TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SEFER YILDIZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2021/46525)
|
|
Karar Tarihi: 25/3/2025
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
Raportör
|
:
|
Tolga BAŞBOZKURT
|
Başvurucu
|
:
|
Sefer YILDIZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Kenan ANĞAY
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1- Başvuru, bir araçta ele geçirilen pankart ve flamalar nedeniyle silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçundan cezalandırılmanın ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
2- Başvurucu, olayların gerçekleştiği tarihte Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Mazıdağı ilçe teşkilatı yöneticilerindendir.
3- Kolluk görevlileri tarafından 15/3/2015 tarihinde tanzim edilen tutanağa göre, Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Artuklu ilçe teşkilatları tarafından nevruz kutlamaları adı altında kanuna aykırı şekilde 200 kişinin katılımıyla bir toplantı gerçekleştirilmiştir. Toplantı sırasında, grup tarafından PKK silahlı terör örgütü lehine sloganlar atılmış ve yine terör örgütünü simgeleyen flamalar ve terör örgütü elebaşına ait posterler açılmıştır. Etkinlik alanında bulunan 47 D.. plakalı kırmızı renkli İ. marka kamyonun üzerinde bulunan bir müzik grubu Kürtçe sloganlar ve şarkılar eşliğinde terör örgütü lehine sloganlar atarak PKK silahlı terör örgütü elebaşı A.Ö. ve örgüt üyelerinin posterleri ile terör örgütüne ait sözde iki adet bayrağını teşhir etmiş, bu suretle meydanda bulunan topluluğa terör örgütünü özendirici propaganda yapmış, bu eylem video ve fotoğraflarla tespit edilmiştir.
4- Aynı tutanağa göre meydanda konuşma yapan başvurucunun söz konusu poster ve bayrakları üç kişiyle 47 A.. plakalı F. marka araca koyarak etkinlik alanından ayrıldıklarının tespit edilmesi üzerine araç durdurulmuş, araç içindeki başvurucu DBP Mazıdağı ilçe başkanı olduğunu beyan etmiştir. Toplantının sona ermesinin ardından, kolluk güçleri tarafından sürücülüğünü M.A.nın yaptığı ve başvurucu ile iki kişinin daha bulunduğu araç içinde kolluk görevlilerince usulüne uygun şekilde arama gerçekleştirilmiştir. Yapılan aramalar sonucunda kolluk güçleri tarafından 8 adet PKK silahlı terör örgütünü öven pankart ve iki adet terör örgütünü simgeleyen flama bulunmuş, söz konusu eşyaya Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından adli soruşturma kapsamında elkonulmuştur.
5- Kolluk görevlilerince alınan şüpheli beyanında başvurucu; nevruz kutlamalarına katılmak için parti aracıyla etkinlik alanına gittiğini, bir süre etkinliği izlediğini, daha sonra orada bulunan 47 D. plakalı İ marka kamyonetin bagajına çıkıp kısa bir konuşma yaptığını, afiş ve resimlerle bir ilgisinin bulunmadığını, terör örgütü propagandası yapmadığını belirtmiştir.
6- Başsavcılık, başvurucu ile diğer üç kişi hakkında 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 7. maddesinin (2) fıkrası uyarınca terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan 18/3/2015 tarihinde iddianame tanzim etmiştir. İddianamede suça konu eylem "... toplantı gösteri ve yürüyüşü sırasında gerçekleşmese dahi terör örgütünü destekçisi olduğunu belli edecek şekilde terör örgütüne ait amblem, resim ve işaretlerin taşınması eylemi olduğu bu haliyle şüphelilerin terör örgütünün propagandasını yaptıkları ..." şeklinde tarif edilmiştir.
7- İddianameyi kabul eden Mardin 2. Ağır Ceza Mahkemesinin (Mahkeme) yaptığı yargılamada başvurucu; kolluk görevlilerince durdurulan 47 A.. plakalı araçta bulunmadığını, Mazıdağı ilçesine 47 D.. plakalı kamyonetle döndüğünü, kamyonetin kolluk görevlileri tarafından kontrol edildiğini ve herhangi bir suç unsuruna rastlanmadığını iddia etmiştir. Mahkeme yaptığı yargılama sonucunda, başvurucu ve diğer üç sanık hakkında terör örgütü propagandası yapmak suçundan mahkûmiyet kararı vermiştir. Mahkeme başvurucu hakkında 7.300 TL adli para cezasına hükmetmiştir. Mahkeme gerekçesinde şu hususları belirtmiştir;
"Somut olayda, 15/03/2015 günü saat 11:30 sıralarında HDP ve BDP Artuklu ilçe teşkilatı organizesinde Sultan Şeyhmus Türbesi çevresi Nevruz ateşi yakılıp, Nevruz etkinliği yapıldığı, müzik eşliğinde oyunlar oynandığı, kutlamayı yaklaşık 200 kişinin katıldığı, grubun içerisinde bir kısım kişilerin bölücü terör örgütü simgesi olan bezleri ve [A.Ö.] posterlerinin açıldığı saat 15:45 sıralarında etkinliğe son verildiği, eylem sonrasında sanık [M.A.] sürücülüğünü yaptığı 47 A... plakalı araçta jandarma görevlileri tarafından yapılan aramada 8 adet terör örgütünü övücü pankart, iki adet örgüt flaması bulunduğu araç içerisinde diğer sanıklar Sefer Yıldız, [M.K.] ve [A.E.]'ın da bulunduğu, bu şahısların terör örgütünü özendirici propaganda yaptıkları, bu durumun kamera ve fotoğraflarla tespit edildiği, olay tespit tutanakları ve fotoğrafları dikkate alındığında sanıkların suçlamadan kurtulmaya yönelik savunmalarına itibar edilmemesi gerektiği, böylece sanıkların bu eylemlerinin 3713 sy yasanın 7/2 maddesinde belirtilen 'Toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında gerçekleşmese dahi, terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde; Örgüte ait amblem, resim veya işaretlerin asılması ya da taşınması,' suretiyle terör örgütü propagandası suçunu oluşturduğuveüzerlerine atılı suçu işledikleri anlaşıldığından,..."
8- Mahkeme kararı başvurucu tarafından temyiz edilmişse de Yargıtay 29/4/2021 tarihinde başvurucunun temyiz talebinin esastan reddiyle hükmün onanmasına karar vermiş ve karar böylece kesinleşmiştir.
9- Başvurucu, nihai kararı 28/7/2021 tarihinde öğrendikten sonra 16/8/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
10- Adli yardım talebinin kabulüne ve başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten geçici olarak muaf tutulmasına Komisyonca karar verilmiştir. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkı şikâyeti Komisyon tarafından başvuru yollarının tüketilmediği gerekçesiyle kabul edilemez bulunmuştur. Başvurucunun diğer ihlal iddialarına ilişkin olarak başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
11- Başvurucu, yargılanmasına gerekçe gösterilen pankart ve flamaların cebir ve şiddet yöntemlerine başvurmayı teşvik edecek şekilde propaganda yapmaya elverişli olmadığı gerekçesiyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia etmiştir. Ayrıca yargı mercileri kararlarında suçu oluşturan unsurların gereği gibi açıklanmadığını ve ele geçirilen pankart ve flamaların terör örgütü propagandası oluşturduğu yönünde yeterli gerekçenin yargı makamları tarafından ortaya konulamadığını belirten başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
12- Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; konuya ilişkin mevzuat hükümleri ile yargısal içtihatlara değindikten sonra ifade özgürlüğüne ilişkin ihlal iddiaları incelenirken söz konusu hükümler ve içtihatların yanı sıra somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
13- Başvurucu, somut olayda toplantısı sırasındaki işlediği eylemler nedeniyle cezalandırılmamıştır. Aksine, gösterinin sona ermesinin ardından başvurucunun da içinde bulunduğu bir araçta yapılan aramada ele geçirilen pankart ve flamalar nedeniyle başvurucu hakkında terör örgütünün propagandasını yapma suçundan mahkûmiyet kararı verilmiştir. Dolayısıyla, başvurucuya yönelen müdahalenin toplantı sırasındaki bir eylem nedeniyle olmadığı dikkate alındığında, başvurucunun şikâyetleri bir bütün olarak ifade özgürlüğü kapsamında incelenecektir (Mehmet Zeki Karataş [1. B.], B. No: 2016/14088, 30/6/2021, § 28).
14- Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
15- İfade özgürlüğüne yapılan müdahalenin dayanağı olan 3713 sayılı Kanun'un 7. maddesinin kanunilik ölçütünü karşıladığı kabul edilmiştir (benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Ayşe Çelik [2. B.], B. No: 2017/36722, 9/5/2019, § 35; Sırrı Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 52; Berrin Baran Eker ve Muzaffer Özbek [1. B.], B. No: 2015/11012, 9/1/2020, § 26). Müdahalenin Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen sınırlama sebeplerinden kamu düzeni ve kamu güvenliğinin korunması amacıyla yapıldığı anlaşılmıştır (benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, §§ 83-87). Bu belirlemenin ardından demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk yönünden inceleme yapılacaktır.
16- Anayasa Mahkemesi daha önce pek çok kararında propaganda suçunun soyut tehlike suçu olarak kabul edilmesinin başta ifade özgürlüğü olmak üzere anayasal hak ve özgürlükler üzerinde bir baskı oluşturma potansiyeli olduğuna dikkat çekmiştir. Bu sebeple bir propaganda faaliyetinin cezalandırılabilmesi için olayın somut şartlarında belirli oranda tehlikeye neden olduğunun gösterilmesi gerektiği belirtilmiştir (diğerleri arasından bkz. Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 84; Ayşe Çelik, § 47; Sırrı Süreyya Önder, § 64; Meki Katar [GK], B. No: 2015/4916, 3/10/2019,§ 53; Ömer Faruk Gergerlioğlu [GK], B. No: 2019/10634, 1/7/2021, § 175; terör örgütünün propagandasını yapma suçunun Türk hukukundaki görünümüne ilişkin tespitler için Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, §§ 115-118; terör örgütü propagandası suçunun tanımına ve suçun tespitine yönelik değerlendirmeler için bkz. Ömer Faruk Gergerlioğlu, §§ 155-163, 175; Figen Yüksekdağ Şenoğlu ve diğerleri [2. B.], B. No: 2016/39759, 30/3/2022, § 73; Ahmet Aslan, B. No: 2021/23949, 6/10/2022, § 54; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 86)
17- Bunun yanında bir usul güvencesi olan gerekçeli karar hakkının maddi haklara etkisi yönünden de Anayasa Mahkemesi, çok sayıda kararında ifade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahalelerin Anayasa'nın ilgili maddelerini ihlal edeceğini ifade etmiştir (diğerleri arasından bkz. Ayhan Ölmez ve diğerleri, B. No: 2015/15090, 11/2/2021, § 46; Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 58; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 120; Sırrı Süreyya Önder, § 60; Candar Şafak Dönmez [GK], B. No: 2015/15672, 5/11/2020, § 53; Atilla Yazar ve diğerleri [GK], B. No: 2016/1635, 5/7/2022, § 127). O hâlde Anayasa Mahkemesince çözümlenmesi gereken mesele, yargı mercinin başvurucunun açıkladığı düşüncelerle, kişileri terör suçlarının işlenmesine teşvik ettiğini ya da bunları meşru göstermek niyetinde bulunduğunu ikna edici bir biçimde ortaya koyup koymadığıdır (Candar Şafak Dönmez, § 52).
18- Somut olayda ilk derece mahkemesi kararında, gösteri sonrasında başvurucunun da içinde bulunduğu araç içinde usulüne uygun şekilde yapılan aramada PKK silahlı terör örgütünü övücü pankart ve flamaların ele geçirildiğini, bu doğrultuda başvurucu ile diğer sanıkların terör örgütünün özendirici propagandasını yaptığı belirtilmiştir. Ayrıca kararda sanıkların eylemlerinin kamera ve fotoğraflarla tespit edildiği ve sanıkların yargılama sırasındaki savunmalarının suçtan kurtulmaya yönelik olduğu belirtilmiştir (bkz. § 7). Her ne kadar başvurucu kollukta verdiği ifadesinde etkinlik alanındaki 47 D.. plakalı aracın bagajına çıkarak konuşma yaptığını belirtmişse de iddianamede başvurucunun toplantı esnasında flama ve posterleri teşhir ederek bir propaganda eyleminde bulunduğunun ileri sürülmediği, gerekçeli kararda da aksi yönde bir kabulün bulunmadığı, bilakis başvurucunun toplantıdan sonra "terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde; Örgüte ait amblem, resim veya işaretlerin asılması ya da taşınması" eyleminde bulunmak suretiyle müsnet suçu işlediğinin kabul edildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla araç içinde ele geçirilen pankart ve flamaların, terör örgütlerini teşvik eder veya bunları meşru gösterir nitelikte olup olmadığı ile bunların ne şekilde teşhir edilerek propaganda yapma eylemine vücut verdiğinin ilk derece mahkemesi kararında gösterilmesi gerekir.
19- Bu kapsamda, ilk derece mahkemesi kararı incelendiğinde, bahse konu ele geçirilen materyaller sayılmış ve söz konusu materyallerin PKK terör örgütünün özendirici niteliği haiz olduğu ifade edilmiştir. Ancak karar içeriğinde, söz konusu flamalarda ve pankartlarda hangi amblemlerin kullanıldığı, pankart içeriklerinde neler olduğu ve şiddete teşvik edip etmediğine dair somut bir açıklamada bulunulmamıştır. Hatta mahkeme gerekçesinde sanıkların PKK terör örgütünü özendirici propaganda yaptıklarının kamera ve fotoğraflarla tespit edildiği belirtilmişse de başvurucunun hangi eyleminin suçun oluşmasına sebep verdiği de ayrıca belirtilmemiştir. Daha da önemlisi mahkûmiyet gerekçesinde başvurucunun toplantı esnasında söz konusu flama ve posterleri astığı veya taşıdığı yahut teşhir ettiği tespiti yapılmadığına göre toplantıdan sonra araçta ele geçen söz konusu eşyanın başvurucu tarafından nasıl " terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde" taşındığının da kararda açıklanmadığı görülmektedir. Zira gerekçeli kararda, araçta yapılan aramadan önce söz konusu eşyanın başvurucu tarafından herkesin görebileceği şekilde teşhir edildiğine dair bir tespit bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurucunun mahkûmiyetine esas alınan eylemin ne olduğu ve başvurucunun ne surette terör örgütünün şiddet ve tehdit yöntemlerini meşru gösterdiği veya övdüğü ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik ettiği mahkeme gerekçesinden anlaşılamamıştır.
20- Sonuç olarak, ilk derece mahkemesinin 3713 sayılı Kanun'un 7. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca başvurucunun cezalandırılmasına ilişkin kararında, başvurucunun hangi surette terör örgütünün şiddet ve tehdit yöntemlerini meşru gösterdiğine veya övdüğüne ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik ettiğine dair bir değerlendirme yapılmamış, başka bir deyişle başvurucunun mahkûmiyetinin zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiği ilgili ve yeterli bir gerekçe gösterilememiştir.
21- Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiği karar verilmesi gerekir.
İrfan FİDAN bu sonuca katılmamıştır.
III. GİDERİM
22- Başvurucu, ihlalin tespiti ile 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
23- Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
24- Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.
25. Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında 34.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE İrfan FİDAN'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Mardin 2.Ağır Ceza Mahkemesine (E.2015/179, K.2015/289) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 34.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, fazlaya ilişkin istemin REDDİNE,
E. 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 25/3/2025 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY
Başvuru, bir araçta ele geçirilen pankart ve flamalar nedeniyle silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçundan cezalandırılmanın ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
Çoğunluk görüşünde;
Somut olayda ilk derece mahkemesi kararında, gösteri sonrasında başvurucunun da içinde bulunduğu araç içinde usulüne uygun şekilde yapılan aramada PKK silahlı terör örgütünü övücü pankart ve flamaların ele geçirildiğini, bu doğrultuda başvurucu ile diğer sanıkların terör örgütünün özendirici propagandasını yaptığı belirtilmiştir. Ayrıca kararda sanıkların eylemlerinin kamera ve fotoğraflarla tespit edildiği ve sanıkların yargılama sırasındaki savunmalarının suçtan kurtulmaya yönelik olduğu belirtilmiştir (bkz. § 7). Her ne kadar başvurucu kollukta verdiği ifadesinde etkinlik alanındaki 47 D.. plakalı aracın bagajına çıkarak konuşma yaptığını belirtmişse de iddianamede başvurucunun toplantı esnasında flama ve posterleri teşhir ederek bir propaganda eyleminde bulunduğunun ileri sürülmediği, gerekçeli kararda da aksi yönde bir kabulün bulunmadığı, bilakis başvurucunun toplantıdan sonra "terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde; Örgüte ait amblem, resim veya işaretlerin asılması ya da taşınması" eyleminde bulunmak suretiyle müsnet suçu işlediğinin kabul edildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla araç içinde ele geçirilen pankart ve flamaların, terör örgütlerini teşvik eder veya bunları meşru gösterir nitelikte olup olmadığı ile bunların ne şekilde teşhir edilerek propaganda yapma eylemine vücut verdiğinin ilk derece mahkemesi kararında gösterilmesi gerekir.
Bu kapsamda, ilk derece mahkemesi kararı incelendiğinde, bahse konu ele geçirilen materyaller sayılmış ve söz konusu materyallerin PKK terör örgütünün özendirici niteliği haiz olduğu ifade edilmiştir. Ancak karar içeriğinde, söz konusu flamalarda ve pankartlarda hangi amblemlerin kullanıldığı, pankart içeriklerinde neler olduğu ve şiddete teşvik edip etmediğine dair somut bir açıklamada bulunulmamıştır. Hatta mahkeme gerekçesinde sanıkların PKK terör örgütünü özendirici propaganda yaptıklarının kamera ve fotoğraflarla tespit edildiği belirtilmişse de başvurucunun hangi eyleminin suçun oluşmasına sebep verdiği de ayrıca belirtilmemiştir. Daha da önemlisi mahkûmiyet gerekçesinde başvurucunun toplantı esnasında söz konusu flama ve posterleri astığı veya taşıdığı yahut teşhir ettiği tespiti yapılmadığına göre toplantıdan sonra araçta ele geçen söz konusu eşyanın başvurucu tarafından nasıl " terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde" taşındığının da kararda açıklanmadığı görülmektedir. Zira gerekçeli kararda, araçta yapılan aramadan önce söz konusu eşyanın başvurucu tarafından herkesin görebileceği şekilde teşhir edildiğine dair bir tespit bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurucunun mahkûmiyetine esas alınan eylemin ne olduğu ve başvurucunun ne surette terör örgütünün şiddet ve tehdit yöntemlerini meşru gösterdiği veya övdüğü ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik ettiği mahkeme gerekçesinden anlaşılamamıştır.
Sonuç olarak, ilk derece mahkemesinin 3713 sayılı Kanun'un 7. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca başvurucunun cezalandırılmasına ilişkin kararında, başvurucunun hangi surette terör örgütünün şiddet ve tehdit yöntemlerini meşru gösterdiğine veya övdüğüne ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik ettiğine dair bir değerlendirme yapılmamış, başka bir deyişle başvurucunun mahkûmiyetinin zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiği ilgili ve yeterli bir gerekçe gösterilemediğinden başvurucunun Anayasa’nın 26. Maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmiştir.
Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Daire Başkanlığının 11.01.2024 tarihli cevabi yazısı içeriğine göre;
Başvurucu hakkında iddianameye konu eylemler nedeniyle Mardin 2. Ağır Ceza Mahkemesi (Ağır Ceza Mahkemesi) nezdinde yargılama yürütülmüş olup, yargılama sonucunda Ağır Ceza Mahkemesi 22 Mayıs 2015 tarihinde, başvurucunun 1 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, suçun işlenişindeki özellikler dikkate alınarak bu cezanın adli para cezasına çevrilmesine, neticede başvurucunun 7300,00TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şu şekildedir:
"...
Somut olayda, 15/03/2015 günü saat 11:30 sıralarında HDP ve BDP Artuklu ilçe teşkilatıorganizesinde Sultan Şeyhmus Türbesi çevresi Nevruz ateşi yakılıp, Nevruz etkinliği yapıldığı, müzik eşliğinde oyunlar oynandığı, kutlamayı yaklaşık 200 kişinin katıldığı, grubun içerisinde bir kısım kişilerin bölücü terör örgütü simgesi olan bezleri ve A. Ö. posterlerininaçıldığı saat 15:45 sıralarında etkinliğe son verildiği, eylem sonrasında sanık M.A.nın sürücülüğünü yaptığı 47 AP 198 plakalı araçta jandarma görevlileri tarafından yapılan aramada 8 adet terör örgütünü övücü pankart, iki adet örgüt flaması bulunduğu araç içerisinde diğer sanıklar Sefer Yıldız, M.K. ve A.E.nin de bulunduğu, bu şahısların terör örgütünü özendirici propaganda yaptıkları, bu durumun kamera ve fotoğraflarla tespit edildiği, olay tespit tutanakları ve fotoğrafları dikkate alındığında sanıkların suçlamadan kurtulmaya yönelik savunmalarına itibar edilmemesi gerektiği,böylece sanıkların bu eylemlerinin 3713 sy yasanın 7/2 maddesinde belirtilen "Toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında gerçekleşmese dahi, terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde; Örgüte ait amblem, resim veya işaretlerin asılması ya da taşınması, " suretiyle terör örgütü propagandası suçunu oluşturduğuveüzerlerine atılı suçu işledikleri anlaşıldığından,
Sanıklar A.E ve Sefer Yıldız yönünden, 3713 sayılı yasanın 7/2 maddesi gereğince cezalandırılmasına karar vermek gerektiği, sanıkların fiilden sonra ve yargılama sürecinde lehine takdiri indirim kabul edilebilecek herhangi bir tutumu görülmediğinden takdiri indirim hükmünün uygulanmasına yer olmadığına, sanıkların adli sicil kaydına göre de aynı suç nedeniyle mahkumiyetine karar verildiği dikkate alındığında yeniden suç işlemeyecekleri hususunda mahkememizde olumlu kanaat oluşmadığından sanıklar hakkında erteleme ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanmasına yer olmadığına, sanıklara verilen kısa süreli hapis cezasının suçun işlenmesindeki özellikler ve sanığın sosyoekonomik durumu da dikkate alındığında adli para cezasına çevrilmesine karar vermek gerekmiştir.
Anayasa’nın 148. maddesinin 4. fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesi birçok kararında derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmamasının bireysel başvuru incelemesine konu olamayacağını, bu durumun tek istisnasının, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olması olduğunu belirtmiştir. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemeyeceği dile getirilmiştir (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, §26; Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
Somut başvuruda, Ağır Ceza Mahkemesi, dava konusu maddi olay ve olguları, delilleri değerlendirmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu ve kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini gerekçelendirmiştir. Başvuruya konu karar temyiz kanun yolu incelemesinden geçerek kesinleşmiştir. Açıklanan nedenlerle başvurucunun iddialarının kanun yolu şikayeti niteliğinde olup olmadığının öncelikle değerlendirilmesi gerektiği düşünülmektedir. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesine göre herkes düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar (Emin Aydın, B. No: 2013/2602, 23/1/2014, § 43).
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) ifade özgürlüğüne ilişkin kararlarında ifade özgürlüğünün toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini teşkil ettiğini yinelemektedir. AİHM'e göre 10. maddenin ikinci paragrafı saklı tutulmak üzere ifade özgürlüğü sadece toplum tarafından kabul gören ya da zararsız veya ilgisiz kabul edilen "bilgi" ve "fikirler" için değil incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. AİHM, 10. maddede güvence altına alınan bu hakkın bazı istisnalara tabi olduğunu ancak bu istisnaların dar yorumlanması ve bu hakkın sınırlandırılmasının ikna edici olması gerektiğini vurgulamıştır (Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7 Aralık 1976, § 49; Von Hannover/Almanya (No. 2), B. No: 40660/08 ve 60641/08, 7 Şubat 2012, § 101).
Öte yandan ifade özgürlüğü, mutlak olmayıp sınırlandırılabilir nitelikteki haklardandır. Nitekim Anayasa’nın ifade özgürlüğüne ilişkin 26. maddesinin 2. fıkrasında sınırlama sebeplerine yer verilmiştir. Anayasa'nın 12. maddesinin "Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder." biçimindeki 2. fıkrası, kişilerin sahip oldukları temel hak ve hürriyetleri kullanırken ödev ve sorumluluklarının bulunduğuna gönderme yapmaktadır. Bu husus dikkate alınarak ifade özgürlüğü mutlak olarak düzenlenmemiş, Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasına izin verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi'ne göre; ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72,AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007).
Derece mahkemeleri, bireylerin fikirlerini ifade özgürlüğü yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir denge sağlamalıdır (Bekir Coşkun, §§ 44, 47, 48; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §§ 58, 61, 66). Derece mahkemeleri söz konusu dengelemeyi yaparken ve ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığını değerlendirirken belirli bir takdir yetkisine sahiptir. Şüphesiz kullanılan sözlerin bireylere, bir kamu görevlisine ya da toplumun bir kesimine karşı şiddete teşvik mahiyetinde olması durumunda kamu otoritelerinin ifade özgürlüğüne müdahale konusunda takdir marjları çok daha geniştir. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir (Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 57).
Anayasa Mahkemesinin görevi, bu denetimi yerine getirirken derece mahkemelerinin yerini almak değil onların takdir yetkilerini kullanarak verdikleri kararların Anayasa'nın 26. maddesi açısından uygunluğunu denetlemektir. Anayasa Mahkemesi bunu yaparken eldeki başvurunun koşulları ile beraber özellikle terörle mücadeleye bağlı zorlukları da gözönüne almaktadır (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 76; Candar Şafak Dönmez [GK], B. No: 2015/15672, 5/11/2020, § 50).
Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel ÇölaşanB. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38). Terör örgütleri ve destekçileri, görüşlerinin toplum içinde yayılmasını ve fikirlerinin kökleşmesini hedefler ve bu amacın gerçekleşmesine yönelik her türlü vasıtaya başvurabilir. Terörün veya terör örgütlerinin propagandasının da söz konusu vasıtalardan biri olduğunda kuşku yoktur. Terör, başta ifade özgürlüğü olmak üzere demokratik toplumun tüm değerlerine düşmandır. Bu nedenle terörizmi, terörü ve şiddeti meşrulaştıran, öven ya da bunlara teşvik eden sözler ifade özgürlüğü kapsamında görülemez (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 79; Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019, § 43; Sırrı Süreyya Önder, § 61; Candar Şafak Dönmez, § 61).
Anayasa Mahkemesi daha önce Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri (aynı kararda bkz. §§ 115-118) kararında terör örgütünün propagandasını yapma suçunun Türk hukukundaki görünümüne ilişkin bazı tespitlerde bulunmuştur. İlk olarak 3713 sayılı Kanun'un 7. maddesinde yapılan değişiklik ile terör örgütünün propagandasını yapma suçu çok sayıda ve her türde ifadeyi kapsayacak şekilde geniş yorumlanabilecek bir fiil olmaktan çıkarılmaya, terör örgütünün şiddet ve tehdit yöntemlerini meşru gösterme veya övme ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik etme şeklinde tanımlanarak suça hukuki belirlilik kazandırılmaya çalışılmıştır. İkinci olarak Yargıtay da Türk hukukunda terör ile bağlantılı her tür düşünce açıklamasının değil yalnızca terör örgütlerinin cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek, övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasının yapılmasının suç olarak kabul edildiğini pek çok kez ifade etmiştir (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, §§ 54-57).
İçinde şiddete başvurmayı cesaretlendirici ifadeler yer almayan, terör suçlarının işlenmesi tehlikesine yol açmayan, çeşitli grupların şiddete başvurmaksızın ulaşmayı düşündükleri toplumsal veya siyasal hedeflere, siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlara ilişkin görüşleri gibi düşünce açıklamaları, ideolojik ve katı olarak nitelendirilse bile terörizmin propagandası olarak kabul edilemez. Dolayısıyla sağ veya sol ideolojilere, anarşist ve nihilist akımlara, toplumsal ve siyasal ortama veya sosyoekonomik dengesizliklere, etnik sorunlara, ülke nüfusundaki farklılıklara, daha fazla özgürlük talebine veya ülke yönetim biçiminin eleştirisine yönelik düşüncelerin -devlet yetkilileri veya toplumun önemli bir bölümü için rahatsız edici olsa bile- açıklanması, yayılması, aktif, sistemli ve inandırıcı bir şekilde başkalarına aşılanması, telkin ve tavsiye edilmesi ifade özgürlüğünün koruması altındadır (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 81; Ayşe Çelik, § 44; Candar Şafak Dönmez, § 63).
Nitekim Anayasa Mahkemesi daha önce verdiği iki kararında Türkiye’nin her bölgesinde yaşanmış ve yaşanmakta olan ağır şiddet hareketlerinin faili, PKK'nın kurucusu ve söz konusu şiddet eylemlerinin birincil elden sorumlusu olan A.Ö.yü politik bir lider ve toplumsal sorunların demokratik yollarla çözümünde meşru bir aktör olarak ilan eden söylemleri terör eylemlerinin failini öven ve dolayısıyla terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerine başvurmayı teşvik eden mesajlar olarak değerlendirmemiştir (Sırrı Süreyya Önder §§ 69-87; Meki Katar, §§ 59-73). Bununla beraber çatışma ortamının bulunduğu bir durumda A.Ö.nün lider olarak benimsendiğini gösteren sloganların örgütün korkutucu gücünden faydalanmak, kişileri ve toplumu sindirmek amacıyla atıldığı değerlendirilmiş; bu tür açıklamaların terör suçlarının işlenmesi tehlikesine yol açtığı ve başkalarını terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerine başvurmayı teşvik ettiği sonucuna ulaşılmıştır (Mehmet Mihdi Bala, B. No: 2015/15088, 8/1/2020, § 58; Baver Mızrak, B. No: 2015/19280, 9/1/2020, §§ 48-53).
Açıklanan gerekçelerle sonuç olarak; ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin kanuni temelinin ve meşru amacının bulunduğu şikayete konu edilen mahkeme kararının belirtilen meşru amaç ile orantılı olduğu, kararın demokratik toplum düzeninin gereklerinden olduğu, bu anlamda mahkeme kararının ilgili ve yeterli gerekçe içerdiği anlaşıldığından çoğunluğun başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin görüşüne iştirak edilmemiştir.