logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Bilge Sarıtaş Vural [1. B.], B. No: 2021/53486, 2/10/2025, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BİLGE SARITAŞ VURAL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/53486)

 

Karar Tarihi: 2/10/2025

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Ayça GANİDAĞLI DEMİRCİ

Başvurucu

:

Bilge SARITAŞ VURAL

Vekili

:

Av. Ozan GENÇ

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, terör örgütüne üye olma suçundan verilen mahkûmiyet hükmünde başvurucunun karar sonucunu değiştirebilecek nitelikteki esaslı iddialarının karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvuruda başkaca temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiaları da bulunmaktadır.

2. Başvurucu, Abant İzzet Baysal Üniversitesinde (AİBÜ) memur olarak görev yapmaktayken 8/8/2016 tarihinde AİBÜ Disiplin Kurulu kararı ile kamu görevinden çıkarılmıştır.

3. Bolu Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) AİBÜ'deki Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) yönelik olarak yürütülen soruşturmalar kapsamında FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan soruşturma başlatılmış ve başvurucu 23/7/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır. Başvurucu, Bolu Sulh Ceza Hâkimliğinin 30/7/2016 tarihli kararı ile FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan tutuklanmış; aynı Hâkimliğin 14/11/2016 tarihli kararı ile tahliye edilmiştir.

4. Başvurucunun 29/7/2017 tarihinde müdafiinin de hazır bulunmasıyla Başsavcılıkta alınan ifadesi şöyledir:

"Konuya ilişkin olarak Emniyet Müdürlüğünde beyanda bulunmuştum. O beyanım doğrudur. Tekrar ederim. Sadece açığa alınmam ile ilgili emniyette sorulan soruya verdiğim cevabın yanlış anlaşılmasını engellemek adına şu açıklamayı yapmak istiyorum.2014 yılı Şubat - Mart aylarında temsilcisi olduğum Sağlık Sen Diş Hekimliğindeki bir grup [Facebook] arkadaşımın Fettullah Gülen ile ilgili yaptığı sinkaf içerikli yorumlardan dolayı hem tepkimi koydum. Hem de ayrılmak istediğimi ifade ettim. Benim buradaki tepkim Fettullah Gülen'e küfür edilmesi değil, herhangi bir kişiye de olsa bu tarz argo ve sinkaf içerikli sözlerin sosyal paylaşım sitesinde alenen paylaşılmasına ilişkindi. Bundan sonra bir kısım arkadaşlarım beni Üniversite yönetimi nezdinde koyduğum tepkiden dolayı sözlü olarak şikayet etiklerini duymuştum. Açığa alınmam bu eksende olabilir.

Sorduğunuz şekli ile sadece gördüğümüz bildiğimiz ihtiyacı olan çocuklar için herhangi bir gruba aidiyetine bakmaksızın 5-10 TL para toplama gibi arkadaşlar arasında çalışmamız olmuştur. Ancak bunu herhangi bir grup veya zümre adına yapmıyordum. Zaten Emniyetteki ifademde benim sadece açığa alınmam sonrası iddialar soruldu. Bana anlatılan ve yöneltilen sorulara ben samimi olarak cevap verdim.

Yine sormuş olduğunuz şekli ile 2011 - 2012 yılarında burada düzgün dersane bulamadığımızdan kızım bir süre Anafem'e devam etmişti. Yine bir kısım dergiye ek olarak veren Zaman Gazetesi'ne de abone olmuştum. Daha doğrusu dersane Zaman Gazetesi'ne abone olan çoçuklar için yaptığı sınavlara giriş hakkı veriyordu. Biz de bu amaçla abone olmuştuk.Zaten bu hususlar olduğunda daben gerek bu gazetenin gerekse dersanenin Fettullah Gülen ile ilgi ve irtibatından haberdar değildim. Geçtiğimiz son dönem içerisinde yaşanan [süreç] ve [kamuoyuna] yansıyan haberler sonrası haberdar oldum. Anlattığmı bu çerçeve dahilinde benim suçlama ile ilgili herhangi bir ilgi alakam yoktur. Örgüt ve[iltisaklı] olduğu kişilerden herhangi bir bilgim bulunmamaktadır. Suçlamaları kabul etmiyorum."

5. Başsavcılığın 23/3/2017 tarihli iddianamesinin kabulü ile aralarında başvurucunun da olduğu bazı şüpheliler hakkında FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan kamu davası açılmıştır. İddianamede aleyhe tanık beyanlarına, başvurucunun da ikrar ettiği belirtilen ve himmet olarak değerlendirilen bir kısım para toplama faaliyetlerinde bulunmasına dayanılmıştır.

6. İddianamenin kabulü ile dava Bolu 1. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) görülmeye başlanmıştır. Mahkeme 14/4/2017 tarihinde Tensip Tutanağı düzenlemiştir. Mahkemenin 8/5/2017 tarihli birinci celsesinde savunmasını yapan başvurucu; üzerine atılı suçlamayı kabul etmediğini, hakkında FETÖ/PDY'ye üye olma suçunu işlediğini gösterir somut bir delil olmadığını ileri sürmüştür.

7. Tanık H.O. beyanında başvurucunun fakültede çok fazla ön planda olduğunu, Dekan İ.D.nin en yakınındaki şahıslardan biri olduğunu, başvurucunun ön planda olmayı sevdiği, ağzının laf yaptığı, İ.D.nin odasına kapıyı çalmadan girebilecek kadar yakın olduklarını ifade etmiştir. M.A.C., Y.Z.A., B.Ç. ile yakın ilişkileri olduğunu, fakülte içinde FETÖ/PDY yapılanmasına mensup şahıslar için burs, kurban parası ve himmet yardımlarını topladığını duyduğunu, bu hususta T.Ö.nün daha ayrıntılı bilgi sahibi olduğunu düşündüğünü belirtmiştir. Yaptığı faaliyetler nedeniyle hakkında bir disiplin soruşturması yürütüldüğünü, kendisinin hem İ.D. ile olan ilişkileri hem de isimlerini saydığı örgüte mensup olduğunu tahmin ettiği şahıslarla olan yakınlığı nedeniyle örgüt mensubu olduğunu düşündüğünü ifade etmiştir. Başvurucu; tanık beyanlarına karşılık olarak tanığın profesör olduktan sonra dekan olmak amacıyla gruplar oluşturmaya çalıştığını, kendisini de bu gruplara dâhil etmeye çalıştığını, dekan yardımcısı olduktan sonra aralarında tartışmalar yaşandığını, tanığın kendisine mobbing uyguladığını ve aleyhe beyanlarını kabul etmediğini belirtmiştir. Başvurucu müdafiinin sorusu üzerine başvurucunun himmet ve burs parası topladığına ilişkin bilgiyi T.Ö.den duyduklarını, T.Ö.ye sorulduğunda daha net bilgiler alınacağını, doğrudan böyle bir şey görmediğini, yine fakültedeki personelin de kendisine böyle beyanda bulunduğunu, başvurucunun kendisine örgütü övücü herhangi bir sözü olmadığını, cuma günleri fakültenin mescidinde bayanlara yönelik bir sohbet toplantısı icra ettiğinin kendisine personel tarafından aktarıldığını, bunu doğrudan görmediğini beyan etmiştir.

8. Tanık Ş.Y. beyanında haklarında soruşturma komisyonuna açıklama yaptığı B.Ç., M.A.C., Y.Z.A., H.Ş. ve başvurucunun fakültede birlikte hareket ettiklerini, kendi gruplarına ve düşüncelerine yakın olmayan kişilere ciddi bir mobbing uyguladıklarına şahit olduğunu, bu durumun zaman zaman haklı oldukları konularda bile bu şahıslardan özür dilemelerine sebep olacak boyutlara ulaştığını ifade etmiştir. Başvurucunun Dekan İ.D. ile senli benli konuşabilecek kadar yakın olduğunu, İ.D.nin de bu grupla ortak hareket ettiğini, yine bu grubun Dekan Yardımcısı H.O.ya karşı bir duruşları olduğunu da gördüğünü belirtmiştir. Kendilerine yönelik tavırları ve birlikte hareket ederek oluşturdukları ortam nedeniyle bu şahısların bir örgütün ya da bir grubun mensupları olduğu kanaatine vardığını, onun dışında şahısların FETÖ/PDY'ye üye olduklarına dair somut bir tespiti veya bilgisi olmadığını ifade etmiştir.

9. Tanık T.Ö. beyanında 2009-2011 yılları arasında Bursa'da FETÖ/PDY'ye ait bir yurtta kaldığını, iki yıl boyunca içlerinde olduğunu ancak sonrasında uzaklaştığını, 2013 yılında Bolu'ya taşındığında -bilgileri muhtemelen Bursa'dan Bolu'ya aktarılmış olacak ki- başvurucunun önceki bağlantısını bildiği için kendisini bulduğunu, bir sıkıntısı olursa kendisi ile paylaşabileceğini söylediğini ifade etmiştir. Daha sonra isminin Dilek olduğunu öğrendiği biriyle tanıştırarak artık bu kişi ile iletişim kurabileceğini, toplantı ve davetlere katılmasını söylediğini açıklamıştır. Başvurucunun fakülte içinde kurban, burs ve gazete paraları adı altında birtakım paralar topladığını, başvurucunun Dilek isimli şahısla irtibat kurmasını istediği dönemde kendisine yapının mütevellisi olduğunu söylediğini belirtmiştir. Başvurucunun fakültede etkin bir rolü olduğunu, sevdiği kişilerin daha kolay işlerde çalıştığını fakat kendisinden uzakta olan kişilerin daha zor şartlarda çalıştırıldığını anladığını, bir gün kendisini odasına çağırarak cemaatten başka kimsesinin olmadığını, eşinden ayrıldığını, çocuğunun ne olacağını bilmediğini, yanında yalnızca cemaatin olduğunu, kendisinin de aynı durumlarla karşılaşabileceğini belirterek cemaate katılmasını söylediğini fakat kendisinin ne bu yöndeki telkinine ne de burs, kurban gibi adlar altında topladığı para taleplerine karşılık verdiğini, yalnızca sınava hazırlık için kamp yapan öğrencilere kahvaltılık malzeme alma talebini kabul ettiğini, bu davranışlarından dolayı ve fakültedeki etkin konumu nedeniyle başvurucunun örgüt mensubu olduğunu düşündüğünü açıklamıştır. Ayrıca başvurucunun cuma günleri sohbet adı altında fakülte mescidinde toplantı organize ettiğini bildiğini ifade etmesi üzerine sanık müdafiinin talebiyle tanığa sorulduğunda tanık; başvurucunun organize ettiği cuma toplantılarına katılmadığını, bu nedenle içeriğini bilemeyeceğini, başvurucunun WhatsApp grubu üzerinden fakültedeki şahısları toplantıya çağırdığını bildiğini, WhatsApp uygulaması olmadığı için grubun üyesi olmadığını, mütevelli olan kişinin sohbetlerden sorumlu kişi olup para toplama yetkisinin olduğunu düşündüğünü belirtmiştir.

10. Tanık T.N.U. beyanında başvurucuyla ilgili olarak şahit olduğu bir olay olmamakla birlikte eski Dekan İ.D. ile yakın ilişkisi bulunması ve bazı personele karşı haksız yere koruyucu tavır takınması nedeniyle örgütle bağlantısı olabileceğini düşündüğünü ifade etmiştir.

11. Tanık A.K. beyanında başvurucunun cemaate yakın olduğunu, bu sebeple suyuna gitmesi gerektiğini kendisine işe başladığında Ş.Y.nin söylediğini, başvurucunun fakülte içinde bağış ve kurban adı altında para topladığını bildiğini açıklamıştır.

12. İddia makamınca yargılamanın 13/11/2017 tarihli dokuzuncu celsesinde sunulan esas hakkındaki mütalaada başvurucu hakkında iddianamede ayrıntıları açıklanan silahlı terör örgütüne üye olma suçuna ilişkin olarak her türlü şüpheden uzak, hükme esas alınabilecek yeterlilikte somut ve kati bir delil elde edilemediği gerekçesiyle beraat talep edilmiştir. Mahkeme 22/12/2017 tarihinde başvurucunun FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Gerekçeli kararda mahkûmiyete temel olarak tanık beyanları esas alınmıştır. Mahkeme, dinlenen tanıkların daha ziyade kanaatlerini belirten ifadeler kullandıklarını ancak FETÖ/PDY adlı örgütün gizliliğe son derece dikkat ettiğini ve bu anlamda özel tedbirler aldığı düşünüldüğünde bizzat o yapının içinde olmayan kişilerin kesin görgü ve bilgiye dayalı tanıklıklarının olmasının beklenmemesi gerektiğini vurgulamıştır. Bu kapsamda sanıkların arkadaş çevrelerinin, bu şahıslarla olan paylaşımlarının sosyal çevre kapsamında sanıklara ilişkin kanaatlerin oluşmasına sebep olduğu, bu nedenle tanıkların aleyhe beyanlarının hükme esas alınabilecek nitelikte olduğu değerlendirmesini yapmıştır. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"1- Sanığın fakülte içerisinde himmet olarak değerlendirilen bir takım para toplama faaliyetlerinde bulunduğu iddiası mevcuttur. Sanık bu konuyla ilgili olarak hem kolluk birimlerince hem de savcı huzurunda alınan ifadelerinde, ihtiyacı olan çocuklar için herhangi bir gruba aidiyetine bakmaksızın, tamamiyle insani duygularla çalışma arkadaşlarından 5-10 TL gibi küçük miktarlarda para topladığını ve bu paraları da bizzat kendisinin ihtiyaç sahiplerine ulaştırdığını belirtmekte olup, bu durumun örgüt faaliyeti kapsamında değerlendirilemeyeceğini dile getirmiştir.

Bu hususa ilişkin olarak dinlenilen tanıklardan [H.O], tanık [T.Ö.nün] anlatımları ile sanığın fakülte içerisinde FETÖ/PDY yapılanmasına mensup şahıslar için burs, kurban parası ve himmet yardımları topladığını bildiğini, yine fakülte içerisindeki personelin de kendisine bu doğrultuda beyanda bulunduğunu dile getirmiştir.

...

Bir diğer [T.Ö.] ise sanık ile ilgili olarak '2009-2011 Yılları arasında Bursa'da FETÖ/PDY yapılanmasına ilişkin bir yurtta kaldım. Ve iki yıl boyunca içlerinde bulundum. Ancak daha sonra kavgalı bir şekilde kendilerinden uzaklaştım. 2013 yılında Bolu'ya taşındığımda bilgilerim muhtemelen Bursa'dan Bolu'ya aktarılmış olacak ki, Bilge Sarıtaş Vural beni önceki bağlantımı bilerek buldu. Ve bir sıkıntım olursa kendisi ile paylaşabileceğimi söyledi. Daha sonra isminin Dilek olduğunu öğrendiğim bir bayanı benimle tanıştırarak artık bu bayanla iletişim kurabileceğimi söyledi. Daha sonra Bilge Sarıtaş bana toplantı ve davetlere katılmamı söyledi. Fakülte içerisinde kurban parası, burs parası ve gazete parası adı altında bir takım paralar toplamaktaydı. Bu kişi bana Dilek isimli şahısla irtibatladığı dönemde kendisinin yapının mütevellisi olduğunu söylemişti. Ben fakülte içerisinde kendisi gibi başkaca şahıs olup olmadığını sorduğumda diğer arkadaşların isimlerini sayarak onlarla bir irtibatlarının olmadığını söyledi. Ben bunu kendi adıma bir kolaylık olarak gördüm ve rahatça çalışabileceğimi düşündüm. Bilge Sarıtaş Vural'ın fakülte içerisinde çok etkin bir rolü olduğunu anladım. Bu şahsın sevdiği kişilerin daha kolay işlerde çalıştıklarını fakat kendisinden uzakta olan kişilerin daha zor şartlarda çalıştırıldıklarını anladım. Bir gün beni odasına çağırarak kendisinin cemaatten başka kimsesinin bulunmadığını, eşinden ayrıldığını, çocuğunun ne olacağını bilmediğini, yanında yalnızca cemaatin bulunduğunu, benimde aynı durumlarla karşılaşabileceğini söyleyerek cemaate katılmamı söyledi. Fakat ben ne bu yöndeki telkinine, ne burs kurban vesair adlar altında topladığı para taleplerine karşılık vermedim. Yalnızca sınava hazırlık için kamp yapan öğrencilere kahvaltılık malzeme almamı benden istemişti. O dönemde bir miktar kahvaltılık malzemeyi kendisine temin ettim. Bunu da öğrencilerin ihtiyacını karşılamanın doğru olacağı düşüncesiyle yaptım. Bu davranışlarından dolayı ve fakülte içerisindeki etkin konumu nedeniyle Bilge Sarıtaş Vural'ın örgüt mensubu olduğunu düşünüyorum.' şeklinde açıklamada bulunmuştur.

Son olarak dinlenilen tanık [A.K.da] 'Bilge Sarıtaş Vural'ın cemaate yakın olduğunu bana işe ilk başladığımda Şule Yerlikaya bana söylemişti. O nedenle kendisinin suyuna gitmem gerektiğini iletmişti. Fakülte içerisinde bağış ve kurban adı altında para topladığını biliyorum...' şeklinde açıklamada bulunmuştur. Yine tanık [A.K.da] mahkememiz huzurunda [başvurucunun], fakülte içerisinde bağış ve kurban adı altında para topladığını bildiğini belirtmiştir.

Sanık örgütsel faaliyet çerçevesinde olmamakla birlikte para topladığına ilişkin ikrarda bulunmuştur. Bu ikrarla birlikte yukarıda adı geçen tanık ifadeleri dikkate alınmak suretiyle sanığın FETÖ/PDY yapılanması adına himmet parası topladığının sabit olduğu kanaatine varılmıştır.

...

3-Hakkında soruşturma yürütülen eski dekan [İ.D.] ile arasında yakın ilişki bulunduğu ve adı geçen yapıdan olduğu sebebiyle korunduğu iddiası ile ilgili olarak sanık savunmasında, diş hekimliği fakültesine geçtikten sonra ihale işleri ile ilgili görevlendirildiğini ve iş tanımı gereği sürekli olarak ... ile irtibat halinde olduğunu belirtmiştir.

Dinlenilen tanık beyanlarından sanık ile hakkında Konya CBS tarafından işlem yapılan eski dekan arasında samimi bir ilişki olduğu anlaşılmaktadır...

Sanığın adı geçen şahıs ile olan beşeri ilişkilerine ilişkin olarak yapılan isnat mahkememizce tanık beyanları doğrultusunda değerlendirilmiş ve sanık ile eski dekan [İ.D.] arasındaki samimi ilişkinin içeriğinin örgütsel bir dayanışma ve ortak hareket etme anlayışıyla gerçekleştiğine yönelik net bir tespit yapılmasının mümkün olamayışı nedeniyle, her ne kadar herkesin dikkatini çekecek boyuta varan samimiyet manidar bulunmuş ise de, atılı suçlamaya dayanak yapılacak nitelikte görülmemiş ve bu yöndeki iddiaya itibar edilmemiştir.

...

Mahkememizce sanık hakkındaki aleyhe beyanlar değerlendirilmiş ve tanıkların daha ziyade kanaatlerini belirten ifadelerde bulundukları anlaşılmıştır. Ancak FETÖ/PDY adlı örgütün gizliliğe son derece dikkat ettiği ve bu anlamda özel tedbirler aldığı düşünüldüğünde, bizzat o yapının içinde olmayan kişilerin kesin görgü ve bilgiye dayalı tanıklıklarının olması beklenmemelidir. Bu kapsamda sanıkların arkadaş çevreleri, bu şahıslarla olan paylaşımları AYM'nin kararında da yer aldığı şekli ile 'sosyal çevre bilgisi' sanıklara ilişkin kanaatlerin oluşmasına sebep olmaktadır. Bunedenle tanıkların aleyhe beyanları mahkememizce hükme esas alınabilecek nitelikte kabul edilmiştir."

13. Başvurucunun istinaf istemi esastan reddedilmiştir. Hükmün temyiz edilmesi üzerine sunulan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğname görüşü şöyledir:

"Tanıklar [Ş.Y.], [T.Ö.], [A.K.] ve [H.O.nun] beyanları nazara alınarak -sanığın silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması yoluna gidilmiş ise de, tanıkların sanığın- örgüt adına kurban, burs ve himmet adı altında para topladığını beyan ettikleri görülmüş olup, bu eylemlerin sanığın silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına -dahil olduğunu gösterir biçimde- süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk göstermemesi nedeniyle örgüt üyesi olarak kabul edilmesine imkan bulunmadığı ve fakat örgütün amacına hizmet eden bu eylemlerinin silahlı terör örgütüne yardım suçunu oluşturacağı gözetilmeden suç vasfında hataya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulmasi,

Yasaya aykırı, sanık ve müdafiinin temyiz itirazları bu yönden yerinde bulunduğundan hükmün CMK'nun 302/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA karar verilmesi..."

14. Hüküm, temyiz incelemesinde onanarak kesinleşmiştir. Başvurucu, nihai karardan sonra süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

15. Komisyon; adil yargılanma hakkı ve suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiği dışındaki iddiaların kabul edilemez olduğuna, anılan hakka ilişkin şikâyetlerin kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

II. DEĞERLENDİRME

16. Başvurucu; Mahkemenin gerekçesinde tanıkların daha ziyade kanaatlerini dile getirdiklerine ilişkin değerlendirme yapmasına karşın hakkında tanık beyanlarına dayanılarak mahkûmiyet hükmü verildiğini, karar sonucunu değiştirebilecek nitelikteki esaslı iddialarının karşılanmadığını belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

17. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; Mahkemece yargılama sürecinde maddi gerçeğe ulaşılması amacıyla dokuz duruşma yapıldığı, ilgili duruşmalarda tüm sanık ve tanıkların dinlendiği, ortaya konan deliller ve alınan beyanlar kapsamında başvurucunun eylemlerinin atılı suçu oluşturduğu kanaatine varıldığı açıklanmıştır. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.

18. Başvuru, adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmiştir.

19. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

20. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı, kişilerin hakkaniyete uygun bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve bu amaca uygunluk yönünden yargılamanın denetlenmesini amaçlamaktadır. Mahkeme kararlarının, davanın temel maddi ve hukuki sorunları ile taraflarca ileri sürülen ve davanın sonucunu etkileyen iddia ve itirazlar hakkında delillerle bağ kurulmak suretiyle yeterli gerekçe içermesi zorunludur. Uyuşmazlığın hukuki ve maddi sorunlarıyla ilgisiz değerlendirmelere kararda yer verilmesi de gerekçeli karar hakkıyla bağdaşmamaktadır. Karar gerekçesinin belirtilen unsurları taşıması, yargılamanın adil yargılanma hakkı güvencelerine uygun şekilde yürütülüp yürütülmediğinin taraflarca öğrenilmesini sağladığı gibi ayrıca demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (bazı eklemeler ve farklılıklarla birlikte bkz. Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).

21. Diğer taraftan kanun yolu incelemesi yapan merciin, yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya aynı atıfla kararına yansıtması, kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından yeterli görülebilir. Bununla birlikte ilk derece mahkemesince karşılanmayan veya ancak ilk defa kanun yolu merciine ileri sürülebilecek nitelikteki esaslı iddia ve itirazların kanun yolu merciince de değerlendirilmemesi gerekçeli karar hakkının ihlaline yol açabilir (bazı eklemeler ve farklılıklarla birlikte bkz. Mehmet Yavuz [1. B.], B. No: 2013/2995, 20/2/2014, § 51).

22. Somut olayda başvurucu hakkındaki gerekçeli karar içeriği gözönüne alındığında Mahkemece temel olarak başvurucu ile aynı üniversitede görev yapan tanıklar T.Ö., H.O., Ş.Y. ve A.K.nın başvurucunun mesai arkadaşları arasında cemaatçi olarak bilindiği yönündeki beyanları ile tanık T.Ö.nün başvurucunun sohbet toplantıları düzenlediğini bildiği, örgüt adına para topladığı yönündeki beyanlarına delil olarak dayanılmıştır. Gerekçeli kararda tanık T.Ö.nün beyanlarına yer verilmiştir. T.Ö. beyanlarında 2009-2011 yılları arasında Bursa'da FETÖ/PDY yapılanmasına ilişkin bir yurtta kaldığını ve iki yıl boyunca söz konusu yapılanmanın içinde bulunduğunu ancak sonrasında bu yapıdan uzaklaştığını, 2013 yılında Bursa'dan Bolu'ya tayin olunca başvurucunun kendisini bu bağlantısı sebebiyle bulduğunu, onu Dilek isimli birisi ile irtibatlandırdığını, başvurucunun yapının mütevellisi olduğunu söylediğini, toplantı ve davetlere katılmasını istediğini belirtmiştir. Ayrıca başvurucunun örgüt adına himmet parası topladığını, bir gün kendisini odasına çağırarak cemaatten başka kimsesi olmadığını, eşinden ayrıldığını, çocuğunun ne olacağını bilmediğini, yanında yalnızca cemaatin olduğunu, kendisinin de aynı durumlarla karşılaşabileceğini söyleyerek cemaate katılmasını istediğini ifade etmiştir.

23. Başvurucunun örgüte üye olma suçundan cezalandırılmasında delil olarak kullanılan tanık T.Ö.nün beyanlarında da belirttiği sohbet toplantıları düzenleme eyleminin örgütsel alanda olduğunun kabul edilmesi için Yargıtay, katıldığı sohbetlerin örgütsel özellik taşıdığının belirlenmesini beklemektedir. Buna karşılık Mahkeme, başvurucu hakkında beyan edilen sohbet toplantıları düzenleme eyleminin örgütsel özellik taşıdığını yeterli gerekçe ile ortaya koyamamıştır.

24. Diğer yandan Mahkeme, başvurucunun fakültede FETÖ/PDY yapılanması adına himmet parası topladığının sabit olduğu kanaatine varmıştır. Ancak başvurucu, bu konuyla ilgili olarak hem kolluk birimlerince hem de Savcılık aşamasında alınan ifadelerinde ihtiyacı olan çocuklar için herhangi bir gruba aidiyetine bakmaksızın 5-10 TL para toplama gibi arkadaşlar arasında çalışmalarının olduğunu, bunu herhangi bir grup veya zümre adına yapmadığını savunmuş; bu paraları da kendisinin ihtiyaç sahiplerine ulaştırdığını, bu durumun örgüt faaliyeti kapsamında değerlendirilemeyeceğini dile getirmiştir. Buna karşılık Mahkeme, başvurucunun kabulünde olan para toplama eyleminin örgütsel özellik taşıdığını yeterli gerekçe ile ortaya koyamamıştır.

25. Gelinen noktada belirtmek gerekir ki gerekçeli kararda yer verilen tanık beyanları doğrultusunda başvurucunun fakültede çalıştığı sırada gerçekleştirdiği kabul edilen eylemlerin -Mahkemece tanıkların daha ziyade kanaatlerini dile getirir beyanlarda bulunduğunun kabulü ile birlikte-başvurucunun savunmaları karşısında neden örgütsel nitelikte bir faaliyet olarak kabul edildiğine dair herhangi bir izahat yapılmadığı gözönünde bulundurulmalıdır. Bununla birlikte söz konusu eksikliğin kanun yolu incelemesi sırasında da telafi edilmediği görülmüştür. Sonuç olarak kararda yeterli gerekçenin bulunmadığı değerlendirilmiştir.

26. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Selahaddin MENTEŞ bu sonuca farklı gerekçeyle katılmıştır.

27. Başvuruda gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden -kararda varılan sonuç ve uygun görülen giderime göre- adil yargılanma hakkının diğer güvencelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddialar hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir incelenme yapılmasına gerek bulunmadığına karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

28. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

29. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerinin yapması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

30. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.

31. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Adil yargılanma hakkının diğer güvencelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların İNCELENMESİNE GEREK OLMADIĞINA,

D. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Bolu 1. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2017/77, K.2017/263) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

F. 487,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.487,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

G. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/10/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

 

 

 

FARKLI GEREKÇE

1. Mahkememizin sayın çoğunluğunca başvurucunun; Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir.

2. Başvurucunun suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiği gerekçesiyle farklı gerekçe ile ihlal sonucuna katıldım.

3. Olay ve olgular mahkememizin gerekçeli kararında özetlenmiştir.

4. Başvurucu hakkında Bolu Ağır Ceza Mahkemesinin terör örgütü üyeliğinden açılan dava başvurucunun örgüt üyesi olduğu gerekçesiyle karara çıkmıştır. Örgüt üyeliğinden verilen mahkumiyet kararı istinaf ve temyiz aşamalarını geçerek kesinleşmiştir.

5. Yargılama esnasında iddia makamının mütalaasında başvurucu hakkında silahlı terör örgütü üye olma suçuna ilişkin her türlü şüpheden uzak, hükme esas alınabilecek yeterlilikte somut ve kati bir delil elde edilemediğinden beraatına karar verilmesini talep etmiştir.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tebliğ namesinde “tanık beyanları dikkate alınarak sanığın silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması yoluna gidilmişse de, tanıkların sanığın örgüt adına kurban, burs ve himmet adı altında para topladığını beyan ettikleri görülmüş olup bu eylemlerin sanığın silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olduğunu gösterir içinde süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk göstermemesi nedeniyle örgüt üyesi olarak kabul edilmesine imkan bulunmadığı refakat örgütün amacına hizmet eden bu eylemlerinin silahlı terör örgütüne yardım suçunu oluşturacağı gözetilmeden suç vasfında hataya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması nedeniyle” bozma talebinde bulunmuştur.

6. Başvurucunun yargılandığı dava dosyasında iddia makamının ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının suç vasfına yönelik suçun örgüt üyeliği suçunu oluşturmayacağına ilişkin mütalaaları bulunmaktadır.

7. Başvurucu, işlendiği iddia edilen tarihte suç olarak düzenlenmeyen eylemlere dayanılarak cezalandırılması ve gerekçenin yetersizliği nedeniyle suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvuru bu kapsamda aşağıda belirteceğim gerekçelerle suçta ve cezada kanunilik ilkesi kapsamında incelenmelidir.

8. FETÖ/PDY Fetullah Gülen tarafından kurulan, 1960'lı yıllardan itibaren faaliyette bulunan ve uzun yıllar boyunca dinî bir grup olarak nitelenen bir yapılanmadır. Bu yapılanma, süreç içinde cemaat, Gülen cemaati, Fetullah Gülen cemaati, hizmet hareketi, gönüllüler hareketi ve camia gibi isimlerle anılmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 22). Anılan yapılanma özellikle kamu kurum ve kuruluşlarında örgütlenmiş, bunun yanı sıra başta eğitim ve din olmak üzere farklı sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda yasal faaliyetlerde bulunmuş; sivil alanda önemli bir etkinliğe ulaşmıştır. Bazen bu yasal kuruluşların içinde gizlenen, bazen de yasal yapıdan tamamen farklı şekilde konumlanan ve hareket eden, özellikle de kamusal alana yönelik faaliyetlerde bulunan illegal bir yapılanma söz konusudur (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 26; Mustafa Baldır [2. B.], B. No: 2016/29354, 4/4/2018, § 75; Bilal Celalettin Şaşmaz [1. B.], B. No: 2019/20791, 18/10/2022, § 44; Hasan Sarıcı [GK], B. No: 2018/37695, 9/10/2024, § 26).

9. FETÖ/PDY ancak 2013 yılı sonrasında bir terör örgütü olarak nitelendirilmiş, örgütlenmesine ve faaliyetlerine ilişkin olarak bu tarihten sonra soruşturma ve kovuşturmalar yoğun olarak yürütülmüştür (adli makamlar tarafından FETÖ/PDY mensubu oldukları ve bu örgütün faaliyetleri doğrultusunda çeşitli suçlar işledikleri değerlendirilen kişiler hakkında başlatılan soruşturmalara ve yapılan yargılamalara, devletin güvenlik birimlerinin karar, açıklama ve uygulamalarına ilişkin izahat için bkz. Adnan Şen [GK], B. No: 2018/8903, 15/4/2021, §§ 13-25, 116; Bilal Celalettin Şaşmaz, § 45; Hasan Sarıcı, § 27).

10. Yargıtay, kökleri eskiye dayanmakla beraber terör ve devlet güvenliği aleyhine faaliyetleri oldukça yakın tarihlerde görünür hâle gelen FETÖ/PDY'ye üye olma suçunun oluşup oluşmadığına ilişkin değerlendirmelerinde terör örgütüne üye olma suçuna ilişkin olarak Anayasa Mahkemesinin Metin Birdal [GK], B. No: 2014/15440, 22/5/2019) kararında özetlediği önceki içtihatlarından ayrılmamıştır. Anayasa Mahkemesi Metin Birdal kararında, temel hak ve özgürlükler kapsamında kalan birtakım eylemlerin terör örgütü üyeliği suçundan mahkûmiyet kararında delil olarak değerlendirilmesi hususunu incelemiş; özellikle terör örgütü üyeliği suçunun yapısına ve bu suç bağlamında yarışan değerler arasında denge kurulmasına dair ayrıntılı açıklamalar yapmıştır (Metin Birdal, §§ 60-72).

11. Anayasa Mahkemesi yukarıda yer verilen değerlendirmeleri ilk olarak PKK terör örgütüne üye olma suçundan verilen mahkûmiyet kararı üzerine yapılan bir bireysel başvuruda ortaya koymuştur. Söz konusu incelemenin daha başında Anayasa Mahkemesi, bir kimsenin terör örgütüne üye olma suçundan mahkûm edilmesi için "Kişinin örgütün niteliğini ve amaçlarını bilmesi, örgütün bir parçası olmayı istemesi ve örgütün hayatta kalmasına, amaçlarının gerçekleştirilmesine devamlı bir irade ile katkı sağlaması gerekir." şeklinde eldeki başvurunun çözümlenmesinde de anahtar olan bazı değerlendirmeler yapmıştır. Söz konusu karar ve onu takip eden kararlarda örgüte üye olmanın "fiilî bir katılma olduğu ve dolayısıyla üyeliğin suç olarak kabul edilmesinin ve cezalandırılmasının altında yatan sebebin, terör örgütü üyesi olan kişinin aslında bu şekilde terör örgütünün toplum için arz ettiği tehlikeye bilerek ve isteyerek katkı sağlaması olduğu, kişinin örgütün hiyerarşik yapısına bilerek ve isteyerek dâhil olduğunun yeterli bir gerekçe ile ispat edilmesi gerektiğini" ifade etmiştir (Metin Birdal, §§ 62, 67; İlhami Aksu [2. B.], B. No: 2018/36918, 15/6/2022, § 32; Bilal Celalettin Şaşmaz, § 47; Hasan Sarıcı, § 29).

12. Nitekim Yargıtay da FETÖ/PDY'nin PKK gibi oldukça uzun süredir mahkemelerce ve devlet kurumlarınca terör örgütü olarak kabul edilen, toplum tarafından da öyle bilinen bir örgüt olmadığını gözönünde bulundurmuştur. Yargıtay birçok kararında FETÖ/PDY'nin başlangıçta bir ahlak ve eğitim hareketi olarak ortaya çıktığı, "sözde meşruiyetini sivil alanda dinden, kamusal alanda ise hukuktan aldığı izlenimi vermek için yeterli güce ulaşıncaya kadar alenen kriminalize olmamaya özen göster[diği]" ve toplumun her katmanının büyük bir kesimi tarafından da böyle algılandığı tespitini yapmıştır. Gerçekten de toplumda önemli bir kesim, bu yapılanmanın illegal yönünü bilmeden sosyal ve ekonomik alanda gelişerek kurumsallaşmasına ve faaliyetlerine destek olmuştur (Mustafa Baldır, § 76; Adnan Şen, §§ 117, 118; Bilal Celalettin Şaşmaz, §§ 11-13, 19, 48; Hasan Sarıcı, § 30).

13. Dolayısıyla illegal yönünü bilerek örgüt üyesi olan kişilerle öyle olmayan sıradan kişiler arasında dikkatli bir ayrım yapmak gerekir. Fakat FETÖ/PDY yargılamalarının temelinde söz konusu ayrımı yapmanın zorluğu yatmaktadır. Bu zorluğun ilk nedeni terör yargılamalarının bizzat doğası, hükmedilen cezaların ağırlığı, birey ve toplum hayatı üzerindeki etki derecesinin yüksekliğidir. Zorluğun ikinci sebebi ise FETÖ/PDY'nin hukuk alanında bir terör örgütü olarak kabul edilmesi sürecinden kaynaklanmaktadır. Birçok durumda yargılamalara konu eylemler FETÖ/PDY'nin hukuk alanında bir terör örgütü olarak kabul edilmesinden ve üçüncü kişiler için de bilinir hâle gelmesinden önce işlenmiştir (Bilal Celalettin Şaşmaz, § 49; Hasan Sarıcı, § 31).

14. Bununla birlikte bir oluşumun terör örgütü olduğuna dair kesinleşmiş yargı kararının suçun unsurlarından biri olmadığının altını önemle çizmek gerekir. Örgütün niteliklerinin mahkemece belirlenmesi bir tespit kararıdır (Bilal Celalettin Şaşmaz, § 14). Aksinin kabulü, hakkında kesinleşmiş yargı kararı bulunmayan terör örgütlerinin eylemlerinin unsur yokluğu nedeniyle cezalandırılamaması sonucunu doğurur. Yukarıda alıntılanan Yargıtay içtihatlarının da gösterdiği gibi bir oluşumun terör örgütü olarak tespitine dair kesinleşmiş yargı kararının bu suç özelinde en önemli fonksiyonu, terör örgütüne hukuki varlık kazandırması ve bu bağlamda yapının bir terör örgütü olduğunu bilinebilecek hâle getirmesidir. Dolayısıyla henüz terör örgütü olduğuna dair yargı kararlarının bulunmadığı, dolayısıyla herkesçe bir terör örgütü olarak bilinebilir hâle gelmediği sırada bir örgüt ile irtibatlı ve iltisaklı olan kişilerin kasıtlarının ortaya konulması oldukça önemlidir (Ahmet Aslan [1. B.], B. No: 2021/23949, 6/10/2022, §§ 50-51; Bilal Celalettin Şaşmaz, § 50; Hasan Sarıcı, § 32).

15. O hâlde bir kimsenin FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan cezalandırılabilmesi için örgütün niteliğini ve amaçlarını bildiği, örgütün bir parçası olmayı istediği ve örgütün hayatta kalmasına, amaçlarının gerçekleştirilmesine devamlı bir irade ile katkı sağladığının gösterilmesi gerekir. Bu gerekliliğin bir sonucu olarak Yargıtay -terör örgütüne üye olma veya yardım etme suçlarının doğrudan kasıt ve özel saikle işlenebilen suçlar olduğu da gözetildiğinde- FETÖ/PDY'nin gerçek yüzünü ortaya koyan operasyonlara başlandığı, bu yapının kamu ve medya tarafından tartışılır hâle geldiği, üst düzey hükûmet yetkilileri ve kamu görevlileri tarafından yapılan açıklamalarda paralel yapı veya terör örgütü olduğuna ilişkin tespitler ve uyarıların yapıldığı, Millî Güvenlik Kurulu tarafından da aynı değerlendirmelerin paylaşıldığı süreçten önce icra edilen faaliyetlerin nitelik, içerik ve mahiyeti itibarıyla terör örgütünün amacına hizmet ettiği ve sanıklarca da bunun bilindiği somut delil ve olgularla ortaya konulmadıkça örgütsel faaliyet kapsamında kabul edilemeyeceğini, kişilerin hukuki durumlarının kusurluluk ve hata bağlamında değerlendirilmesinde zaruret bulunduğunu ifade etmiştir. Başka bir deyişle Yargıtay, bir kişinin söz konusu örgüte üye olma suçundan cezalandırılması için sempati ve iltisak boyutunu aşarak terör örgütü niteliğini ve amaçlarını bilerek örgüt üyesi olduğunu ispat etmeye yeterli delillere dayanılmasını şart koşmaktadır (Bilal Celalettin Şaşmaz, §§ 11-19, 51; Hasan Sarıcı, § 33).

16. Bu sebeple Yargıtay FETÖ/PDY davalarında da örgüte sadece sempati duymayı ya da örgütün amaçlarını, değerlerini, ideolojisini benimsemek, buna ilişkin yayınları okumak, bulundurmak, örgüt liderine saygı duymak gibi eylemleri terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyet için yeterli görmemektedir. Yargıtay’a göre FETÖ/PDY üyesinin örgüte bilerek ve isteyerek katılması, katıldığı örgütün niteliğini ve amaçlarını bilmesi, terör örgütünün bir parçası olmayı istemesi, örgüte katılma iradesinin devamlılık arz etmesi, saikinin suç işlemek olması şartı aranmalıdır (Yargıtay kararı için bkz. Bilal Celalettin Şaşmaz, § 13).

17. Yukarıdaki değerlendirmelerden hareket eden ve FETÖ/PDY'nin güvenlik güçlerince önemli ölçüde çözümlenen hiyerarşik yapılanmasını gözeten Yargıtay; üst düzeyde bulunan örgüt mensuplarının örgütün niteliklerini, amaç ve yöntemlerini bildiğinin, suç işlemek saiki ile hareket ettiğinin, ayrıca örgüte katılma iradesinin devamlılık arz ettiğinin kabul edilmesi gerektiği sonucuna varmıştır. Yargıtay, FETÖ/PDY'nin oldukça uzun süre yasal zeminde faaliyet göstermesi ve nihai amacını gizli tutması nedeniyle özellikle sözde meşruiyet vitrini olarak kullanılan katlarıyla irtibatlı olduğu tespit edilen kişilerin örgütün nihai amacını bildiğinin ortaya konması gerektiğini kabul etmiştir (Bilal Celalettin Şaşmaz, §§ 11-13, 19; Hasan Sarıcı, § 35; ayrıca bkz. Adnan Şen, § 114).

18. Yargı makamlarının değerlendirmelerinden çıkan sonuca göre FETÖ/PDY'nin daha alt katlarıyla irtibatlı olduğu tespit eden kişilerin -örgütün nihai amacını bildikleri ortaya konmadığı müddetçe- örgüte bir ahlak ve eğitim hareketi, gönüllüler hareketi, dinî bir cemaat olduğu zannı ile sempati duydukları, örgütle irtibat ve iltisaklı oldukları kabul edilmektedir. Terör örgütüne üye olma suçuna bağlanan ağır cezai yaptırımlar gözetildiğinde -örgütün nihai amacının herkesçe bilindiğinin kabul edilebileceği kesin bir tarih vermek yoluna gidilmemiş olmakla birlikte- örgütün nihai amacının herkesçe bilinir hâle geldiği olaylardan önce yasal zeminde faaliyet gösteren bir sivil toplum örgütüne bağlı olduğu düşüncesi ile hareket ederek hataya düşenler ile FETÖ/PDY'nin amaç ve yöntemlerini bilen örgüt mensuplarının birbirlerinden dikkatli şekilde ayrılması yoluna gidilmiştir (Bilal Celalettin Şaşmaz, § 54; Hasan Sarıcı, § 36).

19. Somut olayda başvurucu hakkındaki gerekçeli karar içeriği gözönüne alındığında Mahkemece temel olarak başvurucu ile aynı üniversitede görev yapan tanıklar T.Ö., H.O., Ş.Y. ve A.K.nın başvurucunun mesai arkadaşları arasında cemaatçi olarak bilindiği yönündeki beyanları ile tanık T.Ö.nün başvurucunun sohbet toplantıları düzenlediğini bildiği, örgüt adına para topladığı yönündeki beyanlarına delil olarak dayanılmıştır. Gerekçeli kararda tanık T.Ö.nün beyanlarına yer verilmiştir. T.Ö beyanlarında 2009-2011 yılları arasında Bursa'da FETÖ/PDY yapılanmasına ilişkin bir yurtta kaldığını ve iki yıl boyunca söz konusu yapılanmanın içinde bulunduğunu ancak sonrasında bu yapıdan uzaklaştığını, 2013 yılında Bursa'dan Bolu'ya tayin olunca başvurucunun kendisini bu bağlantısı sebebiyle bulduğunu, onu Dilek isimli birisi ile irtibatlandırdığını, başvurucunun yapının mütevellisi olduğunu söylediğini, toplantı ve davetlere katılmasını istediğini belirtmiştir. Ayrıca başvurucunun örgüt adına himmet parası topladığını, bir gün kendisini odasına çağırarak cemaatten başka kimsesi olmadığını, eşinden ayrıldığını, çocuğunun ne olacağını bilmediğini, yanında yalnızca cemaatin olduğunu, kendisinin de aynı durumlarla karşılaşabileceğini söyleyerek cemaate katılmasını istediğini ifade etmiştir.

20. Başvurucunun örgüte üye olma suçundan cezalandırılmasında delil olarak kullanılan tanık T.Ö.nün beyanlarında da belirttiği sohbet toplantıları düzenleme eyleminin örgütsel alanda olduğunun kabul edilmesi için Yargıtay, katıldığı sohbetlerin örgütsel özellik taşıdığının belirlenmesini beklemektedir (Bilal Celalettin Şaşmaz, § 20).

21. Diğer yandan Mahkeme, başvurucunun fakültede FETÖ/PDY yapılanması adına himmet parası topladığının sabit olduğu kanaatine varmıştır ancak başvurucu, bu konuyla ilgili olarak hem kolluk birimlerince hem de Savcılık aşamasında alınan ifadelerinde ihtiyacı olan çocuklar için herhangi bir gruba aidiyetine bakmaksızın 5-10 TL para toplama gibi arkadaşlar arasında çalışmalarının olduğunu, bunu herhangi bir grup veya zümre adına yapmadığını savunmuş; bu paraları da kendisinin ihtiyaç sahiplerine ulaştırdığını, bu durumun örgüt faaliyeti kapsamında değerlendirilemeyeceğini dile getirmiştir. Buna karşılık Mahkeme, başvurucunun kabulünde olan para toplama eyleminin örgütsel özellik taşıdığını belirlemede başarılı olamamıştır.

22. Mahkeme, tanıkların başvurucu hakkında daha ziyade kanaatlerini belirten anlatımlarda bulundukları tespitini yapmakla birlikte FETÖ/PDY'nin gizliliğe son derece dikkat ettiği ve bu anlamda özel tedbirler aldığı düşünüldüğünde bizzat o yapının içinde olmayan kişilerin kesin görgü ve bilgiye dayalı tanıklıklarının olmasının beklenemeyeceğini, başvurucunun arkadaşlarının sosyal çevre kapsamında olan aleyhe beyanlarının hükme esas alınabilecek nitelikte olduğunu kabul etmiştir.

23. Gelinen noktada belirtmek gerekir ki gerekçeli kararda yer verilen tanık beyanları doğrultusunda başvurucunun fakültede çalıştığı sırada gerçekleştirdiği kabul edilen eylemlerin mahiyeti ve başvurucunun savunmaları karşısında -Mahkemece tanıkların daha ziyade kanaatlerini dile getirir beyanlarda bulunduğunun kabulü ile birlikte- Mahkemenin varsayıma dayalı bir kabulden hareket ederek başvurucunun örgüt adına toplantılar düzenlediği ve örgüt adına para topladığı, bu bağlamda FETÖ/PDY ile örgütsel ilişki kurduğuna dair sonuca ulaştığı anlaşılmıştır. Bu nedenle Mahkeme, başvurucunun bir terör örgütüne üye olma bilinciyle hareket ettiğini somut olayın koşullarında ortaya koymakta başarılı olamamıştır.

24. Böylelikle FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan cezalandırılan başvurucunun gerekçeli kararda belirtilmeyen tarihlerde örgüt adına toplantılar düzenleme ve örgüt adına para toplama şeklinde mahkûmiyetinde delil olarak kullanılan fiillerinin kendisini cezai yönden sorumluluk altına sokacağını makul olarak öngörebileceği ilk derece mahkemesince somut olayda gösterilememiştir. Savcılık ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı terör örgütü üyeliği suçunun oluşmayacağı konusunda da mütalaa hazırlayarak tespitlerde bulunmuşlardır. Sonuç olarak başvurucunun böylelikle terör örgütüne üye olma suçundan mahkûm edilmesi anılan suçun başvurucunun aleyhine öngörülemez biçimde genişletici bir yoruma tabi tutulmasıyla mümkün olmuştur. Ortaya çıkan bu sonuç Anayasa’nın 38. maddesinin birinci fıkrası ile bağdaşmamaktadır.

25. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 38. maddesinde güvence altına alınan suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğine karar vermek gerektiği düşüncesiyle farklı gerekçe ile ihlal sonucuna katılmaktayım.

 

 

 

 

Üye

 Selahaddin MENTEŞ

 

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Bilge Sarıtaş Vural [1. B.], B. No: 2021/53486, 2/10/2025, § …)
   
Başvuru Adı BİLGE SARITAŞ VURAL
Başvuru No 2021/53486
Başvuru Tarihi 22/11/2021
Karar Tarihi 2/10/2025

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, terör örgütüne üye olma suçundan verilen mahkûmiyet hükmünde başvurucunun karar sonucunu değiştirebilecek nitelikteki esaslı iddialarının karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Gerekçeli karar hakkı (ceza) İhlal Yeniden yargılama
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi