TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ADİL TEMEL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2020/9485)
|
|
Karar Tarihi: 3/7/2025
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Recai AKYEL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
Muhterem İNCE
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
Raportör
|
:
|
Ali Erdem ŞAHİN
|
Başvurucu
|
:
|
Adil TEMEL
|
Vekili
|
:
|
Av. İbrahim AFŞAR
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, kamu görevlisinin katıldığı yürüyüş nedeniyle disiplin cezasıyla cezalandırılmasının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu, olay tarihinde Diyarbakır'da bulunan bir lisede öğretmen olarak görev yapmaktadır. Başvurucu ayrıca Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (EĞİTİM SEN) üyesidir.
3. Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Diyarbakır İl Teşkilatı 14/1/2012 tarihinde "KCK/TM (Koma Civakên Kurdistan-Kürdistan Topluluklar Birliği/Türkiye Meclisi) operasyonlarını ve terör örgütü elebaşısı A.Ö.ye uygulandığı belirtilen sözde tecrit uygulamalarını" protesto etmek amacıyla yürüyüş ve basın açıklaması organize etmiştir. Olay Yeri İnceleme Tutanağı'na göre saat 12.15 sıralarında aralarında BDP milletvekilleri ve parti temsilcilerinin de bulunduğu yaklaşık 700 kişilik grup Koşuyolu Parkı istikametine doğru yürüyüşe geçmiş, yürüyüşe geçildiği esnada grup arasından "Biji Serok Apo" (Yaşasın Başkan Apo) şeklinde slogan atılması üzerine yetkili polis amiri gruba müdahale uyarısında bulunmuştur.
4. Uyarı üzerine bir müddet slogan atmadan kaldırım üzerinden yürüyen grup, Fevzi Çakmak İlköğretim Okulu önünde bekleyen bir diğer grubun "Kürdistan Faşizme Mezar Olacak" sloganı atması üzerine "Biji Serok Apo","Kürdistan Faşizme Mezar Olacak", "Direne Direne Kazanacağız" şeklinde slogan atarak saat 12.25'te bahse konu okulun önüne gelerek burada bulunan yaklaşık 500 kişilik grupla birleşmiştir. Sayıları yaklaşık 1200 kişiye ulaşan grubun okul önündeki yolu çift yönlü araç trafiğine kapatması üzerine yetkili polis amirince grup ikaz edilerek trafikte tek yönlü akış sağlanmıştır. Burada yapılan basın açıklaması esnasında ise yine A.Ö. lehine olacak şekilde "Be Serok Jiyan Nabe" (Başkansız Yaşam Olmaz) ve "Biji Serok Apo" sloganları atılmıştır.
5. Yürüyüşe katıldığı belirtilen kamu görevlilerinin listesinin Emniyet Müdürlüğünce idareye bildirilmesi üzerine başvurucu hakkında disiplin soruşturması başlatılmıştır. Başvurucu, ifadesinde Eğitim Sen üyesi olduğunu ancak basın açıklaması ve yürüyüşe katılmadığını, belirtilen alanlarda fotoğraf görüntüsünün olmadığına emin olduğunu, slogan atmadığını, emniyet görevlileri tarafından herhangi bir uyarı almadığını belirtmiştir. Bunun yanında başvurucu; görüntüsünün Bağlar Ak Parti İlçe Başkanlığı önündeki kaldırımda alındığını, kendisinin Erganili olduğunu ve Ergani Belediye Başkanı F.Y.yi uzun süredir tanıdığını, görev yaptığı okuldan dönüş sırasında ErganililerDerneğine doğru gittiği esnada F.Y. ile selamlaşırken fotoğrafının çekildiğini tahmin ettiğini ve daha önce böyle bir konuda soruşturma geçirmediğini ifade etmiştir.
6. Soruşturma raporunda, başvurucunun okul dönüşü değil okul istikametine doğru görüntülendiği ve yürüyüş hâlinde bulunan grupla aynı kaldırımda olmak üzere Koşuyolu Parkı istikametine yürüdüğünün tespit edildiği belirtilerek bu eylemin 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 7. maddesine -"Devlet memurları siyasi partiye üye olamazlar, herhangi bir siyasi parti, kişi veya zümrenin yararını veya zararını hedef tutan bir davranışta bulunamazlar; görevlerini yerine getirirlerken dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep gibi ayırım yapamazlar; hiçbir şekilde siyasi ve ideolojik amaçlı beyanda ve eylemde bulunamazlar ve bu eylemlere katılamazlar. Devlet memurları her durumda Devletin menfaatlerini korumak mecburiyetindedirler. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına ve kanunlarına aykırı olan, memleketin bağımsızlığını ve bütünlüğünü bozan Türkiye Cumhuriyetinin güvenliğini tehlikeye düşüren herhangi bir faaliyette bulunamazlar. Aynı nitelikte faaliyet gösteren herhangi bir harekete, gruplaşmaya, teşekküle veya derneğe katılamazlar, bunlara yardım edemezler"- aykırılık teşkil ettiği sonucuna ulaşılmıştır.
7. Nihayetinde başvurucunun disiplin yönünden 657 sayılı Kanun'un 125. maddesinin birinci fıkrasının (D) bendinin (o) alt bendinde yer alan "herhangi bir siyasi parti yararına veya zararına fiilen faaliyette bulunmak" kuralı uyarınca kademe ilerlemesinin durdurulması cezası ile cezalandırılması teklif edilmiş ve İl Milli Eğitim Disiplin Kurulu kararıyla başvurucu hakkında teklif edilen cezanın kabulüne karar verilmiştir.
8. Başvurucu, söz konusu disiplin cezasının iptali talebiyle idare mahkemesine başvurmuştur. İlk derece mahkemesi, gelen görüntü kayıtlarına göre başvurucunun söz konusu yürüyüşe aktif olarak katıldığının sabit olduğunu ve basın açıklamasına katılmanın eylemi organize eden parti yararına faaliyette bulunmak anlamına geleceğini belirterek BDP tarafından gerçekleştirilen basın açıklamasının ülkede yaşanan bazı olaylara karşı partinin tavrını ortaya koyma maksadıyla yapıldığını ve bu hususunun basın açıklamasından anlaşıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Söz konusu karar temyiz ve karar düzeltme kanun yollarından geçerek kesinleşmiştir.
9. Başvurucu, nihai kararı 18/2/2020 tarihinde öğrendikten sonra 5/3/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
10. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
11. Başvurucu; somut olaya konu eyleme katılmadığını, hakkındaki tek tespitin ilgili grupla aynı kaldırımda Koşuyolu Parkı istikametine yürümek olduğunu ve bunun dışında slogan attığı, basın açıklamasına katıldığı, kolluk ile karşı karşıya geldiği gibi bir tespitin bulunmadığını belirterek adil yargılanma hakkının; bir an için eyleme katıldığı kabul edilse dahi sendikanın kendisine yönelik arama ve el koyma faaliyetlerine karşı aynı tarih ve yerde eylem kararı alması nedeniyle ise sendika hakkı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; somut olayda ifade özgürlüğüne ve adil yargılanma hakkına yönelik bir müdahalenin bulunup bulunmadığı, bulunduğu düşünüldüğü takdirde müdahalelerin meşru bir amacı haiz olup olmadığı, kararların demokratik toplum düzeninin gereklerinden olup olmadığı, bu anlamda mahkeme kararlarının ilgili ve yeterli gerekçeler içerip içermediği hususları değerlendirilirken ilgili ulusal ve uluslararası mevzuat hükümleri ile yargı içtihatlarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü iddiaları yinelemiştir.
12. Somut olayda başvurucu disiplin cezasına konu edilen toplantıya katılmadığını ileri sürmesine rağmen eylemi sabit görülerek disiplin cezası ile cezalandırılmıştır. Buna göre her ne kadar başvurucu eylemi olgusal olarak reddetmişse de disiplin cezası şeklindeki müdahalenin başvurucunun anılan toplantıya katıldığı kabul edilerek yapıldığı gözetildiğinde başvurunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Aksi durumda ise kişinin temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiği iddiasında bulunabilmesi, suçlandığı eylemi kabul etmesi şartına bağlanmış olacağından kişinin kendi kendini suçlamaya zorlanamayacağına ilişkin evrensel hukuk standartlarına da aykırılık teşkil edecektir (ifade özgürlüğü bağlamında benzer yönde karar için bkz. Necati Coşkun [GK], B. No: 2022/62422, 15/5/2025, § 15; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin benzer değerlendirmelerde bulunduğu karar için bkz. Müdür Duman/Türkiye, B. No: 15450/03, 6/10/2015, § 30)
13. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
14. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik müdahalenin dayanağı olan 657 sayılı Kanun’un 125. maddesinin birinci fıkrasının (D) bendinin (o) alt bendinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır. Müdahalenin kamu hizmetlerinin tarafsızlığının ve nesnelliğinin sağlanmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeninin korunması meşru amacını taşıdığı değerlendirilmiştir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş [2. B.], B. No: 2015/10676, 26/12/2018, §§ 36-40; Gülistan Atasoy ve diğerleri [GK], B. No: 2017/15845, 21/1/2021, §§ 59-63; Abdulkadir Öztürk [1. B.], B. No: 2019/13420, 31/3/2022, § 36). Bu itibarla müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğu yönünden inceleme yapılacaktır.
15. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup bu hakkın bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak; çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkmasını, korunmasını ve yayılmasını güvence altına almaktadır (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115; Osman Erbil [2. B.], B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 45; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 79; Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, § 31; Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 36).
16. Bu hak, ifade özgürlüğünün özel bir biçimidir. Anayasal haklar içinde kendine has özerk rolünün ve özel uygulama alanının varlığına rağmen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı aynı zamanda ifade özgürlüğü ışığında değerlendirilmelidir. İfade özgürlüğünün demokratik ve çoğulcu bir toplumdaki önemi, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı için de geçerlidir (Dilan Ögüz Canan, § 34; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 115; Osman Erbil, §§ 31, 45; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 72; Gülşah Öztürk ve diğerleri [1. B.], B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 66; Ömer Faruk Akyüz [2. B.], B. No: 2015/9247, 4/4/2018, § 52). Sonuç olarak toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır (Dilan Ögüz Canan, § 35; Ömer Faruk Akyüz, § 55; Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, § 32; Figen Yüksekdağ Şenoğlu (5) [1. B.], B. No: 2017/24556, 14/9/2022, § 47).
17. Somut olayda başvurucu, "KCK operasyonlarını ve terör örgütü elebaşısı A.Ö.ye uygulandığı belirtilen sözde tecrit uygulamalarını" protesto etmek amacıyla düzenlenen eyleminin yürüyüş kısmına katıldığı kabul edilerek disiplin cezası ile cezalandırılmıştır (bkz. §§ 3-7). Yargılama sürecinde, ilk derece mahkemesi başvurucunun söz konusu yürüyüşe aktif olarak katıldığının sabit olduğunu ve anılan eyleme katılmanın eylemi organize eden parti yararına faaliyette bulunmak anlamına geleceğini belirterek davanın reddine karar vermiştir. Söz konusu karar temyiz ve karar düzeltme kanun yollarından geçerek kesinleşmiştir (bkz. § 8).
18. Açıktır ki idare ve yargı mercileri, başvurucunun tabi olduğu statü hukukuna aykırı hareket ettiği sonucuna varmıştır. Anayasa'nın 128. maddesinin birinci fıkrasına göre devletin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülmektedir. Anayasa'nın 128. maddesinin ikinci fıkrasında ayrıca önemi nedeniyle memurların ve diğer kamu görevlilerinin görev ve yetkilerinin, haklarının ve yükümlülüklerinin kanunla düzenleneceği de ifade edilmiştir. Anayasa'nın 129. maddesinin birinci fıkrasında ise memurlar ve diğer kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlü olduklarının altı çizilmiştir. 657 sayılı Kanun’un 7. maddesine göre ise devlet memuru, tarafsızlığını gölgeleyecek şekilde bir siyasi parti, kişi veya zümrenin yararını veya zararını hedef tutan bir davranışta bulunamayacağı gibi siyasi ve ideolojik amaçlı beyanda da bulunmaz. Nitekim aynı Kanun'un 125. maddesine göre herhangi bir siyasi parti yararına veya zararına faaliyette bulunan devlet memurlarına disiplin cezaları verilir.
19. Anayasal ve ilgili yasal çerçeve göstermektedir ki gerek Anayasa koyucu gerekse yasa koyucu kamu hizmetlerinin Anayasa’ya sadakat ödevi ile tarafsızlık yükümlülüğüne aykırı davranan ya da aykırı davranabileceği yolunda haklı ve objektif bir kanaat uyandıran kamu görevlileriyle yürütülmesini arzu etmemektedir (Şah İsmail Harmancı [1. B.], B. No: 2018/15359, 17/11/2021, § 40). Söz konusu arzunun bir sonucu olarak kanun koyucu kamu görevlisinin meslek hayatı ile sınırlı olacak şekilde apolitik görünmesini amaçlamış ve bu şekilde kamu gücünü kullanan görevlilerin siyasi kutuplaşmalarda yer almasının önüne geçerek idareye tarafsız bir pozisyon kazandırmak istemiştir (Levent Tunçel [2. B.], B. No: 2017/34185, 16/3/2022, § 44).
20. Hiç şüphesiz Anayasa ve kanun koyucunun söz konusu beklentisi başta ifade özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlükler alanında kamu görevlilerinin sıradan bireylere göre daha fazla sınırlanmaları anlamına gelecektir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin çok sayıda kararında altını çizdiği gibi, kamu görevlisi olmak sağladığı birtakım ayrıcalıklar ve avantajların yanında bazı külfet ve sorumluluklara katlanmayı ve diğer kişilerin tabi olmadığı sınırlamalara tabi olmayı da gerektirmektedir. Kişi kamu görevine kendi isteği ile girmekle bu statünün gerektirdiği ayrıcalıklardan yararlanmayı ve külfetlere katlanmayı kabul etmiş sayılır, kamu hizmetinin kendine has özellikleri bu avantaj ve sınırlamaları zorunlu kılmaktadır (İhsan Asutay [2. B.], B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 38; Elif Güneysu [2. B.], B. No: 2017/31733, 7/10/2021, § 42; Cem Özaydın [1. B.], B. No: 2017/26800, 13/1/2022, § 36). Bu sebeplerle kamu görevlilerinin ifade özgürlüğüne yapılan müdahalelerde Anayasa Mahkemesi kamu görevlisinin bu yönünü görmezden gelemez.
21. Kamu görevlileri tabi oldukları söz konusu devlet memurluğu statülerinin -kanun ve diğer alt mevzuata dayanan- gereklerini yerine getirmemeleri hâlinde bir disiplin cezası ile karşılaşacaklardır. Disiplin uygulamaları devlet organizasyonu içinde düzenin sağlanması ve korunması, memurun görevine bağlanması, hizmetlerin en etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesi için kullanılır; hukuki gerekçeleri ve sonuçları vardır. Disiplin uygulamalarının nihai hedefi sağlanan düzen sayesinde verimli bir çalışma ortamının ve nihai olarak da kamu yararının sağlanmasıdır. Bu bakımdan disiplin cezaları memurların görevlerini layıkıyla ve uyum içinde yerine getirmesi için önemli bir araçtır (Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy [1. B.], B. No: 2018/24874, 31/3/2022 § 53). Öte yandan münhasıran memurların görevleriyle ilgili olması disiplin cezaları hakkında yapılan değerlendirmelerin ciddiyetini azaltmamaktadır. Çünkü düşünce açıklamaları karşılığında uygulanan disiplin cezalarının kamu görevlilerinin temel hak ve özgürlükleri üzerinde bir caydırıcı etki oluşturacağı açıktır (Mehmet Alanç ve diğerleri [GK], B. No: 2017/15462, 29/9/2021, § 49; Şah İsmail Harmancı, § 41).
22. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında, düşünce açıklamaları nedeniyle kamu görevlileri hakkında verilen disiplin cezalarına ilişkin olarak idarenin ve bu tür cezaların hukuka uygunluğunu denetleyen yargı mercilerinin -subjektif yorumlardan kaçınmaları için- yapmaları gerekenleri açıklamıştır. Bu itibarla anılan mercilerin en azından şu değerlendirmeleri yapmaları beklenir (diğerleri arasından bkz. Sinan Akbulut [2. B.], B. No: 2019/1396, 2/11/2022, §§ 30-34; Jülide Hansu [1. B.], B. No: 2018/21380, 3/11/2022, §§ 29-33; Serdar Topal [1. B.], B. No: 2018/23179, 16/11/2022, §§ 26-30):
i. Söz konusu olan ifade özgürlüğü olduğu için devlet memurlarının da birer birey olduğu, siyasi görüş sahibi olma, ülke sorunlarıyla ilgilenme, tercih yapma gibi sosyal yönlere sahip olma haklarının bulunduğu gözardı edilmemelidir (Hasan Güngör [2. B.], B. No: 2013/6152, 24/2/2016, § 49; Zeki Çınar [1. B.], B. No: 2016/3585, 12/6/2019, §§ 34, 35; Ömer Yalçın [1. B.], B. No: 2017/30798, 29/9/2020, § 27).
ii. Sosyal yönleri de bulunan bireyler oldukları düşünüldüğünde kamu görevlilerinin her tür düşünce açıklamalarının değil siyasi partiler lehine veya aleyhine olarak başkalarını ikna etme çabası olarak kabul edilebilecek açıklamaları propaganda olarak kabul edilmelidir. Bu kapsamda bir kamu görevlisinin açıkladığı düşüncenin başkalarını siyasi partiler lehine veya aleyhine ikna etme çabası olarak kabul edilebilmesi için açıklamanın siyasi partilerle yahut siyasal meselelerle ilgili olması tek başına yeterli kabul edilemez. Dolayısıyla kamu görevlisinin bulunduğu konum ve üstlendiği devlet görevinin -içeriğiyle birlikte değerlendirildiğinde- açıklamanın yapıldığı koşullarda siyasi partiler lehine veya aleyhine olarak başkalarını ikna çabası olarak vasıflandırmaya elverişli olduğunun ortaya konulması gerekir (Sinan Akbulut, § 34).
iii. Bununla birlikte somut olayın şartlarında kamu görevlisinin düşünce açıklamasını kamu görevi statüsünün ve görev yaptığı alanın kendisine sağladığı ünvanı dâhil herhangi bir olanağı kullanarak yapmışsa bunun gösterilmesi gerekir (kamu görevinin niteliğine ilişkin olarak bkz. Adem Talas [GK], B. No: 2014/12143, 16/11/2017, § 47).
iv. Buna ilaveten yapılan düşünce açıklamasının kamu hizmetlerinin sürekliliğini, etkinliğini, verimliliğini ya da gereği gibi yerine getirilmesini ne şekilde etkilediğinin ve cezayı gerekli kılan -devlet organizasyonu içinde düzenin bozulması, hizmetlerin yürütülememesi gibi- sonuçların neler olduğunun veya bu tür sonuçlara neden olmasının kuvvetle muhtemel olduğunun ortaya konulması gerekir (disiplin cezası ile cezalandırılabilmeleri için kamu görevlisinin fiillerinin memuriyetlerini etkilediğinin gösterilmesi gerekliliğine ilişkin olarak bkz. Yasin Agin ve diğerleri [GK], B. No: 2017/32534, 21/1/2021, §§ 61, 63; Levent Tunçel, §§ 42, 44; disiplin hukukunun amaçları için bkz. Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, § 53).
v. Her durumda kamu görevlisinin ödev ve sorumluluk derecesi bulunduğu konum ve görev yaptığı alanla bağlantılı olarak belirlenmelidir (Hikmet Aslan [2. B.], B. No: 2014/11036, 16/6/2016, § 55; Hasan Güngör, § 48; hekimler yönünden benzer değerlendirmeler için bkz. Levent Tunçel, § 43).
vi. Hükmedilen disiplin cezasıyla kamusal önemi bulunan objektif amaca ulaşılabileceği, başka bir deyişle kamu görevlisinin cezalandırılmasının zorunlu bir sosyal ihtiyaca karşılık geldiği gösterilmeli; düşünce açıklamasının kamu görevini etkileme derecesiyle orantılı bir disiplin cezasına hükmedilmedir (Mehmet Alanç ve diğerleri, § 45; Şah İsmail Harmancı, § 37; Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, § 45).
vii. Değerlendirmeler oldukça açık, spesifik ve tekil olarak yapılmalıdır (bireyselleştirilmiş değerlendirme zorunluluğuna ilişkin olarak bkz. Şah İsmail Harmancı, § 41).
23. Söz konusu müdahalenin kamu görevlisinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yöneldiği hâllerde ise anılan merciler birtakım ön değerlendirmelerde bulunmalıdır. Zira somut olayda olduğu gibi sendikaların çağrısı üzerine veya başka şekilde düzenlenmiş ve yetkililerce siyasi mesajların verildiği kabul edilen toplantıların sırf katılımcısı olan kamu görevlilerinin bir siyasi parti yararına veya zararına faaliyette bulunduğu kabul edilemez. Aksi durum ise bu tür toplantılara katılan kamu görevlilerinin otomatik olarak disiplin cezaları ile cezalandırılmalarına, başta ifade özgürlüğü ve toplantı hakkı olmak üzere temel hak ve özgürlüklerinin ciddi şekilde zarar görmesine neden olur (Güven Çelik ve Kadri Dursun [2. B.], B. No: 2018/5060, 8/6/2023, § 22).
24. Buna göre ilgili toplantının konusu, amacı, kapsamı ve seyri açık bir şekilde ortaya konulmalı; toplantıya konu edilen fikirlerin barışçıl (silahsız ve saldırısız) bir şekilde ifade edilip edilmediği incelenmelidir. Eğer toplantı şiddet içeriyorsa veya bu toplantıda şiddete çağrıda bulunuluyorsa bu toplantının barışçıl kabul edilmesi ve anayasal korumadan yararlanması mümkün değildir. Bununla birlikte her durumda siyasal ve toplumsal olaylarla ilgili olarak kamu görevlisinin bilgi edinme merakı ve duyarlılığını gösterme talebi de gözetilerek katılımcının toplantıdaki rolüne (dinleyici, konuşmacı, slogan atan gibi) ilişkin dikkatli bir ayrımda bulunulması gerekir (benzer değerlendirmeler için bkz. Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, §§ 31-56; Şah İsmail Harmancı, §§ 33-51; bilgi edinmeye ilişkin değerlendirmeler için bkz. Hasan Güngör, §§ 51,53; Hasan Güngör (2) [1. B.], B. No: 2015/1554, 25/12/2018, § 51; Zeki Çınar, § 45).
25. Yukarıda yer verilen açıklamalar ışığında başvurucuyu cezalandıran idarenin ve müdahalenin hukuka uygunluğu denetleyen yargı mercilerinin gerekçeleri dikkatli bir şekilde ele alınmıştır. Anılan merciler, basın açıklamasının siyasi içerikli olduğuna ilişkin değerlendirmeleri (bkz. §§ 5, 6) haricinde Anayasa Mahkemesinin kamu görevlisinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelen bu gibi müdahalelerde uygulanmasını beklediği ve yukarıda sıralanan ilkeler (bkz. §§ 22-24) kapsamında başvurucunun hangi fiilinin ne şekilde bir siyasi partinin yararına faaliyet olarak kabul edildiğini açıklamamıştır. Dolayısıyla şu hâlde başvurucunun basın açıklamasındaki rolünün dinleyici olmanın ötesine geçtiğinin, organizasyonun siyasi bir karakter kazanmasına katkı sunduğunun, kamu görevi statüsünü ve görev yaptığı alanın kendisine sağladığı ünvanı dâhil herhangi bir imkânı kullanarak söz, fiil ve davranışlarıyla belirli bir siyasi parti aleyhine olarak başkalarını ikna etme çabasına giriştiğinin somut gerekçeyle ortaya konulduğunu kabul etmek mümkün olmamıştır (dinleyici sıfatına ilişkin değerlendirmeler için bkz. Hasan Güngör, § 53).
26. Anayasa Mahkemesi, çok sayıdaki kararında toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahalelerin Anayasa'nın 34. maddesini ihlal edeceğini ifade etmiştir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması gerekir (diğerleri arasından Dilan Ögüz Canan, § 53; Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, § 48; Kenan Güven [1. B.], B. No: 2018/21657, 6/10/2022, § 13).
27. Nihayetinde somut olayda idare ve yargı mercileri, başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile kamu görevlisinin kamu hizmetlerinin tarafsızlığı ve nesnelliğinin sağlanması meşru amacı arasında adil bir denge kuramamış; müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığını ilgili ve yeterli bir gerekçeyle ortaya koyamamıştır. Bununla birlikte başvurucunun kademe ilerlemesinin durdurulması cezası ile cezalandırılması gerçeği de gözardı edilemez. Nitekim anılan ceza, beş dereceli disiplin cezası sisteminde dördüncü derecede yer almakta olup tekerrür durumunda başvurucunun memurluktan çıkarılmasına neden olabilecek niteliktedir. Dolayısıyla söz konusu müdahale bireyin haber ve bilgiye ulaşma imkânı üzerinde caydırıcı bir etki yaratabileceğinden orantılı da olmadığı sonucuna varılmıştır (orantılılık yönünden benzer değerlendirmeler için bkz. Hasan Güngör, § 54).
28. Açıklanan gerekçelerle başvuruya konu demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmayan müdahale nedeniyle Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Muhterem İNCE bu görüşe katılmamıştır.
III. GİDERİM
29. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ve 50.000 TL tazminat talebinde bulunmuştur.
30. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için manevi zararları karşılığında başvurucuya net 34.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Muhterem İNCE'nin karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Diyarbakır 2. İdare Mahkemesine (E.2013/2207, K.2014/1142) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net34.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 446,90 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.446,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 3/7/2025 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY
1. Somut olayda başvurucu, "KCK operasyonlarını ve terör örgütü elebaşısı A.Ö'ye uygulandığı belirtilen sözde tecrit uygulamalarını" protesto etmek amacıyla düzenlenen eyleminin yürüyüş kısmına katıldığı kabul edilerek disiplin cezası ile cezalandırılmıştır (bkz. §§ 3-7). Yargılama sürecinde, ilk derece mahkemesi başvurucunun söz konusu yürüyüşe aktif olarak katıldığının sabit olduğunu ve anılan eyleme katılmanın eylemi organize eden parti yararına faaliyette bulunmak anlamına geleceğini belirterek davanın reddine karar vermiştir. Söz konusu karar temyiz ve karar düzeltme kanun yollarından geçerek kesinleşmiştir (bkz. § 8).
2. Başvurucu ifadesinde, yürüyüş esnasında tesadüfen kaldırımda bulunduğunu ve eyleme iştirak etmediğini ve basın açıklaması alanında görüntüsünün bulunmadığını ileri sürmüştür. Ancak gerek başvurucunun Koşuyolu Parkı istikametine doğru kalabalıkla birlikte hareket ettiğinin olay yeri tespit tutanağına yansıması gerekse mahkemenin kameraların kayıtlarını inceleyerek başvurucunun yürüyüşe aktif bir şekilde katıldığını belirlemesi karşısında idare ve mahkemelerin -sübuta ilişkin meselelerdeki takdir payları ile birlikte ele alındığında- başvurucunun yürüyüş eylemine katıldığı kabullerine katılmamak için bir neden görülmemiştir.
3. Başvuru konusu eylem KCK'ya karşı yürütülen operasyonlar neticesinde aralarında BDP'li siyasetçilerin de bulunduğu bazı kişilerin gözaltına alındığından bahisle BDP tarafından organize edilmiştir. Bunun yanında başvurucunun üyesi bulunduğu Sendika operasyonların kendilerini da hedef aldığından bahisle söz konusu eyleme katılma çağrısı yapmıştır. Bu bağlamda eylemin gerekçesi olarak ifade edilen operasyonun KCK'ya karşı 2009 yılından itibaren düzenlenen çok sayıda operasyonun devamı niteliğinde olduğu söylenebilir. Öte yandan eylemin bir diğer nedeni olarak gösterilen A.Ö.nün cezaevi koşullarına ilişkin meselelerin ise gerek basında gerekse toplum nezdinde zaman zaman geniş tartışmalara konu edildiği bilinmektedir. Dolayısıyla eylemin şu halde düzenlenme amacı itibarıyla toplumun dikkatini çeken bir meseleye ilişkin olduğu kabul edilmelidir (gar patlamasına ilişkin benzer değerlendirmeler için bkz. Deniz Çelebi, B. No: 2018/22063, 2/11/2022, § 38; KCK'ya ilişkin genel bilgiler için bkz. Seyid Narin [GK], B. No: 2018/20156, 18/5/2022, § 21).
4. Başvuru dosyasına göre barışçıl bir şekilde başlamadığı yönünde herhangi bir tespit bulunmayan yürüyüş eylemi bir süre sonra terör örgütü PKK'nın kurucusu A.Ö. lehine "Biji Serok Apo" (Yaşasın Başkan Apo) şeklinde sloganların atıldığı bir eyleme dönüşmüş, ancak yetkili polis amirince grubun uyarılması üzerine sloganlar bir süre kesilmiştir. Bununla birlikte yürüyüşün devamında farklı bir noktada beklemekte olan 500 kişilik bir diğer grubun "Kürdistan Faşizme Mezar Olacak" sloganı atması üzerine yürümekte olan grup tarafından "Kürdistan Faşizme Mezar Olacak", "Direne Direne Kazanacağız" gibi sloganlarla birlikte A.Ö. lehine yeniden slogan atılmaya başlanmış ve nihayetinde iki grup birleşmiştir. Burada yapılan basın açıklaması esnasında ise yine A.Ö. lehine olacak şekilde "Be Serok Jiyan Nabe" (Başkansız Yaşam Olmaz) ve "Biji Serok Apo" sloganları atılmıştır. Dolayısıyla anılan sloganların uyarıyı gerektirecek seviyede olması ile ısrarlı ve yoğun bir şekilde atılması karşısında slogan atma eyleminin münferit nitelikte olmadığı ve gerek yürüyüşe gerekse basın açıklamasına bir bütün hâlinde teşmil ettiği kabul edilmelidir.
5. Anayasa Mahkemesi, Mehmet Alanç ve diğerleri ([GK] B. No: 2017/15462, 29/9/2021) kararında kamu görevlilerinin terör propagandası karşısındaki yükümlülüklerini detaylı olarak değerlendirmiştir. Anılan kararda öncelikle terörizm söz konusu olduğunda en alt kademedeki devlet memurunun dahi işgal ettiği görevin ağırlığına ve Anayasa’ya sadakat ödevine uygun biçimde hareket etmesinin bekleneceği ve terör örgütünün övülmesi, desteklenmesi ya da yüceltilmesi ile cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlere başvurmanın teşvik edilmesi arasında bir mesafenin olmadığı ifade edilmiştir. Bunun yanında böyle bir faaliyete katılmak veya faaliyet söz konusu niteliğe büründükten sonra bu toplulukta bulunmaya devam etmenin terör örgütünün amaçları kapsamında meşru kabul edilen hedeflere ulaşmak için devlete karşı şiddete başvurulmasının gerekli ve haklı olduğu düşüncesinin desteklendiği izlenimi verilmesine sebep olacağı belirtilmiştir. Bu izlenimin ortaya çıkmasının ise devlet yetkililerini söz konusu devlet memurunun Anayasa'ya sadakatle bağlı kalıp kalmadığı, ulusal güvenliği tehdit edip etmediği ve demokratik hukuk devletine ileride tehdit oluşturup oluşturmayacağı yönlerinden endişeye sevk edeceği vurgulanmıştır.
6. Buna göre somut olayda kamu görevlisi statüsünden doğan yükümlülüklerine aykırı bir görüntü ortaya çıkmaması adına terör örgütü liderinin övüldüğü ve bu bağlamda bir terör örgütünün siyasi veya sosyal etkinliğini artırarak sesinin kitlelere duyurulmasına hizmet eden eylemden ayrılması beklenen başvurucunun idarenin ve mahkemenin tespitlerine göre eyleme aktif bir şekilde katıldığı anlaşıldığından şu hâlde bir kamu görevlisi olarak terör karşısında tabi olduğu ödev ve yükümlülüklere uygun davrandığı söylenemez.
7. Sonuç olarak kanaatime göre başvurucu devlet memurluğu statüsünün sağladığı itibar ve güvene aykırı davranarak kamu görevlisinin hakkında disiplin cezasına hükmedilmesini gerektirecek davranışlardan kaçınma yükümlülüğüne aykırı hareket etmiştir. Bu itibarla uygulanan disiplin cezasının zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık geldiği açıktır (disiplini etkileyen davranışlardan kaçınma yükümlülüğüne ilişkin olarak bkz. Yasin Agin ve diğerleri [GK], B. No: 2017/32534, 21/1/2021, § 63; Şah İsmail Harmancı, B. No: 2018/15359, 17/11/2021, § 38; disiplin hukukunun amaçları için bkz. Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, B. No: 2018/24874, 31/3/2022, § 53).
8. Bununla birlikte başvurucunun yukarıda belirtilen bağlamlarda kamu görevlisi olarak teröre ilişkin meselelerdeki yükümlülüklerine aykırı davranması ve öğretmen olarak toplumdaki özellikli konumu ile öğrenciler ve veliler üzerindeki etkileri -uygunsuz fikirlerin aşılanması tehlikesi- birlikte değerlendirildiğinde müdahalenin orantısız olduğu da söylenemez (öğretmenlik mesleğinin önemine ve etki alanına ilişkin olarak bkz. Elif Güneysu, B. No: 2017/31733, 7/10/2021, § 54; Cem Özaydın, B. No: 2017/26800, 13/1/2022, § 43; öğretmenlik mesleğinin potansiyel etkilerine ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı için bkz. Mahi/Belçika, B. No: 57462/19, 3/9/2020, § 32).
9. Açıklanan gerekçelerle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğu ve Anayasa'nın 34. maddesinin ihlal edilmediğine karar verilmesi gerektiği kanaatiyle aksi yönde oluşan çoğunluk görüşüne katılmıyorum.