Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
Raportör
|
:
|
Ekin ÇANKAL
|
Başvurucu
|
:
|
Öztürk TÜRKDOĞAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Nilay NAYMAN
|
I. BAŞVURUNUN
ÖZETİ
1. Başvuru, ulusal bir gazetede yayımlanan bir haberde
hakkında kullanılan ifadeler nedeniyle açtığı manevi tazminat davasının
reddedilmesinin başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkını ihlal ettiği
iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu 1970 doğumlu olup avukattır. 2002 yılından
bu yana İnsan Hakları Derneği (İHD) Merkez Yönetim Kurulu üyesi olan başvurucu,
2008 yılından beri ismi geçen Derneğin genel başkanlığını yapmaktadır.
3. İHD 1986 yılında kurulmuş olup kuruluş amacı “insan
hak ve özgürlükleri konusunda çalışmalar yapmak” şeklinde açıklanmıştır.
Derneğin kurucuları arasında tutuklu ve hükümlü yakınlarının yanı sıra yazar,
gazeteci, doktor, avukat, mimar, mühendis ve akademisyen gibi çeşitli meslek
dallarından kişiler yer almaktadır. İHD kuruluşundan bu yana ülkesel ve küresel
anlamda insan hakları ile ilgili uygulamaları gözlemleyerek tespitlerini
raporlar hâlinde kamuyla paylaşmaktadır. Yine toplumda insan hakları bilinci
oluşturmak amacıyla çeşitli faaliyetler, genel af, ölüm cezası, savaş
karşıtlığı, barış, düşünce özgürlüğü, gözaltında kaybetmeler, faili meçhul
ölümler, işkence ve kötü muamele, ceza infaz kurumları, çalışma yaşamı gibi
alanlarda ülke çapında kampanyalar düzenlemektedir.
4. Başvurucu hakkında ulusal bir gazetenin ilk sayfasında
yayımlanan 7/12/2018 tarihli haberde "Avrupa Parlamentosunda Terör
Şovu" başlığı altında “Avrupa Parlementosu adeta teröristlerin
toplanma mekanı oldu. Baştan sona Türkiye düşmanlığı yapılan bir konferansa
teröristbaşı Öcalan’ın avukatları [M.Ş.], [İ.B.] ve PKK
destekçileri Öztürk Türkdoğan ile [G.Y.] de çağırıldı. Terör örgütünün
ele başlarından [Z.A.n]ın katılımı ise son anda engellendi.”
ifadeleri kullanılmıştır. Gazetenin iç sayfasında ve ilgili internet sitesinde
haber "Avrupa Parlamentosunda PKK Şovu" başlığı ile şu şekilde
yayımlanmıştır:
“Avrupa Birliği'nin (AB) kalbi Brüksel,
yine skandal bir toplantıya ev sahipliği yaptı. Avrupa Parlamentosunda (AP)
düzenlenen sözde ‘Kürt Konferansı’ terör örgütü PKK’nın
şovuna dönüştü. Toplantıya eski milletvekili [A.B.], İHD Eş Genel Başkanı
Öztürk Türkdoğan … katıldı.
[...] Skandal toplantıda konuşan İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan,
terörist başı [Ö.yü] savunarak Türkiye’nin 'kendi kanunlarını
uygulamadığını' iddia etti. Öcalan’ın tecrit altında olduğunu iddia eden
Türkdoğan, 'Eğer İmralı’daki sorun çözülemezse, diğer cezaevlerindeki
sorunların çözüleceğine inanmıyorum' dedi…”
5. Başvurucu mezkûr haberde kullanılan ifadeler sebebiyle
kişilik haklarının zarar gördüğünü iddia ederek haberin yazarı ve gazete
aleyhine manevi tazminat davası açmıştır. Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi,
haberin içerik itibarıyla ifade özgürlüğü ve onun özel görünümü olan basın
özgürlüğü kapsamında kaldığını değerlendirmiş; başvurucunun kişilik haklarına
herhangi bir saldırının gerçekleşmediği sonucuna vararak 28/1/2020 tarihinde
davanın reddine karar vermiştir.
6. İlk derece mahkemesi kararının istinaf edilmesi
üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi; PKK terör örgütü hakkındaki haberlerin
kamuyu her zaman yakından ilgilendirdiğini, başvurucunun da İHD başkanı olarak
kamusal bir figür olduğunu değerlendirmiştir. Bu bağlamda söz konusu
toplantının ve bu toplantıda yapılan konuşmaların haber niteliği taşıdığını,
başvurucunun da konumu itibarıyla hakkındaki sert eleştirilere katlanmak
zorunda olduğunu kabul etmiştir. Sonuç olarak ihtilaflı haberin ifade özgürlüğü
sınırları içinde kaldığı kanaatine varmış ve 8/6/2021 tarihinde istinaf
talebinin reddine kesin olarak karar vermiştir.
7. Başvurucu 9/8/2021 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
8. Başvurucu; söz konusu haber nedeniyle öncelikle gazete
yetkilileri ile haberin yazarı aleyhine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç
duyurusunda bulunduğunu, ardından habere erişimin engellenmesi amacıyla sulh
ceza hâkimliğine başvuru yaptığını beyan etmiştir. Başvurucuya göre ihtilafın
odağındaki haber kamuyu bilgilendirme amacı taşımayıp şahsını karalama, hedef
gösterme ve gerçekleri çarpıtma amaçlıdır. Suç duyurusu hakkında takipsizlik kararı
verilip erişimin engellenmesi yönündeki talebin reddedildiğini belirten
başvurucu, mezkûr haberde hakkında kullanılan ifadeler sebebiyle açtığı manevi
tazminat davasının reddedilmesinin şeref ve itibarının korunması hakkını ihlal
ettiğini iddia etmiştir.
9. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) Bakanlık görüşünde, ifade
özgürlüğü ile şeref ve itibarın korunması hakkı arasında adil bir denge kurulup
kurulmadığının değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu,
Bakanlık görüşüne karşı beyanında bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü
iddiaları yinelemiştir.
10. Başvurucunun iddialarının bir bütün olarak şeref ve
itibarın korunması hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
Bireyin şeref ve itibarı, Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen manevi
varlık kapsamında değerlendirilmektedir. Devlet, bireyin manevi varlığının
bir parçası olan şeref ve itibara keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü
kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür. Üçüncü kişilerin şeref ve itibara
müdahalesi, somut olaydaki gibi görsel ve işitsel yayınlar yoluyla da olabilir.
Anayasa Mahkemesi pek çok kararında kişinin görsel ve işitsel yayın yoluyla bir
kamuoyu tartışması çerçevesinde eleştirilmesi durumunda dahi o kişinin şeref ve
itibarının manevi bütünlüğünün bir parçası olarak değerlendirilmesi gerektiğini
vurgulamıştır (Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33; Nilgün
Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 41; Bekir Coşkun [GK], B.
No: 2014/12151, 4/6/2015, § 45).
11. Somut olayda başvurucunun şeref ve itibarının
korunması hakkı ile davalıların ifade özgürlüğü ile bunun özel görünümü olan
basın özgürlüğünün çatıştığı görülmektedir. Bu tarz uyuşmazlıklarda
mahkemelerce yapılması gereken, çatışan iki değer arasında adil bir denge
kurmaktır (bu konuda genel ilkeler için bkz. İlhan Cihaner (2), B. No:
2013/5574, 30/6/2014, §§ 65-73). Bu dengeleme yapılırken dikkate alınması
gereken ölçütler genel olarak şunlardır:
i. İfadelerin kim tarafından dile getirildiği (Nihat
Zeybekci, B. No: 2015/5633, 8/5/2019, § 29; Kemal Kılıçdaroğlu, B.
No: 2014/1577, 25/10/2017, § 59)
ii. Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük derecesi ile
ilgili kişinin önceki davranışları, katlanması gereken, kabul edilebilir
eleştiri sınırlarının sade bir vatandaş ile karşılaştırıldığında daha geniş
olup olmadığı (hedef alınan kişinin kamusal yetki kullanan bir görevli olması
nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. Ali Suat
Ertosun (7), B. No: 2014/1416, 15/10/2015, § 36; Zübeyde Füsun Üstel ve
diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, §§ 128, 129; Nilgün
Halloran, § 45; İlhan Cihaner (2), § 82; Kadir Sağdıç [GK],
B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 60-66; hedef alınan kişinin siyasetçi olması
nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. Bekir
Coşkun, §§ 66, 67; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503,
27/10/2015, § 56; Kemal Kılıçdaroğlu, §§ 59- 61)
iii. İfadelerin genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı
sağlayıp sağlamadığı, kamu ile diğer kişilerin düşünce açıklamaları karşısında
sahip oldukları hakların ağırlığı (Bekir Coşkun, § 69; Çetin Doğan
(2) [GK], B. No: 2014/3494, 27/2/2019, § 62; Ergün Poyraz (2), § 56;
Kadir Sağdıç, §§ 60-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73; Nihat
Zeybekci, § 32)
iv. Kamuyu bilgilendirme değeri, toplumsal ilginin varlığı
ve konunun güncel olup olmadığı (Seray Şahiner Özkan, B. No: 2016/6439,
9/6/2021, § 44; İbrahim Okur (2), B. No: 2018/12363, 26/5/2021, § 28)
v. Şikâyetçinin kendisine yöneltilen ifadelere cevap
verme olanağının bulunup bulunmadığı (Temel Coşkun, B. No: 2017/1632,
29/1/2020, § 33; Şaban Sevinç (2), B. No: 2016/36777, 26/5/2021, § 42; Nihat
Zeybekci, § 39)
vi. İfadelerin hedef alınan kişinin hayatı üzerindeki
etkisi (Ali Suat Ertosun (2), B. No: 2013/1592, 20/5/2015, § 33; Hüseyin
Kocabıyık, B. No: 2020/15593, 22/11/2022, § 24)
vii. Cezalandırmaya konu edilen ifadelerin kullanıldığı
bağlamından koparılıp koparılmadığı (Nilgün Halloran, § 52; Bekir
Coşkun, §§ 62, 63; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 45;
Nihat Zeybekci, § 36)
viii. Başvurucunun yaptırıma maruz kalma endişesinin
kendisi üzerinde caydırıcı etki yaratıp yaratmayacağı (benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Ergün Poyraz (2), § 79; Kemal Kılıçdaroğlu
ve Cumhuriyet Halk Partisi, B. No: 2014/12482, 8/5/2019, § 46)
ix. Dava konusu söylemlerin maddi vakıaların açıklanması
veya değer yargısı olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği (Deniz
Karadeniz ve diğerleri [GK], B. No: 2014/18001, 6/2/2020, §§ 48,49; Durmuş
Fikri Sağlar (2) [GK], B. No: 2017/29735, 17/3/2021, § 50)
12. Başvuru konusu haber, Avrupa Birliği'nin önemli
kurumlarının başında gelen Avrupa Parlamentosunda yaklaşık yirmi yıldır her
sene düzenli olarak organize edilen Kürt Konferansı ve bu konferansta
başvurucunun yaptığı açıklamalara ilişkindir. Başvurucu, İHD genel başkanı
sıfatıyla katıldığı, Brüksel'de gerçekleşen toplantıda A.Ö.nün tecrit altında
tutulduğunu, ceza infaz kurumlarındaki uygulamalarda devletin kendi kanunlarına
aykırı hareket ettiğini beyan etmiş; bir anlamda temsil ettiği Derneğin
ilgilendiği başlıca meselelerle ilgili olarak uygulamaya dönük eleştirilerini
paylaşmıştır. Başvurucuya göre İmralı'da hukuka aykırı uygulamalar sona
ermedikçe ülkedeki diğer ceza infaz kurumlarındaki sorunların çözüme kavuşması
uzak bir ihtimaldir.
13. Türkçe adı Kürdistan İşçi Partisi olan PKK'nın
silahlı bir terör örgütü olduğu, ulusal ve pek çok uluslararası makam
tarafından kabul edilmiş bir olgudur. Yine A.Ö.nün de PKK'nın kurucu lideri
olduğu herkesçe bilinmektedir. Anılan örgütün gerçekleştirdiği şiddet içerikli
eylemler ve savunduğu bölücü amaçlar dolayısıyla anayasal düzene, millî
güvenliğe, kamu düzenine, kişilerin can ve mal güvenliğine yönelik ağır tehdit
oluşturduğu dikkate alındığında PKK terör örgütü onlarca yıldır Türkiye'nin en
hayati sorunlarından birini teşkil etmektedir (Gülser Yıldırım (2) [GK],
B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 7-18; Leyla Güven [GK], B. No:
2018/26689, 7/4/2022, § 9).
14. Bu bağlamda Avrupa Birliği'nin merkezinde düzenlenen
uluslararası katılıma açık bir Kürt Konferansı'nın kamusal ilgi barındıran bir
konu olduğu ve ülkenin demokratikleşmesi bağlamında yapılan, kamu yararı son
derece yüksek olan bir tartışmaya katkı sunduğu kabul edilmelidir. Şu hâlde
başvuru konusu haberin basın özgürlüğü korumasından geniş ölçüde yararlanması gerektiği
şüphesizdir. Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında altını çizdiği üzere basın
özgürlüğü, kamuoyuna çeşitli fikir ve tutumların iletilmesi ile bunlara ilişkin
bir kanaat oluşması için en iyi araçlardan biridir (İlhan Cihaner (2),
§ 63; Seray Şahiner Özkan, § 31; Cem Atmaca, B. No: 2018/6030,
8/9/2021, § 30).
15. Öte yandan başvurucu, hakkında yapılan haberin
kendisini toplum nezdinde hedef gösterdiği ve gerçeğe aykırı olduğu
gerekçesiyle şeref ve itibarının korunması hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür. Başvurucunun bahsi geçen toplantıya katıldığı ve alıntı yapılarak
haberde yer verilen ifadeleri konferansta sarf ettiği uyuşmazlık konusu
değildir. Buna ilaveten davalı gazete, her yıl düzenlenen toplantının asıl
amacının PKK terör örgütü propagandası ve Türkiye düşmanlığı olduğunu ileri
sürerek toplantıya katılan ve terör örgütünün kurucu liderinin ceza infaz
kurumu koşulları hakkında birtakım eleştirilerini paylaşan başvurucunun terör
örgütü destekçisi olduğunu iddia etmiştir.
16. Somut olayın kendine has şartlarında davalı gazetenin
başvurucuya eleştiri sınırını aşan bir saldırıda bulunup bulunmadığı
incelenmelidir. Bu bağlamda eldeki başvuruda taraflar arasındaki en temel
ihtilaf, başvuru konusu haberin maddi vakıaların açıklanması veya değer yargısı
olarak nitelendirilmesi ile ilgilidir. Maddi olgular ispatlanabilse de değer
yargılarının doğruluğunu ispatlamanın mümkün olmadığı dikkate alınmalıdır (İlhan
Cihaner (2), § 64; Hasip Kaplan (2), B. No: 2014/2420, 8/11/2017, §
36). Bununla beraber yeterli bir olgusal temeli olması beklenmekle birlikte
yargılamaya konu bir yazının bütün olarak ele alındığında kamu yararını
ilgilendirmesi, değer yargısı kavramının geniş yorumlanması gerekliliğini
ortaya çıkarabilir. Bir suç isnadının sağlam bir nedene dayandığının ortaya
konmasında aranan kesinlik derecesinin kamu yararı ile ilgili bir konuda
gazetecilerin değer yargısı içeren ifadeleri bakımından da aranmasını beklemek
basın özgürlüğünün amacı ile bağdaşmaz (Yıldız Oto Ağca (3), B. No:
2014/1032, 29/6/2016, § 22). Bu açıklananlar ışığında davalı gazetenin
başvurucu hakkında haberde kullandığı ifadelerin değer yargısı niteliğinde
olduğunu yorumlamak mümkündür.
17. Anayasa Mahkemesi, bir haberde hedef alınan kişinin
ünlülük derecesi ve haber veya makalenin konusuyla ilgili olarak siyasetçilerin
ve kamu görevlilerinin özellikle görevleriyle ilgili ya da toplumun genelini
ilgilendiren konularda şeref ve itibarın korunmasını isteme hakkı yönünden
diğer bireylere nazaran daha dar bir korumadan yararlanacaklarını kabul
etmektedir (Hasip Kaplan (2), § 35). Başvurucu, insan hakları savunucusu
kimliğiyle sivil toplum kuruluşları çevresinde tanınan bir şahsiyettir. Nitekim
Uluslararası Ceza Mahkemesi Türkiye Koalisyonu sözcülüğü; İnsan Hakları Ortak
Platformu Yönetim Kurulu üyeliği gibi görevler yürütmüş, 2013 yılında
oluşturulan Akil İnsanlar Heyetinde de yer almıştır. Diğer bir söylemle
başvurucunun belli ölçüde tanınırlığı olan kamusal bir figür olduğunun altı
çizilmelidir.
18. İhtilaflı haberde geçen ifadeler bağlamı içinde
değerlendirildiğinde başvurucunun ve konferansa katılanların görüşlerinin kabul
edilemez olduğunun belirtildiği görülmüştür. Öte yandan haberde kullanılan
dilin nefret söylemi niteliğinde, başvurucunun hedef gösterilerek başvurucuya karşı
şiddet kullanma niyetinde olan kişileri harekete geçirecek düzeyde olduğu
sonucuna ulaşmak mümkün değildir. Şöyle ki nefret söyleminde belirli bir gruba
ait olduğu için hedef seçilmek suretiyle esasında kendisini o grupta tanımlayan
tüm bireyler yönünden barış ve huzur içinde yaşama hakkına müdahale
edilmektedir (Fetullah Gülen [GK], B. No: 2014/12225, 14/7/2015, § 41).
Oysa haberde, mezkûr konferansın içeriğinin terörist örgütün propagandası
olduğu eleştirisi yapılmıştır. Türkiye'de yaşayan Kürt bireylerin etnik
kimlikleri dolayısıyla hedef gösterilmeleri söz konusu değildir. Yine haberin
süjesi olan başvurucunun toplumun çeşitli kesimlerince hedef hâline
getirilmesine sebebiyet verecek ifadelerin de yer almadığı dikkate alındığında
davalının sorumlu gazetecilik anlayışına ters düşecek bir haber yayımladığı
söylenemez.
19. Üstelik Anayasa Mahkemesi pek çok kararında basın
özgürlüğünün demokratik toplumlardaki değeri ile basın özgürlüğünün kapsamının
demokrasi ile yakın ilişkisinin doğal sonucu olarak bir dereceye kadar abartıya
hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğinin altını
çizmiştir (Ali Suat Ertosun, B. No: 2013/1047, 15/4/2015, § 66; Zübeyde
Füsun Üstel ve diğerleri, § 102; Cem Atmaca, § 41). Medyanın
abartılı, kışkırtmaya başvuran, muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden
haberler ve iddiaların muhataplarına cevap ve düzeltme hakkı tanıması veya
karşıt görüşlere yer vermesi demokratik toplumun gelişmesini ve kamuoyunda
özgürce kanaat oluşmasını sağlayacağı gibi medyanın kamusal sorumluluğunun ve
medya etiğinin de gereğidir (Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Matbaacılık
Reklamcılık Ltd. Şti. (2) [GK], B. No: 2016/12313, 26/12/2019, § 56).
20. Haberde kullanılan dil ve üslup muhatabı açısından
rahatsız edici olabilir. Ancak Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında
benimsediği gibi demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olan toplumun
ilerlemesi ve bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil eden
ifade özgürlüğü, sadece kabul gören veya zararsız yahut kayıtsızlık içeren
bilgiler ya da fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız
edici olanlar için de geçerlidir (Emin Aydın (2), B. No: 2013/3178,
25/6/2015, § 35; Bekir Coşkun, § 52).
21. Sonuç olarak başvurucu hakkında kullanılan ifadelerin
başvurucunun özel hayatına ilişkin olmayıp uluslararası düzeyde gerçekleşen
basına açık bir toplantıda yaptığı konuşmalar referans alınarak hazırlandığı
nazara alındığında haberin başvurucunun kişilik haklarına saldırı boyutuna
ulaştığını söylemek mümkün görünmemektedir. Üstelik hiç şüphesiz ki başvurucu
yaptığı açıklamalarla bazı kesimlerin eleştiri oklarının hedefinde olacağını
tahmin edebilecek farkındalığa sahiptir. Kaldı ki başvurucunun kendisini hedef
aldığını iddia ettiği habere cevap verme ve cevabını kamuoyunda geniş kitlelere
ulaştırma imkânına sahip olduğu da gözardı edilmemelidir. Yine kişilik
haklarına saldırı teşkil ettiği öne sürülen ifadelerin şikâyetçinin hayatı
üzerinde kayda değer somut bir etki yarattığına dair herhangi bir iddia da
bulunmamaktadır (benzer yönde bir için karar bkz. Hüseyin Kocabıyık, §
24). Somut davanın kendine has koşullarında derece mahkemelerinin başvurucunun
şeref ve itibarını, eleştiri sınırını aşan olası bir müdahaleden korumakta
yetersiz kalıp kalmadıkları yukarıda açıklanan ilkeler ışığında (bkz. § 11)
incelendiğinde devletin başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkı
bağlamındaki pozitif yükümlülüklerine aykırı davranmadığı değerlendirilmiştir.
22. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin ikinci
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda bir ihlal
bulunmadığı açık olan başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet
Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
23. Açıklanan gerekçelerle başvuru konusu olayda şeref ve
itibarın korunması hakkının ihlal edilmediği açık olduğundan başvurunun
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamıştır.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA Selahaddin MENTEŞ'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 21/6/2023 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Anayasa Mahkemesi çoğunluğu başvurucunun şeref ve
itibarının korunması hakkının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar vermiştir. Aşağıda açıkladığım sebeplerle bu karara
katılmadım.
2. Olay ve olgular mahkemenin gerekçeli kararında
özetlenmiştir.
3. Başvurucu Avrupa Parlamentosundaki katıldığı
programdaki konuşmalarından yola çıkılarak yapılan haberde başvurucu için “PKK
destekçisi” ifadelerinin kullanıldığını bu ifadelerin şeref ve itibar hakkının
zedelediğini belirtmiştir. Şeref ve itibarın korunması amacıyla Ankara Asliye
Hukuk Mahkemesine manevi tazminat davası açtığını açmış olduğu tazminat
davasının ret ile sonuçlandığını ve kesinleştiğini belirtilerek Anayasa
Mahkemesince sözleşme kapsamında şeref ve itibarının korunmasını talep
etmiştir.
4. Başvurucu söz konusu haber nedeniyle maddi ve manevi
varlığının korunması amacıyla tazminat davası açmıştır. Yayın yapan haber
organı hakkında suç duyurusunda bulunmamış adli makamlarca da suç soruşturması
ve ceza kovuşturması yapılmamıştır. Anayasa Mahkemesine gelen başvuru,
başvurucunun maddi manevi varlığının korunması amacıyla tazminat talebinden
ibarettir.
5. Anayasa'nın düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti ve
basın hürriyetine ilişkin haklara bir müdahalenin olup olmadığı değerlendirirken
Anayasa'nın 13. Maddesinde öngörülen somut başvuruya uygun düşen kanun
tarafından öngörülen, Anayasa'nın 26. Maddesinin 2. Fıkrasında belirtilen haklı
sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma demokratik toplum düzenin
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama şartlarına uygun olup
olmadığının belirlenmesi gerekir.
6. İfade ve basın özgürlükleri mutlak olmayıp
sınırlandırılabilir nitelikli haklardandır. Anayasa'nın 26. Maddesinin 2.
Fıkrasında sınırlama sebeplerine yer verilmiştir. Basın özgürlüğünün
sınırlanmasında ise kural olarak 28. Maddenin 4. Fıkrası gereği Anayasa'nın 26.
ve 27. Madde hükümleri uygulanacaktır.
7. Anayasa mahkemesine göre kötü niyetli olarak gerçeğin
çarpıtılması bazen kabul edilebilir eleştiri sınırlarını aşabilir. Gerçeğe
uygun bir beyana kamuoyunun göz önünde yanlış bir imaj uyandırabilecek
vurgular, değer yargıları, varsayımlar hatta imalar eşlik edebilmektedir.
Dolayısıyla haber verme görevi zorunlu olarak ödev ve sorumluluklar ve uyulması
gereken sınırlar içermektedir. Bu durum özellikle basında yer alan söylemlerde
isimleri zikredilen kişilerin ciddi şekilde itham edilmeleri hallerinde
geçerlidir. (Kadir Sağdıç (GK), B. No. 2013-6617, 8 Nisan 2015,).
8. Anayasa'nın 12. Maddesi "temel ve hak ve hürriyetler
kişinin topluma ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını
ihtiva eder." düzenlemesiyle kişilerin sahip oldukları temel hak ve
hürriyetleri kullanılırken ödev ve sorumluluklarının bulunduğuna gönderme
yapmaktadır. İfade ve basın özgürlükleri kullanırken de geçerli olan bazı görev
ve sorumluluklar bulunmaktadır. Mahkememizin (Orhan Pala, B. No: 2014/2983,
15/2/2017 Önder BALIKÇI B. No: 2014/6009, 15/2/2017) kararlarında da basın
özgürlüklerinin mutlak olarak düzenlenmediği Anayasa'nın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak sınırlandırıldığına izin verildiği
vurgulanmıştır.
9. AİHM, ifade özgürlüğü ile özel yaşama saygı ve kişilik
haklarının korunmasını dengelerken birçok faktörü değerlendirmektedir. Basın da
yer alan ifadelerin genel yarar ile tartışmaya katkısı ilgili kişinin ne kadar
meşhur olduğu ve haberin konusunun ne olduğu, ilgili kişinin yayından önceki
davranışı, bilgi elde edinme yöntem ve doğruluğu, yayının içeriği biçimi ve
sonuçları ifadeye uygulanan yaptırımın ağırlığı gibi kriterleri her somut olay
bağlamında değerlendirmektedir.
10. AİHM, ifade ve basın özgürlüğü ile kişilerin şeref ve
itibar hakkının dengelenmesinde kişilerin yaptığı iş kamu görevlisi olup
olmaması politikacı olup olmaması gibi kriterleri de esas alarak somut olayları
değerlendirmektedir.
11. Orantılılığa ilişkin yapılan değerlendirilmelerde
anayasa mahkemesi ilk derece mahkemeler tarafından hükmolunan manevi tazminat,
adli para cezası, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarının mağdurun
şeref ve itibarının korunmasını isteme hakkı ile ifade özgürlüğü arasında
kurulması gereken dengeyi başvurucu aleyhine bozmadığı gerekçesiyle düşünceyi
açıklama ve yayma özgürlüğünü ihlal etmediğini karar vermiştir. (Nilgün
Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014 ve Emin Aydın, B. No: 2013/2602,
23/1/2014 ).
12. Başvurucu aleyhine yapılan yayında kullanılan ifade
nedeniyle tazminat davası açmıştır. Tazminat davası ret edilmiştir. Başvurucunun
tazminat istemi hakkına ilişkin kamu yararı ve başkalarının şöhret ve
haklarının korunmasının bir parçası olduğu meşru bir amacının olduğu açıktır.
Türk Medeni Kanunun 24. Maddesi ve Türk Borçlar Kanunu 58. Maddesi uyarınca
tazminata hükmedilmesi gerekmektedir.
13. Kişilerin şeref ve itibarının korunması basın ve
ifade özgürlüğü hürriyetinin korunması konusunda değerlendirme yapılırken
mahkemelerce bir dengelenme yapılma zorunluluğu vardır. Ölçütler belirlenirken
ana ölçütlerden birisi de "kamu yararıdır." yayın salt toplumun
yararı gözetilerek yapılmış olmalıdır. Toplumun çıkarı dışında hiçbir kişisel
çıkar gerçeklerin yanlış olarak sunulmasına neden olmamalıdır. Haber olduğu
biçimiyle verilmeli kişisel katkı yer almamalıdır. Gerek yazılı gerekse görsel
basının bu işlevini yerine getirirken özellikle yayının gerçek olmasının
yayında kamu yararı bulunmasını toplumsal ilgilinin varlığını konunun
güncelliğini gözetmeli ve haber verilirken öz ve biçim arasındaki denge
korunmalıdır bu ilke ve kurallar gözetilmeden yapılan yayın hukuka aykırılık
oluşturur. Böylece kişilik hakları saldırıya uğramış olur. Anılan ilke ve
kurallara uyulması durumunda ise yayının anayasa basın yasası ve basının genel
işlevi karşısında kişilik değerlerine saldırı teşkil etmediği kabul
edilmelidir.
14. Somut olay bu bağlamda değerlendirilmelidir.
Başvurucu Avrupa Parlamentosunda konuşmanın çarpıtıldığını kullanmadığı söz ve
ifadelerin haberleştirildiğini ve başvurucu yerine haber başlığında terör
örgütü destekçisi olarak lanse edildiğinden şeref ve itibarının zedelendiğini
ileri sürmüştür. Başvurucu insan hakları derneği başkanlığını yaptığını çözüm
süreci döneminde akil insanlar heyeti içerisinde yer aldığını terörün
sonlandırılması için aktif çaba gösterdiğini bunların bilinmesine rağmen kamuya
açık ve suç hakkında herhangi bir ceza soruşturması da yapılmayan konuşması
nedeniyle terör örgütü destekçisi olarak kamuoyuna manşetten haber yapıldığını
ifade etmiştir.
15. Başvurucu hakkında medya organı tarafından yaptığı
konuşmayla ilgisi olmayan terör örgütü destekçisi olarak haber yapılmıştır.
Başvurucu kişilik haklarının zedelendiği gerekçesiyle tazminat talebinde
bulunmuştur. Yargısal makamlar başvurucunun sadece tazminat talebinde
bulunduğunu göz önüne alınmalıdır. Kullanılan ifadeler ağır eleştiri sınırını
aşmaktadır. Kullanıldığı şekliyle başvurucunun manevi kişiliğini etkilediği
açıktır.
16. Anayasa mahkemesince başvurucuya yönelik yapılan
haberde kullanılan ibarenin kamusal bir tartışmaya katkı sağlayan bir yönünün
olmaması eleştiri sınırlarını aşarak hakaret niteliğinde kişilerin şeref ve
itibarını zedeler nitelikte olması dikkate alındığında başvurucunun talebi
kabul edilerek yargısal makamlarca zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayacak
şekilde tazminata hükmetmesi gerekirken ifadeleri ağır eleştiri kapsamında
değerlendirilmesi kişinin maddi ve manevi varlığını korumasız bir sonuca
ulaştırmıştır. Anayasa Mahkemesinin kişinin maddi manevi varlığının somut olay
bağlamında ihlal edildiğine karar vermesi gerekmektedir.