logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Deniz Aydın [2. B.], B. No: 2021/19634, 26/3/2025, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

DENİZ AYDIN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/19634)

 

Karar Tarihi: 26/3/2025

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Hasan HÜZMELİ

Başvurucu

:

Deniz AYDIN

Vekili

:

Av. Zeycan BALCI

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; farklı etkinliklerde gerçekleştirilen bazı eylemler nedeniyle görevi yaptırmamak için direnme suçundan cezalandırılma ve kolluk görevlilerinin barışçıl bir etkinliğe hukuka aykırı müdahalesi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 27/4/2021 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. 1985 doğumlu olan başvurucu, olay tarihinde Yıldız Teknik Üniversitesinde öğrenci olup İstanbul'da ikamet etmektedir.

6. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) 18/10/2012 tarihli iddianamede, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) isimli oluşumun yapısı, etkinlikleri ve PKK/KCK silahlı terör örgütü ile irtibatını ayrıntılı şekilde açıklamıştır. Anılan iddianameye göre PKK/KCK silahlı terör örgütü ile bağlantılı oluşumlar, HDK çatısı altında birleşerek ülke genelinde alternatif nevruz kutlamalarında eylem birliği kararı almıştır. PKK silahlı terör örgütüne müzahir olduğu belirtilen bir internet sitesindeki haber ve talimatlar doğrultusunda aralarında başvurucunun da olduğu bir grup 18/3/2012 tarihinde Zeytinburnu ilçesindeki Kazlıçeşme Meydanı'nda toplanarak izinsiz nevruz kutlaması yapmak istemiştir. Farklı güzergâhlardan alana girmek isteyen topluluk, terör örgütü lideri A.Ö. ve terör örgütü lehine sloganlar atmış; örgütsel nitelikte pankart ve flamalar taşımış, yolları trafiğe kapatıp barikatlar kurmuş; işyerlerine, otobüs duraklarına, bankalara ve bankamatiklere özel ve kamuya ait araçlara saldırarak zarar vermiştir. Ayrıca Türk bayrağını asılı olduğu yerden indirdikleri için kendilerine müdahale eden güvenlik güçlerine yakıcı ve yaralayıcı maddelerle saldırmış, terör örgütlerinin amacı doğrultusunda korku ve infial yaratmaya çalışmıştır. Başsavcılık, başvurucunun da aralarında olduğu on bir şüpheli hakkında çeşitli suçlardan iddianame düzenlemiş; öte yandan şüpheliler hakkında mala zarar verme suçundan delil yetersizliği nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Söz konusu iddianamenin başvurucunun görevi yaptırmamak için direnme suçunu işlediği iddiasına ilişkin hükme esas alınan kısmı şöyledir:

"4- Şüpheli Deniz AYDIN:

Nevruz eylemi ile ilgili yapılan tespit: 18/3/2012 günü Fetihkapı Tramvay Durağından Millet Caddesine doğru güvenlik güçlerine taşlı-sopalı saldırı yapan BAĞIMSIZ DEVRİMCİ SINIF PLATFORMU PANKARTI arkasında eylem yapan grup ile birlikte hareket ettiği müdahale anında elinde kırmızı renkli flama bulunduğu tespit edilmiştir.

IMF VE DÜNYA BANKASI PROTESTO EYLEMLERİNDE YAPILAN TESPİT:

Uluslararası Para Fonu (IMF) ile Dünya Bankasının yıllık toplantıları 6-7/10/2009 tarihlerinde İlimiz Şişli ilçesi Kongre Vadisi olarak adlandırılan bölgede ve Taksim civarında yapılmıştır. Terör örgütleri mensupları örgütlerin legal görünümlü yapılanmalarının ardına sığınarak IMF ve Dünya Bankasını protesto maskesi altında izinsiz olarak ve legal olmayan tarzda yürüyüş ve gösteriler düzenlemek istemiş, güvenlik güçlerinin bu duruma müdahalesini bahane ederek olayları korsan gösterilere dönüştürmüş, kamuoyunda güvensizlik ortamı oluşturmak amacıyla kamu binalarına, bankalara, kamu araçlarına ve uluslararası özel işletmelere ve bölgede güvenlik tertibatı alan Emniyet Güçlerine taşlı, sopalı ve molotoflu saldırılarda bulunmuşlardır.

Fotoğraflar incelendiğinde 6/10/2009 TAKSİM IMF İLE İLGİLİ PROTESTOLAR - tem teknik büro ile isimlendirilen klasör içerisinde bulunan fotoğraflardan ENG_5308, ENG_5281, DSC_4260 ile isimlendirilen fotoğrafların izlemesinde Deniz AYDIN'ın bu eyleme katıldığı tespit edilmiştir.

...

GÖZALTINDA BULUNDUĞU SÜRE İÇERİSİNDE YAPILAN TESPİTLER

...

Tespit 2: Gözaltına alındığı sırada şahsın üst araması yapılmak istendiğinde, üstünü aratmayacağını, 'siz benim üzerimi arayamazsınız' şeklinde direndiği ve 'yaşasın devrim ve sosyalizm-baskılar bizi yıldıramaz, insanlık onuru işkenceyi yenecek ve köpekler' şeklinde örgütsel içerikli sloganlar attığı ve görevli memurlara hakaret ettiği, şahsın mukavemetine karşı artan orantılı bir şekilde zor kullanılmak suretiyle üst araması yapılmış ve yapılan işlem kamera ile kayıt altına alınmış, bu hususta tanzim edilen tutanak dosyaya konmuştur.

..."

7. Başvurucu, soruşturma aşamasında alınan 13/4/2012 tarihli ifadesinde nevruz etkinliği nedeniyle 18/3/2012 tarihinde bir grupla birlikte Kazlıçeşme'ye gitmek isterken Sulukule semti yakınlarında polisin biber gazıyla müdahalesi üzerine geri döndüğünü, dosya kapsamındaki fotoğrafların Çağdaş Hukukçular Derneğinin İstiklal Caddesi üzerinde Uluslararası Para Fonunun (IMF) politikalarını protesto etmek amacıyla yaptığı basın açıklaması sırasında çekildiğini, yasa dışı bir eylemi olmadığını savunmuştur. Ayrıca gözaltına alınırken üst araması yapıldığını, emniyet binasında yine üst araması yapılması istenince aynı işleme karşı çıktığını açıklamıştır.

8. 18/3/2012 tarihli eyleme ilişkin görüntü kayıtlarının incelendiği 31/12/2012 tarihli bilirkişi raporunda başvurucunun elinde kırmızı renkli bir flama taşıdığı ve grupla birlikte "Faşizme karşı omuz omuza baskılar bizi yıldıramaz." şeklinde slogan attığının tespit edildiği ifade edilmiştir. Başvurucu 17/1/2013 tarihli savunmasında bilirkişi raporundaki fotoğrafa yönelik olarak gazdan etkilenmesi nedeniyle gözlerinin kapalı olduğunu belirtip polise taş atmadığını, tükürmediğini ve hakaret etmediğini savunmuştur.

9. Yargılama sonucu İstanbul 21. Ağır Ceza Mahkemesi (Ceza Mahkemesi) 26/12/2019 tarihinde, kanuna aykırı olan 18/3/2012 tarihli etkinliğe katılarak polise taş attığından, kolluk görevlilerinin ihtarına rağmen dağılmamakta ısrar ettiğinden ve 6/10/2009-7/10/2009 tarihlerinde gerçekleştirilen protesto gösterisinde izinsiz şekilde yürüyüş yaptığı için gözaltına alındığı sırada "Devrimci irade teslim alınamaz, baskılar bizi yıldıramaz, faşistlerden hesap sorulacak...tek yol devrim kurtuluş sosyalizm." şeklinde slogan attığından ve "Üzerimi arayamazsınız." şeklinde söylemle arama işlemine direndiğinden bahisle 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 32. maddesinin birinci fıkrası gereğince kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşüne katılma, ihtara ve zor kullanmaya rağmen ısrar etme suçundan 9 ay, 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 265. maddesi gereğince direnme suçundan 22 ay 15 gün hapis cezasına, aynı Kanun'un 220. maddesinin altıncı fıkrası yollamasıyla 314. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan ise ceza verilmesine yer olmadığına hükmetmiştir. Ceza Mahkemesi direnme suçundan kurduğu hükümde, başvurucunun eylemde taş kullanmasını ve eylemin zincirleme şekilde işlenmesini cezanın artırımına dayanak yapmıştır. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"... 18/3/2012 tarihinde Fetihkapı tramvay durağından Millet caddesine doğru izinsiz gösteri düzenleyen, güvenlik güçlerine taşlı sopalı saldırı yapan grup içerisinde bulunduğu, Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu pankartı arkasında eylem yapan grupla elinde kırmızı renkli flama ile eyleme katıldığı, elinde bulunan taş ile güvenlik güçlerine saldırdığı, güvenlik güçlerinin uyarısına karşın dağılmamakta ısrar ettiği,

Sanığın 6-7/10/2009 tarihinde IMF/Dünya Bankasının toplantısı yapıldığında IMF bankasını protesto etmek adı altında izinsiz yürüyüş yaptığı, sanık gözaltına alındığında “devrimci irade teslim alınamaz, baskılar bizi yıldıramaz, faşistlerden hesap sorulacak...tek yol devrim kurtuluş sosyalizm” diye slogan attığı, üzerini aratmamak için 'siz benim üzerimi arayamazsınız' diye direndiği, bu şekilde üzerine atılı 2911 sayılı Yasaya aykırılık ve görevi yatırmamak için direnme suçlarını işlediği,

..."

10. Başvurucu; diğer hususların yanı sıra görüntü kayıtlarında ve bilirkişi raporunda güvenlik güçlerine saldırdığına, taş attığına, çevreye zarar verdiğine ya da yasa dışı eylem gerçekleştirdiğine dair herhangi bir tespit bulunmadığını ileri sürerek hükme karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur.

11. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 30/3/2021 tarihinde, örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan mahkûmiyet kararı verilmesi, kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşlerine katılma, ihtara ve zor kullanmaya rağmen ısrar etme suçundan ise farklı bir kanuni düzenlemeden ceza verilmesi gerektiğini belirterek hükmü bozmuştur. Başvurucu hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçundan kurulan hükme yönelik istinaf talebini ise mahkûmiyet kararlarında herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığı gerekçesiyle kesin olarak reddetmiştir.

12. Başvurucu 14/4/2021 tarihinde direnme suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün temyize tabi olduğu gerekçesiyle hükmü temyiz etmiştir. Ceza Mahkemesi 15/4/2021 tarihli ek kararla hükmün temyiz edilebilecek kararlardan olmadığından bahisle reddetmiş; başvurucu, temyizin reddi kararını temyiz etmiştir. Anılan dosya ve bozmaya konu yargılamalar inceleme tarihi itibarıyla derdesttir.

13. Başvurucu, direnme suçundan verilen mahkûmiyet kararına ilişkin olarak 27/4/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. İlgili Mevzuat

14. 2911 sayılı Kanun'un 32. maddesinin birinci ve ikinci fıkrası şöyledir:

"Kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşlerine katılanlar, ihtara ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar ederlerse, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçu, toplantı ve gösteri yürüyüşünü tertip edenlerin işlemesi hâlinde, bu fıkra hükmüne göre verilecek ceza yarı oranında artırılarak hükmolunur.

İhtara ve zor kullanmaya rağmen kolluk görevlilerine karşı cebir veya tehdit kullanılarak direnilmesi hâlinde, ayrıca 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 265 inci maddesinde tanımlanan suçtan dolayı da cezaya hükmolunur."

15. 5237 sayılı Kanun'un 265. maddesinin birinci ve dördüncü fıkrası şöyledir:

"(1) Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

...

 (4) Suçun, silahla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır."

16. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nu 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Aşağıdaki suçlar 1 inci maddede belirtilen amaçlar doğrultusunda suç işlemek üzere kurulmuş bir terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlendiği takdirde, terör suçu sayılır:

a) Türk Ceza Kanununun ..., 265, ... ve 319 uncu maddeleri ile 310 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan suçlar.

..."

17. Aynı Kanun'un 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur. ..."

18. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 34. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230 uncu madde gözönünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir."

19. 5271 sayılı Kanun'un "Hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar" başlıklı 230. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:

a) İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler.

b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.

c) Ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi; bu hususta ileri sürülen istemleri de dikkate alarak, Türk Ceza Kanununun 61 ve 62 nci maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi; yine aynı Kanunun 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi.

d) Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar."

2. Yargıtay Kararları

20. Yargıtay birçok kararında "... TCK'nın 265. maddesinde 'görevi yaptırmamak için direnme' başlığıyla 'seçenekli hareketli' ve 'amaçlı bir fiil' olarak düzenlenen ve görevin yapılmasını önleme maksadıyla kamu görevlisine karşı gelinmesi eylemleri cezalandırılan suç tipinde; hareketin icra vasıtalarının 'cebir veya tehdit' şeklindeki icrai davranışlarla işlenebileceğinin öngörüldüğünü ve belirtilen tipik hareketleri içermeyen pasif direnme fiillerinin bu suçu oluşturmayacağını" vurgulamıştır. Ayrıca kararlarda "polis memuru olan mağdurlara/müştekilere kimliğin verilmemesi, alkolmetreyi üflemeyeceği beyan edilip tutanağın imzalanmaması, gözaltı işlemi sırasında tahdit kaydının bulunduğu dokümanın yırtılması, 'benim amcam meclis üyesi benimle uğraşmayın, sonra zararlı çıkarsınız' söylemi, 'götüremezsiniz' diyerek fiziki direnç gösterilmesi" şeklindeki söz ve eylemlerin direnme suçuna vücut veren tehdit ve cebir niteliğinde olmadığı değerlendirilmiştir (ilgili kararlar için bkz. Yargıtay (Kapatılan) 18. Ceza Dairesinin 23/11/2016 tarihli ve E.2015/20245, K.2016/18097 sayılı; 2/11/2017 tarihli ve E.2015/43631, K.2017/12300 sayılı; 22/10/2018 tarihli ve E.2016/12890, K.2018/13400 sayılı; Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 4/3/2021 tarihli ve E.2020/13015, K.2021/7650 sayılı kararları).

21. Yargıtay (Kapatılan) 18. Ceza Dairesinin 19/9/2019 tarihli ve E.2017/6634, K.2019/12583 sayılı kararının ilgili kısmı ise şöyledir:

"...pasif direnme fiillerinin bu suçu oluşturmayacağı gözönüne alındığında, sanığın cezaevine girerken üst araması yapıldığı sırada, katılan ...'ye tekme atma eylemi dışında, mağdurlar ... ve ...'ye karşı görevi yaptırmamak için direnme suçunun unsuru olabilecek cebir ve/veya tehdit niteliğinde hangi eylemleri somut olarak gerçekleştirdiğinin kabul edildiği kanıtlara dayalı olarak tartışılıp gösterilmeden, sanık hakkında hükmolunun cezada TCK'nın 43/2. maddesi uyarınca artırım yapılması suretiyle fazla ceza tayin edilmesi, ..."

B. Uluslararası Hukuk

22. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Gülcü/Türkiye (B. No: 17526/10, 19/1/2016) kararında, başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet hükmünün Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 11. maddesi kapsamında toplanma özgürlüğünü ihlal edip etmediği iddiasını incelemiştir. AİHM anılan kararda, bir kararın gerekçelerini gösterme yükümlülüğünün Sözleşme'nin 10. ve 11. maddeleri ile korunan haklara yönelik keyfî müdahalelere karşı önemli bir usul güvencesi sunduğunu vurgulamıştır. Bu nedenle diğer tespitlerin yanı sıra somut olayda yerel mahkemenin başvurucunun 5237 sayılı Kanun'un 314. maddesinin (2) numaralı fıkrası ve 3713 sayılı Kanun'un 7. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca mahkûm edilmesini haklı kılmak için yerinde ve yeterli gerekçeler ileri sürmemesinin başvurucuyu Sözleşme'nin 11. maddesi kapsamındaki hakkı dolayısıyla kendisine sağlanması gereken usul güvencesinden de yoksun bıraktığını değerlendirerek ihlal sonucuna ulaşmıştır (Gülcü/Türkiye, §§ 114-117).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

23. Anayasa Mahkemesinin 26/3/2025 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

24. Başvurucu, siyasi parti ve sivil toplum kuruluşlarının çağrısı üzerine 18/3/2012 tarihinde Kazlıçeşme Meydanı'nda düzenlenmesi planlanan nevruz etkinliğine katılmak istemesine rağmen kolluk görevlilerinin hukuka aykırı müdahalesi nedeniyle kutlamalara katılamadığını ve herhangi bir şiddet eyleminin olmadığını iddia etmiştir. Başvurucu görüntü kayıtlarında ve bilirkişi raporunda yer alan fotoğraflarda şiddete yönelik bir eyleminin tespit edilmediğini belirterek etkinliğe katılımının gaz kullanılarak engellenmesi ve sırf toplantıya katılımı dolayısıyla cezalandırılması nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Ayrıca polise taş atmadığına ve bilirkişi raporunda buna ilişkin bir tespitin bulunmadığına yönelik itirazlarının istinaf kanun yolunda değerlendirilmemesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini belirtmiştir.

25. Bakanlık görüşünde; başvurunun kabul edilebilirlik kriterlerini karşılayıp karşılamadığının değerlendirilmesi gerektiği, toplanma hakkının kullanımından kaynaklanan kamu düzenine yönelik tehditlerin varlığı hâlinde yetkili makamların anılan tehditleri bertaraf edecek tedbirleri alabilecekleri ve bu hususta belli bir takdir alanına sahip oldukları vurgulanarak yapılacak incelemede somut olayın kendine özgü koşullarının gözetilmesi gerektiği bildirilmiştir.

26. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

2. Değerlendirme

27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun kolluk görevlilerinin toplantıya hukuka aykırı şekilde müdahale ettiğine ve barışçıl bir toplantıya katılımı nedeniyle gerekçesiz olarak cezalandırıldığına yönelik iddialarının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

i. Kolluk Görevlilerinin Toplantıya Müdahalesi Nedeniyle Yapılan Başvuru Yönünden

28. Anayasa Mahkemesine başvurulabilmesi için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt [2. B.], B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).

29. Somut olayda başvurucunun kamu görevlisine direnme suçundan cezalandırılması sonrasında bireysel başvuru yaptığı görülmüştür. Ancak anılan hukuk yolu, toplantıya haksız müdahaleden sorumlu olduğu iddia edilen kamu görevlilerinin cezalandırılması ve/veya müdahale nedeniyle meydana gelen zararın tazminatla giderimi imkânı sağlamamaktadır. Dolayısıyla başvurucu aleyhine yapılan ceza yargılamasının başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddiasının esasını inceletebileceği ve ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırmaya elverişli giderim imkânı sunan bir hukuk yolu olmadığı anlaşılmıştır.

30. Nitekim Anayasa Mahkemesi daha önce toplantı veya gösterilere hukuka aykırı olarak gerçekleştirildiği iddia edilen müdahalelerden sorumlu tutulan kamu görevlileri hakkında ceza soruşturması ve/veya kovuşturması yolunun ya da idari yargı yolunun tüketilmesini toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı yönünden inceleme yapılması için yeterli görmüş ve olağan kanun yollarının tüketildiğini kabul etmiştir (birçok karar arasından bkz. Elif Kulak ve diğerleri [1. B.], B. No: 2020/34033, 6/10/2022, §§ 56, 57;Sevinç Hocaoğulları [2. B.], B. No: 2015/271, 15/11/2018, § 31; Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği [1. B.], B. No: 2016/14547, 28/12/2021; Filiz Kerestecioğlu Demir (3) [2. B.], B. No: 2020/11218, 19/10/2022, §§ 20-23). Somut olayda başvurucu, kolluk görevlilerinin barışçıl bir toplantıya hukuka aykırı şekilde müdahale ettiği iddiasına yönelik olağan kanun yolunu tükettiğine ilişkin bir belge sunmadığı gibi herhangi bir açıklamada da bulunmamıştır.

31. Açıklanan gerekçelerle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Görevi Yaptırmamak İçin Direnme Suçundan Cezalandırılma Nedeniyle Yapılan Başvuru Yönünden

32. Anayasa Mahkemesi Umut Öztürk ([GK], B. No: 2017/37079, 29/9/2021) kararında, istinaf yolu açık olduğu hâlde derece mahkemesi tarafından kararın kesin olarak verilmesi nedeniyle kanun yoluna başvuru imkânının ortadan kaldırılmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği iddiasını değerlendirmiş; bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği, şikâyetlerin öncelikle olağan kanun yollarında (istinaf/temyiz) ileri sürülmesi gerektiğini vurgulamıştır (Umut Öztürk, §§ 34, 35).

33. Ayrıca Anayasa Mahkemesi Hayriye Sırma Kefeli ve diğerleri ([2. B.], B. No: 2019/19733, 20/9/2023) ve Yasin Şimşek ([GK], B. No: 2017/37390, 29/9/2021) kararlarında, kesin olarak verilen bir karara karşı olağan kanun yollarına başvurulmasının bireysel başvuru süresine etkisini ele almış, olağan bir kanun yoluna başvurmayı haklı kılan gerekçeler bulunduğu ve bu başvurunun açıkça temelsiz olmadığı durumlarda bireysel başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar vermiştir. Ancak kesin olduğu hususunda herhangi bir tereddüt bulunmayan bir karara karşı istinaf veya temyiz yoluna başvurulması hâlinde bireysel başvurunun süresinde kabul edilemeyeceğini de açıkça belirtmiştir (Hayriye Sırma Kefeli, §§ 34, 35; Yasin Şimşek, § 47). Buna göre Anayasa Mahkemesi bireysel başvurunun ikincil niteliği çerçevesinde, başvurucunun bir olağan başvuru yolunu değerlendirmesini haklı kılan nedenlerin varlığı hâlinde bu yolun tüketilmesinin başvurucu aleyhine yorumlanamayacağını ifade etmiştir ancak olağan kanun yolunun etkili olmadığı açıkça belirlenmediği veya pratikte etkisizliği ortaya konulmadığı sürece bireysel başvurunun kabul edilemez bulunacağını vurgulamıştır.

34. Somut olayda ise her ne kadar başvurucu, hükmün temyiz talebinin reddi kararını temyiz etmiş olsa da mevcut başvuruda hükmün denetlenmesini talep etme hakkının veya mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği yönünde bir iddiada bulunmamıştır. Ayrıca başvurucunun haklı bir nedenle kanun yoluna başvurması nedeniyle başvuruyu süresinde yapıp yapmadığına ilişkin bir ihtilaf da söz konusu değildir. Mevcut başvurunun bir toplantıya katılım nedeniyle verilen cezanın toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkin olduğu dikkate alındığında istinaf talebinin kesin olarak reddedilmesiyle olağan kanun yollarının tüketildiği kabul edilmiştir.

35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı

36. Başvurucuya katıldığı bir etkinlikte gerçekleştirdiği eylemler nedeniyle kamu görevlisine görevi yaptırmamak için direnme suçundan 22 ay 15 gün hapis cezası verilmiştir. Dolayısıyla söz konusu yargı merci kararının başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik bir müdahale niteliğinde olduğunun kabul edilmesi gerekir.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

37. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

38. Bu sebeple müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa'nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.

 (1) Kanunilik

39. 5237 sayılı Kanun'un 265. maddesi ile 3713 sayılı Kanun'un 5. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.

 (2) Meşru Amaç

40. Başvurucu hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçundan açılan kamu davasında hükmolunan cezanın Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

 (3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

41. Esasen gerekçeli karar hakkı, adil yargılanma hakkının bir güvencesi olmakla birlikte, maddi hakların usul boyutuna ilişkin yapılan incelemelerde de ilgili ve yeterli gerekçe kavramı özel bir önem taşımaktadır. Buna göre derece mahkemeleri, maddi hak ve özgürlüklere yapılan müdahalenin haklılığını ortaya koyabilmek için ilgili ve yeterli bir gerekçeye dayanmak zorundadır. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi maddi hak ve özgürlüklere yönelik müdahale gerekçelerini incelerken, gerekçeli karar hakkına kıyasla, derece mahkemelerinin tespit ve değerlendirmelerini daha derinlikli ve kapsamlı bir anayasal denetime tabi tutmaktadır (diğerleri arasından bkz. Kemal Kılıçdaroğlu [1. B.], B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 58; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 56; Tansel Çölaşan [1. B.], B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 120; Sırrı Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 60; Candar Şafak Dönmez [GK], B. No: 2015/15672, 5/11/2020, § 53). Bu bağlamda toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçeler ilgili ve yeterli olmalıdır (diğerleri arasından bkz. Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 53; Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş [2. B.], B. No: 2015/10676, 26/12/2018, § 48; Kenan Güven [1. B.], B. No: 2018/21657, 6/10/2022, § 13).

42. Eldeki bireysel başvuru dosyasında başvurucunun 18/3/2012 tarihinde terör örgütünün çağrısıyla düzenlenen bir etkinliğe kırmızı renkli bir flama ile katılması, güvenlik güçlerine taşla saldırması, güvenlik güçlerinin uyarısına rağmen dağılmamakta ısrar etmesi ve 2009 yılında düzenlenen bir protesto gösterisinde izinsiz olarak yürüyüş yapması nedeniyle gözaltına alındığı sırada “Devrimci irade teslim alınamaz, baskılar bizi yıldıramaz, faşistlerden hesap sorulacak...tek yol devrim kurtuluş sosyalizm.” şeklinde slogan atması ve kolluk görevlilerine üzerini aratmamak için “Siz benim üzerimi arayamazsınız.” diyerek karşı koyması nedeniyle hakkında kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşünde ihtara rağmen dağılmamakta ısrar etme ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından mahkûmiyet kararı verilmiştir (bkz. § 9).

43. Başvuruyla ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin rolü, yargı mercilerince yapılan değerlendirmelerin ve varılan sonuçların hukuka uygunluğunu denetlemek değildir. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen yargı mercilerine aittir (birçok karar arasından bkz. Orhan Kılıç [GK], B. No: 2014/4704, 1/2/2018, § 44). Buna karşılık mevcut başvuruya benzer şekilde bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılanların cezalandırılması ya da ceza tehdidine maruz bırakılması gibi verilen bir ceza hükmünün anayasal bir hakka müdahale oluşturduğu durumlarda vaki müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığının belirlenmesi, Anayasa Mahkemesinin ilgi alanındadır (Dilan Ögüz Canan, § 47; Ömer Faruk Akyüz [2. B.], B. No: 2015/9247, 4/4/2018, § 64; Umut Şimşek ve diğerleri [2. B.], B. No: 2015/14310, 12/6/2018, § 63). Anayasa Mahkemesi, kendisine sunulan bilgi ve belgeler ile gerekçeli kararda başvurucunun mahkûmiyeti için gösterilen gerekçelerle sınırlı bir inceleme yapacaktır. Bu nedenle Ceza Mahkemesinin kamu görevlisine direnme suçundan cezalandırmaya dayanak kabul ettiği hususlar ile vardığı sonuca ilişkin gerekçe birlikte değerlendirilmelidir.

44. Öncelikle Ceza Mahkemesi gerekçesinde başvurucunun mahkûm edildiği suçlara ilişkin eylemlerin ayrı ayrı açıklanmadığı görülmüştür. Bölge Adliye Mahkemesi ise mahkûmiyete yönelik hükümde hukuka aykırılık bulunmadığını belirtmek dışında herhangi bir gerekçelendirme yapmamıştır. Bu nedenle yargı mercilerinin gerekçelerinden başvurucunun hangi eylemlerinin kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşünde ihtara rağmen dağılmamakta ısrar etme suçuna, hangi eylemlerinin başvuruya konu olan görevi yaptırmamak için direnme suçuna esas alındığı anlaşılamamıştır.

45. Diğer yandan somut olayda başvurucu, yargılama ve kanun yolu aşamalarında herhangi bir şiddet eylemine karışmadığını ve yaşanan şiddet olaylarına bir etkisi olduğuna dair bir delil olmadığını ileri sürmüştür. Dosya kapsamındaki bilirkişi raporuyla başvurucunun 18/3/2012 tarihli etkinlikte kırmızı renkli bir flama taşıdığı, grupla birlikte slogan attığı tespit edilmiş, bunun dışında bir eylemi açıklanmamıştır (bkz. §§ 8, 9). Ancak savunma ve bilirkişi raporundaki tespitlere rağmen yargılama merciinin hükme esas aldığı delilleri açıklamaması nedeniyle başvurucunun taş attığı kabulüne ne şekilde ulaştığı gerekçeli karardan anlaşılamamıştır.

46. Başvuruya konu mahkûmiyet kararlarının bir diğer gerekçesi de başvurucunun farklı bir etkinlikte gözaltına alındığı sırasında slogan atması ve kolluk görevlilerine “Siz benim üzerimi arayamazsınız.” diyerek direnmesidir. Yargıtay birçok içtihadında başvuruya konu suçun oluşabilmesi için direnme şeklindeki eylemin cebir veya tehdit gibi icrai davranışlarla işlenmesi ve bu eylemlerin gerçekleştirdiğinin ortaya konulması gerektiğini açıklamıştır (bkz. §§ 20, 21). Buna göre somut olayda başvurucunun görevi önlemek maksadıyla kamu görevlilerini ne şekilde cebrettiğinin ve/veya tehdit ettiğinin açıklanması gerekirken sadece birtakım pasif davranışları direnme suçundan cezalandırılmasına esas alınmıştır.

47. Anayasa Mahkemesinin suçlu-suçsuz kararı vermek ya da daha hafif veya ağır ceza belirlemek şeklinde bir görevi olmadığı gibi bireysel başvuru incelemesinde varılacak sonucun mutlaka başvurucunun beraat ettirilmesi veya mahkûm edilmesi anlamına gelmediği önemle vurgulanmalıdır Burada belirtilen eksikliklerin ilgili yargı merciince giderilmesi suretiyle yapılacak inceleme ve değerlendirme sonucuna göre yeni bir karar verileceği tabiidir (Ruhşen Mahmutoğlu [1. B.], B. No: 2015/22, 15/1/2020, § 67; Sabri Yılmaz [2. B.], B. No: 2018/11960, 30/3/2022, § 49). Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin kanaatine göre somut olayda başvurucunun itirazlarının inceleme konusu yapılmaması ve kamu görevlisine direnme suçunu işlediği sonucuna ulaşılmasını sağlayan fiilî ve hukuksal olgular ile bunlar arasındaki bağlantının ikna edici bir biçimde ortaya konulamaması nedeniyle başvurucuya 22 ay 15 gün gibi önemsiz görülemeyecek bir hapis cezası verilmesinin neden gerekli olduğu hükmün gerekçesinden anlaşılamamıştır.

48. Yukarıda yapılan açıklamalar dikkate alındığında ilk derece ve istinaf mahkemelerinin mahkûmiyet hükmünü verirken gerekçelerini başvurucunun hapis cezasıyla cezalandırılmasının zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiğine yönelik olarak ilgili ve yeterli şekilde ortaya koyamadığı sonucuna ulaşılmıştır.

49. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Ömer ÇINAR bu sonuca katılmamıştır.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

50. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

2. Değerlendirme

51. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK], B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda da anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

52. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. GİDERİM

53. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yeniden yargılama yapılması ile 40.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

54. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

55. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.

56. İhlalin niteliği gözönünde bulundurularak başvurucuya net 34.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. Başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zararla ilgili ise herhangi bir açıklama yapmadığı, bilgi veya belge sunmadığı anlaşıldığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Kolluk görevlilerinin toplantıya müdahalesinden dolayı toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

2. Görevi yaptırmamak için direnme suçundan cezalandırılmadan dolayı toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Ömer ÇINAR'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Kararın bir örneğinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 21. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2014/100, K.2019/501) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 34.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 487,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.487,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 26/3/2025 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY

Başvurucu, farklı etkinliklerde gerçekleştirilen bazı eylemleri nedeniyle görevi yaptırmamak için direnme sucundan cezalandırılması ve barışçıl bir etkinliğe kolluk kuvvetlerinin müdahalesi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, Sayın Mahkemece yapılan değerlendirmede çoğunluk tarafından başvurucunun Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Aşağıda belirttiğimiz gerekçelerle çoğunluk görüşüne katılmıyorum. Şöyle ki;

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 18.10.2012 tarihli iddianamesinde PKK/KCK silahlı terör örgütü ile bağlantılı oluşumlar, HDK çatısı altında birleşerek ülke genelinde alternatif nevruz kutlamalarında eylem birliği karar aldığı, PKK silahlı terör örgütüne müzahir olduğu belirtilen bir internet sitesindeki haber ve talimatlar doğrultusunda aralarında başvurucunun da olduğu bir grubun 18/3/2012 tarihinde Zeytinburnu ilçesindeki Kazlıçeşme Meydanı’nda toplanarak izinsiz nevruz kutlaması yapmak istediği, farklı güzergâhlardan alana girmek isteyen topluluğun, terör örgütünün sözde lideri A.Ö. ve terör örgütü lehine sloganlar attığı, örgütsel nitelikte pankart ve flamalar taşıdığı, yolları trafiğe kapatıp barikatlar kurduğu, işyerlerine, otobüs duraklarına, bankalara ve bankamatiklere özel ve kamuya ait araçlara saldırarak zarar verdiği, ayrıca Türk bayrağını asılı olduğu yerden indirdikleri için kendilerine müdahale eden güvenlik güçlerine yakıcı ve yaralayıcı maddelerle saldırdığı, terör örgütlerinin amacı doğrultusunda korku ve infial yaratmaya çalıştığı belirtilerek, başvurucunun da aralarında olduğu on bir şüpheli hakkında çeşitli suçlardan iddianame düzenlemiştir. İddianamede 18.03.2012 tarihinde Millet Cad. doğru güvenlik güçlerine taş ve sopalı saldırı yapan Bağımsız Devrimci Sınıf Platformun Pankartı arkasında yer aldığı ve elinde kırmızı pankart taşıdığı, yine 06/07.10.2009 tarihlerinde Taksim’de izinsiz olarak yapılan IMF protestolarına katıldığı, dosyadaki fotoğraflardan ENG 5308, ENG_5281, DSC 4260 ile isimlendirilen fotoğrafların izlemesinde başvurucunun bu eyleme katıldığının tespit edildiği, gözaltına alındığı sırada sahsın üst araması yapılmak istendiğinde, “üstümü aratmayacağım, siz benim üzerimi arayamazsınız” şeklinde direndiği ve “yaşasın sosyalizm-baskılar bizi yıldıramaz, insanlık onuru işkenceyi yenecek ve köpekler” seklinde örgütsel içerikli sloganlar attığı ve görevli memurlara hakaret ettiği, sahsın mukavemetine karsı artan orantılı bir şekilde zor kullanılmak sureti ile üst araması yapıldığı ve kamera ile kayıt altına alındığı belirtilmiştir.

Yargılamayı yapan İstanbul 21. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 18.03.2012 tarihli görüntü kayıtlarına ilişkin bilirkişi incelemesi yaptırılmış, raporda başvurucunun slogan attığı ve elinde kırmızı renkli flama taşıdığı belirtilmiştir. Mahkeme 26/12/2019 tarihinde, kanuna aykırı olan 18/3/2012 tarihli etkinliğe katılarak polise tas attığından, kolluk görevlilerinin ihtarına rağmen dağılmamakta ısrar ettiğinden ve 6/10/2009-7/10/2009 tarihlerinde gerçekleştirilen protesto gösterisinde izinsiz şekilde yürüyüş yaptığı için gözaltına alındığı sırada "Devrimci irade teslim alınamaz, baskılar bizi yıldıramaz, faşistlerden hesap sorulacak...tek yol devrim kurtuluş sosyalizm." seklinde slogan attığından ve "Üzerimi arayamazsınız." seklinde söylemle arama işlemine direndiğinden bahisle 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Kanunu'nun 32. maddesinin birinci fıkrası gereğince kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşüne katılma, ihtara ve zor kullanmaya rağmen ısrar etme suçundan 9 ay, 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 265. maddesi gereğince direnme suçundan 22 ay 15 gün hapis cezasına, aynı Kanun'un 220. maddesinin altıncı fıkrası yollamasıyla 314. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan ise ceza verilmesine yer olmadığıma hükmetmiştir. Ağır Ceza Mahkemesi direnme suçundan kurduğu hükümde, başvurucunun eylemde taş kullanmasını ve eylemi zincirleme şekilde islenmesini cezanın artırımına dayanak yapmıştır.

Anayasa Mahkemesi tarafından Kadri Pervane başvurusuna (Başvuru Numarası: 2015/12115, Karar Tarihi: 8/6/2021 ve R.G. Tarih ve Sayı: 30/9/2021 - 31614) ilişkin verilen kararda özetle; “...48. Terörizmin propagandası, şiddetin geçerli ve etkili bir yöntem olduğu görüşünün toplum içinde yayılmasını ve terör eylemlerine neden olan fikir ve kanaatlerin kökleşmesini sağlamak amacını taşır ve bu amaca ulaşmak ancak belirli bir çaba ve zaman harcanması ile mümkün olabilir. Terör örgütlerine aşama aşama önce sempatizan, daha sonra destekçi ve üye olunması sürecinde propagandanın önemli bir işlevi vardır. Üstelik başvuruya konu PKK terör örgütü artık tehlikeliliği bulunmayan veya tehlikeliliği varsayımsal bir örgüt değildir. PKK terör örgütü olayların geçtiği tarihlerde ve hâlen vahim şiddet hareketlerinin planlayıcısı ve uygulayıcısıdır. Dolayısıyla PKK toplum yönünden oldukça yoğun, ciddi ve somut bir tehlike arz etmektedir (Metin Birdal [GK], B. No: 2014/15440, 22/5/2019, § 74). A.Ö. ise bu örgütün kurucusu ve uzun süre yöneticisi olarak örgütün benimsediği şiddet yöntemleri ile ismi özdeşleşmiş bir kişidir…51. Anayasa Mahkemesi, isimleri birer sembol hâline getirilmiş olan PKK terör örgütünü veya A.Ö.yü bu bağlamda övmek, desteklemek veya yüceltmek ile cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlere başvurmayı teşvik etmek arasında bir mesafe olmadığı kanaatindedir…57.Yukarıdaki bilgiler dikkate alındığında -derece mahkemelerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir payı da gözetildiğinde- ilk derece mahkemesinin başvurucunun cezalandırılmasını gerekçelendirmek için sunduğu nedenler bu tür bir mahkûmiyeti haklı göstermek için ilgili ve yeterlidir….” gerekçelerine yer verilmiştir. Anayasa Mahkemesi, yukarıda belirtilen gerekçelerle, Kadri Pervane başvurusunda, başvurucunun terör örgütünün propagandasını yapma suçundan hapis cezası ile cezalandırılması şeklindeki müdahalenin zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiği gibi orantılı da olduğu, müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmadığı sonucuna ulaşmıştır.

Anayasa Mahkemesi Ferhat Üstündağ kararında da terör örgütünün süregelen şiddet eylemlerinin artmasına veya devamına destek olacak şekilde şiddeti savunan sloganlar atılması, pankart, örgüte ait bayrak ve işaretlerinin taşınması hâlinde gösterilerin terör örgütünün propagandasına dönüştürülmüş olacağını ifade etmiştir (Ferhat Üstündağ,1. B., B. No: 2014/15428, 17/7/2018, §§ 67-69). Mahkeme aynı kararında, toplantıya katılanlar yöntem olarak şiddeti kullanmamış olsalar ve toplantı bir şiddet eylemi olmaksızın tamamlanmış olsa bile taşınan pankartlar, bayraklar ve atılan sloganlar ile başvurucunun da içinde bulunduğu göstericilerin küçük bir kısmı şiddeti savunduğu, bir terör örgütünün eylemlerini onaylayarak kamuoyu önünde ona sahip çıkmak, anılan örgütün işlediği cürümleri iyi görmek ve dolayısıyla desteklemek niteliğinde olduğu, bu kişilerin bir terör örgütünün toplumsal bilinirliğinin ve kabul edilebilirliğinin artırılmasına, eylemlerinin meşru gösterilmesine, toplantı ve gösteri hakkının tanıdığı imkânlar kullanılarak güvenlik güçlerine ve devletin diğer kurumlarına karşı sürekli bir çatışma siyasetinin yöntem olarak benimsenmesine hizmet ettiği, bu nedenle bu kişiler yönünden başvuruya konu toplantının barışçıl toplantı kavramı dışında kaldığını belirtmiştir (Ferhat Üstündağ, § 70). (Aynı yönde bkz. Metin Birdal [GK], B. No: 2014/15440, 22/5/2019,§ 77-§ 82). Anayasa Mahkemesi Metin Birdal kararında da ilk derece mahkemesinin, eylem ve davranışlarıyla şiddete ve demokratik olmayan yöntemlerin yaygınlaştırılmasına hizmet eden başvurucunun demokratik yaşam için ciddi bir tehdit oluşturduğu kanaatine ulaştığını, PKK terör örgütünün yöntem olarak benimsediği şiddet eylemlerinin ortadan kaldırılması, demokratik yaşam için ciddi bir tehdit oluşturan şiddetin devamına ve artmasına destek olacak tarzda hareket eden başvurucunun cezalandırılması acil bir toplumsal ihtiyacı karşıladığını, ilk derece mahkemesinin toplumun terörsüz bir ortamda yaşama hakkı ile başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı arasında adil bir denge kurduğu sonucuna ulaşıldığını ifade etmiştir (Metin Birdal, § 82).

Somut olayda da başvurucunun katıldığı toplantıda terör örgütü ve sözde lideri lehine slogan atıldığı, kolluk kuvvetlerine karşı şiddete başvurulduğu, başvurucunun kırmızı bir pankartı tuttuğunun bilirkişi raporu ile sabit olduğu, yine dosya kapsamında yer alan fotoğraflardan izinsiz toplantı ve gösteri yürüyüşüne katıldığının tespit edildiği nazara alındığında, Sayın Mahkemenin yukarıdaki içtihatlarında belirtildiği üzere, terör örgütünü veya onun sözde liderlerini övmek, desteklemek veya yüceltmek ile cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlere başvurmayı teşvik etmek arasında bir mesafe olmadığı ve Sayın Mahkemenin söz konusu içtihatlarından ayrılmayı gerektirir bir durum olmadığı kanaatindeyiz.

Çoğunluk gerekçesinde direnme suçunun cebir ve tehdit gibi icrai işlemlerle işlenmesi gerektiği, somut olayda yerel mahkemece bu hususun ortaya konulmadığı kabul edilmiş ise de, terör örgütleri lehine slogan atan ve kolluk kuvvetlerine şiddet eyleminde bulunan grup içinde yer alan ve bu nedenle gözaltına alınan başvurucunun kolluk kuvvetlerine karşı söylemsel olarak (slogan atarak) ve bireysel olarak direnç göstermesi ve üst aramasına karşı koyması karşısında artık tehdidin varlığı kabul edilmelidir.

Anayasa Mahkemesi’nin yerleşik içtihatlarında ifade edildiği üzere, delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanması bireysel başvurunun ikincilliği ilkesi gereği yargılamayı yapan derece mahkemelerinin görevidir. Anayasa Mahkemesinin görevi ise, derece mahkemelerinin yorumlarının açıkça keyfi veya bariz takdir hatası içerecek nitelikte olup olmadığını incelemektir. Yerel mahkeme, somut olay bağlamında dosya kapsamındaki delilleri değerlendirmiş ve kararını gerekçelendirerek başvurucu hakkında ilgili Kanun maddeleri çerçevesinde hapis cezasına hükmetmiştir. İlk derece mahkemesince başvurucu hakkında, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşünde ihtara rağmen dağılmamakta ısrar etme suçu ve arama işlemine direnme suçları yönünden hapis cezası kararı verilmiş olmasına karşın, terör örgütü üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan ise beraat kararı verilmiştir. Buna göre, başvurucu hakkında verilen hapis cezaları başvurucunun işlediği fiil ile orantılı olmaktadır. Başvurucunun cezalandırılması zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiği gibi orantılı da olup, müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmadığı kanaatindeyiz.

Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 34. maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ihlal edilmediğinden çoğunluk görüşüne katılmıyorum.

 

 

 

 

 

Üye

 Ömer ÇINAR

 

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Deniz Aydın [2. B.], B. No: 2021/19634, 26/3/2025, § …)
   
Başvuru Adı DENİZ AYDIN
Başvuru No 2021/19634
Başvuru Tarihi 27/4/2021
Karar Tarihi 26/3/2025
Resmi Gazete Tarihi 30/9/2021 - 31614

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, farklı etkinliklerde gerçekleştirilen bazı eylemler nedeniyle görevi yaptırmamak için direnme suçundan cezalandırılma ve kolluk görevlilerinin barışçıl bir etkinliğe hukuka aykırı müdahalesi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı Toplantı ve gösteri yürüyüşü İhlal Yeniden yargılama
İhlal Manevi tazminat
Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Makul sürede yargılanma hakkı (ceza) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 2911 Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu 32
5237 Türk Ceza Kanunu 265
3713 Terörle Mücadele Kanunu 4
5
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 34
230
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi