logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Sani Bayar [GK], B. No: 2021/26642, 21/11/2024, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

SANİ BAYAR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/26642)

 

Karar Tarihi: 21/11/2024

R.G. Tarih ve Sayı: 29/4/2025 - 32885

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Başkanvekili

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Başkanvekili

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Muhterem İNCE

 

 

Yılmaz AKÇİL

 

 

Ömer ÇINAR

 

 

Metin KIRATLI

Raportörler

:

Muhammed Nuri ÖZGÜR

 

 

Denizhan HOROZGİL

Başvurucu

:

Sani BAYAR

Vekili

:

Av. Mehmet İhsan AYTEKİN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, hukuka aykırı delillerin kullanılamayacağına yönelik ve kararın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olan itirazlara ayrı ve açık yanıt verilmemesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 24/5/2021 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyon; adli yardım talebinin kabulüne, hakkaniyete uygun yargılanma hakkı dışındaki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna, anılan şikâyetin kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

5. İkinci Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

7. Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) başvurucu hakkında başlattığı soruşturma kapsamında 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 135. maddesinin (6) numaralı fıkrası uyarınca "Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurmak (Örgüt faaliyetleri çerçevesinde iş yerlerinden çelik para kasası hırsızlığı suçunu işlemek (TCK 220)" suçu yönünden başvurucunun iletişiminin tespitine, dinlenmesine ve kayda alınmasına karar vermiştir.

8. Soruşturma sonucunda Başsavcılık iletişimin dinlenmesi sonucu elde edilen delillere dayanarak başvurucunun suç işlemek için örgüt kurma, çok sayıda mağdura yönelik nitelikli hırsızlık, konut dokunulmazlığını ihlal etme ve mala zarar verme suçlarından cezalandırılması talebiyle 21/10/2011 tarihinde iddianame düzenlemiştir.

9. Antalya 18. Asliye Ceza Mahkemesi (Mahkeme) iddianameyi kabul ederek yargılamaya başlamıştır. Yargılama sonucunda Mahkeme; diğer sanıklar ile başvurucu arasında iletişimin dinlenmesi sonucu elde edilen görüşme kayıtlarına dayanarak başvurucunun -mağdurların bir kısmına yönelik olarak- nitelikli hırsızlık, konut dokunulmazlığını ihlal etme ve mala zarar verme suçlarından mahkûmiyetine hükmetmiştir. Bununla birlikte Mahkeme; suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu ile -mağdurların bir kısmına yönelik olarak- nitelikli hırsızlık, mala zarar verme ve konut dokunulmazlığını ihlal etme suçlarından başvurucunun beraatine karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:

"...sanıkların birlikteliklerinin örgüt faaliyeti kapsamında değerlendirebilmek için gerekli olan suç işleme konusunda devamlılık ve gevşek de olsa, sanıklar arasında hiyerarşik bir ilişki olmasının gerekli olduğu, ancak buna ilişkin yeterli delilin bulunmadığı, tape kayıtları içeriğinin suçun oluşumu için yeterli bulunmadığı, örgüt lideri olduğu söylenen Sani Bayar ile örgüt yöneticisi ve üyesi olduğu söylenen diğer sanıklar arasında gevşek de olsa hiyerarşik bir bağın tespit edilemediği, buna ilişkin delilin bulunmadığı, bir kısım sanıkların suç işlemek için bir araya gelmesinin örgüt değil, iştirak ilişkisi içinde değerlendirilmesinin gerekli olduğu ve bu nedenle bu kapsamda değerlendirilmekle, sanıkların suç işlemek amacı ile örgüt kurmak yönetmek örgüte üye olmak suçlarından beraatine karar vermek gerekmiştir.

...

Tüm sanıklar savunmalarında üzer[ler]ine atılı suçlamaları kabul etmemişler ise de, yukarıda anlatılan eylemlerle ilgili olarak, iletişimin tespiti tutanak içerikleri, somut olaylarla uyumlu bulunan tape kaydı içerikleri, müşteki ve tanık beyanları, arama ve el koyma tutanakları, fiziki takip tutanakları, teşhis tutanağı ile tüm dosya kapsamına göre bu savunmalara itibar edilmemiş sanıkların atılı suçlardan cezalandırılmalarına dair karar verilmiştir.

...

Sanık Sani hakkında örgüt lideri olması nedeni TCK 220/5 maddesi yollaması ile hakkında açılan kamu davalarına ilişkin olarak, mahkememizce örgütün varlığı kabul edilmemesi nedeni ile [sanığın] bu suçlardan beraatine dair karar vermek gerekmiştir.

Sanıklar Sani Bayar ve [F.O.] hakkında mahkûmiyet kararı verilen eylemler dışında üzer[ler]ine atılı diğer suçlara ilişkin olarak, sanıkların savunmasının aksine olarak, üzerlerine atılı suçları işlediklerine dair yeterli delil bulunmadığı, sanıkların olay geceleri telefon görüşmelerinin bulunup ve [telefonları] olay yerinden baz vermiş ise de, telefon görüşme içeriklerinde bu olaylara karıştıklarına dair şüpheye yer vermeyecek şekilde ifadelerin bulunmadığı, sanıklar ile eylem arasında bağlantı kurulamadığı, olaylardan sonra da eylemle bağlantı kurmaya yarar bir görüşme kaydının ya da başka bir delilin bulunmadığı, bu itibarla sanıkların üzer[ler]ine atılı suçları işlediklerine dair her türlü şüpheden uzak kesin ve yeterli deliller elde edilemediğinden sanıkların beraatine dair karar vermek gerekmiştir."

10. Başvurucu; diğer nedenlerle birlikte ses kayıtlarının kendisine ait olmadığını,ses analizine yönelik olarak bilirkişi incelemesi yapılmadığını, hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen iletişim kayıtlarının hükme esas alınamayacağını belirterek kararı temyiz etmiştir. Yargıtay 6. Ceza Dairesi (Daire) başvurucunun bir kısım mağdura yönelik mahkûmiyet kararlarını onamış, karar 30/3/2021 tarihinde kesinleşmiştir. Temyiz kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Sanıklar Sani ve [N.] hakkında katılan [I.A.ya] yönelik hırsızlık suçuna konu taşınır malların önem ve değeri, meydana gelen zararın ağırlığı dikkate alınarak 5237 sayılı TCK'nın 61. maddesi uyarınca temel ceza belirlenirken alt sınırdan hüküm kurulması karşı temyiz bulunmadığından, bozma nedeni yapılmamıştır.

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hâkimin takdirine göre sanıklar [Ş.K.], [F.O.], [F.G.] ve [B.Ö.] müdafii, sanık [N.S.] müdafii, sanık [N.A.], Sani Bayar müdafiinin temyiz istemleri yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle eleştiri dışında usul ve kanuna uygun bulunan hükümlerin tebliğnameye uygun olarak ONANMASINA... [karar verilmiştir.]"

11. Başvurucu, nihai kararı 15/5/2021 tarihinde öğrenmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. İlgili Mevzuat

12. 5271 sayılı Kanun’un eylem tarihinde yürürlükte bulunan "İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması" başlıklı 135. maddesinin (1), (3) ve (6) numaralı fıkralarının ilgili kısmı şöyledir:

 (1) (Değişik birinci cümle: 25/5/2005-5353/17 md.) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmidört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır.

(3) Birinci fıkra hükmüne göre verilen kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı en çok üç ay için verilebilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir. (Ek cümle: 25/5/2005 – 5353/17 md.) Ancak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi halinde, hâkim bir aydan fazla olmamak üzere sürenin müteaddit defalar uzatılmasına karar verebilir.

 (6) Bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:,

a) Türk Ceza Kanununda yer alan;

...

8. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220)"

13. 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun'un 12. maddesi ile yapılan değişiklik sonucu 5271 sayılı Kanun'un 135. maddesinin (7) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"(7) Bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:

a) Türk Ceza Kanununda yer alan;

...

6. (Ek: 21/2/2014 – 6526/12 md.) Nitelikli hırsızlık (madde 142) ve yağma (madde 148, 149)"

14. 5271 sayılı Kanun'un "Tesadüfen elde edilen deliller" başlıklı 138. maddesi şöyledir:

"(1) Arama veya elkoyma koruma tedbirlerinin uygulanması sırasında, yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan ancak, diğer bir suçun işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilirse; bu delil muhafaza altına alınır ve durum Cumhuriyet Savcılığına derhâl bildirilir.

 (2) Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında, yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan ve ancak, 135 inci maddenin altıncı fıkrasında sayılan suçlardan birinin işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilirse; bu delil muhafaza altına alınır ve durum Cumhuriyet Savcılığına derhâl bildirilir."

15. 5271 sayılı Kanun'un "Delillerin ortaya konulması ve reddi" başlıklı 206. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Ortaya konulması istenilen bir delil aşağıda yazılı hâllerde reddolunur:

a) Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse.

…"

16. 5271 sayılı Kanun'un "Delilleri takdir yetkisi" başlıklı 217. maddesi şöyledir:

"(1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.

 (2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir."

2. Yargıtay Kararları

17. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 9/7/2020 tarihli ve E.2016/1-487, K.2020/353 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"İfade alma ve sorgunun yasak usullerle gerçekleştirilmesi, tanıklıktan çekinme hakkı olanlara bu hakkın hatırlatılmaması, aramanın herhangi bir karara dayanmadan yapılması, ses veya görüntülerin montajlanması delil elde etme yasağına; tanıklıktan çekinen şahidin önceki ifadelerinin okunamaması, iletişimin denetlenmesi sırasında tesadüfen elde edilen delillerin CMK'nın 135/6. maddesinde sayılanlar dışındaki bir suçun soruşturma ve kovuşturulmasında kullanılamaması ise delil değerlendirilmesi yasaklarına örnek olarak gösterilebilir.

Kanuna aykırılıktan daha geniş bir içeriğe sahip olan hukuka aykırılık kavramının kapsam ve çerçevesi belirlenirken, gerek pozitif hukuk metinlerine, gerekse kişilerin temel hak ve hürriyetlerine ilişkin evrensel hukuk ilkelerine aykırılık bulunup bulunmadığı gözetilmeli ve aykırılığın varlığı durumunda, 'hukuka aykırılığın mevcudiyeti' kabul edilmelidir.

Bu bilgiler ışığında ikinci ön sorun değerlendirildiğinde;

Bursa Cumhuriyet Başsavcılığının 2005/40540 sayılı soruşturması kapsamında suç işlemek amacıyla örgüt kurmak suçundan inceleme dışı sanıklar [İ.A.] ve [A.K.] hakkında Sulh Ceza Mahkemesince verilen iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması kararları doğrultusunda yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında, hakkında iletişimin tespitine yönelik karar bulunmayan sanık [N.] ile inceleme dışı sanıklar arasında yapılan görüşmelerin 504, 507, 603 ve 605 numaralı iletişim tespit tutanaklarıyla kayıt altına alınarak bu iletişim tespit tutanaklarının sanık [N.] hakkında teşebbüs aşamasında kalmış nitelikli yağma suçundan yapılan yargılama sırasında delil olarak kullanıldığı olayda;

Hakkında iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması kararı bulunmayan sanık [N.] için elde edilen bu delillerin tesadüfi delil niteliğinde olduğu, iletişimin tespiti, dinlenilmesi ve kaydedilmesi tedbirine başvurulduğu 2005 ve 2006 yılları itibarıyla nitelikli yağma suçunun CMK'nın 135. maddenin altıncı fıkrasının (a) bendinde düzenlenen katalog suçlar arasında yer almadığı, unsurları ve yapıları bakımından ayrı suçlar olan nitelikli yağma suçu ile suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçunun birbirlerine dönüşmelerinin de söz konusu olmadığı, her iki suçun birlikte işlenmesi hâlinde faile ayrı ayrı ceza verilecek olması hususları birlikte değerlendirildiğinde, suç tarihi itibarıyla iletişimin tespiti ile elde edilen görüşme dokümanlarının hükme esas alınamayacağı kabul edilmelidir."

18. Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 22/11/2022 tarihli ve E.2022/11064, K.2022/19601 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"... İletişimin tespiti kararlarının 'suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve örgüt kapsamında hırsızlık yapmak' suçlarından alınmış olması, suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçundan sanıklar hakkında beraat kararı verilmesi, iletişimin tespiti kararlarının verildiği tarihlerde 'hırsızlık' suçunun CMK'nın 135. maddesindeki katalog suçlar arasında yer almaması nedeniyle iletişimin tespiti kararlarıyla elde edilen görüşme kayıtlarının, hırsızlık suçu açısından yasal delil niteliğine haiz olmaması nedeniyle, suç saatinin belirlenmesi yönünden de tape dökümlerine dayanılamayacağı..."

19. Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 30/6/2022 tarihli ve E.2021/14905, K.2022/10442 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...Yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre; başka bir suçtan alınan dinleme kaydı üzerine oluşan tapelere ilişkin olarak iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izleme kararının verildiği tarihte nitelikli hırsızlık suçunun CMK'nın 135 ve 140. maddelerinde sayılan katalog suçlardan olmadığı, 06.03.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6526 sayılı Yasanın 12 ve 14. maddeleriyle yapılan eklemeler neticesinde iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izleme kararı verilebilecek suçlar kapsamına alındığı bu sebeple sanıklar hakkındaki iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izleme kararları sonucu elde edilen delillerin hükme esas alınamayacağı..."

20. Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 31/3/2021 tarihli ve E.2020/3814, K.2021/6352 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Sanıklar hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve örgüte üye olma, örgüt faaliyeti kapsamında nitelikli hırsızlık suçlarını işledikleri yönünde kuvvetli suç şüphesi bulunduğu belirtilmek suretiyle 5271 sayılı CMK'nın 135. maddesi gereğince iletişimlerinin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile aynı yasanın 140. maddesi gereğince teknik araçlarla izleme kararları verilerek yapılan soruşturma neticesinde açılan davalar sonucu tüm sanıklar hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve örgüte üye olma suçlarından beraat kararları verildiği ve bu kararların temyiz edilmemesi sebebiyle kesinleştiği, iletişimlerinin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izleme kararının verildiği tarihte nitelikli hırsızlık suçunun CMK'nın 135 ve 140. maddelerinde sayılan katalog suçlardan olmadığı, 06.03.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6526 sayılı yasanın 12 ve 14. maddeleriyle yapılan eklemeler neticesinde iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izleme kararı verilebilecek suçlar kapsamına alındığı bu sebeple sanıklar hakkındaki iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izleme kararları sonucu elde edilen delillerin hükme esas alınamayacağı..."

21. Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 21/2/2022 tarihli ve E.2021/12466, K.2022/2743 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...sanık [Ö.A.ya] ait 32 HT 183 ve 32 LT 423 plakalı kamyonlara kurdukları yakıt çalmada kullandıkları düzenek ile yakıt hırsızlıkları yapıp, çaldıkları bu yakıtları başka kişilere sattıklarının değerlendirilmesi üzerine açılan kamu davası sonucunda sanık hakkında bahse konu iletişimin tespiti ve dinlenmesi kayıtları da delil kabul edilerek mahkûmiyet hükümleri kurulmuş ise de; anılan iletişimin tespiti ve dinlenmesi kayıtlarında suça konu yakıt hırsızlığına ilişkin bir delil tespit edilemediği gibi tespit edilmiş olsaydı dahi suç tarihi olan 06/03/2010 tarihinde hırsızlık suçunun 5271 sayılı CMK’nın 135/8. maddesinde sayılan katalog suçlar kapsamında bulunmadığı ve bu nedenle iletişimin tespiti kayıtlarının hukuka aykırı delil niteliğinde olduğu ve hükme esas alınamayacağı..."

22. Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 8/2/2022 tarihli ve E.2021/9131, K.2022/1686 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Somut olayda; sanıklar hakkında ek kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilen suç örgütü kurma ve örgüte üyelik suçları gerekçe gösterilerek iletişimin tespiti kararları verildiği, sanıkların üzerine atılı ve temyiz incelemesine konu 5237 sayılı TCK'nın 142/2-g maddesinde düzenlenen hırsızlık suçunun suç tarihinde 5271 sayılı CMK'nın 135. maddesinde iletişimin tespiti yapılabilecek katalog suçlar arasında belirtilmediği, sanıklar hakkında söz konusu suçlar ile ilgili iletişim tespitleri ve dinlemeler esnasında hırsızlık suçu ile ilgili deliller de elde edilmiş ise de bu delillerin 'tesadüfi delil' niteliği taşıdığından 'delil değerlendirmesi yasakları' kapsamında değerlendirilmesi gereğine binaen 5271 sayılı CMK'nın 135/6. maddesinde sayılanlar dışındaki bir suçun soruşturma ve kovuşturulmasında kullanılamayacağı, bu itibarla söz konusu kararlara istinaden elde edilmiş iletişim dökümlerinin de 'hukuka aykırı elde edilmiş delil' niteliğinde olduğu gözetildiğinde sanıklar haklarındaki mahkûmiyet hükümlerine esas alınamayacağı..."

23. Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 24/6/2021 tarihli ve E.2021/5443, K.2021/12988 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...hırsızlık ve mala zarar verme suçları yönünden; sanıkların aşamalarda üzerlerine atılı suçu kabul etmedikleri ve sanıkların atılı suçu işlediklerine dair tape kayıtlarından başka savunmalarının aksine mahkûmiyetlerine yeterli delil bulunmadığı, bir kısım sanıkların mahkûmiyet hükümlerine esas alınan iletişimin tespiti kayıtlarının suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu ile ilgili olarak verildiği, ayrıca sanıklar üzerine atılı hırsızlık suçunun da suç tarihi olan 19/10/2008 tarihinde 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 135. maddesinde sayılan katalog suçlar kapsamında bulunmaması nedeniyle aynı Kanun'un 138/2. maddesi gereğince bu suçların delili olarak kullanılamayacağı..."

24. Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 22/12/2020 tarihli ve E.2020/28086, K.2020/15987 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Somut olayda; sanıklar hakkında beraat kararları verilen suç örgütü kurma ve örgüte üyelik suçları ile temyize konu dosya ile ilgisi bulunmayan akaryakıt kaçakçılığı suçlarıgerekçe gösterilerek iletişimin tespiti kararları verildiği, sanıkların üzerine atılı ve temyiz incelemesine konu 5237 sayılı TCK'nın 142/3 maddesinde düzenlenen hırsızlık suçunun suç tarihinde 5271 sayılı CMK'nın 135. maddesinde iletişimin tespiti yapılabilecek katalog suçlar arasında belirtilmediği, sanıklar hakkında söz konusu suçlar ile ilgili iletişim tespitleri ve dinlemeler esnasında hırsızlık suçu ile ilgili deliller de elde edilmiş ise de bu delillerin 'tesadüfi delil' niteliği taşıdığından 'delil değerlendirmesi yasakları' kapsamında değerlendirilmesi gereğine binaen 5271 sayılı CMK'nın 135/6. maddesinde sayılanlar dışındaki bir suçun soruşturma ve kovuşturulmasında kullanılamayacağı, bu itibarla söz konusu kararlara istinaden elde edilmiş iletişim dökümlerinin de 'hukuka aykırı elde edilmiş delil' niteliğinde olduğu gözetildiğinde sanıklar haklarındaki mahkûmiyet hükümlerine esas alınamayacağı..."

25. (Kapatılan) Yargıtay 17. Ceza Dairesinin 16/7/2018 tarihli ve E.2016/5434, K.2018/10198 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Ceza Genel Kurulu'nun 03.07.2007 tarih ve 2007/167, 22.01.2008 tarih ve 2008/3 karar sayılı kararlarında da, hukuka aykırı olarak elde edilmiş bulunan iletişim tespit tutanaklarının hükme esas alınamayacağını belirtmek suretiyle iletişimin dinlenilmesi hususunda önemsiz/şekli hukuka aykırılık anlayışının geçerli bulunmadığı kabul edilmiştir. Gerçekten de haberleşme hürriyeti anayasal bir haktır ve ihlali önemsiz kabul edilemez. CMK'nın 135. maddesinde iletişimin dinlenilmesinin katalog suçlar için mümkün kılınması, katalog harici suçlar için tespit edilmiş delilleri CMK'nın 138. maddesinin dahi dışında tutması hukuka aykırı bir kararla elde edilmiş iletişim tespit tutanaklarının hükme esas alınmayacağının kanun tarafından da açıkça öngörüldüğünü göstermektedir. Buna göre yargılamanın bir bütün olarak adil yapılmış sayılması dahi hukuka aykırı dinleme tutanaklarının delil olarak kullanılabileceği anlamına gelemez.

...

Yukarıda yazılan yasal düzenlemeler ve açıklamalar ışığında; CMK'nın 135. maddesinde sayılan başka bir suç nedeniyle iletişiminin tespit edilmesi sırasında, suç tarihi itibarıyla, katalog suçlardan olmayan ve bu nedenle tesadüfi delil kapsamında değerlendirilemeyen nitelikli hırsızlık suçlarına dair, iletişimin tespit tutanaklarına istinaden alınan ikrar ve sair deliller kanunda gösterilen (Hukuka uygun yöntemlerle) tespit edilmediğinden suçun sübutunda delil olarak kullanılamayacağı ayrıca suç işlemek amacıyla örgüt kurma, örgüte üye olma suçundan da sanıklar hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği gözetilerek sanıkların atılı suçlardan beraatleri yerine yazılı şekilde mahkûmiyetlerine karar verilmesi... [bozmayı gerektirmiştir.]"

26. (Kapatılan) Yargıtay 22. Ceza Dairesinin 11/11/2015 tarihli ve E.2015/8335, K.2015/6985 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"... 5271 sayılı CMK'nın 138/2. maddesi uyarınca, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında, yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan ve ancak, 135. maddenin altıncı fıkrasında sayılan katolog suçlardan birinin işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilirse; bu delilin muhafaza altına alınacağı ve durumun Cumhuriyet Savcılığına derhâl bildirileceğinin düzenlendiği, ancak sanıklar hakkında iletişimin tespiti ve dinleme kararı alınan suçu işlemek amacıyla örgüt kurmak ve bu örgüte üye olmak suçu, suç ve iletişimin dinlenmesi kararının alındığı tarihte yürürlükte bulunan 5271 sayılı CMK'nın 135. maddesi kapsamında sayılan katolog suçlar kapsamında yer almakta ise de; bu suç nedeniyle alınan karar doğrultusunda yapılan dinleme sırasında bu dosyanın konusunu oluşturan hırsızlık suçu ile ilgili dinleme sonucu elde edilen (tesadüfii delil) dinleme kayıtlarını hırsızlık suçunun anılan maddedeki katolog suçlar içinde sayılmaması nedeniyle hukuka uygun olarak elde edilmiş kanıt olarak kabul edilemeyeceğinden dosya arasına alınan sanıkların birbirleri ile görüşmelerini içerir telefon görüşmeleri içeriklerinin delil olarak değerlendirilemeyeceği..."

27. Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 17/5/2022 tarihli ve E.2018/5178, K.2022/5204 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...örgüt suçu kapsamında CMK'nın 135 ve 140. maddeleri uyarınca başvurulan koruma tedbirleri sonucunda elde edilen delillerin zimmet ve suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçları yönünden kullanılamayacağı, elde edildikleri tarihte yürürlükte bulunan kanunlara uygun olarak tespit edilmeyen kanıtların hukuka uygun delil olduklarından söz edilemeyeceği nazara alınmak suretiyle somut olaydaki savunmalar ve tanık beyanlarının delil değerinin ortaya konulması ve ispat sorununun bu şekilde çözümlenmesi gerektiği dikkate alındığında, iletişimin tespiti ve fiziki takip tutanaklarına istinaden toplanan bilgi ve belgeler ile beyanlar da kanunda gösterilen hukuka uygun yöntemlerle tespit edilmediğinden suçun sübutunda delil olarak kullanılmalarının mümkün olmadığı..."

28. Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 13/1/2022 tarihli ve E.2021/5322, K.2022/388 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...bir kısım sanıklar haklarında alınan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izleme kararlarının 'suç işlemek amacıyla örgüt kurma, örgütlü olarak resmi belgede sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık, rüşvet' suçlarından verildiği, suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve bu örgüte üye olma suçlarından tüm sanıklar hakkında beraat kararları verildiği anlaşılmakla, bu suç esas alınmak suretiyle verilen uzatma kararlarına istinaden gerçekleştirilen iletişim tespitleri ile teknik takiplerin delil olarak değerlendirilemeyeceği, hukuka aykırı nitelikteki bu deliller dışlanmak suretiyle dosya kapsamındaki diğer delillerin nazara alınması gerektiği..."

29. Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 13/1/2021 tarihli ve E.2018/5210, K.2021/103 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...bir kısım sanıklar haklarında alınan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izleme kararlarının tamamının suç işlemek amacıyla örgüt kurma (TCK’nın 220. maddesi) suçundan verildiği, bu suçtan TCK'nın 220. maddesi uyarınca verilen mahkûmiyet kararlarının ise yukarıda değinilen gerekçeyle Dairemizce bozulduğu, bozma sonrası sanıklar haklarında beraat kararı verilmesi halinde anılan delillerin ihaleye fesat karıştırma suçları yönünden kullanılamayacağı..."

30. Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 13/11/2019 tarihli ve E.2019/6177, K.2019/10643 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Sanıklar hakkında alınan iletişimin denetlenmesi kararının CMK'nın 135/8. madde ve fıkrasındaki katalog suçlardan olan suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin, iddianameye konu edilen telefon görüşmelerinin ise tesadüfen elde edilen delil niteliğinde olduğu, Ceza Genel Kurulunun 03/07/2018 tarihli ve 2015/1-396 Esas, 2018/323 sayılı Kararında da belirtildiği üzere, telefon dinlemesi sırasında tesadüfen elde edilen kanıtların dikkate alınabilmesi için, söz konusu suçun da 135. maddede sayılan katalog suçlardan birisine uygun olmasının gerektiği, sanıklara isnat edilen edimin ifasına fesat karıştırma suçu, olay tarihi itibarıyla CMK'nın 135/8. madde ve fıkrasında belirtilen katalog suçlardan olmadığından aynı Kanunun 138/2. madde ve fıkrası gereğince iletişimin tespiti tutanaklarının bu suçun delili olarak kullanılamayacağı, elde edildikleri tarihte yürürlükte bulunan kanunlara uygun olarak tespit edilmeyen kanıtların hukuka uygun delil olduklarından söz edilemeyeceği nazara alınmadan, yazılı şekilde sanıklar hakkındaki iletişimin tespiti tutanaklarının hükme esas alınması..."

31. Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 19/3/2018 tarihli ve E.2015/16425, K.2018/2964 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında, yürütülmekte olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan, ancak başka bir suçun işlendiği şüphesini uyandırabilecek şekildeki 'tesadüfen elde edilen deliller' CMK'nın 135/8. maddesinde düzenlenen katalog kapsamındaki suçlara ilişkin ise, soruşturma ve kovuşturmada delil olarak kullanılabilmektedir. Buna karşın CMK’nın 138/2. maddesinin açıklığı karşısında katalog kapsamında yer almayan suçlara ilişkin kayıtların delil olarak kullanılması mümkün değildir. Kanunda, kişiler arasında telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi yalnızca belirli ağırlıktaki suç tipleri bakımından meşru kabul edilmiş, bunlar dışındaki suçlar yönünden ise özel hayatın ve haberleşmenin gizliliğinin korunmasına ilişkin yarar üstün tutulmuştur.

İncelenen dosyada suça sürüklenen çocukların, katalog kapsamındaki suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçundan haklarında iletişimin denetlenmesi kararı uygulanması sırasında hırsızlık ve konut dokunulmazlığını bozma suçlarını işledikleri kabul edilerek mahkumiyetlerine hükmolunmuş ise de, yukarıda yapılan açıklamalar karşısında, suç tarihi itibariyle hırsızlık ve konut dokunulmazlığını bozma suçlarının CMK'nın 135/8. maddesi kapsamında bulunmaması nedeniyle anılan dinleme kayıtlarının aynı Kanun'un 138/2. maddesi gereğince bu suçun delili olarak kullanılamayacağı, suça sürüklenen çocukların atılı suçları işlemedikleri yönündeki savunmalarının aksine başkaca delil de bulunmadığı gözetilmeden, yazılı şekilde mahkûmiyetlerine karar verilmesi..."

B. Uluslararası Hukuk

1. Sözleşme Hükmü

32. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes, … cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan … bir mahkeme tarafından davasının … hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir…"

2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı

33. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre Sözleşme'nin 6. maddesi hakkaniyete uygun bir yargılama yapılmasını güvence altına almakla birlikte delillerin kabul edilebilirliğine ilişkin olarak herhangi bir kural koymayıp bu husus ulusal kanun koyucuların takdirindedir (Jalloh/Almanya [BD], B. No: 54810/00, 11/07/2006, § 94).

34. AİHM bir yargılamada hak ve özgürlüklerin gerçek anlamda korunabilmesi için davaya bakan mahkemelerin tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili şekilde inceleme görevi olduğunu belirtmektedir (Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33). AİHM mahkemelerin davaya yaklaşma yönteminin başvurucuların iddialarına yanıt vermekten ve temel şikâyetlerini incelemekten kaçınmaya neden olduğunu tespit ettiği durumları, davanın hakkaniyete uygun bir biçimde incelenme hakkı yönünden Sözleşme’nin 6. maddesinin ihlali olarak nitelendirmektedir (Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02, 11/4/2007, §§ 84, 85).

35. AİHM bariz şekilde keyfî olmadıkça belirli bir kanıt türünün -iç hukuk açısından hukuka aykırı olarak elde edilmiş kanıtlar da dâhil olmak üzere- kabul edilebilir olup olmadığına veya aslında başvurucunun suçlu olup olmadığına karar vermenin kendi görevi olmadığını kararlarında ifade etmiştir. AİHM, kanıtların elde edilme yöntemi de dâhil olmak üzere yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığını ve Sözleşme'deki bir hakkın ihlali söz konusu ise tespit edilen ihlalin niteliğini inceleme konusu yapmaktadır (Jalloh/Almanya, § 95; Ramanauskas/Litvanya [BD], B. No: 74420/01, 5/2/2008, § 52; Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya, B. No: 11082/06, 13772/05, 25/7/2013, § 699). AİHM ulusal mahkemelerin delillerin kabulü ve değerlendirilmesinde geniş bir takdir yetkisine sahip olduğunu birçok kararında belirtmiştir (Barbera Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 68; Van Mechelen ve diğerleri/Hollanda, B. No: 21363/93, 21364/93, 21427/93 ve 22056/93, 23/4/1997, § 50). Bu bağlamda AİHM temel hak ve özgürlüklerin ihlali sonucunu doğuracak derecede ve keyfî olmadıkça belirli bir kanıt türünün kabul edilebilir olup olmadığına ve değerlendirme şekline karar vermenin ulusal mahkemelerin görevi olduğunu vurgulamaktadır (Garcia Ruiz/İspanya, B. No: 30544/96, 21/1/1996, § 28; S.N./İsveç, B. No: 34209/96, 2/7/2002, § 44).

36. Öte yandan AİHM, hukuk devletinin asli unsurları arasında yer alan hukuki belirlilik veya güvenlik ilkesinin kişilerin mahkemelere güvenine katkıda bulunmakla ilgili olarak yargılamalarda belirli bir istikrarı temin etmeyi gerektirdiğini, birbiriyle uyuşmayan mahkeme kararlarının sürüp gitmesinin yargı sistemine güveni azaltarak yargısal bir belirsizliğe yol açabileceğini ifade etmektedir (Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye [BD], B. No: 13279/05, 20/10/2011, § 57). Yargı mercilerinin yorumlarında dinamik ve evrilen bir yaklaşım sürdürülmediği takdirde hukuki gelişimin engelleneceğine dikkat çeken AİHM, hukuki güvenlik ilkesinin içtihadın değişmezliği şeklinde bir hak bahşetmediğini vurgulamaktadır (Unédic/Fransa, B. No: 20153/04, 18/12/2008, § 74; Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, § 58; Atanasovski/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti, B. No: 36815/03, 14/1/2010, § 38). Bununla birlikte AİHM aynı hususta daha önce çıkan kararlardan farklı bir hüküm kurulması hâlinde mahkemelerce bu farklılaşmaya ilişkin olarak makul bir açıklama getirilmesi gerektiğinin altını çizmektedir (Stoilkovska/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti, B. No: 29784/07, 18/7/2013, § 49). Ayrıca AİHM derece mahkemelerinin ileri sürülen tüm iddialara yanıt vermek zorunda olmadıklarını belirtmekle birlikte somut davanın özelliğine göre esas sorunları incelemiş olduğunu açık ya da zımni olarak, anlaşılabilir şekilde gerekçeli kararında göstermesine önem vermektedir (Hiro Balani/İspanya, B. No: 18064/91, 9/12/1994, § 27; Boldea/Romanya, B. No: 19997/02, 15/2/2007, § 30).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

37. Anayasa Mahkemesi 21/11/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

38. Başvurucu; nitelikli hırsızlık suçunun iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasını düzenleyen 5271 sayılı Kanun'un 135. maddesinin (6) numaralı fıkrasında sayılan suçlar arasına 21/2/2014 tarihinde eklendiğini, davanın konusunun 2011 yılına ilişkin eylemler olması nedeniyle eylem tarihinde anılan suça yönelik olarak dinleme kararı alınamayacağını belirtmiştir. Başvurucu, suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna yönelik olarak delil elde etmek amacıyla verilen dinleme kararlarına istinaden iletişiminin denetlendiğini ancak dosyada yargılanan tüm sanıkların suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçundan beraatine karar verildiğini, iletişim kayıtlarının duruşmada okunmadığını ve tartışılmadığını, hukuka aykırı delil niteliğinde olan, doğrulanmamış telefon görüşme kayıtlarının hırsızlık suçundan verilen mahkûmiyet kararında delil olarak kullanılamayacağının altını çizmiştir. Ses kayıtlarının kendisine ait olmadığını, ses analizine yönelik olarak bilirkişi incelemesi yapılmadığını, hukuka aykırı olarak elde edilen ve kendisine ait olmayan kayıtlara dayanılarak mahkûmiyetine karar verildiğini, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

39. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Bu bağlamda başvurucunun iddiaları, adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

41. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

42. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli olarak yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa'nın 36. maddesi ve 141. maddesinin üçüncü fıkrası ışığında yorumlandığında adil yargılanma hakkı gerekçeli karar hakkını da güvence altına almaktadır. Öte yandan adil yargılanma hakkı, doğası gereği gerekçeli karar hakkını da içermektedir. Bu sebeple gerekçeli karar hakkı Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının temel güvencelerinden biridir (Hilmi Kocabey ve diğerleri, B. No: 2018/27686, 17/11/2021, § 77).

43. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Mahkemelerin kararlarının davanın temeliyle ilgili olay, olgu ve hukuki sorunlar ile taraflarca ileri sürülen ve davanın sonucunu etkileyen iddia ve itirazlar hakkında ilgili ve yeterli gerekçe içermesi zorunludur. Karar gerekçesinin belirtilen unsurları taşıması, yargılamanın adil yargılanma hakkı güvencelerine uygun şekilde yürütülüp yürütülmediğinin taraflarca öğrenilmesini sağladığı gibi ayrıca demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).

44. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarını inceledikleri gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.

45. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve şartlarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce yeterli bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Sencer Başat ve diğerleri, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).

46. Mahkemelerin duruşma neticesinde ulaştıkları sonucun keyfî olup olmadığı ve/veya takdir yetkilerini ne yönde kullandıkları karar gerekçelerinden anlaşılır. Bu nedenle uyuşmazlığın maddi ve hukuki sorunlarının nasıl çözüldüğü mahkemelerce yeterli bir gerekçe ile ortaya konulmalıdır. Mahkemelerin kararlarında göstermeleri beklenen yeterli gerekçede ise soyut değerlendirmelerden ziyade kararın temelini oluşturan hukuki ve fiilî olguların belli edilmesi, olayın belirli olan şartlarının gözetilmesi ve dava konusu olguların tartışılarak varılan sonuçla bir bağ kurulması gerekir. Bu doğrultuda bir ceza davasında suçun sübutuna dayanak teşkil eden delillerin açıkça ve eylemlerle ilişkilendirilerek açıklanmasının gerekçeli karar hakkı açısından önemli olduğunun altı çizilmelidir.

47. İstinaf/temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus istinaf/temyiz merciinin bir şekilde istinafta/temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Yasemin Ekşi, § 57) ancak istinaf/temyiz incelemesi sırasında ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların istinaf/temyiz mercilerince cevapsız bırakılması gerekçeli karar hakkının ihlaline neden olabilir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Caner Kandırmaz, B. No: 2013/3672, 30/12/2014, § 31).

48. Öte yandan bir kanun hükmüne ilişkin içtihadın henüz yerleşik hâle gelmediği bir aşamada o hükmün yargı organlarınca farklı biçimlerde yorumlanabilmesi normal karşılanabilir. Bununla birlikte derece mahkemeleri ve Yargıtayın aynı somut olay ve hukuksal durumdaki farklı kişiler hakkında açılan davalarda birbiriyle çelişen sonuçlara ulaşması hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine ters düşebilir. Yargı mercilerinin anılan ilkelerin bir sonucu olarak kamuoyu nezdinde yargıya olan güveni muhafaza etme bakımından kararlarında belli bir istikrar sağlaması beklenir. Bu nedenle aynı hususta daha önce çıkan kararlardan farklı bir hüküm kurulması hâlinde mahkemeler, bu farklılaşmaya ilişkin olarak makul bir açıklama getirmelidir. Yargı merciinin bu gibi durumlarda gerekçe gösterme yükümlülüğü, kişilerin hukuka olan güvenlerinin sarsılmaması için hayati öneme sahiptir. Derece mahkemeleri ve Yargıtayın istikrarlı biçimde benimsediği yaklaşımın gerekçesini açıklamadan aksine karar vermesi adil yargılama hakkını zedeleyebilir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Ziya Metehan Arısoy, B. No: 2019/22055, 15/11/2023, §§ 28-30; Adem Bektaş, B. No: 2018/35591, 21/9/2023, §§ 24-25; Mehmet Okyar, B. No: 2017/38342, 13/2/2020, § 29; Hakan Altıncan [GK], B. No: 2016/13021, 17/5/2018, § 48; Engin Selek, B. No: 2015/19816, 8/11/2017, § 59; Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 59; Mehmet Arif Madenci, B. No: 2014/13916, 12/1/2017, §§ 83-84; Mehmet Çelik (2), B. No: 2015/889, 17/11/2016, § 62; Türkan Bal [GK], B. No: 2013/6932, 6/1/2015, § 55).

49. Anayasa Mahkemesinin gerekçeli karar hakkı bağlamındaki görevi uyuşmazlığın esası yönünden önem taşıyan meselelere ilişkin olarak derece mahkemelerinin ilgili ve yeterli bir gerekçe ortaya koyup koymadıklarını incelemekten ibarettir. Anayasa Mahkemesinin derece mahkemesinin gerekçelerinin hukuka uygun olup olmadığını denetleme görevi olmadığı gibi derece mahkemesi kararlarındaki hukuka aykırılıkları gidermek de Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Halit Kabadağ, B. No: 2019/3589, 23/11/2021, § 30).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

50. Somut olayda suç işlemek için örgüt kurma ve örgüt faaliyetleri kapsamında hırsızlık suçlarına yönelik olarak yürütülen soruşturma kapsamında başvurucunun telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespitine, dinlenmesine ve kayda alınmasına karar verilmiştir. Dinleme sırasında elde edilen delillere göre başvurucu hakkında suç işlemek için örgüt kurma, nitelikli hırsızlık, mala zarar verme ve konut dokunulmazlığını ihlal etme suçlarından iddianame düzenlenmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 138. maddesinin (2) numaralı fıkrasında telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında ancak aynı Kanun'un 135. maddesinin (6) numaralı fıkrasında sayılan suçlardan birinin işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilirse bu delilin muhafaza altına alınacağı ve durumun Cumhuriyet savcılığına bildirileceği düzenlenmiştir. Eylem tarihinde 5271 sayılı Kanun'un yürürlükte olan 135. maddesinin (6) numaralı fıkrasında sayılan katalog suçlar arasında nitelikli hırsızlık, konut dokunulmazlığını ihlal etme ve mala zarar verme yer almamaktadır (bkz. § 12). Buna rağmen Mahkeme, iletişimin denetlenmesi ile elde edilen delilleri dikkate alarak suç işlemek için örgüt kurma suçundan beraatine karar verdiği başvurucunun nitelikli hırsızlık, konut dokunulmazlığını ihlal etme ve mala zarar verme suçlarından mahkûmiyetine karar vermiştir. Böylece iletişimin denetlenmesi yoluyla tespit edilen görüşmelerin bir kısmı hırsızlık, mala zarar verme ve konut dokunulmazlığını ihlal etme suçlarının sübutunda delil olarak kullanılmıştır (bkz. § 9).

51. Yargıtay, kararlarında telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında katalog suçlar arasında yer almayan bir suça ilişkin olarak tesadüfen elde edilen kayıtların delil olarak kullanılmasının mümkün olmadığını belirtmiş; bu delillerin hukuka aykırı delil niteliği taşıdığını ve hükme esas alınamayacağını açıkça ifade etmiştir. Yargıtay iletişimin denetlenmesi sırasında elde edilen delillerin katalog suçlar arasında sayılmayan bir suçun soruşturma ve kovuşturmasında kullanılmasının delil değerlendirilmesi yasaklarından biri olduğunu istikrarlı şekilde vurgulamıştır (bkz. §§ 17-31). Bununla birlikte somut olayda iletişimin dinlenmesi yoluyla elde edilen deliller, elde edildiği tarihte 5271 sayılı Kanun'un 135. maddesinde sayılmayan suçlar yönünden mahkûmiyete esas alınmıştır.

52. Somut olayda başvurucu; konut dokunulmazlığını ihlal etme ve mala zarar verme suçlarının katalog suçlar arasında yer almaması, 6526 sayılı Kanun'un 12. maddesi ile 5271 sayılı Kanun'un 135. maddesinde yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği 6/3/2014 tarihinden önce de nitelikli hırsızlık suçunun katalog suçlar listesinde düzenlenmemesi nedeniyle, anılan tarihten önce iletişimin denetlenmesi yoluyla elde edilen delillerin hukuka aykırı delil mahiyetinde olduğunu, bu delillerin hükme esas alınamayacağını belirterek kararı temyiz etmiş, temyiz dilekçesinde konuya ilişkin örnek Yargıtay kararlarına yer vermiştir. Daire, başvurucunun hukuka aykırı olduğunu ileri sürdüğü delillerin ne suretle hükme esas alınabileceğine ilişkin bir gerekçe göstermeksizin usul ve kanuna uygun bulduğu mahkûmiyet kararını onamıştır (bkz. § 10). Daire önceki içtihadından farklı karar verirken neden bu içtihattan ayrıldığına dair herhangi bir açıklamada bulunmamış, bu karardan sonra da önceki içtihatları doğrultusunda kararlar vermiştir (bkz. §§ 19-20).

53. İletişimin denetlenmesi sırasında katalog suçlar arasında yer almayan suçlara ilişkin olarak tesadüfen elde edilen delillerin delil değerlendirme yasaklarından biri olduğuna ve bu suretle elde edilen delillerin hükme esas alınamayacağına yönelik istikrarlı içtihada rağmen Daire, başvurucunun bu konudaki itirazlarını cevaplandırmadan mahkûmiyet kararını onamıştır. Başvurucunun katalog olmayan suçlara ilişkin olarak tesadüfen elde edilen delillerin hukuka aykırı olduğuna ve hükme esas alınamayacağına yönelik iddialarının davanın sonucuna etkili olabilecek esaslı iddia ve itirazlar olduğu açıktır. Buna rağmen temyiz kararında davanın sonucunu etkileyebilecek bu iddia ve itirazlara yönelik olarak ayrı ve açık bir cevap verilmemiş, önceki içtihatta ulaşılan sonuçtan farklı bir sonuca hangi nedenle ulaşıldığına ilişkin olarak bir açıklamada da bulunulmamıştır. Bu nedenle mahkemece karar sonucunu etkileyen iddia veya itirazların incelenip açıklığa kavuşturularak durumun gerekçeye yansıtılması yükümlülüğü yerine getirilmemiştir.

54. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

VI. GİDERİM

55. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yargılamanın yenilenmesi ile 50.000 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

56. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerinin yapması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürüteceği yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

57. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır.Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.

58. İhlalin tespiti ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir. Başvurucu, maddi zarara ilişkin olarak bilgi ve belge sunmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılması amacıyla Antalya 18. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2011/748, K.2016/386) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/11/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Genel Kurul
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Sani Bayar [GK], B. No: 2021/26642, 21/11/2024, § …)
   
Başvuru Adı SANİ BAYAR
Başvuru No 2021/26642
Başvuru Tarihi 24/5/2021
Karar Tarihi 21/11/2024
Resmi Gazete Tarihi 29/4/2025 - 32885
Basın Duyurusu Var

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, hukuka aykırı delillerin kullanılamayacağına yönelik ve kararın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olan itirazlara ayrı ve açık yanıt verilmemesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Gerekçeli karar hakkı (ceza) İhlal Yeniden yargılama

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 135
138
206
217

BASIN DUYURUSU

29.4.2025

BB 5/25

Davanın Sonucunu Etkileyebilecek Nitelikteki İtirazların Gerekçede Karşılanmadığı İddiasıyla Yapılan Başvuruya İlişkin Karar

 

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 21/11/2024 tarihinde, Sani Bayar (B. No: 2021/26642) başvurusunda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

 

 

Olaylar

Cumhuriyet başsavcılığı, hakkında başlattığı soruşturma kapsamında başvurucunun iletişiminin tespitine, dinlenmesine ve kayda alınmasına karar vermiş; soruşturma sonucunda başvurucunun cezalandırılması talebiyle iddianame düzenlemiştir. Yargılama sonucunda diğer sanıklar ile başvurucu arasında iletişimin dinlenmesi ile elde edilen görüşme kayıtlarına dayanılarak başvurucunun mağdurların bir kısmına yönelik nitelikli hırsızlık, konut dokunulmazlığını ihlal etme ve mala zarar verme suçlarından mahkûmiyetine hükmedilmiştir. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu ile mağdurların bir kısmına yönelik nitelikli hırsızlık, mala zarar verme ve konut dokunulmazlığını ihlal etme suçlarından ise başvurucunun beraatine karar verilmiştir. Başvurucunun temyiz ettiği mahkûmiyet kararı, Yargıtay tarafından onanarak kesinleşmiştir.

İddialar

Başvurucu, hukuka aykırı delillerin kullanılamayacağına yönelik ve kararın sonucunu değiştirebilecek nitelikteki itirazlara gerekçede ayrı ve açık yanıt verilmemesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Somut olayda mahkeme, iletişimin dinlenmesi ile elde edilen delilleri dikkate alarak suç işlemek için örgüt kurma suçundan beraatine karar verdiği başvurucunun nitelikli hırsızlık, konut dokunulmazlığını ihlal etme ve mala zarar verme suçlarından mahkûmiyetine karar vermiştir. Böylece iletişimin dinlenmesi yoluyla tespit edilen görüşmelerin bir kısmı hırsızlık, mala zarar verme ve konut dokunulmazlığını ihlal etme suçlarının sübutunda delil olarak kullanılmıştır.

Yargıtay, kararlarında telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin dinlenmesi sırasında katalog suçlar arasında yer almayan bir suça ilişkin olarak tesadüfen elde edilen kayıtların delil olarak kullanılmasının mümkün olmadığını belirtmiştir. Bu delillerin hukuka aykırı delil niteliği taşıdığını ve hükme esas alınamayacağını açıkça ifade eden Yargıtay, iletişimin dinlenmesi sırasında elde edilen delillerin katalog suçlar arasında sayılmayan bir suçun soruşturma ve kovuşturmasında kullanılmasının delil değerlendirilmesi yasaklarından biri olduğunu istikrarlı şekilde vurgulamıştır. Bununla birlikte başvuruya konu olayda iletişimin dinlenmesi yoluyla elde edilen deliller, elde edildiği tarihte 5271 sayılı Kanun'un 135. maddesinde sayılmayan suçlar yönünden mahkûmiyete esas alınmıştır.

Somut olayda başvurucu, iletişimin dinlenmesi yoluyla elde edilen delillerin hukuka aykırı delil mahiyetinde olduğunu ve bu delillerin hükme esas alınamayacağını belirterek kararı temyiz etmiştir. Başvurucunun katalog olmayan suçlara ilişkin tesadüfen elde edilen delillerin hukuka aykırı olduğuna ve hükme esas alınamayacağına yönelik iddialarının davanın sonucuna etkili olabilecek esaslı iddia ve itirazlar olduğu açıktır. Buna rağmen temyiz kararında davanın sonucunu etkileyebilecek bu iddia ve itirazlara yönelik ayrı ve açık bir cevap verilmemiş, önceki içtihatta ulaşılan sonuçtan farklı bir sonuca hangi nedenle ulaşıldığına ilişkin bir açıklamada da bulunulmamıştır. Bu nedenle mahkemece karar sonucunu etkileyen iddia veya itirazların incelenip açıklığa kavuşturularak durumun gerekçeye yansıtılması yükümlülüğü yerine getirilmemiştir.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Bu basın duyurusu Genel Sekreterlik tarafından kamuoyunu bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup bağlayıcı değildir.

  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi