TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SERKAN KAPLAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2021/12977)
|
|
Karar Tarihi: 26/2/2025
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Recai AKYEL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
|
|
Muhterem İNCE
|
Raportör
|
:
|
Eren Can BENAKAY
|
Başvurucu
|
:
|
Serkan KAPLAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Turan ZEKİ
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; işverenle güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesiyle iş sözleşmesinin feshedilmesi üzerine açılan işe iade davasında, davanın sonucuna etkili iddianın kararda karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ve uzun süren yargılama nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Başvurucu, 2011 yılında Kırıkkale İl Emniyet Müdürlüğünde (Emniyet Müdürlüğü) şoför olarak çalışmaya başlamıştır. Başvurucu hakkında "Anayasaya aykırı bir ideolojiyi yaymaya çalışmak, terör ve şiddet olaylarına karışmak veya sabotaja yönelik fiillerde bulunmak" iddiasıyla disiplin soruşturması başlatılmıştır. Disiplin soruşturması sonucunda başvurucu, Kırıkkale Valiliği İl Emniyet Müdürlüğü İşçi Disiplin Kurulu tarafından 26/6/2018 tarihinde işten çıkarılmasına dair disiplin cezası ile cezalandırılmıştır. Bu ceza uyarınca başvurunun iş akdi tek taraflı olarak 29/6/2018 tarihinde feshedilmiştir.
3. Başvurucu, işten çıkarılmasına dair disiplin cezasının iptali ile feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesi talebiyle 13/7/2018 tarihinde dava açmıştır. Dava dilekçesinde; terör örgütü propagandası yapma suçundan başlayan yargılamanın hâlen derdest olduğunu, buna rağmen ceza yargılamasına dayanarak iş akdinin feshedilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini belirtmiştir. Terör örgütü propagandası yapmak suçu ile disiplin soruşturmasının başlamasına sebep olan iddia ile bağlantısının bulunmadığını, bu nedenle verilen cezanın ve yapılan feshin haksız ve hukuka aykırı olduğunu ifade etmiştir.
4. Kırıkkale 1. İş Mahkemesi (Mahkeme) 5/3/2020 tarihinde davayı kabul ederek disiplin cezasının iptali ile yapılan feshin geçersizliğine ve başvurucunun işe iadesine karar vermiştir. Kararda; başvurucu hakkında "terör örgütü propagandası yapma" suçundan yapılan yargılamada beraatine karar verildiğini ve beraat kararında, araç içinde iki kişi arasında gerçekleşen konuşma sırasında söylenilen sözlerin terör örgütünün propagandasını yapma veya suç ve suçluyu övme suçlarının unsurlarını oluşturmadığının tespit edildiğini belirtmiştir. Başvurucunun disiplin cezasına dayanak suçu işlemediğinin mahkeme kararı ile sabit olması karşısında disiplin cezasının hukuka aykırı olduğunu ifade etmiştir. Disiplin cezasının iptalinin gerekmesine bağlı olarak başvurucunun iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedene dayanmadığı sonucuna varmıştır.
5. İçişleri Bakanlığı 11/8/2020 tarihinde karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
6. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 27/1/2021 tarihinde istinaf başvurusunu kabul ederek mahkeme kararını kaldırmış ve davanın reddine kesin olarak karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:
"Davacının Kırıkkale C. Başsavcılığı'nın 08/11/2016 gün ve 2016/217 Esas sayılı iddianamesinde belirtilen ve kendisi ile birliktetanık arasında otomobil içerisinde başka bir kimsenin bulunmadığı bir ortamda gerçekleşen konuşması sırasında söylediği ve ceza yargılamasına konusözlerinin, suçu ve suçluyu övme suçunun yasal unsurlarını taşımadığı ancak bu durumundavalı işveren açısından davacı işçisine karşı duyduğu şüphe ve aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açacak nitelikte olup iş ilişkisinin işveren açısından devam ettirilmesi beklenemez. Davacının suçun unsurlarının oluşmaması nedeniyle beraat etmiş olması dikkate alındığında, feshin haklı nedene dayanıp dayanmadığının ileride açılması muhtemel kıdem ve ihbar tazminat davasında değerlendirilebilecek bir husus olduğu, bu aşamada feshin geçerli nedene dayandığı anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle, asıl davada istenilen disiplin cezasının iptali ile birleşen davada istenilen işe iade taleplerinin ayrı ayrı reddine karar verilmesi gerekirken kabulü yönünden hüküm kurulması isabetsiz olmuştur. "
7. Başvurucu hakkında "terör örgütü propagandası yapma" suçundan açılan kamu davası sonucunda Kırıkkale 1. Ağır Ceza Mahkemesi, 13/2/2018 tarihinde başvurucunun 8 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesi 12/12/2019 tarihinde bu kararı kaldırmış ve başvurucunun beraatine kesin olarak karar vermiştir. Kararda, otomobil içinde aralarında geçen konuşma sırasında başvurucunun terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek, övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde tanıtmayı, benimsetmeyi ve yaymayı gerektirecek bir beyanının tespit edilemediği belirtilmiştir.
8. Nihai karar başvurucu vekili tarafından Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden 8/3/2021 tarihinde öğrenilmiş ve aynı tarihte bireysel başvuruda bulunulmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Gerekçeli Karar Hakkının ihlal Edildiğine İlişkin İddia
9. Başvurucu tarafından, Bölge Adliye Mahkemesi kararında makul bir gerekçe bulunmadığı ve kendisi tarafından söylendiği iddia edilen sözlerin söylenip söylenmediği konusunda inceleme yapılmadığı belirtilmiştir. Ceza yargılamasında belirtilen sözlerin propaganda niteliğinde olmaması nedeniyle beraat kararı verilmesine karşın Bölge Adliye Mahkemesince herhangi bir değerlendirme yapılmadığı, güven ilişkisinin nasıl zedelendiğine dair yeterli bir açıklama ortaya konulmadığı ileri sürülerek adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddia edilmiştir.
10. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, gerek İş Mahkemesinin gerekse Bölge Adliye Mahkemesinin uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu ve kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini gerekçelendirdiği ve bu suretle hükmün kesinleştiği belirtilmiştir. Mahkemelerce ilgili hukuk kuralları yorumlanarak varılan sonuç ve bu sonuca ilişkin gerekçelerin açıkça keyfî olduğu veya bariz bir takdir hatası içerdiğinin söylenip söylenemeyeceği ile başvurucunun şikâyetlerinin kanun yolu şikâyeti niteliğinde olup olmadığı hususlarının yapılacak kabul edilebilirlik incelemesinde dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir.
11. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanında, bireysel başvuru formunda belirttiği hususları yinelemiştir.
12. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
13. Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsamaktadır (daha geniş değerlendirme için bkz. Abdullah Topçu [1. B.], B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75). Nitekim Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı yanıt vermesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak mahkemeler, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi [1. B.], B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) mahkemelerin davanın esas sorunlarını inceledikleri gerekçeli karardan anlaşılmalıdır. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve şartlarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt vermeyi gerektiren usul veya esasa dair iddiaları cevapsız bırakması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).
14. Başvurucu Emniyet Müdürlüğü nezdinde şoför olarak görev yapmaktayken hakkında başlatılan disiplin soruşturması sonucunda "Anayasaya aykırı bir ideolojiyi yaymaya çalışmak, terör ve şiddet olaylarına karışmak veya sabotaja yönelik fiilde bulunmak" nedeniyle işten çıkarılma disiplin cezası ile cezalandırılmıştır. Bunun üzerine başvurucunun iş akdi tek taraflı olarak feshedilmiştir. Mahkemece, başvurucunun "terör örgütü propagandası yapma" suçuna dair yapılan kovuşturma sonucunda beraat ettiği ve disiplin cezasına dayanak fiilin suç olmaması nedeniyle disiplin cezasının hukuka aykırı olduğu belirtilmiştir. Hukuka aykırı cezaya dayanılarak yapılan feshin de geçersiz olduğu ifade edilmiştir.
15. Bölge Adliye Mahkemesi tarafından başvurucunun söylediği sözler suç unsuru taşımasa da söz konusu sözler nedeniyle işverenin şüphe duymasının makul olduğu ve feshin en azından geçerli bir nedene dayandığı ifade edilerek dava reddedilmiştir.
16. Şüphe feshinin mahiyeti gereği ispatı beklenemese de Yargıtay içtihadında kabul edildiği üzere şüphenin işçinin kişiliğinde bulunan bir sebebe dayanması, bu sebebin de ciddi, önemli ve somut nitelikte objektif olay ve vakıalar ile desteklenmesi gerekmektedir (çok sayıda karar arasında bkz. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 3/10/2018 tarihli ve E.2018/10430, K.2018/20956 sayılı; 26/11/2018 tarihli ve E.2018/11097, K.2018/25472 sayılı kararı). Aksi hâldehukuk devletinin bir gereği olan hukuki güvenlik ilkesine aykırı bir şekilde keyfî uygulamaların gündeme gelmesi söz konusu olabilecektir.
17. Buitibarla, şüphe feshi gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda, özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önem arz etmektedir. Bu kapsamda şüpheye neden olan durum veya olayın/vakıanın -Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi- doğrudan işçinin şahsından kaynaklanması, millî güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olması gerekmektedir. Yine bu noktada mahkemelerce söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi, keyfîliğin önüne geçebilmek adına önem arz etmektedir. Söz konusu kriterlerin -özellikle millî güvenlik ile ilgili hususlarda- esnek değerlendirilebileceği düşünülse dahi bu durumda da makul ve hakkaniyetli bir şekilde mevzunun ele alınması, hem işçi yönünden hem işveren yönünden adil bir denge kurulması icap etmektedir.
18. Bölge Adliye Mahkemesi, başvurucunun sarf ettiği sözlerin neler olduğunu kararında belirtmediği gibi bu sözlerin işveren ile arasında bulunan güven ilişkisini nasıl zedelediğini açıklamamıştır. Öte yandan başvurucu ceza yargılaması neticesinde beraat etmiş olsa da ceza yargılamasında yer alan bilgi ve belgelere ulaşılarak söz konusu verilerin iş akdinin feshine olan etkisinin değerlendirilmesinin önünde -masumiyet karinesine uygun olmak koşuluyla- herhangi bir engel bulunmamaktadır. Bölge Adliye Mahkemesi ceza yargılamasında yer alan verileri değerlendirerek feshin hukuka uygun olup olmadığı konusunda görüşünü ortaya koymalıdır.
19. Sonuç olarak gerekçeli kararda, işveren yönünden başvurucu ile işveren arasındaki güven ilişkisinin sarsılmasına neden olan olay ve olgulara dair yeterli inceleme ve araştırma yapılmadığı, başvurucunun yargılamanın esasına tesir eder nitelikteki iddia ve itirazlarının incelenmediği ve bu iddiaların karşılanmadığı görülmüştür. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
20. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
21. Başvurucu tarafından suçların ve cezaların kanuniliği ilkesinin ve masumiyet karinesinin de ihlal edildiğinin ileri sürüldüğü görülmekte ise de gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden diğer ihlal iddiaları hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca birinceleme yapılmasının gerek olmadığı değerlendirilmiştir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Tazminat Komisyonunun Görevleri ile Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Kanun’da değişiklik yapan 2/3/2024 tarihli ve 7499 sayılı Kanun uyarınca üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine makul süre şikâyetlerinin Tazminat Komisyonu tarafından inceleneceği düzenlenmiştir. Nitekim Anayasa Mahkemesi Ahmet Kartalkuş kararında ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna ulaşmıştır (Ahmet Kartalkuş, B. No: 2019/39635, 19/3/2024). Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
24. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
25. Başvurucu; ihlalin tespitine, yeniden yargılama yapılmasına ve 100.000 TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
26. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
27. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır.Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.
28. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Diğer ihlal iddialarının İNCELENMESİNE GEREK OLMADIĞINA,
D. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesi (E.2020/2744, K.2021/96) iletilmek üzere Kırıkkale 1. İş Mahkemesine (E.2018/338, K.2020/74)GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
F. 487,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.487,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 26/2/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.