|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
Üyeler
|
:
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
|
İrfan FİDAN
|
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
|
Raportör
|
:
|
Rıdvan DEMİR
|
|
Başvurucu
|
:
|
İhsan KAYA
|
|
Vekili
|
:
|
Av. Gulan Çağın KALELİ KOÇER
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; toplantı ve gösteri yürüyüşü sonrasında yakalanıp gözaltına alınan şüphelinin fiziksel saldırıya uğraması ve bu olay hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle kötü muamele yasağının, hukuka aykırı bir şekilde gözaltına alınması sebebiyle de kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Başvurucu, terör örgütü propagandası yapma suçunu işlediğinden bahisle 21/3/2021 tarihinde gözaltında tutulmuş, ifadesinin alınması sonrasında serbest bırakılmıştır. Başvurucu hakkında gözaltına alınırken veya gözaltından sonra serbest bırakılırken herhangi bir adli muayene raporu tanzim edilmemiştir. Başvurucunun 21/3/2021 tarihinde serbest bırakıldıktan sonra başvurduğu özel bir hastanede kendisi hakkında düzenlenen adli muayene raporunda, gözün yanında 2 cm'lik ekimoz, sağ frontalde (başın üst kısmı) ekimoz, boyun ortada ekimoz, sol kolda ekimoz, sol el bileğinde ekimoz şeklinde tespitlere yer verilmiştir.
3. Başvurucu 14/4/2021 tarihinde, gözaltına alınırken ve gözaltında tutulurken uğradığını iddia ettiği kötü muameleler nedeniyle Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) suç duyurusunda bulunmuştur. İddiasına göre başvurucu %78 engellidir. Kendisine psikoz teşhisi konulmuştur ve kendi kendine konuşup güldüğü yönünde raporu vardır. Başvurucu 21/3/2021 tarihinde Diyarbakır'da düzenlenen nevruz etkinlikleri sonrasında dağılmaya başladıklarını, bu esnada kalabalık bir grubun önden yürüdüğünü, polis memurlarının kendisini yakaladığını ve bir otobüse bindirdiğini, otobüste polislerin hasta bir kadına kötü davranmasına itiraz ettiği için kendisine yumruk atıldığını, götürüldüğü polis merkezinde polis memurlarının kendisini darbetmeye devam ettiğini, raporu olduğunu söylemesine rağmen başını duvara vurduklarını belirtmiştir. Başvurucu; şikâyet dilekçesinde şüphelilerin kimliklerinin tespit edilmesini, tanık olarak bildirdiği üç kişinin dinlenilmesini, polis merkezinde kendisini muayene eden doktorun tespit edilerek soruşturmaya dâhil edilmesini istemiştir.
4. Olaya ilişkin olarak düzenlenen kolluk tutanaklarında; başvurucunun katıldığı nevruz etkinliğinde bölücü terör örgütü ve örgüt lideri lehine sloganlar atıldığı, slogan attığı belirlenen 81 kişinin terör örgütü propagandası yapma suçu kapsamında gözaltına alındığı, başvurucunun polis merkezinde kendisine zarar vermeye çalıştığı, başını metal saclara ve yere vurduğu, kendisine zarar vermesini engellemeye çalışmaları esnasında polis memurlarına direndiği, bu kapsamda hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçu kapsamında da işlem yapıldığı, engelli raporu olduğunun anlaşılması üzerine ifadesinin alınarak serbest bırakıldığı bilgilerine yer verilmiştir. Başvurucu hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçu kapsamında yapılan işlemlerin sadece gözaltı işlemi olduğu Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan inceleme neticesinde anlaşılmıştır.
5. Başvurucunun suç duyurusu üzerine Başsavcılık, kolluk birimlerinden gerekli tahkikatın yapılmasını istemiştir. Kolluk birimlerinin gönderdiği tahkikat evrakı sonrasında Başsavcılık, zor kullanma yetkisinin sınırlarının aşılarak başvurucunun darbedildiğine ilişkin yeterli delil bulunmadığını belirtmiş ve kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
6. Başvurucunun karara yaptığı itiraz Sulh Ceza Hâkimliği tarafından reddedilmiştir.
7. Sulh Ceza Hâkimliği kararı 8/9/2021 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu 8/10/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
8. UYAP kayıtları üzerinde yapılan incelemede, başvurucu hakkında ne terör örgütü propagandası yapmak ne de görevi yaptırmamak için direnme suçları kapsamında kovuşturma başlamadığı tespit edilmiştir.
9. Komisyon başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
10. Başvurucu; gözaltına alınırken ve gözaltındayken kolluk görevlilerinin fiziksel şiddetine maruz kaldığını, polis merkezinde yüzü duvara dönük ve elleri arkadan plastik kelepçeyle bağlı olduğu hâlde tekme atıldığını, engelli olduğunu belirtmesine rağmen kafasının duvara vurulduğunu ve darbedildiğini, Başsavcılığın kendisine kötü muamelede bulunan polis memurları hakkında yürüttüğü ceza soruşturmasında özensiz davrandığını, şüphelileri tespit etmediğini, tanıkları dinlemediğini belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini belirtmiştir. Adalet Bakanlığı görüşünde, başvuruya konu olayın yerleşik içtihatlar doğrultusunda karara bağlanması gerektiğini belirtilmiştir.
11. Başvuru, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı kapsamında incelenmiştir.
12. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
13. İnsan onurunun korunması amacıyla Anayasa’nın 17. maddesinin ilk fıkrasında maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı güvence altına alınmış; aynı maddenin üçüncü fıkrasıyla da kişilere işkence ve eziyet yapılması, kişilerin insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulması yasaklanmıştır. Bu yasak için herhangi bir istisnanın kabul edilmemesi ve Anayasa’nın 15. maddesinde savaş, seferberlik hâlleri veya olağanüstü hâllerde de maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamayacağının ifade edilmesi yasağın mutlak niteliğini ortaya koymaktadır. Bununla birlikte yasak, tüm kötü muamele durumlarını kapsamaz. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi asgari bir ağırlık derecesine (ciddiyet seviyesine) ulaşmasına bağlıdır. Asgari ağırlık derecesine ulaşılıp ulaşılmadığı görecelidir ve somut olayın koşullarının değerlendirilmesiyle belirlenir. Yapılacak değerlendirmede muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi etkenler önem taşır. Bu etkenlere ardındaki kasıt veya saik ile birlikte muamelenin amacı da eklenebilir. Ayrıca gerilimin ve duyguların yükseldiği atmosfer gibi muamelenin yapıldığı bağlam da dikkate alınması gereken diğer bir etkendir (Cezmi Demir ve diğerleri [1. B.], B. No: 2013/293, 17/7/2014, §§ 80, 83; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, §§ 72, 74, 75).
14. Güç kullanmaya yetkili kamu görevlilerinin, tutumu nedeniyle kendisine karşı güç kullanılması kesin olarak gerekli olmayan bir kişiye karşı fiziksel güce başvurmaları -kişi üzerindeki etkisi ne olursa olsun- ilke olarak Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal eder. Kesin gerekli olduğu hâllerde de güç, aşırıya kaçmadan kullanılmalı ve kişinin tutumuyla orantılı olmalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 81).
15. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasıyla yasaklanan muamelelerin varlığına ilişkin iddialar, uygun delillerle desteklenmelidir. Bu delillerin değerlendirilmesinde ise sözü edilen delillerin iddiayı makul şüphenin ötesinde ispat edip etmediği gözetilmelidir. Bununla birlikte yeterince ciddi, açık ve tutarlı emareler ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karineler de iddianın ispatı için yeterli kanıt teşkil edebilir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, § 95; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 83).
16. Kişinin gözaltı veya tutukluluk gibi devletin kontrolü altında bulunduğu sırada yaralanması hâlinde yetkili makamlar, bu olaya ilişkin tatmin edici ve inandırıcı bir açıklama getirmekle yükümlüdür (S.D. [1. B.], B. No: 2013/3017, 16/12/2015, §§ 89, 90; Cengiz Kahraman ve Kenan Özyürek [1. B.], B. No: 2013/8137, 20/4/2016, § 95) zira bu tür olayların gerçekleşme koşullarına ilişkin bilgiler çoğunlukla yetkili makamların erişimindedir (Ferit Kurt ve diğerleri [2. B.], B. No: 2018/9957, 8/6/2021, § 74).
17. Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- bireyin bir devlet görevlisinin hukuka aykırı ve Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal eden bir muamelesine uğradığına ilişkin savunulabilir iddiası hakkında etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir. Kötü muamelenin kasten yapıldığının ileri sürüldüğü durumlarda iddia hakkında ivedilikle bir ceza soruşturması başlatılmalıdır. Şikâyet olmadığında bile kişiye kötü muamelede bulunulduğuna ilişkin yeterince açık belirtiler varsa konuyla ilgili bir ceza soruşturması açılmalıdır. Ceza soruşturmasının Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği şekilde etkili olduğunun kabul edilebilmesi için soruşturmayı yürüten kişiler olaya karışan kişilerden bağımsız olmalı, soruşturmada olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek tüm deliller toplanmalıdır. Dahası soruşturma süreci gerektiği ölçüde kamu denetimine açık olmalı, mağdur soruşturmaya etkili şekilde katılabilmeli ve soruşturmada makul bir özen ve süratle hareket edilmelidir. Yetkililer, soruşturmayı sonlandırmak için aceleci davranmamalı ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Tahir Canan [1. B.], B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25; Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 111, 112, 114-117; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 101-103). Ayrıca soruşturma sonunda verilen karar, kullanılan gücün gerekliliği ve orantılılığıyla ilgili bir değerlendirme içermelidir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Cebrail Bektaş ve Yüksel Şahin [2. B.], B. No: 2015/4787, 25/9/2019, § 64).
18. Somut olay hakkında yürütülen soruşturmada Başsavcılığın başvurucunun isimlerini belirttiği tanıkları dinlemediği, başvurucunun polis merkezinde kendisini muayene ettiğini belirttiği doktoru tespit etmek ve ifadesine başvurmak için araştırma yapmadığı, kamera kayıtlarının ve şüphelilerin tespit edilmesi için gereken çabayı göstermediği, başvurucunun ifadesini almadığı, teşhis işlemi yaptırmadığı, kolluk tutanağında belirtilen hususları gerçekliğe uyup uymadığını araştırmaksızın kovuşturmaya yer olmadığına dair karara esas aldığı görülmüştür. Dolayısıyla kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
19. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
20. Kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiği iddialarının incelenebilmesi için olayı çevreleyen maddi koşullar, inceleme yapmaya olanak verecek şekilde aydınlatılmalıdır. Olayın aydınlatılması ise ihlal iddiaları ile ilgili etkili bir soruşturma yapılmasına bağlıdır. Başvuruya konu olayda olayı çevreleyen koşullar yeterince aydınlatılmadığından bu aşamada kötü muamele yasağının maddi boyutu yönünden inceleme yapılması mümkün görülmemiştir.
B. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucu, katıldığı etkinlik sebebiyle kolluk görevlileri tarafından gözaltına alındığını belirterek toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de inceleme başvuruya konu olayın (etkinliğin sona ermesinden sonra gözaltı işleminin uygulanması) kendine özgü koşulları dikkate alınarak sadece kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında yapılmıştır.
22. Anayasa'nın 148. maddesi ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulabilmesi için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt [2. B.], B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
23. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihadına atıfla- 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150).
24. Somut olayda başvurucunun haksız şekilde gözaltına alındığına ilişkin iddiaları, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun hukuka aykırı olarak gözaltına alındığının tespit edilmesi hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
25. Açıklanan gerekçelerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
26. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yeniden soruşturma yapılması yanında 50.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
27. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği soruşturma mercilerince yapılması gereken iş, yeniden soruşturma işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
28. Başvurucuya manevi zararları karşılığında talebine bağlı kalınarak net 100.000 TL manevi tazminat ödenmesine; başvurucu, maddi zararlarına yönelik herhangi bir delil sunmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının usul boyutuna ilişkin ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına (Sor. No: 2021/22785) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 100.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 487,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.487,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/10/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.