TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KEMAL KARAHAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2021/10176)
|
|
Karar Tarihi: 29/4/2025
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
Raportör
|
:
|
Ali Erdem ŞAHİN
|
Başvurucu
|
:
|
Kemal KARAHAN
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, naklen atama işlemi nedeniyle açılan davada hakkaniyete uygun yargılanma hakkı ve gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Başvurucu, Sermaye Piyasası Kurulunda (SPK) başuzman olarak görev yapmakta iken Başbakanlık Personel Prensipler Genel Müdürlüğünün 11/5/2015 tarihli işlemiyle Başbakanlığa danışmanlık yapmak üzere 2011 yılında kurulan Başbakanlık Sektörel İzleme ve Değerlendirme (BSİD) birimine raportör olarak naklen atanmıştır. Bahse konu atama "düzenleyici ve denetleyici kurumlarda görev yapan uzmanların muvafakatleri aranmaksızın ve özlük hakları korunmak suretiyle" BSİD'e naklen atanabileceklerini öngören 19/10/1984 tarihli ve 3056 sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun'un (mülga) geçici 10. maddesi kapsamında yapılmıştır.
3. Başvurucu, anılan işleme karşı 9/7/2015 tarihinde Ankara 17. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) iptal davası açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde; ilgili düzenlemenin idareye sınırsız ve keyfî uygulanabilecek nitelikte bir yetki vermesi nedeniyle Anayasaya aykırı olduğunu, mevcut ünvanının başuzman olması nedeniyle uzmanlar için getirilen ilgili düzenlemenin kendisine uygulanamayacağını belirtmiştir. Başvurucu ayrıca SPK'daki kariyerinin sonlandırılması anlamına gelen atamanın ölçüsüz olduğunu vurgulamıştır.
4. Mahkeme 2/5/2016 tarihli kararıyla davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; BSİD'in idari teşkilatın işleyişinden ve koordinasyonundan birincil derecede sorumlu makam olan Başbakanlığa danışmanlık yapmak üzere kurulduğunu, hiyerarşi bakımından SPK'dan daha üst konumda olduğunu ve başvurucunun özlük haklarının naklen atama işleminden etkilenmediğini ifade etmiştir. Nihayetinde dava konusu naklen atama işleminin kamu yararı ve hizmet gerekleri ile örtüştüğü sonucuyla işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Anılan karar, temyiz ve karar düzeltme kanun yollarından geçerek 26/5/2021 tarihinde kesinleşmiştir.
5. Başvurucu, nihai kararı 22/1/2021 tarihinde öğrendikten sonra 19/2/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
6. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
7. Başvurucu, adli yardım talebinde bulunmuştur. Başvurucunun adli yardım talebinin 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 339. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca geçici olarak kabulüne karar verilmesi gerekir.
8. Başvurucu; kanunilik şartını taşımayan bir kuralla SPK'daki kariyerinin istemi dışında sonlandırıldığını ve atandığı kurumda gerekli çalışma şartlarının sağlanmadığını belirterek bu durumun başkaları ile ilişki kurma ve geliştirme kapasitesini zayıflatması, sosyal ve mesleki itibarı üzerinde ciddi sonuçlara yol açması nedeniyle özel hayata saygı hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
9. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, başvurucunun temel hak ve hürriyetlerinin ihlal edilip edilmediği konusunda yapılacak incelemede Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri ile somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
10. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan [1. B.], B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Mesleki hayata ilişkin şikâyetler özel hayata saygı hakkının otomatik olarak uygulanabilirliğini sağlamamaktadır. Öte yandan kişinin özel hayatıyla ilgili hususların mesleki hayatıyla ilgili tasarruflara esas alınması veyahut özel hayata ilişkin herhangi bir nedene dayanmayan ancak kişilerin özel hayatı üzerinde ciddi etki doğuran müdahalelerin söz konusu olması hâlinde özel hayata saygı hakkı kapsamında inceleme yapılabilir. Anayasa Mahkemesi, mesleki hayatla ilgili tasarrufların sonucu itibarıyla özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenebilmesi için öncelikle iddia olunan etkinin asgari ağırlık düzeyini aşmış olması gerektiğini kabul etmektedir. Bu kapsamda muhatap kişilerde meydana gelen veya gelebilecek olan üzüntü, endişe, gelecek kaygısı ya da korku gibi duyguların özel hayatlarına olan somut etkileri ve yansımaları dikkate alınacağından bu konularda yeterli ve ikna edici açıklamalarda bulunulması ve iddiaların delillendirilmesi gerekmektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Tamer Mahmutoğlu [GK], B. No: 2017/38953, 23/7/2020, §§ 85-89; C.A. (3) [GK], B. No: 2018/10286, 2/7/2020, §§ 91-96).
11. Somut olayda, başvurucunun özel hayatıyla ilgili hususların mesleki hayatıyla ilgili bir tasarrufa esas alındığına dair herhangi bir iddiası bulunmamaktadır. Bu bağlamda başvurucunun mesleki hayatına yönelen atama işleminin sonucu itibarıyla özel hayata saygı hakkı kapsamında uygulanabilirliğinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Başvurucunun kariyeri sermaye piyasası üzerine olup BSİD bünyesinde atandığı raportör kadrosunda da bu tecrübesinden faydalanmanın hedeflendiği açıktır. Buna göre başvuruya konu naklen atama işlemi her ne kadar bir kurum değişikliğine yol açmış olsa da kariyer kavramının bir meslekte zaman ve emek harcayarak elde edilen aşama, başarı ve uzmanlık olduğu; dolayısıyla mekânsal bir unsuru içermediği dikkate alındığında başvurucunun kariyerinin atama işleminden otomatik olarak olumsuz etkilendiği söylenemez.
12. Bununla birlikte başvurucu, BSİD’de kendisine uygun çalışma koşullarının sağlanmadığını, başkalarıyla ilişki kurma kapasitesinin zayıfladığını ve sürecin sosyal ve mesleki itibarı üzerinde ciddi sonuçlar doğurduğunu ileri sürmüşse de bu iddialarını yeterli ve ikna edici açıklamalar üzerinden somut delillerle destekleyememiştir. Dolayısıyla naklen atama işleminin başvurucunun özel hayatının ciddi şekilde etkilediğini ve bu etkinin belirli bir ağırlık düzeyine ulaştığını kabul etmek mümkün değildir. Bu bağlamda başvurunun yargı kararlarının açık ve bariz takdir hatasıyla verildiğine ve yeterli gerekçe içermeksizin oluşturulduğuna ilişkin şikâyetler bakımından hakkaniyete uygun yargılanma hakkı ile gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmesinin uygun olacağı değerlendirilmiştir.
A. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
13. Başvurucu; yargı kararlarında atama işleminin nasıl kamu yararı ve hizmet gerekleri kapsamında yapıldığının açıklanmadığını ve kararların açık ve bariz takdir hatasıyla verildiğini belirterek hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
14. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlık konusunda varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (konuya ilişkin birçok karar arasından bkz. Ahmet Sağlam [2. B.], B. No: 2013/3351, 18/9/2013).
15. Ancak temel hak ve özgürlüklere müdahalenin söz konusu olduğu durumlarda mahkemelerin takdir ve değerlendirmelerinin Anayasa'daki güvencelere etkisini nihai olarak değerlendirecek merci Anayasa Mahkemesidir. Bu itibarla Anayasa'da öngörülen güvenceler dikkate alınarak bireysel başvuru kapsamındaki temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğine ilişkin herhangi bir inceleme kanun yolunda gözetilmesi gereken hususun incelenmesi olarak nitelendirilemez (Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, § 53).
16. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi, çok istisnai durumlarda temel hak ve özgürlüklerden biri ile doğrudan ilgili olmayan bir şikâyeti kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin yasak kapsamına girmeden inceleyebilir. Açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsıldığı ve adil yargılama hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvencelerin anlamsız hâle geldiği çok istisnai hâllerde aslında yargılamanın sonucuna ilişkin olan bu durumun bizatihi kendisi usule ilişkin bir güvenceye dönüşmüş olur. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin mahkemelerin değerlendirmelerinin usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getirip getirmediğini ve açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsılıp sarsılmadığını incelemesi, yargılamanın sonucunu değerlendirdiği anlamına gelmez. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi mahkemelerin delillerle ilgili değerlendirmelerine ancak açık bir keyfîlik ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getiren bir uygulama varsa müdahale edebilecektir (Ferhat Kara [GK], B. No: 2018/15231, 4/6/2020, § 149; M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 83).
17. Buna göre dava dosyasına yansıyan tespitlerin detaylı olarak ilk derece mahkemesi kararına işlendiği ve bu bağlamda başvurucunun mesleği, atandığı kurumun özellikleri ve özlük hakları gibi somut olayın koşullarının değerlendirilerek dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığına karar verildiği anlaşıldığından yapılan yargısal değerlendirmelerin hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasına yönelik olduğu ve bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir unsur içermediği kabul edilmelidir.
18. Bu itibarla somut olayda başvurucunun ileri sürdüğü iddiaların yargılama mercilerince delillerin değerlendirilmesine ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olduğu, mahkeme kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddiasının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmıştır.
19. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
20. Başvurucu yargı kararlarının yeterli gerekçe ve değerlendirme içermeksizin oluşturulduğunu ileri sürerek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
21. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı, kişilerin hakkaniyete uygun bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve bu amaca uygunluk yönünden yargılamanın denetlenmesini amaçlamaktadır. Mahkeme kararlarının, davanın temel maddi ve hukuki sorunları ile taraflarca ileri sürülen ve davanın sonucunu etkileyen iddia ve itirazlar hakkında delillerle bağ kurulmak suretiyle yeterli gerekçe içermesi zorunludur. Uyuşmazlığın hukuki ve maddi sorunlarıyla ilgisiz değerlendirmelere kararda yer verilmesi de gerekçeli karar hakkıyla bağdaşmamaktadır. Karar gerekçesinin belirtilen unsurları taşıması, yargılamanın adil yargılanma hakkı güvencelerine uygun şekilde yürütülüp yürütülmediğinin taraflarca öğrenilmesini sağladığı gibi ayrıca demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (bazı eklemeler ve farklılıklarla birlikte bkz. Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
22. Diğer taraftan kanun yolu incelemesi yapan merciin, yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya aynı atıfla kararına yansıtması, kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından yeterli görülebilir. Bununla birlikte ilk derece mahkemesince karşılanmayan veya ancak ilk defa kanun yolu merciine ileri sürülebilecek nitelikteki esaslı iddia ve itirazların kanun yolu merciince de değerlendirilmemesi gerekçeli karar hakkının ihlaline yol açabilir (bazı eklemeler ve farklılıklarla birlikte bkz. Mehmet Yavuz [1.B.], B. No: 2013/2995, 20/2/2014, § 51).
23. Somut olayda, hem Mahkeme hem de kanun yolu mercileri tarafından başvurucunun iddia ve itirazları ile tüm dosya kapsamı dikkate alınarak hukukun genel ilkeleri ve ilgili mevzuat yorumlanmak suretiyle davanın reddine karar verildiği görülmektedir. Dolayısıyla yargı kararlarında gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.
24. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin GEÇİCİ OLARAK KABULÜNE,
B. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Adli yardım talebinin kabulü ile geçici olarak muaf tutulan 487,60 TL harçtan ibaret yargılama giderinin 6100 sayılı Kanun’un 339. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvurucudan TAHSİLİNE,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 29/4/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.