TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
UĞUR ÖZÇİFTÇİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2021/43521)
|
|
Karar Tarihi: 15/1/2025
|
R.G. Tarih ve Sayı: 26/5/2025 - 32911
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Recai AKYEL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
Muhterem İNCE
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin Özgür SEVİMLİ
|
Başvurucu
|
:
|
Uğur ÖZÇİFTÇİ
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; beyanları belirleyici ölçüde hükme esas alınan tanığın sanık tarafından sorgulanmasına imkân verilmemesi nedeniyle tanık sorgulama hakkının, yargılamanın makul sürede tamamlanmaması nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Ardahan Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) üye olduğu şüphesiyle başvurucu hakkında soruşturma başlatmıştır. Başvurucu, bu soruşturma kapsamında 9/8/2016 tarihinde yakalanmıştır.
3. Soruşturma neticesinde Başsavcılık, başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması talebiyle 9/5/2017 tarihli iddianame düzenlenmiştir. İddianamede, başvurucunun Asya Katılım Bankası A.Ş.de (Bank Asya) hesabı olduğu ve ByLock programını kullandığı belirtilerek atılı suçu işlediği iddia edilmiştir.
4. Ardahan Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) yürütülen yargılama sırasında müdafiinin hazır bulunduğu 4/7/2017 tarihli ilk oturumda sorgusu yapılan başvurucu, ByLock kullanmadığını ve Bank Asyadaki faaliyetlerinin mutat hesap hareketleri olduğunu savunmuştur.
5. Yargılama sonucunda Mahkeme, başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılmasına karar vermiştir. Gerekçeli kararda başvurucunun Bank Asyadaki hesap hareketleri mutat bankacılık faaliyetleri olarak değerlendirilerek hükme esas alınmamış ancak ByLock programına dair herhangi bir user-ID numarası başvurucu ile ilişkilendirilememiş olmakla birlikte başvurucunun kullandığı GSM hattına tanımlanan internet protokol (IP) numaralarının anılan programa ait IP numaralarına yaptığı tespit edilen bağlantılara dair CGNAT (HIS) kayıtları doğrultusunda başvurucunun bu programı kullandığı sonucuna ulaşılmış ve bu tespit doğrultusunda başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği değerlendirilmiştir.
6. Başvurucu ve müdafii bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi (Daire) 27/11/2017 tarihinde istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir. Anılan kararda Daire, CGNAT kayıtları ve diğer deliller itibarıyla atılı suçun sübuta erdiğine dair açıklamaya yer vermiştir.
7. İstinaf incelemesi sonrasında FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan hakkında soruşturma yürütülen, M.F.Y.nin Yozgat Cumhuriyet Başsavcılığında müdafiinin de hazır bulunmasıyla şüpheli sıfatıyla alınan ve 2008 ile 2011 yılları arasında İstanbul'da polis olarak görev yaptığı sırada örgüt tarafından haftada bir kez yapılan toplantılara başvurucunun da katıldığına ilişkin ifadesi ile başvurucudan ele geçirilen dijital materyallere dair veri inceleme raporu dosyaya sunulmuştur. Anılan raporda, başvurucudan ele geçirilen hard disk içinde Fetullah Gülen'e ve örgütle irtibatlı www.herkul.org adlı internet sitesine ait 20 video olduğu, yine bu sitede yer alan Fetullah Gülen'e ait sesli veya görüntülü konuşmaları içeren birçok dosyanın hard diskten silinmiş iken veri incelemesi sonucu kurtarıldığı belirtilmiştir.
8. Başvurucu ve müdafii, Daire kararına karşı temyiz kanun yoluna başvurmuştur. Yargıtay ise Daire kararını 13/12/2018 tarihinde bozmuştur. Bozma gerekçesinde; ByLock kullandığını kabul etmeyen başvurucunun bu programı kullandığının kuşkuya yer vermeyecek şekilde tespit edilmesi hâlinde bu delilin suçun sübutu açısından belirleyici olduğunu belirtmiş, bu bağlamda başvurucuya ait ByLock Tespit ve Değerlendirme Tutanağı'nın getirtilip Daire kararından sonra dosyaya giren M.F.Y.nin beyanı ile rapor da başvurucuya okunduktan sonra tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
9. Bozma kararına uyan Dairece Ardahan İl Emniyet Müdürlüğüne (Müdürlük) gönderilen talimat üzerine Müdürlük, başvurucu ile ilişkilendirilen ByLock user-ID numarasına dair ByLock Tespit ve Değerlendirme Tutanağı'nın bulunmadığını bildirmiştir. Bozma sonrası 29/4/2019 tarihli tek celsede tamamlanan yargılamada M.F.Y.nin yazılı ifadesine dair tutanak ile rapor okunduğunda müdafii; başvurucunun ByLock programını kullanmadığına dair savunmayı tekrarlamış, ayrıca M.F.Y.nin iddiasına konu olayın kamuoyunda 17/25 Aralık süreci olarak bilinen dönemden çok önceki tarihlere yönelik olduğunu söylemiştir.
10. Yargılama neticesinde Daire, Mahkemenin başvurucu hakkında verdiği kararı kaldırarak silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yeni bir mahkûmiyet kararı vermiştir. Daire gerekçe olarak başvurucunun user-ID numarası tespit edilemeyen ByLock programı kullanıcısı olduğuna, hakkında ayrı soruşturma yürütülen M.F.Y.nin ifadesi uyarınca örgütün toplantılarına katıldığına ve aramada ele geçirilen dijital materyalde Fetullah Gülen'e ait olan ve sohbet adı altında gerçekleştirilen konuşmalara dair kayıtların bulunduğuna ilişkin tespitlere dayanmıştır.
11. Başvurucu müdafiinin temyiz talebi Yargıtayca 27/5/2021 tarihinde reddedilerek Daire kararı onanmıştır. Anılan kararda Yargıtay, tüm dosya kapsamı gözetilerek diğer delillerin suçun sübutu için yeterli olduğu, bu nedenle başvurucunun ByLock kullanıcısı olduğunu bildiren ByLock Tespit ve Değerlendirme Tutanağı beklenilmeden hüküm kurulmasının sonuca etkili olmadığı açıklamasına yer vermiştir.
12. Başvurucu, nihai hükmü 13/8/2021 tarihinde öğrendikten sonra 10/9/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
13. Komisyon, adli yardım talebinin kabulüne ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkı ile makul sürede yargılanma hakkı dışındaki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna, anılan haklara ilişkin şikâyetlerin kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Tanık Sorgulama Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
14. Başvurucu, beyanı mahkȗmiyet hükmüne esas alınan tanığın duruşmada dinlenmemesi nedeniyle tanığa soru sorma imkânı elde edemediğini belirterek tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
15. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; başvurucunun iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olup olmadığının öncelikle değerlendirilmesi gerektiği, ayrıca aleyhe beyanda bulunan tanığın ifadesinin Dairece okunduğu, başvurucu müdafiinin bu beyana karşı itiraz ve savunmalarını dile getirdiği, Dairenin söz konusu tanık beyanı dışında gerekçeli kararda yer verilen delil ve değerlendirmelerle başvurucu hakkında mahkûmiyet hükmü kurduğu bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
16. Başvurucunun iddiaları adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkı yönünden incelenmiştir. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
17. Anayasa Mahkemesi, birçok kararında tanık kavramını sanığa isnat edilen fiil hakkında bilgi veren herhangi bir kişi şeklinde özerk yorumlamış ve tanık sorgulama hakkı ile ilgili ilkeleri belirlemiştir. Anayasa Mahkemesi, tanık sorgulama hakkıyla ilgili olarak verdiği kararlarında somut bir yargılama öncesinde veya haricinde elde edilen tanık beyanlarının delil olarak kabulünün yargılamanın adilliğine zarar verip vermediğini değerlendirmek için üç aşamalı bir test uygulanması gerektiğini ifade etmektedir. Buna göre ilk olarak tanığın mahkemede hazır edilmemesinin geçerli bir nedeni olup olmadığına bakılmalıdır. Ancak buna ilişkin geçerli bir nedenin ortaya konulmamış olması, tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğinin kabul edilmesi için yeterli değildir. İkinci olarak sanığın sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı tanık tarafından verilen beyanın mahkûmiyetin dayandığı tek veya belirleyici delil olup olmadığı değerlendirilmelidir. Sorgulama veya sorgulatma imkânı tanınmayan tanığın beyanının tek veya belirleyici delil olduğunun tespit edilmesi durumunda ise üçüncü aşama olarak savunma tarafının maruz kaldığı bu zorlukların telafi edilmesi amacıyla yeterli düzeyde karşı dengeleyici güvenceler sağlayan bir usulün yürütülüp yürütülmediği ortaya konulmalıdır (Atila Oğuz Boyalı [2. B.], B. No: 2013/99, 20/3/2014, §§ 34-56; Selçuk Demir [2. B.], B. No: 2014/9783, 22/1/2015, §§ 27-46; AZ. M. [2. B.], B. No: 2013/560, 16/4/2015, §§ 45-67; Baran Karadağ [2. B.], B. No: 2014/12906, 7/5/2015, §§ 49-76; Orhan Güleryüz [1. B.], B. No: 2019/30221, 28/12/2021, §§ 33-42; Abdurrahim Balur [2. B.], B. No: 2013/5467, 7/1/2016, § 80; Onur Urbay [1. B.], B. No: 2014/6222, 6/3/2019, §§ 36, 40; Zekeriya Sevim [2. B.], B. No: 2018/18989, 16/6/2021, §§ 44, 51; Metin Akdemir (2) [1. B.], B. No: 2020/3964, 21/9/2022, § 36; Uğur Özcan [1. B.], B. No: 2021/12137, 26/7/2022, § 40).
18. Somut olayda Daire, başvurucu hakkında yürütülen ayrı soruşturmada sırasında başvurucu aleyhine beyanda bulunan tanık M.F.Y.nin ifadesini başvurucu müdafiine okumuş; ancak tanığın başvurucunun da hazır bulunduğu duruşmada dinlenilmesine ilişkin herhangi bir çaba göstermemiştir. İlgili duruşma tutanağı ve gerekçeli kararda da tanığın Mahkemede hazır edilememesinin veya aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle dinlenilmemesinin hangi geçerli nedene dayandığına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir. Ancak buna ilişkin geçerli bir nedenin ortaya konulmaması, tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğinin kabul edilmesi için yeterli değildir. İkinci olarak hükmün tek başına veya belirleyici ölçüde başvurucunun sorgulama veya sorgulatma imkânına sahip olmadığı bir tanık tarafından verilen ifadeye dayalı olup olmadığı ortaya çıkarılmalıdır.
19. Daire; user-ID numarası tespit edilememekle birlikte CGNAT kayıtları doğrultusunda başvurucunun ByLock programı kullanıcısı olduğuna, kendisine ait hard diskte tespit edilen Fetullah Gülen'e ait ses ve video kayıtlarına ve tanık M.F.Y.nin ifadesine istinaden mahkûmiyet hükmü kurmuştur (bkz. § 10). Bu hükmü Yargıtay, dosyadaki diğer delillerin suçun sübutu açısından yeterli olduğu, böylece başvurucunun ByLock programı kullanıcısı olduğunu bildiren ByLock Tespit ve Değerlendirme Tutanağı'nın getirtilmemesinin sonuca etkili olmadığı gerekçesiyle onamıştır (bkz. § 11).
20. Yargıtay içtihadı uyarınca kişinin ByLock kullanıcısı olduğunun tespiti açısından somut olayda da olduğu gibi- sadece Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumundan getirtilen CGNAT kayıtlarının yeterli delil olarak kabul edilmemektedir [birçok karar arasından bkz. (kapatılan) Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 30/6/2021 tarihli ve E.2020/2018, K.2021/4527; Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 4/10/2022 tarihli ve E.2021/18943, K.2022/5428 sayılı kararları].
21. Yine Yargıtay uygulamasında kişilerde salt Fetullah Gülen'e ait ses veya videolara ilişkin dijital veriler ele geçirilmesinin silahlı terör örgütü üyeliği suçu açısından tek başına yeterli delil olarak kabul edilmediği, anılan kararlarda dosya kapsamına göre toplanması gerektiği belirtilen diğer delillere değinildikten sonra suçun sübutu açısından tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır [(kapatılan) Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 1/3/2018 tarihli ve E.2017/3481, K.2018/710 ile Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 2/5/2023 tarihli ve E.2021/17056, K.2023/2493 sayılı kararı].
22. Yargıtayın tanık ifadeleri dışındaki delillerle ilgili yukarıda belirtilen uygulamaları dikkate alındığında tanık M.F.Y.nin başvurucunun İstanbul'da örgüt tarafından yapılan toplantılara katıldığına ilişkin beyanlarının başvurucunun silahlı terör örgüte üye olduğu yönündeki kanaatin oluşmasında önemli ağırlıkta bir delil olarak dikkate alındığı sonucuna ulaşmak mümkündür. Diğer bir ifadeyle sorgulama imkânı tanınmayan tanığın ifadelerinin mahkûmiyet kararına götüren tek olmasa da belirleyici nitelikte delil olduğunun kabul edilmesi gerekir.
23. Yargılama sürecinde başvurucuya olayları bakış açısına göre anlatma ve delillerini sunma imkânı tanınmıştır. Dosyada tanık ifadesini destekleyen başka deliller de bulunmaktadır. Ancak Dairenin tanığı başvurucunun da ona soru sormasına imkân sağlayacak şekilde ve başvurucunun da hazır bulunduğu oturumda ya da SEGBİS gibi vasıtalarla neden dinlemediğine ilişkin bir bilgi ve belgeye ulaşılamamıştır. Tanığın yazılı beyanı duruşmada okunmuş ise de başvurucu, tanığın beyanlarının tespiti sırasında hazır bulunmadığından ses ve görüntü nakli yoluyla da olsa onu sorgulayamamış; sorulan sorulara verdiği cevaplar hakkında izlenim edinme fırsatı elde edememiştir. Bu yüzden tanığın gösterdiği tepkiler konusunda Dairenin dikkatini çekememiş, böylelikle tanığın beyanlarının güvenilirliği test edilememiştir. Daire de tanık beyanda bulunurken gösterdiği tepkilerle ilgili olarak izlenim edinememiştir. Tanığın ses ve görüntülü aktarma yapılarak dinlenmediği, başvurucuya tanığa soru sorma hakkının tanınmadığı görülmüştür. Hükme ulaşılırken sorgulanmamış tanığın beyanları dışında başka delillere de dayanılmasının beyanları belirleyici ölçüde mahkûmiyete temel alınan tanığı sorgulama imkânı tanınmaması nedeniyle savunma makamının maruz kaldığı sınırlamayı telafi ettiğini söylemek de mümkün gözükmemektedir. Sonuç olarak güvenilirliği ve doğruluğu test edilmemiş tanığın beyanları belirleyici ölçüde hükme esas alındığı hâlde savunmanın karşılaştığı zorlukları telafi edecek karşı dengeleyici güvencelerin sağlanmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda tanığın başvurucunun da hazır bulunduğu duruşmada ya da ses veya görüntü nakli yoluyla dinlenmemesinin bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini zedelediği sonucuna ulaşılmıştır.
24. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Hasan Tahsin GÖKCAN ihlal sonucuna ek gerekçeyle katılmıştır.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
25. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesinden şikâyet etmiştir. Başvurucunun anılan iddiasının Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararı doğrultusunda başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
26. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
27. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerinin yapması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
28. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.
29. İhlalin niteliğine göre yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından manevi tazminat, başvurucu uğradığını iddia ettiği maddi zararla ilgili bilgi/belge sunmadığından da maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin tanık sorgulama hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesine (E.2019/338, K.2019/1075) iletilmek üzere Ardahan Ağır Ceza Mahkemesine (E.2017/163, K.2017/192) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/1/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
EK GEREKÇE
1. Başvurucu, başka bir davada verdiği beyanı mahkȗmiyet hükmüne esas alınan tanığın duruşmada dinlenmemesi nedeniyle tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. AYM 1. Bölümü tarafından, mahkumiyete dayanak yapılan ByLock delili bakımından Tespit ve Değerlendirme Tutanağı’nın getirtilip bilirkişi incelemesi yaptırılmaması karşısında CGNAT kayıtlarının delil niteliğinin tartışmalı hale gelmesi ve bu durumda hükme esas alınan tanığın beyan tutanağındaki anlatımının hükmün belirleyici delili olması dolayısıyla tanık sorgulama hakkının ihlal edildiği iddiası kabul edilmiş ve ihlal kararı verilmiştir. Bununla birlikte ihlal gerekçesinde tanığın bu davaya ilişkin duruşmada veya Segbis yöntemiyle dinlenmeyip, başka bir davada alınan beyanını içeren tutanağın okunmasına ilişkin usul işleminin yargılamanın hakkaniyetini zedeleyip zedelemediğine yönelik bir değerlendirme yapılmamıştır. Söz konusu mahkeme uygulaması en başta anayasal tanık sorgulama hakkının 5271 sayılı CMK’daki güvencelerini yok sayma anlamına gelmektedir. Başka deyişle yapılan usul uygulamasının kanuni dayanağı bulunmamaktadır. Bu nedenle 1. Bölümün ihlal sonucuna, anılan usul işleminin kanuni temelinin bulunmaması nedeniyle ihlal kararı verilmesi gerektiği biçimindeki farklı gerekçeyle katılmaktayım. Aşağıda önce farklı gerekçedeki temel yaklaşıma özetle değinmek, sonraki paragraflarda ise bu yaklaşıma ilişkin hukuki dayanaklarımı açıklamak istiyorum.
2. Anayasanın 36. maddesi ve AİHS’nin 6. maddesi uyarınca yargılamanın adil yargılanma hakkı güvencelerine uygun olarak yürütülmesi sanık yönünden sübjektif bir haktır. Adil yargılanma hakkı kural olarak mahkemenin karar sonucunu değil, yargılama sürecinin adil yürütülmesini güvence altına alır. Diğer taraftan sübjektif boyutu ve gerçeği ne derece yansıttığına ilişkin kuşkunun tam olarak giderilebilme olanağının sınırlı olması dolayısıyla tanık anlatımları, suçla bağlantı kurulmasını sağlayan maddi delillerle kıyaslandığında en zayıf delillerdendir. Tanık delili niteliği gereği sözlülük esasına tabidir, sübjektifliği nedeniyle sorgulanmaya ve güvenilirliğinin sınanmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Dolayısıyla beyanın yazılı verilmesi veya tutanaktan okunması tanık delili yerine geçmez. Bu nedenle ancak hakim huzurunda aleni yargılamada dinlendiği, savunma ile iddia makamı tarafından sorgulanarak tanığın güvenilirliğinin, olayla bağlantısının, söylediklerinin diğer delillerle uyumunun sınandığı bir süreçle birlikte tanık anlatımının delil değeri ortaya çıkacaktır. Duruşmalı/sözlü yargılama ve aleni yargılamanın varlığı sanık bakımından tanık sorgulama hakkı yönünden, hakim/mahkeme bakımından ise doğrudan doğruyalık/yüzyüzelik ilkesinin gerçekleşmesi ve maddi gerçeğin bu şekilde belirlenebilmesine dair kamusal yarar yönünden vazgeçilmez bir önem taşımaktadır. Öte yandan belge delilleri, isnat edilen fiille bağlantı kurulmasını sağlayan maddi delillerdir. Olayla ilgili bilgisi olduğu belirtilen bir kişinin başka bir davadaki veya soruşturmada alınan beyan tutanağının dosyaya girmesi, yalnızca bu kişinin tanık olarak dinlenmesinin gerekliliğini ifade eder, yoksa bu ifade (zorunlu nedenlere dayalı istisnalar dışında) belge delili olarak nitelenemez. Nitekim Kanunda beyan tutanağının hangi koşullarda delil olarak ikame edilebileceği haller istisnai şekilde düzenlenmiş ve sınırlanmıştır. Bu bağlamda Kanunda tanık beyanının hakim huzurunda, sanığın sorgulama imkanı bulduğu sözlü ve aleni duruşmada alınması vazgeçilemez bir güvence olarak kabul edilmiştir. Savunma haklarını sınırlayıcı önlemlere yalnızca mutlak gerekli olduğu durumda başvurulabilir. AİHS madde 6 yönünden AİHM de “savunma haklarını sınırlayıcı önlemin ancak kesinlikle gerekli olduğunda” alınabileceğini belirtmiş (bkz. Van Mechelen/Netherlands, no: 21363/93, 21364/93, 21427/93, 22056/93, 23.04.1997, par. 59), bu nedenle aleyhe olan tanık beyanının yargılamayı yapan mahkeme önünde dinlenmeden, yazılı ifadesinin delil olarak kabul edilemeyeceğini vurgulamıştır (Kostovski/Netherlands, no : 11454/85, 20.11.1989, par. 42-44)Esasen bu konudaki istisnai haller aşağıda değinileceği üzere kanunda sınırlı olarak sayılmıştır.
I. ANAYASA YARGISINDA ÖZERK YORUM OLARAK TANIK SORGULAMA HAKKI
3. Anayasa Mahkemesi, tanık kavramını birçok kararında AİHM gibi sanığa isnat edilen fiil hakkında bilgi veren herhangi bir kişi şeklinde özerk olarak yorumlamış ve tanık sorgulama ile ilgili ilkeleri belirlemiştir (Nurcan Kırtay, B. No: 2020/27877, 8.2.2024, par. 20-21; Abdurrahim Balur, B. No: 2013/5467, 7.1.2016, par. 80 ; Selçuk Demir, B. No: 2014/9783, 22/1/2015; AZ. M., B. No: 2013/560, 16/4/2015; Baran Karadağ, B. No: 2014/12906, 7/5/2015; Orhan Güleryüz, B. No: 2019/30221, 28/12/2021). Buna göre bir ceza yargılamasında sanığın aleyhine olan tanıkları sorguya çekme veya çektirme hakkı vardır. Adil bir yargılama yapıldığının kabulü için, hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde sanığın tanıklara soru yöneltebilmesi, onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların beyanlarının doğruluğunu sınama imkânına sahip olması gerekmektedir (bkz. AZ. M. B. No: 2013/560, par. 55). Öte yandan tanık sorgulama hakkının ihlal edilip edilmediğinin belirlenmesi için üç aşamalı bir testin yapılması gerekmektedir. Mahkememizin ihlal gerekçesinde de sözü edilen testlerin sonucunda güvenilirliği ve doğruluğu test edilmemiş tanık beyanı belirleyici ölçüde kararın sonucu üzerinde etkili olduğu hâlde savunma tarafına karşılaştığı zorlukları telafi edecek karşı dengeleyici güvencelerin tanınmaması nedeniyle tanık sorgulama hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Kararda da belirtildiği üzere beyan tutanağının duruşmada okunması ve sanığa diyeceklerinin sorulması telafi edici güvence anlamına gelmemektedir. Fakat farklı gerekçemizin dayanakları bağlamında sözlü yargılama ilkesi ile doğrudan doğruyalık ilkelerinin ceza yargılamasında adil yargılama hakkı bakımından anlam ve önemine değinmekte yarar bulunmaktadır.
4. Yargılama sürecinde gerçekleştirilen usul işlemlerinin temelini aleni yargılama veya duruşmalı/sözlü yargılama oluşturmaktadır. Mahkememiz çeşitli kararlarında adil yargılanma hakkı kapsamındaki aleni yargılanma hakkının doğası gereği davanın açık ve sözlü duruşma ile görülmesini yani sözlü yargılama yapılmasını içerdiğine ve duruşmalı yargılamanın da sözlü yargılamanın bir görünümü olduğuna vurgu yapılmıştır (bkz. Ali Bacacı, B. No: 2014/18688, 9/3/2017, par. 35). Sözlü yargılama ilkesi bir yönüyle sanığın savunmasını ve ikame edilen delillere karşı diyeceklerini (meramını) hakimin yüzüne karşı anlatabilmesini güvence altına alır. Duruşmalı yargılama güvencesi tarafların ve tanık beyanlarının birebir karşılaştırılmasına ve inandırıcılıklarının değerlendirilmesine imkân verir. Dolayısıyla aleni yargılanma hakkı sanık açısından kişinin savunmasını planlayarak mahkeme önünde en uygun ve etkili şekilde yapabilmesi ve hakkında nihai karar verecek hâkimin kanaatini etkilemesi açısından oldukça önemlidir (bu yönde bkz. AYM, E.2020/79, K.2023/113, 22/06/2023, par. 110, 111). Sözlü yargılama ilkesi diğer yönüyle ise hâkimin taraflar ve delillerle bizzat/yüzyüze temasa geçerek maddi olayın ne şekilde gerçekleştiğine ilişkin sorunu anlamasını sağlar. Aleni yargılamanın sözlülük ilkesinin belirtilen fonksiyonu ise doğrudan doğruyalık ilkesini ifade eder. Bu açıdan doğrudan doğruyalık ilkesi hakkaniyete uygun yargılanma hakkının özel bir görünümünü oluşturmaktadır.
5. Hükme temel alınan delillerin hâkim huzurunda ikame edilmesi zorunluluğunu ifade eden doğrudan doğruyalık (/yüzyüzelik) adil yargılanma hakkına dair anayasal düzeyde bir ilkedir.İlke, hakkaniyete uygun (adil) bir ceza yargılaması için sanığın suçluluğu hakkında karar verecek olan hâkimin maddi vakaya dair görgüsü olan kişileri aleni duruşmada bizzat dinleyerek güvenilirliği test edilmiş tanık delilinin elde edilmesini zorunlu kılar (bkz. Erdal Sonduk [GK], B. No: 2020/23093, 15/2/2024, par. 43-46).Doğrudan doğruyalık ilkesi hâkimin olayı aydınlattığı ileri sürülen delillerle doğrudan temasa geçmesi, araya herhangi bir aracı katmaksızın deliller hakkında bilgi sahibi olması anlamına gelir. İlke uyarınca hâkim kararını ancak, duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilecek ve bu deliller hâkimin vicdani kanaatiyle serbestçe takdir edilecektir. Ceza yargılamasında doğrudan doğruyalık ilkesinin vazgeçilmez işlevi özellikle tanık delili bakımından söz konusudur. Çünkü bir tanığın anlatımı sırasındaki tavırları (reaksiyonları), anlatımı sorgulandığında verdiği tepkiler ve bunlara dayalı olarak inanılırlığı konusunda mahkeme tarafından yapılan gözlemler, maddi gerçeğin anlaşılabilmesi için son derecede önemlidir (Yusuf Deniz Dilsizoğlu ve Aral Ali Ersin, B. No: 2013/4711, 16/12/2015, § 47).
6. Duruşmada dinlenmeyen (örn. soruşturmada veya başka bir ceza davasında dinlenmiş) tanığın beyan tutanağının okunarak ikame edilen delilin karar sonucu üzerinde etkili olması durumuyla ilgili olarak Sözleşme hukuku bağlamında da üçlü bir kriter uygulanmaktadır. AİHM söz konusu tanığın duruşmada dinlenmesi için bütün imkanların kullanılmış olup olmadığını (örn. salt davetiyeye rağmen gelmediği için önceki beyanın okunmasının ihlal oluşturduğu yönünde; AİHM Delta v. France, no: 11444/85, 19.12.1990, par.18-37) ve dinlenmesini önleyen makul bir nedenin bulunup bulunmadığını (ölümü nedeniyle tanığın savcılık ifadesinin duruşmada okunmasının ihlal oluşturmadığı hk.; AİHM Al–Khawaja and Tahery v. the United Kingdom, AİHM, par.121) denetlemektedir. Bu iki kriter açısından gereken çaba gösterildiği halde makul görülebilir bir nedenle duruşmada dinlenmeyen tanık beyanının hükümde belirleyici olarak esas alınmasının, diğer delillerle birlikte değerlendirildiğinde yargılamanın hakkaniyetini zedeleyip zedelemediği (AİHM Schatschaschwılı v. Germany, No: 9154/10, 15.12.2015, par. 46) araştırılarak üçüncü test uygulanmaktadır. (bu paragrafta atıf yapılan kararlar için bkz. Kübra D. Arslan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Ve Anayasa Mahkemesi İçtihatları Doğrultusunda Tanık Sorgulama Hakkı, YBHD ! Yıl 7, S. 2022/2, s. 502-504).
7. Görüldüğü üzere adil yargılanma hakkı yönünden gerek AİHM ve gerekse Anayasa Mahkemesinin tanık sorgulama hakkına ilişkin otonom yorumlarında bu güvence daha sıkı koşullara bağlanmaktadır. Bu yorumlarda tanık delilinin tek delil olması değil, tek veya belirleyici delil olması durumunda tanığın mutlaka duruşmada dinlenmesi, bununla birlikte duruşmada hazır edilmesinde güçlük olması halinde ise elektronik bilişim sistemi (Segbis) aracılığıyla dinlenmesi zorunluluğuna işaret edilmektedir (Bkz. AYM Atila Oğuz Boyalı, B. No: 2013/99, 20.3.2014, p. 46; Gulan Kılıçoğlu Yüzbaşı, par. 38-41; Cezayir Akgül, par. 37-39. AİHM kararları için bkz. Delta/Fransa, B. No: 11444/85, 19.12.1990, par. 36-37; PS/Almanya, 20.12.2001, p. 30; Rachad/Fransa, p. 24; A.M./ İtalya, 14.12.1999, p. 25-26; Sadak ve diğ./Türkiye, p. 66; Solokov/Eski Makedonya C. 31.10.2001, p. 58).
8. AİHS kapsamındaki bireysel başvuru içtihatlarında uygulanan kriterler belirtildiği gibi ise de ilgili ülke yargılama hukukunda daha güvenceli bir düzenlemenin bulunması durumunda, ihlal iddialarında kanunilik temelinin öncelikle incelenmesi ve öngörülen normatif güvencenin uygulanıp uygulanmadığının denetlenmesi gerekecektir. Ülkemiz yönünden de yargılama hukukumuzdaki güvencelerin bu açıdan öncelikle değerlendirilmesi gereklidir.
II. CEZA YARGILAMA HUKUKU GÜVENCELERİ (KANUNİLİK) YÖNÜNDEN
9. Anayasal kişi özgürlüğü ve güvenliği (AY m. 19) hakkını ceza yargılama hukukunda somutlaştıran güvenceler 5271 sayılı CMK hükümlerinde yer almıştır. Kanunun 59. maddesi, 188. maddesi (ve gerekçesi), 190., 201., 206. vd. maddeleri, 210. ve 217. maddeleri doğrudan doğruyalık ilkesiyle ilgilidir. Konumuz bakımından CMK madde 210/1 uyarınca; “olayın delili bir tanığın açıklamalarından ibaret ise, bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçemez.” Yine CMK madde 217/1 uyarınca “hakim kararını duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir.” Kanunun sözü edilen bu iki kuralı bir yönüyle hakimin tanık anlatımını sözlü duruşmada bizzat müşahade etmesini, delille temas kurmasını, ikinci olarak da aleni duruşmada dinlenen tanığa karşı sanığın bu ifadelerin güvenilirliğini sorgulama ve tanığın dayandırdığı olgulara karşı diyeceklerini sunma imkanı tanıması yönüyle ceza yargılamasının temel unsurlarından biri niteliğindedir. Nitekim anılan CMK hükümlerinin adil yargılanma hakkına ilişkin güvenceler niteliğinde olduğu doktrinde de ifade edilmektedir (bkz. Gökcen/Balcı/Alşahin/Çakır, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7.B. Ankara 2023, s. 307). Aleni duruşmada sanığa böyle bir imkan tanındığında delillerin hakim önünde tartışıldığından ve yüzyüzelik ilkesinin yerine getirildiğinden söz edilebilir. Yoksa daha önce başka bir dosyada veya soruşturmada alınmış tanık ifadesinin okunması ve buna karşı diyeceklerinin sanığa sorulmuş olması adil yargılanma hakkının gereklerinin yerine getirilmesi bakımından yeterli görülemez, dengeleyici güvence olarak da kabul edilemez. Yasal zorunluluklar dışında beyan tutanağının duruşmada okunması tanık delili olarak nitelenemeyeceği gibi, aslında kanunu dolanmak anlamına gelmektedir. Diğer taraftan davanın hakimi yönünden de duruşmada dinlenmeyen tanık beyanını hükme esas almak en başta ceza yargılamasının yüzyüzelik/doğrudanlık ilkesine aykırıdır. Kanunun anılan maddesindeki, “hükmün huzurda tartışılmış delillere dayanabileceği” kuralı bu ilkeyi dile getirmektedir. İlke özünde hakkaniyetli yargılama ilkesiyle ve dolayısıyla adil yargılanma hakkıyla bağlantılıdır.
10. Ceza hukukunda belge delili, suçla fail arasında bağ kurmayı sağlayan veya maddi vakıaya ilişkin bir hususu açıklığa kavuşturan maddi delillerden biridir. Zorunlu haller dışında başka bir davada veya soruşturmada alınan beyan tutanağının belge delili nitelemesiyle duruşmada ikame edilmesi delil hukuku ve teorisiyle bağdaşmaz. Nitekim delil teorisi bakımından delil sözlü ise hakim dinleyecek, yazılı ise okuyacaktır. Bu nedenle ceza hukukunda kişisel delillerin belge deliline göre öncelikli olduğu kabul edilmektedir (Öztürk/Tezcan/Erdem/Alan/Gezer/Saygılar/Özaydın/Tütüncü/Tok, Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, 18.B. Ankara 2024, s. 146). Zorunluluk haline dayanılarak (istisnaen) beyan tutanağının duruşmada okunması durumunda da bunun delil gücü tanık delili derecesinde olamaz. Çünkü tanık delili niteliği gereği sözlüdür, tanığın yazılı beyan vermesi tanık delili olarak kabul edilemez. Yargılamanın hakkaniyetli yapıldığının söylenebilmesi için tanığın aleni ve sözlü duruşmada yargılamaya katılan tüm süjeler ve özellikle sanık ile hakim tarafından anlatımının izlenerek akabinde sorgulanıp güvenilirliğinin sınamaya tabi tutulması gerekir. Dolayısıyla tanık delili yasanın tanıdığı sınama sürecinden sonra hukuki bir değer taşımaktadır.
11. CMK madde 210/1’deki “olayın delili bir tanığın açıklamalarından ibaret ise” ibaresi farklı yorumlamaya müsait gibi görünüyor olsa da bu kuralın Kanundaki ilgili diğer hükümlerle birlikte yorumlanması yerinde olur. Nitekim Kanun tanık ifadesinin yazılı olduğu belgenin okunması imkanını iki olasılıkla sınırlandırmıştır. Bunun ilki istinabe veya naib hakim tarafından dinlenen tanığın ifadesine ilişkin tutanağın okunması (CMK m. 209/1), ikincisi ise daha önce dinlenen bir tanığın ölmesi, akıl hastalığına tutulması veya temin edilememesi ya da delil değeri itibarıyla ağırlık taşımadığı için hazır bulunması gerekli görülmeyen tanığın önceki ifadesinin duruşmada okunmasına ilişkindir (CMK m. 211). Bu bakımdan Kanunun 210/1. maddesindeki "bir tanığın" ibaresinin kurumsal olarak tanıklık deliline işaret ettiği kabul edilmelidir. Bu durumda söz konusu birinci fıkranın, beyanı hükme esas alınacak olan “tanık ya da tanıkların ifadelerinin her durumda duruşmada alınacağını” ifade ettiği biçiminde anlaşılması gerekir. Aksi yöndeki değerlendirmeler tanık beyanlarını belge delillerine indirgemek anlamına gelir ki bu hem CMK hükümlerine, hem de Anayasal adil yargılanma hakkı güvencelerine uygun bir yorum olmaz. Başvuru konusu olayda Kanundaki istisnalardan biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle istisna dışında hükme temel alınacak tüm tanıkların hakim önünde ve aleni duruşmada dinlenmesi adil yargılanma hakkının ve Kanunun bir gereğidir.
12. Kanunların yorumunda farklı anlamların yüklenmesinin olası bulunduğu durumda anayasaya uygun yorumun temel alınması mahkemeler yönünden anayasal bir yükümlülüktür. Bu yükümlülüğün dayanakları anayasanın üstünlüğü ve hukuk devleti ilkeleri ile hakimlerin görevlerine ilişkin kurallardır (AY m. 2, 11, 138/1, 153). Ayrıca uyuşmazlıkla ilgili temel hakkın anayasal güvencesi de bunlara eklenmelidir (bu olayda AY m. 36). Doktrinde de delilin tanık açıklamalarından ibaret olduğunda duruşmada dinlenmesi gerektiğine ilişkin kuralın insan hakları hukukuna dair yorumlar doğrultusunda anlaşılması gerektiği belirtilmektedir. Bu görüş “CMK’da yer alan hükmün bu bağlamda AİHM içtihatları ışığında yorumlanması zorunludur. Önemli olan tanığın tek olması değil, tek veya belirleyici delil olmasıdır.” sözleriyle ifade edilmiştir (Fahri Gökçen Taner, Çelişme ve Silahların Eşitliği, 2. B. Ankara 2021, s. 434).
13. Öte yandan ceza muhakemesinin güvence işlevi karşısında doğrudan ifade almanın mümkün olduğu durumda CMK madde 210/1’in geçerli olmayacağına ve önceki yazılı ifadesinin okunmasıyla yetinilme kuralının uygulanamayacağına ilişkin doktrindeki değerlendirmeler de anayasaya uygun yorumu ifade etmektedir (bkz. Şahin, Cumhur/Göktürk, Neslihan, Ceza Muhakemesi Hukuku, 15.B. Ankara 2024, s. 502). Yazarlar ayrıca CMK m. 10/1’deki yasağın beyan tutanağına karşı doğrudan dinlemenin önceliğine işaret ettiğine vurgu yapmaktadır. Aynı yönde bazı yazarlarca da CMK m. 10/1’e atıfla; “Suç fiili hakkında doğrudan algıladığı bilgileri olan kişiler (tanıklar) duruşmada bizzat dinlenirler, daha önceden alınmış olan ifadelerinin okunması kabul edilmez” (Yenisey, Feridun/Nuhoğlu, Ayşe, Ceza Muhakemesi Hukuku, 12.B. Ankara 2024, s. 94) değerlendirmeleri yapılmıştır. Benzer biçimde Kanunun 210. maddesi uyarınca, “açıkça yer verilen istisnalar dışında tanıkların önceki ifadelerinin duruşmada okunmasıyla yetinilemeyeceği” yönündeki görüşler (Öztürk/Tezcan/Erdem/Alan/Gezer/Saygılar/Özaydın/ Tütüncü/Tok, Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, 18.B. Ankara 2024, s. 146) ile; “CMK’nın 210 uncu maddesi uyarınca bir muhakemede deliller yalnızca tanık açıklamalarından ibaret ise bu tanıkların duruşmada mutlaka dinlenmesi gerekir. Daha önce bu hususta tutulmuş tutanakların okunmasıyla yetinilemez.” (Gökcen/Balcı/Alşahin/Çakır, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7.B. Ankara 2023, s. 306) biçimindeki değerlendirmeler Kanunun adil yargılama güvenceleriyle uyumlu olarak yorumlandığını göstermektedir.
14. Görüldüğü üzere doktrinde ağırlıklı olarak tanık delilinin sözlülük niteliğine değinilip belge delilinden farkına işaret edilmekte ve Kanunun 210/1. maddesindeki kuralın hükme esas alınacak tanıkların (yasal istisnalar dışında) mutlaka duruşmada dinlenmesi gerektiği belirtilmektedir. Doktrindeki bu görüşler yanında aşağıda değinileceği üzere Yargıtay uygulamasının da bu yönde olduğu anlaşılmaktadır. Diğer taraftan CMK 210/1’deki “olayın tek tanığı…” ibaresinin yalnızca tek tanık olduğu durumda uygulanacağı biçimindeki bir yaklaşım yargılama hukuku mantığıyla da bağdaşmaz. Örneğin silahla tehdit veya kasten yaralama iddiasına dair üç tanığın savcılıkta suçun işlendiğine dair beyan tutanaklarının duruşmada okunup buna dayanılarak mahkumiyet kararı verildiği durumda kanunyolu denetiminde olayda tek tanık olmadığı için 210/1. maddesinin uygulanamayacağı, bu nedenle tanık sorgulama hakkının da söz konusu olmayacağı ileri sürülebilir mi? Elbette ileri sürülemez ve konu aslında açıktır. Bununla birlikte konuyla ilgili olarak uygulamada sıkça sorun çıktığı, mahkemelerin uygulama pratiği haline getirdikleri yanlış yaklaşımların adil yargılanma hakkı ihlallerine yol açtığı, hatta bu durumun -bu dosyada olduğu gibi- kimi zaman temyiz denetiminde veya anayasal denetimde dahi gözardı edilebildiği gözetildiğinde bu konuya neden bu kadar ayrıntılı olarak değinmeye ihtiyaç duyulduğu anlaşılabilir.
III. TANIK SORGULAMA HAKKIYLA İLGİLİ YARGITAY UYGULAMASI
15. Nitekim Yargıtay kararlarının; CMK madde 210/1’de yer alan kuralın, hak ihlali kararlarında yapılan anayasal yorum doğrultusunda tanık beyanının belirleyici delil olması durumunda tanığın duruşmada dinlenmesi gerektiği yönünde olduğu görülmektedir. Örneğin; “Tanığın örgütün hiyerarşik yapısına organik bağ ile katılıp katılmadığına ilişkin maddi gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak biçimde ortaya konulması bakımından, 5271 sayılı CMK'nın 210/1. maddesine de muhalefet edilerek beyanı okunmakla yetinilen ve fakat ifadesi suçun sübutu açısından belirleyici delil niteliğinde olan Nesip Y.'ın, doğrudan aleni duruşmada sanığın huzurunda veya 5271 sayılı CMK’nın 180/1-2-5 maddesi gereğince SEGBİS kullanılmak ya da anılan Kanunun 181/1 maddesinde öngörülen usule riayet edilmek suretiyle istinabe yoluyla dinlenip tüm beyan ve belgelerin CMK 217. maddesi gereğince duruşmada okunup tartışılmasından sonra sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken, eksik araştırma ve yetersiz belgelere dayanılarak yazılı şekilde karar verilmesi kanuna aykırı … görülmüş olduğundan hükmün bozulmasına oybirliğiyle karar verildi.” Y. 3.CD. 29.11.2022, E. 2022/34717 – K. 2022/8801. Daire başka bir davada belirleyici tanık beyanı istinabe ile alınmasına ve ifade tutanağı duruşmada okunmasına karşın duruşmada dinlenmesi gerektiğini belirterek bozma kararı vermiştir: “Dosya kapsamına göre tanık Tayfun G.'nun beyanının suçun sübutu açısından belirleyici delil olması karşısında, tanığın duruşmaya getirilerek taraflara da soru sorma hakkı tanınmak suretiyle beyanlarının tespit edilmesi gerektiğinin gözetilmeyerek tanığın istinabe ile alınan beyanlarının okunmasıyla CMK'nın 210/1. maddesine muhalefet edilmesi, kanuna aykırı … görülmüş olduğundan hükmün … bozulmasına oybirliğiyle karar verildi.” Y. 3.CD. 19.10.2022, E. 2021/9871 – K. 2022/6447. Diğer bir kararda hükme esas alınan sekiz tanık beyanının duruşmada veya Segbis yoluyla dinlenmemesi ve tanık sorgulama imkanı tanınmaması nedeniyle CMK m. 180/1, 181/1 ve 210. maddeleriyle Anayasa’nın 36. ve AİHS’nin 6/3-d maddelerine aykırı davranılması nedenleriyle bozma kararı verilmiştir (3.CD. 3.10.2024, 2022/4870 - 2024/11322).Aynı Dairenin diğer bazı kararlarında ise tanık sorgulama hakkına üstünlük tanınmış ve istinabe ile beyanları alınan iki tanığın ifadelerinin okunmasıyla yetinilmeyip, duruşmada dinlenmesi gerektiği belirtilmiştir: “Dosya kapsamına göre tanıklar Ahmet T. ve Necip U.’un beyanlarının suçun sübutu açısından ehemmiyet arzeder nitelikte olması karşısında, tanıkların duruşmaya getirilerek taraflara da soru sorma hakkı tanınmak suretiyle beyanlarının tespit edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, tanıkların istinabe ile alınan beyanlarının okunulmasıyla yetinilerek CMK'nın 210/1 maddesine muhalefet edilmesi kanuna aykırı … görülmüş olduğundan hükmün … bozulmasına oybirliğiyle karar verildi.” Y. 3.CD. 24.11.2022, E. 2021/20594 – K.2022/8418.
16. Yargıtay dairelerinin kararlarında yer alan “olayın tek tanığı konumundaki” şeklindeki ibareler CMK m. 210’daki kuralın tek tanık hakkında uygulanacağı anlamında kullanılmamıştır. Bu tür kararlar çoğu kez olayın hiçbir tanığının bulunmadığı durumda mağdurun görgü tanığı sıfatıyla dinlenmesi gerektiğini ifade etmektedir. Örneğin; “Olayın tek tanığı konumunda bulunan mağdurenin maddi gerçeğin ortaya çıkarılması açısından 5271 sayılı Kanun'un 210/1 ve 236/2. maddeleri gereğince duruşmada dinlenilmesinden sonra toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması, hukuka aykırı görülmüştür.” 9.CD. 9.10.2024, 2021/14812 - 2024/8426. Aynı ibareler elbette olayın tek tanığının bulunduğu durumda da geçerlidir. Esasen olayda tek ya da daha fazla tanık olduğu durumda da anılan 210/1. maddeye aykırı davranıldığı belirtilmektedir; “Sanık Haydar'ın mağdur/sanık Ümit'e yönelik silahla tehdit eyleminin tanıklarının A.T. ve E. T. olduğu da dikkate alınarak, dinlenilmeleri gerektiği gözetilmeden 5271 sayılı Kanun'un 210/1. maddesine aykırı davranılması ve eksik incelemeyle karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.” 6.CD. 5.6.2024, 2023/7650 - 2024/7193. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin, 07.03.2023 tarihli ve 2022/5372 Esas, 2023/871 Karar sayılı ilâmında ise özetle; olayın başından sonuna kadar tek tanığı konumundaki katılan Yaşar ile diğer katılanlar Fatma ve Ali'nin beyanlarının alınması için yazılan talimat cevabının beklenilmesinden vazgeçilerek suç vasfını değiştiren ve tahrik hükümlerinin uygulandığı bir hüküm kurulması suretiyle duruşmaya katılma ve delillerini bildirme imkanları ortadan kaldırılarak 5271 sayılı Kanun'un 210/1, 234/5, ve 236/1. maddelerinin ihlâl edilmesi nedenleriyle bozulmasına karar verilmiştir. Bu kararda da "tek tanık" ibaresinin "tanıklık delili" anlamında kullanıldığı görülmektedir.
17. Görüldüğü üzere 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun ilgili maddelerinde yasal zorunluluk nedenlerine dayanan istisna dışında tanık delilinin mutlaka sözlü olarak dinlenmesi öngörülmüştür. Bu zorunluluk hem yargılamanın aleni, sözlü ve doğrudan doğruyalık ilkeleriyle hem de tanık sorgulama hakkı güvenceleriyle ilgili Kanun hükümlerinden kaynaklanmaktadır. Hatta tanığın mahkemenin yargı çevresinde yaşadığı ve mahkemeye getirtilmesinin mümkün olmadığı durumda görevli ve yetkili mahkemesi tarafından sözlü olarak dinlenebilmesi amacıyla Segbis yöntemiyle dinlenebileceği düzenlenmiştir. Dolayısıyla Kanun adil yargılanma hakkı güvenceleriyle uyumludur. Esasen düzenleme böyle olmasaydı dahi anayasal denetimde başka bir yerde alınan tanık beyanını içeren tutanağın duruşmada okunmak suretiyle yetinilmesi ve bu beyanın hükümde suçun sübutu, nitelenmesi veya cezanın bireyselleştirilmesinde temel alınması durumunda gerek sözlü duruşma ve doğrudan doğruyalık ilkelerine, gerekse sanığın tanık sorgulama hakkının ihlali nedenine dayalı olarak ihlal kararı verilmesi ve ihlalin de kanundan kaynaklandığı sonucuna ulaşılması gerekecekti. Fakat sorunun uygulama pratiği haline getirilen ve sözlü bir delil olan tanık beyanına belge delili muamelesi yapılmasından kaynaklandığını ve bu durumun da yargılamanın hakkaniyetini zedelediğini ifade etmek gerekmektedir.
18. İncelenen başvuruda yerel mahkemece yasal zorunluluk hali bulunmadığı halde olayın tanığının duruşmada dinlenmesine gerek görülmemiş, tanığın başka bir ceza davasında alınan ifadesine ilişkin beyan tutanağının duruşmada okunulmasıyla yetinilerek tanık sorgulama hakkı güvencesi yok sayılmıştır. Dolayısıyla yerel mahkemece ceza yargılamasına ilişkin yasal güvencelerle ve adil yargılanma hakkıyla bağdaşmayan bir tür pratik yaklaşımla yukarıda değinilen deliller çerçevesinde ve anılan beyan deliline de dayanılarak mahkumiyet hükmü kurulmuştur. Temyiz incelemesini yapan 16. CD ise yargılamada CMK hükümlerine uyulmamasına ve tanık sorgulama hakkının ihlaline yönelik yasal olmayan müdahaleyi dikkate almamış, telafi etmeye çalışmamıştır. Başka bir ceza davasında veya soruşturma sırasında dinlenen tanık beyanı tutanağının duruşmada okunup taraflara diyeceklerinin sorulması şeklindeki bir usul işlemi ceza yargılamasının doğrudan doğruyalık ilkesine uymayacağı gibi, böylesi bir uygulama tanık sorgulama hakkına ilişkin güvenceyi telafi edici nitelikte de kabul edilemez. Söz konusu tanığın kamu tanığı veya taraf tanığı olarak gösterilmiş olması fark etmeksizin, tanığın duruşmada dinlenmesine yönelik talebinin yerine getirilmediği durumda ise öncelikle tanık dinletme hakkının ihlali söz konusu olacaktır. Tanık dinletme hakkının ihlali, mahkemenin maddi vakanın aydınlatılmasıyla ilgili pozitif yükümlülüğüne aykırılık oluşturacağı gibi yargılamanın hakkaniyetini de zedeleyecektir. Sonuç olarak belirtelim ki her ne kadar mahkememiz kararında, ceza yargılamasında beyan tutanakları duruşmada okunan tanık beyanının hükümde belirleyici delil olarak kullanılması nedeniyle tanık sorgulama hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiş ise detanık beyanının okunması biçimindeki usul işleminin kanuni temelini incelememiş, bir anlamda sorun görmemiştir. Bu nedenlerle beyan tutanağının okunması şeklindeki usul işleminin Kanunda öngörülen adil yargılanma hakkıyla ilgili olarak yukarıda belirtilen güvenceler ile birlikte tanık sorgulama hakkını da güvence altına alan yasal düzenlemelere aykırı bulunması nedeniyle ihlalin; yürütülen usul işleminin kanuni temelinin bulunmaması nedenine dayanması gerektiği biçimindeki ek gerekçeyle katılmaktayım.
|
|
|
|
Başkan
Hasan Tahsin GÖKCAN
|