TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
HİDAYET METE BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2021/38674)
Karar Tarihi: 27/2/2025
Başkan
:
Basri BAĞCI
Üyeler
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Kenan YAŞAR
Metin KIRATLI
Raportör
Hüseyin Özgür SEVİMLİ
Başvurucu
Hidayet METE
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza davasında hukuka aykırı olarak elde edilen delillere dayalı olarak mahkûmiyet kararı verilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının; terör örgütü üyeliği suçuyla ilgili olarak yapılan yargısal yorumların öngörülebilir olmaması ve suç oluşturmayan eylemlerin mahkûmiyete esas alınması nedeniyle de suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Başvuruda ayrıca birçok Anayasal hakkın ihlal edildiği iddiaları da bulunmaktadır.
II. BAŞVURUNUN ÖZETİ
2. Başvuru 27/7/2021 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu 1979 doğumlu olup bireysel başvuruya konu olayların geçtiği tarihte Bingöl'ün Genç ilçesinde polis memuru olarak görev yapmaktayken Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasıyla (FETÖ/PDY) irtibatlı olduğu gerekçesiyle kamu görevinden çıkarılmıştır. Diğer yandan Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) da başvurucu hakkında anılan örgüte üye olduğu iddiasıyla soruşturma başlatmıştır.
6. Başsavcılığın talimatı üzerine kolluk tarafından yapılan araştırma sonucunda düzenlenen 1/11/2016 tarihli tutanakta; başvurucunun örgüt elebaşısının talimatı sonrasında Bank Asyada 31/12/2013 ila 24/12/2014 tarihleri arasında "para artışı olan kişiler" listesinde yer aldığı ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca örgütün üst yöneticileri olduğu iddiasıyla haklarında ayrı soruşturma yürütülen kişilerin kullandığı belirtilen GSM hatlarıyla irtibat kurduğu belirlenen kişilere ait kayıtlara göre, başvurucunun bu soruşturmaya dâhil olan H.S. adlı kişiyle 8/12/2006 ve 26/4/2007 tarihleri arasında görüşme yaptığının tespit edildiği belirtilmiştir.
7. Başvurucu soruşturma evresinde şüpheli sıfatıyla alınan ifadelerinde;
i. 2007 yılında Polis Okulunu kazanıp altı ay kadar eğitim gördükten sonra İstanbul'daki bir karakola atandığını, burada üç yıl görev yaptıktan sonra aynı ilde istihbarat şube müdürlüğüne atandığını, 2014 yılında da Bingöl'e tayin olup kamu görevinden çıkarılana kadar Genç ilçesinde çalıştığını,
ii. Kâr amacıyla ve faizsiz olması nedeniyle 2005 yılında Bank Asyada hesap açtığını, bu bankanın örgütle irtibatlı olduğunu bilmediğini, kamuoyunda 17/25 Aralık süreci olarak bilinen dönemden sonra bankanın örgütle ilgisi olabileceğini düşündüğünü, bu süreçten sonra da bankadaki tüm parasını çektiğini, öncesinde de bankaya kredi kartı aidat ücreti ödemek için para yatırdığını, örgütle herhangi bir bağlantısı olmadığını, örgüt toplantılarına da katılmadığını savunmuştur.
8. Başsavcılık 26/12/2016 tarihinde başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması talebiyle iddianame düzenlemiştir. Anılan iddianamede Başsavcılık; başvurucunun örgütle irtibatı nedeniyle kamu görevinden çıkarılmasına, 1/11/2016 tarihli tutanak doğrultusunda Bank Asyada 15/1/2014 tarihinden sonra hesap hareketlerinin olmasına ve örgütün üst düzey yöneticilerinden olduğu iddiasıyla hakkında ayrı soruşturma yürütülen H.S. ile görüşme yaptığına dair HTS kayıtlarına dayalı olarak atılı suçu işlediği sonucuna ulaşmıştır.
9. Bingöl 2. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) yapılan yargılama sırasında Uşak Cumhuriyet Başsavcılığı, polis olarak görev yapmakta iken FETÖ/PDY'ye üye olduğu iddiasıyla hakkında soruşturma yürütülen Ö.Ö.nün şüpheli sıfatıyla kollukta alınan ifadesini başvurucuyla ilgili de beyanda bulunduğundan bahisle Mahkemeye göndermiştir. Ö.Ö.nün ifadesinde başvurucuyla ilgili olarak anlatımları şöyledir:
i. 2008 yılının Ekim ayına kadar İçerenköy'de örgüte ait evde kaldıktan sonra evlenmesi üzerine evden ayrıldığını, yaklaşık üç ay sonra kendisinin Üsküdar İlçe Emniyet Müdürlüğünde çalıştığını söyleyen M. adlı bir polisin telefonla aradığını ve hatırlamadığı bir kişinin selamı ile aradığını söyleyip evine misafir olarak gelmek istediğini belirttiğini, sonra da bir akşam eşiyle birlikte kendilerini ziyarete geldiğini, görüşme sırasında bu kişinin kendisine sohbet toplantılarından bahsedip kendisiyle aynı karakolda çalışan başvurucu ve diğer bir polis memuruyla sohbet yapacaklarını söylediğini,
ii. Bu teklif üzerine haftada veya on beş günde bir M.nin polis lojmanlarındaki evinde toplanmaya başladıklarını, toplantılar sırasında M.nin kendilerine Kur'an-ı Kerim, cevşen ile Risale-i Nur adlı kitap ve Fetullah Gülen'in kitaplarını okuduğunu, Fetullah Gülen'den "Hocaefendi" olarak bahsettiğini, sohbetler bitince sadaka ve himmet verilmesi hususunda kendilerine telkinde bulunduğunu,
iii. Sohbetlere devam ettikleri sırada başvurucunun İstihbarat Şube Müdürlüğüne tayininin çıktığını ve bu sohbet grubundan ayrıldığını, onun yerine de iki polis memurunun sohbetlere gelmeye başladığını, 2010 yılının Haziran ayına kadar sohbet toplantılarının bu şekilde devam ettiğini söylemiştir.
iv. Mahkeme istinabe yoluyla ve tanık sıfatıyla Ö.Ö.nün ifadesinin alınmasına karar vermiş, Ö.Ö. Uşak 2. Ağır Ceza Mahkemesinde 18/9/2017 tarihinde tanık sıfatıyla alınan ifadesinde önceki beyanlarına ek olarak başvurucuyla İstanbul'da görev yapmakta olduğu 2007 yılında tanıştığını, aynı karakolun farklı bürolarında çalıştıklarını, evlendikten sonra dâhil olduğu sohbet grubunda gördüğü başvurucunun da kendisi gibi bu toplantılarda katılımcı olarak bulunduğunu, kendisiyle uzun süre aynı sohbet grubunda yer almadıklarını, başvurucunun örgüte parasal yardım yapıp yapmadığına dair bilgisi olmadığını ve onun örgüt içindeki rolünü bilmediğini beyan etmiştir.
10. Başvurucunun Bank Asya hesap hareketlerine dair düzenlenen "Banka Hesap Hareketleri Bilirkişi Raporu" başlıklı raporda; başvurucunun bu bankada aktif ve pasif durumda hesaplarının olduğu, örgüt elebaşısının talimatı sonrasındaki 31/12/2013 ila 24/12/2014 tarihleri arasında, bu tarihlerden önce ve sonra hesaplarında para artışı olduğu ve yeni hesap açma işlemlerinin gerçekleştirildiği belirtilmiştir.
11. Başvurucu kovuşturma evresinde alınan ifadesinde önceki beyanlarına ek olarak Bank Asyadaki hesabını darbe girişiminden önce kapattığını, tanık Ö.Ö. ile görev yaptıkları yerde farklı şubelerde çalışmaları nedeniyle tanıştığını, bu kişinin kendisine iftira attığını, onunla örgütün herhangi bir toplantısına katılmadığını savunmuştur.
12. Yargılama sonucunda Mahkeme 15/1/2018 tarihinde başvurucunun atılı suçtan 6 yıl 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir. Mahkeme gerekçesinde; kolluk tarafından düzenlenen 1/11/2016 tarihli tutanak ile bilirkişi raporu doğrultusunda başvurucunun örgüt elebaşının talimatı üzerine Bank Asyaya para yatırarak örgüte malî destek sağladığı, örgütün üst düzey yöneticilerinden olduğu iddiasıyla hakkında ayrı soruşturma yürütülen H.S. ile görüşme yaptığına dair HTS kayıtları ile tanık Ö.Ö.nün ifadesi doğrultusunda başvurucunun örgütün sohbet adı altında yaptığı toplantılara katıldığına dair ifadesine dayanmıştır.
13. Bingöl İl Emniyet Müdürlüğü 16/2/2018 tarihli yazı ekinde, FETÖ/PDY'nin mahrem imamlarına yönelik farklı bir soruşturmada ele geçirilen dijital materyallerin çözümü neticesinde hazırlanan veri inceleme raporunu Mahkemenin karar tarihinden sonra dosyaya sunmuştur. Söz konusu raporda;
i. Başvurucu hakkında yapılan kodlamaların anlamlarına dair açıklamalarda bulunulmuş, bu bağlamda; "2015 Mart Alan" tabirinin 2015 yılı Mart ayına kadar polis memurlarının örgütle ilişkisini gösteren harf kodunu; "Alan" tabirinin örgüt tarafından yapılan sınıflandırmaya karşılık gelen harf kodlarını, "Kurs taksidi" tabirinin kişinin örgüte aktardığı parayı, "Öğretmen" tabirinin bu kişiden örgüt içinde sorumlu olan mahrem yapı üyesini, "Asil Vekil" tabirinin kişinin örgütteki görevini asil olarak mı yoksa bir başka örgüt yöneticisinin yerine mi yürüttüğüne dair açıklamaları, buna göre "Vekil" tabirinin örgütün sivil sorumlusunun yerine görev yapan ve emniyet personeli olan üst düzey örgüt üyesini ifade ettiği belirtilmiştir.
ii. Örgüt hiyerarşisinde yapılan sınıflandırmalara göre başvurucunun "Gaziantep" Büyük Bölgesine ve "Malatya" Küçük Bölgesine bağlı olarak faaliyet gösterdiği ve "FETÖ mensubu olup her şeyiyle teslim olan ancak yöneticilik vasıfları olmayan polis memuru" anlamına gelen "SAY" kodu ile sınıflandırıldığı, "Kurs Taksidi" bilgisinin "250", "Öğretmen" bilgisinin "Kendisi", "Asil Vekil" bilgisinin "Vekil" ve "Vekil adı" bilgisinin "Kendisi" olduğu ve "2015 Mart Alan" bilgisinin de "SAY" olduğu belirtilmiştir.
iii. Mahkûmiyet gerekçesinde bu rapora da değinilmiş olmakla birlikte, raporun karar tarihinden sonra dosyaya sunulduğu ve içeriği itibarıyla başvurucuya atılı suçun niteliğinin belirlenmesine etkisinin bulunmadığı gerekçesiyle hükme esas alınmadığı belirtilmiştir.
14. Başvurucunun Mahkeme kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurması üzerine Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 6. Ceza Dairesi (Daire) davanın duruşma açılarak yeniden görülmesine karar vermiştir. Dairece yapılan yargılama sırasında başvurucu, kendisine okunan veri inceleme raporunda yer verilen tespitleri kabul etmediğini, bu verilerin "fişleme belgesi" niteliğinde olduğunu, bu nedenle de hükme esas alınamayacağını ileri sürmüştür. Yargılama sonunda Daire 28/11/2018 tarihinde başvurucunun Mahkeme kararına yönelik istinaf kanun yoluna başvurusunu esastan reddetmiştir. Daire kararında, başvurucunun silahlı terör örgütü üyeliği suçunun sabit olduğunun belirlenmesi açısından Mahkemenin mahkûmiyet gerekçesine ek olarak karardan sonra dosyaya sunulan ve istinaf incelemesi sırasında içeriği başvurucuya okunan veri inceleme raporundaki kodlamanın da dikkate alındığını belirtmiştir.
15. Başvurucu, Daire kararına karşı; bankacılık faaliyetleri, HTS kayıtları ile tanık beyanı doğrultusunda mahkûmiyet kararı verildiğini, banka hesap hareketlerinin mutat bankacılık faaliyetleri olduğunu ve HTS kayıtlarına konu görüşmelerin yapıldığı tarihler itibarıyla söz konusu yapılanmanın silahlı terör örgütü olarak değerlendirilmediğini ileri sürerek temyiz kanun yoluna başvurmuştur. Ancak anılan dilekçede başvurucu, Dairenin diğer delillerle birlikte hükme esas aldığı veri inceleme raporuna değinmediği gibi bu rapora dayanak olan dijital veriye ya da raporda yer verilen tespitlere yönelik herhangi bir itiraz dile getirmemiştir. Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesi 7/4/2021 tarihinde Daire kararını onamıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
16. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk kaynakları için bkz. Bilal Celalettin Şaşmaz [1.B.], B. No: 2019/20791, 18/10/2022, §§ 9, 21-34.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Anayasa Mahkemesinin 27/2/2025 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
18. Ödeme gücünden yoksun olduğunu belirten başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
19. Başvurucu; FETÖ/PDY'nin emniyet mahrem yapılanmasına yönelik ayrı yürütülen soruşturma sırasında Garson adlı gizli tanıktan elde edilen dijital verilerin hukuka aykırı delil niteliğinde olduğunu, dolayısıyla bu verilere dayalı olarak düzenlenen veri inceleme raporunun istinaf incelemesi sırasında verilen hükme esas alınması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
20. Bakanlık görüşünde; konuya ilişkin yargısal içtihatlara yer verdikten sonra ihlal iddiaları ele alınırken anılan içtihatların ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiğini vurgulamıştır.
2. Değerlendirme
21. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
''Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
22. Başvurucunun iddiaları adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.
23. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuru yoluna başvurulabilmesi için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt [2.B.], B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
24. Somut olayda başvurucunun anılan itirazlarını temyiz kanun yolu başvuru dilekçesinde ileri sürmediği, dolayısıyla olağan kanun yollarını tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır.
25. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
26. Başvurucu; işlendiği tarihte suç olarak kabul edilmeyen fiillere dayanılarak cezalandırılmasının hukuka aykırı olduğunu belirterek suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
27. Bakanlık görüşünde; konuya ilişkin yargısal içtihatlara yer verildikten sonra ihlal iddiaları ele alınırken anılan içtihatların ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği vurgulanmıştır.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
28. Başvurucunun iddiaları suçta ve cezada kanunilik ilkesi yönünden incelenmiştir.
29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
30. Suçta ve cezada kanunilik ilkesi hukuk devletinin kurucu unsurlarındandır. Kanunilik ilkesinin genel olarak bütün hak ve özgürlüklerin düzenlenmesinde temel bir güvence oluşturmanın yanı sıra suç ve cezaların belirlenmesi bakımından özel bir anlamı ve önemi olup bu kapsamda kişilerin kanunen yasaklanmamış veya yaptırıma bağlanmamış fiillerden dolayı keyfî bir şekilde suçlanmaları ve cezalandırılmaları önlenmekte; buna ek olarak suçlanan kişinin lehine olan düzenlemelerin geriye etkili bir şekilde uygulanması sağlanmaktadır (Karlis A.Ş. [1.B.], B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 32; Adnan Şen [GK], B. No: 2018/8903, 15/4/2021, § 104; Bilal Celalettin Şaşmaz, § 60; Hasan Sarıcı [GK], B. No: 2018/38695, 9/10/2024, § 46).
31. Anayasa’nın 38. maddesine koşut olarak 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2. maddesinde de düzenlenen ilke, yasaklanan eylemlerin ve bu yasak eylemlere verilecek cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesini, kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olmasını gerektirmektedir. Kişilerin yasak eylemleri önceden bilmeleri düşüncesine dayanan bu ilkeyle temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması amaçlanmıştır (Fikriye Aytin ve diğerleri [1. B.], B. No: 2013/6154, 11/12/2014, § 51; AYM, E.2010/69, K.2011/116, 7/7/2011; AYM, E.2019/9, K.2019/27, 11/4/2019, § 13; Bilal Celalettin Şaşmaz, § 61; Hasan Sarıcı, § 47).
32. Ceza verme yetkisinin keyfî ve hukuk dışı amaçlarla kullanılmasının önlenebilmesi kanunilik ilkesinin katı bir şekilde uygulanmasıyla mümkün olabilir. Bu kapsamda yargı organlarınca yapılacak yorumun ceza normlarının özüyle çelişmemesi ve öngörülebilir olması gerekir. Yargı organları, terör suçları da dâhil olmak üzere tüm suçlar bakımından suça veya cezaya ilişkin olguları değerlendirirken, özellikle fiillerin bir suça karşılık gelip gelmediğini belirlerken suçta ve cezada kanunilik ilkesini anlamsız kılacak şekilde öngörülemez bir yaklaşımda bulunmamalıdır (Mehmet Emin Karamehmet ve diğerleri [2. B.], B. No: 2017/4902, 28/1/2020, § 47; Adnan Şen, § 107; Bilal Celalettin Şaşmaz, § 62; Hasan Sarıcı, § 48). Bu kapsamda somut olayda değerlendirilmesi gereken, terör örgütüne üye olma suçunun kapsamının öngörülemez şekilde sanığın aleyhine olarak genişletici bir yoruma tabi tutulup tutulmadığıdır (Ahmet Aslan[1. B.], B. No: 2021/23949, 6/10/2022, § 68; Bilal Celalettin Şaşmaz, § 62; Hasan Sarıcı, § 48). Bu nedenle suçta ve cezada kanunilik ilkesinin denetlenmesinde normun mevcut deliller çerçevesinde somut olaya uygulanış biçiminin yasal düzenlemeyle bağdaşmaz ve öngörülemez bir sonuca yol açıp açmadığı incelenmelidir (Bilal Celalettin Şaşmaz, § 62; Hasan Sarıcı, § 48).
33. Başvuruya konu mahkûmiyet hükmünün kanuni dayanağı 5237 sayılı Kanun'un 314. maddesidir. Yargı mercilerine göre bir suç örgütü, baştan itibaren suç işlemek üzere kurulmuş yasa dışı bir yapı olabileceği gibi yasal olarak faaliyet göstermekte olan bir sivil toplum örgütünün sonradan suç örgütüne hatta terör örgütüne dönüşmesi de mümkündür (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26/9/2017 tarihli ve E.2017/16.MD-956, K.2017/370 sayılı kararı).
34. Bir kişinin yasa dışı örgüt üyeliği suçundan cezalandırılabilmesi için henüz bir suç işlemiş olması gerekmez. Örgüt üyeliği başlı başına cezalandırılan bir suçtur. Bu itibarla örgüt üyesinin faaliyetinin mutlaka örgüt tarafından gerçekleştirilen suçlara katılma şeklinde olması da gerekmez. Terör örgütüne üye olma suçu, üye ve hatta örgüt henüz bir suç işlememiş olsa dahi örgütün toplum için yarattığı tehlikeyi cezalandıran ve bu yönüyle bir yandan da örgüt faaliyetleri kapsamında suç işlenmesini engelleme amacı taşıyan bir suç türüdür (Metin Birdal [GK], B. No: 2014/15440, 22/5/2019, §§ 60-61).
35. Bir oluşumun terör örgütü olduğuna dair kesinleşmiş yargı kararının suçun unsurlarından biri olmadığının altını önemle çizmek gerekir. Örgütün niteliklerinin mahkemece belirlenmesi bir tespit kararıdır (Bilal Celalettin Şaşmaz, § 14; Hasan Sarıcı, § 32). Aksinin kabulü, hakkında kesinleşmiş yargı kararı bulunmayan terör örgütlerinin eylemlerinin unsur yokluğu nedeniyle cezalandırılamaması sonucunu doğurur. Yukarıda alıntılanan Yargıtay içtihatlarının da gösterdiği gibi bir oluşumun terör örgütü olarak tespitine dair kesinleşmiş yargı kararının bu suç özelinde en önemli fonksiyonu, terör örgütüne hukuki varlık kazandırması ve bu bağlamda yapının bir terör örgütü olduğunu bilinebilecek hâle getirmesidir. Dolayısıyla henüz terör örgütü olduğuna dair yargı kararlarının bulunmadığı, dolayısıyla herkesçe bir terör örgütü olarak bilinebilir hâle gelmediği sırada bir örgüt ile irtibatlı ve iltisaklı olan kişilerin kasıtlarının ortaya konulması hayati önemdedir (Ahmet Aslan, §§ 50-51; Bilal Celalettin Şaşmaz, § 50; Hasan Sarıcı, § 32).
36. O hâlde bir kimsenin FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan cezalandırılabilmesi için örgütün niteliğini ve amaçlarını bildiği, örgütün bir parçası olmayı istediği ve örgütün hayatta kalmasına, amaçlarının gerçekleştirilmesine devamlı bir irade ile katkı sağladığının gösterilmesi gerekir. Bu gerekliliğin bir sonucu olarak Yargıtay terör örgütüne üye olma veya yardım etme suçlarının doğrudan kasıt ve özel saikle işlenebilen suçlar olduğu da gözetildiğinde FETÖ/PDY'nin gerçek yüzünü ortaya koyan operasyonlara başlandığını, bu yapının kamuoyu ve medya tarafından tartışılır hâle geldiğini, üst düzey hükûmet yetkilileri ve kamu görevlileri tarafından yapılan açıklamalarda paralel yapı veya terör örgütü olduğuna ilişkin tespitler ve uyarıların yapıldığını, Millî Güvenlik Kurulu tarafından da aynı değerlendirmelerin paylaşıldığı süreçten önce icra edilen faaliyetlerin nitelik, içerik ve mahiyeti itibarıyla terör örgütünün amacına hizmet ettiği ve sanıklarca da bunun bilindiği somut delil ve olgularla ortaya konulmadıkça örgütsel faaliyet kapsamında kabul edilemeyeceğini, kişilerin hukuki durumlarının kusurluluk ve hata bağlamında değerlendirilmesinde zaruret bulunduğunu ifade etmiştir. Başka bir deyişle Yargıtay bir kişinin söz konusu örgüte üye olma suçundan cezalandırılması için sempati ve iltisak boyutunu aşarak terör örgütü niteliğini ve amaçlarını bilerek örgüt üyesi olduğunu ispat etmeye yeterli delillere dayanılmasını şart koşmaktadır (Bilal Celalettin Şaşmaz, §§ 11-19, 51; Hasan Sarıcı, § 33).
37. Bu sebeple Yargıtay FETÖ/PDY davalarında da örgüte sadece sempati duymayı ya da örgütün amaçlarını, değerlerini, ideolojisini benimsemek, buna ilişkin yayınları okumak, bulundurmak, örgüt liderine saygı duymak gibi eylemleri terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyet için yeterli görmemektedir. Yargıtaya göre FETÖ/PDY üyesinin örgüte bilerek ve isteyerek katılması, katıldığı örgütün niteliğini ve amaçlarını bilmesi, terör örgütünün bir parçası olmayı istemesi, örgüte katılma iradesinin devamlılık arz etmesi, saikinin suç işlemek olması şartı aranmalıdır (Yargıtay kararı için bkz. Bilal Celalettin Şaşmaz, § 13).
38. Yukarıdaki değerlendirmelerden hareket eden ve FETÖ/PDY'nin güvenlik güçlerince önemli ölçüde çözümlenen hiyerarşik yapılanmasını gözeten Yargıtay; üst düzeyde bulunan örgüt mensuplarının katıldığı örgütün niteliklerini, amaç ve yöntemlerini bildiğinin, suç işlemek saiki ile hareket ettiğinin, ayrıca örgüte katılma iradesinin devamlılık arz ettiğinin kabul edilmesi gerektiği sonucuna varmıştır. Yargıtay, FETÖ/PDY'nin oldukça uzun süre yasal zeminde faaliyet göstermesi ve nihai amacını gizli tutması nedeniyle özellikle sözde meşruiyet vitrini olarak kullanılan katlarıyla irtibatlı olduğu tespit edilen kişilerin örgütün nihai amacını bildiğinin ortaya konması gerektiğini kabul etmiştir (Bilal Celalettin Şaşmaz, §§ 11-13, 19; Hasan Sarıcı, § 35; ayrıca bkz. Adnan Şen, § 114; İlhami Aksu [2.B.], B. No: 2018/36918, 15/6/2022, § 21).
39. Yargı makamlarının değerlendirmelerinden çıkan sonuca göre FETÖ/PDY'nin daha alt katlarıyla irtibatlı olduğu tespit eden kişilerin -örgütün nihai amacını bildikleri ortaya konmadığı müddetçe- örgüte bir ahlak ve eğitim hareketi, gönüllüler hareketi, dinî bir cemaat olduğu zannı ile sempati duydukları, örgütle irtibat ve iltisaklı oldukları kabul edilmektedir. Terör örgütüne üye olma suçuna bağlanan ağır cezai yaptırımlar gözetildiğinde -örgütün nihai amacının herkesçe bilindiğinin kabul edilebileceği kesin bir tarih vermek yoluna gidilmemiş olmakla birlikte- örgütün nihai amacının herkesçe bilinir hâle geldiği olaylardan (Bilal Celalettin Şaşmaz, § 11) önce yasal zeminde faaliyet gösteren bir sivil toplum örgütüne bağlı olduğu düşüncesi ile hareket ederek hataya düşenler ile FETÖ/PDY'nin amaç ve yöntemlerini bilen örgüt mensuplarının birbirlerinden dikkatli şekilde ayrılması yoluna gidilmiştir (Bilal Celalettin Şaşmaz, § 54; Hasan Sarıcı, § 36).
40. Öte yandan vurgulamak gerekir ki bireysel başvuru yolunda Anayasa Mahkemesinin görevi bir yargılamanın sonucu itibarıyla adil olup olmadığını değerlendirmek değildir. Dolayısıyla başvurucular hakkında isnat edilen terör örgütü üyesi olma suçunun sübuta erip ermediği veya toplanan delillerin suçun sübutu için yeterli olup olmadığı meselesi, ilkesel olarak Anayasa Mahkemesinin ilgi alanı dışındadır (Metin Birdal, § 47; Yılmaz Çelik [GK], B. No: 2014/13117, 19/7/2018, § 45). Bundan başka bir ceza yargılamasında hangi delillerin hükme esas alınabileceği meselesi de esas itibarıyla Anayasa Mahkemesinin görev alanının dışındadır (Türk ceza muhakemesi hukuku uygulamasına ilişkin bazı değerlendirmeler için bkz. Metin Birdal, §§ 67-71).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
41. Mahkemenin başvurucu hakkındaki gerekçeli karar içeriği gözönüne alındığında mahkûmiyetin temel olarak başvurucunun Bank Asya hesap hareketlerine, örgüt yöneticilerinden olduğu iddiasıyla hakkında ayrı soruşturma yürütülen kişiyle telefon görüşmesi yapmasına ve örgütün sohbet adı altında yaptığı toplantılara 2010 yılına kadar katıldığına dair tanık beyanına dayandığı anlaşılmıştır (bkz. § 12). Buna karşın Daire kararında Mahkemece esas alınan delillere ek olarak mahkûmiyet kararından sonra dosyaya giren veri inceleme raporu da aleyhe delil olarak kabul edilmiştir (bkz. § 14). Dolayısıyla başvurucunun örgüt üyesi olduğuna dair Mahkemenin tespit ve değerlendirmeleri açısından Daire kararında yer verilen açıklama da dikkate alınmalıdır.
42. Yargıtay uygulamasına göre kişilerin örgütle iltisaklı Bank Asya'ya örgüt liderinin talimatıyla ve terör örgütüne yardım etme kastıyla destek amaçlı para yatırdıklarına ilişkin kesin ve inandırıcı delil bulunmaması durumunda, mevcut şüphe sanık lehine değerlendirilmektedir [birçok karar arasından bkz. Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 25/11/2024 tarihli ve E.2022/24737, K.2024/15026; 12/12/2024 tarihli ve E.2022/30656, K.2024/18046 ile 23/12/2024 tarihli ve E.2022/34231, K.2024/19255 sayılı kararları].
43. Diğer yandan Anayasa Mahkemesi Metin Birdal kararında, temel hak ve özgürlükler kapsamında kalan birtakım eylemlerin terör örgütü üyeliği suçundan mahkûmiyet kararında delil olarak değerlendirilmesini incelemiştir (Metin Birdal, §§ 60-72). Anayasa Mahkemesine göre yargı mercilerince başvurucunun terör örgütünün hiyerarşik yapısına dâhil olduğunu gösteren deliller birlikte incelenmeli; temel haklar kapsamında kalan her bir delil terör örgütünün amacı, niteliği, bilinirliği, kullandığı şiddetin türü ve yoğunluğu ile somut olayın ilgili diğer şartları dikkate alınarak değerlendirilmelidir (Metin Birdal, § 72).
44. Somut olayda Daire örgüt yöneticisi olduğu iddiasıyla hakkında soruşturma yürütülen kişiyle içeriği belli olmamakla birlikte telefon görüşmesi yapma ve örgüt toplantılarına katılma dışında başvurucunun örgütün emniyet teşkilatındaki yapılanmasına yönelik soruşturmada elde edilen dijital verilerde "FETÖ mensubu olup her şeyiyle teslim olan ancak yöneticilik vasıfları olmayan polis memuru" anlamına gelen "SAY" kodu ile sınıflandırılması şeklindeki delile de dayanmıştır. Daire kararına esas alınan bu raporda ayrıca, başvurucunun 2015 yılının Mart ayına kadar da bu kod ile sınıflandırıldığına, örgütteki görevini başka bir örgüt yöneticisinin yerine yürüttüğüne, buna göre örgütün üst düzey üyesi olup bu konumu itibarıyla örgütün sivil sorumlusunun yerine görev yaptığına dair tespitlere de yer verilmiştir (bkz. § 13).
45. Buna karşın başvurucunun duruşma açılarak yapılan istinaf incelemesi sırasında kendisine okunan bu raporun fişleme niteliğinde olduğu, bu nedenle hükme esas alınmayacağı dışında herhangi bir itiraz ileri sürmediği vurgulanmalıdır (bkz. § 14). Buna ek olarak başvurucu temyiz dilekçesinde hükme esas alınan delillerden bazılarına yönelik açıklamalarda bulunduğu hâlde; Daire kararına esas alınan bu delille ilgili değerlendirme yapmamıştır. Dahası raporda yer verilen tespitlerle ilgili olarak ilk kez bireysel başvuru formunda ve soyut şekilde dile getirdiği, veri inceleme raporuna dayanak olan dijital verilerin hukuka aykırı şekilde elde edildiğine yönelik şikâyetin ötesinde bir itirazda da bulunmamıştır (bkz. § 15). Nitekim olağan kanun yolunda ileri sürmemesi nedeniyle başvurucunun anılan şikâyetine konu ihlal iddiasının kabul edilemez olduğuna karar verildiğinin de altı çizilmelidir (bkz. §§ 19-25).
46. Böylelikle Mahkemenin ve sonrasında Dairenin, dosya kapsamındaki tüm delilleri bir bütün olarak değerlendirmek suretiyle oluşturduğu kabulün somut olayın şartlarına göre temelsiz ve keyfî olmadığı vurgulanmalıdır. Nitekim Daire, örgütün nihai amacının herkesçe bilinir hâle geldiği olaylardan sonra dahi başvurucunun terör örgütü hiyerarşisi içerisinde gerçekleştirdiği örgütsel faaliyetlerin varlığını ortaya koyarak örgütün nihai amacını bildiği sonucuna varmış ve aksi yöndeki savunmalarına itibar etmemiştir. Dairenin bu yorumunun kanun koyucunun yasak olarak belirlediği fiilin kapsamını suç ve cezaların kanuniliği ilkesine aykırı olacak şekilde genişletmediği, örgüt üyeliğine ilişkin kuralın özüyle çelişmediği ve öngörülebilir olduğu anlaşılmıştır. Daire, atılı suçun unsurlarını netleştirirken öngörülebilir ve suçun mahiyetine uygun olma konusunda özen göstermiştir. Buna göre başvurucunun yukarıda anılan eylemleri dolayısıyla bu oluşumun suç işlemek amacında olduğuna ve üzerine atılı örgüt üyeliği suçunun unsurlarını bilebilecek konumda bulunduğuna ilişkin varılan sonucun temelsiz olduğu söylenemez.
47. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 38. maddesinde güvence altına alınan suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
D. Diğer İhlal İddiaları
48. Başvurucunun;
i. Suç isnadına bağlı tutulduğu muhakeme süreci itibarıyla kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının Mehmet Emin Kılıç [2. B.], (B. No: 2013/5267, 7/3/2014, §§ 19-32) ve Mehmet Şimşek [1. B.], (B. No: 2018/10953, 22/7/2020) kararları doğrultusunda süre aşımı; mahkûmiyete bağlı tutulduğu süreç yönünden kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının Ç.Ö. ([GK], B. No: 2014/5927, 19/7/2018, §§ 36-39) kararı doğrultusunda açıkça dayanaktan yoksun olması,
ii. Hukuka aykırı şekilde kamu görevinden çıkarılması nedeniyle özel hayata saygı hakkı ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının Remziye Duman [2. B.], (B. No: 2016/25923, 20/7/2017) kararı doğrultusunda başvuru yollarının tüketilmemesi,
iii. İnternet sitelerinde kimlik bilgilerine yer verilerek kamuoyu nezdinde suçlu ilan edilmesi nedeniyle masumiyet karinesi ile özel hayata saygı hakkının; bankacılık faaliyetlerine dayalı olarak mahkûmiyet kararı verilmesi nedeniyle özel hayata saygı ile mülkiyet haklarının ve başka kişilere yönelik yürütülen yargılamalar sırasında kendisiyle benzer deliller bulunmasına karşın bu kişiler hakkında salıverme ve beraat kararları verilmesi nedeniyle ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının da Cemal Günsel ([GK], B. No: 2016/12900, 21/1/2021) kararı doğrultusunda açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Diğer ihlal iddialarının kabul edilebilirlik kriterlerini karşılamaması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 38. maddesinde güvence altına alınan suçta ve cezada kanunilik ilkesinin İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
D. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 27/2/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.