kanun'un "Hapis cezasının ertelenmesi" kenar başlıklı 51. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası ertelenebilir. Bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır. Ancak, erteleme kararının verilebilmesi için kişinin;

a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,

b) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması,

Gerekir.

(2) Cezanın ertelenmesi, mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi koşuluna bağlı tutulabilir. Bu durumda, koşul gerçekleşinceye kadar cezanın infaz kurumunda çektirilmesine devam edilir. Koşulun yerine getirilmesi halinde, infaz hâkimi kararıyla hükümlü infaz kurumundan derhal salıverilir.

..."

26. 5237 sayılı Kanun'un "Belirli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma" kenar başlıklı 53. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Kişi, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak;

a) Sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden; bu kapsamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinden veya Devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluşlarca verilen, atamaya veya seçime tabi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten,

b) Seçme ve seçilme ehliyetinden,

c) Velayet hakkından; vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan,

d) Vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif ve siyasi parti tüzel kişiliklerinin yöneticisi veya denetçisi olmaktan,

e) Bir kamu kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tabi bir meslek veya sanatı, kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etmekten,

Yoksun bırakılır.

 (2) Kişi, işlemiş bulunduğu suç dolayısıyla mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar bu hakları kullanamaz.

 (3) Mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen veya denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezası infaz edilen ya da koşullu salıverilen hükümlünün kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz. Mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen veya denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezası infaz edilen ya da koşullu salıverilen hükümlü hakkında birinci fıkranın (e) bendinde söz konusu edilen hak yoksunluğunun uygulanmamasına karar verilebilir.

...

 (5) Birinci fıkrada sayılan hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar dolayısıyla hapis cezasına mahkûmiyet halinde, ayrıca, cezanın infazından sonra işlemek üzere, hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir. Bu hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar dolayısıyla sadece adlî para cezasına mahkûmiyet halinde, hükümde belirtilen gün sayısının yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir. Hükmün kesinleşmesiyle icraya konan yasaklama ile ilgili süre, adlî para cezasının tamamen infazından itibaren işlemeye başlar.

..."

27. 5237 sayılı Kanun'un "Takdiri indirim nedenleri" kenar başlıklı 62. maddesi şöyledir:

"(1) Fail yararına cezayı hafifletecek takdiri nedenlerin varlığı halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine, müebbet hapis; müebbet hapis cezası yerine, yirmibeş yıl hapis cezası verilir. Diğer cezaların altıda birine kadarı indirilir.

 (2) Takdiri indirim nedeni olarak, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar göz önünde bulundurulabilir. Takdiri indirim nedenleri kararda gösterilir."

28. 5271 sayılı Kanun'un "Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması" kenar başlıklı 231. maddesinin ilgili fıkraları şöyledir:

"(5) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl (2) veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.

 (6) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;

a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,

b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,

c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,

Gerekir. ...

..."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

29. Anayasa Mahkemesinin 31/3/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. İsnadı (Suçlamayı) Öğrenme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

30. Başvurucu, hakkında kurulan hükümde Dairece 5237 sayılı Kanun'un 53. maddesinin (5) numaralı paragrafında düzenlenen hakları kullanmaktan yoksun bırakılma tedbirinin de uygulanması gerektiğine ilişkin aleyhe değişiklik yapıldığı hâlde yargılama sırasında bu konuda savunmasının alınmadığını, böylece adil yargılanma hakkı kapsamında savunma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla somut olayda, başvurucunun bu bölümdeki iddialarının isnadı (suçlamayı) öğrenme hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

32. Anayasa Mahkemesi benzer iddiaların ileri sürüldüğü başvurulara ilişkin olarak birçok kararında isnadı (suçlamayı) öğrenme hakkı ile ilgili ilkeleri belirlemiştir. Buna göre suç isnadı altındaki kişiye savunma hakkının şeklen değil gerçek anlamda sağlanması gerekir. Bunun için suç isnadı altında bulunan kişiye, savunmasını hazırlayıp mahkeme önünde dile getirebilmesi ve böylece yargılamanın sonucunu etkileyebilmesi için isnadın bildirilmesi gerekmektedir. Hakkındaki isnadı bilmeyen kimsenin savunma yapması mümkün değildir. İsnat, sanığın savunma yapabilmesi için bildirilmektedir. Bunun için bildirimde, sanığın hangi fiil ile suçlandığının ve hangi suçu işlediğinin açıklanması gerekmektedir. Diğer bir ifadeyle sanık, isnadın sebebinden ve niteliğinden haberdar edilmelidir. Sanığın hangi fiili nerede ve ne zaman işlediği (yüklenen suçu oluşturan olay/olaylar) isnadın sebebini oluşturur. Bunların soyut olarak değil sanığın savunma hazırlayabilmesine yeterli düzeyde ve ayrıntılı olarak açıklanması gerekir. Böylelikle sanık, davaya konu fiili nerede ve ne zaman işlemekle suçlandığını bileceğinden savunmasını buna göre yapabilecektir. Fiilin hukuki yönden vasıflandırılması ise isnadın niteliğidir. Suçlamanın niteliği hakkındaki bilgi de savunma yapmaya yeterli düzeyde olmalı ve sanığın işlemekle suçlandığı fiilin hangi normu ihlal ettiği bildirimde belirtilmelidir. Yargılama sırasında fiilin hukuki niteliğinin değişmesi durumunda da sanık bu değişiklikten haberdar edilmelidir. Böylelikle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine uygun olarak yargılamanın adilliği de sağlanmış olur (Ali Kemal Tekin, B. No: 2014/875, 2/2/2017, §§ 40-43).

33. Başvuru konusu olayda; başvurucunun da aralarında bulunduğu şüpheliler hakkında düzenlenen iddianamelerde ve esas hakkında mütalaada başvurucu hakkında 5237 sayılı Kanun'un 257. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile 53. maddenin uygulanması talep edilmiştir. İddianamede ve esas hakkında mütalaada 5237 sayılı Kanun'un 53. maddesi açıkça belirtilerek anılan maddedeki ilgili tüm fıkraları kapsayan bir anlatıma yer verildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, 5237 sayılı Kanun'un 53. maddesinin uygulanması talep edildiğinde anılan maddede yer alan (5) numaralı paragrafın da mahkemece uygulanabileceğinin başvurucu açısından öngörülebilir nitelikte olduğu açıktır. İddianamelerde ve esas hakkında mütalaada anılan maddenin uygulanmasına dair talebin de başvurucuya bildirildiği ve yargılama aşamalarında buna yönelik olarak savunma hakkının fiilen ve etkili bir şekilde kullanılmasının sağlandığı, başvurucunun müdafii tarafından aleyhteki iddia ve görüşlere karşı beyanda bulunulduğu görülmüştür.

34. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

35. Başvurucu; mahkûmiyete dair delillerin, atılı suçun yasal unsurlarının ve savunmasında ileri sürdüğü iddialara neden itibar edilmediğinin gerekçeli kararda gösterilmediğini, cezanın azaltılmasına veya bireyselleştirilmesine ilişkin esaslı taleplerin karşılanmadığını ve bu yöndeki yasal düzenlemelerin tümü yerine bir kısmı yönünden değerlendirme yapılmasıyla yetinildiğini belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

36. Bakanlık görüşünde; öncelikle ihlal iddialarının kabul edilebilirlik yönünden incelenmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu bakımdan, yapılan yargılamada derece mahkemelerinin kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan herhangi bir durum tespit edilmediği ifade edilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu gerekçesiyle kabul edilemezlik kararı verilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

37. Bakanlık daha sonra başvurucu hakkındaki muhakeme sürecine dair açıklamalarda bulunmuştur. Bakanlığa göre başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgiyi ya da kanıtı bireysel başvuruda sunmamıştır.

38. Bakanlığa göre ayrıca, Mahkemenin başvurucu hakkında cezanın azaltılmasına veya bireyselleştirilmesine ilişkin değerlendirmeleri yeterli gerekçeyi içermektedir. Bakanlık bu noktada, Anayasa Mahkemesinin M.K. (B. No: 2014/1255, 17/11/2014) kararına atıf yaparak başvuru konusu olay açısından anılan kararda değinilen ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığını vurgulamıştır.

39. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında, Mahkemece cezanın azaltılmasına veya bireyselleştirilmesine ilişkin değerlendirmelerinin gerekçesiz olduğuna dair başvuru formunda belirttiği iddialarını tekrarlamıştır.

2. Değerlendirme

40. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).

41. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, § 76).

42. Gerekçeli karar hakkı, yargılamada ileri sürülen tüm iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No: 2013/2995, 20/2/2014, § 51). Kanun yolu incelemesi yapan mercinin yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması, bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya atıfla kararına yansıtması kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından yeterlidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).

43. Somut olayda yapılan değerlendirme sonunda tarafların başvurunun sonucuna etkili olabilecek tüm iddia ve savunmaları tartışılarak verilen kararda hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu görülmektedir (bkz. §§ 16, 17). Derece mahkemesince gerekçeli kararda; dosya kapsamında bulunan bilirkişi raporlarında ulaşılan sonuçlar, elde edilen tüm delillere yönelik yapılan savunmalarla birlikte ayrı ayrı özetlenerek ilgisi açısından tercih edilen görüş ve değerlendirmelere atıf yapılmak suretiyle uyuşmazlık konusunun çözümünde dikkate alınan bilirkişi raporları belirtilmiştir.

44. Gerekçeli kararda, başvurucu hakkında 5237 sayılı Kanun'un 62. ve 51. maddeleri ile 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (5) numaralı paragrafında düzenlenen lehe hükümlerin, yine 5237 sayılı Kanun'un 50. maddesinde kısa süreli hapis cezasına seçenek olarak öngörülen yaptırımlar arasından Mahkemece uygulanabilir olduğu takdir edilerek değerlendirilen para cezasına çevirme yaptırımının uygulanmamasına yönelik her bir hüküm yönünden ayrı ayrı gerekçeye yer verildiği görülmektedir (bkz. § 18). Kanun yolu incelemesi sonucunda verilen kararda, değerlendirme konusu hüküm ve gerekçesinin uygun bulunduğu dikkate alındığında gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.

45. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Diğer İhlal İddiaları

1. Başvurucunun İddiaları

46. Başvurucu; kamusal ya da kişisel bir zararın oluşmasının üzerine atılı görevi kötüye kullanma suçunun unsuru olmasına karşın dava konusu olayda bu unsurun oluşup oluşmadığı hususunda delillerin eksik ve hatalı değerlendirildiğini, aleyhine kanun yolu başvurusu olmaması nedeniyle kazanılmış hakkı bulunduğu hâlde Dairece hükmün 5237 sayılı Kanun'un 53. maddesinin (5) numaralı paragrafında düzenlenen hak yoksunluğunun da uygulanması suretiyle düzeltildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

47. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).

48. Somut olayda Mahkemece yapılan değerlendirmede başvurucunun iddiaları, dava dosyasına sunulan bilgi ve belgeler ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmek suretiyle bir karar verildiği anlaşılmıştır. Bununla birlikte başvurucu hakkındaki hükme yönelik Cumhuriyet savcısı tarafından başvurucu aleyhine istinaf talebinde bulunulduğundan sonuç ceza miktarı ya da 5237 sayılı Kanun'un 53. maddesinde düzenlenen hak yoksunlukları yönünden başvurucunun kazanılmış bir hakkının bulunmadığı da açıktır (bkz. § 26). Bu durumda başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, mahkemelerce delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup Mahkeme kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan bir hususun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.

49. Başvurucu tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu sonucuna varıldığından başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. İsnadı (suçlamayı) öğrenme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 31/3/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Adlıhan Dere [1.B.], B. No: 2020/7757, 31/3/2022, § …)
   
Başvuru Adı ADLIHAN DERE
Başvuru No 2020/7757
Başvuru Tarihi 21/2/2020
Karar Tarihi 31/3/2022

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, iddianamede belli hakları kullanmaktan yoksun bırakmaya ilişkin hükümlerin uygulanması talep edilmemesine karşın hak yoksunluklarına da karar verilmesi nedeniyle suçlamayı (isnadı) öğrenme hakkının; cezanın azaltılmasına veya bireyselleştirilmesine ilişkin esaslı taleplerin karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Suçlamayı (İsnadı) Öğrenme Hakkı (ceza) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Gerekçeli karar hakkı (ceza) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Kanun yolu şikâyeti Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 1163 Kooperatifler Kanunu 62
5237 Türk Ceza Kanunu 257
50
51
53
62
231
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi