|
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
|
|
KARAR
|
|
|
|
FETİ SİR BAŞVURUSU
|
|
(Başvuru Numarası: 2021/27025)
|
|
|
|
Karar Tarihi: 14/5/2025
|
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
|
|
KARAR
|
|
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
Üyeler
|
:
|
Recai AKYEL
|
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
|
İrfan FİDAN
|
|
Raportör
|
:
|
İsmail ŞAHİN
|
|
Başvurucu
|
:
|
Feti SİR
|
|
Vekili
|
:
|
Av. Zahir SOĞANDA
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; tıbbi ihmal sonucu zarara uğranılması nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. 1972 doğumlu olan başvurucu kendisine ait evin inşaatında çalışırken kafasını betona çarpması sonucu bayılmış ve Van İpekyolu Devlet Hastanesinin (Hastane) acil servisine götürülmüştür. Başvurucuya 13/6/2010 tarihinde yapılan müdahalenin ardından enjeksiyon uygulanmıştır.
3. Başvurucu, enjeksiyon sonrası ayağında kalıcı hasar meydana geldiğini belirterek hatalı tıbbi müdahalelerden kaynaklanan zararlarının giderimi talebinin Sağlık Bakanlığı tarafından reddedilmesi üzerine 9/5/2011 tarihinde Van 2. İdare Mahkemesine (Mahkeme) tam yargı davası açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu; enjeksiyon sonrası ayağında uyuşma olduğunu, tedaviye ve ilaç kullanmasına rağmen uyuşma, ağrı ve yanmanın geçmediğini, siyatik sinir lezyonu teşhisi konulduğunu, ayağında kalıcı hasar meydana geldiğini böylece idarenin hizmet kusuru bulunduğunu ifade ederek 150.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir. Ayrıca dava dilekçesinde başvurucu; yapılan iğnenin bacak sinir damarına denk geldiğini, yanlış yapılan iğne sonucu sürekli iş gücü kaybına uğradığını belirtmiştir.
4. Yargılama sürecinde başvurucunun tedavisine ilişkin celbedilen belgelere dayanılarak Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı tarafından 26/2/2014 tarihli rapor hazırlanmıştır. Anılan raporda; başvurucuya yapılan enjeksiyona ilişkin olarak iğnenin giriş yeri, iğne uzunluğu, cildin penetrasyon yönü ve açısının tespit edilmediği belirtilmiştir. Başvurucuya verilen ilacın uygulama gücünün bilinmediği ve patolojinin hangi sebepten kaynaklandığı tespit edilemediğinden başvurucuda meydana geldiği bildirilen arızanın komplikasyon olduğu, bu nedenle enjeksiyonun yapıldığı sağlık kuruluşunun kusursuz olduğu, başvurucuya yapılan iğnede davalı idareye izafe edilebilecek bir hizmet kusurunun bulunmadığı kanaati bildirilmiştir. Raporda bahsedilen enjeksiyon sonrasında Hastane tarafından 2010 yılında farklı tarihlerde düzenlenen başvurucuya ait hasta bilgi formlarında; lumbar ve diğer intervertebral disk bozuklukları, radikülopati ile siyatik sinir lezyonu teşhisi konulduğu ifade edilmiştir.
5. İdare Mahkemesi, raporu taraflara tebliğ etmiş ve rapora itiraz edilmemesi üzerine 16/4/2014 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararda, bilirkişi raporundaki tespitlere yer verdikten sonra başvurucuya uygulanan enjeksiyon sırasında bu rapordan ve dosyadaki diğer bilgi ve belgelerden hareketle idarenin hizmet kusurunun bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır.
6. Başvurucu, bu karara karşı temyiz başvurusunda bulunmuştur. Temyiz dilekçesinde başvurucu; enjeksiyon nedeni ile vücudunda kalıcı hasar oluştuğunu, bilirkişi raporunda patolojinin hangi sebepten kaynaklandığının tespit edilemediği ve komplikasyon olarak değerlendirildiği bu kapsamda bilirkişi raporunun bilimsellikten uzak olduğunu belirtmiştir. Ayrıca meydana gelen hasar komplikasyon olsa bile idarenin kusursuz sorumluluğunun bulunduğu belirtilerek mahkeme kararının bozulması talep edilmiştir.
7. Danıştay Onuncu Dairesi (Daire) 26/10/2020 tarihinde İdare Mahkemesi kararının maddi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmının onanmasına ve manevi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmının bozulmasına karar vermiştir. Danıştay kararında; bilirkişi raporunda başvurucuda gelişen arazın enjeksiyon uygulamalarının komplikasyonu olarak kabul edilmesi ve patolojinin hangi sebepten kaynaklandığının tespit edilememesi karşısında tazmini istenilen maddi zararın idarenin kusurlu eyleminden kaynaklanmadığı, dolayısıyla maddi tazminata hükmedilmesinin koşullarının oluşmadığı ifade edilmiştir. Diğer taraftan enjeksiyon uygulamasından önce risklerin anlatıldığı yazılı onamın alınmamış olması durumunda başvurucunun aydınlatılma ve onay verme hakkının elinden alınmış olacağı ve bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi, yürütülen sağlık hizmetinin gereği gibi işletilmediği konusunda başvurucuda endişe ve üzüntüye yol açacağından manevi tazminat talebinin Mahkeme tarafından takdiren belirlenmesi gerektiği belirtilmiştir.
8. Başvurucunun bu karara karşı yaptığı karar düzeltme istemi Dairenin 23/2/2021 tarihli kararıyla reddedilerek maddi tazminat yönünden karar kesinleşmiştir.
9. Başvurucu, nihai hükmü 5/5/2021 tarihinde öğrendikten sonra 28/5/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
10. Dairenin manevi tazminat yönünden bozma kararı sonrası Mahkeme tarafından bozma kararına uyularak 22/12/2021 tarihinde 50.000 TL manevi tazminatın başvurucuya ödenmesine karar verilmiştir. Kararda enjeksiyon uygulamasından önce başvurucuya risklerin ve olası komplikasyonların anlatılmadığı ve başvurucudan yazılı onam alınmadığı belirtilerek sağlık hizmetinin öngörülen şekilde ifa edilmediği belirtilmiştir. Mahkemenin manevi tazminat yönünden verdiği karar 12/9/2022 tarihinde Daire tarafından onanmıştır.
11. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Maddi ve Manevi Varlığın Korunması ve Geliştirilmesi Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
12. Başvurucu; hatalı enjeksiyon uygulaması nedeniyle ayağında kalıcı hasar oluştuğunu, bunun üzerine açtığı tam yargı davasında da mahkemece tıbbi hataya ilişkin tespite rağmen maddi tazminat talebinin hukuka aykırı olarak reddedildiğini belirtmiştir. Maddi tazminat talebinin reddine ilişkin kararlarda gerekli araştırma ve incelemenin yapılmadığını belirten başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca enjeksiyon uygulamasının doğurabileceği riskler konusunda bilgilendirme yapılmadığını ve aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilmediğini iddia etmiştir.
13. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; tıbbi ihmal dosyalarına ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi içtihatlarına yer verildikten sonra mevcut başvuruda Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
14. Başvurunun Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
15. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
16. Anayasa’nın 17. maddesinin amacı, esas olarak bireylerin maddi ve manevi varlığına karşı devlet tarafından yapılabilecek keyfî müdahalelerin önlenmesidir. Bunun yanı sıra devletin tıbbi müdahaleler nedeniyle kişilerin maddi ve manevi varlığını etkili olarak koruma ve maddi ve manevi varlığına saygı gösterme şeklinde pozitif yükümlülüğü de bulunmaktadır (Ahmet Acartürk [2. B.], B. No: 2013/2084, 15/10/2015, § 49). Bu kapsamda anılan Anayasa hükmü ile kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğü gerek kamusal yetkilerle donatılmış kişilerin gerekse özel kişilerin müdahalelerine karşı güvence altına alınmıştır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri [2. B.], B. No: 2012/752, 17/9/2013, §§ 50, 51; Özkan Şen [2. B.], B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 40). Anayasa’nın 56. maddesi belirtildiği üzere anılan pozitif yükümlülük, sağlık alanında yürütülen faaliyetleri de kapsamaktadır (İlker Başer ve diğerleri [1. B.], B. No: 2013/1943, 9/9/2015, § 44).
17. Devlet, bireylerin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlıklarını koruma hakkı kapsamında -ister kamu isterse özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin- sağlık hizmetlerini hastaların yaşamları ile maddi ve manevi varlıklarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Nail Artuç [1. B.], B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 35; Ahmet Acartürk, § 51). Bununla birlikte sağlık personeli, mesleğini de yerine getirirken özen yükümlülüğü kapsamında risklerin gerçekleşmesini önlemeye ilişkin olarak elindeki tüm imkânları kullanmak mecburiyetindedir. Buna göre riskleri mümkünse önleyici, değilse asgariye indirici şekilde davranmaları, buna rağmen riskler doğduğunda yapacakları müdahaleyle zarar veya tehlike neticesini mümkün olduğunca ortadan kaldırmaları gerekmektedir (Eliçe Aydın ve diğerleri [2. B.], B. No: 2015/5228, 20/3/2019, § 54). Anayasa Mahkemesi ise Anayasa'nın anılan maddeleri kapsamında devlete düşen pozitif yükümlülüklerin somut olay bağlamında yerine getirilip getirilmediğini denetlemek durumundadır (Tevfik Gayretli [2. B.], B. No: 2014/18266, 25/1/2018, § 36).
18. Bu bağlamda maddi ve manevi varlığı koruma hakkı kapsamında hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarının makul derecede dikkatli ve özenli inceleme şartını yerine getirmesi gerekmektedir. (Yasin Çıldır [2. B.], B. No: 2013/8147, 14/4/2016, § 57; Tevfik Gayretli, § 32). Diğer taraftan belirtmek gerekir ki olayların oluşumuna ilişkin delillerin değerlendirilmesi öncelikle idari ve yargısal makamların ödevidir. Aynı şekilde başvuru dosyasında bulunan tıbbi bilgi ve belgelerden hareketle bilirkişilerin vardığı sonuçların doğruluğu hakkında fikir yürütmek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Mehmet Çolakoğlu [1. B.], B. No: 2014/15355, 21/2/2018). Ancak derece mahkemelerinin gerekçeleri, tarafların kanun yoluna başvuru imkânını etkili şekilde kullanabilmesini sağlayacak surette ayrıntılı olarak ortaya konulmalı; ulaşılan sonuçlar yeterli açıklıktaki bilimsel görüş ve raporlar gibi somut, nesnel verilere dayandırılmalıdır (Murat Atılgan [1. B.], B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 45).
19. Başvurucu, hatalı yapılan enjeksiyondan kaynaklı olarak vücut bütünlüğünün bozulması nedeniyle açtığı tam yargı davasında maddi tazminat isteminin reddedilmesinden yakınmıştır. Mahkeme; olayda doktorların ve hastanenin kusurunun bulunmadığı, başvurucuda oluşan şikâyetlerin tıbbi müdahalenin bir komplikasyonu olduğu yönünde görüş bildiren bilirkişi raporuna dayanarak maddi tazminat istemi yönünden davanın reddine karar vermiştir. Hükme esas alınan raporda tarafların iddialarının kişi hakkında düzenlenen tıbbi belgelerdeki bulgular ve genel tıp kuralları gözetilerek değerlendirildiği görülmüştür. Buna göre yargı makamlarının vardığı sonucun bariz takdir hatası veya keyfîlik içerdiği söylenemez. Ayrıca başvurucunun yargılama sürecine etkili katılımının sağlandığı, dava dosyasını inceleyip itirazlarını ileri sürebildiği anlaşılmıştır (benzer değerlendirmeler için birçok karar arasından bkz. Zümrüt Ağapınar [2. B.], B. No: 2015/3747, 26/12/2018; Fesih Ayda [1. B.], B. No: 2015/4259, 10/1/2019; Tuba Arıkan [1. B.], B. No: 2018/17729, 6/10/2021; Ğanime Yayman ve diğerleri [2. B.], B. No: 2021/1039, 18/9/2024).
20. Bununla birlikte ilgili mevzuata göre istisnai hâller dışında tıbbi müdahale, müdahaleye maruz kalacak kişinin bilgilendirilip rızası alındıktan sonra yapılabilir. Ancak yaş küçüklüğü veya ayırt etme gücüne sahip olmayanlar ile hastanın bilincinin kapalı olması veya acil müdahale gerektirmesi gibi zorunlu hâllerde yasal temsilcisinin izni alınabilir. Rızanın geçerliliği bakımından kişinin öncelikle neye rıza gösterdiğini bilmesi gerekir ki bu da ancak hastanın somut olaya uygun yeterli bilgilendirmesi ile mümkün olabilir Ayrıca hukuka uygun rızanın varlığından söz edilebilmesi için kendisine uygulanacak tıbbi işlemleri, bunların faydaları ve muhtemel sakıncaları, alternatif tıbbi müdahale usulleri, tedavinin kabul edilmemesi hâlinde ortaya çıkabilecek muhtemel sonuçları, hastalığın seyri ve neticeleri konusunda hastanın bilgilendirilmiş olması gerekir. Bunun yanı sıra yapılan bilgilendirme ile tıbbi müdahale arasında hastanın sağlıklı bir kanaate varmasını sağlayacak kadar uygun bir zaman aralığı bırakılmış olmalıdır. Bu bağlamda hasta veya temsilcisinin (veli-vasi) somut olaya uygun şekilde bilgilendirilerek rızalarının alındığını ispat yükümlülüğünün de hastane ve tıbbi müdahaleyi yapan doktorda olduğu vurgulanmalıdır (Ahmet Acartürk, § 56, Fındık Kılıçaslan [1. B.], B. No: 2015/97, 11/10/2018, §§ 49, 50; Sultan Bulut ve diğerleri [1. B.], B. No: 2017/37430, 20/10/2021 §§ 55, 56).
21. Ayrıca hastanın ya da temsilcisinin sözlü ya da yazılı rıza göstermesinin tek başına tıbbi müdahaleyi hukuka uygun hâle getirmeyeceği, bu rızanın aydınlatılmış iradeye dayanması gerektiği vurgulanmalıdır. Bu bağlamda yargı makamlarının öncelikle hastanın veya istisnai durumların varlığı hâlinde veli ya da vasinin olayın koşullarına göre yazılı veya sözlü olarak yeterli bir şekilde bilgilendirilerek rızalarının alınıp alınmadığını tespit etmesi devletin pozitif yükümlülüğünün gereği olduğu söylenebilir (M.Ş.O. [2. B.], B. No: 2020/24126, 26/3/2025, § 20; Sultan Bulut ve diğerleri § 57).
22. Öte yandan başvurucu enjeksiyon uygulaması ile ilgili olarak enjeksiyonun riskleri konusunda bilgilendirilmediğinden ve rızasının alınmasına fırsat verilmediğinden yakınmıştır. Nitekim yargı mercilerince aydınlatılmış onamın usul ve kanuna uygun olarak düzenlenmemesi nedeniyle idarenin kusurlu olduğu belirlenerek başvurucuların maruz kaldığı manevi ve psikolojik ızdırap nedeniyle toplamda 50.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir. Aydınlatılmış rızanın alınmaması nedeniyle hizmet kusurunun bulunduğu yargı mercilerinin kararlarıyla ortaya konulduğundan bu hususta herhangi bir tartışma bulunmamaktadır. Bu durumda Anayasa Mahkemesinin yapacağı inceleme, hizmet kusurunun giderilmesi amacıyla hükmedilen manevi tazminat miktarı ile maddi tazminata ilişkin talebin reddedildiği hususları dikkate alınarak başvurucuya yeterli bir giderim sağlanıp sağlanmadığı ile sınırlı olacaktır (benzer yöndeki karar için bkz. İlker Arslan, [2. B.], B. No: 2019/36858,23/11/2022, § 41; Mehmet Selim Doğan [1. B.], B. No: 2020/22429,13/12/2023, § 23).
23. Başvurucunun aydınlatılmış onam yükümlülüğünün yerine getirilmemesi şikâyeti yönünden maddi tazminat isteminin reddedilmesine dair Mahkeme kararlarında herhangi bir tartışma gerekçeli kararlara yansıtılmamıştır. Bu bağlamda yargılama sürecinde başvurucunun enjeksiyon uygulamasına ve bu uygulama sonucunda oluşabilecek sinir lezyonu komplikasyon riski yönünden bilgilendirilmesine ve buna ilişkin onam belgesinin usulüne uygun şekilde tanzim edilip edilmediğine ilişkin maddi tazminat isteminin reddedilmesi konusunda yeterli düzeyde bir araştırma yapılmamış ve bu konu açıklığa kavuşturulmamıştır.
24. Ayrıca hastanın öngörülebilir nitelikte komplikasyon ve riskler hakkında yeterli bir biçimde aydınlatılmadığı iddiası yargılamanın sonucuna doğrudan etki edebilecek mahiyettedir. Ancak başvurucunun anılan iddiasının maddi tazminat isteminin reddedilmesine yönelik yargı makamları tarafından somut olaya uygun ve yeterli bir gerekçeyle karşılanmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda somut olayda yargılama makamlarının maddi tazminat istemini reddederken Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yaptığı söylenemez. Dolayısıyla kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkı bakımından kamu makamlarının pozitif yükümlülüklerini yerine getirmedikleri kanaatine varılmıştır (aydınlatılmış onama ilişkin birçok karar arasından bkz. Emrah Egeç [2. B.], 2015/9714,11/12/2018; Göktürk Kurt ve diğerleri [2. B.], B. No: 2018/19177, 19/10/2021; Ferit İşlek [1. B.], B. No: 2019/11247, 3/5/2023; İhsan Yılmaz [2. B.], B. No: 2021/54092, 22/5/2024).
25. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
26. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
27. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
28. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
29. Başvurucu; ihlalin tespitine, yeniden yargılama yapılmasına ve tazminat ödenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
30. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
31. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.
32. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Van 2. İdare Mahkemesine (E.2011/3, K.2014/812) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 487,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.487,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 14/5/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.