TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET DANSIK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2021/24152)
|
|
Karar Tarihi: 16/4/2025
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Recai AKYEL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
Muhterem İNCE
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
Raportör
|
:
|
Murat İlter DEVECİ
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet DANSIK
|
Vekili
|
:
|
Av. Azad KAYASIZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; terör saldırısının önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınmaması sonucu meydana gelen ağır yaralanma ve bu olaydan doğan zararların tazmini istemiyle açılan tam yargı davasının titiz bir incelemeye tabi tutulmadan reddedilmesi nedeniyle yaşam hakkının, davanın reddine ilişkin karardaki bazı ifadeler nedeniyle de masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/3/2021 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Başvurucu Hakkında Yürütülen Soruşturmalar ve Başvurucunun Yaralanmasıyla İlgili Süreç
5. Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı 1999 doğumlu başvurucu ile suça sürüklenen İ.B.nin 10/8/2014 tarihinde Şırnak’ın Silopi ilçesinde karıştığı bazı olaylar nedeniyle devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, silahlı terör örgütüne üye olma, tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi, nitelikli mala zarar verme, nitelikli hırsızlık, görevi yaptırmamak için direnme, 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet suçlarını işledikleri iddiasıyla 13/6/2016 tarihli iddianameyle Çocuk Mahkemesi sıfatıyla Cizre 1. Ağır Ceza Mahkemesinde (Ceza Mahkemesi) kamu davası açmıştır. İddianameye göre başvurucu ile İ.B.;
i. PKK/KCK terör örgütünün haberleşme organlarından yapılan çağrıya uyarak 14.50’ten 20.30’a kadar Silopi İlçe Jandarma Komutanlığı önünde ve caddelerde yapılan gösterilere katılmış ve uyarılara rağmen gösteriyi terk etmemiştir.
ii. Silopi İlçe Jandarma Komutanlığı nizamiye girişinde bulunan nöbet kulübesindeki sensörlü projektör ile güvenlik kamerasını, bir kamu bankasına ait olup kullanımları gereği banka şubesinin dışında bulunan alarm kutusu ile güvenlik kamerasını yerlerinden söküp çalmıştır.
iii. Başkomiser A.K.nın yaralanması, kolluk binası içindeki elektrik trafosunun molotofkokteyliyle yakılması, kamu malları ile kişilerin mallarına zarar verilmesi olaylarına iştirak etmiştir.
6. İddianamenin kabul edilmesi üzerine dava, Ceza Mahkemesinin 2016/277 Esas sırasına kaydedilmiştir.
7. Şırnak’ın Silopi ilçesinde 22/10/2015 Perşembe günü saat 19.15’ten 23/10/2015 Cuma günü saat 09.00’a kadar geçen sürede asayişi bozan bir dizi olay yaşanmıştır. Çok sayıda polis tarafından düzenlenen tutanağa göre patlayıcı düzeneği oluşturmak amacıyla bazı yerlere tüp bırakılıp kablo çekildiği, ayrıca PKK/KCK terör örgütü unsurlarının güvenlik güçlerinin geçişini engellemek amacıyla yollarda kazı çalışması yaptığı yönünde bilgi edinilmiştir. Kazı çalışması yapıldığı söylenen bölgeye saat 20.30 sıralarında intikal eden üç polis ekibine barikat arkasında ve çevredeki evlerin çatılarında bulunan terör örgütü unsurları uzun namlulu silahlarla ve el yapımı patlayıcılarla saldırmış, polis ekibi de saldırıya karşılık vermiştir. Çevrede yapılan kontrolde iki tüp, elektrik ara kablosu ve kürek bulunmuştur. Yüzleri maskeli 4-5 kişi, 53. Cadde üzerindeki bir evin bahçesine doğru kaçmıştır. Polisler bu eve yaklaştığında terör örgütü unsurları caddeye piknik tüpüyle güçlendirilmiş patlayıcı atmış ancak patlama olmamıştır. İlerleyen saatlerde ilçenin bazı bölgelerinde çatışma yaşanmıştır. Terör örgütü unsurlarınca atılan tüple güçlendirilmiş patlayıcı maddeler bir polis aracına zarar vermiştir. 01.55 sıralarında polislere ateş eden bir kişi vurulmuş ancak bu kişinin yaşam durumu tespit edilememiştir. Terör örgütü mensupları vurulan kişiyi barikatlı ve bomba ile tuzaklanmış bölgeye kaçırmıştır. Saat 06.17 sıralarında 710. Sokak üzerinde bulunan barikatlı bölgenin yakınında bir kişinin yerde yattığı yönünde bilgi alınmıştır. Polis ekibi bölgeye varmış ancak terör örgütü mensupları yoğun bir şekilde ateş ederek ekibin yaralıyı hastaneye götürmesine fırsat vermemiştir. Sonrasında toplanan kadın ve çocuklardan oluşan grup yapılan uyarılara ve havaya açılan ateşe rağmen yolu açmamış ve yaralıyı kaçırmıştır. Saat 08.15 sıralarında silahla yaralanmış bir kişinin Silopi Devlet Hastanesine götürüldüğü bilgisi edinilmiştir. Yapılan yoklamada boynunda giriş, sırtında çıkış yarası olan ve hayati tehlikesi olan bu kişinin başvurucu Mehmet Dansik olduğu anlaşılmıştır.
8. Silopi Cumhuriyet Başsavcılığının olay nedeniyle yürüttüğü soruşturma kapsamında kolluk görevlilerince alınan ifadelerden olay tarihinde sivil bir kişinin aracına terör örgütü mensuplarınca ateş edildiği, 13-14 yaşındaki bir çocuğun bir kamu kurumunun nizamiye kapısına yaklaşıp kapının üstünden el yapımı bir patlayıcı attığı, aynı kamu kurumuna terör örgütü mensuplarınca ateş edildiği anlaşılmıştır.
9. Olay yerleri, bu yerleri incelemekte uzman olan polislerce incelenmiş; başvurucunun üzerinden çıkan eşya ile başvurucunun ellerinden svap örnekleri alınmıştır. Ayrıca olay yerlerini görmesi muhtemel Kent Güvenlik Yönetim Sistemi kameralarının kaydettiği görüntüler temin edilmiştir.
10. Bir başka soruşturma kapsamında şüpheli sıfatıyla ifadesine başvurulan C.D. başvurucuyla ilgili beyanlarda bulunmuştur. C.D.nin ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
“...Karşıyaka mahallesinden ailesine komşu olmamız dolayısıyla tanıdığım ancak şuan ismini hatırlamadığım bir şahıs çatışmalar sırasında boynundan yaralanmış Diyarbakır ilinde bilmediğim bir hastanede tedavi altına alınmıştır. Bu şahıs ydg-h üyesidir. Kendisinin diğer gençlere emir verirken görmüştüm. Elinde kelleş, el bombası ve telsiz vardı. Şahsın fotoğrafını görsem tanırım. Bu şahıs ikamet ettiği Karşıyaka mahallesinde faaliyet göstermektedir. (adliyede bulunan TEM Bürosunda görevli ... sicil sayılı polis memuruna konu hakkında bilgi verilerek anlatılan şekilde yaralanan şahsın isim bilgilerine ulaşılması yönünde talimat verildi. Şahsın çatışma sırasında yaralanarak boynundan vurulması neticesinde felç olan ve hakkında Cumhuriyet Başsavcılığımızca ayrıca tahkikat yürütülen Mehmet DANSIK olabileceği bilgisi alındı.)
...”
11. Başvurucu, suça sürüklenen çocuk sıfatıyla 19/4/2017 tarihinde Cumhuriyet savcısına ifade vermiştir. İfadesinde başvurucu, bahçe işlerini yapmak üzere yolda giderken saat 07.30 sıralarında yaşanan bir patlama nedeniyle yaralandığını ve kendisini kimin hastaneye götürdüğünü bilmediğini savunmuştur. İfadesinin devamında başvurucu; terör örgütüyle ilgisinin olmadığını, güvercinlerini çaldığı için ettikleri kavga sebebiyle C.D. ile arasında husumet bulunduğunu, bu kişinin hiçbir zaman komşusu olmadığını ve Karşıyaka Mahallesi’nde hiç ikamet etmediğini öne sürmüştür.
12. Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı 6/7/2017 tarihinde, sivil bir kişinin aracına yapılan saldırı ile kamu kurumuna yapılan saldırılar yönünden kimlik bilgileri tespit edilemeyen şüpheliler hakkında daimi arama karar vermiş ve başvurucu hakkında tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme suçu ile silahlı terör örgütüne üye olma suçu yönünden yürüttüğü soruşturmayı mevcut soruşturmadan ayırmıştır. Başvurucu hakkında yürütülen soruşturmada ise soruşturmanın suçun işlendiği yerin bağlı olduğu ilin adıyla anılan Cumhuriyet başsavcılığınca yürütülmesi gerektiği gerekçesiyle 6/10/2017 tarihinde görevsizlik kararı verilerek soruşturma evrakı Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.
13. Hakkında terör örgütüne üye olma suçu yönünden soruşturma yürütülen S.Y., Cumhuriyet savcısı huzurunda yaptırılan fotoğraftan teşhis işlemi sırasında başvurucuyu fotoğraflarından YDG-H sorumlularından biri olarak teşhis edip başvurucunun uzun namlulu silahının bulunduğunu söylemiştir.
14. Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucunun 22/10/2015 tarihinde tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme, devletin birliğini ve ülke bütünlüğü bozma, nitelikli mala zarar verme ve genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçlarını işlediği iddiasıyla 18/10/2017 tarihinde çocuk mahkemesi sıfatıyla Şırnak 2. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açmıştır. İddianamede başvurucudan alınan svap örneklerini inceleyen Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünce düzenlenen raporun içeriğine yer verilmiş ve başvurucunun güvenlik güçlerince çatışmaya girdiği değerlendirilmiştir. İddianamenin ilgili kısmı şöyledir:
“...
Suça sürüklenin üzerinden çıkan eşyalar ile her iki elinden alınan svap örneklerinde Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarınca yapılan inceleme sonucunda; suça sürüklenenin sağ-sol el avuç içi ve sağ el üstü svaplarında atış atıklarında bulunan Antimon elementine rastlanıldığının, yine suça sürüklenene ait tşört ile atletinde atış atıklarında bulunan antimon elementine rastlanıldığının tespit edildiği, raporun açıklama kısmına göre; atış atığının el üstünde olması halinde o elin ateş ettiğinin- atış esnasında silaha yakın mesafede bulunduğunun veya yoğun atış atığı ihtiva eden cisim ve yüzeylere temas ettiğinin, atış atığının avuç içinde olması halinde o elin silah tuttuğunun, atış esnasında silaha yakın konumda olduğunun veya yoğun atış atığı ihtiva eden yüzeylere temas ettiği şeklinde değerlendirileceğinin belirtildiği,
...
Suça sürüklenenin yaralanmasından sonra Diyarbakır Gazi Yaşargil E. A. Hastanesinde tedavi gördüğünün ve olayda sonra %98 engelli olduğunun tespit edildiği,
Kriminal raporuna göre Suça sürüklenenin sağ ve sol eli avuç içi ve üzerinde atış atığında bulunan antimon elementine rastlanıldığı, buna göre suça sürüklenenin silah veya paylayıcı maddeye temas ettiğinin ve Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozmaya yönelik güvenlik güçleri ile çatışmaya girdiğinin değerlendirildiği, olay günü saat 01.00 den itibaren ilçenin farklı ve birden fazla mahallesinde terör örgütü mensupları ile güvenlik güçleri arasında tutanaklarda belirtilen çatışmalar yaşanmakta iken sabah erken saatlerde suça sürüklenenin bahçe işlerini yapmak üzere dışarı çıktığına dair savunmasının da hayatın olağan akışına uygun olmadığı, yanısıra birlikte [C.D.nin] beyanının da iddiaları kuvvetlendirdiği, buna göre suça sürüklenenin atılı suçu işlediğinin sabit olduğu... [anlaşılmıştır.]”
15. Şırnak 2. Ağır Ceza Mahkemesi, dava dosyaları arasında fiilî ve hukuki irtibat bulunduğu gerekçesiyle dava dosyasının Ceza Mahkemesinin 2016/277 Esas sayılı dava dosyası ile birleştirilmesine karar vermiştir.
16. Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı bazı teşhis işlemlerine dayanarak başvurucu ile İ.B.nin devletin birliğini ve ülke bütünlüğü bozma, tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme, kamu görevlisini görevinden dolayı öldürmeye teşebbüs etme ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarını işlediği iddiasıyla 15/3/2019 tarihinde ceza mahkemesi nezdinde kamu davası açmıştır. İddianamenin başvurucu hakkındaki teşhislerle ilgili kısmı şöyledir:
“...
SSÇ [suça sürüklenen çocuk] MEHMET DANSIK HAKKINDAKİ TEŞHİSLERDE:
1-Teşhis tanığı [S.M.]: Ssç’nin 2014 yılı içerisinde Barbaros mahallesinde YDG-H’a bağlı faaliyet yürüten A... M... timinde aktif olarak faaliyet yürüttüğünü, 2014 yılı içerisinde gümrük lojmanları civarında gerçekleşen yol kesme, molotoflama ve polis araçlarının taşlanması olaylarında yüzünü kapatarak yer aldığını beyan ettiği,
2-Teşhis tanığı [N.E.]: 2014 kış aylarında Silopi genelindeki molotof ve taşlı eylemlere katıldığını, YDG-H içerisinde faaliyetler yürüttüğünü beyan ettiği,
3-Gizli tanık B...: Ssç’nin arkadaşları arasında H... olarak bilindiğini, kod adını A... olarak bildiğini, Yeşiltepe Mahallesinde hendek açma olaylarında yer aldığını, sanığın YDG-H grubundan çıkarıldığı için kendi temin ettiği pompalı tüfekle güvenlik güçlerine ateş açtığını, son dönemde B... kod isimli örgüt mensubundan silah istediğini, ayrıca 10-15 Ağustos 2015 tarihleri arasında Başköy tarafında tır yakma olayında olduğunu beyan ettiği,
4-Gizli tanık A...: O... Timi (Yeşiltepe Mahallesi)’nin sorumlusunun K... F... olduğu, yardımcılığını A... Ç...’ın yaptığı, bu timin Yeşiltepe Mahallesinde terör örgütü adına gerçekleştirilecek her türlü yasa dışı sokak eylemlerini (güvenlik güçleri ile kamu kurum ve kuruluşlarına yönelik, taşlı molotof kokteyli, el yapımı patlayıcılı saldırılar) yaptığı, bu tüm içerisinde A... Ç..., MEHMET DANSIK ve M... K...’nun olduğu, SSÇ’nin YDG-H Timi içerisinde faaliyet yürüttüğü, Yeşiltepe Mahallesi içerisinde eylem ve faaliyetlerde bulunduğu, olaylar sırasında emirleri K... F...’ndan aldığını beyan ettiği,
5-Teşhis tanığı [A.E.]: Ssç’nin Başak Mahallesinde açılan hendeklerde pompalı tüfekle nöbet tuttuğunu beyan ettiği,
6-Gizli tanık K...: Ssç’nin Habur sınır kapısından gelen PKK terör örgütü mensuplarının cenazesinde ve komvoylarına katıldığı, PKK adına komvoyda sloganlar attığı, YPG’nin Kobani’ye Işıd’dan geri aldığında Kobane kutlamalarına katıldığını, henden barikat operasyonlarından önce molotof zamanlarında polis araçlarına molotof attığını, henden barikar zamanlarında Zap mahallesinde kaleşnikof silah ile nöbet tuttuğu, elinde dürbün ile gözetleme yaptığını, güvenlik güçleriyle yaşanan çatışmaların sanığın bulunduğu mevzide gerçekleştiğini beyan ettiği,
7-Teşhis tanığı [S.Y.]: Ssç’nin Silopi ilçesi Başak Mahallesinde bulunan YDG-H sorumlularından olduğunu, üzerinde kaleşnikof uzun namlulu silah olduğunu, güvenlik güçleri ile çatışmalara girdiğini beyan ettiği... [anlaşılmıştır].”
17. Ceza Mahkemesi, dava dosyaları arasında fiilî ve hukuki irtibat bulunduğu gerekçesiyle dava dosyasının 2016/277 Esas sayılı dava dosyası ile birleştirilmesine karar vermiştir. Böylece başvurucu hakkında açılan tüm kamu davaları Ceza Mahkemesinde birleştirilmiştir.
18. Silopi Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu hakkında terör örgütüne üye olma suçundan ayrı soruşturma yürütüldüğü gerekçesiyle 25/1/2023 tarihinde ayırma kararı veren Ceza Mahkemesi, aynı tarihte İ.B. hakkında bazı suçlar yönünden düşme, bazı suçlar yönünden ise beraat hükmü kurmuştur.
19. Başvurucu hakkında yürütülen yargılamada S.M., N.E., E.A., C.D. ve gizli tanık K... başvurucuyu tanımadığını iddia etmiştir. Tanık S.Y. ise başvurucunun YDG-H sorumlularından olduğunu ve polislere molotofkokteyli ile saldırdığını bildiğini ancak başvurucunun uzun namlulu silah taşıyıp güvenlik güçleriyle çatışmaya girmesi konusunda görgüsünün olmadığını beyan etmiştir.
20. Ceza Mahkemesi 9/10/2024 tarihinde, bazı suçlar yönünden dava zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle düşme, bazı suçlar yönünden ise beraat kararı vermiştir. Öte yandan Ceza Mahkemesi, başvurucunun görevi yaptırmamak için direnme ve örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçlarından hapis cezasıyla cezalandırılmasına ancak hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir. Bu kararı vermesinde 10/8/2014 tarihli kolluk tutanağındaki tespitler ile başvurucunun yüzünü kapatıp elinde tuttuğu taşı fırlattığı ana ilişkin görüntüler bulunduğuna yönelik tespitler etkili olmuştur. Kararın başvuruyu ilgilendiren kısmı şöyledir:
“...
...[S]uça sürüklenen çocuğun aşamalarda değişmeyen bir biçimde atılı suçu işlemediğine yönelik beyanları, yaralı olarak götürüldüğü hastaneden temin edilen svap örneklerinin incelendiği Uzmanlık Raporu’nda kişideki antimon izinin oluşma durumuna dair yapılan tespitler dikkate alındığında hastaneye ateşli silah yaralanması ile getirilmiş olan suça sürüklenen çocuğun ellerinde ve tişört ile atletinde yer alan antimon izlerinin yaralandığı bölge dikkate alındığında ilgili bölgeyi tutarken oluşmuş olma ihtimalinin mevcudiyeti, patlayıcı maddeler hakkında tanzim edilen Uzmanlık Raporu’nda ve Olay Yeri İnceleme Tutanaklarında suça sürüklenen çocuğa ait herhangi bir vücut izinin tespit edilememiş olması, telefon incelenmesi neticesinde hazırlanan CD İnceleme ve Tespit Tutanağı’nda suça sürüklenen çocuğun atılı suçu işlediğine dair herhangi bir mesajlaşma ya da konuşma gerçekleştiğini gösterir bir tespite ulaşılmamış olması, tanık [C.D.nin] soruşturma aşamasındaki beyanlarından ve gerçekleştirdiği teşhis işleminden mahkememiz huzurunda dönmüş olması birlikte dikkate alındığında ceza hukukunda failin cezalandırılması için gereken her türlü şüpheden uzak kesin kanaate mahkememiz heyetince varılamamış...[tır.]”
21. Ceza Mahkemesince verilen karara karşı sadece başvurucu istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Başvurucunun talebi hakkında henüz bir karar verilmemiştir.
B. Başvurucunun Açtığı Tam Yargı Davasıyla İlgili Süreç
22. Başvurucu, yaralanması nedeniyle uğradığını iddia ettiği maddi ve manevi zararların tazmini için 10/1/2017 tarihinde İçişleri Bakanlığına karşı Mardin 2. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) tam yargı davası açmıştır. Açtığı davada evinden işine giderken yaralandığını, olayın meydana geldiği yerde ve tarihte çokça terör olayı meydana geldiğini öne sürüp 15.000 TL maddi tazminat ile 100.000 TL manevi tazminat talep eden başvurucu şu iddialarda bulunmuştur:
i. Olay yerinde uzun süre bekletilmiş ve ambulans geç gelmiştir. Ayrıca devlet, genel güvenlik hizmetlerini gerektiği gibi ifa etmemiştir zira gerekli istihbarat, araştırma ve inceleme faaliyeti yapılmamış; yeteri kadar personel çalıştırılmamıştır.
ii. Yaralanmasına neden olan olay terör ve terörle mücadeleden doğmuştur. Zararlarının sosyal risk ilkesi gereği tazmin edilmelidir.
23. Maddi zararlarının çalışma gücü kaybı ile bakıcı giderleri ile tedavi giderlerinden oluştuğunu belirten başvurucu, maddi zarar hesabı için bilirkişi incelemesine başvurulmasını talep etmiştir.
24. İdare Mahkemesi Silopi’de 2015 yılında hangi tarih aralıklarında ve ne şekilde (gün boyu yahut kısmi) sokağa çıkma yasağının uygulandığı konusunda bilgi edinip başvurucunun yaralanmasına ilişkin olayla ilgili her türlü bilgi ve belgenin onaylı ve okunaklı örnekleri ile Ceza Mahkemesinin 2016/277 Esas sayılı dava dosyasında bulunan ve başvurucuyla ilgili olan belgelerin temini için gerekli yazışmaları yapmıştır.
25. İdare Mahkemesi 10/5/2019 tarihinde başvurucu hakkında yürütülen soruşturmalar kapsamında verilen ifadeler ve teşhis işlemleri ile Ceza Mahkemesinin 2016/277 Esas sayılı dava dosyasının kapsamına işaret ederek davalı idarenin başvurucunun uğradığını iddia ettiği zararlardan kusurlu ve/veya kusursuz sorumluluk ilkeleri uyarınca sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle davanın reddine oyçokluğuyla karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“...
...[S]osyal risk ilkesinin uygulanabilmesi; zarara uğrayanın, zararın doğmasında, derecesi ne olursa olsun herhangi bir kusurunun bulunmaması koşuluna bağlı kılınmıştır...
...
Uyuşmazlıkta; 23/10/2015 günü saat 01.00 civarında Şırnak İli, Silopi İlçesi, Başak Mahallesi, Tansu Çiller Caddesi ile 404 sokak kesişiminde yaklaşık 10 kişilik bir grubun sokak girişine mevzi çalışması yaptıklarına dair Silopi İlçe Emniyet Müdürlüğü Haber Merkezi’ne gelen bildirim üzerine güvenlik kuvvetlerince söz konusu çevrenin emniyete alınması çalışmalarına müteakip 404. sokağa intikal edildiğinde PKK/KCK terör örgütü mensubu şahıslarca uzun namlulu silahlarla çok sayıda saldırı yapıldığı ve sokak üzerinde bulunan bir binadan tüple güçlendirilmiş patlayıcı atıldığı, emniyet güçlerince verilen karşılık neticesinde saat 01.55’de bir örgüt mensubunun vurulduğu, söz konusu şahsın diğer örgüt mensuplarınca Başak Mahallesinin iç kısmında bulunan barikatlı ve bombayla tuzaklanmış alana doğru kaçırıldığı, konu ile ilgili günün nöbetçi Cumhuriyet Savcısından yaralı ve ölü bir şahsın hastaneye getirilmesi halinde tahkikat başlatılması talimatı alındığı, saat 06.17’de Karşıyaka Mahallesi 710. sokak üzerinde bulunan hendek ve barikatlı alanın yakınında bir erkek şahsın yaralı olarak yerde yattığı bilgisinin alındığı, adı geçen kişinin alınarak hastaneye sevki sağlanmak istendiğinde çevrede bulunan örgüt mensupları tarafından ateş açıldığı, bilahare bölgede çok sayıda sivilin biriktiği, yapılan anons ve uyarı atışlarına rağmen sivil halkın yaralı şahsı alarak bölgeden uzaklaştırıldığı, saat 08.15 sıralarında Silopi Devlet Hastanesi’ne yaralı bir şahsın intikal ettirildiği bilgisinin verildiği, burada yapılan incelemede şahsın davacı ‘Mehmet DANSIK’ olduğunun anlaşıldığı, davacıda boyun bölgesinden giriş sırt bölgesinden çıkış yapan bir adet ateşli silah yarası bulunduğunun görüldüğü, değinilen hususların aynı gün saat 09.00’da emniyet birimlerince tutanak altına alındığı, Mahkememizin 29/06/2018 tarihli ara kararı gereği Silopi İlçe Emniyet Müdürlüğü’nce dava dosyasına sunulan ’Araştırma Tutanağı’nda; Silopi TEM Büro Arşiv kayıtlarında olay öncesi ve sonrasına tekabül eden tarihlerde bir dönem terör örgütü içinde faaliyet gösteren birden çok şahsa ve diğer tanıklara yaptırılan fotoğraf teşhislerinde davacının PKK/KCK bölücü terör örgütünün gençlik yapılanması olan YDG-H içinde faaliyet yürüttüğünün beyan edildiği; 09/12/2014 tarihinde YDG-H mensuplarına yönelik yapılan planlı ve eş zamanlı operasyon dahilinde gözaltına alındığı, yine aynı terör örgütünün faaliyetleri kapsamında taşlı, havai fişekli, molotof kokteylli, EYP’li saldırılarda bulunduğu, hendek kazma çalışmalarına ve korsan gösterilere katıldığına dair istihbari bilgilerin bulunduğu hususlarının belirtildiği, 10/08/2014 tarihli eylemleri nedeniyle davacı hakkında yürütülen soruşturma neticesinde Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı’nca ’Devletin birliğini ve Ülke bütünlüğünü bozma, silahlı terör örgütüne üye olma, tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması ve el değiştirilmesi, kamu malına zarar verme, yakarak mala zarar verme, kamu kurumunda bulunan eşya hakkında hırsızlık, kullanımları gereği açıkta bırakılmış eşya hakkında hırsızlık, görevi yaptırmamak için direnme, 2911 sayılı Kanuna muhalefet’ suçlarından hakkında iddianame düzenlendiği, anılan iddianamenin kabulü ile başlayan kovuşturmanın Cizre 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2016/277 sayılı esas sayılı dosyasında derdest olduğu anlaşılmaktadır.
Mahkememizce Ulusal Yargı Ağı Projesi [UYAP] üzerinden Cizre 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2016/277 sayılı dosyasının incelenmesinden, davacı ve dava dışı İ.B isimli kişi hakkında yürütülen soruşturma neticesinde düzenlenen iddianamede özetle; 10/08/2014 tarihinde PKK/KCK bölücü terör örgütünün haberleşme organlarından bir sosyal medya hesabından Işid militanı olduğu iddia edilen iki erkek şahsın yakalanarak İlçe Jandarma Komutanlığı’na götürüldüğüne dair yapılan paylaşım ve çağrılar üzerine davacının da aralarında bulunduğu eylemci grubun Silopi İlçe Jandarma Komutanlığı önünde ve caddelerde gösteri yapmaya başladığı, İpekyolu Caddesinin Cizre istikametini trafiğe kapatıldığı, söz konusu eylemin 2911 sayılı Kanun aykırılık teşkil etmesi nedeniyle emniyet güçlerince ikaz edildiği, akabinde yapılan müdahaleye rağmen grup tarafından dağılmamakta ısrar edildiği ve taşlı-molotoflu saldırıda bulunulduğu, gerçekleştirilen saldırı sonucunda bir emniyet personelinin yaralandığı, çok sayıda araç, kamu malı yahut özel eşyanın zarar gördüğü, olay sırasında kayıtta olan güvenlik kamera görüntülerinin incelenmesi neticesinde davacının taş attığı ana ilişkin kaydın tespit edildiği ve görüntü inceleme tutanağı tanzim edildiği hususlarının belirtildiği, gerçekleştirilen yargılama kapsamında Adli Tıp Kurumu nezdinde söz konusu görseller ile davacıya ait görüntü örnekleri üzerinde yaptırılan inceleme neticesinde ’inceleme konusu medyalardaki analizi yapılan görüntü örnekleri, mukayese konusu görüntü örnekleriyle (+1) düzeyinden benzerlik gösterdiği’ bir diğer mukayesede ise ’inceleme konusu medyalardaki analizi yapılan görüntü örneklerinden elde edilen veri karar vermek için yetersizdir(0)’ değerlendirilmesinin yapıldığı görülmektedir.
Yukarıda da belirtildiği üzere, kural olarak idarenin hukukî sorumluluğu kusur esasına dayanmaktadır. Sözü edilen kuralın şartlarının oluşmadığı bazı hallerde, idarenin önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemediği bir takım zararların, nedensellik bağı ve kusur koşulu aranmadan karşılanması gerekmektedir. Objektif sorumluluk anlayışına dayalı sosyal risk adı verilen bu ilke, bilimsel ve yargısal içtihatlarla da kabul edilmiştir. Temelde, devletin anayasal düzenini yıkmayı amaçlayan terör eylemlerinin zarar gören kişilere karşı kişisel husumetten ileri gelmemesi, terör eylemlerine hedef olan kişilerin kendi kusur ve fiilleri sonucu değil, toplumun bir bireyi olarak zarar görmesi nedeniyle bu eylemler ve devletin bu eylemlerle mücadele faaliyetleri sırasında zarar gören vatandaşların zararının karşılanması kabul edilmiş olmakla beraber, toplumu ve devleti hedef alan terör eylemleri içinde bizzat yer alan kişilerin veya bu kişilerin yakınlarının, terörle mücadele faaliyetleri sırasında ortaya çıktığı iddia edilen mağduriyetlerin karşılanması yönündeki taleplerinin sosyal risk ilkesinin temelinde bulunan hakkaniyet ve fedakarlığın denkleştirilmesi esaslarıyla bağdaşmayacağı da açıktır.
Bu durumda, dosya kapsamıyla mevcut tanık ifade ve teşhis tutanakları ile Cizre 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2016/277 sayılı esas sayılı dosyasının birlikte değerlendirilmesi sonucunda; 23/10/2015 tarihinde güvenlik güçleri ile terör örgütü mensupları arasında çıkan silahlı çatışma neticesinde bir şahsın yaralandığı, emniyet birimlerince yaralı şahsın bulunduğu noktadan alınmak istendiğinde kimliği belirsiz kişilerce kaçırıldığı, olay günü durumun nöbetçi Cumhuriyet Savcısına bildirilmesi üzerine ateşli silahla yaralanmaya bağlı olarak hastaneye ölü yahut yaralı bir şekilde bir şahsın getirilmesi halinde gerekli tahkikat işlemlerinin yapılması adına talimat verildiği hususlarının sabit olduğu, olay günü sabah saatlerinde Silopi Devlet Hastanesi’ne getirilen yaralı şahsın davacı olduğu, daha önce terör örgütü içerisinde faaliyet yürüten şahısların verdiği farklı tarihli ifadelerde PKK/KCK terör örgütü ve bu örgütün aparatlarından olan YDG-H içerisinde aktif faaliyet gösterdiğinin belirtildiği, anılan tüm bu somut tespitler nazara alındığında, uğranıldığı ileri sürülen zararlardan kusurlu ve/veya kusursuz sorumluluk ilkeleri uyarınca davalı idarenin sorumlu tutulabilmesinin mer’i mevzuat kapsamında mümkün olmadığı ve anılan nedenlerle maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
...”
26. Karara katılmayan üye, Ceza Mahkemesinin 2016/277 Esas sayılı davanın sonucunun beklenmesi gerektiğini ifade etmiştir.
27. Başvurucu; örgüt üyesi olmadığını ve güvenlik güçleriyle çatışmaya girmediğini, örgüt üyesi olsa dahi zararla örgüt faaliyeti arasında illiyet bağı bulunmadığını, aleyhinde beyanda bulunan tanıkların kovuşturma aşamasında beyanlarından döndüklerini ve Ceza Mahkemesi dosyasının bekletici mesele yapılması gerektiğini belirterek istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
28. Başvurucunun istinaf başvurusu Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi Üçüncü İdari Dava Dairesince (Dava Dairesi) 26/1/2021 tarihinde reddedilmiştir. Dava Dairesi verdiği kararda İdare Mahkemesince verilen kararın gerekçenin hukuka uygun olduğunu açıklamıştır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Anayasa Mahkemesinin 16/4/2025 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi
30. Başvurucu, yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğunu belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.
31. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. YaşamHakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
32. Başvurucu; evine doğru yürüdüğü sırada uzun namlulu bir silahtan çıkan ve nereden geldiği belli olmayan bir kurşunla yaralandığını, %100 engelli hâle geldiğini belirterek idari makamların yaşamını koruma konusunda ihmali olduğundan yakınmıştır. Başvurucuya göre idari makamlar yaralanmasına neden olan saldırıyı önlemekle yükümlüdür. Başvurucu ayrıca güvenlik güçleriyle çatışmaya girdiği yönünde somut kanıt bulunmadığına ve soruşturma evresinde aleyhinde beyanda bulunan kişilerin kovuşturma evresinde beyanlarından döndüklerine işaret etmiş, idari yargı mercilerinin varsayıma dayanarak karar verdiğini öne sürmüş, olayda idarenin kusur olmasa bile uğradığı zararların sosyal risk ilkesi uyarınca tazmin edilmesi gerektiğini iddia etmiştir.
33. Bakanlık görüşünde; başvurunun kabul edilebilirliğinin değerlendirilmesinde İdare Mahkemesinin kararındaki gerekçelerin, yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasının değerlendirilmesinde ise Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkı kapsamındaki içtihadının ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınmasının uygun olacağı belirtilmiştir.
2. Değerlendirme
a. Uygulanabilirlik ve İddiaların Nitelendirilmesi Yönünden
34. Ölümün gerçekleşmediği bazı hâllerde de başvuru; kişiye karşı kullanılan gücün derecesi ile türü, güç kullanımının ardında yatan niyet ve amaç ile maruz kalınan eylemin mağdurun fiziki bütünlüğü üzerindeki sonuçları gibi hususlar birlikte değerlendirilerek yaşam hakkı kapsamında incelenebilir (Mehmet Karadağ [2. B.], B. No: 2013/2030, 26/6/2014, § 20; Mustafa Çelik ve Siyahmet Şeran [2. B.], B. No: 2014/7227, 12/1/2017, § 69; Yasin Ağca [1. B.], B. No: 2014/13163, 11/5/2017, § 110).
35. Somut olayda başvurucu, boynuna girip sırtından çıkan bir ateşli silah mermisiyle yaralanmış ve hayati tehlike atlatmıştır (bkz. § 7). Bu sebeple yaşam hakkını güvence altına alan Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının başvuruya uygulanabilir nitelikte olduğu değerlendirilmiştir. Ayrıca olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eden Anayasa Mahkemesine göre başvurucunun bütün iddiaları yaşam hakkı kapsamında değerlendirilmelidir.
36. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, yaşama... hakkına sahiptir.”
37. Anayasa’nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
b. İncelemenin Kapsamı Yönünden
38. Uygulanabilirlik ve başvurucunun iddialarının nitelendirilmesinden sonra değerlendirilmesi gereken husus, incelemenin kapsamıdır.
39. Anayasa Mahkemesi yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri devletin negatif ve pozitif yükümlülüklerini dikkate alarak maddi ve usul boyutları bakımından ayrı ayrı incelemektedir. Devletin negatif yükümlülüğü, kamusal bir yetkiyle güç kullanan görevlilerin kasıtlı ve hukuka aykırı bir şekilde hiçbir bireyin yaşamına son vermeme ödevini (öldürmeme yükümlülüğü) içerirken pozitif yükümlülük hem her türlü tehlikeye karşı bireylerin yaşam hakkını korumayı (yaşamı koruma yükümlülüğü) hem de olayın niteliğine -yaşam hakkının kasten ihlal edilip edilmediğine- bağlı olarak cezai, hukuki ve idari nitelikte soruşturmalar yürüterek olayı soruşturma ve gerektiğinde ihlale uygun karşılık gelen yeterli yaptırımlara karar verme (usul yükümlülüğü) yükümlülüğünü içermektedir. Dolayısıyla devletin bir ölümden kusursuz sorumluluk ilkeleri gereğince sorumlu olunduğuna ilişkin iddianın yaşam hakkı kapsamında incelenmesi mümkün değildir (Aziz Biter ve diğerleri [1. B.], B. No: 2015/4603, 19/2/2019, §§ 58, 59). Bu sebeple başvurucunun olayda idarenin kusur olmasa bile uğradığı zararların sosyal risk ilkesi uyarınca tazmin edilmesi gerektiği yönündeki iddiasının yaşam hakkı kapsamında incelenmesi mümkün görülmemiştir.
40. Anayasa’nın yaşam hakkını güvence altına alan 17. maddesinin kendisine yüklediği pozitif yükümlülükler uyarınca devlet; yetki alanındaki bireylerin yaşamlarını kamu görevlileri ile diğer bireylerin eylemlerinden hatta kişilerin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi altındadır (Gökhan Yiğit Koç ve diğerleri [GK], B. No: 2019/25727, 28/7/2022, § 35).
41. Koruma ödevinin yerine getirilebilmesi için devletin; yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı caydırıcı ve koruyucu yasal ve idari çerçeve oluşturması (İpek Deniz ve diğerleri [2. B.], B. No: 2013/1595, 21/4/2016, § 149; T.A. [GK], B. No: 2017/32972, 29/9/2021, § 135), bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gerektiği durumlarda organları veya görevlileri aracılığıyla makul ölçüler çerçevesinde ve bu tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlemler alması (T.A., § 136; Gökhan Yiğit Koç ve diğerleri, § 36) ve hatta önceden belirlenebilir bir veya daha fazla bireyin yaşamına yönelik bir tehdit söz konusu olmasa bile kişilerin yaşamını korumak için genel güvenlik tedbirleri alması gerekir (Mehmet Çetinkaya ve Maide Çetinkaya [1. B.], B. No: 2013/1280, 28/5/2014, § 59). Öte yandan yetkili makamlardan yaşamla ilgili her türlü potansiyel tehdidin gerçekleşmesini önlemek için somut tedbirler alması beklenemeyeceği (Mehmet Çetinkaya ve Maide Çetinkaya, § 60) gibi özellikle insan davranışlarının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlem veya yürütülecek faaliyet tercihi dikkate alındığında koruma yükümlülüğünün kamu makamları üzerinde aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanması da mümkün değildir. Ayrıca hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması adına pek çok yöntem benimsenebilir ve mevzuatta düzenlenmiş herhangi bir tedbirin yerine getirilmesinde başarısız olunsa bile pozitif yükümlülükler diğer bir tedbirle yerine getirilebilir. Unutulmaması gerekir ki yaşam hakkının gerektirdiği pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmesi kapsamında alınacak tedbirlerin belirlenmesi, idari ve yargısal makamların takdirindedir (T.A., §§ 136, 137; Gökhan Yiğit Koç ve diğerleri, § 37).
42. Genel koruma yükümlülüğünün söz konusu olduğu hâllerde de devletin bir ölüm olayından sorumlu tutulabilmesi, ölüm neticesinin yetkili ulusal makamların bildikleri ya da bilmeleri gereken yaşama yönelik gerçek ve yakın bir riskin gerçekleşmesini önlemek için kendilerinden yetkileri dâhilinde makul olarak beklenebilecek önlemleri almamalarının sonucu olmasına bağlıdır (Ali Sadet ve diğerleri [2.B.], B. No: 2018/6838, 8/6/2021, § 86).
43. Başvurucu, yaralanmasından idarenin kusuru nedeniyle sorumlu olduğunu iddia ederek yaşam hakkının koruma yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutunun da ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Ne var ki bu iddia hakkında değerlendirme yapılmasına imkân sağlayacak nitelikteki kanıt, Anayasa Mahkemesinin elinde bulunmamaktadır. Bu nedenle yaşam hakkı kapsamında yapılacak inceleme yaşam hakkının usul boyutuyla sınırlı olacaktır.
c. Kabul Edilebilirlik Yönünden
44. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
45. Pozitif yükümlülüğü kapsamında devletin yaşam hakkını korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili bir yargısal sistem kurma yükümlülüğü de bulunmaktadır. Bu yükümlülük, kamusal olsun veya olmasın, yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından geçerlidir (T.A., § 134; Gökhan Yiğit Koç ve diğerleri, § 38).
46. Yaşam hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Nafia Sevin Ergün Sefada ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14844, 1/12/2016, § 63).
47. Yaşam hakkı kapsamındaki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılan tazminat talepli davalarda makul derecede ivedilik ve özen şartının yerine getirilmesi gerekmektedir (Perihan Uçar ve diğerleri [2. B.], B. No: 2013/5860, 1/12/2015, § 52; Gökhan Yiğit Koç ve diğerleri, § 39) ancak yargı mercilerinin özenli inceleme yapma yükümlülükleri, yaşam hakkı ile ilgili her davada mutlaka mağdurlar lehine sonuca varılmasını garanti etmez (Aysun Okumuş ve Aytekin Okumuş [1. B.], B. No: 2013/4086, 20/4/2016, § 73; Gökhan Yiğit Koç ve diğerleri, § 40).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
48. Başvurucu 23/10/2015 tarihinde boynuna girip sırtından çıkan bir ateşli silah mermisiyle yaralanmış ve engelli hâle gelmiştir. Açtığı tam yargı davasında başvurucu, olayın meydana geldiği yer ve tarihte çokça terör olayı meydana geldiğine işaret ederek devletin genel güvenlik hizmetlerini gerektiği gibi ifa etmediğini iddia etmiştir.
49. Başvurucunun iddiası dikkate alındığında İdare Mahkemesince değerlendirilmesi gereken mesele, başvurucunun yaralanmasının yetkili ulusal makamların bildikleri ya da bilmeleri gereken yaşama yönelik gerçek ve yakın bir riskin gerçekleşmesini önlemek için kendilerinden yetkileri dâhilinde makul olarak beklenebilecek önlemleri almamalarının sonucu olup olmadığıdır. Bu konuda yapılacak değerlendirmede başvurucunun olay tarihinde güvenlik güçleriyle terör örgütü mensupları arasında yaşanan çatışmaya katılıp katılmadığı şüphesiz dikkate alınabilir. Nitekim İdare Mahkemesi başvurucu hakkında yürütülen ceza soruşturmaları kapsamındaki teşhis ve ifadeler ile başvurucu hakkında açılan kamu davasındaki bilgi ve belgeleri dikkate alıp başvurucunun 23/10/2015 tarihinde güvenlik güçleri ile terör örgütü mensupları arasında yaşanan silahlı çatışma sırasında yaralandığını değerlendirerek davayı reddetmiştir. Ne var ki Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu hakkında düzenlenen 18/10/2017 tarihli iddianamede başvurucunun güvenlik güçlerince çatışmaya girdiği değerlendirilse de Ceza Mahkemesi, bu eylem yönünden mahkûmiyet kararı vermemiş; konuyla ilgili yargısal süreç de henüz sona ermemiştir. Dolayısıyla İdare Mahkemesi, başvurucunun nasıl yaralandığı konusunda sonuca varmak için acele etmiştir. Oysa İdare Mahkemesinin vardığı sonucun -kanun yolundan geçerek kesinleşmesi hâlinde- Ceza Mahkemesince varılan sonucun çelişme ihtimali söz konusudur. Bu bakımdan Anayasa Mahkemesine göre İdare Mahkemesi, başvurucu hakkındaki kamu davasının sonucunu beklemeli ve başvurucunun yaralanmasının yetkili ulusal makamların bildikleri ya da bilmeleri gereken yaşama yönelik gerçek ve yakın bir riskin gerçekleşmesini önlemek için kendilerinden yetkileri dâhilinde makul olarak beklenebilecek önlemleri almamalarının sonucu olup olmadığını değerlendirmelidir. O hâlde başvurucunun iddiaları hakkında özenli bir inceleme yapıldığı söylenemez.
50. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
51. Başvurucu, hakkındaki suç isnatlarıyla ilgili yargılama henüz kesin hükümle sonuçlanmamasına rağmen bu iddialar gerekçe gösterilerek tam yargı davasının reddedildiğini belirterek masumiyet karinesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
52. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
53. Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.”
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
54. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
55. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre bireysel başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme’ye ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir (Onurhan Solmaz [1. B.], B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18). Masumiyet karinesi Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü, Sözleşme’nin ise 6. maddesinin (2) numaralı fıkralarında düzenlenmiştir (Ahmet Altuntaş ve diğerleri [GK], B. No: 2015/19616, 17/5/2018, § 7). Masumiyet karinesi, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağı belirtilmek suretiyle Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Galip Şahin [1. B.], B. No: 2015/6075, 11/6/2018, § 37).
56. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol [2. B.], B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
57. Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin iki yönü bulunmaktadır (Galip Şahin, § 38). Güvencenin birinci yönü kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Güvencenin bu yönünün kapsamı sadece ceza yargılamasını yürüten mahkemeyle sınırlı değildir. Güvence aynı zamanda diğer tüm idari ve adli makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu yönünde ima ya da açıklamalarda bulunmamasını gerekli kılar. Dolayısıyla sadece suç isnadına konu ceza yargılaması kapsamında değil ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen diğer hukuki süreç ve yargılamalarda da (idari, hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesinin ihlal edilmesi söz konusu olabilir (Galip Şahin, § 39). Masumiyet karinesinin ikinci yönü ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir (Galip Şahin, § 40).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
58. Başvurucu, hakkındaki ceza muhakemesi süreçleri tamamlanmadığı hâlde İdare Mahkemesi kararındaki gerekçede yer alan ifadelerin (bkz. § 25) masumiyet karinesini ihlal ettiğini iddia etmiştir.
59. İdare Mahkemesinin karar gerekçesine bu yönüyle bakıldığında gerekçede başvurucu hakkındaki iddianamede yer alan bazı değerlendirmelere atıf yapılıp ilgili ceza muhakemesinde elde edilen tanık delili gibi birtakım delillerden bahsedilerek başvurucunun terör örgütünün faaliyetlerine katıldığına ilişkin tanık ifadelerinin ceza muhakemesi sürecinde yer aldığının açıklandığı görülmüştür. Söz konusu gerekçeli kararda, ceza muhakemesi sürecinde elde edilen birtakım delillere isnat edildikten sonra somut olayda devletin yaralanmadan kaynaklanan zararları tazmin sorumluluğunun doğması için gereken yasal koşulların oluşmadığı sonuca varılmıştır. Başvurucuya isnat edilen fiiller sadece idare hukuku yönünden tartışılmış, bu fiillerin ceza hukuku kapsamında terör örgütüne üye olma suçu olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceği hususunda yorum yapılmamış ya da herhangi bir kanaat belirtilmemiştir. Dolayısıyla suç isnadına konu ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen idari yargılamada verilen kararın gerekçesinde yer alan şikâyete konu ifadelerin başvurucunun suçlu olduğu yönünde bir ima ya da bir açıklama olduğunun, başka bir deyişle masumiyet karinesini ihlal edecek mahiyette kabul edilmesinin mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
60. Açıklanan gerekçelerle masumiyet karinesinin ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
V. GİDERİM
61. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ile maddi ve manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
62. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerinin yapması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
63. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.
64. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. 1. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 36. maddesi ile Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesinin İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin yaşam hakkının usul boyutuna ilişkinihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Mardin 2. İdare Mahkemesine (E.2017/327, K.2019/946) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/4/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.