logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Bülent Yolal ve diğerleri [2.B.], B. No: 2021/20057, 17/12/2024, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BÜLENT YOLAL VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/20057)

 

Karar Tarihi: 17/12/2024

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

 

 

Metin KIRATLI

Raportör

:

Eren Can BENAKAY

Başvurucular

:

1. Bülent YOLAL

 

 

2. Fadıma LAYIK

 

 

3. Gül Nisa YOLAL

 

 

4. Hatice YOLAL

 

 

5. Havva ŞIMAY

 

 

6. İsmail Şükrü YOLAL

 

 

7. Mehmet Turgut YOLAL

 

 

8. Şemsettin YOLAL

 

 

9. Tuğba YOLAL

Vekili

:

Av. Hasan Esat İLHAN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; iş kazasına bağlı olarak açılan tazminat davasında hukuk kurallarının hatalı uygulanması nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, mülkiyet hakkının ve uzun süren yargılama nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvurucuların murisi 7/11/2007 tarihinde işyerinde kaza geçirmiş ve 14/11/2007 tarihinde vefat etmiştir. Başvurucular, kazanın meydana gelmesinde işverenin kusurunun bulunduğundan bahisle maddi ve manevi tazminat istemiyle 13/4/2010 tarihinde dava açmıştır.

3. Gaziantep 1. İş Mahkemesi (Mahkeme) 3/4/2012 tarihinde davayı kısmen kabul etmiş ve başvuruculara takdir ettiği oranlarda manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir. Kararda, her işverenin işyerinde çalıştırdığı işçilerin güvenliğini sağlamak için her türlü önlem ve tedbiri almakla, işçilerin de alınan bu önlem ve tedbirlere uymakla zorunlu olduğu ifade edilmiştir. Bu kaza sebebi ile tarafların kusurlarının belirlenmesi için bilirkişi raporu tanzim ettirilmiş ve raporda davalı şirket N.P.nin %70, davalı gerçek kişi Ö.M.nin %2,5, E.Z.nin %2,5 ve müteveffa işçinin %25 oranında kusurlu olduğunun tespit edildiği ifade belirtilmiştir. Rapor uyarınca müteveffa işçinin eşi için6.336,47 TL, kız çocuğu için 7.489,23 TL üzerinden maddi tazminat talebinin kabulüne karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Olayın oluş şekli, müteveffa işçinin 1974 doğumlu olup kaza tarihinde henüz 33 yaşında olması, davacıların bu kaza sebebi ile duydukları elem ve ızdırap, paranın satın alma gücü gibi hususlar dikkate alınarak eş için 15.000 TL, çocukların her biri için ayrı ayrı 15.000 TL, müteveffanın annesi için 15.000 TL manevi tazminata hükmedilmiştir.

4. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi (Yargıtay) 18/6/2013 tarihinde Mahkeme kararını bozmuştur. Kararda; davacı eşin hesap tarihinde hâlen evlenmediği, sağ eşin yeniden evlenme ihtimalinin hesap tarihindeki yaşı da dikkate alınarak belirlenmesi ve buna göre indirime gidilmesi gerektiği belirtilmiştir. Davacıların maddi tazminat istemlerinin reddedilmesinin nedeni katsayı değişikliklerine bağlı olarak sigorta tahsisleri peşin sermaye değerlerindeki artışlardan kaynaklanmakta olduğu ifade edilmiştir. Dava açılırken bu hususun bilinmesinin davacılardan beklenemeyeceği vurgulanarak maddi tazminat talebinin reddi nedeniyle davalı yararına avukatlık ücreti tayininin hatalı olduğu değerlendirilmiştir.

5. Mahkeme bozma ilamına uyarak 17/6/2014 tarihinde davayı kısmen kabul etmiştir. Kararda, bozma ilamında belirtilen hususlar da nazara alınarak rapor tanzim edilmesi için dosyanın bilirkişiye gönderildiği ve 28/4/2014 tarihli ek raporda bir tutarsızlık görülmediği bilgisine yer verilmiştir. Bozma öncesi yapılan tahkikat ile bozma sonrası alınan bilirkişi raporu ve bozma ilamında belirtilen hususlar değerlendirildiğinde davanın kısmen kabülüne karar vermek gerektiği ifade edilmiştir. Kararda, eş için181.091,14 TL, erkek çocuğu için 15.206,13 TL ve kız çocuğu için 54.461,35 TL üzerinden maddi tazminat talebinin ödenmesine khükmedilmiştir. Manevi tazminat olarak ise eş ve çocuklar için ayrı ayrı 25.000 TL, anne için 25.000 TL ve son olarak kardeşler için ayrı ayrı 5.000 TL ödenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

6. Yargıtay 15/10/2015 tarihinde Mahkeme kararını bozmuştur. Kararda, bozma ilamına aykırı olacak şekilde ve ayrıca Yargıtayca kabul göremeyen TRH-2010 bakiye ömür tablosunun kullanıldığı, ayrıca yeni bir hesap raporu alınmasının hatalı olduğu ifade edilmiştir.

7. Mahkeme 8/9/2016 tarihinde bozma kararına uyarak davayı kısmen kabul etmiştir. Kararda, olayın meydana gelmesinde davalıların %75 oranında kusurlu olduğu, bu husus nazara alınarak rapor düzenlenmesi bakımından dosyanın bilirkişiye tevdi edilerek rapor tanzim ettirildiği ve bu rapor doğrultusunda hükmedilen tazminat oranlarının tespit edildiği ifade edilmiştir. Kararda, müteveffa işçinin eşi için93.034.74 TL, kız çocuğu için 35.957,74 TL ve erkek çocuğu için 10.735,47 TL üzerinden maddi tazminat ödenmesine hükmedilmiştir. Manevi tazminat olarak ise eş için 50.000 TL, çocukların her biri için ayrı ayrı 25.000 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmiştir.

8. Yargıtay 23/1/2018 tarihinde Mahkeme kararını bozmuştur. Kararda, davacıların maddi zarar tavanlarının, itibar edilen son ek hesap raporunda belirtilen zarar tutarları kadar olduğu belirtilmiştir. Davalıların ancak bu son ek hesap raporunda belirlenen zarar tutarlarından müştereken ve müteselsilen sorumlu olabilecekleri gözden kaçırılarak bu tutarları aşan miktarlardan sorumlu tutulmasının hatalı olduğu ifade edilmiştir.

9. Mahkeme 11/7/2019 tarihinde bozma kararına uyarak davayı kısmen kabul etmiştir. Kararda, 19/8/2016 tarihli bilirkişi ek raporunda herhangi bir tutarsızlık görülmediği ve davalı gerçek kişilerin ancak 19/8/2016 havale tarihli bilirkişi ek raporunda belirlenen zarar tutarlarından davalı şirket ile müştereken ve müteselsilen sorumlu olabilecekleri belirtilmiştir. Gerçek kişi davalıların bu tutarları aşan miktarlardan sorumluluklarının bulunmadığı ifade edilmiştir. Eş için 93.034,74 TL, kız çocuğu için 35.957,74 TL, erkek çocuğu için 10.735,47 TL maddi tazminatın ödenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Yine eş için 50.000 TL, çocukların her biri için ayrı ayrı 25.000 TL, annesi için 25.000 TL ve son olarak her bir kardeşi için ayrı ayrı 5.000 TL manevi tazminatın ödenmesi gerektiği kararda yer almıştır.

10. Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2/2/2021 tarihinde mahkeme kararını düzelterek onamıştır. Kararda, davacı çocuk G.N.nin yargılama devam ederken karardan önce vefat ettiği belirtilmiştir. Bu nedenle taraf sıfatının sona erdiği açık olmasına karşın taraf sıfatı sona eren kişi hakkında bir hüküm kurulamayacağı gözden kaçırıldığı ifade edilmiştir. Müteveffa yönünden adı geçenin gerekçeli karar başlığında davacı olarak gösterilmesinin, lehine ve aleyhine hükümler kurulmasınınisabetsiz olduğu vurgulanmıştır.

11. Nihai karar 26/3/2020 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucular 6/4/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

12. Başvurucular tarafından; beş yıl sonra mahkeme kararı bozularak tazminat oranının değiştirilmesinin haksız ve hukuka aykırı olduğu belirtilmiştir. Beş yıl sonra bozmaya uyma kararı sonrasında vekâlet ücreti ödenmesine hükmedilemeyeceği zira usuli müktesap hak oluştuğu ifade edilmiştir. Temyiz etmeyen ihtiyari dava arkadaşları açısından mahkeme kararının kesinleştiği ve kesinleşen mahkeme kararının kazanılmış hak oluşturduğu aktarılmıştır. Başka dava arkadaşı tarafından temyiz edilen mahkeme kararının aleyhe hüküm doğuramayacağı vurgulanarak adil yargılanma hakkının, gerekçeli karar hakkının ve silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiği ileri sürülmüştür.

13. Başvuru, hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.

14. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlık konusunda varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (konuya ilişkin birçok karar arasından bkz. Ahmet Sağlam [2. B.], B. No: 2013/3351, 18/9/2013).

15. Ancak temel hak ve özgürlüklere müdahalenin söz konusu olduğu durumlarda mahkemelerin takdir ve değerlendirmelerinin Anayasa'daki güvencelere etkisini nihai olarak değerlendirecek merci Anayasa Mahkemesidir. Bu itibarla Anayasa'da öngörülen güvenceler dikkate alınarak bireysel başvuru kapsamındaki temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğine ilişkin herhangi bir inceleme kanun yolunda gözetilmesi gereken hususun incelenmesi olarak nitelendirilemez (Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, § 53).

16. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi çok istisnai durumlarda temel hak ve özgürlüklerden biri ile doğrudan ilgili olmayan bir şikâyeti kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin yasak kapsamına girmeden inceleyebilir. Açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsıldığı ve adil yargılama hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvencelerin anlamsız hâle geldiği çok istisnai hâllerde, aslında yargılamanın sonucuna ilişkin olan bu durumun bizatihi kendisi usule ilişkin bir güvenceye dönüşmüş olur. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin, mahkemelerin değerlendirmelerinin usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getirip getirmediğini ve açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsılıp sarsılmadığını incelemesi yargılamanın sonucunu değerlendirdiği anlamına gelmez. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi mahkemelerin delillerle ilgili değerlendirmelerine ancak açık bir keyfîlik ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getiren bir uygulama varsa müdahale edebilecektir (Ferhat Kara [GK], B. No: 2018/15231, 4/6/2020, § 149; M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 83).

17. Başvurucular, murislerinin işyerinde geçirdiği kazada hayatını kaybetmesinde iş verenin sorumluluğunun bulunduğunu belirterek tazminat davası açmıştır. Mahkeme tarafından dava kısmen kabul edilmesine karşın Yargıtay bilirkişi raporunda tespit ettiği eksikliklerin giderilmesi amacıya kararların bozulmasına karar vermiştir. Mahkeme, nihai olarak bozma kararına uyarak bilirkişi raporunda eksikleri gidermiş ve ödenmesi gereken tazminat tutarlarını hesap ederek yargılamayı sonuçlandırmıştır. Temyiz aşamasından geçerek karar kesinleşmiştir.

18. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği, ilgili mevzuatı yorumlamak yargı mercilerinin görevi olup Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruda incelediği husus Anayasa'da güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğidir. Bu kapsamda bilirkişi raporunun değerlendirilmesi ve bu değerlendirmeye göre tazminat miktarının hesaplanması Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol mahkemelerce yapılan yorumların Anayasa'da güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkına etkisini somut olayın şartları ışığında incelemektir.

19. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20/12/2013 tarihli ve E.2013/23-131, K.2013/1681 sayılı kararına göre usuli kazanılmış hak, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibarıyla, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yaptığı bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir. Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. "Usuli kazanılmış hak" olarak tanımlayacağımız bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği gibi mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay Hukuk Dairesince de sonradan ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara ve dolayısı ile oluşan usuli kazanılmış hakka aykırı bir şekilde ikinci bir bozma kararı verilmesini yasaklamaktadır.

20. Usule ilişkin kazanılmış hak ilkesi; mahkemenin bozma kararına uyması hâlinde artık bozma kararı doğrultusunda inceleme yapmak ve/veya hüküm vermek zorunda olmasını, ayrıca bozma kararı dışında kalan kısım hakkında yeniden inceleme yaparak karar verememesini; temyiz mercii yönünden ise bozma kararında belirtilen bozma gerekçeleriyle kendisinin de bağlı olmasını ve bozma kararı dışında kalan kısım hakkında tekrar inceleme yapamamasını ifade etmektedir (AYM, E.2019/115, K.2020/31, 12/6/2020, § 4).

21. Yargıtay tarafından, usule ilişkin kazanılmış hak ilkesinin salt kavramsal tanımıyla bağlı kalınmak suretiyle anılan ilkenin uygulanmasında kategorik ve şekilci bir yaklaşımın sergilenmesinden kaçınıldığı, uyuşmazlığın özel şartlarının gözetilerek söz konusu ilkeye bazı istisnaların getirildiği görülmüştür. Bu çerçevede kamu düzenini ilgilendiren bir usul kuralının dikkate alınmadan karar verilmiş olması, bozma kararının hukuki değerlendirme dışında tamamen maddi olgulara yönelik ilk bakışta anlaşılabilecek kadar açık ve belirgin, yargılamanın sonucunu büyük ölçüde etkileyecek ve çoğu kez tersine çevirecek, düzeltilmemesi kamu düzenini ve vicdanını zedeleyecek nitelikte bir maddi hataya dayanması, mahkemece bozma kararına uyulmasından sonra uyuşmazlığa uygulanma imkânı bulunan geçmişe etkili yeni bir kanunun yürürlüğe girmesi, aksi yönde bir içtihadı birleştirme kararının alınması, uygulanması gereken kanun hükmünün Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi veya Anayasa Mahkemesince bireysel başvuruda ilgili dosyada ihlal kararı verilmesi, tarafların feragat ya da kabul yönündeki irade bildirimlerinin dava dosyasına girmesi gibi durumlarda usule ilişkin kazanılmış hak ilkesini uygulamama yönünde içtihat geliştirilmiştir (Müflis Estaş Kum Mad. Nak. Tic. ve San A.Ş. [GK], B. No: 2019/17103, 12/10/2023, § 45).

22. Mahkeme tarafından verilen kararlar, Yargıtay tarafından eksik inceleme ve araştırma yapıldığı gerekçeleriyle bozulmuş, taraflar yönünden verilen kararın bir kısımının onanması söz konusu olamamıştır. Dolayısıyla bozulan karar tüm sonuçları ile ortadan kalkmış, mahkeme tarafından da bozma kararına uyularak yeniden hüküm kurulmuştur. Bu durumda taraflardan birisi lehine usuli kazanılmış hakkın oluştuğunu söylemek mümkün değildir.

23. Mahkemece bilirkişi raporunda tespit edilen eksiklikler tamamlandıktan sonra ödenmesi gereken tazminat tutarına hükmedilmiştir. Mahkemece sonuca hangi nedenle ulaşıldığının başvurucu ve üçüncü kişiler tarafından objektif olarak anlaşılmasına imkân verecek yeterli gerekçe sunulmaktadır. Mahkemenin yaptığı değerlendirmenin hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasına yönelik olup bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir unsur içermediği anlaşılmaktadır. Bu itibarla başvuru konusu olayda başvurucunun ileri sürdüğü iddiaların mahkemelerin delillerin değerlendirilmesine ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olduğu, mahkeme kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun hakkaniyete uygun yargılanma hakkına yönelik şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

24. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

25. Başvurucular, yargılamanın çok uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştirler.

26. 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Tazminat Komisyonunun Görevleri ile Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Kanun’da değişiklik yapan 2/3/2024 tarihli ve 7499 sayılı Kanun uyarınca üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine makul süre şikâyetlerinin Tazminat Komisyonu tarafından inceleneceği düzenlenmiştir. Nitekim Anayasa Mahkemesi Ahmet Kartalkuş kararında ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna ulaşmıştır (Ahmet Kartalkuş [2. B.], B. No: 2019/39635, 19/3/2024). Somut başvuruda, anılan karardan açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

27. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

28. Başvurucular kesin hüküm, kamu düzeni, hukuk devleti, kazanılmış haklara saygı ilkeleri yok sayılarak keyfî, haksız ve hukuksuz bir şekilde lehlerine geçmesine izin verilen tazminatın beş yıl sonra ellerinden alınması nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

29. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma beklentisi -kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki Anayasa'nın 35. maddesi soyut bir temele dayalı olarak mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti edinmeyi değil mülkiyet hakkını güvence altına almaktadır. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde etmeye yönelik meşru bir beklenti Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi [1. B.], B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37; Mehmet Şentürk [GK], B. No: 2014/13478, 25/7/2017, §§ 41, 53).

30. Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti olmayıp belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına ya da ayni menfaatle ilgili hukuki bir işleme dayanan yeterli derecede somut nitelikteki bir beklentidir (Selçuk Emiroğlu [1. B.], B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28; Mehmet Şentürk, § 42). Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tespit, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti. [2. B.], B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, § 37).

31. Somut olayın koşulları altında başvurucuların talep ettiği tazminata ilişkin olarak bir kanun hükmünü veya yerleşik hâle gelmiş bir içtihadın varlığını ortaya koyduğundan söz edilemez. Bu durumda, başvurucuların talep ettiği tazminat yönünden Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı kapsamına giren bir ekonomik değeri veya en azından böyle bir değeri elde etme yönünde meşru beklentisinin bulunmadığı anlaşılmaktadır.

32. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkınınihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucuların üzerinde BIRAKILMASINA 17/12/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Bülent Yolal ve diğerleri [2.B.], B. No: 2021/20057, 17/12/2024, § …)
   
Başvuru Adı BÜLENT YOLAL VE DİĞERLERİ
Başvuru No 2021/20057
Başvuru Tarihi 6/4/2021
Karar Tarihi 17/12/2024

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, iş kazasına bağlı olarak açılan tazminat davasında hukuk kurallarının hatalı uygulanması nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, mülkiyet hakkının ve uzun süren yargılama nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı (bariz takdir hatası, içtihat farklılığı vs.-hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Mülkiyet hakkı Tazminat (kamu kurumlarının tarafı olduğu uyuşmazlıklar) Konu Bakımından Yetkisizlik
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi