TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR BAŞVURUSU (5)
|
(Başvuru Numarası: 2021/30730)
|
|
Karar Tarihi: 30/4/2025
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Basri BAĞCI
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
|
|
Ömer ÇINAR
|
|
|
Metin KIRATLI
|
Raportör
|
:
|
Hasan HÜZMELİ
|
Başvurucu
|
:
|
Filiz KERESTECİOĞLU DEMİR
|
Vekili
|
:
|
Av. Gülşah KAYA
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; basın açıklamasının hukuka aykırı ve orantısız güç kullanılarak engellenmesi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının, kolluk güçlerinin müdahalesi sırasında meydana gelen yaralanmalar ve olaya ilişkin ceza soruşturmasının sonuçsuz kalması ve etkili olmaması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Başvurucu, olay tarihinde Halkların Demokratik Partisi (HDP/Parti) milletvekilidir. HDP tarafından 19/10/2019 tarihinde Atatürk Kültür Merkezi'nde (Ankara) yapılması planlanan “Savaşa ve İrade Gaspına Karşı Buluşuyoruz.” konulu toplantı, 18/10/2019 tarihinde Ankara Valiliği (Valilik) tarafından yasaklanmıştır. Bunun üzerine HDP Eş Genel Başkanı S.T., milletvekilleri ve parti mensuplarının yer aldığı grup, yasaklama kararı üzerine HDP Ankara İl Başkanlığı binası (parti binası) önünde bir basın açıklaması yapmak istemiştir.
3. Kolluk görevlilerince düzenlenen 19/10/2019 tarihli tutanağa göre, katılımcıların araç ve yaya trafiğini kısmen engellemeleri üzerine basın açıklamasına müdahale edilmiştir. Olayların gelişimi şu şekildedir:
- HDP Ankara İl Başkanlığı 19/10/2019 tarihinde,saat 15.00'te yapılacak basın açıklaması için “Savaşa, kayyıma ve tecride karşı sesimizi birlikte yükseltmek için tüm halkımızı il binamızdaki buluşmaya davet ediyoruz.” şeklinde bir duyuru yapmıştır. Bu bilgi üzerine kolluk kuvvetleri saat 14.00'te gerekli güvenlik önlemlerini almıştır.
- Saat 14.45'te aralarında başvurucunun, HDP milletvekillerinin ve il başkanlığı yöneticilerinin de bulunduğu yaklaşık 50 kişilik bir grup, basın açıklaması yapmak üzere Parti binası önünde toplanmıştır. Meşrutiyet Caddesi'nde grubun araç ve yaya trafiğini kısmen engellediğini gören polis, başvurucuya programın içeriğini sormuştur. Başvurucu, cadde üzerinde basın açıklaması yapmak istediklerini ifade etmiştir. Polis, caddede basın açıklaması yapmanın araç trafiği ve kamu düzeni açısından mümkün olmadığını ancak kaldırım üzerinde açıklama yapılabileceğini ihtar etmiştir.
- Saat 15.05'te kolluk kuvvetleri, ses yükseltici cihazla gruba uyarıda bulunarak caddede trafiği engelleyecek şekilde bir basın açıklamasına izin verilmeyeceğini tekrar bildirmiştir. Parti binası önünde uygun bir yerde açıklama yapılması gerektiği, aksi takdirde müdahalede bulunulacağı ifade edilmiştir. Ancak grup, bu ihtarlara rağmen beklemeye devam etmiştir.
- Saat 15.10'da HDP Eş Genel Başkanı S.T., “Partimizin önüne araçlarını çekmişler ve diyorlar ki geçin araçların arkasında basın toplantısı yapın. Bizi bir yere sıkıştırarak bu sesin duyulmasını engellemeye çalışıyorlar.” şeklinde bir açıklama yapmaya başlamıştır. Bu sırada polis, eylemin izinsiz ve kanuna aykırı olduğunu ayrıca araç trafiğinin açılması gerektiğini belirtmiştir. Uyarılara rağmen grubun dağılmaması üzerine polis, milletvekili dışındaki katılımcılara kalkanlarla müdahale ederek grubu parti binası önüne doğru itmiştir.
- Saat 15.20'de polis tarafından parti binası önünde basın açıklaması yapılabileceği bildirilmesine rağmen HDP Eş Genel Başkanı S.T., açıklamanın bina içerisinde yapılacağını ifade ederek grupla parti binasına girmiştir. Grup, bina içine girdiği sırada “Savaşa ve İrade Gaspına Karşı Buluşuyoruz.” yazılı çok sayıda el ilanını yola atmış ve bina içinde terör örgütünü öven sloganlar atmıştır. Etkinlik, yaklaşık bir saat sonra sona ermiştir.
4. Başvurucu 17/3/2020 tarihinde, yapılmak istenen basın açıklamasının kolluk görevlilerince hukuka aykırı ve orantısız güç kullanılarak engellendiğini iddia ederek, kendilerine müdahale eden kolluk güçleri ve sorumlu emniyet amiri hakkında işkence, yaralama, görevi kötüye kullanma ve düşünce hürriyetinin kullanılmasını engelleme suçlarından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (Cumhuriyet Başsavcılığı) suç duyurusunda bulunmuştur. Şikâyet dilekçesinde başvurucu; kolluk görevlilerinin müdahale sırasında milletvekillerini çembere aldığını, katılımcılara şiddet uyguladığını ve bu nedenle üç parti mensubunun ağır şekilde yaralandığını ileri sürmüştür. Ayrıca kendisinin darp edildiğini ve aşağılayıcı davranışlara maruz bırakıldığını iddia etmiştir. Olaydan yaklaşık beş ay sonra yapılan suç duyurusunda başvurucunun, müdahaleye ilişkin herhangi bir sağlık raporu sunmadığı ve dilekçesinde sağlık muayenesinden geçirilmesi talebinde bulunmadığı görülmüştür. Bunun yanı sıra, başvurucunun dilekçede daha sonra sunacağını belirttiği görüntü kaydına ilişkin CD'nin Cumhuriyet Başsavcılığına teslim edilip edilmediği de başvuru dosyasından anlaşılamamıştır.
5. Cumhuriyet Başsavcılığı, Valilikten ilgili kolluk görevlileri hakkında görevi kötüye kullanma suçundan soruşturma izni verilmesi talebinde bulunmuştur. Soruşturma izni talebine ilişkin olarak Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından yapılan ön incelemede, kolluğun ilgili birimi olan Foto Film Şube Müdürlüğü tarafından kayda alınan olay görüntüleri incelenmiş ve ilgili görevlilerin ifadeleri alınmıştır. Yapılan inceleme sonucunda, kolluk görevlilerinin görevi kötüye kullanma eyleminde bulunmadıkları kanaatine varılmıştır.
6. Valilik, ön incelemede varılan bu sonuç doğrultusunda, kimlik bilgileri tespit edilen on üç kolluk görevlisi hakkında “soruşturma izni verilmemesi” yönünde karar almıştır. Kararda, basın açıklaması yapılmak istenilen yerin 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na göre idarece önceden belirlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılabilecek mekân ve güzergâhlar dışında olduğu belirtilmiştir. Ayrıca katılımcıların polisin ihtarlarına rağmen trafiği engelleyecek şekilde caddeye taşmaları ve dağılmamaları gerekçeleriyle 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu'na dayanılarak, topluluğun ihtara rağmen dağılmaması hâlinde polisin direnişi kırmak için kademeli olarak zor kullanma ve topluluğu dağıtma yetkisine sahip olduğu ifade edilmiştir.
7. Valiliğin soruşturma izni verilmemesi kararına yapılan itiraz, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesince kolluk görevlilerinin eylemlerinin ceza soruşturması yapılmasını gerektirecek nitelik ve yeterlilikte olmaması nedeniyle reddedilmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığı 21/6/2021 tarihinde kolluk görevlileri hakkında görevi kötüye kullanma suçundan yapılan ön inceleme neticesinde soruşturma izni verilmemesi nedeniyle evrakın işlemden kaldırılmasına karar vermiştir.
8. Başvurucu, Cumhuriyet Başsavcılığının şikâyetin işlemden kaldırılması kararı üzerine doğrudan Anayasa Mahkemesine (Mahkeme) bireysel başvuruda bulunmuştur.
9. Bireysel başvurudan sonra, Adalet Bakanlığı (Bakanlık) İnsan Hakları Dairesi Başkanlığının görüş evrakına eklenmek üzere Mahkemeye beş CD gönderilmiştir. Söz konusu dijital materyalde “19/10/2019 HDP Ankara İl Başkanlığı toplanma çağrısı - Müdahale - HDP İl Binası- 422 - Süleyman” başlıklı başvuruya konu olaylarla ilgili görüntü kayıtlarının bulunduğu tespit edilmiştir. Anayasa Mahkemesinin yirmi sekiz dakikalık görüntü kaydı incelemesinde tespit ettiği hususlar şöyledir:
- Polis; iki otobüs ve iki minibüs olmak üzere toplam dört aracı, HDP Ankara İl Başkanlığı binasının önündeki otoparka ve kaldırım alanına park ederek güvenlik önlemleri almıştır. Başvurucunun da aralarında bulunduğu grup, park eden araçların önünde polisle müzakere etmiştir. Polis, araçların arkasında bulunan binanın önündeki saçakların altında basın açıklaması yapabileceklerini ifade etmiştir (kaydın 3.35 ve devamı dakikalarında).
- Başvurucu ve beraberindeki grup, gösterilen yerin çok dar olduğunu ve polis araçlarının binanın önünden çekilmesi hâlinde açıklamanın anılan yerde yapılabileceğini belirtmiş; bunun üzerine grubun park edilmiş araçlardan birinin hareket edebilmesi için önünü açtığı gözlemlenmiştir (kaydın 6.20 dakikasında). Ancak polis aracı hareket etmeyince grup, park edilen araçların önünde beklemeye devam etmiştir. Polisin saçakların altında açıklama yapılmasına yönelik talimatı üzerine katılımcılar, saçak altına sığamayacaklarını ve polis aracının çekilmesi hâlinde denilen yerde açıklama yapılacağını söylemiştir (kaydın 8.10-08.42 dakikalarında).
- Bu defa polis, binanın önünde park edilmiş iki araç arasında bir araç park yeri genişliğinde (yaklaşık 2,5 metre) bir alanda basın açıklaması yapabileceklerini bildirmiştir (kaydın 8.51 dakikası). Grup, gösterilen yerde basın açıklamasına hazırlanırken polis, açıklamanın yine bina saçağının altında yapılması gerektiğini belirtmiştir (kaydın 10.29 dakikasında). Polisin yolun açılması gerektiğini söylemesi üzerine grup, polis araçlarının Parti binası önünden çekilmesi hâlinde açıklamayı yapabileceklerini ifade etmiştir.
- Bu sırada HDP Eş Genel Başkanı S.T., araç parkı ve kaldırım üzerinde, polisin son olarak gösterdiği yerde basın açıklamasına başlamıştır (kaydın 11.15 dakikasında). Basın açıklamasının başlamasından yaklaşık bir dakika otuz üç saniye sonra polis, gruba kalkanlarla müdahale etmiş ve grubu Parti binasının içine doğru itmiştir (kaydın 12.48 dakikasında). Müdahale sırasında grup “HDP halktır, halk burada.” şeklinde slogan atmış; bu sırada Parti binasından aşağıya çok sayıda kâğıt atıldığı görülmüştür.
- İzlenen görüntü kayıtlarında polis memurlarının başvurucuya müdahale ettiği tespit edilememiştir. Müdahale sonrasında başvurucunun bir yaralının hastaneye sevk amacıyla araca bindirilmesine yardım ettiği görülmüş ve akabindeki hâl ve eylemlerinden başvurucunun polisin müdahalesinden etkilenmediği izlenimi edinilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
10. Başvurucu, anayasal hak kapsamında yapmak istedikleri basın açıklaması nedeniyle kolluk güçlerinin sözlü ve fiziksel saldırısına maruz kaldığını, orantısız müdahale sonucu üç parti mensubunun ağır şekilde yaralandığını ileri sürmüştür. Ayrıca, başvurucu anılan müdahalenin kamera görüntülerinden açıkça anlaşılmasına rağmen, yaralama suçuna ilişkin olarak soruşturma makamınca hiçbir delil toplanmadığını ve değerlendirme yapılmadığını iddia etmiştir. Başvurucu, soruşturmanın etkili olarak yapılmadan işlemden kaldırma kararı verilmesi nedeniyle maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğinden yakınmıştır.
11. Bakanlık görüşünde; kötü muamele iddialarının, soyut iddialarla değil somut kanıtlarla desteklenmesi gerektiğini belirterek makul şüpheyi aşan, ciddi ve açık delillerin ortaya konulmasının zorunlu olduğu bildirilmiştir. Ayrıca başvurucunun, bu süreçte gerekli yasal itiraz yollarını kullanabildiği ve görüşlerini ifade edebildiği belirtilmiştir. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında kamuya açık ve işlek bir caddede polis kalkanları arasında sıkıştırıldığını, kolluk görevlilerinin itmesine maruz kaldığını ve bu şekilde aşağılayıcı muameleye tabi tutulduğunu ileri sürerek bireysel başvuru formunda dile getirdiği hususları yinelemiştir.
12. Başvuru, Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı kapsamında incelenmiştir.
1. Üçüncü Kişilere Yönelik Eylemler Nedeniyle Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
13. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 46. maddesine göre Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulması için başvuruya konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamusal eylem veya işlemden başvurucunun kişisel olarak ve doğrudan etkilenmiş olması gerekir (Onur Doğanay [2. B.], B. No: 2013/1977, 9/1/2014, §§ 42-45). İhlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlere bireysel başvuru hakkı tanınmıştır (Gurbet Ertürk [2. B.], B. No: 2014/16741, 20/7/2017, § 18).
14. Somut olayda başvurucu, polis müdahalesi sonucunda parti mensubu üç kişinin ağır şekilde yaralandığı iddiasıyla suç duyurusunda bulunmuştur. Dolayısıyla başvurucunun ihlal iddiasına dayanak kamu gücü yönünden kişisel bir hakkının doğrudan etkilenmediği anlaşılmıştır.
15. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Başvurucuya Yönelik Eylemler Nedeniyle Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
16. Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı ile üçüncü fıkrası şöyledir:
"Herkes, … maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz, kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."
17. İspat külfetinin devlete geçtiği durumların söz konusu olmadığı hâllerde kötü muameleye uğramaları nedeniyle mağdur olduklarını ileri süren kişiler, kötü muamele yasağı kapsamına giren ağırlıkta bir muamele görmüş olabileceklerini gösteren emare ve delilleri -haklı bir gerekçeleri olmadığı sürece- zamanında yetkili makamlara sunma konusunda özenli davranmakla yükümlüdür. Olgulara dayanmayan yetersiz açıklamalar, iddiaların deliller ile desteklenmemesi hatta kimi zaman delillerin uyumsuzluğu veya kötü muamelenin yapıldığı yer, zaman ve diğer konulardaki çelişkili ifadeler gibi hususlar kötü muamelenin gerçekliğini şüpheye düşürür. Bu durumda iddianın savunabilir olduğundan, dolayısıyla bu iddialara ilişkin derhâl resmî bir soruşturma başlatılması gerekliliğinden söz edilemez. Kaldı ki iddialarını güçlü bir dayanakla birlikte yetkili merciler nezdinde dile getirmemeleri hâlinde mağdur olduğunu ileri süren kişilerin etkili bir soruşturma yürütülmesine ilişkin meşru (haklı) bir beklentiye girebileceklerinin söylenebilmesi mümkün değildir (Beyza Metin [1. B.], B. No: 2014/19426, 12/12/2018, §§ 45-47).
18. Başvurucu, kolluk görevlilerinin müdahalesi sırasında darp edildiğini ve aşağılayıcı muameleye maruz kaldığını iddia ederek şikâyette bulunmuştur. Olay sonrasında başvurucu hakkında yakalama veya gözaltı işlemi uygulanmamıştır. Somut olayda başvurucu, kötü muamele iddiasını destekleyebilecek nitelikte herhangi bir sağlık raporu sunmamış; ayrıca olay sonrasında sağlık raporu alma imkânı bulunmasına rağmen bu yönde herhangi bir girişimde bulunduğuna dair de bir bilgiye rastlanmamıştır. Dahası, olayın gerçekleştiği 19/10/2019 tarihinden yaklaşık beş ay sonra şikâyette bulunması, iddialarının doğruluğuna ilişkin olası bir tespitin yapılmasını önemli ölçüde zayıflatmıştır (bkz. § 4).
19. Öte yandan başvurucunun şikâyet dilekçesinde yer alan “müdahale sırasında milletvekillerinin kolluk görevlilerince çembere alındığı” yönündeki ifade ile olay tutanağında yer alan “milletvekili dışındaki katılımcılara kalkanlarla müdahale edildiği” yönündeki tespit birlikte değerlendirildiğinde, düzenlenen tutanağın bu kısmının başvurucunun beyanlarıyla uyumlu olduğu görülmektedir. Ayrıca, dosya kapsamı incelendiğinde, başvurucuya yönelik kalkan itme eyleminin gerçekleştiğine dair herhangi bir somut bilgiye ulaşılamadığı anlaşılmaktadır.
20. Kolluk görevlilerince düzenlenen tutanaklar ve Anayasa Mahkemesi tarafından incelenen görüntü kayıtları dikkate alındığında, kolluk görevlilerinin başvurucuya yönelik kötü muamele yasağını ihlal edecek şekilde müdahalede bulunduğuna ilişkin herhangi bir tespit yapılamamıştır (bkz. §§ 3, 9). Tüm bu değerlendirmeler doğrultusunda, başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığına yönelik iddialarının savunulabilir nitelikte olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
21. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucu, bir siyasi partinin düzenlemek istediği basın açıklamasına hukuka aykırı ve orantısız güç kullanılarak müdahale edildiğini; mensubu olduğu partinin düzenlediği tüm toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin kolluk güçleri tarafından şiddetle engellendiğini ve bu müdahalelerin ayrımcılık saikiyle gerçekleştirildiğini iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca, soruşturma makamının değerlendirmesinin yalnızca trafiğin engellenmesi ve toplantının idarece belirlenen mekânlar dışında yapılmasına ilişkin gerekçelerle sınırlı kaldığını belirtmiştir. Bunun yanı sıra başvurucu, somut olayda gerçekleştirilen polis müdahalesinin demokratik bir toplumda gerekli olmadığını savunmuş ve bu konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından çeşitli örnekler sunmuştur.
23. Bakanlık görüşünde, toplanma özgürlüğünün kullanımından kaynaklanabilecek kamu düzenine yönelik tehditlerin gerçeklik taşıması hâlinde yetkili makamların bu tehditleri bertaraf etmek için tedbir alabilecekleri ifade edilmiştir. Bakanlık, alınan tedbirlerin durumun özelliklerine ve gerekliliklerine göre değişiklik gösterebileceğini belirtmiş, bu nedenle idarenin uygulamalarda belli bir takdir yetkisine sahip olduğuna dair Anayasa Mahkemesinin bir kararını alıntılamıştır. Ayrıca Bakanlık, basın açıklaması sırasında trafiğin engellenmesinin mevcut müdahaleye gerekçe oluşturduğunu belirtmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, toplanan kişi sayısının araç ve yaya trafiğini engelleyecek nitelikte olmadığını ve somut olayda herhangi bir trafik aksamasına neden olunmadığını ileri sürmüştür. Başvurucu, ayrıca olay sırasında terör örgütü lehine herhangi bir slogan atılmadığını, yalnızca HDP lehine slogan atıldığını ancak bu sloganlara da iştirak etmediğini belirterek bireysel başvuru formunda dile getirdiği hususları yinelemiştir.
24. Başvuru, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmiştir.
25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
26. 2911 sayılı Kanun'un 23. ve 24. maddelerinin kanunilik ölçütünü karşıladığı değerlendirilmiştir. Müdahalenin kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır. Bu belirlemenin ardından müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğu yönünden inceleme yapılacaktır (demokratik toplumda toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının önemi, barışçıl toplantı, müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olması, devletin takdir yetkisi ve müdahalenin gerekçesine ilişkin olarak kabul edilen ilkeler için bkz. Yasin Agin ve diğerleri [GK], B. No: 2017/32534, 21/1/2021, §§ 42-56, 58, 59).
27. Anayasa Mahkemesi yakın ve geçmiş tarihli kararlarında, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının, bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunma ve bu fikirleri kamuoyuna duyurma amacıyla bir araya gelebilme özgürlüğünü korumayı hedeflediğini vurgulamıştır (birçok karar arasından bkz. Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115). Mahkeme, ifade özgürlüğünde olduğu gibi, siyasal ve kamusal meselelerin söz konusu olduğu durumlarda toplantı hakkına yapılan müdahalelerin çok daha dar bir çerçevede değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir (Yasin Agin ve diğerleri, § 46; Hrant Dink Vakfı [2. B.], B. No: 2021/29443, 12/6/2024, § 44). Bu tespitle uyumlu olarak da Mahkeme, barışçıl yöntemlerle mevcut düzene itiraz eden veya değişim talep eden siyasi fikirlerin yasal yollarla ifade edilmesinin, demokratik toplum düzeninin temel bir gereği olduğunu vurgulamıştır (Mehmet Alanç ve diğerleri [GK], B. No: 2017/15462, 29/9/2021, § 42; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 80).Mahkeme bilhassa, barışçıl amaçlarla bir araya gelen kişilerin, kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına karşı devletin sabır ve hoşgörü göstermesi gerektiğine dikkat çekmiştir (Osman Erbil [2. B.], B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 54; Rıza Gökçen Erus ve diğerleri [2. B.], B. No: 2014/17391, 19/4/2018, § 54).
28. Ayrıca Anayasa Mahkemesi birçok kararında, barışçıl şekilde toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanan kişilerin bu süreçte diğer hukuk kurallarını ihlal etmeleri durumunda, somut olayın koşullarının dikkate alınması gerektiğini vurgulamıştır. Mahkeme, özellikle halka açık alanlarda gerçekleştirilen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin doğası gereği günlük yaşamın akışında belirli ölçüde karışıklık veya rahatsızlığa neden olabileceğini kabul etmiştir. Buna göre de trafik akışının kısa süreli durması, aksaması veya tehlikeye düşmesi gibi durumların belli bir düzeye kadar, hakkın kullanımının doğal bir sonucu olabileceği belirtilmiştir. Ancak bu tür eylemlerin hakkın gerektirdiği sınırları aşması durumunda, bu ihlallerin başkalarının haklarına etkisi ve kamu düzeni açısından yaratabileceği olumsuz sonuçların, yetkili mercilerin kararlarında somut olarak gösterilmesi gerektiği ifade edilmiştir (Rıza Gökçen Erus ve diğerleri, § 73; Ömer Faruk Akyüz [2. B.], B. No: 2015/9247, 4/4/2018, § 57; Osman Baydemir [1. B.], B. No: 2018/24509, 15/9/2021, § 76; Ramazan Düğer ve diğerleri [2. B.], B. No: 2018/31211, 2/10/2024, § 82).
29. Mahkeme ayrıca, aksi yöndeki müdahalelerin kamu otoritelerinin takdir yetkisinin keyfî kullanımına yol açabileceği uyarısında da bulunmuştur (Osman Erbil, § 63; Rıza Gökçen Erus ve diğerleri, § 54; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 82). Bu çerçevede, toplantı ve gösterilerin günlük yaşamda yaratacağı belli bir düzeye kadar rahatsızlık, idarenin makul görmesi ve hoşgörüyle karşılaması gereken bir durumdur. Ancak bu rahatsızlık sınırını aşan ve kamu düzeninde ciddi bozulmalara yol açan durumların, ilgili somut olayda gerekçeleriyle birlikte açık ve ikna edici şekilde ortaya konulması gerekir (kanunda öngörülen koşullar tümüyle karşılanmadan yapılan toplantının tek başına toplantının barışçıllığını ortadan kaldırmadığına ve müdahale için yeterli olmadığına ilişkin kararlar için bkz. Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 41; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 119; Gülşah Öztürk ve diğerleri [1. B.], B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 69; ayrıca mekân tercih etme serbestîsine ve kamu makamlarınca sınırlanmasına ilişkin ayrıntılı açıklamalar için bkz. Şerafettin Can Atalay [1. B.], B. No: 2021/9387, 19/1/2023, §§ 36-42).
30. Somut olayda, bir partinin düzenlemek istediği toplantının Valilik tarafından yasaklanması üzerine partinin il başkanlığı binası önünde bir basın açıklaması yapılacağı duyurulmuştur. Partinin eş genel başkanı, milletvekilleri ve mensuplarının da yer aldığı yaklaşık 50 kişilik grup; basın açıklaması yapmak için parti binası önüne gitmiştir. Polis tarafından düzenlenen tutanağa göre, kolluk görevlileri yolun bir kısmının araç ve yaya trafiğine kapatılması nedeniyle gruba dağılmaları yönünde ihtarda bulunmuş ve akabinde basın açıklamasına müdahale etmiştir. Somut olayda basın açıklamasının şiddet veya şiddete teşvik yahut demokratik düzenin şiddet kullanılarak yıkılmasını amaçladığı yönünde kamu makamlarınca yapılmış bir tespit bulunmadığı gibi bu husus iddia konusu da yapılmamıştır. Dolayısıyla katılımcıların yolu kısmen araç ve yaya trafiğine kapatması, polis tarafından basın açıklamasına müdahale edilmesinin temel gerekçesi olarak gösterilmiştir (bkz. § 3).
31. Ancak Anayasa Mahkemesine sunulan görüntü kaydının incelenmesinde, basın açıklaması yapılmak istenilen parti binasının önüne polis araçlarının park edildiği ve bu suretle kolluk görevlilerince gösterilen kısımda katılımcılar için basın açıklaması yapılabilecek bir alan bırakılmadığı anlaşılmıştır. Başvurucu ve diğer katılımcılar, park edilen polis araçlarının çekilmesi hâlinde yola taşmadan basın açıklaması yapabileceklerini bildirmiş olmalarına rağmen polis, araçların arkasında dar bir alanda basın açıklaması yapılması konusunda ısrar etmiştir. Buna göre somut olayda kolluk görevlilerinin basın açıklamasının yapılmasını kolaylaştırıcı bir çaba göstermediği ve bu tutumun trafiğinin engellenmesine sebebiyet verdiği anlaşılmıştır. Bu bağlamda, yapılmak istenen etkinliğin günlük yaşama etkisini en aza indirecek koşullarda gerçekleştirilmesini sağlamak için gerekli tedbirleri alması gereken kolluk görevlilerinin, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanımına yönelik özenle hareket ettiğini söylemek mümkün değildir (bkz. § 9).
32. Ayrıca katılımcılar arasında yer alan milletvekilleri, polis tarafından gösterilen başka bir alanda basın açıklaması yapmayı kabul etmelerine rağmen, polisin basın açıklamasına başlandıktan hemen sonra ve nedeni anlaşılamayan bir şekilde kalkanlarla itmek suretiyle gruba müdahale ettiği görülmüştür. Somut olayda, siyasi meselelere ilişkin düşüncelerini açıklamak isteyen katılımcılara daha fazla müsamaha gösterilmesi beklenirken polisin, müdahaleyi gerektirecek makul bir sebep bulunmaksızın ve bu hakkın kullanılmasına yönelik herhangi bir tolerans göstermeden basın açıklamasına müdahale ettiği anlaşılmıştır.
33. Öte yandan somut olayda, katılımcıların basın açıklaması sırasında trafiği ne ölçüde ve ne kadar süreyle aksattığına, araçların ilerlemesi için alternatif yolların olup olmadığına, trafik aksaması süresince kamu düzeni ve başkalarının haklarının korunması açısından katlanılması zor veya imkânsız bir zarar tehlikesi bulunup bulunmadığına dair bir değerlendirme yapılmamıştır. Ayrıca toplantının doğası gereği hoşgörü gösterilmesi gereken kamu düzenindeki bozulma sınırını aşıp aşmadığına ilişkin bir inceleme yapılmadan soruşturma sonlandırılmıştır.
34. Sonuç olarak başvuruya yansıyan olgular gözönüne alındığında, somut olayın koşullarında katılımcılara kusur atfedilebilecek bir gerekçe sunulmadan ve kamuoyuna iletilmek istenen mesaj için yeterli bir süre tanınmadan yapılan müdahalenin haklı olmadığı değerlendirilmiştir. Bu durumda, kamu güvenliği ve düzeni açısından tehdit oluşturduğu kamu makamlarınca somut bir şekilde ortaya konulamayan basın açıklamasına, başvurucunun içinde yer aldığı grubun fikirlerini ifade etmesine yetecek ölçüde müsamaha gösterilmeden müdahale edilmesinin, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamadığı ve demokratik toplum düzeninin gerekleriyle bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
35. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Ömer ÇINAR bu sonuca katılmamıştır.
III. GİDERİM
36. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden soruşturma yapılması ve 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
37. Başvurunun mahiyeti gereği ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.
38. Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında net 34.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Üçüncü kişilere yönelik eylemler nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Başvurucuya yönelik eylemler nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
3. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Ömer ÇINAR'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Başvurucuya net 34.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 487,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.487,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 30/4/2025 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY
Başvurucu, basın açıklamasının hukuka aykırı ve orantısız güç kullanılarak engellenmesi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, Sayın Mahkemece yapılan değerlendirmede çoğunluk tarafından başvurucunun Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Aşağıda belirttiğimiz gerekçelerle çoğunluk görüşüne katılmıyorum. Şöyle ki;
Başvurucu olay tarihinde HDP milletvekilidir. Ankara- Atatürk Kültür Merkezi önünde 18.10.2019 tarihinde yapılması planlanan “savaşa ve irade gaspına karşı buluşuyoruz” konulu toplantı Ankara Valiliği tarafından yasaklanmış, bunun üzerine parti yetkilileri HDP Ankara İl Başkanlığı önünde basın açıklaması yapmak istemiştir. Kolluk kuvvetleri, eylemin izinsiz ve kanuna aykırı olduğu, ayrıca araç trafiğinin engellendiğini belirterek trafiğin açılmasını talep etmiş, uyarılara rağmen kalabalığın dağılmaması üzerine katılımcılara kalkanlarla müdahale ederek grubu parti binasının önüne doğru itmiştir. Parti başkanı açıklamanın bina içerisinde yapılacağını belirterek parti binasına girmiş, grup parti binasına girerken “savaşa ve irade gaspına karşı buluşuyoruz” yazılı el ilanlarını yola atmış ve bina içinde terör örgütünü öven sloganlar atmış, etkinlik yaklaşık bir saat sonra sona ermiştir. Başvurucu kolluk kuvvetleri hakkında suç duyurusunda bulunmuş, Cumhuriyet Başsavcılığının ilgili kolluk görevlileri hakkında soruşturma izni talep etmiştir. Valilik tarafından söz konusu talep incelenmiş, ön inceleme yapılmış ve raporda varılan sonuç uyarınca onüç kolluk görevlisinin görevini kötüye kullanmadığı belirtilerek ve gerekçeleri açıklanarak soruşturma izni verilmemiştir. Bunun üzerine Başsavcılık evrakın işlemden kaldırılmasına karar vermiştir. Başvurucu bu karar üzerine doğrudan Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştur.
Devletin etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki yükümlülüğü -istisnalar bulunmakla birlikte- her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59; Nafia Sevin Ergün Sefada ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14844, 1/12/2016, § 63). Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplaması, soruşturmanın bağımsız bir şekilde, hızlı ve derinlikli yürütülmesi gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, Başvuru Numarası: 2013/293, Karar Tarihi: 17/7/2014, R.G. Tarih-Sayı: 22/10/2014-29153, §114).
Anayasa Mahkemesi, olayların oluşumuna ilişkin delillerin değerlendirilmesi idari ve yargısal makamların ödevi olduğunu (Rıfat Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782, 11/3/2015, § 68). belirterek, Anayasa Mahkemesinin ilgili soruşturma ve yargılama makamlarının yerine doğrudan geçecek şekilde delillerin değerlendirmesini yapmasının veya yürütülmesi gerekli olan soruşturma işlemlerini belirlemesinin söz konusu olmadığını ifade etmiştir (Yıldız Cingöz başvurusu, § 43).
Başvurucu, yapılmak istenen basın açıklamasına kolluk kuvvetlerinin müdahale etmesi nedeniyle yürütülen savcılık soruşturmasından sonra doğrudan bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucular, Türk hukuk sistemindeki mevcut hukuki yollardan olan hem idarenin mesuliyetini saptayabilecek hem de gerektiği takdirde zararın ödenmesini sağlayabilecek tam yargı davası yolunu tükettiklerine ilişkin herhangi bir bilgi ve belgeyi Anayasa Mahkemesine sunmamıştır. Bu tespitler çerçevesinde başvurucunun tazminat davası yolunu tükettiğine dair dosya içerisinde bir bilgi ya da belge bulunmamaktadır. Açıklanan gerekçelerle, başvuru yolları tüketilmemesi nedeniyle başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Başvuruya konu olayın esası değerlendirildiğinde ise, Başsavcılık tarafından talep edilen soruşturma izni Valilik tarafından değerlendirilmiş, toplantı yapılan yerin daha önce İdare tarafından belirlenen alanın dışında kaldığı, araç trafiğinin engellendiği ve uyarılara rağmen kalabalığın dağılmadığı, 2559 sayılı Kanun uyarınca polisin direnişi kırmak için kademeli olarak zor kullanma ve topluluğu dağıtma yetkisi olduğu gerekçeleri ile talep reddedilmiştir. Buna göre, Valilik tarafından etkin bir ön soruşturma yürütülerek soruşturma izni verilmemiş olup, bunun sonucunda Başsavcılık tarafından dosya işlemden kaldırılmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda atıf yapılan yerleşik içtihatlarında belirtildiği üzere, Devletin etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki yükümlülüğü -istisnalar bulunmakla birlikte- her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Başsavcılık tarafından evrakın işlemden kaldırılmasının başvurucunun, Anayasa’nın 34. maddesindeki toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını ihlal ettiği söylenemez.
Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ihlal edilmediği kanaatinde olduğumdan, aksi yöndeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.