TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ENGİN ÖZKOÇ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2021/30630)
|
|
Karar Tarihi: 16/4/2025
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Recai AKYEL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
Muhterem İNCE
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
Raportör
|
:
|
Mutlu ALAF
|
Başvurucu
|
:
|
Engin ÖZKOÇ
|
Vekili
|
:
|
Av. Celal ÇELİK
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; Cumhurbaşkanlığı kararı ile yapılan özelleştirme işlemine karşı açılan iptal davasında davaya konu işlemle ilgili bilgi verilmemesi nedeni ile bilgi edinme hakkının, davanın süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Başvurucu, Millî Savunma Bakanlığı Askerî Fabrikalar Genel Müdürlüğü 1. Ana Bakım Fabrika Müdürlüğü işletmesinde yer alan mal ve hizmet üretim birimlerinin mülkiyet hariç diğer haklarının Cumhurbaşkanlığı kararıyla bir şirkete devredildiğini ileri sürmüştür. Bu kararın ne Resmî Gazete'de yayımlandığını ne de yazılı olarak bildirim yapıldığını, devir bilgisini 19/08/2019 tarihli bir gazetede yer alan köşe yazısından öğrendiğini beyan etmiştir. Başvurucu; Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezine ve Bilgi Edinme Değerlendirme Kuruluna başvurduğunu, vekil olarak yazılı soru verdiğini ancak bu soruya yanıt alamadığını ileri sürmüştür.
3. Başvurucu, Cumhurbaşkanlığı kararının iptali için 8/10/2019 tarihinde dava açmıştır. Dava dilekçesinde öncelikle idari işlemin nasıl öğrenildiğine ilişkin sürece işaret edilmiştir. Daha sonra işlemin hangi unsurlar bakımından hukuka aykırı olduğu anlatılmıştır. Dava, Danıştay 13. Dairesi tarafından ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülmüştür. 17/9/2020 tarihli ve E.2020/1672, K.2020/2156 sayılı kararda oy çokluğu ile davanın süre aşımından reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde ilk olarak dava konusu işlemin 24/11/1994 tarihli ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun uyarınca tesis edildiği tespit edilmiştir. Dolayısıyla bu davanın 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 20/A maddesinde uyarınca ivedi yargılama usulüne tâbi bir dava olduğu değerlendirilmiştir. Buna göre başvurucu tarafından öğrenme tarihi olarak belirtilen 19/08/2019 tarihinden itibaren otuz günlük dava açma süresi içinde dava açılması gerekirken süresinde açılmadığı gerekçesiyle süre aşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Karşı oy gerekçesinde ise uyuşmazlığın ivedi yargılama usulüne tâbi olup olmadığı noktasındahukuki belirsizlik olduğuna değinilmiş ve ilgililere herhangi bir yazılı bildirimin yapılmadığı ve idari işlemin bir şekilde öğrenilmesi üzerine dava açıldığı durumda, bu kişilerin kaç gün içinde hangi merciye başvuracaklarını bilmelerinin beklenemeyeceğine işaret edilmiştir. Sonuç olarak dadava açma süresinin hesabı açısından genel dava açma süresinin işletilmesi gerektiğine işaret edilmiştir. Başvurucu, bu karara karşı 24/11/2020 tarihinde temyiz kanun yoluna başvurmuştur.
4. Danıştay İdari Dava Daireler Kurulu 22/2/2021 tarihli ve E.2020/3177, 2021/329 sayılı kararı ile kararın hukuka uygun olduğu gerekçesiyle kararı oy çokluğu ile onamıştır. Karşı oy gerekçesinde; ilgililere herhangi bir yazılı bildirimin yapılmadığı ve idari işlemin bir şekilde öğrenilmesi üzerine dava açıldığı durumda, bu kişilerin kaç gün içinde hangi merciye başvuracaklarını bilmeleri beklenemeyeceğinden, dava açma süresinin hesabı açısından öğrenme tarihinin başlangıç alınması ve aynı şekilde özel dava açma süresinin değil genel dava açma süresinin işletilmesi gerektiğine işaret edilmiştir.
5. Başvurucu nihai hükmü 24/6/2021 tarihinde öğrendikten sonra 16/7/2021 tarihinde süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
6. Başvurucu, Anayasa'nın 125. maddesine göre idari yargıda dava açma süresinin yazılı bildirimle başlayacağını, yine idari yargıda dava açma süresinin 60 gün olduğunu ileri sürmüştür. Ayrıca mahkemenin özelleştirmeye ilişkin Cumhurbaşkanı kararının, Özelleştirme Yüksek Kurulu (Kurul) kararı niteliğinde olduğu değerlendirmesinin de hatalı olduğunu, genelge ile Kurulun yetkilerinin Cumhurbaşkanlığı makamınca kullanılamayacağını, bunun normlar hiyerarşisine aykırı olduğunu beyan etmiştir. Yine Anayasa'nın 40. ve 125. maddeleri gereğince idarenin işlemlerinde hangi kanun yollarına ve mercilerine başvurulacağını bildirmesi gerektiğini, sürenin yazılı bildirim tarihinden itibaren başlaması gerektiğini, genel dava açma süresinin işletilmesinin gerektiğini, 2577 sayılı Kanun'a göre idareye başvuru yaptığını ve sürenin 60 gün boyunca durduğunu, bu kapsamda davanın süresinde açıldığını, mahkemeye etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
7. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; Danıştayın öncelikle davanın nitelemesini yaparak özelleştirmeişlemlerinden kaynaklanan uyuşmazlığın ivedi yargılama usulüne tabi olduğunu saptadığını ve dava süresinin bu uyuşmazlık için 2577 sayılı Kanun uyarınca otuz gün olarak belirlendiğini, Danıştayın ilgili kuralı somut olaya uyguladığını beyan etmiştir. İdareye başvurunun süreyi durduğuna yönelik şikâyet yönünden ise bu şikâyetin temyiz aşamasında ileri sürülmediğini, dolayısıyla bireysel başvuru incelemesinde değerlendirilemeyeceğini ileri sürmüştür. Başvurunun aynı işleme karşı daha önce dava açtığını, şu an yargılamanın devam ettiği bilgisini de vermiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
8. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen [2. B.], B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
9. Mahkemeye erişim hakkı, mahkemeye başvuru konusunda etkili bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve yeterli fırsatlara sahip olmasını gerektirir. Özellikle hukuki ya da uygulamadaki belirsizlikler kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Aktif Elektrik Müh. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. [1. B.], B. No: 2012/855, 26/6/2014, § 34). Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç [1. B.], B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65). Bu kapsamda mevzuatta öngörülen dava açma süresine ilişkin kuralların hukuka açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti. [2. B.], B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 38).
10. Vurgulamak gerekir ki dava açma süresinin hangi tarihte başlayacağını belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle yorumlamak görevi esasen yargı mercilerine aittir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili yargı mercilerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın şartları ışığında incelemektir (Ahmet Yıldırım [1. B.], B. No: 2014/18135, 20/9/2017, § 46).
11. Somut olayda davanın süre aşımından reddedilerek esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalede bulunulduğu görülmektedir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanun tarafından öngörülme, meşru bir amaca dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama şartlarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
12. Danıştay On Üçüncü Dairesinin davayı esastan incelememesinin nedenini, 2577 sayılı Kanun'un 20/A maddesine dayandırdığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla müdahalenin kanuni dayanağının bulunduğu görülmektedir.
13. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacı incelendiğinde ise hukuki işlem ve kuralların sürekli dava tehdidi altında olmasının hukuk devletinin unsurları olan hukuki güvenlik ve istikrar ilkeleriyle bağdaşmayacağı sonucuna varılmaktadır. Bu nedenle mahkemeye erişim hakkı ile hukuki güvenlik ve istikrar gerekleri arasında makul bir denge gözetilmelidir (AYM, E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015). Dava açılmasının belli bir süre koşuluna bağlanmasının hukuki güvenlik ve istikrarın sağlanması ile mahkemeye erişim hakkı arasında makul bir denge kurulmasına yönelik ve Anayasal açıdan meşru bir amaca dayalı olduğu değerlendirilmiştir.
14. Kanunilik ve meşru amaç şartlarını sağladığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahale, ölçülülük ilkesi bakımından da değerlendirilmelidir. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2013/66, K.2014/19, 29/1/2014; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri [1. B.], B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
15. Hak arama özgürlüğünün bağlandığı usul kurallarına uyulmaması nedeniyle uyuşmazlıkların esası hakkında karar verilmemesi suretiyle mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin idari istikrarın sağlanması amacının gerçekleştirilmesi bakımından elverişli ve gerekli olduğu söylenebilir. Somut olaydaki müdahalenin ölçülülüğünün değerlendirilmesi bakımından asıl üzerinde durulması gereken husus ise müdahalenin orantılı olup olmadığıdır.
16. Somut olayda, Danıştay Onüçüncü Dairesi tarafından ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılamada; davaya konu 1105 sayılı Cumhurbaşkanı kararının, 4046 sayılı Kanun uyarınca Kurul kararı mahiyetinde tesis edildiği, 2577 sayılı Kanun'un 20/A maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde ise, ivedi yargılama usulünün Kurul kararlarından doğan uyuşmazlıklar hakkında da uygulanacağı kurala bağlandığından, 1105 sayılı Cumhurbaşkanı kararının iptali istemiyle açılandavanın da 2577 sayılı Kanun'un 20/A maddesi uyarınca ivedi yargılama usulüne tâbi bir dava olduğunun açık olduğu gerekçesine dayanılmıştır. Gerekçenin devamında, dava dilekçesinde dava konusu kararın 19/8/2019 tarihinde öğrenildiğinin beyan edildiğine, dava açma süresinin hesabında öğrenme tarihinin esas alınması gerektiğine, davanın ise 30 günlük dava açma süresi geçtikten sonra 7/10/2019 tarihinde açıldığına işaret edilerek dava süre aşımından reddedilmiştir.
17. Başvurucu, idari işleme karşı idareye başvuru yaptığını ve bunun dava açma süresini durduğunu ileri sürmüşse de bu itirazlarını temyiz aşamasında dile getirmemiştir. Yargılama aşamasında ileri sürülmeyen bu şikâyetler, bireysel başvuru aşamasında değerlendirilemeyeceğinden bu hususlar yönünden ayrıca bir değerlendirme yapılmamıştır.
18. Danıştayın yargılama konusu işlemi 4046 sayılı Kanun uyarınca Kurul kararı mahiyetinde değerlendirdiği, 2577 sayılı Kanun'un 20/A maddesinin 1. fıkrasının (c) bendine göre Özelleştirme Yüksek Kurulu kararlarından doğan uyuşmazlıklar hakkında ivedi yargılama usulünün uygulanmasının hüküm altına alındığı, bu işlemlere karşı da aynı madde gereğince 30 gün içinde dava açılması gerektiğine işaret edilmiştir. Dava konusu işlemin niteliği dikkate alındığında, başvurucunun kendisine tebliğ ya da bildirim yapılmasını gerektiren bir zorunluluğun olmadığı, bu itibarla başvuruya konu süre koşulunun başvurucuya orantısız bir külfet yüklediği söylenemeyecektir. Bu nedenlemahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
19. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
20. Başvurucu, Cumhurbaşkanlığı kararının Resmî Gazete'de yayımlanmadığını, kararın öğrenilmesi için yetkili makamlara yaptığı başvuruların olumlu/olumsuz karşılanmadığını, bilgi edinme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
21. Bakanlık görüşünde; başvurucunun Bilgi Edinme Kuruluna yaptığı başvurunun kurul tarafından usulden reddedildiğini, bu karara karşı dava açıldığına yönelik bilginin olmadığını, bu karara karşı başvuru yollarının tüketilmediğini bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
22. Anayasa Mahkemesi, Yaman Akdeniz ([GK], B. No: 2016/6815, 15/2/2023) kararında bilgi edinme hakkı kapsamında resmî makamlardan talep edilen bilgi ve belgelerin hangi durumlarda Anayasa'nın 26. maddesi kapsamında görülmeye uygun olduğunu incelemiştir. Anayasa'nın 26. maddesinin kişilere resmî makamlarca tutulan bilgiye ulaşma şeklinde genel bir hak tanıdığı, devlete de elindeki veri ve belgelerle ilgili bilgi verme ve/veya talep edilen bilgiyi toplama yükümlülüğü yüklediği şeklinde anlaşılamayacağını, bununla birlikte kesin nitelikteki bir yargı kararıyla devlete bilgi verme yükümlülüğü yüklenmesi ve resmî makamlarca tutulan verilere erişimin düşüncenin açıklanması özgürlüğünün kullanılmasında araçsal bir işlev üstlenmesi olmak üzere her iki durumda da bilgi edinme talebinin reddedilmesinin ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahaleye yol açabileceğini kabul eden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadını gözönünde bulundurmamak için bir neden görmediğini açıklamıştır (aynı kararda bkz. § 52).
23. Bu nedenlerle bilgi edinme hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetler ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmiştir.
24. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek [1. B.], B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
25. Somut olayda, başvurucunun açtığı davanın süre aşımı nedeniyle reddedildiği dikkate alındığında, hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yollarını usulünce tüketmediği ve süresi içinde dava açmadığı, bu şekilde süresinde olağan kanun yollarına başvurmadığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun, hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yollarını usulünce tüketmeden bireysel başvuruda bulunduğu belirlenmiştir.
26. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının; hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yolları usulüne uygun olarak tüketilmeden ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 16/4/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.