logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Ali Koç [2. B.], B. No: 2021/51497, 12/3/2025, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ALİ KOÇ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/51497)

 

Karar Tarihi: 12/3/2025

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Ali Erdem ŞAHİN

Başvurucu

:

Ali KOÇ

Vekili

:

Av. Akın DEMİR

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, kamu görevlisinin yaptığı düşünce açıklamalarından dolayı devlet memurluğundan çıkarılması nedeniyle ifade özgürlüğünün, tanıkların mahkemelerce bizzat dinlenmemesi nedeniyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin, maaş ve özlük haklarından mahrum kalınması nedeniyle de mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvurucu, başvuruya konu olayların yaşandığı tarihte Tokat'ın Niksar ilçesinde bulunan bir camide imam hatip olarak görev yapmaktadır.

3. Somut olay, on altı kişinin imzasıyla verilen ve başvurucunun görevini aksattığı, devlet büyüklerine hakaret ettiği ve siyasi söylemlerde bulunduğu gibi iddiaların ileri sürüldüğü şikâyet dilekçesi etrafında şekillenmiştir. İdare söz konusu iddialar yönünden disiplin soruşturması başlatmıştır. Soruşturma sürecinde başvurucu ve şikâyetçilerle birlikte başvurucunun gösterdiği tanıkların ve ilgili diğer kişilerin ifadesine başvurulmuştur.

4. Soruşturma neticesinde başvurucu hakkında;

- 2014-2015 yıllarındaki genel ve yerel seçimlerde belli bir siyasi partiye, Cumhurbaşkanlığı seçiminde ise belli bir adaya oy verilmemesi yönünde insanlara telkinlerde bulunduğu,

- Başbakan ile (başbakanlık yaptığı dönemde) Cumhurbaşkanı'nı hırsızlık ve yolsuzluk yapmakla itham ettiği ve hükûmetin Fethullah Gülen destekçilerine zulmettiğini beyan ettiği iddiasının tanıklar tarafından doğrulandığı ve bu çerçevede "Ak Parti içinde hırsızlık ve yolsuzluk yapanlar var"; "Hırsız Bunlar"; "R.T.E.'nin Cumhurbaşkanı seçilmesi ülke için büyük sıkıntılara yol açar, ona oy verilmemesi gerekir"; "Başbakanlığı döneminde R.T.E. yolsuzluk yaptı ve bakanları korudu"; "Hükûmet insanlara zulmetti" şeklinde sözler sarf ettiği,

- Yapılan açıklamalar ve yaşanan süreç nedeniyle cami cemaati arasında birliğin bozulduğu, cemaatten bazı kişilerin başka camilere gitmeye başladığı tespitlerinde bulunulmuştur.

5. Nihayetinde başvurucunun Diyanet İşleri Başkanlığı personeli olarak dinî görevinde veya bu görevinin haricinde her türlü siyasi görüş ve düşünüşün dışında kalarak tarafsızlığına gölge düşürecek söz ve hareketten kaçınması gerekirken eylemleriyle siyaset yasağını ihlal ettiği belirtilerek 22/6/1965 tarihli ve 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun'un 25. maddesi olan "Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluşunun her derecesinde görev alan personel, Memurin Kanununun hizmetliler için yasak ettiği siyasi faaliyetten başka, dinî görevi içinde veya bu görevin dışında, her ne suretle olursa olsun, siyasi partilerden herhangi birini veya onların tutum ve davranışını övemez ve yeremez. Bu gibi hareketleri tahkikatla sabit olanların, ilgili ve yetkili mercilerce işine son verilir." uyarınca görevine son verilmiştir.

6. Başvurucu, anılan işlemin iptali talebiyle Tokat İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Mahkeme, somut olayda başvurucunun seçimler sırasında farklı mekan ve zamanlarda telkinlerde ve siyasi konular hakkında taraflı yorumlarda bulunması nedeniyle cemaatten bazılarının farklı camilere gitmeye başladığını ve soruşturma kapsamındaki hususların genel olarak ilçe sakinleri tarafından bilinip konuşulduğunu belirttiği kararında başvurucunun görevine son verilmesine ilişkin işlemde hukuka aykırılık olmadığı sonucuna varmıştır. Bunun yanında Mahkeme, kamu görevlilerinin terör örgütleri veya legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten yapılarla ilişki kurmasının ya da bu yapılarla söylem birliği içinde olmasının kabul edilemeyeceğini, başvurucunun bu yöndeki beyanlarının ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığını vurgulamıştır.Anılan karar temyiz ve karar düzeltme kanun yollarından geçerek kesinleşmiştir.

7. Başvurucu, nihai kararı 2/10/2021 tarihinde öğrendikten sonra 15/10/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

8. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

9. Başvurucu; somut olaya konu ifadeleri kullanmadığını ancak kullandığı kabul edilse dahi ifadelerin görevi dışında dile getirildiğini ve ülke gündemine ilişkin olduğunu belirterek ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; başvurucunun temel hak ve hürriyetlerinin ihlal edilip edilmediği konusunda yapılacak incelemede Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri ile somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü iddiaları yinelemiştir.

10. Somut olayda başvurucu, disiplin cezasına konu edilen ifadeleri kullanmadığını ileri sürmesine rağmen eylemi sabit görülerek disiplin cezası ile cezalandırılmıştır. Buna göre her ne kadar başvurucu, eylemi olgusal olarak reddetmişse de disiplin cezası şeklindeki müdahalenin başvurucunun anılan sözleri sarf ettiği kabul edilerek yapıldığı gözetildiğinde başvurunun ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Aksi durumda ise kişinin temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiği iddiasında bulunabilmesi suçlandığı eylemi kabul etmesi şartına bağlanmış olacağından kişinin kendi kendini suçlamaya zorlanamayacağına ilişkin evrensel hukuk standartlarına da aykırılık teşkil edecektir (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin benzer değerlendirmelerde bulunduğu karar için bkz. Müdür Duman/Türkiye, B. No: 15450/03, 6/10/2015, § 30). Başvuru, ifade özgürlüğü kapsamında incelenmiştir.

11. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

12. İfade özgürlüğüne yönelik müdahalenin dayanağı olan 633 sayılı Kanun'un 25. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır. Müdahalenin kamu hizmetlerinin nesnelliğinin sağlanmasına ve gereği gibi sürekli ve düzenli yürütülmesine yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeninin korunması meşru amacını taşıdığı görülmüştür. İfade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için ise zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72). Bu itibarla müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğu yönünden inceleme yapılacaktır.

13. Somut olayda bir camide imam hatip olarak görev yapan başvurucu hakkında yaptığı açıklamalar nedeniyle disiplin soruşturması yapılmıştır. İdare, anılan açıklamaların din görevlilerinin tabi olduğu siyasi partilerin veya onların tutum ve davranışının övülmesine ve yerilmesine ilişkin yasağı ihlal ettiğinden bahisle başvurucunun devlet memurluğundan çıkarılmasına karar vermiştir. Yargılama sürecinde ilk derece mahkemesince davanın reddine ilişkin verilen karar temyiz ve karar düzeltme kanun yollarından geçerek kesinleşmiştir (bkz. §§ 3, 6).

14. Açıktır ki idare ve yargı mercileri, başvurucunun yaptığı açıklamaların tabi olduğu statü hukukuna aykırı olduğu sonucuna varmıştır. Anayasa'nın 128. maddesinin birinci fıkrasına göre devletin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülmektedir. Anayasa'nın 128. maddesinin ikinci fıkrasında ayrıca önemi nedeniyle memurların ve diğer kamu görevlilerinin görev ve yetkilerinin, haklarının ve yükümlülüklerinin kanun ile düzenleneceği de ifade edilmiştir. Anayasa'nın 129. maddesinin birinci fıkrasında ise memurlar ve diğer kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlü olduklarının altı çizilmiştir. 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 7. maddesine göre ise devlet memuru, tarafsızlığını gölgeleyecek şekilde bir siyasi parti, kişi veya zümrenin yararını veya zararını hedef tutan bir davranışta bulunamayacağı gibi siyasi ve ideolojik amaçlı beyanda da bulunamaz. Nitekim aynı Kanun'un 125. maddesinde herhangi bir siyasi parti yararına veya zararına faaliyette bulunan devlet memurlarına disiplin cezaları verileceği ifade edilmiştir (Sinan Akbulut [2. B.], B. No: 2019/1396, 2/11/2022, § 30).

15. Anayasal ve ilgili yasal çerçeve göstermektedir ki gerek Anayasa koyucu gerekse kanun koyucu kamu hizmetlerinin Anayasa'ya sadakat ödevi ile tarafsızlık yükümlülüğüne aykırı davranan ya da aykırı davranabileceği yolunda haklı ve objektif bir kanaat uyandıran kamu görevlileriyle yürütülmesini arzu etmemektedir (Şah İsmail Harmancı [1. B.], B. No: 2018/15359, 17/11/2021, § 40). Söz konusu arzunun bir sonucu olarak kanun koyucu kamu görevlisinin meslek hayatı ile sınırlı olacak şekilde apolitik görünmesini amaçlamış, bu şekilde kamu gücünü kullanan görevlilerin siyasi kutuplaşmalarda yer almasının önüne geçerek idareye tarafsız bir pozisyon kazandırmak istemiştir (Levent Tunçel [2. B.], B. No: 2017/34185, 16/3/2022, § 44; Sinan Akbulut, § 31).

16. Öte yandan Anayasa'nın 136. maddesinde, başvurucunun personeli olduğu Diyanet İşleri Başkanlığının laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getireceği ifade edilmiştir. Bu bağlamda çıkarılan 633 sayılı Kanun'un 25. maddesinde ise dinî görevinde veya bu görevin dışında her ne surette olursa olsun siyasi partilerin lehine veya aleyhine davranışlarda bulunan Başkanlık personelinin işine son verileceği hüküm altına almıştır (bkz. § 5). Buna göre kanun koyucunun somut olaya konu kuralda yer alan her ne suretle olursa olsun ifadesiyle mutlak bir yasak öngörmesi ve bu kuralın istisnasının bulunmadığını vurgulamasıyla (AYM, E.2016/7, K.2017/171, 13/12/2017, § 18) din hizmetlerinin hassas yapısını gözettiği açıktır. Yine aynı kuralda geçen dinî görevi içinde veya bu görevin dışında ifadesiyle ise din hizmetlerinin gereği gibi (sürekli ve düzenli) sunulabilmesi adına din görevlilerine meslek hayatlarının ötesinde bir tarafsızlık yükümlülüğü getirildiği de anlaşılmaktadır.

17. Din hizmetlerinin yürütülmesinden ve dinî konularda toplumun bilgilendirilmesinden sorumlu olan din görevlileri bireylere doğrudan bilgi aktarma ve etkileme yeteneğine sahiptir. Din görevlisi-birey ilişkisi doğası gereği bilgi asimetrisine dayanmakta olup bu bağlamda din görevlilerinin bireyler üzerinde belirli düzeyde de olsa otorite geliştirdiği söylenebilir. Ayrıca bireylerin dinî hassasiyetleri ile bağlantılı olarak din görevlilerine karşı ön koşulsuz güven ve teslimiyet duymasının anılan otoriteyi daha da kuvvetlendirmesi mümkündür. Bununla birlikte din görevlisinin böylesine baskın olduğu bir ilişkide dinleyici konumunda olan bireyin zorunlu olarak düşünce aşılamasının ya da fikir telkinine maruz kalmasının kaçınılmaz olduğu da kabul edilmelidir. Buna göre anılan ilişkinin doğru yönetilerek hizmetin belirli bir standart üzerinden sağlanabilmesi adına bu kimselerin başta siyasi faaliyetler olmak üzere meslek hayatlarında hizmetin tarafsızlığına gölge düşürebilecek nitelikte davranışlardan kaçınması gerekir (hekimler yönünden benzer değerlendirmeler için bkz. Levent Tunçel, § 43).

18. Bunun yanında kamu görevlilerinin yalnızca çalışma yaşamında değil çalışma düzeninin dışındaki özel yaşam alanlarında da yerine getirdikleri kamu hizmetinin olumsuz etkilendiği durumlarda bazı sınırlamalara tabi oldukları kabul edilmelidir. Bu kapsamda kamu görevlilerinin statüleri gereği katlanmaları gereken külfetlerden biri de özel yaşamlarında dahi memuriyet disiplinini etkileyen davranışlardan kaçınmadır (Yasin Agin ve diğerleri [GK], B. No: 2017/32534, 21/1/2021, § 63; Cem Özaydın [1. B.], B. No: 2017/26800, 13/1/2022, § 43; Mahi/Belçika, B. No: 57462/19, 3/9/2020, § 32). Dolayısıyla din görevlilerinin toplum nezdindeki yeri ve önemi ile ifa ettikleri görevin sosyal yapıya etkileri gözönüne alındığında kanun koyucunun bu kimseler için hem görev içinde hem de görev dışında tarafsızlık yükümlülüğü getirmesinin demokratik toplum gereklerine uygun olmadığı söylenemez.

19. Hiç şüphesiz Anayasa ve kanun koyucunun söz konusu beklentisi başta ifade özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlükler alanında kamu görevlilerinin ve somut olay özelinde din görevlilerinin sıradan bireylere göre daha fazla sınırlanmaları anlamına gelecektir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin çok sayıda kararında altını çizdiği gibi kamu görevlisi olmak sağladığı birtakım ayrıcalıklar ve avantajların yanında bazı külfet ve sorumluluklara katlanmayı ve diğer kişilerin tabi olmadığı sınırlamalara tabi olmayı da gerektirir. Kişi kamu görevine kendi isteği ile girmekle bu statünün gerektirdiği ayrıcalıklardan yararlanmayı ve külfetlere katlanmayı kabul etmiş sayılır, kamu hizmetinin kendine has özellikleri bu avantaj ve sınırlamaları zorunlu kılar (İhsan Asutay [2. B.], B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 38; Elif Güneysu [2. B.], B. No: 2017/31733, 7/10/2021, § 42; Cem Özaydın, § 36). Bu sebeplerle kamu görevlilerinin ifade özgürlüğüne yapılan müdahalelerde Anayasa Mahkemesi kamu görevlisinin bu yönünü görmezden gelemez.

20. Bununla birlikte elbette bir kamu görevlisi olarak din görevlilerinin de herkes gibi bir olaya ilişkin herhangi bir düşünceye sahip olması ve onu paylaşması ifade özgürlüğü kapsamında mümkündür. Ancaksöz konusu devlet memurları olduğunda görüşlerin dengeli ve siyaseten yansız olarak açıklanıp açıklanmadığı, kişisel tavırlar sergilenip sergilenmediği ve tarafsızlıkların güvence altında olup olmadığı hususlarının ifade özgürlüğü incelemesinde değerlendirileceği de hatırlanmalıdır (Hasan Güngör [2. B.], B. No: 2013/6152, 24/2/2016, § 48; Ömer Yalçın [1. B.], B. No: 2017/30798, 29/9/2020, § 26; Zeki Çınar [1. B.], B. No: 2016/3585, 12/6/2019, § 34).

21. Somut olayda başvurucu, iktidar partisini hırsızlık ve yolsuzlukla ilişkilendirerek hem partiye hem de partinin Cumhurbaşkanı adayına oy verilmemesi yönünde açıklamalarda bulunmuştur. İdare ise başvurucunun açıklamalarını bir kamu görevlisi olarak tabi olduğu tarafsızlık yükümlülüğüne aykırı bulmuştur. Açıklamalara bakıldığında başvurucunun iktidar partisine ve partinin adayına yönelik olarak tek bir perspektiften, tereddüt barındırmayan, katı ve kesinlikle suçlayıcı bir dil kullanarak muhataplarının oy tercihlerini yönlendirme çabasına giriştiği tartışmasızdır (kullanılan dil yönünden benzer değerlendirmeler için bkz. Hatice Deniz Aktaş ve Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası [2. B.], B. No: 2019/18481, 23/11/2022, § 42). Bununla birlikte başvuru dosyasına göre başvurucunun açıklamalarının görev çevresinde bilinir hâle gelmesiyle birlikte cami cemaati farklı camilere gitmeye başlamış ve cemaatin sayısında kayda değer bir azalma yaşanmıştır. Bu anlamda başvuru konusu açıklamaların kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmesini olumsuz yönde etkilediği açıktır.

22. Dolayısıyla açıklamaların dengeli ve yansız olması bir yana doğrudan bir siyasi partiyi ve partinin Cumhurbaşkanı adayını hedef alan niteliği ile cami cemaati üzerindeki etkisi bir bütün olarak değerlendirildiğinde açıklamaların bir siyasi parti aleyhine başkalarını ikna etme çabası olarak kabul edilebilecek propaganda düzeyine ulaşarak kamu hizmetini doğrudan etkilediğini kabul etmek gerekir. Son olarak seçmen tercihlerini etkilemeyi amaçlayan söz konusu açıklamaların belirli bir olayın hemen ardından meydana gelmediği gözönüne alındığında spontane bir tepkinin sonucu olduğu veya süregelen bir etki altında yapıldığı da söylenemez (siyasi temelli düşünce açıklamalarının değerlendirilmesinde kullanılan ilkeler için bkz. Sinan Akbulut, § 34; spontane tepkinin değerlendirildiği çok sayıda karar arasından bkz. Evrim Sönmez [2. B.], B. No: 2019/2241, 12/7/2023, § 25).

23. Nihayetinde başvurucu, yaptığı açıklamalarla bir parti hakkında olan ve o partinin taraftarlarınca kabulü mümkün olmayan ve şiddetli tepkilere neden olma potansiyeli taşıyan siyasi görüşünü görev çevresinde bilinir hâle getirmiş; yürüttüğü kamu görevinin siyasi görüşü üzerinden tanımlanabilmesine neden olmuştur. Nitekim cami cemaatinin başvuru konusu açıklamalardan rahatsızlık duyarak şikâyetçi olması hizmet sunumuna duyulan güvenin zedelendiğine karine teşkil etmektedir. Dahası başvuru konusu eylem, idarenin gerek kamusal hizmetlerin sunumunun tarafsızlığını sağlama gerekse demokrasinin kırılganlığına karşı teminat oluşturma misyonuna da aykırı bir durum ortaya çıkarmıştır. Bu bağlamda görüşlerini aleni bir biçimde ve açıkça bir siyasi partinin aleyhine, siyaseten yanlı olarak açıklayan, dolayısıyla kamu görevlisi statüsünün gereklerine uymayan başvurucuya verilen disiplin cezasının -imam hatiplik mesleğinin etki alanı da gözetildiğinde- zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı ve orantılı olduğu sonucuna ulaşılmıştır (benzer değerlendirmeler için bkz. Levent Tunçel, §§ 44, 45).

24. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

B. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

25. Başvurucu, somut olayda yargı mercilerinin soyut tanık beyanlarına göre karar verdiğini ve lehine olan tanık beyanlarını değerlendirmediğini belirterek tanıkların bizzat dinlenmemesi nedeniyle tanık dinletme ve sorgulatma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

26. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi, adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmektedir (Güher Ergun ve diğerleri [1. B.], B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38). Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir. Ceza davalarının yanı sıra medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin hukuk davaları ve idari davalarda da bu ilkeye uyulması gerekir (Yaşasın Aslan [2. B.], B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32).

27. Somut olaya konu uyuşmazlık, idari yargı yolunda karara bağlanmıştır. Mevzuata göre idari yargılamada yazılı yargılama usulü geçerli olup bu usulde duruşma istisnaidir. Öte yandan duruşma yapılmasına karar verildiği hâllerde dahi yazılı yargılama usulünün doğal sonucu olarak inceleme evrak üzerinde yapılabilmekte ve ancak tarafların dilekçe ve savunmalarında ileri sürdükleri sebep ve deliller tartışılabilmektedir. Bunun yanında ilgili mevzuatta davacı ve davalı taraf dışında ayrıca tanık dinlenmesine ilişkin bir düzenleme de yoktur. Buna göre idari yargıdaki yerleşik uygulamada tanık dinleme yoluna gidilmediği kabul edilmelidir (İlker Erdoğan [1. B.], B. No: 2013/316, 20/4/2016, § 33).

28. Delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisinin esasen yargı mercilerine ait olduğu, yargı mercilerinin dava konusuna, elde edilen delillerin ağırlığına ve iddia ile savunmalara göre tanık beyanı, keşif icrası ve bilirkişi incelemesi gibi delilleri toplamama veya incelememe konusunda takdir yetkisine sahip olduğu dikkate alındığında tanık dinlenilmemesine ilişkin ileri sürülen hususun silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerini ihlal etmediği sonucuna varılmıştır.

29. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

30. Başvurucu; memurluktan çıkarılması nedeniyle maaş, sağlık, sosyal ve emeklilik gibi haklarından mahrum kaldığından bahisle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bir mülk veya alacakla ilgili olarak hak iddia eden kişinin söz konusu hakkın varlığını hukuken ispat etmesi gerekir. Başvuru konusu olayda Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı kapsamına giren bir ekonomik değer veya en azından böyle bir değeri elde etme yönünde meşru bir beklenti bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır (benzer yöndeki karar için bkz. Altuğ Tuncer [1. B.], B. No: 2016/2834, 18/7/2019, §§ 47, 48).

31. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/3/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Ali Koç [2. B.], B. No: 2021/51497, 12/3/2025, § …)
   
Başvuru Adı ALİ KOÇ
Başvuru No 2021/51497
Başvuru Tarihi 15/10/2021
Karar Tarihi 12/3/2025

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, kamu görevlisinin yaptığı düşünce açıklamalarından dolayı devlet memurluğundan çıkarılması nedeniyle ifade özgürlüğünün, tanıkların mahkemelerce bizzat dinlenmemesi nedeniyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin, maaş ve özlük haklarından mahrum kalınması nedeniyle de mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
İfade özgürlüğü Kamu görevlisi disiplin cezası İhlal Olmadığı
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Silahların eşitliği ilkesi / çelişmeli yargılama ilkesi (İdare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Mülkiyet hakkı Kamudan olan ücret (aylık, maaş vb.) uyuşmazlıkları Konu Bakımından Yetkisizlik
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi