|
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
|
|
KARAR
|
|
|
|
EDİP YAĞARCIK VE HÜSNÜ DADAK BAŞVURUSU
|
|
(Başvuru Numarası: 2021/39023)
|
|
|
|
Karar Tarihi: 16/7/2025
|
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
|
|
KARAR
|
|
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
Üyeler
|
:
|
Recai AKYEL
|
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
|
Muhterem İNCE
|
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
|
Raportör
|
:
|
Hasan HÜZMELİ
|
|
Başvurucular
|
:
|
1. Edip YAĞARCIK
|
|
|
|
2. Hüsnü DADAK
|
|
Vekili
|
:
|
Av. Sabri ÇATIKKAŞ
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; bir cenaze törenine katılmadan dolayı terör örgütü üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan mahkûm edilme nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının, aynı nedenle gözaltına alınma nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Başvurucular, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşlerine silahla katılma ve terör örgütü propagandası yapma, mala zarar verme ve yaralama suçlarını işledikleri gerekçesiyle 6/3/2008 tarihinde gözaltına alınmış; 9/3/2008 tarihinde aynı suçlardan tutuklanmış; 16/3/2010 tarihinde tahliye edilmiştir.
3. 23/6/2008 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucular hakkında 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet suçuna ilişkin eylemler tefrik edilerek terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme ve terör örgütü propagandası yapma suçlarından kamu davası açılmıştır.
4. Yapılan bir dizi yargılama sonucunda Batman 2. Ağır Ceza Mahkemesi 6/3/2015 tarihinde başvurucular hakkında örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasına, terör örgütü propagandası yapma suçundan kovuşturmanın ertelenmesine, ayrıca başvurucu Hüsnü Dadak hakkında mala zarar verme suçundan 5 ay hapis cezasına ve bu cezanın ertelenmesine karar vermiştir.
5. Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme ve mala zarar verme suçlarından verilen mahkûmiyet hükümleri başvurucuların temyiz etmesi üzerine Yargıtay 16. Ceza Dairesi tarafından incelenmiş, 25/5/2021 tarihinde mala zarar verme suçundan verilen cezanın zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmiş, terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan verilen hüküm ise onanmıştır.
6. Başvurucular, nihai hükmü 18/8/2021 ve 26/8/2021 tarihlerinde öğrendikten sonra 9/9/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
7. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucuların adli yardım taleplerinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
A. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
8. Başvurucular, gösteri sırasında ölen bir şahsın cenaze törenine katıldıklarını, ayrıca cezalandırmaya dayanak yapılan kuralın uygulamada geniş yorumlanması nedeniyle verilen mahkûmiyet kararının kanunilik ilkesini karşılamadığını belirterek toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarının ihlal edildiğinden yakınmıştır. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; terör örgütü lehine sloganların atıldığı, kolluk görevlilerine, kamu ve özel binalara yaralayıcı ve aşındırıcı maddelerin atıldığı gösteriye silahlı terör örgütünün çağrısı üzerine katıldıkları ifade edilmiştir. Terörizmi, terörü ve şiddeti meşrulaştıran, öven ya da buna teşvik eden sözlerin ifade özgürlüğü kapsamında görülemeyeceği, yapılacak değerlendirmede anılan hususların gözetilmesi gerektiği bildirilmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı bireysel başvuru formunda ileri sürdükleri hususları yinelemiştir.
9. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
10. Somut olayda başvurucuların PKK terör örgütünün çağrısı üzerine katıldıkları kabul edilen kanuna aykırı bir gösteri yürüyüşünde ihtara rağmen dağılmadıkları ve kolluk görevlilerine direndikleri gerekçesiyle 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 220. maddesinin (6) numaralı fıkrasına göre terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işledikleri kabul edilmiş ve ilgili kanun hükmünde yapılan atıf nedeniyle terör örgütüne üye olma suçunu düzenleyen 5237 sayılı Kanun'un 314. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca cezalandırılmalarına karar verilmiştir. Buna göre toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yapılan müdahalenin dayanağı olan 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin (6) numaralı fıkrası kanunilik ölçütüne uygunluk bağlamında incelenecektir.
11. Anayasa Mahkemesi eldeki başvuruyla benzer nitelikteki Hamit Yakut ([GK], B. No: 2014/6548, 10/6/2021) başvurusunda, PKK terör örgütünün çağrısı üzerine düzenlenen bir gösteriye katılması gerekçesiyle terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan cezalandırılan başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına bir müdahalede bulunulduğu iddiasını incelemiştir (aynı kararda bkz. § 69). Anayasa Mahkemesi anılan kararda 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin (6) numaralı fıkrasının Anayasa’nın 13. maddesinin aradığı anlamda bir kanun hükmü olup olmadığını irdelemiştir (aynı kararda bkz. §§ 70-115). Bu kapsamda yaptığı değerlendirmeler sonucunda Anayasa Mahkemesi 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin (6) numaralı fıkrasının içerik, amaç ve kapsam itibarıyla belirli olmadığı, Anayasa'nın 34. maddesi ile korunan anayasal hakkına yönelik keyfî müdahaleye karşı başvurucuya yasal bir koruma sağlayamadığı ve sonuç olarak anılan kuralın -kanun hükmünün lafzına dayalı yapısal bir sorundan- uygulanmasından kaynaklanan müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı kanaatine ulaşmıştır (Hamit Yakut, § 116; ayrıntılı değerlendirmeler için aynı kararda bkz. §§ 88-93, 108, 113). Anılan kararın ilgili kısmı şöyledir:
"88. 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin (6) numaralı fıkrasının öngörülebilirliğine ilişkin değerlendirmelere başlarken ilk olarak söz konusu kuralda yer alan 'örgüt adına işlenen suç' ifadesinden ne anlaşılması gerektiğine dair kanunda herhangi bir açıklamaya yer verilmediği belirtilmelidir. Buna ilave olarak Yargıtay da bu ifadeye ilişkin değerlendirmelerini her somut olayın koşullarına göre yapmaktadır. Ancak gösteriler bağlamında Yargıtay bu ifadenin ve genel olarak 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin (6) numaralı fıkrasının anlamını, Ceza Genel Kurulunun 4/3/2008 tarihli kararı ve sonraki kararlarıyla detaylandırmıştır (bkz. §§ 47-50).
89. Yargıtay, sadece örgüt çağrısı üzerine düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşlerine ilişkin olarak verdiği kararlarda örgüt tarafından yapılacak genel nitelikte de olsa bir çağrının varlığını o suçun örgüt adına işlendiğini kabul için yeterli görmektedir. Buna ek olarak Yargıtayın bazı kararlarında -bir çağrı bulunmasa dahi- örgütçe önem atfedilen gün ve olaylarla ilişkili olarak gerçekleştirilen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin de bu suç kapsamında değerlendirildiği (bkz. § 48) görülmektedir. Yargıtayın bu yaklaşımı son derece ağır bir itham ve ceza öngören bir suça ilişkin olarak yargısal içtihatlarla getirilen ölçütlerin kapsamının belirsiz biçimde genişlemesine neden olmaktadır. Gerçekten de 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin (6) numaralı fıkrasının Yargıtay içtihatları ile oluşan uygulaması bir silahlı örgüt tarafından çağrısı yapılan bir gösteride yalnızca bulunmuş olmasını ve açıkça söz konusu örgüte yönelik olumlu bir tutumla hareket etmesini bir kimsenin örgüt adına suç işlediğini kabul etmek için yeterli görmekte ve ilgili kişinin -cezası bir miktar indirilse bile- gerçek bir örgüt üyesi olarak cezalandırmasına izin vermektedir.
90. Anılan düzenlemede belirsizlik yaratan yönlerden bir başkası da bir kimsenin bir suçu örgüt adına işlediğinin kabul edilmesi hâlinde o kimsenin örgüte üye olarak kabul edilmesi ve örgüte üye olma suçundan cezalandırılmasıdır. 3713 sayılı Kanun'un 2. maddesine göre terör örgütüne mensup olmasa dahi örgüt adına suç işleyenler terör suçlusu sayılmaktadır (bkz. § 27). 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin gerekçesinde örgüte hâkim olan hiyerarşik ilişki içinde olmamakla beraber örgüt adına suç işleyen bir kimsenin örgüt üyesi olarak kabul edilmesi ve bu nedenle de sorumlu tutulması gerektiği ifade edilmiştir (bkz. § 36). Yine 6352 sayılı Kanun'la yapılan değişikliğin gerekçesinde, örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyenlerin 'örgüt üyesi olarak kabul edildiği' vurgulanmıştır (bkz. § 38). Yargıtay da terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyenlerin "dolayısıyla örgüt üyesi olduğunu" belirtmiştir (bkz. § 48).
91. 5237 sayılı Kanun'un 314. maddesinde yer alan terör örgütüne üye olma suçundan her türlü şüpheden uzak bir şekilde mahkûm edilebilmesi için bir kişinin eylemlerinin sürekliliği, çeşitliliği ve yoğunluğu dikkate alınmalı ve örgütün hiyerarşik yapısına bilerek ve isteyerek dâhil olduğu yeterli bir gerekçe ile ispat edilmelidir (Metin Birdal, § 67). Kişilerin her biri örgüt üyeliğine ilişkin bir parçayı açıklayan ve delil olarak kabul edilen faaliyetleri birleştirilerek olayın bütününün anlaşılması sağlanmalıdır. Kişilerin terör örgütünün hiyerarşik yapısına dâhil olduğunu gösteren delillerin birlikte incelenmesi sonucunda delillerin sağlamlığı sınanmalı; her biri terör örgütünün amacı, niteliği, bilinirliği, kullandığı şiddetin türü ve yoğunluğu ile somut olayın ilgili diğer koşulları dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Kişilerin delil olarak kabul edilen faaliyetleri birbiriyle sınanmalı ve sağlamaları yapılarak birbirlerini tamamlayıp tamamlamadığı ve tutarsızlık içerip içermediği tespit edilmelidir (Metin Birdal, § 72).
92. Görüldüğü üzere bir kimsenin örgüt üyesi olarak mahkûm edilebilmesi için belirli bir zaman aralığı içindeki eylem ve davranışları incelenmekte ve bu kişinin silahlı bir terör örgütünün hiyerarşik yapısına dâhil olduğuna ilişkin sonuca detaylı bir değerlendirme ile varılmaktadır. Başka bir deyişle 5237 sayılı Kanun'un 314. maddesi uyarınca terör örgütü üyesi gibi cezalandırılabilmesi için kişinin eylemlerinin sürekliliği, çeşitliliği ve yoğunluğu dikkate alınmalı; terör örgütüyle organik bir bağı bulunduğu ve örgütün hiyerarşik yapısı içinde bilerek ve isteyerek hareket ettiği gösterilmelidir. Buna karşın başvurucunun davasında olduğu gibi aynı 314. madde, 220. maddenin (6) numaralı fıkrasının yollama yapılması suretiyle uygulandığında kişilerin bir hiyerarşik düzen dâhilinde hareket edip etmeme durumu değerlendirme dışında bırakılmakta; yalnızca PKK terör örgütü adına hareket ettiği düşünüldüğünde bir silahlı örgüt üyesi olmaktan mahkûm edilmektedir.
93. Özetle terör örgütüne üye olma suçu bakımından aranan belirli şartlar, örgüte üye olmayan ancak örgüt adına suç işleyen bir kimse yönünden aranmamakta ancak her iki kategorideki kimseler örgüt üyesi olarak cezalandırılmaktadır. Bu durumda bir kimse terör örgütüyle zayıf da olsa bir şekilde bağlantısı bulunduğu iddia edilen bir suç işlediği gerekçesiyle ağır cezalar ile karşılaşmaktadır. Üstelik bu suçun somut olayda olduğu gibi temel hakların kullanımıyla ilgili olması durumunda örgüt adına kavramının oldukça geniş yorumu nedeniyle ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ya da örgütlenme veya din ve vicdan özgürlüğü gibi temel haklar üzerinde güçlü bir caydırıcı etki yaratılmaktadır. Açıktır ki 5237 sayılı Kanun'un 314. maddesinin (2) numaralı fıkrası bakımından aranan mahkûmiyet ölçütleri 220. maddesinin (6) numaralı fıkrasıyla bağlantılı olarak uygulandığında örgüt adına suç işlediği ileri sürülen kişiler aleyhine olacak şekilde belirsiz biçimde genişletilmektedir.
...
108. Yürürlükteki şekliyle 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin (6) numaralı fıkrasında örgüt adına işlendiği kabul edilebilecek suçlar dizisi öylesine geniştir ki hükmün lafzı -bu hükmün derece mahkemelerince kapsamlı biçimde yorumlanması da dâhil olmak üzere- kamu makamlarının keyfî müdahalelerine karşı yeterli düzeyde koruma sağlayamamakta, kişilerin esas suçlarına ilave olarak bir de öngörülemez biçimde örgüt adına suç işlemek suçundan cezalandırılmalarına engel olamamaktadır.
...
113. Bunun yanında somut olayda ilk derece mahkemesi, başvurucunun örgüt adına işlediğini kabul ettiği kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama suçu yönünden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir (bkz. § 17). 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (5) numaralı fıkrasında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade ettiği belirtilmiştir. Bu çerçevede kanunun açık hükmü gereği herhangi bir hukuki sonuç doğurmayacağı belirtilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının somut olayda olduğu gibi başvurucunun terör örgütü üyeliği suçuyla cezalandırılmasına yol açan bir suça esas alınmış olması da 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin (6) numaralı fıkrasında düzenlenen başvuruya konu suçun ne denli kapsamlı yorumlandığını gösteren bir başka husustur."
12. Anılan kararda Anayasa Mahkemesi, tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının giderilmesi ile benzer ihlallerin tekrarının önlenebilmesi amacıyla ihlale yol açan kanun hükmünün gözden geçirilmesi gerektiğini belirtmiş, bu doğrultuda kararın bir örneğini yasama organına göndermiştir. Anayasa Mahkemesi ayrıca aynı mahiyetteki tüm başvuruların tek tek incelenerek sonuçlandırılması yerine bir yandan ilgili kamu makamlarınca çözüme kavuşturulmasının sağlanmasını, diğer yandan da ihlalin kaynağının ortadan kaldırılarak yapısal sorunun çözülmesini teminen pilot karar usulünü uygulamıştır. Bu kapsamda eldeki başvuruya benzer nitelikteki mevcut başvurular ile bundan sonra yapılacak yeni başvuruların incelenmesinin Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 75. maddesinin (5) numaralı fıkrası uyarınca kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından itibaren bir yıl süreyle ertelenmesine karar vermiştir (Hamit Yakut, §§ 125-134).
13. Anayasa Mahkemesinin Deniz Yavuncu ve diğerleri ([GK], B.No: 2018/5126, 23/2/2023) kararında, anılan kurala dayanılarak yapılan müdahalelerin kanunilik şartını sağlamadığı yönündeki Hamit Yakut kararının varlığına rağmen kanun koyucunun kararda belirtilen süre içinde 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin (6) numaralı fıkrasında herhangi bir kanun değişikliğine gitmediği gibi Anayasa Mahkemesinin ihlal kararının gerekleri doğrultusunda herhangi bir tedbir de almadığını tespit etmiştir. Anayasa Mahkemesi Deniz Yavuncu ve diğerleri kararında; Hamit Yakut kararının uygulanmayarak yeni ihlalleri önlemek ve süregiden ihlalleri sonlandırmak için bahsi geçen Kanun'un gözden geçirilmemesinin Anayasa'nın 153. maddesinin sözüyle açıkça çelişen ve anayasa koyucunun iradesine aykırı bir yorum ve uygulama olduğunu, Anayasa'nın 26. ve 34. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olduğunu değerlendirmiştir. Anılan kararda sonuç olarak Hamit Yakut kararında yer alan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektirir bir durum bulunmadığını kabul ederek müdahalelerin kanunilik şartını sağlamadığı kanaatine ulaşmıştır (Deniz Yavuncu ve diğerleri, §§ 44-48).
14. Terör örgütü adına suç işleme fiilini düzenleyen 5237 sayılı Kanun’un 220. maddesinin (6) numaralı fıkrası, 2023 yılında derece mahkemelerince Anayasa’ya uygunluk denetimi amacıyla itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesi önüne getirilmiştir. Anayasa Mahkemesi 26/10/2023 tarihli ve E.2023/132, K.2023/183 sayılı kararında, söz konusu hükmün kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarını önlemeye elverişli şekilde belirli ve öngörülebilir nitelikte olmadığı kanaatine varmış; bu nedenle kanunilik ilkesini karşılamadığı sonucuna ulaşarak Anayasa’nın 38. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle ilgili düzenlemeyi iptal etmiştir. Anayasa Mahkemesi, iptal kararıyla oluşacak hukuki boşluğun kamu yararını ihlal edici nitelikte olduğunu değerlendirerek iptal hükmünün kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından itibaren dört ay sonra yürürlüğe girmesine karar vermiştir (AYM, E.2023/132, K.2023/183, 26/10/2023, § 40). Anılan karar 8/12/2023 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.
15. Bu süreçte 2/3/2024 tarihli ve 7499 sayılı Kanun’un 11. maddesi 12/3/2024 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Anılan madde ile 5237 sayılı Kanun’un 314. maddesine eklenen (3) numaralı fıkranın birinci cümlesinde, aynı maddenin (1) numaralı fıkrası uyarınca terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişinin ayrıca beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır. Bununla birlikte 7499 sayılı Kanun’la yapılan bu değişiklik de norm denetimi yoluyla Anayasa Mahkemesi önüne taşınmıştır. Anayasa Mahkemesi 5/11/2024 tarihli ve E.2024/81, K.2024/189 sayılı kararında; 5237 sayılı Kanun’un 314. maddesine 7499 sayılı Kanun’un 11. maddesiyle eklenen (3) numaralı fıkranın birinci cümlesinin bir önceki iptal kararında belirtilen Anayasa’ya aykırılık gerekçelerinin tam olarak karşılanmadığı belirtilerek (anılan kararda bkz. § 24) Anayasa’nın 38. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar vermiş ve anılan kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından itibaren altı ay sonra yürürlüğe girmesine hükmetmiştir.
16. Sonuç olarak yasama organı tarafından terör örgütü adına suç işleme suçuna ilişkin olarak somut olayda da Anayasa Mahkemesinin Hamit Yakut ile Deniz Yavuncu ve diğerleri kararlarında ortaya koyduğu ilke ve sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum olmadığı değerlendirilmiştir. Bu tespitlerle uyumlu olarak 5237 sayılı Kanun’un 220. maddesinin (6) numaralı fıkrasının uygulanmasından kaynaklanan müdahalelerin kanunilik şartını taşımadığı sonucuna varılmıştır.
17. Açıklanan gerekçelerle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
18. Başvurucular, cenaze törenine katılmaları nedeniyle gözaltına alınmalarının kişi hürriyeti ve güvenliği haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Bakanlık anılan hakka ilişkin görüş bildirmemiştir.
19. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya [2. B.], B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47). Bireysel başvurunun ikincil nitelikte bir kanun yolu olduğunu vurgulayan Anayasa Mahkemesi, başvurucuların bu hukuki yolu tüketmeden bireysel başvuruda bulundukları için kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğunu değerlendirmiştir (Ahmet Kürşad Özsoy ve diğerleri [1. B.], B. No: 2013/5387, 15/6/2016, §§ 32-40; başvuru yolunun ikincilliği için bkz. Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt [2. B.], B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17)
20. Somut olayda da hukuka aykırı şekilde gözaltına alındıklarına ilişkin iddiada bulunan başvurucuların hukuka aykırılıkların tespiti ve uğradıkları zararların tazmini için öngörülen hukuki yolu tüketmeden bireysel başvuruda bulundukları anlaşılmış olup yukarıda açıklanan kararda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
21. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucular, uzun süren yargılama nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bakanlık görüşünde; davanın niteliği, yargılama aşamasında olağanüstü hâl sürecinin ve koronavirüs salgın hastalığı döneminin gözetilerek yargılama süresinin değerlendirilmesi gerektiği bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü hususları yinelemiştir.
23. 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a eklenen geçici 2. maddeye göre Anayasa Mahkemesine yapılan ve münhasıran bu maddenin yürürlüğe girdiği 9/3/2023 tarihi itibarıyla Anayasa Mahkemesinde derdest olan yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiasıyla ilgili bireysel başvuruların Bakanlık bünyesinde kurulan Tazminat Komisyonu tarafından incelenerek karara bağlanması öngörülmüştür. Anayasa Mahkemesi Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018, §§ 27-36) kararında Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönünden inceleyerek Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna varmış; başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle başvurunun kabul edilemezliğine karar vermiştir. Mevcut başvuruda da söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
24. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduklarına karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
25. Başvurucular; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ve 300.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
26. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
27. Ayrıca toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara ayrı ayrı net 34.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Cizre 1. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2015/78, K.2016/13) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvuruculara net 34.000 TL manevi tazminatın AYRI AYRI ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
F. 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/7/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.