TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ÖZTÜRK TÜRKDOĞAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2021/36373)
Karar Tarihi: 21/6/2023
R.G. Tarih ve Sayı: 20/10/2023-32345
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Recai AKYEL
Selahaddin MENTEŞ
İrfan FİDAN
Raportör
Ekin ÇANKAL
Başvurucu
Öztürk TÜRKDOĞAN
Vekili
Av. Nilay NAYMAN
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, ulusal bir gazetede yayımlanan bir haberde hakkında kullanılan ifadeler nedeniyle açtığı manevi tazminat davasının reddedilmesinin başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu 1970 doğumlu olup avukattır. 2002 yılından bu yana İnsan Hakları Derneği (İHD) Merkez Yönetim Kurulu üyesi olan başvurucu, 2008 yılından beri ismi geçen Derneğin genel başkanlığını yapmaktadır.
3. İHD 1986 yılında kurulmuş olup kuruluş amacı “insan hak ve özgürlükleri konusunda çalışmalar yapmak” şeklinde açıklanmıştır. Derneğin kurucuları arasında tutuklu ve hükümlü yakınlarının yanı sıra yazar, gazeteci, doktor, avukat, mimar, mühendis ve akademisyen gibi çeşitli meslek dallarından kişiler yer almaktadır. İHD kuruluşundan bu yana ülkesel ve küresel anlamda insan hakları ile ilgili uygulamaları gözlemleyerek tespitlerini raporlar hâlinde kamuyla paylaşmaktadır. Yine toplumda insan hakları bilinci oluşturmak amacıyla çeşitli faaliyetler, genel af, ölüm cezası, savaş karşıtlığı, barış, düşünce özgürlüğü, gözaltında kaybetmeler, faili meçhul ölümler, işkence ve kötü muamele, ceza infaz kurumları, çalışma yaşamı gibi alanlarda ülke çapında kampanyalar düzenlemektedir.
4. Başvurucu hakkında ulusal bir gazetenin ilk sayfasında yayımlanan 7/12/2018 tarihli haberde "Avrupa Parlamentosunda Terör Şovu" başlığı altında “Avrupa Parlementosu adeta teröristlerin toplanma mekanı oldu. Baştan sona Türkiye düşmanlığı yapılan bir konferansa teröristbaşı Öcalan’ın avukatları [M.Ş.], [İ.B.] ve PKK destekçileri Öztürk Türkdoğan ile [G.Y.] de çağırıldı. Terör örgütünün ele başlarından [Z.A.n]ın katılımı ise son anda engellendi.” ifadeleri kullanılmıştır. Gazetenin iç sayfasında ve ilgili internet sitesinde haber "Avrupa Parlamentosunda PKK Şovu" başlığı ile şu şekilde yayımlanmıştır:
“Avrupa Birliği'nin (AB) kalbi Brüksel, yine skandal bir toplantıya ev sahipliği yaptı. Avrupa Parlamentosunda (AP) düzenlenen sözde ‘Kürt Konferansı’ terör örgütü PKK’nın şovuna dönüştü. Toplantıya eski milletvekili [A.B.], İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan … katıldı. [...] Skandal toplantıda konuşan İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, terörist başı [Ö.yü] savunarak Türkiye’nin 'kendi kanunlarını uygulamadığını' iddia etti. Öcalan’ın tecrit altında olduğunu iddia eden Türkdoğan, 'Eğer İmralı’daki sorun çözülemezse, diğer cezaevlerindeki sorunların çözüleceğine inanmıyorum' dedi…”
5. Başvurucu mezkûr haberde kullanılan ifadeler sebebiyle kişilik haklarının zarar gördüğünü iddia ederek haberin yazarı ve gazete aleyhine manevi tazminat davası açmıştır. Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi, haberin içerik itibarıyla ifade özgürlüğü ve onun özel görünümü olan basın özgürlüğü kapsamında kaldığını değerlendirmiş; başvurucunun kişilik haklarına herhangi bir saldırının gerçekleşmediği sonucuna vararak 28/1/2020 tarihinde davanın reddine karar vermiştir.
6. İlk derece mahkemesi kararının istinaf edilmesi üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi; PKK terör örgütü hakkındaki haberlerin kamuyu her zaman yakından ilgilendirdiğini, başvurucunun da İHD başkanı olarak kamusal bir figür olduğunu değerlendirmiştir. Bu bağlamda söz konusu toplantının ve bu toplantıda yapılan konuşmaların haber niteliği taşıdığını, başvurucunun da konumu itibarıyla hakkındaki sert eleştirilere katlanmak zorunda olduğunu kabul etmiştir. Sonuç olarak ihtilaflı haberin ifade özgürlüğü sınırları içinde kaldığı kanaatine varmış ve 8/6/2021 tarihinde istinaf talebinin reddine kesin olarak karar vermiştir.
7. Başvurucu 9/8/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
8. Başvurucu; söz konusu haber nedeniyle öncelikle gazete yetkilileri ile haberin yazarı aleyhine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduğunu, ardından habere erişimin engellenmesi amacıyla sulh ceza hâkimliğine başvuru yaptığını beyan etmiştir. Başvurucuya göre ihtilafın odağındaki haber kamuyu bilgilendirme amacı taşımayıp şahsını karalama, hedef gösterme ve gerçekleri çarpıtma amaçlıdır. Suç duyurusu hakkında takipsizlik kararı verilip erişimin engellenmesi yönündeki talebin reddedildiğini belirten başvurucu, mezkûr haberde hakkında kullanılan ifadeler sebebiyle açtığı manevi tazminat davasının reddedilmesinin şeref ve itibarının korunması hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir.
9. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) Bakanlık görüşünde, ifade özgürlüğü ile şeref ve itibarın korunması hakkı arasında adil bir denge kurulup kurulmadığının değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü iddiaları yinelemiştir.
10. Başvurucunun iddialarının bir bütün olarak şeref ve itibarın korunması hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Bireyin şeref ve itibarı, Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen manevi varlık kapsamında değerlendirilmektedir. Devlet, bireyin manevi varlığının bir parçası olan şeref ve itibara keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür. Üçüncü kişilerin şeref ve itibara müdahalesi, somut olaydaki gibi görsel ve işitsel yayınlar yoluyla da olabilir. Anayasa Mahkemesi pek çok kararında kişinin görsel ve işitsel yayın yoluyla bir kamuoyu tartışması çerçevesinde eleştirilmesi durumunda dahi o kişinin şeref ve itibarının manevi bütünlüğünün bir parçası olarak değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamıştır (Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33; Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 41; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 45).
11. Somut olayda başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkı ile davalıların ifade özgürlüğü ile bunun özel görünümü olan basın özgürlüğünün çatıştığı görülmektedir. Bu tarz uyuşmazlıklarda mahkemelerce yapılması gereken, çatışan iki değer arasında adil bir denge kurmaktır (bu konuda genel ilkeler için bkz. İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, §§ 65-73). Bu dengeleme yapılırken dikkate alınması gereken ölçütler genel olarak şunlardır:
i. İfadelerin kim tarafından dile getirildiği (Nihat Zeybekci, B. No: 2015/5633, 8/5/2019, § 29; Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 59)
ii. Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük derecesi ile ilgili kişinin önceki davranışları, katlanması gereken, kabul edilebilir eleştiri sınırlarının sade bir vatandaş ile karşılaştırıldığında daha geniş olup olmadığı (hedef alınan kişinin kamusal yetki kullanan bir görevli olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. Ali Suat Ertosun (7), B. No: 2014/1416, 15/10/2015, § 36; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, §§ 128, 129; Nilgün Halloran, § 45; İlhan Cihaner (2), § 82; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 60-66; hedef alınan kişinin siyasetçi olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. Bekir Coşkun, §§ 66, 67; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 56; Kemal Kılıçdaroğlu, §§ 59- 61)
iii. İfadelerin genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı, kamu ile diğer kişilerin düşünce açıklamaları karşısında sahip oldukları hakların ağırlığı (Bekir Coşkun, § 69; Çetin Doğan (2) [GK], B. No: 2014/3494, 27/2/2019, § 62; Ergün Poyraz (2), § 56; Kadir Sağdıç, §§ 60-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73; Nihat Zeybekci, § 32)
iv. Kamuyu bilgilendirme değeri, toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı (Seray Şahiner Özkan, B. No: 2016/6439, 9/6/2021, § 44; İbrahim Okur (2), B. No: 2018/12363, 26/5/2021, § 28)
v. Şikâyetçinin kendisine yöneltilen ifadelere cevap verme olanağının bulunup bulunmadığı (Temel Coşkun, B. No: 2017/1632, 29/1/2020, § 33; Şaban Sevinç (2), B. No: 2016/36777, 26/5/2021, § 42; Nihat Zeybekci, § 39)
vi. İfadelerin hedef alınan kişinin hayatı üzerindeki etkisi (Ali Suat Ertosun (2), B. No: 2013/1592, 20/5/2015, § 33; Hüseyin Kocabıyık, B. No: 2020/15593, 22/11/2022, § 24)
vii. Cezalandırmaya konu edilen ifadelerin kullanıldığı bağlamından koparılıp koparılmadığı (Nilgün Halloran, § 52; Bekir Coşkun, §§ 62, 63; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 45; Nihat Zeybekci, § 36)
viii. Başvurucunun yaptırıma maruz kalma endişesinin kendisi üzerinde caydırıcı etki yaratıp yaratmayacağı (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ergün Poyraz (2), § 79; Kemal Kılıçdaroğlu ve Cumhuriyet Halk Partisi, B. No: 2014/12482, 8/5/2019, § 46)
ix. Dava konusu söylemlerin maddi vakıaların açıklanması veya değer yargısı olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği (Deniz Karadeniz ve diğerleri [GK], B. No: 2014/18001, 6/2/2020, §§ 48,49; Durmuş Fikri Sağlar (2) [GK], B. No: 2017/29735, 17/3/2021, § 50)
12. Başvuru konusu haber, Avrupa Birliği'nin önemli kurumlarının başında gelen Avrupa Parlamentosunda yaklaşık yirmi yıldır her sene düzenli olarak organize edilen Kürt Konferansı ve bu konferansta başvurucunun yaptığı açıklamalara ilişkindir. Başvurucu, İHD genel başkanı sıfatıyla katıldığı, Brüksel'de gerçekleşen toplantıda A.Ö.nün tecrit altında tutulduğunu, ceza infaz kurumlarındaki uygulamalarda devletin kendi kanunlarına aykırı hareket ettiğini beyan etmiş; bir anlamda temsil ettiği Derneğin ilgilendiği başlıca meselelerle ilgili olarak uygulamaya dönük eleştirilerini paylaşmıştır. Başvurucuya göre İmralı'da hukuka aykırı uygulamalar sona ermedikçe ülkedeki diğer ceza infaz kurumlarındaki sorunların çözüme kavuşması uzak bir ihtimaldir.
13. Türkçe adı Kürdistan İşçi Partisi olan PKK'nın silahlı bir terör örgütü olduğu, ulusal ve pek çok uluslararası makam tarafından kabul edilmiş bir olgudur. Yine A.Ö.nün de PKK'nın kurucu lideri olduğu herkesçe bilinmektedir. Anılan örgütün gerçekleştirdiği şiddet içerikli eylemler ve savunduğu bölücü amaçlar dolayısıyla anayasal düzene, millî güvenliğe, kamu düzenine, kişilerin can ve mal güvenliğine yönelik ağır tehdit oluşturduğu dikkate alındığında PKK terör örgütü onlarca yıldır Türkiye'nin en hayati sorunlarından birini teşkil etmektedir (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 7-18; Leyla Güven [GK], B. No: 2018/26689, 7/4/2022, § 9).
14. Bu bağlamda Avrupa Birliği'nin merkezinde düzenlenen uluslararası katılıma açık bir Kürt Konferansı'nın kamusal ilgi barındıran bir konu olduğu ve ülkenin demokratikleşmesi bağlamında yapılan, kamu yararı son derece yüksek olan bir tartışmaya katkı sunduğu kabul edilmelidir. Şu hâlde başvuru konusu haberin basın özgürlüğü korumasından geniş ölçüde yararlanması gerektiği şüphesizdir. Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında altını çizdiği üzere basın özgürlüğü, kamuoyuna çeşitli fikir ve tutumların iletilmesi ile bunlara ilişkin bir kanaat oluşması için en iyi araçlardan biridir (İlhan Cihaner (2), § 63; Seray Şahiner Özkan, § 31; Cem Atmaca, B. No: 2018/6030, 8/9/2021, § 30).
15. Öte yandan başvurucu, hakkında yapılan haberin kendisini toplum nezdinde hedef gösterdiği ve gerçeğe aykırı olduğu gerekçesiyle şeref ve itibarının korunması hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun bahsi geçen toplantıya katıldığı ve alıntı yapılarak haberde yer verilen ifadeleri konferansta sarf ettiği uyuşmazlık konusu değildir. Buna ilaveten davalı gazete, her yıl düzenlenen toplantının asıl amacının PKK terör örgütü propagandası ve Türkiye düşmanlığı olduğunu ileri sürerek toplantıya katılan ve terör örgütünün kurucu liderinin ceza infaz kurumu koşulları hakkında birtakım eleştirilerini paylaşan başvurucunun terör örgütü destekçisi olduğunu iddia etmiştir.
16. Somut olayın kendine has şartlarında davalı gazetenin başvurucuya eleştiri sınırını aşan bir saldırıda bulunup bulunmadığı incelenmelidir. Bu bağlamda eldeki başvuruda taraflar arasındaki en temel ihtilaf, başvuru konusu haberin maddi vakıaların açıklanması veya değer yargısı olarak nitelendirilmesi ile ilgilidir. Maddi olgular ispatlanabilse de değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın mümkün olmadığı dikkate alınmalıdır (İlhan Cihaner (2), § 64; Hasip Kaplan (2), B. No: 2014/2420, 8/11/2017, § 36). Bununla beraber yeterli bir olgusal temeli olması beklenmekle birlikte yargılamaya konu bir yazının bütün olarak ele alındığında kamu yararını ilgilendirmesi, değer yargısı kavramının geniş yorumlanması gerekliliğini ortaya çıkarabilir. Bir suç isnadının sağlam bir nedene dayandığının ortaya konmasında aranan kesinlik derecesinin kamu yararı ile ilgili bir konuda gazetecilerin değer yargısı içeren ifadeleri bakımından da aranmasını beklemek basın özgürlüğünün amacı ile bağdaşmaz (Yıldız Oto Ağca (3), B. No: 2014/1032, 29/6/2016, § 22). Bu açıklananlar ışığında davalı gazetenin başvurucu hakkında haberde kullandığı ifadelerin değer yargısı niteliğinde olduğunu yorumlamak mümkündür.
17. Anayasa Mahkemesi, bir haberde hedef alınan kişinin ünlülük derecesi ve haber veya makalenin konusuyla ilgili olarak siyasetçilerin ve kamu görevlilerinin özellikle görevleriyle ilgili ya da toplumun genelini ilgilendiren konularda şeref ve itibarın korunmasını isteme hakkı yönünden diğer bireylere nazaran daha dar bir korumadan yararlanacaklarını kabul etmektedir (Hasip Kaplan (2), § 35). Başvurucu, insan hakları savunucusu kimliğiyle sivil toplum kuruluşları çevresinde tanınan bir şahsiyettir. Nitekim Uluslararası Ceza Mahkemesi Türkiye Koalisyonu sözcülüğü; İnsan Hakları Ortak Platformu Yönetim Kurulu üyeliği gibi görevler yürütmüş, 2013 yılında oluşturulan Akil İnsanlar Heyetinde de yer almıştır. Diğer bir söylemle başvurucunun belli ölçüde tanınırlığı olan kamusal bir figür olduğunun altı çizilmelidir.
18. İhtilaflı haberde geçen ifadeler bağlamı içinde değerlendirildiğinde başvurucunun ve konferansa katılanların görüşlerinin kabul edilemez olduğunun belirtildiği görülmüştür. Öte yandan haberde kullanılan dilin nefret söylemi niteliğinde, başvurucunun hedef gösterilerek başvurucuya karşı şiddet kullanma niyetinde olan kişileri harekete geçirecek düzeyde olduğu sonucuna ulaşmak mümkün değildir. Şöyle ki nefret söyleminde belirli bir gruba ait olduğu için hedef seçilmek suretiyle esasında kendisini o grupta tanımlayan tüm bireyler yönünden barış ve huzur içinde yaşama hakkına müdahale edilmektedir (Fetullah Gülen [GK], B. No: 2014/12225, 14/7/2015, § 41). Oysa haberde, mezkûr konferansın içeriğinin terörist örgütün propagandası olduğu eleştirisi yapılmıştır. Türkiye'de yaşayan Kürt bireylerin etnik kimlikleri dolayısıyla hedef gösterilmeleri söz konusu değildir. Yine haberin süjesi olan başvurucunun toplumun çeşitli kesimlerince hedef hâline getirilmesine sebebiyet verecek ifadelerin de yer almadığı dikkate alındığında davalının sorumlu gazetecilik anlayışına ters düşecek bir haber yayımladığı söylenemez.
19. Üstelik Anayasa Mahkemesi pek çok kararında basın özgürlüğünün demokratik toplumlardaki değeri ile basın özgürlüğünün kapsamının demokrasi ile yakın ilişkisinin doğal sonucu olarak bir dereceye kadar abartıya hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğinin altını çizmiştir (Ali Suat Ertosun, B. No: 2013/1047, 15/4/2015, § 66; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 102; Cem Atmaca, § 41). Medyanın abartılı, kışkırtmaya başvuran, muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler ve iddiaların muhataplarına cevap ve düzeltme hakkı tanıması veya karşıt görüşlere yer vermesi demokratik toplumun gelişmesini ve kamuoyunda özgürce kanaat oluşmasını sağlayacağı gibi medyanın kamusal sorumluluğunun ve medya etiğinin de gereğidir (Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Matbaacılık Reklamcılık Ltd. Şti. (2) [GK], B. No: 2016/12313, 26/12/2019, § 56).
20. Haberde kullanılan dil ve üslup muhatabı açısından rahatsız edici olabilir. Ancak Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında benimsediği gibi demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olan toplumun ilerlemesi ve bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil eden ifade özgürlüğü, sadece kabul gören veya zararsız yahut kayıtsızlık içeren bilgiler ya da fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerlidir (Emin Aydın (2), B. No: 2013/3178, 25/6/2015, § 35; Bekir Coşkun, § 52).
21. Sonuç olarak başvurucu hakkında kullanılan ifadelerin başvurucunun özel hayatına ilişkin olmayıp uluslararası düzeyde gerçekleşen basına açık bir toplantıda yaptığı konuşmalar referans alınarak hazırlandığı nazara alındığında haberin başvurucunun kişilik haklarına saldırı boyutuna ulaştığını söylemek mümkün görünmemektedir. Üstelik hiç şüphesiz ki başvurucu yaptığı açıklamalarla bazı kesimlerin eleştiri oklarının hedefinde olacağını tahmin edebilecek farkındalığa sahiptir. Kaldı ki başvurucunun kendisini hedef aldığını iddia ettiği habere cevap verme ve cevabını kamuoyunda geniş kitlelere ulaştırma imkânına sahip olduğu da gözardı edilmemelidir. Yine kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği öne sürülen ifadelerin şikâyetçinin hayatı üzerinde kayda değer somut bir etki yarattığına dair herhangi bir iddia da bulunmamaktadır (benzer yönde bir için karar bkz. Hüseyin Kocabıyık, § 24). Somut davanın kendine has koşullarında derece mahkemelerinin başvurucunun şeref ve itibarını, eleştiri sınırını aşan olası bir müdahaleden korumakta yetersiz kalıp kalmadıkları yukarıda açıklanan ilkeler ışığında (bkz. § 11) incelendiğinde devletin başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkı bağlamındaki pozitif yükümlülüklerine aykırı davranmadığı değerlendirilmiştir.
22. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin ikinci fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda bir ihlal bulunmadığı açık olan başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
23. Açıklanan gerekçelerle başvuru konusu olayda şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edilmediği açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamıştır.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Selahaddin MENTEŞ'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 21/6/2023 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Anayasa Mahkemesi çoğunluğu başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir. Aşağıda açıkladığım sebeplerle bu karara katılmadım.
2. Olay ve olgular mahkemenin gerekçeli kararında özetlenmiştir.
3. Başvurucu Avrupa Parlamentosundaki katıldığı programdaki konuşmalarından yola çıkılarak yapılan haberde başvurucu için “PKK destekçisi” ifadelerinin kullanıldığını bu ifadelerin şeref ve itibar hakkının zedelediğini belirtmiştir. Şeref ve itibarın korunması amacıyla Ankara Asliye Hukuk Mahkemesine manevi tazminat davası açtığını açmış olduğu tazminat davasının ret ile sonuçlandığını ve kesinleştiğini belirtilerek Anayasa Mahkemesince sözleşme kapsamında şeref ve itibarının korunmasını talep etmiştir.
4. Başvurucu söz konusu haber nedeniyle maddi ve manevi varlığının korunması amacıyla tazminat davası açmıştır. Yayın yapan haber organı hakkında suç duyurusunda bulunmamış adli makamlarca da suç soruşturması ve ceza kovuşturması yapılmamıştır. Anayasa Mahkemesine gelen başvuru, başvurucunun maddi manevi varlığının korunması amacıyla tazminat talebinden ibarettir.
5. Anayasa'nın düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti ve basın hürriyetine ilişkin haklara bir müdahalenin olup olmadığı değerlendirirken Anayasa'nın 13. Maddesinde öngörülen somut başvuruya uygun düşen kanun tarafından öngörülen, Anayasa'nın 26. Maddesinin 2. Fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma demokratik toplum düzenin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama şartlarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
6. İfade ve basın özgürlükleri mutlak olmayıp sınırlandırılabilir nitelikli haklardandır. Anayasa'nın 26. Maddesinin 2. Fıkrasında sınırlama sebeplerine yer verilmiştir. Basın özgürlüğünün sınırlanmasında ise kural olarak 28. Maddenin 4. Fıkrası gereği Anayasa'nın 26. ve 27. Madde hükümleri uygulanacaktır.
7. Anayasa mahkemesine göre kötü niyetli olarak gerçeğin çarpıtılması bazen kabul edilebilir eleştiri sınırlarını aşabilir. Gerçeğe uygun bir beyana kamuoyunun göz önünde yanlış bir imaj uyandırabilecek vurgular, değer yargıları, varsayımlar hatta imalar eşlik edebilmektedir. Dolayısıyla haber verme görevi zorunlu olarak ödev ve sorumluluklar ve uyulması gereken sınırlar içermektedir. Bu durum özellikle basında yer alan söylemlerde isimleri zikredilen kişilerin ciddi şekilde itham edilmeleri hallerinde geçerlidir. (Kadir Sağdıç (GK), B. No. 2013-6617, 8 Nisan 2015,).
8. Anayasa'nın 12. Maddesi "temel ve hak ve hürriyetler kişinin topluma ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını ihtiva eder." düzenlemesiyle kişilerin sahip oldukları temel hak ve hürriyetleri kullanılırken ödev ve sorumluluklarının bulunduğuna gönderme yapmaktadır. İfade ve basın özgürlükleri kullanırken de geçerli olan bazı görev ve sorumluluklar bulunmaktadır. Mahkememizin (Orhan Pala, B. No: 2014/2983, 15/2/2017 Önder BALIKÇI B. No: 2014/6009, 15/2/2017) kararlarında da basın özgürlüklerinin mutlak olarak düzenlenmediği Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak sınırlandırıldığına izin verildiği vurgulanmıştır.
9. AİHM, ifade özgürlüğü ile özel yaşama saygı ve kişilik haklarının korunmasını dengelerken birçok faktörü değerlendirmektedir. Basın da yer alan ifadelerin genel yarar ile tartışmaya katkısı ilgili kişinin ne kadar meşhur olduğu ve haberin konusunun ne olduğu, ilgili kişinin yayından önceki davranışı, bilgi elde edinme yöntem ve doğruluğu, yayının içeriği biçimi ve sonuçları ifadeye uygulanan yaptırımın ağırlığı gibi kriterleri her somut olay bağlamında değerlendirmektedir.
10. AİHM, ifade ve basın özgürlüğü ile kişilerin şeref ve itibar hakkının dengelenmesinde kişilerin yaptığı iş kamu görevlisi olup olmaması politikacı olup olmaması gibi kriterleri de esas alarak somut olayları değerlendirmektedir.
11. Orantılılığa ilişkin yapılan değerlendirilmelerde anayasa mahkemesi ilk derece mahkemeler tarafından hükmolunan manevi tazminat, adli para cezası, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarının mağdurun şeref ve itibarının korunmasını isteme hakkı ile ifade özgürlüğü arasında kurulması gereken dengeyi başvurucu aleyhine bozmadığı gerekçesiyle düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünü ihlal etmediğini karar vermiştir. (Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014 ve Emin Aydın, B. No: 2013/2602, 23/1/2014 ).
12. Başvurucu aleyhine yapılan yayında kullanılan ifade nedeniyle tazminat davası açmıştır. Tazminat davası ret edilmiştir. Başvurucunun tazminat istemi hakkına ilişkin kamu yararı ve başkalarının şöhret ve haklarının korunmasının bir parçası olduğu meşru bir amacının olduğu açıktır. Türk Medeni Kanunun 24. Maddesi ve Türk Borçlar Kanunu 58. Maddesi uyarınca tazminata hükmedilmesi gerekmektedir.
13. Kişilerin şeref ve itibarının korunması basın ve ifade özgürlüğü hürriyetinin korunması konusunda değerlendirme yapılırken mahkemelerce bir dengelenme yapılma zorunluluğu vardır. Ölçütler belirlenirken ana ölçütlerden birisi de "kamu yararıdır." yayın salt toplumun yararı gözetilerek yapılmış olmalıdır. Toplumun çıkarı dışında hiçbir kişisel çıkar gerçeklerin yanlış olarak sunulmasına neden olmamalıdır. Haber olduğu biçimiyle verilmeli kişisel katkı yer almamalıdır. Gerek yazılı gerekse görsel basının bu işlevini yerine getirirken özellikle yayının gerçek olmasının yayında kamu yararı bulunmasını toplumsal ilgilinin varlığını konunun güncelliğini gözetmeli ve haber verilirken öz ve biçim arasındaki denge korunmalıdır bu ilke ve kurallar gözetilmeden yapılan yayın hukuka aykırılık oluşturur. Böylece kişilik hakları saldırıya uğramış olur. Anılan ilke ve kurallara uyulması durumunda ise yayının anayasa basın yasası ve basının genel işlevi karşısında kişilik değerlerine saldırı teşkil etmediği kabul edilmelidir.
14. Somut olay bu bağlamda değerlendirilmelidir. Başvurucu Avrupa Parlamentosunda konuşmanın çarpıtıldığını kullanmadığı söz ve ifadelerin haberleştirildiğini ve başvurucu yerine haber başlığında terör örgütü destekçisi olarak lanse edildiğinden şeref ve itibarının zedelendiğini ileri sürmüştür. Başvurucu insan hakları derneği başkanlığını yaptığını çözüm süreci döneminde akil insanlar heyeti içerisinde yer aldığını terörün sonlandırılması için aktif çaba gösterdiğini bunların bilinmesine rağmen kamuya açık ve suç hakkında herhangi bir ceza soruşturması da yapılmayan konuşması nedeniyle terör örgütü destekçisi olarak kamuoyuna manşetten haber yapıldığını ifade etmiştir.
15. Başvurucu hakkında medya organı tarafından yaptığı konuşmayla ilgisi olmayan terör örgütü destekçisi olarak haber yapılmıştır. Başvurucu kişilik haklarının zedelendiği gerekçesiyle tazminat talebinde bulunmuştur. Yargısal makamlar başvurucunun sadece tazminat talebinde bulunduğunu göz önüne alınmalıdır. Kullanılan ifadeler ağır eleştiri sınırını aşmaktadır. Kullanıldığı şekliyle başvurucunun manevi kişiliğini etkilediği açıktır.
16. Anayasa mahkemesince başvurucuya yönelik yapılan haberde kullanılan ibarenin kamusal bir tartışmaya katkı sağlayan bir yönünün olmaması eleştiri sınırlarını aşarak hakaret niteliğinde kişilerin şeref ve itibarını zedeler nitelikte olması dikkate alındığında başvurucunun talebi kabul edilerek yargısal makamlarca zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayacak şekilde tazminata hükmetmesi gerekirken ifadeleri ağır eleştiri kapsamında değerlendirilmesi kişinin maddi ve manevi varlığını korumasız bir sonuca ulaştırmıştır. Anayasa Mahkemesinin kişinin maddi manevi varlığının somut olay bağlamında ihlal edildiğine karar vermesi gerekmektedir.
Üye