TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
CÜNEYT HÜDÜR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2021/15020)
|
|
Karar Tarihi: 27/11/2024
|
R.G. Tarih ve Sayı: 23/5/2025 - 32908
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Basri BAĞCI
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
|
|
Ömer ÇINAR
|
Raportör
|
:
|
Duygu KALUKÇU
|
Başvurucu
|
:
|
Cüneyt HÜDÜR
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet Emin ERDEM
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, kambiyo senetlerinden kaynaklanan sebepsiz iktisap gerekçesiyle açılan alacak davasında delillerin hatalı değerlendirilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu, bir kamu bankasının müşterisi olan M.D.nin kredi borcuna mahsuben üç çeki keşide etmiş ve bu çekleri M.D. bankaya ciro etmiştir. Çeklerin karşılıksız çıkması üzerine banka tarafından ilamsız icra takibi başlatılmış ancak başvurucunun itirazı üzerine takip durmuştur. Bunun üzerine banka, alacağının tahsili için genel hükümlere göre sebepsiz iktisap koşullarının doğduğunu ileri sürmüş; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla asıl alacak tutarına dava tarihinden itibaren %9 yasal faiz işletilmesi talebiyle alacak davası açmıştır.
3. Başvurucu; cevap dilekçesinde çekin mal alımı karşılığı düzenlendiğini ve bu kapsamda başka bir banka aracılığı ile borcun ödendiğini, buna ilişkin olarak tanık dinletmek istediğini belirtmiştir. Çekin konusunu oluşturan borç ödendiği hâlde banka tarafından çekin arkasının yazdırılmadığını ve iade edilmediğini, borcun ödenmesinin ardından iki yıl geçtikten sonra karşılıksız çekten dolayı başlatılan icra takibinin usul ve kanuna aykırı olduğunu, takibin kötü niyetle başlatıldığını ileri sürmüştür.
4. İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesinde (Mahkeme) görülen yargılamada 8/5/2018 tarihli karar ile davanın reddine hükmedilmiştir. Mahkeme kararının gerekçesinde, başvurucu tarafından üç vadede borcun ödendiğinin tespit edildiği, nitekim çek lehtarı olan M.D. tarafından bankaya hitaben çekin takastan çekilmesi talebiyle dilekçe ibraz edildiği, buna mukabil bankanın çeki iade etmediği tespiti yapılmıştır. Mahkeme, çek bedelinin ödendiğinin başvurucunun sunduğu dekontlarla tereddüde yer vermeyecek şekilde ispat edildiğini belirtmiş; sebepsiz iktisap oluşmadığına kanaat getirmiştir.
5. Davacı banka, gerekçeli karara karşı istinaf talebinde bulunmuş; çekin takastan çekilmesi talepli dilekçenin kendisine sunulmadığını, çekin temlik cirosu ile kendisine devredildiğini, bu sebeple başvurucunun ödeme definin kendisine karşı ileri sürülemeyeceğini, çekin kötü niyetli olarak iktisap edildiğinin de ispat edilemediğini belirterek davanın kabulünü talep etmiştir.
6. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) tarafından yapılan istinaf incelemesi neticesinde 24/10/2019 tarihli karar ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine hükmedilmiştir. Karar gerekçesinde, başvurucu tarafından çekin keşide edilmesinden sonra yapılan ödemelerin iyi niyetli ödemeler olduğunun kabulü gerektiği belirtilmiştir. Buna göre ödemelerin başka bir firma adına yapıldığı görülmekte ise de başvurucunun bu firmalar arasında bağlantı olduğunun ileri sürdüğü, davacı bankanın da aksi yönde bir iddiası olmadığı belirtilmiştir. Banka tarafından sunulan kayıtlarda lehtar adına düzenlenen kredi sözleşmesinde ödemenin yapıldığı firma ve yetkilisinin kefil oldukları, ayrıca lehtara ait sözleşmeler ile birlikte ödemenin yapıldığı firma tarafından düzenlenen sözleşmelerin de bir arada sunulduğunu belirten Bölge Adliye Mahkemesi, bu durumda ödemelerin lehtara yapıldığının kabulü gerektiği, lehtarın ilk ödemeden sonra çekin takastan çekilmesi talebinde bulunmasının da bu kanıyı güçlendirdiği ifade edilmiştir.
7. Davacı tarafından karara karşı temyiz kanun yoluna gidilmiştir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi tarafından yapılan inceleme neticesinde 1/7/2020 tarihli karar ile bozmaya hükmedilmiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucunun davacı aleyhine sebepsiz zenginleşmediğini ispat etmesi gerektiği belirtilmiştir. Buna göre yapılan incelemede başvurucunun çek bedelini ödediğine ilişkin ibraz ettiği dekontlara göre ödemelerin lehtar dahi olmayan dava dışı bir firmaya davacı bankanın çekleri ciro ile devraldığı tarihten sonra yapıldığı, ayrıca sunulan dekontlarda ödemelerin dava konusu çeklere ilişkin olarak yapıldığına dair hiçbir açıklama yer almadığı tespiti yapılmış; davacı bankanın tüm aşamalarda bu çekler nedeniyle başvurucunun kendisine borçlu olduğunu iddia ettiği hususu da gözetildiğinde bu ödemeleri kabul ettiği yahut bu ödemelere karşı çıkmadığı yönünde bir değerlendirme yapılamayacağı ifade edilmiştir.
8. Bozma kararı sonrası dosya kendisine gelen Bölge Adliye Mahkemesi 10/2/2021 tarihli duruşmada "... Gerekçesi yazılacak kararda açıklanacağı üzere" ibaresi ile kesin nitelikli olmak üzere bozmaya uymak suretiyle davanın kısmen kabulü/kısmen reddi ile bir kısım alacağın davacı bankaya ödenmesine hükmetmiştir.
9. Nihai karar 10/2/2021 tarihli karar duruşmasında başvurucu vekiline tefhim edilmiş, tebliğ tarihi tespit edilememekle birlikte başvuru formunda 24/2/2021 tarihinde nihai karardan haberdar olunduğu belirtilmiş ve 16/3/2021 tarihinde bireysel başvuru yapılmıştır.
10. Komisyon aşamasında başvurunun kabul edilebilirliği konusunda oybirliği sağlanamaması nedeniyle başvurunun kabul edilebilirlik hususu değerlendirilmeden Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
11. Başvurucu; yargı mercilerince somut olayın hatalı değerlendirildiğini, bu kapsamda gerekçeli kararın hakkaniyete aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Lehtar ile çeklerin ödemesinin yapıldığı firmanın birbirleri ile bağlantılı olduğunu, iki firmaya ilişkin de genel vekâlet yetkisinin aynı kişide bulunduğunu, bu sebeple genel vekâlet yetkisine sahip U.D.nin kendisine bildirdiği banka hesabına ödeme yaptığını belirten başvurucu, ödeme sonrasında davacı bankanın bahsi geçen çeki tarafına teslim etmesi gerektiği hâlde elinde tutmaya devam ettiğini ve ödemelerin üzerinden iki yıl geçtikten sonra takip başlattığını, bu durumun iyi niyetli olmadığını belirtmiştir. Her ne kadar çek bedeline istinaden ödemelerin yapıldığı dekontlara yazılmamış ise de üç parça hâlinde yapılan ödemelerin çek bedeli ile aynı olduğunu, ödemenin çeklere istinaden yapıldığına ilişkin M.D. ile U.D.yi tanık olarak dinletmek istediği hâlde talebinin karşılanmadığını ifade etmiş ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
12. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, bireysel başvuru süresinin tefhimden itibaren mi tebliğden itibaren mi başlayacağı hususunda Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadı ve ilgili mevzuat kapsamında değerlendirilme yapılması gerektiği; başvurunun esasına ilişkin olarak da yine Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadı kapsamında kanun yolunda incelenmesi gereken hususların ileri sürülüp sürülmediği hususu gözetilerek karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
13. Bireysel başvurunun ön şartlarından biri de otuz günlük süre kuralıdır. Başvurunun her aşamasında sürenin dikkate alınması gerekir (Deniz Baykal, B. No: 2013/7521, 4/12/2013, § 32). 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde bireysel başvuru yapılması gerekmektedir. Anılan düzenlemelerde başvuru yolu öngörülen durumlarda bireysel başvuru süresinin başlangıcına ilişkin olarak başvuru yollarının tüketildiği tarihten söz edilmekte ise de haberdar olunmayan bir hususta başvuru yapılamayacağı dikkate alınarak bu ibarenin nihai kararın gerekçesinin öğrenildiği tarih olarak anlaşılması gerekir (A. C. ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1827, 25/2/2016, § 25). Başvuru süresinin başlangıç tarihinin belirlenmesi hususunda başvurucunun nihai karardan yeterince bilgi sahibi olması aranacaktır. Bu noktada, nihai kararın tebliğinin öngörüldüğü hâllerde tebliğ tarihinin, tebliğ şartı öngörülmeyen hâllerde ise başvurucunun kararın içeriğini kesin olarak öğrenebildiği tarihin esas alınması gerekir (Taner Kurban, B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 21).
14. Başvuruya konu olayda 10/2/2021 tarihli karar duruşmasında gerekçesi daha sonra yazılmak üzere davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine hükmedildiği taraf vekillerine tefhim edilmiş, gerekçeli karar 12/2/2021 tarihinde yazılmış, 19/2/2021 tarihinde Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi'ne (UYAP) girilmiş ve aynı tarihte başvurucu tarafından açılarak okunduğu tespit edilmiştir.
15. Özellikle bozmaya uyma kararı ile birlikte önceki kararlardan farklı bir sonuca varıldığı ve bunun gerekçesine ilişkin ayrıntılı açıklamalar yapıldığı gözetildiğinde hiçbir gerekçenin yer almadığı kısa kararın tefhimi ile bireysel başvuru süresinin başladığını söylemek mümkün görünmemektedir. Zira bu durumda bireysel başvuru yapılabilmesi için nihai kararın gerekçesiyle birlikte öğrenildiğinden bahsedilemeyecektir. Benzer bir durumun incelendiği Rüstem Gül (B. No: 2021/26038, 22/11/2023) kararında Anayasa Mahkemesi gerekçesi açıklanmamış bir hükmün tefhim edilmiş bir hüküm olarak sayılmayacağını, gerekçeli karar tebliğ ya da tefhim edilmeden kanun yoluna başvurma süresinin başlamayacağını belirtmiştir. Anılan kararda, başvurucunun kısa kararla birlikte kararın gerekçesini öğrenemediği, dolayısıyla karar gerekçesini bilmeyen başvurucudan kısa kararın tefhiminden itibaren istinaf kanun yoluna başvurmasını beklemenin başvurucuya ağır bir külfet yüklediği bu durumda kanun yolu merciinin somut olayın şartlarında istinaf süresini ilk derece mahkemesi kararının gerekçesi açıklanmadan tefhim tarihinden itibaren başlatmasına ilişkin yorumunun öngörülemez nitelikte olduğu, başvurucunun katlanmak zorunda kaldığı külfetin hedeflenen meşru amaçla orantısız olduğu, müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna ulaşmıştır (anılan kararda bkz. §§ 41, 42). Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
16. Öte yandan öğrenme, gerekçeli kararın tebliği ile sınırlı olarak gerçekleşmez; başka şekillerde de öğrenme söz konusu olabilir. Başvurucunun nihai kararın gerekçesini dava dosyasını incelemek suretiyle öğrenmesi mümkündür. Bu doğrultuda dosyadan suret alınması gibi hâllerde başvurucunun gerekçeli kararı öğrendiği kabul edilebilir. Başvurucuların nihai kararın gerekçesini öğrendiklerini beyan ettikleri tarih de bireysel başvuru süresinin başlangıcı olarak ele alınabilir (İlyas Türedi, B. No: 2013/1267, 13/6/2013, §§ 21, 22). Başvuruya konu olayda da mahkeme ilamına ilişkin olarak UYAP evrak işlem kütüğü üzerinde yapılan incelemede ilgili kararın başvurucu tarafından 19/2/2021 tarihinde açılarak okunduğu tespit edilmiştir. Böyle bir durumda işlem yapılırken nihai kararın sonucunun öğrenildiği kabul edileceğinden bireysel başvuru süresinin bu tarihten başlatılması gerekir (benzer değerlendirme için bkz. Hüseyin Aşkan, B. No: 2017/15649, 21/7/2020).
17. Sonuç olarak başvuruya konu nihai kararın başvurucu tarafından 19/2/2021 tarihinde öğrenildiği, bu tarihten itibaren otuz gün içinde 16/3/2021 tarihinde yapılan başvurunun süresinde olduğu değerlendirilmiştir.
18. Başvurucunun şikâyetlerinin özü, eksik inceleme ile delillerin toplanmadığı, tanık dinletme talebinin karşılanmadığı, tüm bunların neticesinde somut olayın hatalı değerlendirilmesi suretiyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
19. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).
20. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlık konusunda varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (konuya ilişkin birçok karar arasından bkz. Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013).
21. Ancak temel hak ve özgürlüklere müdahalenin söz konusu olduğu durumlarda yargı mercilerinin takdir ve değerlendirmelerinin Anayasa'daki güvencelere etkisini nihai olarak değerlendirecek merci, Anayasa Mahkemesidir. Bu itibarla Anayasa'da öngörülen güvenceler dikkate alınarak bireysel başvuru kapsamındaki temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğine ilişkin herhangi bir inceleme kanun yolunda gözetilmesi gereken hususun incelenmesi olarak nitelendirilemez (Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, § 53).
22. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi çok istisnai durumlarda temel hak ve özgürlüklerden biri ile doğrudan ilgili olmayan bir şikâyeti kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin yasak kapsamına girmeden inceleyebilir. Açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsıldığı ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvencelerin anlamsız hâle geldiği çok istisnai durumlarda aslında yargılamanın sonucuna ilişkin olan bu durumun bizatihi kendisi usule ilişkin bir güvenceye dönüşmüş olur. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin yargı mercilerinin değerlendirmelerinin usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getirip getirmediğini ve açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsılıp sarsılmadığını incelemesi, yargılamanın sonucunu değerlendirdiği anlamına gelmez. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi yargı mercilerinin delillerle ilgili değerlendirmelerine ancak açık bir keyfîlik ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getiren bir uygulama varsa müdahale edebilecektir (Ferhat Kara [GK], B. No: 2018/15231, 4/6/2020, § 149; M.B., § 83).
23. Somut olayda uyuşmazlığın dava konusu çeklerin davacı bankaya cirosunun temlik cirosu veya tahsil cirosu olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre başvurucunun dava dışı firmaya yaptığı ödemeyi davacı bankaya karşı ileri sürüp süremeyeceği noktasında toplandığı anlaşılmaktadır. Yargılama sürecinde yapılan incelemelerde lehtar ile ödeme yapılan firma arasındaki bağlantı ortaya konulmuş ancak Yargıtay tarafından yapılan değerlendirme neticesinde bu bağlantının kambiyo senedinde yer alan borcun ödendiğinin ispatı konusunda yeterli olmadığı sonucuna varılmış ve davanın kısmen kabulüne hükmedilmiştir. Başvurucu her ne kadar ödeme yapılan firma yetkilisini tanık olarak dinletme talebinin karşılanmadığını ileri sürmüş ise de yargılamanın bütününe bakıldığında yargı mercilerince tanık dinletilmek istenen hususun zaten aydınlatıldığı ancak başvurucunun iddialarını ispata yeter olmadığı yönünde değerlendirme yapıldığı görülmüştür. Bu kapsamda başvurucunun iddia ettiği dava dışı firmaya yaptığı ödemenin davacı bankaya karşı ileri sürülüp sürülemeyeceği konusunun mahkemelerin hukuki değerlendirmesine ilişkin olduğu ve bu hususun kanun yolu şikâyeti kapsamında kaldığı kanaatine varılmıştır.
24. Başvuru konusu olayda yargı mercilerince tarafların iddia ve itirazlarının incelendiği, bilgi ve belgelerin toplandığı ve tüm dosya kapsamında inceleme yapılmak suretiyle bir sonuca varıldığı görülmekte; başvurucunun ileri sürdüğü iddiaların delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olduğu, mahkeme kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmıştır.
25. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 27/11/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.