logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Selda Tatar ve diğerleri [2. B.], B. No: 2021/28240, 17/7/2025, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

SELDA TATAR VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/28240)

 

Karar Tarihi: 17/7/2025

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

 

 

Metin KIRATLI

Raportör

:

Şehadet ÖZTÜRK

Başvurucular

:

1. Selda TATAR

 

 

2. Kerem TATAR

 

 

3. Süleyman Mustafa TATAR

 

 

4. Sümeyye TEMİROV

Vekili

:

Av. Özcan İLYASOĞLU

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; ceza infaz kurumunda bir hükümlünün ölümü olayı hakkında etkili ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının, davanın sonucuna etkili iddianın kararda karşılanmaması nedeniyle de gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

A. A.T.nin Ölümü ve Yürütülen Ceza Soruşturmasına İlişkin Süreç

2. Başvurucu Selda Tatar'ın eşi ve diğer başvurucuların babası olan A.T. silahlı terör örgütüne üye olma suçu kapsamında Osmaniye 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 7/4/2017 tarihli kararıyla tutuklanarak aynı tarihte Osmaniye 2 No.lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (Ceza İnfaz Kurumu) konulmuştur. A.T.nin sağlık durumu hakkında aynı gün hazırlanan oda yerleşimi acil risk ihtiyaç raporunda A.T.nin sürekli tedavi gerektiren kronik veya müzmin bir hastalığının (yüksek tansiyon) olduğu belirtilmiştir. A.T.nin 10/4/2017 tarihindeki Kuruma ilk giriş muayenesinde de kronik hastalık olarak hipertansiyon ve hiperlipidemi rahatsızlıklarının olduğu belirlenmiştir.

3. A.T.nin vekili, Ceza İnfaz Kurumuna sunduğu 6/6/2017 tarihli dilekçeyle A.T.nin kronik iskemik kalp hastası olduğunu belirtip buna ilişkin evrakı da dilekçeye ekleyerek A.T.nin hastalığı ve tansiyon sorunu nedeniyle tedavi edilmesi gerektiğini bildirmiştir. A.T.nin çeşitli tarihlerde sunduğu, revir hizmetinden yararlanmak istediğine ilişkin olan dilekçeleri de dikkate alınarak 29/5/2017, 31/5/2017, 12/6/2017, 10/7/2017 ve 24/7/2017 tarihlerinde revir biriminde muayenesi yapılmıştır. 1/6/2017, 14/6/2017 ve 16/6/2017 tarihlerinde Osmaniye Devlet Hastanesine götürülerek muayene ettirilen A.T.nin tedavi sürecinde kan tahlilleri yapılmış, MR çekilmiş ve rahatsızlıklarına binaen 15/6/2017 ve 6/7/2017 tarihli reçeteler düzenlenmiştir.

4. 1/8/2017 günü sabah saatlerinde A.T.nin kalmakta olduğu B-2 odasının butonunun yanması üzerine nöbetçi memur oda mazgalından ne olduğunu sormuştur. Odada kalan tutukluların A.T.nin rahatsızlandığını söylemeleri üzerine nöbetçi memurun çağırdığı vardiya revircisi odaya girerek A.T.nin durumunu kontrol etmiş ve kurum doktorunu arayarak bilgi vermiştir. Kurum doktorunun A.T.yi revire çıkarmaları yönündeki talimatı üzerine odaya tekerlekli sandalye götürülmüş ise de A.T.nin bu şekilde çıkarılamayacağı anlaşılmıştır. Yeniden bilgilendirilen kurum doktorunun talimatıyla 112 Acil Servis aranarak ambulans istenmiştir. Bir süre sonra odaya gelen kurum doktoru ilk müdahaleyi yaptıktan hemen sonra 112 Acil Servis görevlileri A.T.ye yaklaşık 50 dakika müdahale etmiştir. Tedavisinin devamı için hastaneye sevk edilen A.T. burada yapılan tüm müdahalelere rağmen aynı gün saat 12.31 sıralarında vefat etmiştir.

5. Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) ölüm olayına ilişkin resen ceza soruşturması başlatmış, soruşturma kapsamında 1/8/2017 tarihinde bilirkişi eşliğinde otopsi işlemi gerçekleştirmiş ve Adli Tıp Kurumu Adana Adli Tıp Grup Başkanlığından 10/10/2017 tarihinde otopsi raporu almıştır. Raporun sonuç bölümünde A.T.nin kalp damar hastalığı sonucu öldüğü kanaati bildirilmiştir. Başsavcılık olaya ilişkin tanık ve şüpheli beyanlarını almış, A.T.nin vefat anını gösteren kamera kayıtları ile A.T.ye ait rapor, tutanak ve tedavi evrakını Ceza İnfaz Kurumundan celbetmiştir.

6. A.T. ile aynı koğuşta tutulan tanıklar S.H., M.D. ve T.I. soruşturma kapsamında alınan beyanlarında A.T.nin kalp hastası olup ilaç tedavisi gördüğünü, olay günü rahatsızlanması üzerine infaz koruma memurunu çağırdıklarını, A.T.nin iki kez tansiyonunun ölçüldüğünü, A.T.nin rahatsızlandığı hususunda başmemuru ikna edemediklerini, başmemurun "Film çevirmeyin." dediğini, ısrarları sonucunda A.T.nin sedyeyle koğuştan çıkarıldığını, müdahalede yaklaşık yarım saat geç kalındığını belirtmiştir. Şüpheli sıfatı ile beyanları alınan Ceza İnfaz Kurumu görevlileri N.Ç., L.G., O.A., B.G., A.S. ve F.T. beyanlarında olay günü A.T.nin rahatsızlandığının söylenmesi üzerine A.T.yi sedyeyle koğuştan çıkardıklarını, durumu bildirdikleri kurum doktorunun ambulans çağrılması talimatı üzerine ambulans çağırdıklarını, ambulans beklerken A.T.nin durumunun kötüye gitmesi üzerine kurum doktorunun müdahale ettiğini, kurum doktorunun gelmesiyle eş zamanlı ambulansın geldiğini, yaklaşık bir saat müdahale edildikten sonra hastaneye kaldırılan A.T.nin orada vefat ettiğini söylemiştir.

7. Başsavcılık, Ceza İnfaz Kurumundan görevliler hakkında yapılan disiplin soruşturmasına ilişkin bilgi ve belgelerin gönderilmesini istemiştir. Ceza İnfaz Kurumunun cevap yazısındaki Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Amirliğinin 15/9/2017 tarihli kararında A.T.nin gerekli tedavi, muayene, sevk ve kontrollerinin gerek kurumda gerekse hastanede düzenli ve özenli şekilde yapıldığı, Ceza İnfaz Kurumu sağlık memurunun ölüm olayında herhangi bir ihmal, kasıt ya da kusuru olmadığı belirtilerek görevlilerin herhangi bir disiplin cezası ile cezalandırılmasına yer olmadığı kararı verilmiştir. Ceza İnfaz Kurumunun ikinci müdürünce hazırlanan 15/9/2017 tarihli muhakkik araştırma raporunda da aynı gerekçelerle Ceza İnfaz Kurumu sağlık memurunun disiplin cezası ile cezalandırılmasına yer olmadığı kanaati bildirilmiştir.

8. Başsavcılık, A.T.nin ölümünün doğal nedenlerden kaynaklandığı, ölümüne ilişkin herhangi bir suç unsuruna rastlanmadığı ve üçüncü kişilere yüklenebilecek herhangi bir kusur bulunmadığı gerekçesiyle A.T.nin ölümü açısından 8/11/2017 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Bu karara itiraz edilmemiştir.

9. 8/11/2017 tarihinde Ceza İnfaz Kurumu personeliyle ilgili görevi kötüye kullanma suçu yönünden soruşturma evrakını ayıran Başsavcılık, başka bir esas numarasından soruşturmaya devam etmiş; aynı tarihte kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Kararda A.T.nin doğal nedenlerden öldüğü, infaz koruma memurları ile sağlık çalışanlarının üzerine düşeni yaptıkları, üçüncü kişilere yüklenebilecek herhangi bir kasıt ya da ihmal bulunmadığı belirtilerek görevi ihmal suçunun somut olayda yasal unsurları itibarıyla oluşmadığı ifade edilmiştir. Bu karara karşı başvurucu Selda Tatar'ın Osmaniye 2. Sulh Ceza Hâkimliğine müşteki sıfatıyla yaptığı itiraz, Başsavcılıkça verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın usul ve kanuna uygun olduğu gerekçesiyle 23/11/2017 tarihinde reddedilmiştir.

10. Başvurucu Selda Tatar, nihai hükmü 25/12/2017 tarihinde öğrenmesinin ardından 21/5/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. Tam Yargı Davası Süreci

11. Başvurucular olay nedeniyle uğradıkları maddi ve manevi zararların tazmini için Ankara 18. İdare Mahkemesi nezdinde tam yargı davası açmıştır. 13/8/2018 tarihli dava dilekçesinde başvurucular; kalp ve tansiyon hastası olan yakınları A.T.nin durumunun kritik olduğunu hem Başsavcılık hem de Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğüne bildirdikleri hâlde özen gösterip tedbir alınmadığını, görevlilerin A.T.nin kritik durumuna rağmen kriz geçirdiğine inanmayıp müdahale etmekte ve ambulans çağırmakta geç kaldığını, A.T.ye normal emeklilik yaşına kadar emekli maaşının yanında her ay Sosyal Güvenlik Kurumunca ödenecek kadrosuzluk tazminatı ödemesinin durdurulması nedeniyle maddi zararlarının doğduğunu belirterek davalı idarenin maddi ve manevi zararlarını hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin etmesi gerektiğini iddia etmiştir.

12. Ankara 18. İdare Mahkemesi yaptığı ilk incelemede hizmetin görüldüğü veya eylemin yapıldığı yer olan Osmaniye'nin yargı çevresi bakımından bağlı olduğu Gaziantep İdare Mahkemesinin yetkili olduğu sonucuna ulaşarak yetkisizlik kararı vermiştir. Gaziantep 2. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) görülen davada Başsavcılıktan soruşturma dosyası, Ceza İnfaz Kurumundan olay gününe ait kamera kayıtları ve disiplin soruşturması dosyası istenmiştir. Yapılan yargılama sonucunda 11/9/2019 tarihinde davanın reddine karar verilmiştir. Kararda A.T.nin Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu kaldığı süre boyunca kronik hastalıklarıyla ilgili olarak muayene ve tedavilerinin yapıldığı, ilaçlarının sağlandığı, gerektiğinde hastaneye sevk edilmesi suretiyle tedavi ettirildiği, vefatına neden olan kalp krizi sırasında kurum görevlilerince makul süre içinde A.T.ye müdahale edildiği, A.T.nin müdahalelere cevap vermeyerek vefat ettiği belirtilerek vefat sebebiyle uğranılan zarar ile illiyet bağı kurulabilecek bir idari eylemin, idareyi sorumlu tutacak herhangi bir kusurlu hareketin veya kusursuz sorumluluğu gerektirecek bir durumun olmadığı ifade edilmiştir.

13. Karara karşı istinaf kanun yoluna başvuran başvurucular istinaf dilekçelerinde Ceza İnfaz Kurumu personeli ile sağlık görevlilerinin ilk müdahalede geç kaldığını, bu müdahalenin zamanında ve uygulanmasında sıkıntı olup olmadığı hususunda kamera kayıtları üzerinde herhangi bir inceleme yapılmadığını, yerel mahkemenin kararında buna ilişkin bir açıklama yapmadığını, karar gerekçesinde yer alan makul süre içinde müdahale edildiği kanaatinin nasıl hasıl olduğunu anlayamadıklarını, kamera görüntülerine ilişkin rapor alınmadan karar verilmesinin usul ve kanuna aykırı olduğunu iddia etmiştir. Başvurucuların istinaf başvurusu Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesinin (Daire) 1/4/2021 tarihli kesin kararıyla reddedilmiştir. Daire, kararında istinaf başvurusuna konu kararın ve dayandığı gerekçenin hukuka ve usule uygun olduğu, kararın kaldırılmasını gerektirecek yasal bir sebebin bulunmadığı gerekçesine yer vermiştir.

14. Başvurucular, nihai hükmü 1/5/2021 tarihinde öğrenmelerinin ardından 21/5/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

15. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

16. Başvurucular, Ceza İnfaz Kurumunda tutulan yakınları A.T.nin kalp ve tansiyon hastası olduğu Ceza İnfaz Kurumunca bilindiği hâlde özen gösterilmeyip tedbir alınmadığını, idarenin olay günü kalp krizi geçiren A.T.ye müdahale etmede ve ambulans çağırmada gecikerek kusurlu olduğunu, olaya ilişkin yürütülen ceza soruşturmasında dinlenen tanıkların beyanlarında idarenin olaya müdahalede geciktiği açıkça belirtilmesine rağmen bu beyanlara itibar edilmeyip tanık beyanları ve kamera görüntüleriyle beyanları çelişen memurların ifadelerine itibar edildiğini, olay gününü gösteren kamera kayıtları ve diğer delillerin incelenmeyerek olay aydınlatılmadan kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, bu şekilde etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğini ifade etmiştir. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; somut olay süreci, insan hakları yargısı içtihadı ile mevzuat detaylı olarak aktarılarak yapılacak değerlendirmede Anayasa ve ilgili mevzuat hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi içtihadının ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

17. Olayın niteliği ve formdaki iddialar doğrultusunda inceleme, yaşam hakkı kapsamında yapılmıştır.

18. Başvurucular öz itibarıyla devletin gözetimi altında meydana gelen ölüm olayında Ceza İnfaz Kurumu görevlilerinin ihmali olmasından ve sorumluların belirlenmesi açısından etkili ceza soruşturması yürütülmemesinden yakınmıştır.

19. Anayasa'nın yaşam hakkını güvence altına alan 17. maddesinin kendisine yüklediği pozitif yükümlülükler uyarınca devlet, yetki alanındaki bireylerin yaşamlarını kamu görevlileri ile diğer bireylerin eylemlerinden hatta kişilerin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi altındadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri [2. B.], B. No: 2012/752, 17/9/2013, §§ 50, 51).

20. Koruma ödevinin yerine getirilebilmesi için devletin yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı caydırıcı ve koruyucu yasal ve idari çerçeve oluşturması (İpek Deniz ve diğerleri [2. B.], B. No: 2013/1595, 21/4/2016, § 149; T.A. [GK], B. No: 2017/32972, 29/9/2021, § 135), bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gerektiği durumlarda organları veya görevlileri aracılığıyla makul ölçüler çerçevesinde ve bu tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlemler alması gerekir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 53; T.A., § 136). Anılan yükümlülük, özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin tıbbi tedavilerine özen gösterilmesini ve yaşamı üzerinde oluşabilecek olası tehditleri engellemeyi de içerir (Murat Karabulut [2. B.], B. No: 2013/2754, 18/2/2016, § 43).

21. Pozitif yükümlülüğü kapsamında devletin yaşam hakkını korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili bir yargısal sistem kurma yükümlülüğü de vardır. Bu yükümlülük, kamusal olsun veya olmasın yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52; T.A., § 134).

22. Yaşam hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmemişse etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük -istisnaları bulunmakla birlikte- her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59; Nafia Sevin Ergün Sefada ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14844, 1/12/2016, § 63).

23. Anayasa Mahkemesi ceza infaz kurumunda meydana gelen ölüm olayları bağlamında dile getirilen yaşam hakkının koruma yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu ile etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddiaları şimdiye kadar hep ceza soruşturmaları üzerine incelemiştir (örnek kararlar için bkz. Elanur Gemici ve diğerleri [1. B.], B. No: 2018/23070, 6/10/2022; Aynur Çetin ve diğerleri [1. B.], B. No: 2020/8602, 30/3/2023). Bu nedenle başvurucuların yaşam hakkının ihlaline ilişkin iddiaları yürütülen ceza soruşturması bağlamında incelenmiştir.

24. Bireysel başvurunun ön şartlarından biri de başvuru süresidir. Süre, başvurunun her aşamasında dikkate alınması gereken bir usul hükmüdür (Deniz Baykal [2. B.], B. No: 2013/7521, 4/12/2013, § 32). Başvurucunun nihai kararın bir örneğini alma hakkının bulunduğu hâllerde otuz günlük süre, karar örneğinin tebliği tarihinden itibaren başlar. İç hukukta kararın tebliğ edilmesi öngörülmüyorsa tarafların kararın içeriğini kesin olarak öğrenebilecekleri tarihi, otuz günlük başvuru süresinin başlangıcı olarak almak gerekir (Özgür Çapkın [2. B.], B. No: 2014/2546, 30/12/2014, § 21).

25. 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 11. maddesinde yer alan kural uyarınca vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır ve tebliğ edilen evrakın içeriğine göre bir kanun yoluna başvurulması söz konusu ise kanunda öngörülen süreler bu tarih itibarıyla işlemeye başlar (Yasin Yaman [1. B.], B. No: 2012/1075, 12/2/2013, § 24).

26. Bireysel başvuruda sürenin başlangıcı yukarıda belirtildiği gibi tebligatla değil başvuru yolları tüketildikten sonra veya başvuru yolu öngörülmemişse ne şekilde olduğu gözetilmeksizin ihlalin öğrenilmesiyle başlar. Vekille takip edilen işlerde de öğrenmenin asıl veya vekil tarafından gerçekleşmesinde sürenin başlangıcı açısından herhangi bir fark söz konusu değildir. Bu bağlamda başvuru süresinin başlangıcı, hak ihlaline uğradığını iddia eden kişinin bu durumu bizzat veya vekili tarafından öğrendiği tarih olarak kabul edilmektedir. Başka bir ifade ile bireysel başvuruda başvuru süresinin başlangıcı başvurucu ve/veya vekili olması fark etmeksizin hangisi tarafından öğrenilirse öğrenilsin ilk öğrenilme tarihinden başlamaktadır (Kadir Turgut [1. B.], B. No: 2014/4985, 6/7/2017, § 25).

27. Somut olayda başvuruya konu davaya ilişkin nihai kararın (Osmaniye 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 23/11/2017 tarihli takipsizlik kararına itirazın reddi kararı) 25/12/2017 tarihinde dosyada müşteki sıfatıyla yer alan başvurucu Selda Tatar'ın vekiline tebliğ edildiği, bu tarihten itibaren otuz günlük başvuru süresi içinde ve en geç 24/1/2018 tarihine kadar başvurulması gerekirken bu süre geçtikten sonra 21/5/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşılmıştır.

28. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

29. Başvurucular ayrıca olay nedeniyle uğradıkları zararların tazmini talebiyle açtıkları tam yargı davası yargılamasında Ceza İnfaz Kurumundan celbedilen kamera kayıtları üzerinde herhangi bir inceleme yapılmadığını, görüntülere ilişkin bir rapor alınmadan ve soruşturma aşamasında toplanan deliller değerlendirilmeden davanın reddedildiğini, A.T.ye makul süre içinde müdahale edildiğine ilk derece mahkemesininnasıl kanaat getirdiğini anlayamadıklarını, babaları A.T. ölmeseydi normal emeklilik yaşına kadar emekli maaşı ile beraber kadrosuzluk tazminatı alacağını, A.T.nin ölümüne binaen kadrosuzluk tazminatının ödemesinin durdurulmasıyla maddi zararlarının doğduğunu, ıslah yoluyla dava değerini yükseltme durumları söz konusu olduğu hâlde istinaf mahkemesi kararına karşı temyiz yolunun hukuka aykırı olarak kapatıldığını, idarenin sebep olduğu zararlardan hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği sorumlu tutulması gerekirken taleplerinin hukuka aykırı biçimde reddedildiğini belirterek yaşam hakkının, adil yargılanma hakkının ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bakanlık görüşünde; somut olay süreci ve insan hakları yargısı içtihadı ile mevzuatı detaylı olarak aktarıldıktan sonra yapılacak değerlendirmede Anayasa ve ilgili mevzuat hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi içtihadının ve somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

30. Başvurucuların İdare Mahkemesinde açtıkları tam yargı davası yargılaması açısından temel şikâyetleri, babalarına zamanında müdahale edilmediği iddialarının dosya kapsamındaki deliller bağlamında değerlendirilmemesi ve ret kararı sonucuna nasıl ulaşıldığına dair yeterli gerekçe sunulmamasıdır. Bu nedenle başvurucuların adil yargılanma hakkına ilişkin ihlal iddialarının anılan hakkın güvencelerinden biri olan gerekçeli karar hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

32. Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsamaktadır (daha geniş değerlendirme için bkz. Abdullah Topçu [1. B.], B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75). Nitekim Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı yanıt vermesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak mahkemeler, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi [1. B.], B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarını inceledikleri gerekçeli karardan anlaşılmalıdır. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve şartlarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemeler, makul bir gerekçe ile yanıt vermelidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt vermeyi gerektiren usul veya esasa dair iddiaları cevapsız bırakması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).

33. Yargılama süreci incelendiğinde İdare Mahkemesinin dosyaya getirdiği ceza soruşturmasında dinlenen tanıklar A.T.ye geç müdahale edildiğini belirtip olay süreci hakkında Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinden farklı yönde ifade vermiştir (bkz. § 6). Tanık beyanları ve başvurucuların iddiaları dikkate alındığında özellikle Ceza İnfaz Kurumunda kaldığı dört aylık sürede tedavisine devam edilen ve Kuruma girdiği andan itibaren kalp hastası olduğu bilinen A.T.ye olay günü yapılan müdahale açısından idarenin hizmet işleyişinde kusur olup olmadığı yönünde oluşan tereddütün giderilmesi gerekir. İdare Mahkemesi bu açıdan esasa etkili olan olay gününü gösterir kamera kayıtlarını Ceza İnfaz Kurumundan celbetmişse de bu kamera kayıtlarına ilişkin herhangi bir değerlendirme yapmadan A.T.ye makul sürede müdahale edildiği gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Başvurucuların kamera kayıtlarının incelenmesini dava açarken ve kanun yoluna başvururken öne sürdükleri dikkate alındığında bu delilin değerlendirilmemesinin esasa etkili bir iddianındeğerlendirilmemesi sonucu doğurduğu kanaatine varılmıştır. Ayrıca belirtmek gerekir ki başvurucuların mülkiyet hakkı şikâyetiyle öne sürdüğü kadrosuzluk tazminatının ödenmesinin durdurulması ile ilgili maddi tazminat talebini de reddeden İdare Mahkemesi karar gerekçesinde bu talebe ilişkin de herhangi bir değerlendirmede bulunmamıştır.

34. İzah edildiği şekilde yargılama makamlarınca olay günü A.T.ye makul süre içinde müdahale edilmesi nedeniyle idarenin kusuru olmadığı sonucuna nasıl ulaşıldığına dair ilgili ve yeterli bir gerekçe sunulmaması ve başvurucuların davanın sonucuna ilişkin temel iddialarının karşılanmaması yoluyla gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği anlaşılmıştır.

35. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Diğer İhlal İddiaları

36. Başvurucular istinaf mahkemesi tarafından kesin olarak reddedilen davada temyiz yolunun açık olmaması sebebiyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Umut Öztürk ([GK], B. No: 2017/37079, 29/9/2021, §§ 32-38) kararındaki ilkeler doğrultusunda iddiaların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

37. Başvurucular; ihlalin tespiti ile 200.000 TL maddi ve 300.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

38. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

39. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

3. Diğer ihlal iddialarının kabul edilebilirlik kriterlerini karşılamaması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Gaziantep 2. İdare Mahkemesine (E.2018/1341, K.2019/825) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuların tazminat talebinin REDDİNE,

E. 487,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.487,60 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/7/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Selda Tatar ve diğerleri [2. B.], B. No: 2021/28240, 17/7/2025, § …)
   
Başvuru Adı SELDA TATAR VE DİĞERLERİ
Başvuru No 2021/28240
Başvuru Tarihi 21/5/2021
Karar Tarihi 17/7/2025

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, ceza infaz kurumunda bir hükümlünün ölümü olayı hakkında etkili ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının, davanın sonucuna etkili iddianın kararda karşılanmaması nedeniyle de gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Yaşam hakkı Tıbbi ihmal veya sağlık hizmetlerine erişememe sonucu ölüm Süre Aşımı
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Gerekçeli karar hakkı (idare) İhlal Yeniden yargılama
Mahkemeye erişim hakkı (idare) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi