TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ŞÜKRİYE BÜTÜN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2021/29738)
|
|
Karar Tarihi: 13/5/2025
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Basri BAĞCI
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
Raportör
|
:
|
Kemal ÖZEREN
|
Başvurucu
|
:
|
Şükriye BÜTÜN
|
Vekili
|
:
|
Av. İsmet MÜLAYİM
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, aile konutu niteliği taşıdığı ileri sürülen konutun satılması nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu, evlilik birliği içerisinde alınmış ve aile birliğine özgülenmiş olan taşınmazın boşanma aşamasında olduğu eşi Y.U. tarafından İ.B. isimli şahsa rızası alınmaksızın satıldığını ileri sürerek Osmaniye 1. Aile Mahkemesinde (Mahkeme) tapu iptali ve tescil davası açmıştır.
3. Mahkeme 17/5/2018 tarihinde davanın kabulüne, İ.B. adına olan kaydın tapusunun iptali ile Y.U. adına tapuya tesciline, iptal tescil hükmünün infazına müteakip belirtilen tapu kaydına aile konutu şerhi konulmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; ilgili mevzuat gereğince aile konutu olan kısmın iyi niyetle kazanılabilinmesinin mümkün bulunmadığı, bu bağlamda davalı İ.B.nin iyi niyetli olsa bile kazanımının korunamayacağı belirtilmiştir. Bunun yanında İ.B.nin toplanan deliller ışığında iyi niyetli olduğunun söylenemeyeceği, bahse konu taşınmazın üzerinde bulunan yapının aile konutu niteliğinde olduğu ispatlanmakla birlikte davalı İ.B.nin bahse konu yerin aile konutu olduğunu bilebilecek durumda olduğu da vurgulanmıştır.
4. Y.U. ve İ.B. bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstinafdilekçesinde; İ.B.nin Y.U.ya taşınmazın kredi borcunun ödenmesi için borç verdiği, ödeme yapılmayınca taşınmazın borcunu üstlenip kalan parayı Y.U.ya ödediği, satıştan başvurucunun da haberinin olduğu ve rızasıyla satışın gerçekleştiği belirtilmiştir. Satın aldığında evin içinde kiracı olduğunu belirten İ.B., kiracı çıktıktan sonra başvurucu ve eşi Y.U.nun eve kiracı olarak girdiğini, bir müddet sonra ayrıldıklarını, kira ödenmeyince ihtarname çekildiğini, ihtar çekildikten sonra da davanın açıldığını ifade etmiştir.
5. Adana Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince (Daire) 21/10/2020 tarihinde istinaf başvurusunun kabulüne, Mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde; davaya konu taşınmaz ile başvurucunun satış tarihi itibarıyla yerleşim yerinin farklı olduğu, başvurucunun eşi Y.U.nun ise farklı bir yerleşim yeri adresine sahip olduğu vurgulanmıştır. Bununla birlikte dosyadaki belgelerden ve tanık beyanlarından varılan sonuca göre başvurucu ve eşinin bir müddet davaya konu evde oturdukları, sonradan tayinlerinin Van'a çıkması nedeniyle söz konusu evi kiraya verdikleri, başvurucu ve eşinin satış tarihinde yerleşim yeri adreslerinin farklı olduğu, satış tarihi ve dava tarihi itibarıyla taşınmazın aile konutu olma vasfını yitirdiği belirtilmiştir. Neticede Mahkemece taşınmazın satış tarihinde aile konutu vasfında olduğunun ispatlanamaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesinin usule ve kanuna aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
6. Başvurucu, bu karara karşı temyiz başvurusunda bulunmuştur. Temyiz dilekçesinde başvurucu; adresinin farklı yerde olduğunun tespit edilmesinin müşterek hanede oturmadıkları anlamına gelmediğini, zira resmî kayıtlara göre ikametgâhının taşınmazın devrinden önce ve sonra ailesinin ikamet ettiği yerde olduğunu, gerçek anlamda ikametin sürekli kalmak niyetiyle oturulan yer olarak kabul edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Dava konusu edilen taşınmazın kısa süreliğine kiraya verildiği olgusundan hareketle müşterek hane olma özelliğinin yitirildiği sonucuna varılmasının hatalı olduğunu vurgulayan başvurucu, taşınmazın devrinin de muvazaalı olduğunu ifade etmiştir.
7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi (Yargıtay) 4/3/2021 tarihinde Daire kararının dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesi nedeniyle yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usule ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına karar vermiştir.
8. Başvurucu, nihai hükmü 19/3/2021 tarihinde öğrendikten sonra 14/4/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
9. Başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
10. Başvurucu; aile birliğine özgülenmiş olan taşınmazın eşi tarafından bilgisi ve rızası dışında satıldığını, taşınmazın satışının yapıldığı tarihte ailesiyle müşterek hanede ikamet etmekte olduğunu, taşınmazın kısa süreli kiraya verildiği olgusundan hareketle müşterek hane özelliğinin yitirildiği sonucuna varılmasının hatalı olduğunu belirtmiştir. Davaya konu taşınmazın aile konutu olduğu yönünde herhangi bir şüphe mevcut değilken bu hususta yanılgıya düşülmesinin mağduriyetine yol açtığını ifade eden başvurucu, aile hayatına ve konuta saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
11. Adalet Bakanlığının (Bakanlık) görüş yazısında; ilgili mevzuata ve Anayasa Mahkemesi kararlarına değinilmiş, yapılacak incelemede bunlarla birlikte somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
12. Başvuru, aile hayatına saygı hakkı kapsamında incelenmiştir.
13. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu [2. B.], B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
14. Aile yaşamına saygı hakkı kapsamında devlet için söz konusu olan yükümlülük, sadece belirtilen hakka keyfî surette müdahaleden kaçınmakla sınırlı olmayıp öncelikli olan bu negatif yükümlülüğe ek olarak aile yaşamına etkili bir biçimde saygının sağlanması bağlamında pozitif yükümlülükleri de içermektedir. Söz konusu pozitif yükümlülükler, bireyler arası ilişkiler alanında olsa da aile yaşamına saygıyı sağlamaya yönelik tedbirlerin alınmasını zorunlu kılar (Murat Atılgan [2. B.], B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 26).
15. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 194. maddesinde yer verilen hükümler vasıtasıyla ailenin yaşam merkezi hâline getirdiği ve kaybı hâlinde aile bireylerinin barınma hakları ile aile ilişkilerinin sürdürülebilirliğinin tehlikeye gireceği konut bağlamında birtakım koruyucu düzenlemeler getirilerek bu düzenlemeler vasıtasıyla aile yaşamının korunmasının amaçlandığı görülmektedir. Aile hayatına saygı hakkının etkin şekilde kullanımı ve korunması hususundaki pozitif yükümlülükler çerçevesinde getirilen söz konusu düzenleme ile aile hayatına saygı hakkının etkin şekilde korunması ve bu kapsamda aile ilişkilerinin sürdürülebilirliğinin sağlanması hususunda gerekli yasal altyapının oluşturulduğu görülmektedir (Melahat Karkin [GK], B. No: 2014/17751, 13/10/2016, § 59).
16. Bununla birlikte söz konusu yükümlülükler; belirtilen düzenlemelerin hayata geçirilmesiyle tamamlanacağından özellikle özel hukuk kişileri arasındaki uyuşmazlıklar açısından temel hakların söz konusu ilişkilerin yorumlanmasında da gözönünde bulundurulması, gerekli usule ilişkin güvenceleri de haiz olan bir yargılama yapılması, ayrıca yargı makamları tarafından Anayasa hükümlerinde ifade edilen değerlerin özel hukukun hüküm ve kavramlarının yorumlanmasında dikkate alınması gerekmektedir (Melahat Karkin, § 60).
17. Mevzuatın yorumlanmasıyla ilgili sorunları çözmek, öncelikle olağan yargı yerlerinin yetki ve sorumluluk alanındadır. Olayın tüm tarafları ile doğrudan temas hâlinde bulunan olağan yargı yerlerinin olayın koşullarını değerlendirmek açısından daha avantajlı konumda bulunduğu da tartışmasızdır. Anayasa Mahkemesinin rolü ise bu kuralların yorumunun temel hak ve özgürlüklere etkilerini değerlendirmekle sınırlıdır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi, olağan yargı yerleri tarafından izlenen usulü denetleme ve özellikle mahkemelerin ilgili mevzuat hükümlerini yorumlayıp uygularken Anayasa'nın 20. ve 41. maddelerindeki güvenceleri gözetip gözetmediğini belirleme yetkisine sahiptir. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesinin görevi, aile konutu ve korunmasına ilişkin hükümlerin yorumlanması ve uygulanması hususunda olağan yargı yerlerinin yerini almak olmayıp kamusal makamların takdir hakları kapsamında aldıkları kararları aile hayatına saygı hakkı bağlamında söz konusu olan güvenceler açısından değerlendirmektir (Melahat Karkin, § 61).
18. Somut olayda başvurucunun satış tarihi itibarıyla davaya konu edilen taşınmazdan farklı, başvurucunun eşi Y.U.nun ise farklı bir yerleşim yeri adresine sahip olduğu Daire kararında vurgulanmıştır. Bununla birlikte yapılan araştırmalar ve dinlenen tanık beyanlarına yönelik olarak değerlendirmeler sonucunda Daire, başvurucunun ve eşinin bir müddet davaya konu evde oturdukları, tayinlerinin başka bir ile çıkması nedeniyle söz konusu evi kiraya verdikleri sonucuna ulaşmıştır. Bu hususlardan hareketle satış tarihi ve dava tarihi itibarıyla davaya konu taşınmazın aile konutu olma vasfını yitirdiği belirtilmiş ve davanın reddine karar verilmiştir. Başvurucunun bu karara yönelik olarak temyiz başvurusunda ileri sürdüğü, adresinin farklı yerde olduğunun tespit edilmesinin müşterek hanede oturmadığı anlamına gelmediğine, taşınmazın kısa süreliğine kiraya verilmesinden hareketle müşterek hane olma özelliğinin yitirildiği sonucuna varılmasının hatalı olduğuna yönelik iddiaları ise Yargıtayca yapılan temyiz incelemesi sonucunda yerinde görülmeyerek Daire kararının onanmasına karar verilmiştir. Bu bağlamda söz konusu yargılama safahatında tarafların katılım haklarına riayet edilerek iddia, savunma ve delillerin değerlendirildiği ve takdirin gerekçelerinin ortaya konulduğu anlaşılmıştır.
19. Netice itibarıyla olağan yargı yerlerinin kararları gözönüne alındığında tarafların hukuki menfaatleri arasında bir dengeleme yapıldığı ve yargısal makamlarca bu bağlamdaki takdirin gerekçelerinin ortaya konulduğu, kararlarda yer verilen tespit ve unsurlar itibarıyla aile hayatına saygı hakkı yönünden yargısal makamların takdir yetkilerinin sınırının aşıldığına ilişkin bir bulguya rastlanmadığı sonucuna varılmıştır.
20. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 13/5/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.