TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU BAŞVURUSU (2)
(Başvuru Numarası: 2021/30782)
Karar Tarihi: 20/11/2024
Başkan
:
Basri BAĞCI
Üyeler
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Kenan YAŞAR
Ömer ÇINAR
Raportör
Yüksel GÜNARSLAN
Başvurucu
Ömer Faruk GERGERLİOĞLU
Vekili
Av. Kerem ALTIPARMAK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; hapis cezasının doğrudan açık ceza infaz kurumunda yerine getirilmesi ve COVID-19 salgını kapsamında izinli sayılma taleplerinin ilgili kanun hükümlerinin öngörülemez yorumuyla reddedilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, Cumhuriyet savcısının itirazı bildirilmeden kesin nitelikte karar verilmesi, davanın sonucuna etkili iddiaların yanıtlanmaması ve yargısal süreç boyunca esasa ilişkin taleplerin incelenmemesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/7/2021 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
5. Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucunun bazı sosyal medya paylaşımları nedeniyle terör örgütünün propagandasını yapma suçunu işlediği gerekçesiyle hakkında soruşturma başlatmış ve aynı suçtan 4/8/2017 tarihinde iddianame düzenlemiştir.
6. Yargılamayı yürüten Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 21/2/2018 tarihinde başvuruya konu 20/8/2016 tarihli sosyal medya paylaşımı nedeniyle terör örgütünün propagandasını yapma suçundan başvurucunun 2 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına hükmetmiştir. Anılan kararda hapis cezasının infaz şekline ilişkin herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir.
7. Mahkûmiyet hükmüne karşı başvurucu istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Hükmün istinaf incelemesi devam ederken başvurucu 24/6/2018 tarihinde milletvekili seçilmiştir.
8. İstinaf incelemesini yapan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi 7/12/2018 tarihinde istinaf başvurusunun esastan reddine ve cezanın yerine getirilmesinin milletvekilliği sıfatının sona ermesine bırakılmasına kesin olarak karar vermiştir.
9. Başvurucu 4/11/2019 tarihinde Mahkemeye başvurarak 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun gereğince temyiz yoluna başvurma imkânının tanındığı gerekçesiyle infazın durdurulmasını talep etmiştir. Mahkeme 4/11/2019 tarihli ek kararıyla başvurucu hakkındaki hükmün infazının durdurulmasına ve dosyanın talep doğrultusunda temyiz incelemesi yapılması için Yargıtaya gönderilmek üzere İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesine gönderilmesine karar vermiştir.
10. Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 16. Ceza Dairesi 28/1/2021 tarihinde oyçokluğuyla mahkûmiyet kararını onamıştır. Bu kararda hapis cezasının infaz şekline ilişkin herhangi bir belirleme yapılmamıştır.
11. Hakkındaki mahkûmiyet kararının 17/3/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulunda okunmasıyla başvurucunun milletvekilliği düşürülmüştür.
12. Başvurucunun milletvekilliğinin düşürülmesi üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) başvurucu hakkındaki mahkûmiyet kararının infazını başlatmış ve başvurucu 2/4/2021 tarihinde Sincan 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumuna (Ceza İnfaz Kurumu) yerleştirilmiştir. Başsavcılık tarafından düzenlenen müddetnameye göre başvurucunun koşullu salıverilme tarihi 13/2/2023, hak ederek tahliye tarihi ise 29/9/2023'tür. Müddetnamede ayrıca infaz türü olarak 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 17. maddesinin (1) numaralı fıkrası yollamasıyla 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 107. maddesinin (4) numaralı fıkrası belirtilmiştir.
13. Başvurucu 19/4/2021 tarihinde Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğünden 5275 sayılı Kanun'un 14. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereğince doğrudan açık ceza infaz kurumuna alınmasını ve aynı Kanun'un geçici 9. maddesinin (5) numaralı fıkrası uygulanarak izinli sayılmak suretiyle tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir. Talep dilekçesinde ayrıca ilk derece mahkemesi kararında infaz usulüne ilişkin eksiklik bulunduğunu ve bu eksikliğin kanun yolu mercileri tarafından giderilmediğini belirterek infazın olağan usullere göre yerine getirilmesi gerektiğini ve terör örgütünün propagandasını yapma suçunun mevzuat hükümleri gereği terör suçu olarak kabulünün mümkün olmadığını belirtmiştir.
14. Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü başvurucunun anılan talebini 30/4/2021 tarihinde reddetmiştir. Söz konusu kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 2021/7-5793 sayılı müddetnamenin düzenlediği, müddetnamede 3713 sayılı Kanun 'un 17/1 maddesi atfı ile 5275 sayılı Kanun'un 107/4 maddesi gereğince 3/4 oranında koşullu salıverilme süresinin belirlendiği, buna göre hakederek tahliye tarihinin 29.09.2023, koşullu salıverilme tarihinin ise 13.02.2023 olduğu, Terörle Mücadele Kanun'nun 17. maddesinin de Terörle Mücadele Kanunu kapsamında gerçekleştirilen eylemlerin terör suçu kabul edilerek 3/4 oranındaki koşullu salıverilme oranının kabul edildiği, hükümlünün gerçekleştirmiş olduğu eylemin Terörle Mücadele Kanunu kapsamında olması dolayısı ile 5275 sayılı Kanunun 9. maddesi gereğince yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumunda cezanın infazına başlandığı, yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumlarında cezanın infazının başlanması sebebiyle 5275 sayılı Kanun 'un9/5 maddesindeki düzenlemede yer alan toplam cezanın 1/3'nin kapalı ceza infaz kurumunda geçirilmesi gerektiğinden süre bakımından gerekli şartları taşımaması nedeniyle değerlendirmeye alınamayacağı ..."
15. Başvurucu, Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğünün ret kararına 26/5/2021 tarihinde itiraz etmiştir. İtirazı inceleyen Ankara Batı 1. İnfaz Hâkimliği (İnfaz Hâkimliği) usulüne uygun idare ve gözlem kurulu kararı alındıktan sonra bu karara karşı şikâyette bulunulması durumunda başvurucunun açık ceza infaz kurumuna ayrılıp ayrılamayacağı hususunun değerlendirilebileceğine karar vermiştir. 9/6/2021 tarihli kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Dilekçe, ceza infaz kurumundan gönderilen bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde; her ne kadar hükümlü vekilinin hükümlünün açık ceza infaz kurumuna ayrılmasına karar verilmesi yönündeki talebinin kurum müdürü tarafından imza altına alınan bir müzekkere ile reddine karar verilmiş ise de, yukarıda belirtilen kanun ve yönetmelik maddelerinden de açıkça anlaşılacağı üzere, hükümlünün açık ceza infaz kurumuna ayrılıp ayrılamayacağı konusunda karar verme yetkisinin ceza infaz kurumu idare ve gözlem kuruluna ait olduğunun anlaşılması karşısında, usulüne uygun bir şekilde karar alınarak değerlendirme yapılmaması nedeniyle hükümlü vekilinin şikayetinin kabulüne, talep konusunda idare ve gözlem kurulu kararı alınması için dosyanın ceza infaz kurumuna tevdi edilmesine, uslüne uygun idare ve gözlem kararı alındıktan sonra bu karara karşı şikayette bulunulması durumunda hükümlünün açık ceza infaz kurumuna ayrılıp ayrılamayacağı hususunun değerlendirilmesine karar vermek gerekmiştir."
16. Cumhuriyet savcısı; başvurucunun durumu gerekli süre şartlarını taşımadığı için başvurucunun açık ceza infaz kurumuna ayrılma talebinin yerinde olmadığı gerekçesiyle İnfaz Hâkimliği kararına 14/6/2021 tarihinde itiraz etmiştir.
17. Ankara Batı 1. Ağır Ceza Mahkemesi (itiraz mercii) 18/6/2021 tarihinde Cumhuriyet savcısının itirazının kabulüne karar vermiştir. Anılan kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; Cumhuriyet Savcısı [F.A.] tarafından sunulan itiraz yazısındaki gerekçeler yerinde görülmekle itirazın kabulü ile usul ve yasaya aykırı bulunan Ankara Batı 1. İnfaz Hakimliği'nin 09/06/2021 tarih ve 2021/2275 esas 2021/2413 karar sayılı kararının kaldırılmasına, Hükümlü/tutuklu Ömer Faruk Gergerlioğlu vekili Av. [B.K.ya] itirazının reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir."
18. Başvurucu 24/6/2021 tarihinde itirazlarının esastan incelenmediği iddiasıyla İnfaz Hâkimliğine yeniden başvurmuştur.
19. Başvurucunun ceza yargılaması sürecine ilişkin iddialarını değerlendiren Anayasa Mahkemesi 1/7/2021 tarihinde başvurucunun ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiğini tespit etmiştir (Ömer Faruk Gergerlioğlu [GK], B. No: 2019/10634, 1/7/2021). Kararda; başvurucu lehine 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine ve söz konusu ihlallerin giderimi için kararın bir örneğinin yeniden yargılama işlemlerine başlanması, mahkûmiyet hükmünün infazının durdurulması ile yeniden yapılacak yargılamada durma kararı verilmesi şeklindeki işlemlerin yerine getirilmesi için Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir (Ömer Faruk Gergerlioğlu, §§ 187-204).
20. Anayasa Mahkemesinin anılan kararı üzerine Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi 6/7/2021 tarihli ek karar ile başvurucunun cezasının infazının durdurulmasına karar vermiştir. Başvurucu aynı gün serbest bırakılmıştır.
21. İnfaz Hâkimliği 24/6/2021 tarihli taleple ilgili olarak başvurucunun tahliyesine karar verildiği ve açık ceza infaz kurumuna ayrılma talebinin konusuz kaldığı gerekçesiyle karar vermeye yer olmadığına 9/7/2021 tarihinde hükmetmiştir.
22. Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından ihlal kararına uygun olarak 14/7/2021 tarihinde, başvurucunun yeniden yargılanmasına, kesinleşmiş mahkûmiyet hükmünün bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasına ve başvurucunun yasama dokunulmazlığı kaldırılıncaya kadar yargılamanın durmasına karar verilmiştir.
23. Başvurucu, İnfaz Hâkimliğinin 9/7/2021 tarihli kararını aynı tarihte öğrendikten sonra 26/7/2021 tarihinde başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
24. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Tanımlar" kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (j) bendi şöyledir:
"Örgüt mensubu suçlu deyiminden; bir suç örgütünü kuran, yöneten, örgüte katılan veya örgüt adına diğerleriyle birlikte veya tek başına suç işleyen kişi, anlaşılır."
25. 5237 sayılı Kanun'un "Zaman bakımından uygulama" kenar başlıklı 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. İşlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz. Böyle bir ceza veya güvenlik tedbiri hükmolunmuşsa infazı ve kanuni neticeleri kendiliğinden kalkar.
(2) Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.
(3) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/2 md.) Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır.
..."
26. 3713 sayılı Kanun'un "Terör suçlusu" kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:
"Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi terör suçlusudur.
Terör örgütüne mensup olmasa dahi örgüt adına suç işleyenler de terör suçlusu sayılır."
27. 3713 sayılı Kanun'un "Terör suçları" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"(Değişik: 29/6/2006-5532/2 md.) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır."
28. 3713 sayılı Kanun'un "Terör amacı ile işlenen suçlar" kenar başlıklı 4. maddesi şöyledir:
“(Değişik: 29/6/2006-5532/3 md.) Aşağıdaki suçlar 1 inci maddede belirtilen amaçlar doğrultusunda suç işlemek üzere kurulmuş bir terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlendiği takdirde, terör suçu sayılır:
a) Türk Ceza Kanununun 79, 80, 81, 82, 84, 86, 87, 96, 106, 107, 108, 109, 112, 113, 114, 115, 116, 117, 118, 142, 148, 149, 151, 152, 170, 172, 173, 174, 185, 188, 199, 200, 202, 204, 210, 213, 214, 215, 223, 224, 243, 244, 265, 294, 300, 316, 317, 318 ve 319 uncu maddeleri ile 310 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan suçlar.
b) 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan suçlar.
c) 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 110 uncu maddesinin dördüncü ve beşinci fıkralarında tanımlanan kasten orman yakma suçları.
ç) 10/7/2003 tarihli ve 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar.
d) Anayasanın 120 nci maddesi gereğince olağanüstü hal ilan edilen bölgelerde, olağanüstü halin ilanına neden olan olaylara ilişkin suçlar.
e) 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 inci maddesinde tanımlanan suç.”
29. 3713 sayılı Kanun'un "Terör örgütleri" kenar başlıklı 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(Değişik ikinci fıkra: 11/4/2013-6459/8 md.) Terör örgütünün; cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. Ayrıca, basın ve yayın organlarının suçun işlenmesine iştirak etmemiş olan yayın sorumluları hakkında da bin günden beş bin güne kadar adli para cezasına hükmolunur.
...
(Ek fıkra: 11/4/2013-6459/8 md.) Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına;
a) İkinci fıkrada tanımlanan suçu,
işleyenler hakkında, 5237 sayılı Kanunun 314 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında tanımlanan suçtan dolayı ayrıca ceza verilmez."
30. 5275 sayılı Kanun'un "Kapalı ceza infaz kurumları" kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"Kapalı ceza infaz kurumları, iç ve dış güvenlik görevlileri bulunan, firara karşı teknik, mekanik, elektronik veya fizikî engellerle donatılmış, oda ve koridor kapıları kapalı tutulan, ancak mevzuatın belirttiği hâllerde aynı oda dışındaki hükümlüler arasında ve dış çevre ile temasın olanaklı bulunduğu, yeterli düzeyde güvenlik sağlanmış ve hükümlünün gereksinimine göre bireysel, grup hâlinde veya toplu olarak iyileştirme yöntemlerinin uygulanabileceği tesislerdir."
31. 5275 sayılı Kanun'un "Yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumları" kenar başlıklı 9. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumları, iç ve dış güvenlik görevlilerine sahip, firara karşı teknik, mekanik, elektronik ve fizikî engellerle donatılmış, oda ve koridor kapıları sürekli kapalı tutulan, ancak mevzuatın belirttiği hâllerde aynı oda dışındaki hükümlüler arasında ve dış çevre ile temasların geçerli olduğu sıkı güvenlik rejimine tâbi hükümlülerin bir veya üç kişilik odalarda barındırıldıkları tesislerdir. Bu kurumlarda bireysel veya grup hâlinde iyileştirme yöntemleri uygulanır."
32. 5275 sayılı Kanun'un "Açık ceza infaz kurumları" kenar başlıklı 14. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Açık ceza infaz kurumları, hükümlülerin iyileştirilmelerinde, çalıştırılmaları ve meslek edindirilmelerine öncelik verilen, firara karşı engelleri ve dış güvenlik görevlisi bulunmayan, güvenlik bakımından kurum görevlilerinin gözetim ve denetimi ile yetinilen kurumlardır. ...
(2) (Değişik:14/4/2020-7242/18 md.) Aşağıdaki hâllerde hükümlüler hakkında verilen cezalar doğrudan açık ceza infaz kurumlarında yerine getirilir:
a) Terör suçları, örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçları ile örgüt faaliyeti kapsamında işlenen suçlar ve cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlardan mahkûm olanlar ile ikinci defa mükerrir olanlar ve koşullu salıverilme kararının geri alınması nedeniyle cezası aynen infaz edilenler hariç olmak üzere, kasıtlı suçlardan toplam üç yıl veya daha az hapis cezasına mahkûm olanlar.
(3) (Değişik:14/4/2020-7242/18 md.) Hükümlülerin kapalı ceza infaz kurumundan açık ceza infaz kurumuna ayrılmalarına 89 uncu madde uyarınca yapılan değerlendirme sonucunda karar verilir."
33. 5275 sayılı Kanun'un geçici 9. maddesinin (5) ve (6) numaralı fıkraları şöyledir:
"(5) Covid-19 salgın hastalığının ülkemizde görülmüş olması sebebiyle, açık ceza infaz kurumlarında bulunanlar ile kapalı ceza infaz kurumunda bulunup da açık ceza infaz kurumlarına ayrılmaya hak kazanan hükümlüler, 105/A maddesi kapsamında denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezasının infazına karar verilen hükümlüler ve 106 ncı madde veya diğer kanunlar uyarınca denetimli serbestlik tedbirinden yararlanan hükümlüler, 31/5/2020 tarihine kadar izinli sayılır. Salgının devam etmesi hâlinde bu süre, Sağlık Bakanlığının önerisi üzerine Adalet Bakanlığı tarafından her defasında iki ayı geçmemek üzere ondokuz kez uzatılabilir. Bu fıkra uyarınca izinli sayılanlar hakkında 95 ve 97 nci madde hükümleri uygulanır.
(6) Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve örgüt faaliyeti kapsamında işlenen suçlar hariç olmak üzere, toplam hapis cezası on yıldan az olanlar bir ayını, on yıl ve daha fazla olanlar ise üç ayını kapalı ceza infaz kurumunda geçirmiş olan iyi hâlli hükümlülerden ilgili mevzuat uyarınca açık ceza infaz kurumlarına ayrılmalarına bir yıl veya daha az süre kalanlar, talepleri hâlinde açık ceza infaz kurumlarına gönderilebilirler. Bu hükümlüler, açık ceza infaz kurumlarında barındırılır. İlgili mevzuat uyarınca açık ceza infaz kurumlarına ayrılmaya, beşinci fıkrada belirtilen süreler içinde hak kazandıkları takdirde beşinci fıkra uyarınca izinli sayılırlar. Beşinci fıkrada belirtilen sürenin tamamlanmasından sonra ise açık ceza infaz kurumlarına ayrılmaya hak kazanıp kazanmadıklarına bakılmaksızın, 95 inci maddede düzenlenen izin hakkından yararlanırlar. Bu fıkra hükmü 31/7/2023 tarihine kadar uygulanır."
34. 2/9/2012 tarihli ve 28399 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) "Doğrudan açık kuruma alınacak hükümlüler" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Terör suçları, örgüt faaliyeti kapsamında işlenen suçlar ile cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar hariç olmak üzere;
a) Kasıtlı suçlardan toplam üç yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm olanların,
b) Taksirli suçlardan toplam beş yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm olanların,
c) Adlî para cezası hapis cezasına çevrilenlerin,
ç) 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu gereğince tazyik hapsine tabi tutulanların, cezaları doğrudan açık kurumlarda yerine getirilir."
35. Yönetmelik'in "Kapalı kurumdan açık kuruma ayrılacak hükümlüler" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Hükümlülerden;
c) Cezaları yüksek güvenlikli kapalı kurumlar veya diğer kapalı kurumların yüksek güvenlikli bölümlerinde infaz edilenlerden toplam cezalarının üçte birini bu kurumlarda iyi hâlli olarak geçiren ve koşullu salıverilme tarihine üç yıl veya daha az süre kalanlar, açık kurumlara ayrılabilir.
(2) Açık kurumlara ayrılabilmek için, ayrıca;
ç) Terör ve örgütlü suçlardan hükümlü olup, mensup oldukları örgütten ayrıldıkları idare ve gözlem kurulu kararıyla tespit edilenlerin koşullu salıverilme tarihine bir yıldan az süre kalması, şartı aranır."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
36. Anayasa Mahkemesinin 20/11/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
37. Başvurucu, başvuru formunda özetle;
i. Bazı istisnalar dışında kasıtlı suçlardan toplam üç yıl veya daha az hapis cezasına mahkûm olan hükümlülerin cezalarının doğrudan açık ceza infaz kurumlarında yerine getirilmesinin 5275 sayılı Kanun'un 14. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile ilgili Yönetmelik'in 5. maddesinin gereği olduğunu,
ii. Mahkûmiyetine esas alınan ve 3713 sayılı Kanun'un 7. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen terör örgütünün propagandasını yapma suçunun doğrudan açık ceza infaz kurumlarda yerine getirilecek cezaların istisnası olan terör suçları, örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçları ile örgüt faaliyeti kapsamında işlenen suçlardan olmadığını,
iii. Terör suçlusu kavramının düzenlendiği 3713 sayılı Kanun'un 2. maddesi uyarınca örgüt üyeliği suçu ya da 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin (6), (7) veya (8) numaralı fıkralarında düzenlenen suçları işlemeyen kişinin salt terör örgütünün propagandasını yapma suçuna istinaden terör suçlusu olduğunun kabul edilemeyeceğini, bir kişinin hem propaganda suçundan hem de örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan cezalandırılmasının kanun gereği mümkün olmaması karşısında propaganda yoluyla örgüt üyesi olmamakla örgüt adına suç işleme ihtimalinin de bulunmadığını,
iv. 3713 sayılı Kanun'un terör suçlarını düzenleyen 3. maddesi ile belirli koşullarda terör suçu sayılabilecek suçların tahdidî olarak sayıldığı 4. maddesinde de terör örgütünün propagandasını yapma suçuna yer verilmediğini, bu nedenle anılan suçun terör suçu olarak kabulünün mümkün olmadığını,
v. Kendisinin terör suçlusu, mahkûmiyetine esas alınan suçun da terör suçu olmaması nedeniyle cezasının doğrudan açık ceza infaz kurumunda yerine getirilmesi ve 5275 sayılı Kanun'un geçici 9. maddesinin (5) numaralı fıkrası uyarınca izinli sayılması gerektiği hâlde bu yöndeki talebinin kamu otoritelerinin öngörülemez yorumu sonucu reddedildiğini beyan ederek suçta ve cezada kanunilik ilkesi ile kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
38. Bakanlık görüşünde;
i. Anayasa Mahkemesinin 1/7/2021 tarihli ihlal kararı üzerine tahliye olması nedeniyle başvurucunun mağduriyetinin giderildiği belirtilerek anılan karar ile somut başvurunun aynı konuya ilişkin olup olmadığının öncelikle değerlendirilmesi gerektiği,
ii. Anılan şikâyetle ilgili olarak 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. ve devamı maddeleri uyarınca açılması gereken bir tazminat davası açılmadığından söz konusu iddia bakımından olağan başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı,
iii. Başvurucunun iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği,
iv. Anayasa Mahkemesinin 17/7/2020 tarihinde 14/4/2020 tarihli ve 7242 sayılı Kanun'un bazı maddelerine ilişkin somut norm denetimi kapsamında verdiği kararda açıkladığı üzere suç ve cezanın kapsamına yönelik olmayan, sadece cezanın infaz şekline ilişkin olan düzenlemelerin söz konusu olduğu somut olayda incelemenin suçta ve cezada kanunilik ilkesi kapsamında yapılmaması gerektiği,
v. Ancak anılan ilke kapsamında bir inceleme yapılması hâlinde Anayasa ve mevzuat hükümleri doğrultusunda somut olayın kendine özgü koşullarının gözönüne alınması gerektiği,
vi. Başvurucunun taleplerinin ilgili mevzuat hükümleri gözetilerek değerlendirildiği ve infazın kapsamı belirlenirken herhangi bir keyfîliğe mahal vermeyecek şekilde hareket edildiği belirtilmiştir.
39. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanında hakkında daha önce verilen ihlal kararına konu başvurular ile somut başvurunun konusunun farklı olduğunu, haksız şekilde özgürlüğünden mahrum bırakılmasına ilişkin ihlal tespiti yapılan herhangi bir karar bulunmadığı gibi telafi edici bir giderimin de söz konusu olmadığını ifade etmiştir. Başvurucu 5271 sayılı Kanun'un hukuka aykırı infaz uygulamaları nedeniyle özgürlüklerinden mahrum kalan kişilere tazminat talep hakkı vermemesi nedeniyle bu yola başvurulmadığını beyan ederek başvuru formundaki iddialarını tekrarlamıştır.
2. Değerlendirme
40. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; ... halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz."
41. Somut olayda öncelikle mahkûmiyet kararı sonrasında verilen cezanın infazında Anayasa’nın 38. maddesinin öngördüğü ilkelerin uygulanıp uygulanmayacağı hususu belirlenmelidir.
42. Anayasa'nın 38. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen "ceza" kavramı özerk bir kavramdır. Bu bağlamda Anayasa'nın 38. maddesinde güvence altına alınan ilkeyi etkin korumak için bir tedbirin özü itibarıyla bir ceza oluşturup oluşturmayacağı konusunda yargı makamlarının yorumlarına ve mevzuattaki nitelendirmelere bağlı kalınmadan değerlendirme yapılabilecektir (Yunis Karataş [GK], B. No: 2021/34231, 26/1/2023, § 43).
43. Öte yandan ceza kabul edilen bir tedbir ile cezanın infazı veya uygulanmasını ilgilendiren bir tedbir arasında ayrım yapılmalıdır. Bu çerçevede tedbirin niteliği ve amacının cezanın indirilmesi veya erken tahliyeye ilişkin bir değişiklikle ilgili olduğunda bu tedbir kural olarak Anayasa'nın 38. maddesi anlamında ceza olarak kabul edilemeyebilecektir. Anayasa'nın 38. maddesi cezanın infazının şekliyle değil kendisiyle, diğer bir ifadeyle cezanın kendisinin etkilenip etkilenmediğiyle ilgilenir. Ancak fiiliyatta ceza teşkil eden bir tedbir ile cezanın infazını ilgilendiren bir tedbir arasındaki ayrım her zaman net olmayabilecektir. Bunun sonucu olarak da cezaya hükmedildikten sonra veya ceza infaz edilirken idari yetkililer ve mahkemeler tarafından yapılacak uygulamaların cezayı veren mahkemenin öngördüğü, kapsamını belirlediği cezanın farklı tanımlanmasına veya değiştirilmesine yol açabileceği ihtimali gözardı edilmemelidir. Aksi takdirde idari yetkililer veya mahkemelerin verilen cezanın kapsamını geçmişe dönük olarak, mahkûm edilen kişinin suçu işlediği veya cezaya çarptırıldığı zamanda böyle bir gelişmeyi öngöremeyecek ve zararına olacak şekilde yeniden tanımlayan tedbirler alabileceği kabul edilecektir (benzer yöndeki bir karar için bkz. Efendi Yaldız, B. No: 2013/1202, 25/3/2015, § 36; Yunis Karataş, § 44).
44. Bir tedbirin maddi ceza hukukuna mı yoksa infaz hukukuna mı dâhil olduğu tespit edilirken tedbirin şeklî olarak hangi alana girdiğinden ziyade niteliğine bakılarak karar verilmelidir. Bu çerçevede bir tedbir, sanığa verilecek cezayla ilgili bir konu hakkında ise ve ceza verme düşüncesi içinde kabul ediliyorsa tedbirin maddi ceza hukuku alanında olduğunun kabul edilmesi gerekir. Dolayısıyla hükümlü hakkında uygulanan tedbirin bir suçtan kaynaklanan bir mahkûmiyetin sonucu olup olmadığı, tedbirin niteliği, amacı, mahkemeler ve yetkili idari makamlar açısından nasıl kabul edildiği, tedbirin alınmasında ve uygulamasındaki usullerin ve tedbirin ağırlığı değerlendirilerek Anayasa’nın 38. maddesinin güvencesi altında olup olmadığı tespit edilmelidir. Bir hükmün infazı sırasında alınan bir tedbirin sadece hükmün infazının şekline ilişkin olup olmadığının veya aksine hükmün kapsamını etkileyip etkilemediğinin belirlenmesi için hükmedilen cezanın ilgili zamanda yürürlükte olan iç hukuka göre aslında neyi gerektirdiği, diğer bir ifadeyle onun asıl doğasının ne olduğunun incelenmesi gerekir. Bu bağlamda Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 18/11/1985 tarihli ve E.1985/268, K.1985/361 sayılı kararında “…cezaların yerine getirilmesine ilişkin rejimleri değiştiren yasaların derhal uygulanması gerekmekte ise de, değişikliği yapan yasaların, cezaların niteliğini değiştirmemesi gerekir. Cezanın yerine getirilmesine ilişkin yasadaki değişiklik, mahkûmiyet süresini uzatıyorsa veya hükümlüye yüklenen yükü artırıyorsa, bu hal cezanın niteliğini değiştirdiğinden derhal uygulanamaz.” (benzer yöndeki bir karar için bkz. Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 5/7/1973 tarihli ve E.1973/6567, K.1973/6535 sayılı kararı) denilerek bir tedbirin infaz hukukuna ilişkin olmasının tek başına derhâl uygulanması için yeterli olmadığı, aksine mahkûmiyet süresini uzatıp uzatmadığı hususu gözetilerek karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır (Efendi Yaldız, § 40; Yunis Karataş, § 44).
45. Başvurucunun şikâyeti özetle 5275 sayılı Kanun'un 14. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereğince hapis cezasının doğrudan açık ceza infaz kurumunda yerine getirilmesi ve 5275 sayılı Kanun'un geçici 9. maddesinin (5) numaralı fıkrası uyarınca COVID-19 salgını kapsamında izinli sayılması gerekirken kanun hükümlerinin öngörülemez yorumu dolayısıyla özgürlüğünden mahrum bırakıldığına ilişkindir. 5275 sayılı Kanun'un geçici 9. maddesinin (5) numaralı fıkrası gereğince açık ceza infaz kurumlarında bulunanlar ile kapalı ceza infaz kurumunda bulunup da açık ceza infaz kurumlarına ayrılmaya hak kazanan hükümlüler herhangi bir ek koşul aranmaksızın izinli sayılmaktadır. Dolayısıyla anılan hüküm uyarınca izinli sayılma açısından açık ceza infaz kurumunda bulunma veya bu kurumlara ayrılma hakkına sahip olmanın belirleyici bir unsur olduğu anlaşılmaktadır.
46. Somut olaydaki mesele, başvurucu hakkında verilen süreli hapis cezasının açık ceza infaz kurumunda infaz edilip edilemeyeceğidir. Bir hükümlünün cezasının açık ceza infaz kurumu yerine kapalı ceza infaz kurumu veya yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumunda yerine getirilmesi hâlinde hükümlünün daha katı bir infaz rejimine tabi tutulduğu söylenebilir. Ancak cezanın daha sıkı koşullarda yerine getirilmesine ilişkin bu durum, benzer nitelikteki uygulamaların ceza olarak kabulünü gerektirmez. Bir hükümlünün cezasının hangi tür ceza infaz kurumunda ve ne şekilde yerine getirileceğine ilişkin tedbirler, cezayı veren mahkemenin öngördüğü ve kapsamını belirlediği cezanın farklı tanımlanmasına veya değiştirilmesine neden olmadığından ceza olarak kabul edilemez. Bu kapsamdaki uygulamalar cezayla ilgili değil cezanın infaz şekliyle ilgilidir.
47. Dolayısıyla başvurucunun anılan ihlal iddialarını Anayasa'nın 38. maddesi kapsamında incelemek mümkün değildir. Bu nedenle başvurucunun şikâyetlerinin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamda incelenmesi uygun görülmüştür.
48. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek kaydıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak Anayasa'nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
49. Anayasa'nın 19. maddesinde tanımlanan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ilk istisnası "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" olarak belirlenmiştir. Bu kapsamda yargı organlarınca verilecek mahkûmiyet kararlarının sonucu olarak hapis cezası veya güvenlik tedbirlerinin uygulanması kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlali olarak kabul edilmeyecektir. Diğer taraftan suç şüphesine bağlı tutma kapsamında olan durumdan farklı olarak anılan istisna bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutmayı ifade etmektedir (Tahir Canan (2), B. No: 2013/839, 5/11/2014, § 33).
50. Bununla birlikte Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi kapsamına mahkemelerce verilmiş mahkûmiyet hükmünün yerine getirilmesi durumunda ortaya çıkan özgürlükten yoksun bırakma hâlleri dâhil ise de anılan kurallar, mahkûmiyet kararının değil tutmanın hukuka uygun olmasını güvence altına almaktadır. Dolayısıyla bu güvence kapsamında, kişi hakkında hükmedilen hapis cezasının yerindeliği veya orantılılığı incelemeye tabi tutulamayacaktır (Günay Okan, B. No: 2013/8114, 17/9/2014, § 18).
51. Bir mahkûmiyet kararının infazına ilişkin olarak Anayasa'nın 19. maddesi açık bir hüküm içermemektedir. Ancak Anayasa'nın 19. maddesinin amacı kişileri keyfî bir şekilde hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı korumak olup maddede öngörülen istisnai hâllerde kişi hürriyetine getirilecek sınırlamaların da maddenin amacına uygun olması gerekir (Abdullah Ünal, B. No: 2012/1094, 7/3/2014, § 38). Bir kimsenin mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi kapsamında hürriyetinden yoksun bırakıldığının söylenebilmesi için her şeyden önce hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirinin bir mahkeme tarafından verilmesi, ikinci olarak yerine getirilecek kararın hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirlerine ilişkin olması gerekir. Ceza veya güvenlik tedbiri içermeyen bir karara dayanılarak bir kimsenin hürriyetinden yoksun bırakılması mümkün değildir. Son olarak hürriyetten yoksun bırakılmanın mahkemece verilen hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirinin kapsamını aşmaması gerekir (Ercan Bucak (2), B. No: 2014/11651, 16/2/2017, § 40; Şaban Dal, B. No: 2014/2891, 16/2/2017 § 32; Ç.Ö. [GK], B. No: 2014/5927, 19/7/2018 § 33).
52. Somut olayda başvurucu, Ceza İnfaz Kurumunda tutulduğu sürenin Mahkemece verilen hürriyeti kısıtlayıcı cezayı aştığına ilişkin bir iddia ileri sürmemiştir. Bu nedenle inceleme, başvurucu hakkında verilen hapis cezasının açık ceza infaz kurumunda yerine getirilmesi talebinin reddine ilişkin yargısal süreçle sınırlı olarak yapılacaktır.
53. Başvurucu, Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 3713 sayılı Kanun'un 7. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen terör örgütünün propagandasını yapma suçundan 2 yıl 6 ay hapis cezasına mahkûm edilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun incelemeye konu süreçte "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların yerine getirilmesi" kapsamında hürriyetinden yoksun bırakıldığı hususunda kuşku bulunmamaktadır. Somut olay kapsamında tespit edilmesi gereken husus, başvurucunun cezasının açık ceza infaz kurumu yerine yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumunda çektirilmesinin Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında müstakil bir hürriyetten yoksun bırakma hâli olup olmadığıdır.
54. 5275 sayılı Kanun'un 8. maddesinde kapalı ceza infaz kurumları, 9. Maddesinde yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumları, 14. maddesinde ise açık ceza infaz kurumları tanımlanmıştır. Buna göre yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumlarının içinde ve dışında güvenlik görevlileri bulunmasına, bu tür kurumlarda firara karşı teknik, mekanik, elektronik veya fiziki önlemler alınmasına, oda ve koridor kapıları sürekli kapalı tutulmasına rağmen açık ceza infaz kurumlarında hükümlülerin iyileştirilmeleri için çalıştırılmalarına ve meslek edindirilmelerine öncelik verilmekte, firara karşı engeller ve dış güvenlik görevlisi bulunmamakta ve güvenlik bakımından kurum görevlilerinin gözetim ve denetimi ile yetinilmektedir. Bununla birlikte yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumlarında mevzuatta belirtilen hâllerde aynı oda dışındaki hükümlüler arasında ve dış çevreyle temas kurulmasına olanak sağlanabilmektedir.
55. İlgili mevzuat uyarınca hürriyetlerinden yoksun bırakılan kişiler yönünden açık ceza infaz kurumlarında yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumlarına göre daha geniş imkânların bulunduğu ve tutulmanın koşullarının daha hafif olduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda anılan ceza infaz kurumlarında uygulanan infaz rejimleri arasında güvenlik tedbirlerine ilişkin önemli bir yoğunluk farkı olduğu görülmektedir. Bu farklılık, kişinin ceza infaz kurumunda tabi olacağı rejim ve koşullarda bir değişiklik yaratmakta ancak hürriyetten yoksun bırakmanın niteliğini değiştirecek bir durum oluşturmamaktadır. Bu nedenle başvurucunun hapis cezasının yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumunda yerine getirilmesinin, müstakil bir hürriyetten yoksun bırakma hâli olarak kabulü mümkün değildir. Ayrıca hapis cezasının hangi tür ceza infaz kurumunda yerine getirileceği meselesinin, bir mahkûmiyet kararının infazına bağlı olarak hürriyetten yoksun bırakma hâlinin Anayasa'nın 19. maddesinin gerekliliklerine uygunluğu üzerinde herhangi bir etkisi de bulunmamaktadır.
56. Anayasa'nın 19. maddesinin bir mahkûmiyet kararının infazına ilişkin olarak açık bir hüküm içermediği ve hapis cezasının infaz şekline ilişkin uygulamaların kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının kapsamı dışında olduğu da gözönüne alındığında başvurucunun, cezasının açık ceza infaz kurumu yerine yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumunda yerine getirildiği ve bu nedenle COVID-19 izni kullandırılmadığı yönündeki şikâyetlerinin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
57. Başvurucu; Cumhuriyet savcısının itirazı kendisine bildirilmeden ve savunma imkânı tanınmadan kesin nitelikte karar verildiğini, dilekçelerinde öne sürdüğü ve davanın sonucuna etkili iddialarının İnfaz Hâkimliği ve itiraz mercii kararlarında tartışılmadığını ve yargısal süreç boyunca esasa ilişkin talebinin incelenmediğini beyan ederek silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri, gerekçeli karar hakkı ve mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
58. Bakanlık görüşünde, gerekçeli karar hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda yapılacak incelemede Anayasa ve mevzuat hükümleri doğrultusunda somut olayın kendine özgü koşullarının gözönüne alınması gerektiği belirtilmiştir.
59. Anayasa Mahkemesi Mustafa Takyan ([GK], B. No: 2020/27974, 15/12/2021) kararında mahkûmiyet kararı kesinleştikten sonra açık ceza infaz kurumuna ayrılma ve denetimli serbestlikten yararlanma şartlarının taşınıp taşınmadığı meselesinin doğrudan doğruya cezanın infaz edilme şekline ilişkin olduğunu, suçun esası ya da cezanın miktarı ile herhangi bir ilgisinin olmadığını, dolayısıyla suç isnadı altında bulunulmadığı bir dönemi ilgilendiren bu uyuşmazlığın adil yargılanma hakkının cezai boyutu kapsamında kalmadığını belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi sonuç olarak açık ceza infaz kurumuna ayrılma ve denetimli serbestlikten yararlanma talebiyle ilgili uyuşmazlık çerçevesinde dile getirilen adil yargılanma hakkına dair şikâyetlerin Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanının dışında kaldığı ve bireysel başvuruya konu yapılamayacağı sonucuna varmış ve konu bakımından yetkisizlik kararı vermiştir (Mustafa Takyan, §§ 40-52; benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Mustafa Çabuk, B. No: 2020/31607, 21/6/2023, § 20).
60. Somut başvuruda anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir durumun bulunmaması nedeniyle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 20/11/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.